Şemhani'nin görevden alınmasının ardından nükleer müzakere senaryoları

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Ali Şemhani bir hükümet toplantısında (Mehr)
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Ali Şemhani bir hükümet toplantısında (Mehr)
TT

Şemhani'nin görevden alınmasının ardından nükleer müzakere senaryoları

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Ali Şemhani bir hükümet toplantısında (Mehr)
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Ali Şemhani bir hükümet toplantısında (Mehr)

Ali Şemhani, 10 Eylül 2013 tarihinde İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreterliği görevini üstlenmiş ve bu görevin üstlenilmesi, nükleer müzakere yetkilerinin Dışişleri Bakanlığı'na devredilmesiyle ilişkilendirilmişti.

Şemhani, nükleer müzakerelere doğrudan katılmadı, ancak İran Dini Lideri ile nükleer müzakereciler ekibi arasındaki bağlantıyı sağlayan isimdi. Müzakerelerin gidişatında kilit rol oynadı.

2015 nükleer anlaşmasıyla sona eren müzakerelerdeki rolü nedeniyle Şemhani, özellikle müzakerelerin geçtiğimiz Eylül ayında sekteye uğramasının ardından nükleer anlaşma karşıtlarının baskısı altındaydı.

İranlı yetkililer, son birkaç gündür iki taraf arasındaki karşılıklı mesajlar ışığında ABD ile nükleer müzakerelere yeniden başlama olasılığı hakkında konuştular.

İran merkezli bazı internet siteleri, önceki hükümetteki Başmüzakereci Abbas Arakçi'nin dönüşü de dahil olmak üzere İranlı müzakerecilerin kadrosunda olası değişiklikleri bildirdiler. Ancak Şemhani'nin görevden alınması imkânsız olmasa da olası bir adım olarak gözükmüyordu.

Şemhani'nin görevinin son aylarında dış politikadaki etkinliği, onun görevden alınmasından sonra bile önerilen senaryolardan biri olan doğrudan müzakere yetkisinin İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi'ne verilmesi olasılığını artırdı.

İran'ın zenginleştirilmiş uranyum stokunun yüzde 60 oranında birikmesiyle, Batı'nın İran'ın nükleer programının gidişatını değiştirme konusundaki artan korkuları göz önüne alındığında, müzakerelerin yeniden canlandırılması şiddetle önerilen senaryolardan biri olmaya devam ediyor.

Son haftalarda, İran ile İsrail arasında olası bir askeri çatışma riski arttı. Bu durum, Tahran'ın yüzde 60 oranında uranyum zenginleştirmeye devam etmesi halinde İsrail’in İran tesislerine tek taraflı bir saldırı başlatabileceği konusunu gündeme getiriyor.

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, İran'ı, nükleer silah üretimine yaklaşması halinde İsrail'e yeşil ışık yakmakla tehdit etti. Buna karşılık İranlı yetkililer ise, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması'ndan çekilmek tehdidinde bulundular. Nükleer müzakerelerin kesin olarak başarısız olduğunun ilan edilmesi ve Batılı güçlerin Birleşmiş Milletler (BM) yaptırımlarına geri dönme mekanizmasını harekete geçirmeye başvurması da önerilen senaryolardan biri olarak öne çıkıyor.

Şemhani'nin Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreterliği görevinden alınıp yerine ‘eşit savunma’ stratejisini etkileyen liderlerden biri olarak görülen Ali Ekber Ahmediyan'ın atanması, nükleer müzakerelerin seyrine muhtemelen yansıyacaktır. Bu, İran'ın ‘caydırıcılığının’ artırılmasını talep edenlerin işine geliyor. İran Dini Lideri’nin kitle imha silahlarının üretimini yasaklayan ‘fetvasına’ rağmen talepleri arasında nükleer silah üretimi de var.



Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
TT

Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)

Velid Fares

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin, Dışişleri Bakanı ile birlikte helikopter kazasında hayatını kaybettiğini duyuran açıklamanın mürekkebi kurumadan, ölümünden kimin sorumlu olduğuna dair anlatılar başladı. Helikopterin zorunlu inişi gerçekten teknik nedenlerden mi kaynaklanıyordu, yoksa birisi motora sabotaj mı yapmıştı?

Haberlerin çoğu, teknik bir arızanın bir felakete dönüşen bu zorunlu inişe yol açtığı sonucuna varıyor. Ancak pek çok soru hâlâ soruluyor ve bunlar arasında şunlar da var; bu helikopter nasıl düştü, Cumhurbaşkanına eşlik eden iki helikopterden ikisi de neden zorunlu iniş alanına bakmadan yolculuklarına devam ettiler? Bazıları, kötü hava koşullarına rağmen kışın bile bu koridorun sürekli uçak ve helikopterler tarafından kullanıldığını söylüyorlar. Dolayısıyla ya bu olay benzersiz ya da olayların seyrini bu yöne iten yıkıcı bir el var.

Nihai raporların sonuçları ne olursa olsun, bu durum, İran rejimi içindeki kanatlar arasındaki güç tartışması çerçevesine giriyor. Bu kanatların ilki ölen Cumhurbaşkanı’nın devlet başkanı konumundayken başını çektiği kanattır. Kaynaklara göre Reisi, başkanlığını yaptığı devlet kurumlarının daha yetkili olması için çalışıyordu. Diğer kanat ise Dini Lider'in kanadı ve yüksek Humeyni otoritesi onun elinde. Yeni cumhurbaşkanlığı seçiminin tarihi yaklaşırken kanatlar arasındaki mücadele yoğunlaşmıştı ve Hamaney'in ölümüyle yerine geçecek yeni ismin bulunması için çalışmalar yapılıyordu. Bilgiler, Humeyni Otoritesinin başındaki ismin, yerine oğlu Mücteba Hamaney'i önerdiğini söylüyor. Ancak diğer kaynaklar, Reisi'nin Veliyyi Fakih’in halefi olmaya hazırlandığını, bunun da iki kanat arasında çatışmaya yol açtığını söylüyorlar.

Anlaşmazlık konularından biri de 2014'ten bu yana Batı'dan, özellikle de ABD'den aktarılan ve on milyarlarca dolar olduğu tahmin edilen paranın kontrolü. Bu büyük meblağlar doğal olarak hükümet, bürokrasi, güvenlik kurumları, bankalar ve sahayı kontrol eden milisler arasında büyük çatışmalara yol açıyor. Cumhurbaşkanlığı ve Genel Rehberlik makamları arasındaki çatışma, bir yandan rejimin gücünü güvence altına alan bu fonlar üzerindeki kontrolün niteliği, diğer yandan da rejimin dört Arap ülkesinde ve Filistin topraklarındaki Humeynici ve müttefik milislerle olan organik bağıyla ilgili derin farklılıkların bir sonucu olabilir.

Peki, Reisi’nin sahneden ayrılmasından sonra şimdi ne olacak?

En yakın ihtimal, kurumlardaki ve devletteki destekçilerinin zayıflatılması ve yerine Rehber’i çevreleyen dar çevrenin parçası olacak, yeni bir cumhurbaşkanının getirilmesidir. Böylece cumhurbaşkanlığı makamı yakın gelecekte Dini Lider’in halefi için hazırlanmış olacak. Bu durumda, İran'daki bu dramatik değişimlerin iç, bölgesel ve uluslararası arenadaki sonuçları nelerdir?

İran içinde, yoğun halk tepkisinden ve Tahran ile diğer şehirlerde gerçekleşen kutlamalardan, Reisi'nin ölümünün, muhalefetin bir bütün olarak rejimin varlığını reddetmesi, bir otorite boşluğu veya en azından otoritenin kanatları arasında bir çekişme olduğu temelinde otoriteye karşı yeniden protesto çağrısı yapması için yeni bir kapı açabilir. Bu elbette rejimi, uluslararası kamuoyunu sahayı kesin olarak kontrol ettiğine ikna etmek için büyük bir baskıda bulunmaya itecektir.

Bölgesel düzeyde bazı hükümetler, Tahran’daki yeni hükümet ve yönetim ile ilişkilere hazırlık olarak Hamaney'in otoritesini yeniden tanıdı. Bunların arasında devletlerin içişlerine karışmama anlaşması imzalayan ülkelerin yanı sıra, durumu izleyen ve yeni rejimin istikrarlı bir yönde gelişimini görene kadar harekete geçmeyecek Arap Körfez ülkeleri de var.

Uluslararası düzeyde, bazı Avrupa hükümetlerinin, İran liderliğine Avrupa, AB ve Tahran arasındaki mevcut anlaşmalara saygı duyulacağı konusunda güvence vermek amacıyla, Dini Lider’e sempatilerini ifade etmekte hızlı davrandıklarını gördük. Bu, İran'da en yüksek ve derin Avrupa çıkarlarına sahip olanlar için normaldir ve şu ana kadar rejimi değiştirmeye çalışan tüm İran muhalefetlerinden daha güçlüdür.

ABD'ye gelince, Dışişleri Bakanlığı, İran hükümetinin koşullarındaki değişikliğe rağmen kendisi ile diplomatik ilişkiler kurmadan, İran yönetimine sakin bir dille başsağlığı diledi. Çünkü yönetim Kongre'de her iki partiden de cumhurbaşkanı kim olursa olsun bu rejimle ilişki kurmak istemeyen bir çoğunluğun bulunduğunu çok iyi biliyor. Başkanlık seçimi kampanyası sırasında muhalefetin yönetime yönelik eleştirilerini yoğunlaştırdığı ve muhalefetin ABD yönetimini, terörist olarak gördüğü bir rejimi tanımaktan sorumlu tuttuğu biliniyor.

Dolayısıyla Biden yönetimi İran rejimini diplomatik olarak tanırken, popülist Cumhuriyetçi tabandan duyduğu korku nedeni ile kendisi ile ilişki kurmama ilkesini sürdürecek. Çünkü Cumhuriyetçiler önemli eyaletlerde çoğunluğu elde etmiş gibi görünüyor, bu da seçim sonuçlarını etkileyebilir.

Bunun gelecekteki en önemli sonuçları ne olacak?

İran rejiminin, önümüzdeki Kasım ayındaki ABD seçimleri öncesi Ortadoğu'da bir tür güç gösterisine hazırlık amacıyla kendi kurumlarını etrafında toplaması, onları koruması ve geliştirmeye çalışması mantıklı. Bu da demek oluyor ki, yaz başından kasım ortasına kadar Biden yönetiminin ya da diğerlerinin seçimler nedeniyle Ortadoğu'daki herhangi büyük hareketlenmeye karşılık veremeyeceği hassas bir dönem yaşanacak. Tahran bunu anladı ve eğer isterse aynı aşamayı bölgedeki bazı hedeflerini hayata geçirmek için de kullanmaya hazırlanıyor.

Reisi'den sonra İran, iktidarın Humeyni’nin deyimi ile "Allah ile savaşan" muhalefete bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırma yoluna gidecek. Ancak İsrail-İran çatışması çerçevesindeki yeni durum, bir yanda İsrail ve bölgesel müttefikleri, diğer yanda İran rejimi arasında tansiyonu yükseltmeyi, aynı zamanda rejim içinde yeni halk ayaklanmalarının başlamasını kolaylaştıracak bir iç bölünmenin yaşanmasını ümit eden İran muhalefetinin işine yarayabilir.

Fakat ABD'nin tutumu değişmediği sürece, mevcut aşamada bu rejimi değiştirmek zor olsa da seçim tarihi yaklaştıkça değişim fırsatları doğabilir. Her halükârda, Humeyni rejiminin temel direklerinden biri ve 1980'lerdeki binlerce idamın sorumlusu olan birinin yokluğu, İran'daki kurban aileleri için umut verici bir haber, rejime reform veya değişim yönünde baskı yapmak için motive edici bir faktördür.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.