Yeni kabinenin atanmasının ardından Türkiye’nin Suriye yaklaşımında bir değişiklik beklentisi yok

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Salı günü Anıtkabir önünde yeni hükümetiyle (Türkiye Cumhurbaşkanlığı-Reuters)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Salı günü Anıtkabir önünde yeni hükümetiyle (Türkiye Cumhurbaşkanlığı-Reuters)
TT

Yeni kabinenin atanmasının ardından Türkiye’nin Suriye yaklaşımında bir değişiklik beklentisi yok

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Salı günü Anıtkabir önünde yeni hükümetiyle (Türkiye Cumhurbaşkanlığı-Reuters)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Salı günü Anıtkabir önünde yeni hükümetiyle (Türkiye Cumhurbaşkanlığı-Reuters)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında dün Beştepe’de yapılan kabine toplantısının ardından gündeme gelen ilk konuların başında Suriye yer aldı.

Erdoğan’ın açıkladığı yeni kabinede, Suriye konusunda derin deneyime sahip, saha durumunun yanı sıra Rusya’nın desteklediği ve İran’ın da yer aldığı Suriye ile ilişkileri normalleştirme görüşmelerinin tutanakları ve detaylarına hakim 3 isim bulunuyor.

Dışişleri Bakanı olarak atanan Hakan Fidan, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı olarak Suriye tarafıyla ilk temasları başlatan kişi olarak biliniyor.

Müzakerelerin temeli, Fidan ile Suriye Ulusal Güvenlik Bürosu Başkanı Ali Memlük arasında yapılan görüşmelerde atıldı.

Fidan daha sonra, geçtiğimiz yıldan bu yana Moskova’da Savunma ve Dışişleri Bakanları’nın yanı sıra İstihbarat Teşkilatı Başkanlarının üçlü ve dörtlü görüşmelerinde konuyla ilgilenmeye devam etti.

FOTO: Hakan Fidan, Pazartesi günü Ankara’da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’ndan görevi devralıyor (AFP)
Hakan Fidan, Pazartesi günü Ankara’da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’ndan görevi devralıyor (AFP)

Türk istihbaratı, Fidan liderliğinde, sahada Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) en büyük bileşeni olan YPG liderlerine yönelik niteliksel operasyonlar gerçekleştirdi.

Buna ek olarak, terör örgütü DEAŞ’ın sözde lideri Ebu Hüseyin el Kureyşi, Suriye’nin kuzeyindeki Cenderes’te MİT tarafından düzenlenen özel bir operasyonda öldürüldü.

Türk istihbaratı, Suriye konusunun tüm detaylarıyla içte ve dışta ele alınmasını kontrol ettiği için Suriye’nin kuzeyinde etkin bir varlığa sahip.

FOTO: Yeni MİT Başkanı İbrahim Kalın (Reuters)
Yeni MİT Başkanı İbrahim Kalın (Reuters)

Yeni kabinede, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ise, MİT Başkanı olarak atandı.

Eski kabinede aynı zamanda Dış Politika Danışmanı olarak görev yapan Kalın, Suriye konusuyla da yakından ilgileniyor.

Kalın, Rusya, ABD ve Avrupa’nın yanı sıra Suriye konusuyla ilgilenen çeşitli taraflarla temaslardan sorumluydu.

Yeni Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, 2016’dan 2020’ye kadar Suriye’nin kuzeyindeki dört Türk askeri harekata katılan Türk Ordusu’nun Genelkurmay Başkanı’ydı.

FOTO: Yeni Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler Cumartesi günü Ankara’da (EPA)
Yeni Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler Cumartesi günü Ankara’da (EPA)

Fidan, Pazartesi günü Dışişleri Bakanı olarak göreve başladığı sırada yaptığı açıklamada, “Devletimizin her türlü etki alanından bağımsızlığı ve milletimizin iradesinin egemenliği esasına dayanan, milli dış politika vizyonunu ilerletmeye devam edeceğim” dedi.

Güler de, görevi devraldığı devir teslim töreninde, “Ülkemizin huzur ve güvenliğini tehdit eden her türlü terör örgütü ile en son teröristi etkisiz hale getirene kadar mücadeleye devam edeceğiz” diye konuştu.

Her iki açıklama da, normalleşme görüşmeleri devam ederken, Türkiye’nin Suriye konusuna yönelik mevcut politikasında ne siyasi, ne de sahada herhangi bir değişiklik olmayacağını gösteriyor.

Yani, Şam’ın talep ettiği gibi, Türk askerinin Suriye’nin kuzeyinden çekilmesi artık mümkün olmayacak gibi görünüyor.

Türkiye ile Suriye arasında normalleşmeye yönelik bir yol haritası geliştirmek üzere Haziran ayında Dörtlü Mekanizma toplantısı yapılması planlanıyor.

Türk-Alman Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Doç. Dr. Enes Bayraklı, Fidan’ın güvenlik ve diplomasi alanındaki uzun kariyerine vurgu yaptı.

Bayraklı, Türk basınında yer alan bir açıklamasında, “Suriye, uluslararası birçok aktörün etkin olduğu bir sorun. Askeri çatışmalar büyük oranda bitti. Bu işin artık diplomatik bir maharet ile masada çözülmesi gerek” ifadelerini kullandı.

Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyesi, terör ve güvenlik uzmanı Abdullah Ağar ise, yeni Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in Suriye’nin kuzeyindeki YPG ve Irak’ın kuzeyindeki PKK ile mücadelede selefi Hulusi Akar’ın yaklaşımını sürdüreceğini söyledi.

Yeni hükümetin Savunma, Dışişleri Bakanlıkları ve İstihbarat Teşkilatı arasında tam bir koordinasyon içinde aynı politikayı sürdüreceğine inanan Ağar, Fidan, Kalın ve Gülen’in Suriye konusunda deneyimli olduğunu ve Türkiye’nin Şam ile ilişkilerinin normalleşmesine ilişkin çizdiği çerçevede yola devam edeceklerini dile getirdi.

Bu bağlamda, Suriyeli mülteci karşıtlığıyla tanınan Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ katıldığı bir televizyon programında, “Kişilerin değişmesiyle dış politikada büyük bir değişim olacağını düşünmüyorum” dedi.



Somali'de Türk kuvvetlerinin konuşlandırılmasının askeri ve siyasi sonuçları

Somali'ye konuşlandırılması beklenen Türk askerlerinin toplam sayısının 2 bin 500'ü aşabileceği belirtiliyor (AFP)
Somali'ye konuşlandırılması beklenen Türk askerlerinin toplam sayısının 2 bin 500'ü aşabileceği belirtiliyor (AFP)
TT

Somali'de Türk kuvvetlerinin konuşlandırılmasının askeri ve siyasi sonuçları

Somali'ye konuşlandırılması beklenen Türk askerlerinin toplam sayısının 2 bin 500'ü aşabileceği belirtiliyor (AFP)
Somali'ye konuşlandırılması beklenen Türk askerlerinin toplam sayısının 2 bin 500'ü aşabileceği belirtiliyor (AFP)

Mahmud Ebu Bekir

Somali medyası, yaklaşık 500 asker taşıyan iki Türk askeri uçağının, Ankara ile Mogadişu arasında artan askeri iş birliğini yansıtacak şekilde, Somali'nin başkenti Mogadişu'daki Aden Adde Uluslararası Havalimanı'na ulaştığını bildirdi.

Somali'ye konuşlandırılması beklenen Türk askerlerinin toplam sayısının 2 bin 500'ü aşabileceği belirtiliyor. Resmi bir açıklama yapılmamış olsa da Türk medya kaynakları bu yıl toplam asker sayının 5 bini bulabileceğine işaret ediyor.

Bu kuvvetler, Somali hükümetinin eş-Şebab hareketine karşı operasyonlarını yoğunlaştırdığı bir dönemde Mogadişu’ya ulaştı. Hükümet, Türk savaş uçaklarının hava desteğiyle harekete ait hedeflere yönelik saldırılar gerçekleştiriyor.

Temmuz 2024'te Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın imzaladığı Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Somali'de iki yıl süreyle konuşlanmasına izin veren tezkereyi onaylamıştı. Bu adım, bölgesel ve uluslararası ortaklarla iş birliği yaparak, Somali Federal Hükümeti'nin terörle mücadele çabalarına destek sağlamayı amaçlıyor.

Mogadişu ile Ankara arasında son dönemde imzalanan anlaşmaların özellikle bir yandan Somali-Etiyopya anlaşmazlığının, diğer yandan da Kızıldeniz Havzası'ndaki bölgesel gerginliğin yaşandığı bir döneme denk geldiği göz önüne alındığında gözlemciler, Türk kuvvetlerinin misyonunun yalnızca terörle mücadeleyle sınırlı olmadığını, bunun siyasi, askeri ve ekonomik sonuçları da olduğunu düşünüyor.

Addis Ababa'nın Somaliland bölgesi ile denize erişim ve iki askeri üs kurmak amacıyla imzaladığı mutabakat zaptının ardından Mogadişu, Etiyopya'nın Somali kıyılarına yönelik müdahalelerinin önüne geçmek için bölgesel ittifaklar kurmaya çalışıyor. Mutabakat zaptı Etiyopya’nın bunlar karşılığında Somaliland'ın bağımsızlığını tanıyıp, uluslararası alanda tanınmayan bu Somali bölgesinin uluslararası toplum tarafından mümkün olan en üst düzeyde tanınması için uluslararası forumlarda çaba göstermesini öngörüyor.

Güvenlik endişeleri

Afrika Boynuzu uzmanı Abdurrahman Seyyid ise Türk kuvvetlerinin Mogadişu'ya gelişinin, son dönemde Somali devletine karşı bir dizi askeri eylem düzenleyen Somalili terör örgütü Şebab'ın ilerleyişini durdurmak amacıyla Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud'un acil talebi üzerine gerçekleştiğini düşünüyor.

Seyyid, bu hareketin yönetimin dizginlerini ele geçirmesinin Somali'nin ulusal ve bölgesel istikrarının daha da kötüleşmesine yol açabileceğine inanıyor. Bunun yanı sıra ülkedeki Türk çıkarlarını, özellikle madencilik ve Somali kıyılarında petrol arama faaliyetlerini tehdit ettiğini belirtiyor. Ona göre Ankara, altyapı yatırımlarına katkıda bulunarak ve ekonomiyi canlandırarak Somali hükümetinin güvenlik, askeri ve ekonomik alanlardaki çabalarını desteklemekten de çekinmedi. Ayrıca Somalili öğrencilere Türk üniversitelerine kayıt imkânı sağlanarak iki ülke arasında bilimsel alanda da iş birliği bulunuyor. Buna bir de 2 bin 500 askere varan askeri iş birliği anlaşması ekleniyor. Seyyid, Türkiye'nin hayati jeopolitik ve ekonomik çıkarları olan bölgesel bir güç olduğunu, Akdeniz, Kızıldeniz, Ortadoğu ve Orta Asya gibi dünyanın birçok bölgesinde fırsatları değerlendirip nüfuzunu artırmayı hedeflediğini belirtiyor.

Afrika Boynuzu uzmanı, Somali'nin Hint Okyanusu'na en uzun kıyı şeridine ve Kızıldeniz ile Aden Körfezi bölgesine kadar uzanan stratejik bir coğrafi alana sahip olduğunu belirtiyor. Bunun da bilhassa uluslararası seyrüsefer açısından stratejik bir geçiş noktası olan Kızıldeniz havzasında yaşanan gerginlikler göz önüne alındığında, uluslararası ve bölgesel planlarda stratejik önemini iki katına çıkardığını ifade ediyor.

Seyyid’e göre Somali birçok alanda Türkiye'nin desteğine ve iş birliğine ihtiyaç duyuyor. Mogadişu ayrıca Türkiye'yi, özellikle Etiyopya ve Kenya'nın yayılmacı emelleri karşısında Somali çıkarlarını savunmada güvenilir ve sadık bir müttefik olarak görüyor. Zira Türkiye'nin müttefiklerini savunma konusunda ciddi bir geçmişi var. Trablus'taki Libya hükümetinin Halife Hafter güçlerinin eline geçmesini engellemedeki rolü, Azerbaycan'ın 30 yıllık Ermeni işgali sonrasında Dağlık Karabağ'daki topraklarını geri almasına verdiği destek buna örnek verilebilir.

Güvenli ittifak

Seyyid, Ankara'nın Suriye, Azerbaycan ve Libya gibi çatışma bölgelerinde koordinasyon yeteneğini kanıtladığını, başka ülkelerle karşı karşıya geldiğinde bile, çoğu zaman bir iş birliği ve çatışmasızlık formülü bularak, Türkiye ile bölge ülkeleri arasında herhangi bir çatışma ihtimalini ortadan kaldırdığını düşünüyor. Dahası anlaşma iki bağımsız devlet arasında yapılmış olup, belirli bir devleti hedef almıyor ve güvenliğin sağlanması ile terörle mücadele alanlarında iki başkentin hayati çıkarlarına odaklanıyor.

Seyyid, son dönemde Kızıldeniz ülkelerinde bölgede artan yabancı askeri varlığına ilişkin bir hassasiyet oluştuğunu ve bu hassasiyetin, onları Kızıldeniz Ülkeleri Forumu adı altında bir oluşum kurmak zorunda bıraktığını belirtiyor. Ancak forum henüz kuruluş aşamasında ve bölgesel bir güvenlik sistemi oluşturacak çerçeve ve yapılar henüz tamamlanmadı. Ayrıca Türkiye, Etiyopya'da ekonomik varlığı, Sudan'da güvenlik ve askeri varlığı ve Somali ile yıllardır süren kapsamlı iş birliği ile bölgedeki nüfuzunu pekiştirme konusunda bu forumdan önce davrandı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bundan dolayı Türkiye’yi Kızıldeniz ve Afrika Boynuzu denkleminin dışında tutmak zor. Afrika Boynuzu uzmanı Abdurrahman Seyyid, hayati çıkarları ile çatışmadığı sürece Türkiye’nin katılımının bu ülkeler için doğrudan bir endişe yaratmasının muhtemel olmadığını söylüyor.

Jeopolitik etkiler

Somalili siyasi analist İdi Muhammed ise Mogadişu'yu Ankara'ya bağlayan stratejik çıkarlar göz önüne alındığında, Türk askeri misyonunun görevinin terörizm ve organize suç ile mücadeleye odaklandığını düşünüyor. Somali'de inşaat ve altyapı gelişimine yönelik katkılarına ilave olarak, özellikle petrol arama ve madencilik alanlarında artan Türk yatırımlarına dikkat çekiyor.

Muhammed, Türk askeri varlığının misyonunun terörle mücadele ve Somali'deki Türk çıkarlarını koruma gibi güvenlik boyutuyla sınırlı olmasına rağmen, Somali kıyılarını bölgesel emellerden korumak da dahil olmak üzere birçok jeopolitik anlamı olduğunu da vurguluyor. Etiyopya'nın, ülkenin kuzeyindeki ayrılıkçı bölge ile imzaladığı mutabakatla Somali kıyılarını işgal etme ve kalıcı askeri üsler kurma çabaları da bu emellere dahil.

Muhammed, Türk askeri gücünün Somali'nin birliğini ve tüm toprakları üzerindeki egemenliğini korumaya katkı sağlayacağını vurguluyor. Buna ilaveten, Somali egemenliğindeki liman hizmetlerinden Etiyopya'nın yararlanmasını öngören Addis Ababa ile Mogadişu arasındaki Ankara Anlaşması'nın aslına sadık bir şekilde uygulanmasını sağlamaya yönelik katkısının da altını çiziyor.

Siyasi analist, Türk askeri varlığının, Kızıldeniz'de bulunan bölgesel ve uluslararası güçlerle, özellikle Cibuti'deki yabancı üslerle, uluslararası nakliye yolu olarak Kızıldeniz'in girişlerini güvence altına almak amacıyla, koordinasyon fırsatları yaratabileceğini ifade ediyor. Zira dünya deniz ticaretinin yüzde 12'si, Asya-Avrupa ticaretinin ise yaklaşık yüzde 40'ı buradan geçiyor.

Muhammed, Türk kuvvetlerinin Somali'ye konuşlandırılmasının, Afrika Boynuzu ve Kızıldeniz bölgesindeki aşırılıkçı grupların oluşturduğu tehdidi azaltacağına dikkati çekiyor. Nitekim el-Kaide örgütünün Doğu Afrika'daki bir kolu olan Somalili Şebab hareketi son dönemde varlığını güçlendirdi ve eylemlerini artırdı. Bu eylemlerinden biri de Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed’in orada bulunduğu bir sırada Mogadişu Havaalanı’nı hedef alan saldırısıydı. Bu da Somali hükümetinin Türk kuvvetleriyle koordineli olarak hareketin mevzilerine karşı şiddetli saldırılar düzenlemesini gerektirdi. Zira hareketin askeri kabiliyetlerini geliştirdiği ve birçok cephede ilerlediği yönünde haberler geliyor.

İdi Muhammed, Türk kuvvetlerinin Kızıldeniz Havzası'nda yaşanan gerginlikte olumsuz bir rolünün olduğu iddialarını reddediyor. Türkiye’nin, Suudi Arabistan, Ürdün, Eritre ve Sudan ile iyi ilişkilere sahip olduğunu, ayrıca Mısır ile de yakın zamanda ilişkilerini normalleştirdiğini belirtiyor. Dahası Etiyopya'nın Kızıldeniz'de askeri üs kurma planlarına karşı çıkan kararlı duruş ile kıyaslandığında, Somali ile Türkiye arasındaki Türk kuvvetlerinin konuşlandırılması anlaşmasının, Kızıldeniz'e kıyısı olan ülkelerde herhangi bir sonuca ve tepkiye neden olmadığını söylüyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.