Cumhurbaşkanı Erdoğan: BM Güvenlik Konseyi, 5 ülkenin siyasi stratejilerinin çarpışma alanı haline gelmiştir

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "(BM) Güvenlik Konseyi, artık dünya güvenliğinin teminatı olmaktan çıkmış, 5 ülkenin siyasi stratejilerinin çarpışma alanı haline gelmiştir." dedi.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 19 Eylül 2023'te Amerika Birleşik Devletleri'nin New York kentinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 78. oturumuna hitap ediyor (Reuters)
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 19 Eylül 2023'te Amerika Birleşik Devletleri'nin New York kentinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 78. oturumuna hitap ediyor (Reuters)
TT

Cumhurbaşkanı Erdoğan: BM Güvenlik Konseyi, 5 ülkenin siyasi stratejilerinin çarpışma alanı haline gelmiştir

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 19 Eylül 2023'te Amerika Birleşik Devletleri'nin New York kentinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 78. oturumuna hitap ediyor (Reuters)
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 19 Eylül 2023'te Amerika Birleşik Devletleri'nin New York kentinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 78. oturumuna hitap ediyor (Reuters)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyinin artık dünya güvenliğinin teminatı olmaktan çıktığını, 5 ülkenin siyasi stratejilerinin çarpışma alanı haline geldiğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM Genel Kurul Salonu'nda BM'nin 78. Genel Kurulu görüşmelerinde katılımcılara hitap etti.

Konuşmasına salondakileri selamlayarak başlayan Erdoğan, BM 77. Genel Kurul Başkanlığını tamamlayan Csaba Körösi'yi tebrik etti, BM 78. Genel Kurul Başkanlığını devralan Dennis Francis'e başarılar diledi.

Güven ve dayanışma içerikli bir temayla toplanan 78. Genel Kurul'un tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını temenni eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu:

"Dünyamızın geleceği konusunda, geçtiğimiz yıl burada yaptığımız değerlendirmelere kıyasla daha iyimser bir tablo çizmek maalesef mümkün değildir. Karşımızdaki fotoğraf; küresel ölçekte giderek daha fazla, daha karmaşık, daha tehlikeli sınamalarla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Kendi ülkemin güneyinde, kuzeyinde, doğusunda ve batısında pek çok çatışma, savaş, insani kriz, siyasi çekişme ve sosyal gerilim yaşanıyor. Küresel ekonomik sorunlarla birleşerek sürekli büyüyen bu sınamalarla baş etmek her geçen gün daha da zorlaşıyor."

Avrupa'nın doğu sınırlarında yaşanan savaşın, yol açtığı insani trajediye ilave olarak ekonomiden güvenliğe, enerjiden gıda güvenliğine her alanda ciddi sorunlar ortaya çıkardığını belirten Erdoğan, şöyle devam etti:

"Suriye ile Kuzey Afrika ve Sahel bölgesinde vekalet savaşlarının aracı haline dönüştürülen terörizm, kırılganlığı hızla artan uluslararası güvenlik iklimine onarılamaz zararlar veriyor. Küresel güçlerin ihtiraslarını kullanarak büyüyen terör örgütlerinin faaliyet alanları, teknolojik gelişmeler ile kötüleşen sosyo-ekonomik şartlardan da istifadeyle adeta bir salgın gibi geniş coğrafyalara yaygınlaşıyor. Yabancı karşıtlığı, ırkçılık ve İslam düşmanlığının yeni bir krize dönüşme emareleri, son bir yıldır endişe verici boyutlara ulaştı."

"Kara gününde ülkemize gösterilen dostluk, bizler için önemli bir teselli kaynağıdır"

Erdoğan, dünyanın hangi köşesinde yaşanırsa yaşansın, iklim değişikliği ve buna bağlı doğal afetlerin artık günlük hayatın bir gerçeği haline geldiğini ifade ederek, şunları söyledi:

"Türkiye, 6 Şubat sabahı, gerek büyüklüğü, gerek etkilediği alan itibarıyla, Sayın Genel Sekreter'in ifadesiyle 'yüzyılın en büyük doğal afetlerinden biriyle' karşı karşıya kaldı. BM dahil uluslararası toplumun yardım çağrımıza ivedilikle verdiği cevabın samimiyetini, fedakarca sergilenen çabaları ve ülkemize sağlanan cömert desteği unutmamız mümkün değildir. 50 binden fazla insanını kaybettiği, 850 bin yapının kullanılamaz hale geldiği, milyonlarca insanı barındıran şehirlerin adeta yerle yeksan olduğu bu kara gününde ülkemize gösterilen dostluk, bizler için önemli bir teselli kaynağıdır."

Dünyanın 100'ü aşkın ülkesinden Türkiye'nin yardım çağrısına destek verenlere, ülke ve millet adına teşekkür eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, depremin yaralarını sarmak, şehirleri bir an önce ayağa kaldırmak için çalışmaların yoğun bir şekilde sürdürüldüğünü aktardı.

"Libyalı kardeşlerimizi de yalnız bırakmayacağız"

Libya'da, fırtına ve selin ağır yıkımlara ve can kayıplarına yol açtığını hatırlatan Erdoğan, "Felaketin ardından Türkiye olarak 10 bini aşkın insanın hayatını kaybettiği, binlerce kişiden hala haber alınamadığı Libya'ya yardım için hemen harekete geçtik. İlk etapta 3 gemi ve 3 uçakla 567 personelin yanı sıra yüzlerce araçtan, binlerce ton iaşe, barınma ve sıhhi malzemeden oluşan yardımları bu ülkeye gönderdik." dedi.

Türk sivil toplum kuruluşlarının da kendi imkanlarıyla bölgedeki çalışmalara katıldığını aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Dünyanın neresinde bir mağdur, mazlum varsa yanında yer alan bir ülke olarak Libyalı kardeşlerimizi de yalnız bırakmadık, bırakmayacağız. Dost ve kardeş ülkelerin de Libya halkına yardım için seferber olacağına inanıyorum. Ülkemiz gibi şiddetli bir depremle sarsılan Faslı kardeşlerimize de geçmiş olsun dileklerimi buradan iletiyorum." ifadelerini kullandı.

"Güvenlik Konseyi 5 ülkenin siyasi stratejilerinin çarpışma alanı haline gelmiştir"

Genel Kurulun bu yılki temasının Türkiye'nin hedefleriyle birebir örtüştüğünü görmekten memnuniyet duyduğunu belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Cumhuriyetimizin 100'üncü yılında hayata geçirmeye başladığımız 'Türkiye Yüzyılı' vizyonumuz, bu örtüşmenin en somut ifadesidir. Küresel adaletsizlikleri ortadan kaldıran, ekonomik eşitsizliklerin üzerine giden, barış, güvenlik, istikrar ve refah üreten, etkili, kapsayıcı ve insanlığı kucaklayıcı, velhasıl tüm insanlığın hayrına bir uluslararası sistemin tesisi çağrımız giderek daha çok yankı buluyor. Genel Sekreter Sayın Guterres'in geçtiğimiz günlerde yaptığı, 'İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan kurumların bugünün dünyasını yansıtmadığı' tespitine katılıyoruz. Bu tespit, bizim 'Dünya 5'ten büyüktür' çağrımızı ifade ediyor. Güvenlik Konseyi, artık dünya güvenliğinin teminatı olmaktan çıkmış, 5 ülkenin siyasi stratejilerinin çarpışma alanı haline gelmiştir. Kıbrıs'ta yaşanan son hadiseleri, bu içi boşalmış, adalet ve güven telkin etmeyen kurumsal yapının bir tezahürü olarak değerlendiriyoruz. Barış ve istikrarın güçlendirilmesine yönelik sayısız inisiyatife öncülük etmiş bir ülke olarak, Sayın Guterres'in 'Barış için yeni gündem' oluşturulması çağrısına önem veriyoruz. Bu anlayışla, Rusya-Ukrayna savaşının başından beri 'savaşın kazananı, barışın kaybedeni olmaz' teziyle hem Rus hem Ukraynalı dostlarımızı masada tutmaya gayret ediyoruz. Savaşın, Ukrayna'nın bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü temelinde, diplomasi ve diyalogla sona erdirilmesine yönelik çabalarımızı artırarak sürdüreceğiz."

"İnsani köprünün bir şekilde idamesi için temaslarımız sürüyor"

Türkiye'nin, BM ile birlikte başlattığı Karadeniz Girişimi'yle dünya piyasalarına 33 milyon ton tahıl ürünü sevk edilmesini sağlayarak küresel açlık krizi tehlikesinin önüne geçtiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Şahsi gayretlerimiz neticesinde girişim 3 kez uzatıldı ancak girişimin 17 Temmuz itibarıyla çıkmaza girmesi dünyayı yeni bir krizle yüz yüze bıraktı. Küresel açlık tehlikesiyle karşı karşıya bulunan coğrafyalara uzanan bu insani köprünün bir şekilde idamesi için temaslarımız sürüyor." diye konuştu.

Öncelikle Afrika ülkelerine 1 milyon ton tahılın sevkini öngören planı bu bakımdan önemsediklerini ifade eden Erdoğan, "Amacımız; çevremizdeki çatışma ve ihtilaflar karşısında dünya barışına ve refahına mümkün olan en büyük katkıları sunmaktır." ifadesini kullandı.

Artık 13'üncü yılına giren Suriye'deki insani trajedinin, köken ve inanç fark etmeksizin, bölgedeki herkesin hayat şartlarını daha da zorlaştırdığını ifade eden Erdoğan, Türkiye'nin, Suriye'nin hem siyasi birliğini, hem sosyal bütünlüğünü, hem de ekonomik yapısını tehdit eden gelişmelere karşı ilkeli, yapıcı ve adil tutum ortaya koyan yegane ülke konumunda bulunduğunu vurguladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Güneyimizdeki krizin, halkın meşru beklentilerini karşılayacak kapsamlı, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözümle sona erdirilmesi, giderek daha önemli hale geliyor." dedi.

Kahramanmaraş merkezli depremlerin yıkıcı etkisinin Suriye'de de kendini gösterdiğini anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:

"Özellikle kuzeybatı Suriye'de, zaten sıkıntılı olan insani durum, daha da kötüleşmiştir. Tam da böyle bir dönemde, Birleşmiş Milletlerin bölgedeki sınır-ötesi insani yardım operasyonunun kesintiye uğraması talihsiz bir gelişmedir. Türkiye olarak, Suriye'nin kuzeyinde zor şartlarda hayat mücadelesi veren 4 milyonu aşkın insanı, elbette kaderine terk etmeyeceğiz. Sınırlarımız ötesinde inşasına öncülük ettiğimiz konutlar tamamlandıkça, sığınmacıların buralara geri dönüşü hızlanacaktır. Ancak, Suriye'nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğine en büyük tehdit, bu ülke üzerinde hesabı olan güçlerin güdümündeki terör örgütlerine verilen açık destektir. Bir yandan PKK-PYD terör örgütünün, diğer yandan mezhep ayrışması üzerinden organize edilen radikal grupların cenderesi altında bunalan Suriye halkı, isyan noktasına gelmiştir. Nitekim, son dönemlerde bunun çeşitli sonuçları ortaya çıkmaya başladı."

Konuşmasında, Irak'ın karşı karşıya olduğu iç ve dış sınamaları aşmak için samimi bir çaba içinde olduğunu belirten Erdoğan, "Biz, Irak'ın siyasi birliğini, toprak bütünlüğünü, yeniden imar çalışmalarını tahkim eden, ülkeyi oluşturan unsurlar arasında ayrım gözetmeyen bir anlayışla hareket ediyoruz. Bölge ülkeleri olarak hayata geçireceğimiz Kalkınma Yolu projesiyle, inşallah bölgesel entegrasyonu daha da güçlendireceğiz." diye konuştu.

"Bölgede her başları sıkıştığında DEAŞ bahanesine sarılanların oyunları artık ifşa olmuştur." ifadesini kullanan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"DEAŞ'la, fiilen en büyük mücadeleyi vermiş, bu örgüte en büyük kayıpları yaşatmış ve sorunun önündeki, arkasındaki gerçekleri çok iyi bilen bir ülke lideri olarak açık konuşmak istiyorum. Suriye ve Irak başta olmak üzere, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Sahel'de kendi siyasi ve ekonomik çıkarları için DEAŞ ve benzeri örgütleri paravan olarak kullananların riyakarlıklarından bıktık, usandık. Bu bölgelerdeki tehdit sadece DEAŞ değildir. Asıl tehdit, vekalet savaşlarının aracı olarak kullanılmak üzere beslenen, palazlandırılan terör örgütleridir, paramiliter gruplardır, paralı askerlerdir ve kim daha yüksek fiyat verirse onlara çalışan kimi yerel unsurlardır. Karşımızdaki bu gerçeğe rağmen, sırf kendi siyasi ve ekonomik çıkarları için terör örgütleriyle çalışmaya devam eden ülkelerin, terörden ve bununla bağlantılı sorunlardan şikayet etmeye hakkı yoktur.

Böyle bir dünyada, ister çatışma bölgesinin hemen yanında yer alsın, ister çok uzakta okyanuslarla çevrilmiş bir karada yaşasın, hiç kimse güvende değildir. İşte bunun için diyoruz ki; Birleşmiş Milletlerin öncülüğünde dünyanın güvenliğini, huzurunu, refahını sağlamakla görevli kurumları hızla yeniden yapılandırmalıyız. Coğrafyasıyla ve demografisiyle, dünyadaki tüm kökenleri, inançları, kültürleri temsil yeteneğine sahip bir küresel yönetim mimarisi inşa etmeliyiz. Netice olarak, tüm kalbimizle bir kez daha diyoruz ki; dünya 5'ten büyüktür, daha adil bir dünya mümkündür."

"Hak ve hukuka saygı gösterilmesiyle mümkündür"

Türkiye'nin, kendi bölgesinden başlayarak, çeşitli sorun alanlarına ilişkin yaklaşımlarını da paylaşan Erdoğan, "Doğu Akdeniz'in barış, refah ve istikrarın egemen olduğu coğrafyaya dönüşebilmesi, ancak tüm tarafların hak ve hukukuna saygı gösterilmesiyle mümkündür. Bizim kimsenin hakkında gözümüz yoktur, kimsenin de haklarımızı yok saymasına müsaade etmiyoruz, etmeyeceğiz." dedi.

Kıbrıs meselesinin ortaya çıkmasının 60'ıncı yıl dönümü olduğunu hatırlatan Erdoğan, Kıbrıs Türk tarafının, Kıbrıs meselesinde adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüm bulunması için daima samimi gayret gösterdiğini vurguladı.

Bu çözümün artık federasyon modeli temelinde gerçekleşemeyeceğinin, herkesin kabul ettiği bir gerçek olduğunu dile getiren Erdoğan, "Uluslararası toplumu bunu kabullenerek, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin bağımsızlığını tanımaya, bu ülkeyle diplomatik, siyasi ve ekonomik bağlar kurmaya davet ediyoruz. Ada'daki Birleşmiş Milletler Barış Gücü'nden de sergilemekle mükellef olduğu tarafsızlığa titizlikle riayet etmesini bekliyoruz. Zaten itibarı zedelenen bu gücün, Kıbrıs'ta yeni bir itibar kaybıyla karşı karşıya kalmasını istemeyiz." ifadelerini kullandı.

"Nihai bir çözüme kavuşturulabilmesiyle mümkündür"

Türkiye'nin, köklü tarihi ve gönül bağlarına sahip olduğu Yemen'deki durumun kendilerini derinden yaraladığını belirten Erdoğan, bu sorunun en kısa sürede, Yemen'in milli birliği ve toprak bütünlüğü içerisinde çözüme kavuşturulmasının en büyük temennileri olduğunu söyledi.

Mısır'la ilişkilere de değinen Erdoğan, "Mısır'la bir müddet durağan seyreden ilişkilerimizi, her alanda geliştirmeye başladığımız bir döneme girdik. Bu yeni dönemde işbirliklerimizi karşılıklı fayda temelinde ilerletmeye kararlıyız." diye konuştu.

Erdoğan ayrıca, Orta Doğu'ya kalıcı barışın gelebilmesinin ancak Filistin-İsrail sorununun nihai bir çözüme kavuşturulabilmesiyle mümkün olduğunu kaydetti.

"Filistin halkını ve devletini, uluslararası hukuk temelinde meşru haklarına kavuşması yolunda verdikleri mücadelede desteklemeyi sürdüreceğiz." diyen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bir kez daha tekrarlayacak olursak, 1967 sınırları temelinde bağımsız ve coğrafi bütünlüğü haiz bir Filistin devleti hayata geçirilmeden, İsrail'in de aradığı huzuru ve güveni bulabilmesi zordur. Bu çerçevede, Kudüs'ün, özellikle de Harem-i Şerif'in tarihi konumuna saygı gösterilmesinin takipçisi olmaya devam edeceğiz."

Türkiye'nin Balkanlarla, kökleri tarihe dayanan güçlü siyasi, ekonomik ve insani bağları bulunduğuna işaret eden Erdoğan, Avrupa'nın bu kritik bölgesinde istikrarın sağlanması, anlaşmazlıkların diyalog yoluyla çözülmesi için ikili, bölgesel ve uluslararası platformlarda yoğun çaba gösterdiklerini bildirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Son dönemde gerginleşen Kosova ve Sırbistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesi için yürütülen süreçleri aktif şekilde destekliyoruz." ifadesini kullandı.

AB ile ilişkiler

AB ile ilişkilere de değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Bölgesel ve küresel sınamaların giderek giriftleşen yapısı, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin sağlıklı bir zeminde ilerletilmesine, her zamankinden daha fazla ihtiyaç olduğuna işaret ediyor. Avrupa Birliği'nden beklentimiz, uzun süredir ihmal ettiği ülkemize yönelik yükümlülüklerini süratle yerine getirmeye başlamasıdır. Özellikle Türkiye'ye yönelik sergilenen ikircilikli tavırların artık bir son bulması gerekiyor."

Latin Amerika ve Karayipler coğrafyasının, Türkiye'nin insani dış politikasının tüm unsurlarını harekete geçirdiği, dostluk bağlarının her geçen gün kuvvetlendiği bir diğer bölge olduğunu aktaran Erdoğan, gelecek dönemde bu ilişkileri, Türkiye-Latin Amerika ve Karayipler Ortaklık Politikasına dönüştürmeyi hedeflediklerini dile getirdi.

Kuruluşunun 60. yıl dönümünde Afrika Birliği'nin, Kıta'nın kendi kaderini eline alıp ayağa kalkmasının abidevi bir sembolü olduğuna dikkati çeken Erdoğan, "Afrika'nın sorunlarına Afrikalı çözümler" bulma iradesiyle başlayan sürecin, dünyanın en önemli kalkınma projelerinden biri haline dönüştüğünü vurguladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şu sözlerle devam etti:

"Özellikle yürüdüğü bu yolda Afrika'ya eşlik etmek amacıyla, Kıta'yla dostluk bağlarımızı stratejik ortaklıkla taçlandırdık. Afrika Birliği'nin, bizim de çok güçlü destek verdiğimiz G20 üyeliğini memnuniyetle karşıladık. Bununla birlikte, Sahel Bölgesi'nin ciddi siyasi, ekonomik, sosyal ve güvenlik sınamalarıyla yüzleştiği bir gerçektir. Son dönemde sıkıntılı günler yaşayan Nijer'in en kısa zamanda anayasal düzene, demokratik bir yönetime kavuşmasını ümit ediyoruz. Nijer'e yapılacak herhangi bir askeri müdahalenin, bu ülkeyle birlikte bölgenin tamamını daha derin bir istikrarsızlığa sürükleme riski vardır."

Erdoğan, Yeniden Asya Girişimlerinin, ata yurdu Asya ile ilişkileri karşılıklı yarar ve ortak öncelikler temelinde daha da ileri taşıma iradelerinin sembolü haline geldiğini söyledi.

Güney Kafkasya'da barışın, huzurun ve işbirliğinin tesisi yolunda önlerinde tarihi bir fırsat bulunduğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle konuştu:

"Bu fırsatı değerlendirmek için Ermenistan ile iyi komşuluk ilişkilerini ve tam normalleşmeyi hedefleyen bir süreç başlattık. Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki görüşme sürecini başından beri destekledik. Ancak Ermenistan'ın, bu tarihi fırsatı yeterince değerlendiremediğini görüyoruz. Ermenistan'ın başta Zengezur Koridoru'nun açılması olmak üzere verdiği sözleri yerine getirmesini bekliyoruz. Artık herkesin kabul ettiği gibi Karabağ, Azerbaycan toprağıdır. Bunun dışında bir statünün dayatılması asla kabul edilmeyecektir. Ermeniler dahil herkesin Azerbaycan topraklarında barış içinde yan yana yaşaması öncelikli hedefimiz olmalıdır. 'Tek millet, iki devlet' şiarıyla hareket ettiğimiz Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü korunma yönünde attığı adımları destekliyoruz."

"Rohinga Müslümanlarına yardım elini uzatmış bir ülkeyiz"

Orta Asya ülkeleriyle işbirliğini güçlendirdiklerini vurgulayan Erdoğan, Türk Devletleri Teşkilatı'nın, bölgesel ve küresel düzeyde giderek daha etkin bir aktör haline dönüşmesinden memnuniyet duyduklarını ifade etti.

Yarım asırdır zor günler yaşayan Afgan halkının, siyasi saiklerden bağımsız olarak, çok ciddi insani yardıma ve desteğe ihtiyacı olduğuna dikkati çeken Erdoğan, şunları kaydetti:

"Ülkedeki geçici hükümetin, toplumun tüm kesimlerinin adil bir şekilde temsil edildiği kapsayıcı bir yönetime dönüşmesi, Afganistan'ın önünü açacak ve uluslararası alanda olumlu karşılık bulacaktır. Güney Asya'da bölgesel huzurun, istikrarın ve refahın önünü açacak bir diğer gelişme de Keşmir'de ihtiyaç duyulan adil ve kalıcı barışın, Hindistan ve Pakistan arasında diyalog ve işbirliği yoluyla tesisi olacaktır. Türkiye olarak bu yönde atılacak adımlara desteğimizi sürdüreceğiz. Çin'in toprak bütünlüğü ve egemenliğine saygı duyduğumuzu, her fırsatta altını çizerek ifade ediyoruz. Bununla birlikte, güçlü tarihi ve insani bağlarımızın olduğu Uygur Türkleri'nin hak ve özgürlüklerinin korunmasıyla ilgili hassasiyetimizi dile getirmeyi ve gündemde tutmayı sürdüreceğiz. Myanmar ve Bangladeş'te zor şartlarda yaşayan Rohinga Müslümanlarına ilk günden itibaren yardım elini uzatmış bir ülkeyiz. Yerlerinden edilmiş durumdaki Rohingaların anavatanlarına güvenli, gönüllü, onurlu ve kalıcı şekilde dönüşleri sağlanana kadar kendilerine olan desteğimiz devam edecek."

"2030'da sıfır açlık sloganından, maalesef giderek uzaklaşıyoruz"

Erdoğan, gündemlerindeki önemi bir küresel sınamanın da enerji güvenliği olduğunu belirterek, Türkiye'nin son 20 yıldır enerji alanında gerçekleştirdiği yatırımlar sayesinde kendi enerji güvenliğini sağlama yönünde önemli mesafe aldığını bildirdi.

Çalışmalarını enerjiyi bir çatışma unsuru olmaktan çıkarma ve kullanımını ortak fayda temelinde teşvik etme yönünde yoğunlaştırdıklarını vurgulayan Erdoğan, şunları dile getirdi:

"Bu doğrultuda, Doğu Akdeniz'den Hazar Havzası'na, Karadeniz'den Balkanlar'a kadar geniş bir coğrafyada enerji alanında işbirliği ruhunu ve dayanışmayı ön plana çıkarmak için mücadele ediyoruz. Türkiye ulaştırma alanında da üzerinden veya çevresinden geçecek tüm projelere destek verebilecek jeopolitik konuma sahiptir. Teknolojik yenilikler, küresel ve bölgesel sınamaları çözmemiz için fırsat olarak değerlendirilmeli, rekabet gücünü artıracak bir koz olarak görülmemelidir. Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin en önemli başlıkları arasında yer alan '2030'da sıfır açlık' sloganından, maalesef giderek uzaklaşıyoruz. Doğrusu biz, açlığı 21'inci yüzyılda hala çözüme kavuşturulamamış bir sorun olarak kabullenmekte zorlanıyoruz. Dünyanın bu kadar geliştiği, refahın bu kadar arttığı bir çağda, 735 milyon kişinin açılıkla boğuşmasının hiçbir izahı olamaz. Uzaya turistik yolculuk için yüz milyonlarca dolar harcanırken, Afrika'dan Asya'ya milyonlarca insan bir lokma yiyecek ekmek dahi bulamıyorsa, hiçbirimiz kendimizi güvende hissedemeyiz."

"Küresel Sıfır Atık İyi Niyet Beyanını imzaladık"

Sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin hayata geçirilmesi için tüm ülkeleri güçlü irade sergilemeye davet eden Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:

"Kalkınma yardımları konusunda dünyanın en cömert ülkeleri arasında yer alan Türkiye'nin bu çağrıyı yapma hakkı olduğuna inanıyoruz. İklim değişikliğine bağlı küresel sıcaklık artışının 1,5 santigrat dereceyle sınırlı tutulabilmesi giderek zorlaşıyor. Bunun şartlarından biri, kalkınmakta olan ülkelerin çabalarının finansal ve teknolojik olarak desteklenmesidir.

'Gıda güvenliği' iklim değişikliğinden etkilenen alanların başında geliyor. Su ve toprak kaynaklarının sürdürülebilir kullanımına yönelik doğru politikalar ve yatırımlar geliştirip uygulamalıyız. Çocuklarımıza, bilinçsiz tüketimden doğan kirliliğe boğulmuş ve doğal kaynakları tüketilmiş bir dünyayı miras bırakamayız. Bu anlayışla, daha yaşanabilir ve adil bir dünya vizyonuyla, eşim Emine Erdoğan'ın himayesinde ülkemizde başlattığımız Sıfır Atık Hareketi'ni, Birleşmiş Milletlerde 105 ülkenin ortak sunuculuğunda kabul edilen kararla küresel boyuta taşıdık. Dün Türkevi'nde Küresel Sıfır Atık İyi Niyet Beyanını imzaladık. Sıfır Atık hedeflerimizin, iklim değişikliğiyle mücadeleye ve sürdürülebilir kalkınma çabalarına önemli katkılar sağlayacağına inanıyoruz. Buradan tüm ülkeleri, uluslararası kurumları ve sivil toplum kuruluşlarını Sıfır Atık Hareketine destek vermeye davet ediyorum."

"Nefret söylemi, kutuplaşma ve ayrımcılık sızlatmadık vicdan bırakmıyor"

Erdoğan, özellikle gelişmiş ülkelerde bir virüs gibi yayılan ırkçılık, yabancı karşıtlığı, İslam düşmanlığının artık tahammül edilemeyecek seviyelere ulaştığını dile getirerek, şöyle konuştu:

"Masum insanların maruz kaldığı nefret söylemi, kutuplaşma ve ayrımcılık, dünyanın dört bir köşesinde sızlatmadık vicdan bırakmıyor. Ne yazık ki pek çok ülkede popülist siyasetçiler, bu tehlikeli akımları teşvik ederek ateşle oynamayı sürdürüyor. Avrupa'da Kur'an-ı Kerim'e karşı düzenlenen menfur saldırılara, ifade özgürlüğü maskesi altında izin vererek eylemleri teşvik eden zihniyet, esasen kendi eliyle kendi geleceğini karartmaktadır. Türkiye olarak, Birleşmiş Milletler, AGİT ve İslam İşbirliği Teşkilatı başta olmak üzere tüm platformlarda İslam düşmanlığıyla mücadeleye yönelik girişimleri desteklemeye devam edeceğiz. Hangi inanca mensup olursa olsun, kutsallara saldırıyı kabullenmeyen tüm dostlarımızı da mücadelemize omuz vermeye davet ediyorum."

"Aileye sahip çıkmak, insana ve tüm insanlığın istikbaline sahip çıkmak demek"

Her birine birkaç cümleyle temas etmeye çalıştığı tüm bu meydan okumalarla mücadelenin herkesin ortak sorumluluğu olduğunu belirten Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı:

"Bu sorumluluğu ancak etkin işbirliği, dayanışma ve insani değerlere sıkı sıkıya sahip çıkarak yerine getirebiliriz. Maalesef son dönemde insanı insan yapan kadim değerler, çok ağır saldırı altındadır. Doğrudan insanı, insanın fıtratını, geleceğini ve sosyal bünyeyi tehdit eden bu saldırıların hedefinde öncelikle aile vardır. Bu bakımdan aileye ve aile müessesesine sahip çıkmak, insana ve tüm insanlığın istikbaline sahip çıkmak demektir. Giderek artan küresel dayatmalar karşısında tüm dostlarımızı aile müessesesinin korunmasında hassasiyet göstermeye çağırıyorum. Bu sene 100'üncü yılını kutlayan Türkiye Cumhuriyeti olarak herkes için barış, refah, güvenlik yönünde, tüm insanlığın yararına adımlar atmayı sürdüreceğiz. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 78'inci toplantısında yapılacak çalışmaların, küresel işbirliği ve dayanışma ruhunu güçlendirmesini temenni ediyorum."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasının sonunda, 6 Azerbaycan vatandaşının şehit edilmesine ilişkin "Ermenistan-Azerbaycan arasındaki son olumsuz gelişmeyi kesinlikle kınıyorum ve bölgedeki gelişmelerin süratle sona ermesini temenni ediyorum." dedi.

Notlar

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşmiş Milletler (BM) 78. Genel Kurulu'na hitap etmek üzere eşi Emine Erdoğan ile  yürüyerek  görüşmelerinin yapılacağı Genel Kurul Salonu'na geldi. 

Emine Erdoğan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmasını Genel Kurul’da dinledi. Emine Erdoğan’ın yakasına taktığı ay yıldızlı broş dikkati çekti.

Erdoğan'ın konuşması sırasında kullandığı, "Dünya 5'ten büyüktür ve daha adil bir dünya mümkündür" ifadesi salondakiler tarafından alkışladı.



Reuters: Türkiye, ABD ve Avrupa’yla savaş jeti pazarlığında

Analizde, Erdoğan'ın son dönemdeki diplomatik başarılarını kullanarak ABD'yle savaş jeti anlaşmalarını tamamlamak istediği yazılıyor (Reuters)
Analizde, Erdoğan'ın son dönemdeki diplomatik başarılarını kullanarak ABD'yle savaş jeti anlaşmalarını tamamlamak istediği yazılıyor (Reuters)
TT

Reuters: Türkiye, ABD ve Avrupa’yla savaş jeti pazarlığında

Analizde, Erdoğan'ın son dönemdeki diplomatik başarılarını kullanarak ABD'yle savaş jeti anlaşmalarını tamamlamak istediği yazılıyor (Reuters)
Analizde, Erdoğan'ın son dönemdeki diplomatik başarılarını kullanarak ABD'yle savaş jeti anlaşmalarını tamamlamak istediği yazılıyor (Reuters)

Türkiye bölgedeki hava gücünü artırmak için Avrupa ve ABD'den savaş jetleri satın alma çalışmalarını hızlandırdı.

Reuters'ın analizinde Ankara yönetiminin, ABD'nin tedarik ettiği F-15, F-16 ve F-35 jetlerine sahip İsrail'in Gazze, İran, Suriye, Lübnan ve Katar'a düzenlediği saldırılar karşısında tedirgin olduğu yazılıyor. Türkiye'nin "potansiyel tehditlere karşı koymak ve savunmasız kalmamak için hava gücünün hızla artırılmasını" istediği ifade ediliyor.

Kimliğinin paylaşılmaması şartıyla konuşan bir kaynak, Türkiye'nin acil ihtiyacını karşılamak için Katar ve Umman'dan 12 adet kullanılmış Eurofighter Typhoon jeti satın alacağını söylüyor.

Satışın, Eurofighter konsorsiyumundaki Birleşik Krallık (BK), Almanya, İtalya ve İspanya tarafından onaylanması gerekiyor. Bu süreçte 28 yeni savaş uçağının daha ileri tarihlerde tedarik edilmesi planlanıyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Katar ve Umman ziyaretlerinde jet sayısı, fiyatlandırma ve teslim takvimini gündeme getireceği öne sürülüyor.

BK ve Türkiye, temmuzda 40'a yakın Eurofighter uçağı için ön anlaşma imzalamıştı. Londra yönetiminden bir kaynak, "Sözleşmenin son detaylarını yakında belirlemeyi umuyoruz" diyor.

Türkiye Savunma Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, nihai bir anlaşmaya varılmadığı ve Britanya'yla görüşmelerin olumlu yönde ilerlediği, diğer konsorsiyum üyelerinin de jet tedarikini desteklediği belirtiliyor.

Katar ve Umman ise gelişmelerle ilgili yorum yapmadı.

Türkiye, 2020'de Rus menşeli S-400 hava savunma sistemlerini satın almış, ABD de misilleme olarak CAATSA yaptırımlarını devreye sokup Ankara'yı F-35 programından çıkarmıştı.

Analizde, Erdoğan'ın geçen ay Beyaz Saray'da ABD Başkanı Donald Trump'la görüşmesinde ilerleme sağlanamadığı savunuluyor. Ancak Türkiye'nin, Gazze savaşında Hamas'ı ateşkes anlaşmasını imzalamaya ikna etmekte oynadığı rolle ivme kazandığı, bu sayede CAATSA yaptırımlarını aşmayı istediği aktarılıyor.

Kaynaklar, Trump'ın özel bir "muafiyet" kararı alarak, F-35 tedarikinin önünü açabileceğini söylüyor. Ankara'nın ilerleyen süreçte Washington'a böyle bir hamle teklifiyle gidebileceği öne sürülüyor.

AK Parti Dış İlişkiler Başkan Yardımcısı Harun Armağan şu yorumları yapıyor:

CAATSA meselesinin çözülmesi gerekiyor. Bunun başkanlık muafiyetiyle mi yoksa Kongre kararıyla mı olacağı ABD'nin inisiyatifinde. Diplomasi ve işbirliği çabaları sürerken, bu CAATSA meselesi biraz tuhaf görünüyor.

ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, Trump'ın Türkiye'nin stratejik önemini bildiğini ve "tüm bu bekleyen sorunlara yaratıcı çözümler aradığını" söylüyor. Ancak olası planlara dair daha fazla bilgi paylaşmıyor.

Reuters, Türkiye'nin Batılı ülkelerden silah tedarikinde yaşadığı zorlukların ardından kendi beşinci nesil savaş uçağı KAAN'ı geliştirdiğine de dikkat çekiyor. Ancak KAAN'ın, Türk hava gücünün belkemiğini oluşturan F-16'ların yerini almasının yıllar sürebileceği yazılıyor. Ayrıca hava savunma sistemi Çelik Kubbe'nin geliştirme sürecinin de hızlandırıldığı belirtiliyor.

Independent Türkçe, Reuters, Defence News


Kuzey Kıbrıs seçimleri: Erdoğan yeni gerçeklikle nasıl başa çıkacak?

Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) taraftarları, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki zaferlerini kutluyorlar, 19 Ekim 2025 (AFP)
Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) taraftarları, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki zaferlerini kutluyorlar, 19 Ekim 2025 (AFP)
TT

Kuzey Kıbrıs seçimleri: Erdoğan yeni gerçeklikle nasıl başa çıkacak?

Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) taraftarları, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki zaferlerini kutluyorlar, 19 Ekim 2025 (AFP)
Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) taraftarları, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki zaferlerini kutluyorlar, 19 Ekim 2025 (AFP)

Ömer Önhon

Yalnızca Türkiye tarafından bağımsız bir devlet olarak tanınan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC), pazar günü dokuzuncu cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı.

Muhalefetteki Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) lideri Tufan Erhürman, oyların yüzde 62,80'ini alarak ezici bir zafer kazandı ve son beş yıldır görevde olan Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ı mağlup etti. Erhürman, 1983'teki kuruluşundan bu yana Cumhuriyet'in altıncı cumhurbaşkanı olacak.

Bu seçimler, özellikle Cumhuriyet’in geleceği, Türkiye ile ilişkileri ve Doğu Akdeniz'deki jeopolitik durum açısından büyük önem taşıyor. Kıbrıslı Türkler yalnızca yeni bir cumhurbaşkanı seçmekle kalmadı; ayrıca siyasi yönelimlerini ve Kıbrıs sorununu çözmek için yapılacak diplomatik görüşmelerde kendilerini temsil edecek müzakereciyi de belirlediler.

Kuzey Kıbrıs'taki cumhurbaşkanlığı seçimleri, Kıbrıs Türk toplumu içinde iki karşıt seçenek arasında belirleyici bir referandum olarak da görülüyordu; iki devletli çözümü destekleyenler ve federal çözüme bağlı kalanlar.

Görev süresi sona eren Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, “iki devletli çözüm”ü savunmuş ve adil bir çözümün ancak eşit egemenliğe sahip ve daha sonra uluslararası alanda tanınmaya çalışacak iki bağımsız devletin kurulmasıyla mümkün olduğunu vurgulamıştı.

Tufan Erhürman ise iki kurucu devlet ve iki toplum arasında siyasi eşitlik temelinde “Ortak Kıbrıs Cumhuriyeti” çerçevesinde Türk ve Rum kesimleri arasında bir ortaklık çağrısında bulunuyor.

Seçilmiş Cumhurbaşkanı Erhürman, “Dış politikayla ilgili tüm sorumluluklarımı Türkiye ile yakın istişare içinde yürüteceğimin ve bu istişare çerçevesinde kararlaştırılanın ötesinde hiçbir adım atmayacağımın altını çiziyorum” dedi.

Bu açıklamalar, Kıbrıslı Rumların Erhürman'dan duymayı umdukları şeylerle çelişiyordu. Erhürman, Rum basını tarafından “yeniden birleşme yanlısı bir aday” ve “Kıbrıs'ı yeniden birleştirmek için BM destekli, tıkanmış görüşmeleri yeniden canlandırmaya yardımcı olabilecek kritik oylamada katı bir adayı yenen ılımlı aday” olarak övülmüştü.

Ankara muhtemelen yeni gerçekliği akıllıca yönetecek, kendi güvenliğini garantiye alacak şekilde Kıbrıslı Türklere desteğini sürdürürken seçmenlerin iradesine saygı duyacak

Türkiye, seçim kampanyası sırasında Ersin Tatar'ın adaylığına güçlü bir destek vermiş olmasına rağmen, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve bazı üst düzey yetkililer, sonuçların açıklanmasının ardından Erhürman'ı tebrik ederek, Ankara'nın Kıbrıslı Türklere desteğinin devam ettiğini vurguladılar.

Ancak, Erdoğan ile en yakın müttefiki Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) lideri Devlet Bahçeli arasında konuya ilişkin görüş ayrılıkları olduğu görülüyor. Bahçeli, seçim sonuçlarının açıklanmasının hemen ardından, KKTC parlamentosundan seçimlere katılımın çok az olması nedeniyle sonuçları geçersiz ilan etmesini, ayrıca KKTC’nin Türkiye'ye katılımını zorunlu kılan bir karar almasını talep etti.

Bir sonraki adımın, seçilen Cumhurbaşkanı’nın başkent Ankara'yı ziyaret etmesi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesi olması bekleniyor. Şimdi soru, Türkiye'nin iki devletli çözüme verdiği sürekli destek göz önüne alındığında, iki tarafın ortak bir zemin bulup bulamayacağı.

cvfgb
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve görev süresi dolan KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, KKTC’nin başkenti Lefkoşa'daki yeni cumhurbaşkanlığı kompleksinin açılışında, 3 Mayıs 2025 (AFP)

Ankara muhtemelen Kıbrıslı Türklere desteğini sürdürürken, kendi güvenliğini ve KKTC’nin güvenliğini garantiye alacak şekilde seçmenlerin iradesine saygı duyacak ve yeni gerçekle akıllıca başa çıkacaktır. Farklı bir hareket tarzı Türkiye'nin çıkarlarına hizmet etmeyebilir.

Önümüzdeki haftalarda hem ikili ilişkilerde hem de BM çerçevesinde Türkler ve Rumlar arasında yeni atılımlar yaşanabilir.

Kıbrıs Rum nüfusu yaklaşık 1 milyon ve azınlık olarak gördükleri yaklaşık 470 bin Kıbrıslı Türk ile siyasi eşitliği tanımayı reddediyorlar

Muhalefet lideri Erhürman'ın büyük bir farkla zafer kazanmasına birçok etken katkıda bulundu. Bu etkenlerin en belirginleri, Kıbrıslı Rumların uluslararası tanınma ve Avrupa desteği sayesinde elde ettiği refahtır. Buna karşın, önceki Kıbrıs Türk liderliği Kıbrıs sorununu çözmek için ciddi adımlar atamadı, vatandaşların yaşam koşullarını iyileştirmekte başarısız oldu ve Kuzey Kıbrıs'ı etkileyen bir dizi skandal yaşandı.

Bununla birlikte, Kıbrıs Türk liderliğinin benimseyeceği yön ne olursa olsun, Kıbrıs sorununda nihai bir çözüme ulaşmak kolay olmayacaktır. Çünkü her iki tarafın hafızası da hâlâ ağır bir etniksel şiddet mirası taşımaktadır.

1960 yılında, Kıbrıslı Türkler ve Rumlar, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin garantörleri olduğu bir anlaşma kapsamında “Kıbrıs Cumhuriyeti”ni kurdular. Ancak bu düzenleme uzun sürmedi; çünkü hem düzenli hem de düzensiz Kıbrıslı Rum güçleri, “Enosis” olarak bilinen aşırı milliyetçi bir ideolojinin etkisiyle Kıbrıslı Türklere karşı silahlı saldırılar başlattı. Amaçları, ada üzerinde tam kontrol sağlamak ve Yunanistan'a katılmaktı ve bu da nihayetinde 1974'te Türkiye'nin askeri müdahalede bulunmasına neden oldu.

dfg
KKTC’nin yeni lideri Tufan Erhürman ve eşi Nilden Bektaş Erhürman, KKTC cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki zaferini kutluyor, Lefkoşa,19 Ekim 2025 (Reuters)

O zamandan beri Kıbrıslı Rumlar adanın güney kesimine yerleşirken, Kıbrıslı Türkler KKTC’yi ilan ettikleri kuzeyde yaşıyorlar.

Türk tarafı, iki toplum arasında siyasi eşitliğe dayalı ortak bir cumhuriyet kurmak amacıyla Rum tarafıyla uzun müzakereler yürüttü, ancak bu görüşmeler sonuçsuz kaldı.

Dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından sunulan “Annan Planı”, Kıbrıslı Türk ve Rumları iki bölgeli bir devlette birleştirmeyi amaçlıyordu. Plan, 24 Nisan 2004'te adanın her iki kesiminde de referanduma sunuldu. Kıbrıslı Türklerin yüzde 65'i plana evet oyu verirken, Kıbrıslı Rumların yüzde 75'i planı reddetti ve bu da planın iptal edilmesine yol açtı.

Yaklaşık 1 milyon kişiden oluşan Kıbrıslı Rumlar, azınlık olarak gördükleri yaklaşık 470 bin Kıbrıslı Türk ile siyasi eşitliği tanımayı reddediyorlar. Ayrıca, Türkiye'nin garantör güç olmaya devam etmesine de karşı çıkıyorlar; Türkiye ise bu itirazı şiddetle reddediyor.

Daha sonra, 2017 yılında İsviçre'nin Crans-Montana dağ köyünde yapılan barış görüşmeleri de başarısızlıkla sonuçlandı.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, temel gelir kaynakları turizm, üniversite gelirleri ve kumarhaneler iken, geri kalan gelir kaynakları doğrudan Türkiye'nin desteğinden oluşuyor

Annan Planı'nın reddedilmesine ve AB yasalarının çözümlenmemiş sınır anlaşmazlıkları olan ülkelerin katılımına izin vermemesine rağmen, Kıbrıs, 2002 yılında Kıbrıslı Türkleri tamamen dışlayan bir hamleyle, yalnızca Rum tarafını temsil edecek şekilde AB'ye katıldı. Ancak, daha sonra bazı Avrupalı ​​siyasetçiler ve uzmanlar bu hamlenin bir hata olduğunu itiraf ettiler. O zamandan beri Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), adanın tek meşru temsilcisi olarak AB fonlarından yararlanıyor. Ayrıca Türkiye'nin AB’ye katılımını engelliyor ve üyeliğini kendi siyasi ajandalarına hizmet edecek şekilde kullanıyor.

Son zamanlarda, ABD'nin silah ambargosunu kaldırması ve bu durumun kendilerine önemli bir askeri avantaj sağlaması nedeniyle Kıbrıslı Rumlar silahlanma alanındaki faaliyetlerini de yoğunlaştırdılar.

Paralel bir bağlamda, Türkiye ile ilişkileri gergin olan Binyamin Netanyahu hükümeti liderliğindeki İsrail, GKRY ile bir güvenlik ortaklığına girdi ve kendisine hava savunma sistemleri de dahil olmak üzere çeşitli askeri teçhizat sağladığı söyleniyor.

Gerilimi tırmandıran bu adımların ortasında, Kıbrıs açıklarındaki hidrokarbon rezervleri de bölgede ilave bir çatışma noktası haline geldi.

zxcvbg
Görev süresi sona eren KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, başkent Lefkoşa'da yapılan KKTC cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında bir sandıkta oyunu kullanıyor, 19 Ekim 2025 (AFP)

Rum tarafı, Kıbrıslı Türklerin keşfedilen enerji kaynakları üzerinde hiçbir hakkı olmadığını iddia ediyor ve Chevron gibi büyük uluslararası şirketleri arama ve sondaj faaliyetlerine katılmaya davet ederek Türkiye üzerindeki baskıyı artırmaya çalışıyor.

Ancak Türkiye de buna sessiz kalmıyor; Kıbrıslı Türklerin güvenli ve istikrarlı bir ortamda yaşamasını sağlamak için sürekli çaba sarf ediyor ve adanın kuzeyindeki askeri varlığı bu desteğin en önemli dayanaklarından biri. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) kendi ordusuna sahip olsa da asıl gücü Türk askeri varlığına ve Ankara'nın adanın kuzeyinde sağladığı altyapıya dayanıyor.

Kuzey Kıbrıs'ın Türkiye'ye coğrafi yakınlığı ve Türk savaş uçaklarının Kıbrıs hava sahasına dakikalar içinde ulaşabilmesi, Kıbrıslı Türkler için güvenlik garantilerini daha da destekleyen iki faktör.

KKTC'nin temel gelir kaynakları turizm, üniversiteler ve kumarhaneler iken, geri kalan gelir kaynakları doğrudan Türkiye'nin desteğinden oluşuyor.

Türkiye'nin KKTC'nin uluslararası alanda tanınması yönündeki çağrılarına henüz hiçbir ülke yanıt vermemiş olsa da 20'den fazla ülkede temsilciliği bulunuyor. Ne uluslararası toplum ne de Kıbrıslı Rumlar, adanın egemenliğine eşit siyasi katılım için gereken tüm niteliklere sahip yaklaşık yarım milyon Kıbrıslı Türk'ün varlığını inkar edemez.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Erdoğan, Gazze mutabakatı hükümlerinin harfiyen uygulanması gerektiğinin altını çizdi

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün Şarm El-Şeyh'te anlaşma belgesinin imzalanması sırasında (AP)
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün Şarm El-Şeyh'te anlaşma belgesinin imzalanması sırasında (AP)
TT

Erdoğan, Gazze mutabakatı hükümlerinin harfiyen uygulanması gerektiğinin altını çizdi

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün Şarm El-Şeyh'te anlaşma belgesinin imzalanması sırasında (AP)
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün Şarm El-Şeyh'te anlaşma belgesinin imzalanması sırasında (AP)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bugün yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmek için Şarm el-Şeyh anlaşmasının sıkı bir şekilde uygulanmasının ve ABD'nin bu dönemde İsrail'e baskı yapmaya devam etmesinin çok önemli olduğunu söyledi.

Anadolu Ajansı, Erdoğan'ın kış başlamadan önce Gazze halkının ihtiyaçlarını karşılamak için her türlü çabayı göstereceğini ve Şeridin yeniden inşasının "son derece önemli" olduğunu vurguladığını aktardı. Erdoğan, ABD Başkanı Donald Trump'ın kendisine "bu dönemde temasları ve telefon diplomasisini sürdürme arzusunu" ilettiğini ve "her düzeyde görüşmelerimizi sürdüreceğimizi" belirttiğini kaydetti.

Türkiye Cumhurbaşkanlığı tarafından bugün yayınlanan tutanağa göre, Erdoğan, Şarm el-Şeyh'ten dönüş yolunda gazetecilere yaptığı açıklamada, Batılı ülkelerin Filistin devletini tanıma kararlarının iki devletli çözümün temel yapı taşları olarak değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.

Türkiye Cumhurbaşkanı, "Filistin sorununun tek çözümü, 1967 sınırlarında, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız, egemen ve coğrafi olarak birleşik bir Filistin devletinin kurulmasıdır" ifadelerini kullandı.

ABD, Mısır, Türkiye ve Katar liderleri, dün Mısır'ın tatil kenti Şarm el-Şeyh'te Gazze'deki savaşı sona erdirmek için bir anlaşma imzaladılar. Donald Trump'ın çağrısıyla imzalanan anlaşma, İsrail ile Hamas arasında ateşkes ve rehine ve tutuklu değişimini öngörüyor. ABD Başkanı, bu olayı "Ortadoğu için büyük bir gün" olarak nitelendirdi.