Ankara'da Suudi Arabistan Milli Günü kutlaması: Kabine üyelerinden ve büyükelçiden işbirliği mesajları

Suudi Arabistan'ın Milli Günü, Ankara'da kabine üyelerinin katılımıyla düzenlenen resepsiyonda kutlandı

(Independent Türkçe)
(Independent Türkçe)
TT

Ankara'da Suudi Arabistan Milli Günü kutlaması: Kabine üyelerinden ve büyükelçiden işbirliği mesajları

(Independent Türkçe)
(Independent Türkçe)

Suudi Arabistan'ın Ankara Büyükelçiliğince düzenlenen resepsiyona, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, Ticaret Bakanı Ömer Bolat, AK Parti Genel Başkanvekili Binali Yıldırım, Suudi Arabistan'ın Ankara Büyükelçisi olarak atanan Fahad bin Assaad Abu Al-Nasr, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ve çok sayıda davetli katıldı.

Ankara Büyükelçisi olarak atanan Abu Al-Nasr'ın mesajını Büyükelçi Müsteşarı Muhammed Alharbi okudu.

Kutlamada konuşan Suudi Arabistan Büyükelçisi Büyükelçi Sayın Fahad bin Abu Al-Nasr, davetlerine icabet eden bakanlara ve katılımcılara teşekkür ederek başladığı konuşmasında şunları söyledi:

Davetimizi kabul edip Suudi Arabistan Krallığı’nın 93. Milli Gün kutlamalarımıza katılımınızdan dolayı hepinize en içten minnet ve şükranlarımı sunmaktan memnuniyet duyarım. Bu tarihi günde Kurucu Kral Abdulaziz Bin Abdurrahman (Allah toprağını bol etsin) tevhid sancağı altında bu büyük oluşumu bütünleştirmiştir.

Ardından Onun evlatları, ülkenin dış siyasetinde  İslam’a ve Müslümanlara hizmeti, Harameyn-i Şerifeyn’e yönelik ilgi ve önemi, uluslararası barış ve güvenliğin güçlendirilmesi ve dünya dayanışmasının  sağlamlaştırılmasını ana amaç edinen bu kıymetli yaklaşımı devam ettirmişlerdir. Bu yaklaşımda hoşgörü, barışın yaygınlaşması ve şiddetten uzak durulması temeline dayalı metottan ilham alınmıştır. 

Harameyn-i Şerifeyn’in diyarı ve vahiyin indiği yer Suudi Arabistan Krallığı'dır ve her gün yaklaşık iki milyar Müslüman Mekke'ye yönelmektedir. Ayrıca dünyanın dört bir yanından Müslümanlar Hac ve Umre ibadetlerini yerine getirmek ve Mescid-i Nebevi’yi ziyaret etmek için Suudi Arabistan’a gelmektedir.

Krallık aynı zamanda ‘hayal edip gerçekleştiriyoruz’ sloganıyla iddialı bir ümmetin vizyonu olan 2030 Vizyonu ışığında seçkin bir stratejik konum, öncü yatırım gücü ve Arap ve İslami derinlik gibi Allah’ın kendisine bahşettiği güç ve imkanları değerlendirerek programlar hazırlamak ve girişimler başlatmak için çalışmalar yürütmüştür. 

Bu programlardan belki de en öne çıkanları: Altes Prens Muhammed bin Selman'ın (Allah Onu Korusun) büyük yatırım fırsatları sağlayacak, bölgede ve dünyada olumlu etki bırakacak “Yeşil Suudi Arabistan” ve “Yeşil Orta Doğu” girişimleridir. Yenilenebilir enerjinin doğuşuyla birlikte Türkiye'nin de memnuniyetle karşıladığı bu iki girişim, Krallığın küresel ölçekte sürdürülebilirlik alanında lider olma arzusunu destekleyecektir.Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan yüz yıl sonra, önümüzdeki Ekim ayında Türkiye'nin yeni yüzüncü yılına başlarken, Krallık ortak vizyonları gerçekleştirmek, iki ülke arasında daha fazla işbirliği yapmak ve "hayal edip gerçekleştiren" gençlerimizin ilerlemesini sağlamak için birlikte çalışmayı beklemektedir.

Buradan Suudi Arabistan Krallığı’nın 2030 Uluslararası Expo Fuarına Evsahipliği yapması için adaylığı hususunda verdiği destekten dolayı Türkiye Cumhuriyeti’ne şükranlarımı sunuyorum. Gençliğinin enerjisi ve arzusunu arkasına alan dünya şehirlerinden biri olmak ve bu uluslararası fuara ev sahipliği yapmak için en iyi seviyeyi yakalamak üzere Suudi Arabistan Krallığı'nın başkenti Riyad şehrinden başlayan bu yolculuğu takdir ediyorum. Ayrıca Suudi Arabistan Krallığı ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki tarihi ilişkileri övgüyle anıyorum. Bu ilişkiler Veliaht Prens, Bakanlar Kurulu Başkanı Mohammed b. Salman’ın (Allah Onu Korusun) 2022 Haziran ayında Ankara’ya  gerçekleştirdiği ziyaretle taçlandırılmış ve iki ülke arasında her alanda işbirliğinin derinleştirilmesiyle sonuçlanmıştır. Ayrıca Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın bu yılın temmuz ayında Cidde’ye gerçekleştirdiği ziyaret sırasında doğrudan yatırım, savunma sanayi, enerji, savunma ve haberleşme alanlarında 9 anlaşmanın imzalanmasına tanıklık edilmiştir. İki ülke arasında gerçekleştirilen karşılıklı üst düzey ziyaretler, Suudi Arabistan Krallığı ile Türkiye Cumhuriyeti arasında çeşitli alanlardaki iş birliğinin kapsamının genişletilmesine katkı sağlayan yakın ikili ilişkileri güçlendiren olumlu sonuçlar ortaya koymuştur ve yine Suudi-Türk Koordinasyon Konseyi çerçevesinde ortak proje ve girişimler geliştirerek bunları uygulamanın önemini teyit etmiştir.

Suudi Arabistan Krallığı ile Türkiye Cumhuriyeti’nin bölgede ve dünyadaki ağırlığı, süregelen bölgesel krizlerin çözülmesindeki yapıcı rolleri, G-20 grubunun üyeleri olarak kardeş iki ülkenin büyük ekonomik potansiyellere sahip oldukları herkes tarafından bilinmektedir. Dolayısıyla iki ülkenin işbirliği kesinlikle halklarımızın ve tüm dünyanın çıkarınadır.

Sözlerime son verirken, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Ekselansları Mahinur Özdemir Göktaş ve sizlerin hepinize teşekkür ve takdirlerimi sunarken, Yüce Allah’tan Suudi Arabistan Krallığı’nı ve bilge yönetimi İki Kutsal Mescid’in Hizmetkarı Kral Salman Bin Abdulaziz’i (Allah Onu Korusun) Emin olan Veliaht Prens Mohammed Bin Salman’ı (Allah Onu Korusun)  ve  cömert Suudi halkını korumasını diler, bizlere, Türkiye Cumhuriyeti’ne ve tüm dünyaya güven, huzur, refah ve istikrarı daim kılmasını niyaz ederim. Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. 

Bakan Göktaş'tan 'ortak değerler' vurgusu

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, Ankara’da Suudi Arabistan Milli Günü'nün 93. yıl dönümü dolayısıyla düzenlenen resepsiyonda konuştu.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş da konuşmasında Türkiye ve Suudi Arabistan'ın tarihi ve kültürel güçlü bağlara sahip iki dost ve kardeş ülke olduğunu belirtti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz ile Veliaht Prens bin Selman arasındaki samimi üst düzey görüşmelerin de katkısıyla ilişkilerde ivme yakalandığını memnuniyetle gördüklerini ifade eden Göktaş, "Türkiye'nin stratejik konumu, aynı şekilde Suudi Arabistan'ın Körfez bölgesi ve Arap coğrafyası için önemi bölgesel huzur ve istikrar için belirleyici rol oynuyor. Stratejik ortaklık temelinde yürüttüğümüz ilişkilerimiz hem ülkelerimizin geleceği hem de bölgemizin istikrarı için çok önemli. İçinde bulunduğumuz dönemde dünyanın karşı karşıya kaldığı krizler karşısında ülkelerimiz arasındaki stratejik işbirliği giderek daha fazla önem kazanıyor" diye konuştu.

Göktaş, iki ülkenin ekonomik ve ticari olarak güçlü ilişkilere sahip bulunduğuna dikkati çekti. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geçen temmuzda Cidde'ye ziyarette bulunduğunu hatırlatan Göktaş, ziyaretin ülkeler arasındaki ilişkilerin ilerletilmesinde çok önemli ve verimli olduğunu söyledi.

Ziyaret vesilesiyle başarıyla düzenlenen Türkiye-Suudi Arabistan İş Forumu ile ticari açıdan birçok işbirliğine zemin oluşmasının sağlandığını belirten Göktaş, şunları kaydetti:

İkili ticaret hacmimiz yıllık ortalama yüzde 200 gibi bir oranla hızla artmaktadır. Bu ivmenin daha da güçlenerek devamını hedefliyoruz. Türk-Suudi Koordinasyon Konseyi'nin müteakip toplantısını gerçekleştireceğiz. Ülkelerimiz arasındaki ikili ilişkilerin tüm alanlarda daha da geliştirilmesi için çalışmaya devam edeceğiz.

Bakanlık olarak biz de çalışma alanımıza giren konularda işbirliğini geliştirmeyi hedefliyoruz. Suudi Arabistan'ın ülkemizde yaşanan deprem felaketi sonrasında gösterdiği dayanışma ve yardım için teşekkürlerimi sunuyorum. Suudi Arabistan'ın zor günlerimizde sergilediği dayanışma bizim için son derece anlamlıdır. Suudi Arabistan Milli Günü'nü tekrar kutluyorum. Kardeş Suudi Arabistan halkına tebriklerimi ve iyi dileklerimi sunuyorum.

"Türkiye ve Suudi Arabistan bölgeyi daha iyi ve güvenli hale getirebilecek iki ülke"

AK Parti Genel Başkanvekili Binali Yıldırım da Suudi Arabistan'ın Türkiye'nin kardeş ülkesi olduğunu ve iki ülke arasında derin tarihi ve kültürel bağlar bulunduğunu belirtti.

Türk ve Suudi Arabistan halkı arasındaki etkileşimin her zamankinden daha yoğun olduğunu söyleyen Yıldırım, "Türk vatandaşları Suudi Arabistan'ı, Suudi vatandaşları da Türkiye'yi daha çok ziyaret ettikçe birbirimizi daha iyi tanıyor, daha iyi anlıyoruz. Bu da bizi daha da yakınlaştırıyor" dedi.

İki ülke liderlerinin Türkiye ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerde her zaman öncü olduğunu ve Ankara ile Riyad'ı daha sağlam ilişkilere yönlendirdiğini ifade etti.

Yıldırım, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2 ay önce Cidde'ye başarılı bir ziyaret gerçekleştirdiğini ve bu ay Hindistan'da yapılan G20 zirvesinde de bin Selman ile Yeni Delhi'de görüştüğünü anımsattı.

Suudi Arabistan yatırım çevrelerinin Türkiye'ye ilgisine işaret eden Yıldırım, "Elbette Suudi yatırım çevrelerinin Türkiye'ye ilgisi artıyor. Sonuçta Türkiye yükselişte ve üretimini artırmak isteyenler için pek çok fırsat yaratıyor" ifadesini kullandı.

Yıldırım, Türk şirketlerinin Suudi Arabistan'daki fırsatlara ilgisinin giderek arttığını, bu ülkenin özellikle müteahhitlik firmaları için bir çekim merkezi haline geldiğini kaydetti.

Suudi Arabistan'ın gelecek için büyük bir vizyonu olduğunu ve Türk şirketlerin bu zorlu mücadeleye hazır olduğunu söyleyen Yıldırım, "Türkiye ve Suudi Arabistan, lokomotif görevi görebilecek, daha güçlü sinerjiler yaratarak bölgeyi daha iyi ve daha güvenli hale getirebilecek iki ülke" şeklinde konuştu.

Ticaret Bakanı Bolat: Birlikte çalışmaya devam edeceğiz

Resepsiyona katılanlardan Ticaret Bakanı Ömer Polat ise sosyal medyadan yaptığı paylaşımda şunları söyledi:

Tarihi ve kardeşlik bağlarımızı geçmişten günümüze taşıdığımız Suudi Arabistan Krallığı ile birlikte, her zaman İslam dünyasının ve coğrafyamızın geleceğine önem vermiş, birlikte hizmet etmiş bulunmaktayız.

Son yüzyılda birlik ve beraberliğimizden aldığımız güçle ticari ve ekonomik alanlarda önemli başarılara imza attık, atıyoruz. Gelecekte de bölgesel ve küresel istikrarın yanı sıra, Müslüman ülkeler arasındaki işbirliğinin de her alanda güçlendirilmesini için birlikte çalışmaya devam edeceğiz.

3 Ağustos 1929 Dostluk Anlaşması ile başlayan süreçle her geçen gün bağlarımızı güçlendirdiğimiz Suudi Arabistan Krallığı’nın milli gününü en samimi duygularımla kutluyorum. Birliğimiz ve beraberliğimiz daim olsun.  

Independent Türkçe 



Türk istihbaratının geri dönüşü ve dünya siyasetine etkisi

Görsel: Reuters/Al Majalla
Görsel: Reuters/Al Majalla
TT

Türk istihbaratının geri dönüşü ve dünya siyasetine etkisi

Görsel: Reuters/Al Majalla
Görsel: Reuters/Al Majalla

Kemal Allam

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump arasında geçtiğimiz ay yapılan görüşmede, Trump Erdoğan’ın sandalyesini çekerken “Onlar çok akıllı, çok güçlü” ifadelerini kullandı. Trump ile Erdoğan arasındaki şahsi ilişki ve Trump'ın Erdoğan'a duyduğu hayranlık herkesin malumu olsa da Trump'ın, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın'a dönerek “Onlar çok akıllı” sözlerini tekrarladığı kameralara yansıdı.

ABD’nin hem Suriye hem de Ukrayna dosyalarında Türkiye'ye güvendiği biliniyor. Ancak Erdoğan'ın bölgenin ‘güçlü adamı’ olduğu şeklindeki bilinen anlatının ötesinde, Türkiye'nin küresel sahnede artan nüfuzunun ardındaki asıl itici güç, Latin Amerika ve Afrika'dan Doğu Asya'nın uzak bölgelerine kadar jeopolitik meselelerde Türk istihbaratının derinleşen rolüdür. Analistler genellikle Türkiye'deki ‘derin devletin’ nüfuzuna odaklansa da Ankara’yı uluslararası sahnede daha etkili bir konuma taşıyan, bu sistemin Türkiye sınırları ötesinde oynadığı artan rolü oldu.

Osmanlı casuslarından modern zamandaki tezahürlerine

Türk istihbaratının rakiplerine üstünlüğünün tarihteki köklerini anlamak için son zamanlarda yayınlanan üç kitaba başvurabiliriz. Bunlardan ilki tarihçi Emrah Safa Gürkan tarafından kaleme alınan “Sultanın Casusları” adlı kitaptır. Yazar Gürkan bu kitapta, Osmanlı İmparatorluğu'nun gözetleme ve taktik keşiflerin yanı sıra geniş bir stratejik casusluk ağına sahip olduğunu, geleneksel casusluk yöntemlerini kullandığını ve hatta Avrupa saraylarının siyasetine doğrudan müdahaleyi kullandığını belirtiyor.

Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra hiçbir ülke, Sovyetler Birliği'ne karşı Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nden daha etkili bir istihbarat teşkilatına sahip olmamıştı. Türkler, Soğuk Savaş döneminde Batı'nın birincil gözü ve kulağıydı.

Osmanlı İmparatorluğu, Habsburglar ve Kutsal Roma İmparatorluğu'ndan Vatikan'ın kararlarını etkilemeye kadar, coğrafi konumunu ve insan sermayesini kullanarak Avrupa siyasetinde önemli bir rol oynadı. Osmanlı tüccarları, sanatçıları ve diplomatları kıtaya yayıldı, yerel topluluklara entegre oldu ve karar alma süreçlerine katıldı. Yüzyıllar boyunca gerçek bir rakibi olmayan Osmanlı İmparatorluğu’nun bu gücü, Britanya İmparatorluğu'nun desteğini alan Akdeniz güçleri, Avrupa’nın iç işlerine açıkça müdahale etmeye başlayana kadar devam etti.

İbrahim Kalın ve Hakan Fidan gibi isimleri anlamak için kavramsal bir çerçeve sunan diğer iki kitap ise Egemen Bezci’nin “Türk İstihbaratı ve Soğuk Savaş: ile ABD ve İngiltere Arasında Türk Gizli Servisi” ile Benjamin C. Fortna tarafından kaleme alınan ve Türkçe’ye “Kuşçubaşı Eşref” adıyla çevrilen eserlerdir. Fortuna'nın ilk kez 2016 yılında yayınlanan çalışması, Türkiye'nin modern Milli İstihbarat Teşkilatı'nın (MİT) kurucu babası sayılabilecek, "Türkiye'nin Arabistanlı Lawrence'ı" olarak bilinen Eşref Kuşçubaşı'nın gizemli dünyasını inceliyor.

Kafkasya bölgesinden olan Kuşçubaşı Eşref, Osmanlı istihbaratının üstünlüğünü somutlaştırdı. Rusya'ya karşı askeri yenilgileri, çok sayıda mülteciyi seferber ederek ve onları imparatorluk projesinin hizmetinde birer araç olarak kullanarak stratejik kazançlara dönüştürdü. Osmanlı Devleti'nin hem insanını hem de coğrafyasını kullanarak rakiplerini zayıflatmadaki kurnazlığını örneklendirmişti; bu özellik, günümüz Türk istihbarat teşkilatında da varlığını sürdürüyor.

sdfrgt
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Donald Trump, ABD'nin başkenti Washington’taki Beyaz Saray'da bir araya geldi, 25 Eylül 2025 (Reuters)

Osmanlı İmparatorluğu son dönemlerinde ‘Avrupa'nın hasta adamı’ olarak tanımlanıyordu, ancak yine de Kırım'dan Libya'ya ve Hindistan'a kadar birçok cephede İngiliz, İtalyan ve Rus imparatorluklarını devirmeye çok yaklaştı. Bazı önyargılı Avrupalı tarihçilerin tasvir ettiği kadar zayıf değildi. Güç dengesizliğine rağmen, sayıca daha az ve silahları daha zayıf olan Osmanlı ordusu, Libya'da İtalyanlara, Bulgaristan'da Ruslara ve Irak ile Çanakkale'de İngilizlere önemli yenilgiler yaşatmayı başardı.

Bu başarıların çoğu, Osmanlıların askeri teknik üstünlüğünden ziyade, düşman hatlarının gerisinden elde ettikleri istihbarat bilgilerine atfedilebilir. Osmanlılar bu konuda o dönemde Almanların desteğine güveniyorlardı. Egemen Bezci'nin kitabı, Osmanlı istihbaratını, dağılmış imparatorluğun ordusunu miras alan modern Türk devletiyle ilişkilendirerek bu mirası okuyucusuyla buluşturuyor.

Mustafa Kemal Atatürk’ten İsmet İnönü ve Fahrettin Altay’a kadar, ilk dönem devlet adamlarının ve yurtdışı büyükelçilerinin çoğu, cumhuriyet kurulmadan önce imparatorluğun çeşitli bölgelerinde görev yapmış subaylardı. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra hiçbir ülke, Sovyetler Birliği'ne karşı Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nden daha etkili bir istihbarat teşkilatına sahip olmamıştı. Türkler, Soğuk Savaş döneminde Batı'nın birincil gözü ve kulağıydı. Bunu, Almanya'daki göçmen işçileri Sovyetler Birliği’ni gözetlemek için kullanarak ya da Baas Partisi iktidara gelmeden önce Suriye'de gerçekleşen birçok darbeye derinlemesine müdahil olarak yaptılar.

Kitabının bir bölümünü tamamen Suriye'ye ayıran Bezci, ABD ve İngiltere'nin bu ülkede neler yaptığını ortaya koyuyor ve Suriye'de bugün neler olup bittiğini anlamayı kolaylaştıracak bir giriş sunuyor. Suriye, sadece Şam'ı kimin yöneteceğini belirleyen bir arena değil, aynı zamanda Sovyetlere karşı yürütülen karşı casusluk operasyonlarında hayati bir merkezdi ve önemi Çin'e kadar uzanıyordu.

Polonya ve Macaristan başta olmak üzere Avrupalılar bile, Türk Hava Kuvvetleri'nin dikkat çekici yükselişi nedeniyle, sadece istihbarat konusunda değil, askeri teknoloji konusunda da Türkiye'ye güvenmeye başladılar.

Genç Türkiye Cumhuriyeti, yüzyıllara dayanan kurumsal hafızayı miras aldı. Modern istihbarat literatüründe yaygınlaşan ve bugün Hillary Clinton, Donald Trump ve NATO ülkelerinin liderleri gibi politikacılar tarafından kullanılan ‘derin devlet’ kavramının ilk çıkış noktasının Osmanlıların ‘derin devlet’ ifadesi olduğu söylenebilir. Osmanlı İmparatorluğu, imparatorluğun çöküşünden sonra hayatta kalmak için bir mekanizma olarak son günlerinde bu terimi icat etti. Böylece bu mirası sadece yeni cumhuriyette değil, Türklerin nüfuz alanı içinde kabul edilen uzak topraklarda da devam ettirebildi.

Hakan Fidan ve İbrahim Kalın da bu mirasın günümüzdeki mirasçıları olarak karşımıza çıkıyor.

Trump’ın “Çok akıllılar” dediği Fidan ve Kalın

Donald Trump'ın Türklerin ‘çok akıllı’ olduğu yönündeki açıklamasına geri dönelim. ABD Başkanı, bu sözle yetinmedi, onların bu kadar güçlü ve zeki olmalarını sevmediğini belirterek, ihtiyatlı ama samimi bir dille hayranlığını “Onları görmezden gelmek mümkün değil” sözleriyle ifade etti. “Türkiye Suriye'yi ele geçirdi” şeklindeki tekrar eden ifadesinden ise Ukrayna'nın Rusya'ya karşı insansız hava araçları (İHA) ile yürüttüğü savaşında Ankara'nın rolüne kadar, Washington'ın Türkiye'ye bakışında bir değişiklik olduğu açıktı.

fghy
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun yüzüncü yılını kutlamak için İstanbul Boğazı'nda düzenlenen deniz geçit töreninde, TCG Anadolu (L-400) çok maksatlı amfibi gemisinde bulunan bir Bayraktar TB2 İHA’sı ve helikopterler, 29 Ekim 2023 (AFP)

Trump'ın Suriye'ye tekrar tekrar odaklanması, Türk istihbaratının başarısının kanıtı oldu. MİT Başkanı İbrahim Kalın, Beşşar Esed’in Rusya'ya kaçmasının ardından Şam'a ilk giden yetkili oldu. Akademisyenlik, klasik müzik, dilbilim ve felsefe gibi çok yönlü bir kariyere sahip olan Kalın, ABD’de eğitim görmüş, ancak kökleri Asya'ya dayanan bir düşünürdür.

Türkiye'nin Şam Büyükelçisi (Nuh Yılmaz), Suriye ve Irak'taki savaş dosyaları arasında gidip gelerek uzun yıllar gölgede kaldıktan sonra, dışişleri bakan yardımcısı olarak kamuoyu önüne çıktı ve ardından şu anki görevine atandı. Rusları ve İranlıları ustaca atlatmayı başaran Büyükelçi hem Türkiye'nin hem de ABD'nin Suriye'de istikrarı sağlamak için ihtiyaç duyduğu kişi haline geldi.

Bir diğer örnekte, İran'da dokuz yıl görev yapan bir Türk diplomat, Türkiye'yi Tahran'la gizli ilişkilerde ve ona karşı yürütülen casusluk faaliyetlerinde kilit oyuncu haline getiren ‘gölge savaşçılardan’ biri olarak değerlendiriliyor.

Çerkeslerin Türk istihbaratında oynadığı rol, Karadeniz bölgesinin jeopolitiğinde Rusya'ya üstünlük sağladığından Moskova'nın Ankara ile koordinasyon kurmaktan başka çaresi kalmamıştır. Türk derin devleti ile Kırım Tatarları arasındaki sağlam bağlar, Rusya’nın bu bölgede yayılmasına karşı mücadelede kilit bir faktör olarak rol oynuyor.

Bu üstünlük, ABD'nin sadece gözlemci olarak kaldığı Ermenistan'da Rusya ile yaşanan çatışmada da açıkça görüldü. Hatta bazıları Türkiye'nin, Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcılığı görevi için aday gösterdiği Joel Rayburn'ün geri çekilmesinde parmağı olduğunu, çünkü Türkiye'nin uzun süredir Rayburn'ün Suriye konusundaki vizyonuna karşı çıktığını söylüyor. Bir de Trump'ın Türkiye’deki elçisi olmaktan ziyade şakayla karışık ‘Türkiye'nin Ortadoğu Temsilcisi’ olarak anılan ABD'nin Ankara Büyükelçisi (Tom Barrack) var ki, bu da Türkiye'nin ABD'nin üst düzey çevrelerinde ne kadar etkili olduğunu gösteriyor.

Türkiye ve Hava Kuvvetleri istihbaratı: Bayraktar'dan Kaan'a

Polonya ve Macaristan başta olmak üzere Avrupalılar bile, Türk Hava Kuvvetleri'nin dikkat çekici yükselişi nedeniyle, sadece istihbarat konusunda değil, askeri teknoloji konusunda da Türkiye'ye güvenmeye başladılar. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre bu durum artık ABD savunma sanayisine girmeye hazırlanan Bayraktar İHA’larıyla sınırlı kalmayıp Türk istihbaratının, özellikle Hakan Fidan'ın rolüyle yükselişe geçen Pavo Group ve Canik Arms gibi daha küçük şirketleri de kapsıyor.

“Küresel güçlerin savunma tedarikçisi olarak Türkiye'ye yönelmesinin sebebi sadece teknoloji değil, aynı zamanda insan ve teknik unsurları içeren entegre bir istihbarat sistemi olması da buna itiyor.

Fidan, dışişleri bakanlığı görevini üstlenmeden önce yaklaşık 15 yıl boyunca Türkiye'nin istihbarat teşkilatının başında görev yaptı. Ayrıca, Ankara'nın Latin Amerika'dan Afrika ve Güney Asya'ya kadar uzanan etki alanını genişletmesinde önemli bir rol oynayan, Türkiye'nin dünya çapındaki yardım programından da sorumluydu.

Endonezya tarafından satın alınan ve diğer Doğu Asya ülkelerinin de ilgisini çeken TUSAŞ Kaan savaş uçağı, sadece bir mühendislik projesi değil, Türkiye'nin ABD'ye bağımlı olmadan kendi motorlarını geliştirme konusundaki bağımsızlığının da bir ifadesidir.

dfgt
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) bölünmüş başkenti Lefkoşa'da, 1974 yılında Kıbrıs'ın işgalini anmak için düzenlenen askeri geçit törenine katıldılar, 20 Temmuz 2025 (Reuters)

Küresel güçlerin savunma tedarikçisi olarak Türkiye'ye yönelmesinin sebebi sadece teknoloji değil, aynı zamanda insan ve teknik unsurları içeren entegre bir istihbarat sistemi olması da buna itiyor. Türkiye'nin ABD ve Avrupa'ya tamamen bağımlı olmadan öğrenme, uyum sağlama ve yenilik yapma kabiliyeti, onu ABD’nin savunma alanında hegemonyasına alternatif arayan Afrika, Asya ve hatta Güney Amerika ülkeleri için cazip bir seçenek haline getirdi.

Türk istihbaratının yükselişi Trump'ın dikkatini çekerken, Avrupalılar da Ankara'yı Rusya ve Çin'e karşı stratejik bir seçenek olarak görmeye başladı.


İsrail Dışişleri Bakanlığı, Trabzon'daki eyleme tepki gösterdi

Kafasına çuval geçirilen Netanyahu maketinin üzerine "Savaş suçlusu" yazılı bir kağıt da asıldı (X/Kemalsaglamart1)
Kafasına çuval geçirilen Netanyahu maketinin üzerine "Savaş suçlusu" yazılı bir kağıt da asıldı (X/Kemalsaglamart1)
TT

İsrail Dışişleri Bakanlığı, Trabzon'daki eyleme tepki gösterdi

Kafasına çuval geçirilen Netanyahu maketinin üzerine "Savaş suçlusu" yazılı bir kağıt da asıldı (X/Kemalsaglamart1)
Kafasına çuval geçirilen Netanyahu maketinin üzerine "Savaş suçlusu" yazılı bir kağıt da asıldı (X/Kemalsaglamart1)

İsrail Dışişleri Bakanlığı, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun maketinin cumartesi günü Trabzon'da "Netanyahu'ya idam" afişiyle birlikte bir inşaat vincine asılmasına tepki gösterdi.

Pazar günü X'te yapılan paylaşımda, Artvin Çoruh Üniversitesi Görsel İletişim Tasarımı bölümünde öğretim üyesi olan Kemal Sağlam'ın öncülüğüyle gerçekleştirilen eylemde TOKİ konutları inşaatındaki bir vincin kullanıldığı hatırlatıldı:

Türk akademisyen Başbakan Netanyahu'nun maketini bir 'İdam Cezası' afişiyle birlikte asıyor. Bir devlet şirketi gururla yardım ediyor. Türk yetkililer bu skandala karşı çıkmadı. Erdoğan'ın Türkiyesi'nde nefret ve antisemitizm kınanmıyor, kutlanıyor.

Sağlam, yerel basına yaptığı açıklamada Gazze'deki katliamlara dikkat çekmek istediğini belirterek "İsrail hükümetinin politikası uluslararası hukuku ve insan haklarını ihlal ediyor" demişti. 

Türkiye'deki resmi makamlar henüz konuya dair herhangi bir açıklama yapmadı. 

Gazze savaşı Ankara-Tel Aviv ilişkilerini gerse de Türkiye, Mısır ve Katar'la birlikte ABD Başkanı Donald Trump'ın 20 maddelik planının garantörlerinden biri oldu. 

ABD'nin talebi üzerine Türkiye, ateşkes ve rehine takası anlaşmasını imzalaması için Hamas'ı ikna etmişti. Trump da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a desteği için teşekkür etmişti.

Diğer yandan Türkiye'nin Gazze Şeridi'ne konuşlandırılacak uluslararası güvenlik gücünde yer alamayabileceği son günlerde bildiriliyor.

ABD Dışişleri Marco Rubio, Gazze'de görev yapacak güvenlik gücünün İsrail tarafından da onaylanması gerekeceğini cuma günü söyledi.

Rubio, Türkiye'nin katılımına dair doğrudan açıklama yapmazken, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD Başkanı Yardımcısı JD Vance'le 22 Ekim'de yaptığı görüşmede Türkiye'nin olası rolüne dair "Bu konuda karar İsrail yönetimine danışılarak alınacak. Çok net görüşlerim var" demişti.

Independent Türkçe, RT, Haber61


Reuters: Türkiye, ABD ve Avrupa’yla savaş jeti pazarlığında

Analizde, Erdoğan'ın son dönemdeki diplomatik başarılarını kullanarak ABD'yle savaş jeti anlaşmalarını tamamlamak istediği yazılıyor (Reuters)
Analizde, Erdoğan'ın son dönemdeki diplomatik başarılarını kullanarak ABD'yle savaş jeti anlaşmalarını tamamlamak istediği yazılıyor (Reuters)
TT

Reuters: Türkiye, ABD ve Avrupa’yla savaş jeti pazarlığında

Analizde, Erdoğan'ın son dönemdeki diplomatik başarılarını kullanarak ABD'yle savaş jeti anlaşmalarını tamamlamak istediği yazılıyor (Reuters)
Analizde, Erdoğan'ın son dönemdeki diplomatik başarılarını kullanarak ABD'yle savaş jeti anlaşmalarını tamamlamak istediği yazılıyor (Reuters)

Türkiye bölgedeki hava gücünü artırmak için Avrupa ve ABD'den savaş jetleri satın alma çalışmalarını hızlandırdı.

Reuters'ın analizinde Ankara yönetiminin, ABD'nin tedarik ettiği F-15, F-16 ve F-35 jetlerine sahip İsrail'in Gazze, İran, Suriye, Lübnan ve Katar'a düzenlediği saldırılar karşısında tedirgin olduğu yazılıyor. Türkiye'nin "potansiyel tehditlere karşı koymak ve savunmasız kalmamak için hava gücünün hızla artırılmasını" istediği ifade ediliyor.

Kimliğinin paylaşılmaması şartıyla konuşan bir kaynak, Türkiye'nin acil ihtiyacını karşılamak için Katar ve Umman'dan 12 adet kullanılmış Eurofighter Typhoon jeti satın alacağını söylüyor.

Satışın, Eurofighter konsorsiyumundaki Birleşik Krallık (BK), Almanya, İtalya ve İspanya tarafından onaylanması gerekiyor. Bu süreçte 28 yeni savaş uçağının daha ileri tarihlerde tedarik edilmesi planlanıyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Katar ve Umman ziyaretlerinde jet sayısı, fiyatlandırma ve teslim takvimini gündeme getireceği öne sürülüyor.

BK ve Türkiye, temmuzda 40'a yakın Eurofighter uçağı için ön anlaşma imzalamıştı. Londra yönetiminden bir kaynak, "Sözleşmenin son detaylarını yakında belirlemeyi umuyoruz" diyor.

Türkiye Savunma Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, nihai bir anlaşmaya varılmadığı ve Britanya'yla görüşmelerin olumlu yönde ilerlediği, diğer konsorsiyum üyelerinin de jet tedarikini desteklediği belirtiliyor.

Katar ve Umman ise gelişmelerle ilgili yorum yapmadı.

Türkiye, 2020'de Rus menşeli S-400 hava savunma sistemlerini satın almış, ABD de misilleme olarak CAATSA yaptırımlarını devreye sokup Ankara'yı F-35 programından çıkarmıştı.

Analizde, Erdoğan'ın geçen ay Beyaz Saray'da ABD Başkanı Donald Trump'la görüşmesinde ilerleme sağlanamadığı savunuluyor. Ancak Türkiye'nin, Gazze savaşında Hamas'ı ateşkes anlaşmasını imzalamaya ikna etmekte oynadığı rolle ivme kazandığı, bu sayede CAATSA yaptırımlarını aşmayı istediği aktarılıyor.

Kaynaklar, Trump'ın özel bir "muafiyet" kararı alarak, F-35 tedarikinin önünü açabileceğini söylüyor. Ankara'nın ilerleyen süreçte Washington'a böyle bir hamle teklifiyle gidebileceği öne sürülüyor.

AK Parti Dış İlişkiler Başkan Yardımcısı Harun Armağan şu yorumları yapıyor:

CAATSA meselesinin çözülmesi gerekiyor. Bunun başkanlık muafiyetiyle mi yoksa Kongre kararıyla mı olacağı ABD'nin inisiyatifinde. Diplomasi ve işbirliği çabaları sürerken, bu CAATSA meselesi biraz tuhaf görünüyor.

ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, Trump'ın Türkiye'nin stratejik önemini bildiğini ve "tüm bu bekleyen sorunlara yaratıcı çözümler aradığını" söylüyor. Ancak olası planlara dair daha fazla bilgi paylaşmıyor.

Reuters, Türkiye'nin Batılı ülkelerden silah tedarikinde yaşadığı zorlukların ardından kendi beşinci nesil savaş uçağı KAAN'ı geliştirdiğine de dikkat çekiyor. Ancak KAAN'ın, Türk hava gücünün belkemiğini oluşturan F-16'ların yerini almasının yıllar sürebileceği yazılıyor. Ayrıca hava savunma sistemi Çelik Kubbe'nin geliştirme sürecinin de hızlandırıldığı belirtiliyor.

Independent Türkçe, Reuters, Defence News