Dışişleri Bakanı Fidan: İslam ülkeleri diplomatik yollarla problemi çözme yolunu tercih etmiş durumda

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, "(Gazze için) İslam ülkeleri şu an itibarıyla ellerindeki bütün diplomatik ve insani araçları kullanma yoluyla problemi çözme yolunu tercih etmiş durumda" dedi

Hakan Fidan (AA)
Hakan Fidan (AA)
TT

Dışişleri Bakanı Fidan: İslam ülkeleri diplomatik yollarla problemi çözme yolunu tercih etmiş durumda

Hakan Fidan (AA)
Hakan Fidan (AA)

Fidan, Katar merkezli Al Jazeera televizyon kanalına İsrail'in Gazze'deki saldırılarına ve bunun durdurulması için harcanan uluslararası çabalara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

7 Ekim'den önce bölgede bir normalleşme havası olduğunu ve Türkiye'nin de bölgedeki normalleşme havasına kendi katkısını vermek üzere bir politika benimsediğini anlatan Fidan, "Ama 7 Ekim'den sonra gördük ki, esas itibarıyla Filistin davasında herhangi değişen bir şey yok, özellikle Gazze'de 13 bine yakın şehit edilen Filistinli kardeşimizin kanı ortadayken bizim hiçbir şey yokmuş gibi davranmamız mümkün değildi." dedi.

Türkiye'nin, "hiç vakit kaybetmeden ateşkes ilan edilmesi ve insani yardımların Gazze'ye ulaştırılması" şeklinde iki aşamalı bir politika izlediğini kaydeden Fidan, daha önceki Gazze savaşlarında da ateşkese yoğunlaştıklarını ancak bu savaşta eğer ateşkesle beraber iki devletli çözüme de yoğunlaşılmazsa savaşların devam edeceğini gördüklerini söyledi.

Fidan, bu bağlamda, hem Riyad'da çok ciddi kararlar alındığını hem de alınan kararlarda çok ciddi mesafeler kat edildiğini dile getirdi.

Gazze Şeridi'ne uygulanan ablukanın kırılmasına ilişkin Fidan, "İslam ülkeleri şu an itibarıyla ellerindeki bütün diplomatik ve insani araçları kullanma yoluyla problemi çözme yolunu tercih etmiş durumda. Burada elimizdeki bütün diplomatik araçları kullanarak, özellikle bölge dışındaki Filistin davasını destekleyen, İsrail zulmüne karşı duran Güney Amerika'dan, Afrika'dan, Avrupa'dan, Asya Pasifik'ten ülkelerle bir araya gelerek Birleşmiş Milletler'de ve diğer platformlarda İsrail'in bu ayrımı gözetmeksizin öldürme faaliyetine bir son vermek gerekiyor. Şu andaki aşama diplomasi yolunu tercih eden bir aşama." ifadelerini kullandı.

Bununla ilgili basına yansıyan veya yansımayan çok farklı çalışmaların devam ettiğini söyleyen Fidan, şunları kaydetti:

İslam ülkeleri şu anda bir araya gelmiş durumda, oluşturulan 7 ülkelik bir Eylem Grubu var, bu Eylem Grubu içerisinde Türkiye, Endonezya, Nijerya, Ürdün, Mısır, Katar ve Suudi Arabistan yer almakta. Önümüzdeki hafta itibarıyla bu ülke temsilcilerinin, dışişleri bakanlarının çeşitli ülke başkentlerinde belli temaslarda bulunmaya başlayacağını görüyoruz. Diğer taraftan, biliyorsunuz alınan Riyad'daki zirve kararında kuşatmanın kırılması yönünde bir çağrı var. 7 ülkelik Eylem Grubu'nun, Riyad'da Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı üye ülkelerinin aldığı ortak zirve kararının uygulanmasını hayata geçirecek bir grup olduğunu kaydeden Fidan, "Dediğim gibi, bir numaralı görevi, uluslararası çapta bir lobi faaliyeti yapıp özellikle İslam ülkelerinin ve Arap İş Birliği Teşkilatı'nın bu konudaki görüşlerini ilgili ülkeler nezdinde paylaşmak, bir ortak eylem platformu oluşturmak. Bunu yaparken ben inanıyorum çok büyük fikirler ve eylemler ortaya çıkacak.

Türkiye'nin kararı, diğer ülkelerle ortak hareket etme yönünde

"Türkiye'nin, İsrail'i boykot etme ve büyükelçisini çekme konusunda neden bazı ülkelerden geç hareket ettiği" şeklindeki soruyu Fidan, şöyle yanıtladı:

Biz bu krizi yönetirken şöyle bir prensip kararı aldık: Diğer kardeş ülkelerle beraber eylemlerimizi yapalım. Yani tek başımıza kararlar alıp uygulamaktansa, kararların daha etkili olması için diğer İslam ülkeleriyle, bölge ülkeleriyle, hatta Latin Amerika ülkeleriyle, Afrika ülkeleriyle bir araya gelip mümkünse bazı Avrupa ülkeleriyle bu kararları alalım. Çünkü tek taraflı alacağımız kararlar özellikle kendi halkımız nezdinde siyasi olarak ciddi rahatlama getirse de, esas itibarıyla problemin çözmesine etki etmesi için kolektif olarak hareket etmemiz gerekiyor. Dolayısıyla biz bu konuyu ilk İslam İş Birliği İcra Komitesi Olağanüstü Toplantısı'ndan itibaren gündeme getirdik ve çeşitli ülkelerin teker teker bunu yapmaya başladığını gördük ve biz de bu eylemi gerçekleştirdik, büyükelçimizi geri çağırdık.

Türkiye'nin tek taraflı adım atma ve yaptırım uygulama konusunda sıkıntısı olmadığını vurgulayan Fidan, "Odaklandığımız nokta, hangi metodoloji daha etkili olur? Biz bunu geçmişte yaptık biliyorsunuz Mavi Marmara olayından sonra, yani bu konuda Türkiye'nin bir sıkıntısı yok. Özellikle Cumhurbaşkanımızın duruşu, hükümetimizin duruşu, halkımızın duruşu bu konuda çok net, yani bizim bu kararları almada hiçbir sıkıntımız yok."

Yaşanan en büyük krizin, Gazze’deki zulüm dışında başta Amerika olmak üzere Batı dünyasının bu zulme sessiz kalması olduğunu dile getiren Fidan, "Bu, İslam dünyasında, bölgede ve dünyanın geri kalanında büyük bir kırılmaya sebep oluyor ve bu kırılmanın ortaya çıkartacağı ciddi fay hatları var." dedi.

Türkiye, Gazze'yle ilgili ortak bir platform oluşturmaya çalışıyor

Fidan, Türkiye'nin, ABD'nin, Ukrayna savaşında Rusya'ya karşı izlenen ekonomik, siyasi ve askeri boykot benzeri bir bloklaşmaya öncülük yapıp yapmayacağı ve buna neyin engel olduğuyla ilgili soruyu ise şöyle yanıtladı:

Hiçbir engel yok. Bu bizim gündemimizde olan bir konu. Dediğim gibi ilk önce İslam İşbirliği Teşkilatı'yla biz gündemi başlatmak istedik, daha sonra bunu daha geniş büyük bir halka içerisinde muhakkak ki değerlendirip ortaya koyacağız. Esas itibarıyla bunun bir uygulaması da yapıldı, yani Cumhurbaşkanımızın eşi Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi'nin ev sahipliğinde biliyorsunuz Latin Amerika'dan, Afrika'dan, Ortadoğu'dan ve dünyanın geri kalanından, Uzak Asya'dan çağırılan misafirler oldu, devlet başkanları, hükümet başkanları eşleri İstanbul'da toplandılar, bu ilk denemeydi. Ama esas itibarıyla biz birinci aşamada Gazze'ye ve Filistin'e komşu olan İslam dünyası ve Arap dünyası üyelerinin ortak alanı olan İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği'yle ortak platform oluşturmaya başlayıp buradaki konsolidasyonun gerçekleştirilmesinden sonra Latin Amerika, Afrika Birliği, Birleşmiş Milletler'in geri kalan ülkeleriyle de bir geniş dayanışma platformu oluşturma yolunda bütün adımları atacağız.

Türkiye ile ABD'nin ateşkes konusundaki tutumu farklı

ABD'li mevkidaşı Antony Blinken ile Türkiye'yi ziyareti sırasında gerçekleştirdikleri görüşmeye ilişkin de bilgi veren Fidan, "Bizim durduğumuz yer esas itibarıyla şöyle: Biz bu zulmün durması için bir an önce bir ateşkesin hayata geçmesini ve yardımların kesintisiz olarak içeriye sokulmasını istiyoruz. Özellikle Gazze'deki nüfusun tehcir edilerek başka yerlere gönderilmesi konusunun bir politika olmasını kesinlikle kabul etmediğimizi söyledik. Bizim Amerikalılarla anlaşamadığımız konu şu; onlar ateşkes konusunda kesinlikle İsrail'i destekler pozisyondalar, ateşkesi istemiyorlar. Ama insani ateşkes konusunda bir noktaya gidebildiğimizi düşünüyorum." ifadesini kullandı.

"İsrail'in nükleer silah tehdidi, nükleer silahlanma yarışını artırır"

İsrail'in Gazze'de nükleer silah kullanma tehdidiyle ilgili de konuşan ve bunun "herkesin bildiği bir sır" olduğuna işaret eden Fidan, "İsrail’in nükleer silahların yayılma anlaşmasına taraf olmamasını kullanarak kendi nükleer kabiliyetini geliştirdiğini görüyoruz ve bu konuda da Amerika'dan, Avrupa'dan büyük destek aldığını da biliyoruz, yani bu bir sır değil." dedi.

"Bazı çılgın İsrailli politikacıların nükleer silah kullanma yolundaki dillendirmeleri dikkate alındığında, büyük bir problem" olduğunun görüldüğünü kaydeden Fidan, "İsrail'in nükleer silah sahibi olmaya devam etmesi, nükleer silahla ilgili yarışı artıracak. Bu, bölgenin ve dünyanın lehine olan bir durum değil." diye konuştu.

Bakan Fidan, şöyle devam etti:

Bölge ya tamamıyla nükleer silahlardan arındırılmalı ya da başka ülkeler bu konuda kendilerini daha güvende hissetmek için adım atmak zorunda kalacaklar, yani buna bir çözüm bulmamız gerekiyor. Bu da, bizim önümüzde duran ve muhakkak çözmemiz gereken önemli stratejik konulardan biri ve bu konuda çalışmaya devam edeceğiz.

"Türkiye, Hamas'ı terör örgütü olarak görmüyor"

Gazze'de savaş sonrası durumla ilgili Türkiye'nin tek bir perspektifi olduğunu kaydeden Fidan, şunları söyledi:

İki devletli çözüm olmadan Gazze'yi kim yönetecek sorusunun doğru bir soru olduğunu açıkçası kabul etmiyoruz. Gazze zaten savaştan önce yönetiliyordu, şimdi de yönetilmeye devam edebilir, kendi kendini yönetmede Gazze'nin bir problemi yok. Gazze'nin problemi, işgal altında tutulması ve ateş altında tutulması, altyapısının yok edilmesi, üstyapısının yok edilmesi. Biz şu anda Gazze'nin yönetimiyle ilgili değil, korunmasıyla ilgili bir sorun olduğunu düşünüyoruz.

Türkiye'nin Hamas'ı terör örgütü olarak kabul etmediğini yineleyen Fidan, "Cumhurbaşkanımız da deklare etti, ben de deklare ediyorum, daha önceki basın toplantılarında da söyledim, biz Hamas’ı terör örgütü olarak tanımıyoruz. Hamas, Filistin devlet sistemi içerisinde faaliyet gösteren bir parti. Biz Filistin Devleti'ni tanıyan bir ülkeyiz, bizimle beraber 140'a yakın ülke de tanıyor. Dolayısıyla biz herhangi bir devletin içerisinde faaliyet gösteren partileri 'bir terör örgütüdür-değildir' diye bir sınıflandırmaya tabi tutmuyoruz. Hamas Filistin'in bir gerçeğidir, işgal şartlarında ortaya çıkan bir harekettir, işgal ortadan kalktığı zaman Filistin normalleştiği zaman Hamas gibi organizasyonların da normal hayata geri döneceğini düşünüyoruz." dedi.

Esir takası konusuna da değinen Fidan, Katar'ın bu konuda krizin başından bu yana muazzam bir çaba gösterdiğini ve Türkiye'nin de bu konuda elinden geleni yaptığını dile getirdi.

Fidan, Refah Sınır Kapısı'ndan yardım girişleri konusunda da Mısır yönetiminin elinden geleni yaptığını ancak bazı hassasiyetleri olduğunu söyledi. Mısır nezdinde Türkiye, Suudi Arabistan, Katar ve başka ülkelerin ciddi girişimlerde bulunduğunu aktaran Fidan, Mısır'ın özellikle El-Ariş Limanı'na insani yardımların getirilmesi ve içeriye sokulması yönünde ciddi bir gayret içerisinde olduğunu sözlerine ekledi.



İsrail Dışişleri Bakanlığı, Trabzon'daki eyleme tepki gösterdi

Kafasına çuval geçirilen Netanyahu maketinin üzerine "Savaş suçlusu" yazılı bir kağıt da asıldı (X/Kemalsaglamart1)
Kafasına çuval geçirilen Netanyahu maketinin üzerine "Savaş suçlusu" yazılı bir kağıt da asıldı (X/Kemalsaglamart1)
TT

İsrail Dışişleri Bakanlığı, Trabzon'daki eyleme tepki gösterdi

Kafasına çuval geçirilen Netanyahu maketinin üzerine "Savaş suçlusu" yazılı bir kağıt da asıldı (X/Kemalsaglamart1)
Kafasına çuval geçirilen Netanyahu maketinin üzerine "Savaş suçlusu" yazılı bir kağıt da asıldı (X/Kemalsaglamart1)

İsrail Dışişleri Bakanlığı, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun maketinin cumartesi günü Trabzon'da "Netanyahu'ya idam" afişiyle birlikte bir inşaat vincine asılmasına tepki gösterdi.

Pazar günü X'te yapılan paylaşımda, Artvin Çoruh Üniversitesi Görsel İletişim Tasarımı bölümünde öğretim üyesi olan Kemal Sağlam'ın öncülüğüyle gerçekleştirilen eylemde TOKİ konutları inşaatındaki bir vincin kullanıldığı hatırlatıldı:

Türk akademisyen Başbakan Netanyahu'nun maketini bir 'İdam Cezası' afişiyle birlikte asıyor. Bir devlet şirketi gururla yardım ediyor. Türk yetkililer bu skandala karşı çıkmadı. Erdoğan'ın Türkiyesi'nde nefret ve antisemitizm kınanmıyor, kutlanıyor.

Sağlam, yerel basına yaptığı açıklamada Gazze'deki katliamlara dikkat çekmek istediğini belirterek "İsrail hükümetinin politikası uluslararası hukuku ve insan haklarını ihlal ediyor" demişti. 

Türkiye'deki resmi makamlar henüz konuya dair herhangi bir açıklama yapmadı. 

Gazze savaşı Ankara-Tel Aviv ilişkilerini gerse de Türkiye, Mısır ve Katar'la birlikte ABD Başkanı Donald Trump'ın 20 maddelik planının garantörlerinden biri oldu. 

ABD'nin talebi üzerine Türkiye, ateşkes ve rehine takası anlaşmasını imzalaması için Hamas'ı ikna etmişti. Trump da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a desteği için teşekkür etmişti.

Diğer yandan Türkiye'nin Gazze Şeridi'ne konuşlandırılacak uluslararası güvenlik gücünde yer alamayabileceği son günlerde bildiriliyor.

ABD Dışişleri Marco Rubio, Gazze'de görev yapacak güvenlik gücünün İsrail tarafından da onaylanması gerekeceğini cuma günü söyledi.

Rubio, Türkiye'nin katılımına dair doğrudan açıklama yapmazken, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD Başkanı Yardımcısı JD Vance'le 22 Ekim'de yaptığı görüşmede Türkiye'nin olası rolüne dair "Bu konuda karar İsrail yönetimine danışılarak alınacak. Çok net görüşlerim var" demişti.

Independent Türkçe, RT, Haber61


Reuters: Türkiye, ABD ve Avrupa’yla savaş jeti pazarlığında

Analizde, Erdoğan'ın son dönemdeki diplomatik başarılarını kullanarak ABD'yle savaş jeti anlaşmalarını tamamlamak istediği yazılıyor (Reuters)
Analizde, Erdoğan'ın son dönemdeki diplomatik başarılarını kullanarak ABD'yle savaş jeti anlaşmalarını tamamlamak istediği yazılıyor (Reuters)
TT

Reuters: Türkiye, ABD ve Avrupa’yla savaş jeti pazarlığında

Analizde, Erdoğan'ın son dönemdeki diplomatik başarılarını kullanarak ABD'yle savaş jeti anlaşmalarını tamamlamak istediği yazılıyor (Reuters)
Analizde, Erdoğan'ın son dönemdeki diplomatik başarılarını kullanarak ABD'yle savaş jeti anlaşmalarını tamamlamak istediği yazılıyor (Reuters)

Türkiye bölgedeki hava gücünü artırmak için Avrupa ve ABD'den savaş jetleri satın alma çalışmalarını hızlandırdı.

Reuters'ın analizinde Ankara yönetiminin, ABD'nin tedarik ettiği F-15, F-16 ve F-35 jetlerine sahip İsrail'in Gazze, İran, Suriye, Lübnan ve Katar'a düzenlediği saldırılar karşısında tedirgin olduğu yazılıyor. Türkiye'nin "potansiyel tehditlere karşı koymak ve savunmasız kalmamak için hava gücünün hızla artırılmasını" istediği ifade ediliyor.

Kimliğinin paylaşılmaması şartıyla konuşan bir kaynak, Türkiye'nin acil ihtiyacını karşılamak için Katar ve Umman'dan 12 adet kullanılmış Eurofighter Typhoon jeti satın alacağını söylüyor.

Satışın, Eurofighter konsorsiyumundaki Birleşik Krallık (BK), Almanya, İtalya ve İspanya tarafından onaylanması gerekiyor. Bu süreçte 28 yeni savaş uçağının daha ileri tarihlerde tedarik edilmesi planlanıyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Katar ve Umman ziyaretlerinde jet sayısı, fiyatlandırma ve teslim takvimini gündeme getireceği öne sürülüyor.

BK ve Türkiye, temmuzda 40'a yakın Eurofighter uçağı için ön anlaşma imzalamıştı. Londra yönetiminden bir kaynak, "Sözleşmenin son detaylarını yakında belirlemeyi umuyoruz" diyor.

Türkiye Savunma Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, nihai bir anlaşmaya varılmadığı ve Britanya'yla görüşmelerin olumlu yönde ilerlediği, diğer konsorsiyum üyelerinin de jet tedarikini desteklediği belirtiliyor.

Katar ve Umman ise gelişmelerle ilgili yorum yapmadı.

Türkiye, 2020'de Rus menşeli S-400 hava savunma sistemlerini satın almış, ABD de misilleme olarak CAATSA yaptırımlarını devreye sokup Ankara'yı F-35 programından çıkarmıştı.

Analizde, Erdoğan'ın geçen ay Beyaz Saray'da ABD Başkanı Donald Trump'la görüşmesinde ilerleme sağlanamadığı savunuluyor. Ancak Türkiye'nin, Gazze savaşında Hamas'ı ateşkes anlaşmasını imzalamaya ikna etmekte oynadığı rolle ivme kazandığı, bu sayede CAATSA yaptırımlarını aşmayı istediği aktarılıyor.

Kaynaklar, Trump'ın özel bir "muafiyet" kararı alarak, F-35 tedarikinin önünü açabileceğini söylüyor. Ankara'nın ilerleyen süreçte Washington'a böyle bir hamle teklifiyle gidebileceği öne sürülüyor.

AK Parti Dış İlişkiler Başkan Yardımcısı Harun Armağan şu yorumları yapıyor:

CAATSA meselesinin çözülmesi gerekiyor. Bunun başkanlık muafiyetiyle mi yoksa Kongre kararıyla mı olacağı ABD'nin inisiyatifinde. Diplomasi ve işbirliği çabaları sürerken, bu CAATSA meselesi biraz tuhaf görünüyor.

ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, Trump'ın Türkiye'nin stratejik önemini bildiğini ve "tüm bu bekleyen sorunlara yaratıcı çözümler aradığını" söylüyor. Ancak olası planlara dair daha fazla bilgi paylaşmıyor.

Reuters, Türkiye'nin Batılı ülkelerden silah tedarikinde yaşadığı zorlukların ardından kendi beşinci nesil savaş uçağı KAAN'ı geliştirdiğine de dikkat çekiyor. Ancak KAAN'ın, Türk hava gücünün belkemiğini oluşturan F-16'ların yerini almasının yıllar sürebileceği yazılıyor. Ayrıca hava savunma sistemi Çelik Kubbe'nin geliştirme sürecinin de hızlandırıldığı belirtiliyor.

Independent Türkçe, Reuters, Defence News


Kuzey Kıbrıs seçimleri: Erdoğan yeni gerçeklikle nasıl başa çıkacak?

Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) taraftarları, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki zaferlerini kutluyorlar, 19 Ekim 2025 (AFP)
Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) taraftarları, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki zaferlerini kutluyorlar, 19 Ekim 2025 (AFP)
TT

Kuzey Kıbrıs seçimleri: Erdoğan yeni gerçeklikle nasıl başa çıkacak?

Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) taraftarları, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki zaferlerini kutluyorlar, 19 Ekim 2025 (AFP)
Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) taraftarları, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki zaferlerini kutluyorlar, 19 Ekim 2025 (AFP)

Ömer Önhon

Yalnızca Türkiye tarafından bağımsız bir devlet olarak tanınan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC), pazar günü dokuzuncu cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı.

Muhalefetteki Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) lideri Tufan Erhürman, oyların yüzde 62,80'ini alarak ezici bir zafer kazandı ve son beş yıldır görevde olan Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ı mağlup etti. Erhürman, 1983'teki kuruluşundan bu yana Cumhuriyet'in altıncı cumhurbaşkanı olacak.

Bu seçimler, özellikle Cumhuriyet’in geleceği, Türkiye ile ilişkileri ve Doğu Akdeniz'deki jeopolitik durum açısından büyük önem taşıyor. Kıbrıslı Türkler yalnızca yeni bir cumhurbaşkanı seçmekle kalmadı; ayrıca siyasi yönelimlerini ve Kıbrıs sorununu çözmek için yapılacak diplomatik görüşmelerde kendilerini temsil edecek müzakereciyi de belirlediler.

Kuzey Kıbrıs'taki cumhurbaşkanlığı seçimleri, Kıbrıs Türk toplumu içinde iki karşıt seçenek arasında belirleyici bir referandum olarak da görülüyordu; iki devletli çözümü destekleyenler ve federal çözüme bağlı kalanlar.

Görev süresi sona eren Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, “iki devletli çözüm”ü savunmuş ve adil bir çözümün ancak eşit egemenliğe sahip ve daha sonra uluslararası alanda tanınmaya çalışacak iki bağımsız devletin kurulmasıyla mümkün olduğunu vurgulamıştı.

Tufan Erhürman ise iki kurucu devlet ve iki toplum arasında siyasi eşitlik temelinde “Ortak Kıbrıs Cumhuriyeti” çerçevesinde Türk ve Rum kesimleri arasında bir ortaklık çağrısında bulunuyor.

Seçilmiş Cumhurbaşkanı Erhürman, “Dış politikayla ilgili tüm sorumluluklarımı Türkiye ile yakın istişare içinde yürüteceğimin ve bu istişare çerçevesinde kararlaştırılanın ötesinde hiçbir adım atmayacağımın altını çiziyorum” dedi.

Bu açıklamalar, Kıbrıslı Rumların Erhürman'dan duymayı umdukları şeylerle çelişiyordu. Erhürman, Rum basını tarafından “yeniden birleşme yanlısı bir aday” ve “Kıbrıs'ı yeniden birleştirmek için BM destekli, tıkanmış görüşmeleri yeniden canlandırmaya yardımcı olabilecek kritik oylamada katı bir adayı yenen ılımlı aday” olarak övülmüştü.

Ankara muhtemelen yeni gerçekliği akıllıca yönetecek, kendi güvenliğini garantiye alacak şekilde Kıbrıslı Türklere desteğini sürdürürken seçmenlerin iradesine saygı duyacak

Türkiye, seçim kampanyası sırasında Ersin Tatar'ın adaylığına güçlü bir destek vermiş olmasına rağmen, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve bazı üst düzey yetkililer, sonuçların açıklanmasının ardından Erhürman'ı tebrik ederek, Ankara'nın Kıbrıslı Türklere desteğinin devam ettiğini vurguladılar.

Ancak, Erdoğan ile en yakın müttefiki Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) lideri Devlet Bahçeli arasında konuya ilişkin görüş ayrılıkları olduğu görülüyor. Bahçeli, seçim sonuçlarının açıklanmasının hemen ardından, KKTC parlamentosundan seçimlere katılımın çok az olması nedeniyle sonuçları geçersiz ilan etmesini, ayrıca KKTC’nin Türkiye'ye katılımını zorunlu kılan bir karar almasını talep etti.

Bir sonraki adımın, seçilen Cumhurbaşkanı’nın başkent Ankara'yı ziyaret etmesi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesi olması bekleniyor. Şimdi soru, Türkiye'nin iki devletli çözüme verdiği sürekli destek göz önüne alındığında, iki tarafın ortak bir zemin bulup bulamayacağı.

cvfgb
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve görev süresi dolan KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, KKTC’nin başkenti Lefkoşa'daki yeni cumhurbaşkanlığı kompleksinin açılışında, 3 Mayıs 2025 (AFP)

Ankara muhtemelen Kıbrıslı Türklere desteğini sürdürürken, kendi güvenliğini ve KKTC’nin güvenliğini garantiye alacak şekilde seçmenlerin iradesine saygı duyacak ve yeni gerçekle akıllıca başa çıkacaktır. Farklı bir hareket tarzı Türkiye'nin çıkarlarına hizmet etmeyebilir.

Önümüzdeki haftalarda hem ikili ilişkilerde hem de BM çerçevesinde Türkler ve Rumlar arasında yeni atılımlar yaşanabilir.

Kıbrıs Rum nüfusu yaklaşık 1 milyon ve azınlık olarak gördükleri yaklaşık 470 bin Kıbrıslı Türk ile siyasi eşitliği tanımayı reddediyorlar

Muhalefet lideri Erhürman'ın büyük bir farkla zafer kazanmasına birçok etken katkıda bulundu. Bu etkenlerin en belirginleri, Kıbrıslı Rumların uluslararası tanınma ve Avrupa desteği sayesinde elde ettiği refahtır. Buna karşın, önceki Kıbrıs Türk liderliği Kıbrıs sorununu çözmek için ciddi adımlar atamadı, vatandaşların yaşam koşullarını iyileştirmekte başarısız oldu ve Kuzey Kıbrıs'ı etkileyen bir dizi skandal yaşandı.

Bununla birlikte, Kıbrıs Türk liderliğinin benimseyeceği yön ne olursa olsun, Kıbrıs sorununda nihai bir çözüme ulaşmak kolay olmayacaktır. Çünkü her iki tarafın hafızası da hâlâ ağır bir etniksel şiddet mirası taşımaktadır.

1960 yılında, Kıbrıslı Türkler ve Rumlar, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin garantörleri olduğu bir anlaşma kapsamında “Kıbrıs Cumhuriyeti”ni kurdular. Ancak bu düzenleme uzun sürmedi; çünkü hem düzenli hem de düzensiz Kıbrıslı Rum güçleri, “Enosis” olarak bilinen aşırı milliyetçi bir ideolojinin etkisiyle Kıbrıslı Türklere karşı silahlı saldırılar başlattı. Amaçları, ada üzerinde tam kontrol sağlamak ve Yunanistan'a katılmaktı ve bu da nihayetinde 1974'te Türkiye'nin askeri müdahalede bulunmasına neden oldu.

dfg
KKTC’nin yeni lideri Tufan Erhürman ve eşi Nilden Bektaş Erhürman, KKTC cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki zaferini kutluyor, Lefkoşa,19 Ekim 2025 (Reuters)

O zamandan beri Kıbrıslı Rumlar adanın güney kesimine yerleşirken, Kıbrıslı Türkler KKTC’yi ilan ettikleri kuzeyde yaşıyorlar.

Türk tarafı, iki toplum arasında siyasi eşitliğe dayalı ortak bir cumhuriyet kurmak amacıyla Rum tarafıyla uzun müzakereler yürüttü, ancak bu görüşmeler sonuçsuz kaldı.

Dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından sunulan “Annan Planı”, Kıbrıslı Türk ve Rumları iki bölgeli bir devlette birleştirmeyi amaçlıyordu. Plan, 24 Nisan 2004'te adanın her iki kesiminde de referanduma sunuldu. Kıbrıslı Türklerin yüzde 65'i plana evet oyu verirken, Kıbrıslı Rumların yüzde 75'i planı reddetti ve bu da planın iptal edilmesine yol açtı.

Yaklaşık 1 milyon kişiden oluşan Kıbrıslı Rumlar, azınlık olarak gördükleri yaklaşık 470 bin Kıbrıslı Türk ile siyasi eşitliği tanımayı reddediyorlar. Ayrıca, Türkiye'nin garantör güç olmaya devam etmesine de karşı çıkıyorlar; Türkiye ise bu itirazı şiddetle reddediyor.

Daha sonra, 2017 yılında İsviçre'nin Crans-Montana dağ köyünde yapılan barış görüşmeleri de başarısızlıkla sonuçlandı.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, temel gelir kaynakları turizm, üniversite gelirleri ve kumarhaneler iken, geri kalan gelir kaynakları doğrudan Türkiye'nin desteğinden oluşuyor

Annan Planı'nın reddedilmesine ve AB yasalarının çözümlenmemiş sınır anlaşmazlıkları olan ülkelerin katılımına izin vermemesine rağmen, Kıbrıs, 2002 yılında Kıbrıslı Türkleri tamamen dışlayan bir hamleyle, yalnızca Rum tarafını temsil edecek şekilde AB'ye katıldı. Ancak, daha sonra bazı Avrupalı ​​siyasetçiler ve uzmanlar bu hamlenin bir hata olduğunu itiraf ettiler. O zamandan beri Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), adanın tek meşru temsilcisi olarak AB fonlarından yararlanıyor. Ayrıca Türkiye'nin AB’ye katılımını engelliyor ve üyeliğini kendi siyasi ajandalarına hizmet edecek şekilde kullanıyor.

Son zamanlarda, ABD'nin silah ambargosunu kaldırması ve bu durumun kendilerine önemli bir askeri avantaj sağlaması nedeniyle Kıbrıslı Rumlar silahlanma alanındaki faaliyetlerini de yoğunlaştırdılar.

Paralel bir bağlamda, Türkiye ile ilişkileri gergin olan Binyamin Netanyahu hükümeti liderliğindeki İsrail, GKRY ile bir güvenlik ortaklığına girdi ve kendisine hava savunma sistemleri de dahil olmak üzere çeşitli askeri teçhizat sağladığı söyleniyor.

Gerilimi tırmandıran bu adımların ortasında, Kıbrıs açıklarındaki hidrokarbon rezervleri de bölgede ilave bir çatışma noktası haline geldi.

zxcvbg
Görev süresi sona eren KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, başkent Lefkoşa'da yapılan KKTC cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında bir sandıkta oyunu kullanıyor, 19 Ekim 2025 (AFP)

Rum tarafı, Kıbrıslı Türklerin keşfedilen enerji kaynakları üzerinde hiçbir hakkı olmadığını iddia ediyor ve Chevron gibi büyük uluslararası şirketleri arama ve sondaj faaliyetlerine katılmaya davet ederek Türkiye üzerindeki baskıyı artırmaya çalışıyor.

Ancak Türkiye de buna sessiz kalmıyor; Kıbrıslı Türklerin güvenli ve istikrarlı bir ortamda yaşamasını sağlamak için sürekli çaba sarf ediyor ve adanın kuzeyindeki askeri varlığı bu desteğin en önemli dayanaklarından biri. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) kendi ordusuna sahip olsa da asıl gücü Türk askeri varlığına ve Ankara'nın adanın kuzeyinde sağladığı altyapıya dayanıyor.

Kuzey Kıbrıs'ın Türkiye'ye coğrafi yakınlığı ve Türk savaş uçaklarının Kıbrıs hava sahasına dakikalar içinde ulaşabilmesi, Kıbrıslı Türkler için güvenlik garantilerini daha da destekleyen iki faktör.

KKTC'nin temel gelir kaynakları turizm, üniversiteler ve kumarhaneler iken, geri kalan gelir kaynakları doğrudan Türkiye'nin desteğinden oluşuyor.

Türkiye'nin KKTC'nin uluslararası alanda tanınması yönündeki çağrılarına henüz hiçbir ülke yanıt vermemiş olsa da 20'den fazla ülkede temsilciliği bulunuyor. Ne uluslararası toplum ne de Kıbrıslı Rumlar, adanın egemenliğine eşit siyasi katılım için gereken tüm niteliklere sahip yaklaşık yarım milyon Kıbrıslı Türk'ün varlığını inkar edemez.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.