Türkiye ile Almanya arasında yeni bir çekişme noktası: Gazze

Almanya Başbakanı Olaf Scholz ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 17 Kasım'da Berlin'de ortak basın toplantısında iken (Reuters)
Almanya Başbakanı Olaf Scholz ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 17 Kasım'da Berlin'de ortak basın toplantısında iken (Reuters)
TT

Türkiye ile Almanya arasında yeni bir çekişme noktası: Gazze

Almanya Başbakanı Olaf Scholz ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 17 Kasım'da Berlin'de ortak basın toplantısında iken (Reuters)
Almanya Başbakanı Olaf Scholz ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 17 Kasım'da Berlin'de ortak basın toplantısında iken (Reuters)

Ömer Önhon

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ikili ve uluslararası ilişkiler düzeyinde önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönemde gerçekleşen Almanya ziyareti, Erdoğan'ın 2020 yılından bu yana yaptığı ilk ziyaret olup yalnızca bir gün sürdü.

Erdoğan ve Alman Şansölyesi Olaf Scholz, görüşmeler yaptılar. Toplantılarından önce ortak basın toplantısında, esas olarak İsrail'in Gazze'deki askeri macerasına odaklandılar.

Erdoğan, ziyaretini İsrail'i destekleyen ABD, Almanya ve diğer ülkeler üzerinde baskı kurmak için kullandı. Bu durum, Müslüman ülkeleri de aynı şeyi yapmaya teşvik etti. İki lider, iki devletli çözüm ve sivillerin korunması konusunda anlaştılar, ancak diğer konulardaki anlaşmazlıkları yerinde kaldı.

Almanya, diğer birçok ülke gibi Ukrayna'daki savaşta Türkiye'nin rolünü, özellikle de tahıl anlaşmasındaki rolünü takdir ediyor. Ancak, Gazze'deki diğer büyük uluslararası krizle ilgili durum farklı. Almanya, İsrail'in yanında net bir şekilde duruyor. Ateşkes çağrısına karşı çıkıyor ve bu tutumunda Yahudi rehineleri ve İsrail'in güvenliğini gerekçe gösteriyor. Türkiye ise Filistinlilere en güçlü ifadelerle destek veriyor.

Almanya, birçok ülke gibi Hamas'ı terör örgütü olarak kabul ederken Erdoğan, Hamas'ı vatanını kurtarmak için mücadele eden siyasi bir örgüt olarak tanımlıyor.

Erdoğan, Almanya ve diğer Avrupa Birliği (AB) ülkelerini İsrail'in sivilleri hedef almasına karşı seslerini yükseltmemekle suçladı.

Almanya, AB'nin önde gelen üyesi olarak, Türkiye'nin üyelik sürecini önemli ölçüde etkileme gücüne sahip. Almanya, Türkiye ile birçok ortak ilgi ve bağa sahip olmasına rağmen, üyelik konusunda her zaman temkinli bir tutum sergiledi.

Ülkesinin Batılı ülkelerin aksine tarihsel olarak Yahudilere borçlu olmadığını hatırlatarak İkinci Dünya Savaşı'nda 6 milyon Yahudi'nin öldürüldüğü Nazi Holokost'una açık bir gönderme yaptı. Almanlar bu açıklamaları kendilerine hakaret olarak değerlendirmiş olmalı.

Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin geleceği, özellikle toplantının Avrupa Komisyonu'nun Türkiye'nin üyeliğine ilişkin bir rapor yayınlamasının planlanmasından günler önce gerçekleşmesi nedeniyle, Erdoğan-Scholz görüşmelerinin her zaman olduğu gibi önemli bir gündem maddesiydi.

Fotoğraf Altı:  Sahip olmak istenen Eurofighter Typhoon (Reuters)
Sahip olmak istenen Eurofighter Typhoon (Reuters)

Türkiye, AB için jeopolitik açıdan son derece önemli bir ülkedir. Ortak çıkar ve işbirliğini ilgilendiren pek çok konu var. Ancak, Türkiye'nin AB’ye tam üyelik süreci, 2019'dan bu yana dondurulmuş durumda. Bunun temel nedeni, Türkiye ile Avrupa Birliği üyesi bazı ülkeler arasındaki gergin ilişkilerdir.

Almanya, AB'nin önde gelen üyesi olarak, Türkiye'nin üyelik sürecini önemli ölçüde etkileme gücüne sahip. Almanya, Türkiye ile birçok ortak ilgi ve bağa sahip olmasına rağmen, üyelik konusunda her zaman temkinli bir tutum sergiledi.

Almanya, Türkiye'nin AB’ye aday ülke statüsünü vurgulamakla birlikte, katılım müzakerelerinin ‘kapsamının belirsiz’ olduğunu düşünüyor.

Almanya, Türkiye'ye silah satışlarına yaptırımlar uyguladı veya bunlara kısıtlamalar getirdi. Örneğin, bu silahların Türkiye sınırlarının dışında kullanılmasına izin verilmedi. Bu kısıtlamalar hala yürürlükte.

Almanya ve Türkiye arasındaki savunma ilişkileri önemli olmakla birlikte, bazı sorunlara da sahiptir. Almanya, bazı durumlarda, Türkiye'ye silah satışlarına yaptırımlar uyguladı veya bunlara kısıtlamalar getirdi. Örneğin, bu silahların Türkiye sınırlarının dışında kullanılmasına izin verilmedi. Bu kısıtlamalar hala yürürlükte bulunuyor.

Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, iki gün önce TBMM’de 2024 bütçesi görüşmeleri sırasında yaptığı açıklamayla herkesi şaşırtmıştı. Almanya'nın da aralarında bulunduğu 4 Avrupa ülkesinin ortak projesi olan 40 adet Eurofighter Typhoon uçağını Türkiye'nin satın alma planlarını açıklamıştı. Milli Savunma Bakanı, İngiltere, İspanya ve İtalya'nın Türkiye'ye satış yapmak istediğini ve bu konuda Almanya'yı ikna etmeye çalıştıklarını belirtti.

Görünen o ki Türkiye, F-35 uçağındaki kaybı ve ABD'den F-16 uçağı alımında yaşanan gecikme ve zorlukları kısmen de olsa telafi etmek amacıyla Eurofighter'ı satın almaya çalışıyor.

Almanya Başbakanı Olaf Scholz ile ortak basın toplantısında, bir Alman gazetecinin satın alma işlemiyle ilgili sorusuna yanıt veren Erdoğan, "Bunu bize tehdit olarak sunmayın. Almanya, savaş uçağı satan tek ülke değil" dedi. Bu, Erdoğan'ın bu konuyla ilgili gerginliğini gösteren bir başka işaretti.

Savunmayla ilgili ortak ilgi alanlarından biri de İsveç'in NATO üyeliği konusudur. Cumhurbaşkanı Erdoğan, son olarak İsveç'in NATO'ya katılımıyla ilgili protokolü TBMM’ye gönderdi.

Türkiye ve Almanya arasında ortak ilgi alanlarından biri de göçmen ve sığınmacı meselesidir. Almanya, Avrupa'daki ana sığınma varış noktasını temsil ediyor ve birkaç yıl önce, yüz binlerce Suriyeli oraya sığındı.

Almanya ziyaretinden önce Dışişleri Komisyonu'nda yapılan bir tartışma ilk adımı oluşturdu. Komisyon üyeleri, Dışişleri Bakan Yardımcısı'nın yaptığı olumlu sunuma rağmen, konuyla ilgili görüşmelerini belirsiz bir tarihe ertelemeye karar verdiler.

Türkiye'nin Eurofighter Typhoon savaş uçağı satın alma planını ve İsveç'in NATO üyeliği konusundaki görüşmelerini duyurmasının, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Almanya ziyaretiyle bağlantılı olabileceği düşünülüyor.

Türkiye ve Almanya arasında ortak ilgi alanlarından biri de göçmen ve sığınmacı meselesidir. Almanya, Avrupa'daki ana sığınma varış noktasını temsil ediyor ve birkaç yıl önce, yüz binlerce Suriyeli oraya sığındı.

Almanya, AB ve Türkiye arasında, Türkiye üzerinden yasadışı yollarla seyahat eden kişilerle ilgili varılan anlaşmadan büyük ölçüde yararlanıyor. Bu konu, iki ülke arasındaki işbirliğinin temel unsurlarından birini oluşturuyor.

İlgili olarak, Türkiye, AB ile vize serbestliği için çalışıyor, ancak özellikle AB ve Almanya'ya ziyaret vizesi başvurularının reddedilme oranları artıyor. Almanya, bu sorunun teknik olduğunu, konsolosluklarının ve büyükelçiliklerinin başvuru sayısında yaşanan muazzam artış nedeniyle aşırı yük altında olduğunu iddia ediyor.

Almanyalı yetkililere göre Türkler, farklı nedenlerle de olsa, sığınma başvurularında ilk sırada yer alıyor. Bu sayede, Suriyeliler ve Afganlardan daha fazla başvuru yapmışlar. Tüm bunlar, ikili ilişkileri aşan karmaşık meselelerdir.

Son olarak Erdoğan'ın Almanya ziyaretinin ilişkilerin ve iletişimin sürdürülmesi açısından faydalı olduğuna şüphe yok ama sorunların çözümü pek mümkün olmadı. Deyim yerindeyse; iki ülkenin liderleri aynı fikirde olmadıkları konusunda anlaştılar.



Somali'de Türk kuvvetlerinin konuşlandırılmasının askeri ve siyasi sonuçları

Somali'ye konuşlandırılması beklenen Türk askerlerinin toplam sayısının 2 bin 500'ü aşabileceği belirtiliyor (AFP)
Somali'ye konuşlandırılması beklenen Türk askerlerinin toplam sayısının 2 bin 500'ü aşabileceği belirtiliyor (AFP)
TT

Somali'de Türk kuvvetlerinin konuşlandırılmasının askeri ve siyasi sonuçları

Somali'ye konuşlandırılması beklenen Türk askerlerinin toplam sayısının 2 bin 500'ü aşabileceği belirtiliyor (AFP)
Somali'ye konuşlandırılması beklenen Türk askerlerinin toplam sayısının 2 bin 500'ü aşabileceği belirtiliyor (AFP)

Mahmud Ebu Bekir

Somali medyası, yaklaşık 500 asker taşıyan iki Türk askeri uçağının, Ankara ile Mogadişu arasında artan askeri iş birliğini yansıtacak şekilde, Somali'nin başkenti Mogadişu'daki Aden Adde Uluslararası Havalimanı'na ulaştığını bildirdi.

Somali'ye konuşlandırılması beklenen Türk askerlerinin toplam sayısının 2 bin 500'ü aşabileceği belirtiliyor. Resmi bir açıklama yapılmamış olsa da Türk medya kaynakları bu yıl toplam asker sayının 5 bini bulabileceğine işaret ediyor.

Bu kuvvetler, Somali hükümetinin eş-Şebab hareketine karşı operasyonlarını yoğunlaştırdığı bir dönemde Mogadişu’ya ulaştı. Hükümet, Türk savaş uçaklarının hava desteğiyle harekete ait hedeflere yönelik saldırılar gerçekleştiriyor.

Temmuz 2024'te Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın imzaladığı Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Somali'de iki yıl süreyle konuşlanmasına izin veren tezkereyi onaylamıştı. Bu adım, bölgesel ve uluslararası ortaklarla iş birliği yaparak, Somali Federal Hükümeti'nin terörle mücadele çabalarına destek sağlamayı amaçlıyor.

Mogadişu ile Ankara arasında son dönemde imzalanan anlaşmaların özellikle bir yandan Somali-Etiyopya anlaşmazlığının, diğer yandan da Kızıldeniz Havzası'ndaki bölgesel gerginliğin yaşandığı bir döneme denk geldiği göz önüne alındığında gözlemciler, Türk kuvvetlerinin misyonunun yalnızca terörle mücadeleyle sınırlı olmadığını, bunun siyasi, askeri ve ekonomik sonuçları da olduğunu düşünüyor.

Addis Ababa'nın Somaliland bölgesi ile denize erişim ve iki askeri üs kurmak amacıyla imzaladığı mutabakat zaptının ardından Mogadişu, Etiyopya'nın Somali kıyılarına yönelik müdahalelerinin önüne geçmek için bölgesel ittifaklar kurmaya çalışıyor. Mutabakat zaptı Etiyopya’nın bunlar karşılığında Somaliland'ın bağımsızlığını tanıyıp, uluslararası alanda tanınmayan bu Somali bölgesinin uluslararası toplum tarafından mümkün olan en üst düzeyde tanınması için uluslararası forumlarda çaba göstermesini öngörüyor.

Güvenlik endişeleri

Afrika Boynuzu uzmanı Abdurrahman Seyyid ise Türk kuvvetlerinin Mogadişu'ya gelişinin, son dönemde Somali devletine karşı bir dizi askeri eylem düzenleyen Somalili terör örgütü Şebab'ın ilerleyişini durdurmak amacıyla Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud'un acil talebi üzerine gerçekleştiğini düşünüyor.

Seyyid, bu hareketin yönetimin dizginlerini ele geçirmesinin Somali'nin ulusal ve bölgesel istikrarının daha da kötüleşmesine yol açabileceğine inanıyor. Bunun yanı sıra ülkedeki Türk çıkarlarını, özellikle madencilik ve Somali kıyılarında petrol arama faaliyetlerini tehdit ettiğini belirtiyor. Ona göre Ankara, altyapı yatırımlarına katkıda bulunarak ve ekonomiyi canlandırarak Somali hükümetinin güvenlik, askeri ve ekonomik alanlardaki çabalarını desteklemekten de çekinmedi. Ayrıca Somalili öğrencilere Türk üniversitelerine kayıt imkânı sağlanarak iki ülke arasında bilimsel alanda da iş birliği bulunuyor. Buna bir de 2 bin 500 askere varan askeri iş birliği anlaşması ekleniyor. Seyyid, Türkiye'nin hayati jeopolitik ve ekonomik çıkarları olan bölgesel bir güç olduğunu, Akdeniz, Kızıldeniz, Ortadoğu ve Orta Asya gibi dünyanın birçok bölgesinde fırsatları değerlendirip nüfuzunu artırmayı hedeflediğini belirtiyor.

Afrika Boynuzu uzmanı, Somali'nin Hint Okyanusu'na en uzun kıyı şeridine ve Kızıldeniz ile Aden Körfezi bölgesine kadar uzanan stratejik bir coğrafi alana sahip olduğunu belirtiyor. Bunun da bilhassa uluslararası seyrüsefer açısından stratejik bir geçiş noktası olan Kızıldeniz havzasında yaşanan gerginlikler göz önüne alındığında, uluslararası ve bölgesel planlarda stratejik önemini iki katına çıkardığını ifade ediyor.

Seyyid’e göre Somali birçok alanda Türkiye'nin desteğine ve iş birliğine ihtiyaç duyuyor. Mogadişu ayrıca Türkiye'yi, özellikle Etiyopya ve Kenya'nın yayılmacı emelleri karşısında Somali çıkarlarını savunmada güvenilir ve sadık bir müttefik olarak görüyor. Zira Türkiye'nin müttefiklerini savunma konusunda ciddi bir geçmişi var. Trablus'taki Libya hükümetinin Halife Hafter güçlerinin eline geçmesini engellemedeki rolü, Azerbaycan'ın 30 yıllık Ermeni işgali sonrasında Dağlık Karabağ'daki topraklarını geri almasına verdiği destek buna örnek verilebilir.

Güvenli ittifak

Seyyid, Ankara'nın Suriye, Azerbaycan ve Libya gibi çatışma bölgelerinde koordinasyon yeteneğini kanıtladığını, başka ülkelerle karşı karşıya geldiğinde bile, çoğu zaman bir iş birliği ve çatışmasızlık formülü bularak, Türkiye ile bölge ülkeleri arasında herhangi bir çatışma ihtimalini ortadan kaldırdığını düşünüyor. Dahası anlaşma iki bağımsız devlet arasında yapılmış olup, belirli bir devleti hedef almıyor ve güvenliğin sağlanması ile terörle mücadele alanlarında iki başkentin hayati çıkarlarına odaklanıyor.

Seyyid, son dönemde Kızıldeniz ülkelerinde bölgede artan yabancı askeri varlığına ilişkin bir hassasiyet oluştuğunu ve bu hassasiyetin, onları Kızıldeniz Ülkeleri Forumu adı altında bir oluşum kurmak zorunda bıraktığını belirtiyor. Ancak forum henüz kuruluş aşamasında ve bölgesel bir güvenlik sistemi oluşturacak çerçeve ve yapılar henüz tamamlanmadı. Ayrıca Türkiye, Etiyopya'da ekonomik varlığı, Sudan'da güvenlik ve askeri varlığı ve Somali ile yıllardır süren kapsamlı iş birliği ile bölgedeki nüfuzunu pekiştirme konusunda bu forumdan önce davrandı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bundan dolayı Türkiye’yi Kızıldeniz ve Afrika Boynuzu denkleminin dışında tutmak zor. Afrika Boynuzu uzmanı Abdurrahman Seyyid, hayati çıkarları ile çatışmadığı sürece Türkiye’nin katılımının bu ülkeler için doğrudan bir endişe yaratmasının muhtemel olmadığını söylüyor.

Jeopolitik etkiler

Somalili siyasi analist İdi Muhammed ise Mogadişu'yu Ankara'ya bağlayan stratejik çıkarlar göz önüne alındığında, Türk askeri misyonunun görevinin terörizm ve organize suç ile mücadeleye odaklandığını düşünüyor. Somali'de inşaat ve altyapı gelişimine yönelik katkılarına ilave olarak, özellikle petrol arama ve madencilik alanlarında artan Türk yatırımlarına dikkat çekiyor.

Muhammed, Türk askeri varlığının misyonunun terörle mücadele ve Somali'deki Türk çıkarlarını koruma gibi güvenlik boyutuyla sınırlı olmasına rağmen, Somali kıyılarını bölgesel emellerden korumak da dahil olmak üzere birçok jeopolitik anlamı olduğunu da vurguluyor. Etiyopya'nın, ülkenin kuzeyindeki ayrılıkçı bölge ile imzaladığı mutabakatla Somali kıyılarını işgal etme ve kalıcı askeri üsler kurma çabaları da bu emellere dahil.

Muhammed, Türk askeri gücünün Somali'nin birliğini ve tüm toprakları üzerindeki egemenliğini korumaya katkı sağlayacağını vurguluyor. Buna ilaveten, Somali egemenliğindeki liman hizmetlerinden Etiyopya'nın yararlanmasını öngören Addis Ababa ile Mogadişu arasındaki Ankara Anlaşması'nın aslına sadık bir şekilde uygulanmasını sağlamaya yönelik katkısının da altını çiziyor.

Siyasi analist, Türk askeri varlığının, Kızıldeniz'de bulunan bölgesel ve uluslararası güçlerle, özellikle Cibuti'deki yabancı üslerle, uluslararası nakliye yolu olarak Kızıldeniz'in girişlerini güvence altına almak amacıyla, koordinasyon fırsatları yaratabileceğini ifade ediyor. Zira dünya deniz ticaretinin yüzde 12'si, Asya-Avrupa ticaretinin ise yaklaşık yüzde 40'ı buradan geçiyor.

Muhammed, Türk kuvvetlerinin Somali'ye konuşlandırılmasının, Afrika Boynuzu ve Kızıldeniz bölgesindeki aşırılıkçı grupların oluşturduğu tehdidi azaltacağına dikkati çekiyor. Nitekim el-Kaide örgütünün Doğu Afrika'daki bir kolu olan Somalili Şebab hareketi son dönemde varlığını güçlendirdi ve eylemlerini artırdı. Bu eylemlerinden biri de Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed’in orada bulunduğu bir sırada Mogadişu Havaalanı’nı hedef alan saldırısıydı. Bu da Somali hükümetinin Türk kuvvetleriyle koordineli olarak hareketin mevzilerine karşı şiddetli saldırılar düzenlemesini gerektirdi. Zira hareketin askeri kabiliyetlerini geliştirdiği ve birçok cephede ilerlediği yönünde haberler geliyor.

İdi Muhammed, Türk kuvvetlerinin Kızıldeniz Havzası'nda yaşanan gerginlikte olumsuz bir rolünün olduğu iddialarını reddediyor. Türkiye’nin, Suudi Arabistan, Ürdün, Eritre ve Sudan ile iyi ilişkilere sahip olduğunu, ayrıca Mısır ile de yakın zamanda ilişkilerini normalleştirdiğini belirtiyor. Dahası Etiyopya'nın Kızıldeniz'de askeri üs kurma planlarına karşı çıkan kararlı duruş ile kıyaslandığında, Somali ile Türkiye arasındaki Türk kuvvetlerinin konuşlandırılması anlaşmasının, Kızıldeniz'e kıyısı olan ülkelerde herhangi bir sonuca ve tepkiye neden olmadığını söylüyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.