AB Komisyonu "AB-Türkiye Siyasi, Ekonomik ve Ticari İlişkilerinin Durumu" raporunu açıkladı

Raporda, Türkiye-AB arasında gelecek aylarda tarım, bilim, araştırma ve teknoloji konularında daha fazla Yüksek Düzeyli Diyalog toplantısı yapılması tavsiyesinde bulunuldu

(AA)
(AA)
TT

AB Komisyonu "AB-Türkiye Siyasi, Ekonomik ve Ticari İlişkilerinin Durumu" raporunu açıkladı

(AA)
(AA)

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu, Türkiye ile ilişkilerde son durumun yapıcı adımların atılmasına imkan tanıdığını belirterek, olası tüm işbirliği alanlarında gelişme sağlanması amacıyla Yüksek Düzeyli Diyalog toplantılarına ağırlık verilmesi tavsiyesinde bulundu.

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve AB Komisyonunun genişlemeden sorumlu üyesi Oliver Varhelyi, hazırladıkları "AB-Türkiye Siyasi, Ekonomik ve Ticari İlişkilerinin Durumu" başlıklı raporu açıkladı.

Amacı, hızla değişen jeopolitik ve güvenlik ortamında AB-Türkiye ilişkilerini geliştirecek unsurları ortaya koymak olan raporda, ilişkilerdeki son durumun yapıcı adımlara olanak sağladığına işaret edildi.

Raporda, olumlu çabaların sürdürülmesi ve AB'nin kaygılarının ele alınması koşuluyla ilerleyecek alanlar olduğu kaydedildi.

Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de gerilimi tırmandıran dinamikleri durdurmak için çaba sarf ettiği belirtilen raporda, aynı zamanda çeşitli AB üye ülkeleriyle ikili ilişkilerde yapıcı tutum sergilediği aktarıldı.

"Yüksek Düzeyli Diyaloglar"

Türkiye-AB arasında "Yüksek Düzeyli Diyaloglar" başlığı altında, gelecek aylarda tarım, bilim, araştırma, teknoloji ve inovasyon konularında daha fazla diyalog kurulmasının planlandığı bildirilen raporda, şu tavsiyelerde bulunuldu:

Türkiye'nin, Doğu Akdeniz'deki tüm yasa dışı sondaj faaliyetlerinden, egemenlik ve egemenlik haklarına saygı göstermeyen diğer tüm eylemlerden kaçınmaya devam etmesi koşuluyla, 2019 yılında askıya alınan AB-Türkiye Ekonomi, Enerji ve Ulaştırma Yüksek Düzeyli Diyalogları'nın yeniden etkinleştirilmesi, aynı mantıkla, Ortaklık Konseyi ve Yüksek Düzey Siyasi Diyalog toplantılarının bakanlar düzeyinde yeniden başlatılması, iklim, sağlık, göç ve güvenlik, tarımın yanı sıra araştırma ve yenilik konularında sektörel Üst Düzey diyalogların daha fazla sayıda yapılması, geriye kalan ikili ticareti rahatsız eden unsurların üstesinden gelmek ve daha fazla işbirliği alanlarını tartışmak amacıyla yeni bir Ticaret Yüksek Düzeyli Diyalog kurulması.

Raporda, bu siyasi diyalogların, ikili konuların ele alınması ve Avrupa Birliği'nin çıkarlarının gözetilmesi açısından AB'nin de yararına olduğu vurgulandı.

Vize serbestisi ve süreçlerin hızlandırılması

Raporda, vize serbestisi alanında, Türkiye'nin kriterleri henüz tamamlamadığı anımsatılarak, "AB Konseyi ve Komisyon, kalan koşulların karşılanması için Türkiye'ye teknik yardım sunmaya devam ediyor." bilgisi verildi.

Özellikle iş insanları, öğrenciler, AB'de aileleri olan Türk vatandaşları için vize süreçlerinin kolaylaştırılması hedefiyle üye ülkelerle olasılıkların araştırılacağı belirtilen raporda, "Bu aynı zamanda, uzun geçerliliğe sahip çok girişli vizelerin verilmesine olanak sağlamak amacıyla Vize Kanunu'nun esnekliklerinden tam olarak faydalanmayı da içermelidir." ifadesi kullanıldı.

Düzensiz göç ve terörle mücadele

Raporda, Türkiye'nin işbirliğiyle düzensiz göçte bir süredir gözlemlenen düşüşü temel alarak, suç kaçakçılığı ağlarını ortadan kaldırma, sınır korumasını güçlendirme yollarıyla Türkiye'nin, AB'ye düzensiz göç akışını durdurmaya yönelik çabalarını hızlandırma tavsiyesinde bulunuldu.

Raporda ayrıca AB ile Türkiye'nin göç ve kolluk kuvvetleri arasındaki işbirliğinin geliştirilmesi, Türkiye'deki mültecilere ve ev sahibi topluluklara verilen desteğin sürdürülmesi, en hassas mülteci gruplarına yönelik AB üye ülkelerine kabullerin hızlandırılması, diğer yandan menşe ülkelere güvenli, onurlu ve gönüllü dönüşlerin desteklenmesi gerekliliğine değinildi.

"Gerektiğinde Türkiye Dışişleri Bakanı'nı, AB Dışişleri bakanlarının gayriresmi toplantısı veya toplantılarına davet etme" önerisinde bulunulan raporda, Türkiye'nin AB'nin ortak savunma ve dış politikası misyonu ve operasyonlarına katkılarını artırmasının teşvik edilmesi konuları yer aldı.

Eleştiriler

Raporda, Türkiye'nin AB üyelik sürecinin "kırılgan olmaya devam ettiği" belirtilerek, şu iddialara yer verildi:

Türkiye'nin Kıbrıs meselesindeki tutumu ve Ada için 'iki devletli çözüm'ü yüksek sesle desteklemesi büyük bir zorluk teşkil ediyor. Türkiye'nin bölgesel çatışmalarda askeri yollarla verdiği destek ve Hamas'a ilişkin görüşleri, AB'nin tutumuyla çelişiyor. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanmaması da dahil olmak üzere, iç hukuktaki insan hakları ve hukukun üstünlüğüne ilişkin mevcut durum nedeniyle, AB-Türkiye ilişkilerinde aşılması gereken pek çok engel olduğu açıktır.

Hukukun üstünlüğü ve temel haklara ilişkin diyaloğun, AB-Türkiye ilişkilerinin ayrılmaz parçası olduğu kaydedilen raporda, "Tek taraflı eylemlerden kaçınarak, Kıbrıs meselesi de dahil olmak üzere diyaloğu iyi niyetle sürdürmek, daha işbirlikçi ve karşılıklı yarara dayalı bir ilişkinin gelişmesine imkan verebilir." değerlendirmesinde bulunuldu.

Raporda, "AB'nin, Türkiye ile olası tüm alanlarda, özellikle de daha geniş jeopolitik değişimlerin olduğu bir ortamda, güvene ve fikir birliği kültürüne dayalı bir ilişki geliştirme konusunda stratejik çıkarı olduğu açıktır. Ankara ile temel görüş ayrılıklarını gidermeye yönelik çabalar devam etmelidir." ifadeleri kullanıldı.

Ekonomi başlıkları

AB'nin gelişen ilişkileri doğrultusunda 2021-2027 dönemi Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı (IPA III) kapsamında Türkiye'ye destek sağladığı anımsatılan raporda, "AB, 2022'de Türkiye'ye 221 milyon avro tahsis etti." ifadesi yer aldı.

Raporda, Komisyon'un, geçen yıl Avrupa Sürdürülebilir Kalkınma Fonu (EFSD+) kapsamında, Türkiye'deki özel ve kamu yatırımlarını desteklemek amacıyla AB garantileri sağlayacak bir Türkiye Yatırım Platformu kurduğu kaydedildi.

Platformun 2023 başında 14 programa 317 milyon avro garanti sağladığı anımsatılan raporda, yatırım hacminin 2 milyar avroya kadar çıkmasının beklendiği ifade edildi.

Raporda, Avrupa Yatırım Bankasının (AYB) 2019'da alınan karar doğrultusunda Türkiye'deki faaliyetlerini gözden geçirmek amacıyla ülkedeki tüm yeni operasyonlarını durdurduğu anımsatılarak, depremin ardından kurumun Türkiye'ye 400 milyon avroluk bir çerçeve kredisi sağladığı belirtildi.

AB Konseyinin, 2021'de Gümrük Birliği'nin uygulanmasındaki mevcut zorlukların ele alınması ve Gümrük Birliği'nin tüm AB üyesi ülkelerde etkili şekilde uygulanmasının sağlanması amacıyla Komisyon'u Türkiye ile görüşmeleri yoğunlaştırmaya davet ettiği hatırlatılan raporda, 2022'nin başından beri Türkiye tarafından "yapıcı" bir girişimde bulunulduğu ve ardından 26 ticari sorunlu maddenin 14'üne ilişkin ilerleme kaydedildiği belirtildi.

Raporda, Türkiye'nin 5 ticaret engelinin daha kaldırılması yönündeki çabalarının sürdüğü, Gümrük Birliği Ortak Komitesinin 27 ve 28 Kasım'daki son toplantısında AB için öncelikli konularının çözümünde kaydedilen ilerlemeyi ele aldığı ve ikili ticaret çalışma grubunun 2024'ün başlarında yapacağı bir sonraki toplantısında mevcut durumu daha ayrıntılı gözden geçireceği bildirildi.

AB Komisyonunun 2016'da AB Konseyine, Gümrük Birliği'nin güncellenmesi ve Türkiye ile ticaret ilişkisinin kapsamının genişletilmesine yönelik yeni bir anlaşmaya ilişkin taslak müzakere direktifleri sunduğu anımsatılan raporda, Gümrük Birliği'ne özellikle etkili bir anlaşmazlık çözümü mekanizması dahil edilmesi, tarım ve balıkçılıkta ticarette karşılıklı serbestliğin artırılması, hizmetler, kamu alımları, yatırım ve sürdürülebilir kalkınma gibi yeni alanların kapsama dahil edilmesi yoluyla Gümrük Birliği'nin güncellenmesinin amaçlandığı kaydedildi.

Gümrük Birliği'nin güncellenmesi

"Komisyon tarafından o dönemde hazırlanan etki değerlendirmesinde, Gümrük Birliği güncellemesinin önemli ölçüde olumlu etki yaratacağı ve hem Türkiye hem de AB'ye ekonomik faydalar sağlayacağı belirtiliyordu. Bu değerlendirmenin temel unsurları bugün hala geçerlidir." ifadesine yer verilen raporda, AB Konseyinin, bozulan AB-Türkiye ilişkileri bağlamında 2017'de bu konudaki müzakerelerine son verdiği hatırlatıldı.

Raporda, Türkiye'nin mevcut Gümrük Birliği'ni bütün üye ülkelere etkin biçimde uygulamamasının ciddi sorun olmaya devam ettiği belirtilerek, "Türkiye'nin son zamanlarda somut sorunları ele alma yönündeki çabaları, özellikle 9 engelde kaydedilen ilerleme ve 5 engelin daha kaldırılması veya aşamalı olarak kaldırılacak olması taahhüdü, daha yakın bir katılımın temelini oluşturuyor." değerlendirmesi yapıldı.

"Hızla gelişen küresel bağlamda, AB'nin yeşil ve dijital dönüşümleri ve dayanıklı tedarik zincirlerine duyulan ihtiyaçla birleştiğinde, ticaret konularında ilerleme ortak çıkarımızadır." ifadesi kullanılan raporda, "Mevcut Gümrük Birliği'nin sınırları göz önüne alındığında, etkili bir anlaşmazlık çözümü mekanizması ve güvenceler de dahil olmak üzere kapsamlı modernizasyonu, AB-Türkiye ekonomik ilişkisinin tam potansiyelinden yararlanılmasına olanak tanıyacaktır." değerlendirmesinde bulunuldu.

Raporda, Türkiye'nin, AB ile Gümrük Birliği içinde bulunan bir aday ülke olmasına rağmen AB'nin Rusya'ya yönelik yaptırımlarına uymamayı tercih ettiği hatırlatıldı.

"Enerji sektörü AB-Türkiye ilişkilerinde stratejik öneme sahiptir." ifadesine yer verilen raporda, bu alanda yüksek düzey diyaloğun 2019'da askıya alındığı anımsatıldı.

Raporda, Türkiye'nin bölgesel enerji ticaret merkezi olma rolünü de artırmayı hedeflediğine işaret edilen raporda, "Türkiye'nin enerji politikası, kendi enerji güvenliği kaygıları ve yerli enerji üretimini artırma ihtiyacından kaynaklanmaktadır." ifadesi kullanıldı.

Raporda ayrıca AB-Türkiye Gümrük Birliği'nin modernizasyonu için Komisyon tarafından önerilen taslak müzakere çerçevesi üzerindeki görüşmelere, Türkiye'nin, AB'nin Rusya'ya yönelik yaptırımlarını kendi toprakları üzerinden aşılması konusunu ele almayı ve ticari anlaşmazlıkları çözüme kavuşturmayı sürdürmesi halinde başlanabileceği kaydedildi.



Türkiye-Suriye normalleşmesi: Olasılık ve sürdürülebilirlik

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile Şam'daki Halk Sarayı'nda tokalaşırken, 11 Ekim 2010 (AP)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile Şam'daki Halk Sarayı'nda tokalaşırken, 11 Ekim 2010 (AP)
TT

Türkiye-Suriye normalleşmesi: Olasılık ve sürdürülebilirlik

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile Şam'daki Halk Sarayı'nda tokalaşırken, 11 Ekim 2010 (AP)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile Şam'daki Halk Sarayı'nda tokalaşırken, 11 Ekim 2010 (AP)

Ömer Önhon

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile görüşme çağrılarını daha yüksek sesle dile getirmeye başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Geçtiğimiz hafta Washington'da gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi kapsamında düzenlenen basın toplantısında bir soru üzerine Esed'i Türkiye'de ya da üçüncü bir ülkede görüşmeye davet ettiğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ı Ankara ile Şam arasındaki gerilimin sona erdirilmesi için uygun atmosferi oluşturmakla görevlendirdi. Washington dönüşü uçakta açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD ve İran'ın bu olumlu gelişmeleri memnuniyetle karşılaması ve desteklemesi gerektiğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın daha önceki ‘Esed'siz Suriye’ politikasını terk ettiği ve Suriye'deki sorunları Esed ile birlikte çözmek istediği açık.

Suriye Devlet Başkanı Esed, Cumhurbaşkanı Erdoğan'la görüşmek için Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Suriye'nin kuzeyinden çekilmesini şart koşarken, Türkiye görüşmelerin önkoşulsuz olarak devam etmesi gerektiğini vurguluyor. Türk uzmanlara göre Türkiye, Suriye'nin kuzeyinde sonsuza kadar kalma niyetinde değil, ancak Erdoğan'ın ‘terör örgütü’ olarak tanımladığı grupların kontrolü altındaki bölgeden Türk topraklarının hedef alınmayacağına dair kendisine garantiler verilmesine ihtiyaç duyuyor.

Erdoğan'ın tekrarlanan çağrılarına Suriye'den verilen doğrudan yanıt bu kez Esed’den değil, Suriye Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan yazılı bir açıklamayla geldi. Bakanlık açıklamasında, iki ülkenin çıkarlarının çatışmaya ya da düşmanlığa değil, sağlıklı bir ilişkiye dayandığı ve Türkiye ile ilişkilerin normale ve 2011 öncesine dönmesine bağlı olduğu ifade edildi.

Açıklamada, şu ifadeler yer aldı:

Normalleşmeye yönelik her türlü girişim, arzu edilen sonuçlara ulaşılmasını amaçlayan sağlam temellere dayanmalı. Bunların başında da yasadışı güçlerin Suriye topraklarından çekilmesi ve sadece Suriye'nin değil, Türkiye'nin de güvenliğini tehdit eden terörist gruplarla mücadele edilmesi geliyor.

Bana göre bu açıklama normalleşme sürecinin başlamasına dair herhangi bir önkoşul dayatmaktan ziyade, süreç başladıktan sonra nelerin başarılması gerektiğinin ana hatlarını çiziyor.

Açıklamada ayrıca Şam’ın ‘Suriye-Türkiye ilişkilerinin düzeltilmesi için samimi çabalar bulunan kardeş ve dost ülkelere teşekkürleri ve takdirleri’ dile getirildi.

Türkiye ile Suriye arasındaki normalleşme sürecine Rusya arabuluculuk yapıyor ve henüz netleşmemiş olsa da Irak'ın da bir rolü olduğuna inanılıyor. Ancak normalleşmeyi mümkün ve sürdürülebilir kılmak için ele alınması gereken önemli meseleler var.

1- Suriye muhalefeti Suriye'nin kuzeybatısında kendi yönetimini kurdu ve varlığını sürdürebilmek için Türkiye'nin desteğine ihtiyaç duyuyor. Şam ile uzlaşma durumunda Türkiye'nin Suriye muhalefetini terk edeceği korkusu bu bölgelerde son zamanlarda protestoların düzenlenmesine neden oldu.

2- Başta köktendinci gruplar olmak üzere militanların ve Esed'in yönetimi altında yaşamayı reddeden Suriyelilerin gidebilecekleri tek bir yer var, o da Türkiye. Ancak Ankara'nın bir yandan Türkiye’deki Suriyelileri geri göndermeye çalışırken diğer yandan yeni Suriyeli grupları kabul etmesi büyük bir ikileme yol açacak.

3- ABD tarafından eğitilen ve donatılan Halk Koruma Birlikleri (YPG), bağımsız bir oluşum olarak kazanımlarını korumaya çalışıyor. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye sınırlarında ‘terör devleti kurulmasına’ izin vermeyeceğini vurguluyor.

4- Suriyeli mültecilerin geri dönüşü Türkiye'de önemli bir siyasi mesele haline geldi. Dolayısıyla Ankara, Suriyeli mültecileri ülkelerine geri göndermeye çalışıyor, ancak Şam bu konuda kendisiyle iş birliği yapmadığı sürece çabaları sınırlı kalacaktır.

Türkiye'deki muhalefet partileri, Erdoğan'ın ‘katil’ olarak nitelendirdiği ve onsuz bir Suriye için aktif çaba sarf ettiği Esed'le uzlaşmayı istemesini, ‘Suriye politikalarının başarısızlığının açık bir göstergesi’ olarak görüyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1 Temmuz'daki kabine toplantısının ardından Suriye muhalefetine dış politikadaki gerilimi azaltmak için görüşmesi gereken herkesle görüşmekten kaçınmayacağı konusunda güvence verdi. Esed ile görüşebileceğini ve bunu yaparak Türkiye’nin (Suriye muhalefetine atıfla) kimsenin güvenine ihanet etmeyeceğini belirten Erdoğan, “Türkiye dostlarını terk eden bir ülke değildir” dedi. Türk yetkililer ayrıca Suriyeli muhalif grupların temsilcileriyle de bir araya gelerek onları ikna etmeye çalıştı.

Suriye’nin kuzeybatısında yaklaşık 5 milyon nüfusa sahip. Sadece Halep ve İdlib'den gelenler değil, aynı zamanda silahlı grupların üyeleri ve aileleri ile Humus, Hama, Şam/Doğu Guta ve Dera gibi diğer bölgelerden gelen ve 2017 yılında imzalanan ‘çatışmasızlık bölgesi’ oluşturulması anlaşmalarının ardından Esed yönetimi altında yaşamak istemedikleri için kuzeye göç eden kişiler de yaşıyor. Bu kişiler, Esed ile uzlaşmaya en azından mevcut koşullar altında niyetli değiller.

xdvfbr
Suriye'nin kuzeyindeki el-Bab kentinde Türkiye karşıtı gösteriler sırasında bir Türk askeri aracını izleyen çocuklar, 1 Temmuz (AFP)

Tüm bu zorluklara rağmen, Türk ve Suriyeli yetkililerin, özellikle de istihbarat yetkililerinin, Erdoğan ve Esed arasında olası bir görüşmenin önünü açmak için Rusya'nın arabuluculuğunda bir araya geldikleri varsayılabilir.

Şam'daki iktidarını sürdürmeyi başaran, Arap Birliği (AL) üyeliğine geri dönen ve uluslararası ilişkilerinde bazı ilerlemeler kaydeden Esed, 2011 yılındaki ayaklanmaya yol açan politikalarını ve acımasız uygulamalarını değiştirmedi. Hatta muhalefeti reddetmeyi ve rejime entegre olmalarına karşı çıkmayı sürdürüyor. Aynı zamanda özgür ve kapsamlı seçimler yapılması ve en alt düzeyde bile olsa iktidar paylaşımı gerçekleşmesi imkansız olasılıklar olarak kalmaya devam ediyor.

Ayaklanmanın başlangıcında olduğundan çok daha kötü ekonomik koşullarla birleşen mevcut durum, silahlı çatışmaların yeniden başlaması ihtimalini her zaman diri tutuyor. Rusya ve Suriye'nin İdlib'deki hedefleri bombalamaya devam etmesi, Suriye muhalefetine ve yeni bir mülteci akını potansiyeli de dahil olmak üzere Türkiye'ye her türlü ek komplikasyonu hatırlatıyor.

Türkiye'deki muhalefet partileri, Erdoğan'ın ‘katil’ olarak nitelendirdiği ve onsuz bir Suriye için aktif çaba sarf ettiği Esed'le uzlaşmayı istemesini, ‘Suriye politikalarının başarısızlığının açık bir göstergesi’ olarak görüyor.

Türkiye'nin ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) lideri Özgür Özel, Esed ile görüşmek üzere yakında Şam'ı ziyaret etmeyi planlıyor. Ziyaretin amacının Ankara ile Şam arasında normalleşmeyi kolaylaştırmak olduğu belirtiliyor. Ancak Suriye tarafı henüz ziyareti teyit etmedi.

BMGK’nın 2015 yılında Rusya ve Suriye de dahil olmak üzere tüm taraflarca kabul edilen 2254 sayılı kararı, Suriye’de kapsamlı bir siyasi çözüm için en iyi seçenek olmaya devam ediyor.

Mülteciler ve geri dönenler konusunda sorunun başlıca kaynağı Suriye. Türkiye'deki ve başka yerlerdeki Suriyeliler ya da en azından bir kısmı, anavatanlarında uygun sosyal, ekonomik ve güvenlik koşullar oluşturulduğu takdirde geri döneceklerdir.

Suriye'nin bu konuda ciddi adımlar atması gerekiyor ve uluslararası toplumun yardımına ihtiyaç duyacağı açık. Ancak ülke kendi kaynaklarını da kullanmalı.

ABD’nin koruması altındaki YPG/PKK, Suriye'deki tüm petrol sahalarını kontrol ediyor. Bu sahalardan çıkardığı petrolü Esed rejimi, kökten dinci örgütler ve kuzeybatıdaki muhalefet de dâhil olmak üzere çeşitli alıcılara satarak faaliyetlerini finanse ediyor. Oysa bu kaynaklardan elde edilen ülke serveti, Suriye'nin yeniden inşası ve halkın evlerine dönmesini kolaylaştıracak koşulların yaratılması için kullanılmalı.

Suriye’deki kriz sadece Türkiye ve Suriye arasındaki bir mesele olmamakla birlikte bu krizi tamamen sona erdirmenin tek yolu kapsamlı bir çözümdür.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 2015 yılında Rusya ve Suriye de dahil olmak üzere tüm taraflarca kabul edilen 2254 sayılı kararı, Suriye’de kapsamlı bir siyasi çözüm için en iyi seçenek olmaya devam ediyor.

Tüm bunlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Suriye Devlet Başkanı Esed önümüzdeki haftalarda bir araya gelse bile, tüm karışık konuların çözülmesinin yıllar alacağını beklememiz gerektiğini gösteriyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.