Dışişleri Bakan Yardımcısı Yıldız, UAD'de Türkiye adına sunum yaptı: İsrail, insan haklarını ve uluslararası hukuku ihlal eden tüm eylemlerden sorumlu tutulmalı

"Türkiye, Uluslararası Adalet Divanından, İsrail'in, Kudüs dahil işgal altındaki Filistin topraklarındaki fiillerinin uluslararası hukuka aykırı olduğunu ilan etmesini istemektedir"

(AA)
(AA)
TT

Dışişleri Bakan Yardımcısı Yıldız, UAD'de Türkiye adına sunum yaptı: İsrail, insan haklarını ve uluslararası hukuku ihlal eden tüm eylemlerden sorumlu tutulmalı

(AA)
(AA)

Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Ahmet Yıldız, Hollanda'nın idari başkenti Lahey'deki Barış Sarayı'nda faaliyetlerini yürüten Uluslararası Adalet Divanında (UAD) İsrail'in işgal ettiği Filistin topraklarındaki uygulamalarının hukuki sonuçlarının ele alındığı duruşmalarda Türkiye adına sunum yaptı.

Dünya genelinde İslamofobi, antisemitizm ve aşırıcılık tehditlerinin arttığına değinen Yıldız, bunun dikkate alınması gerektiğini vurguladı.

Yıldız, onlarca yıldır Filistinlilerin maruz kaldığı adaletsizlikler ve çifte standartlar devam ettiği takdirde tepkilerin katlanarak artacağına işaret etti ve "İsrail, insan haklarını ve uluslararası hukuku ihlal eden tüm eylemlerden sorumlu tutulmalı." diye konuştu.

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulunun, devletlerin, 1967 sınırlarının dışında İsrail'in işgal ettiğini yerlerdeki varlığını tanımaması gerektiği şeklindeki kararlarına vurgu yapan Yıldız, bazı devletler dikkate almasa da bu kararın hala geçerliliğini koruduğunu kaydetti.

Türkiye'nin, Kudüs ve Mescid-i Aksa'nın statüsünün değiştirilmesine karşı çıktığını belirten Yıldız, "Türkiye aynı zamanda Müslümanların rahatça Harem-i Şerif'te ibadet yapmalarının engellenmesini de kınıyor. Bu engellemeler Kudüs'ün tarihi statüne aykırıdır." diye konuştu.

Yıldız, Kudüs'ün ve kutsal mekanların statüsünün korunmasının sadece orada yaşayan insanların barış ve huzuru için değil, aynı zamanda milyarlarca insanın hassasiyeti için de önemli olduğuna dikkati çekerek, İsrail'in Filistin'deki ihlallerinin sadece Kudüs'le sınırlı olmadığını, evlerin yıkıldığını, topraklara el konulduğunu ve Filistinlilerin insan haklarının ihlal edildiğinin görüldüğünü söyledi.

Türkiye'nin, sivillere yönelik saldırıları güçlü ve açık bir şekilde kınadığını dile getiren Yıldız, Gazze'de çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere 2,3 milyon kişinin elektrik, su, gıda, ilaç yokluğunda yaşam mücadelesi verdiğini anımsattı.

"İsrail'in Gazze'deki fiileri toplu cezalandırmaya döndü"

Yıldız, Gazze'de yaklaşık 2 milyon Filistinlinin zorla yerinde edildiğini belirterek, "İsrail'in (Gazze’deki) fiileri, toplu cezalandırmaya döndü." ifadesini kullandı.

"2023, Batı Şeria'daki yerleşimci teröründe Filistinlilere karşı en çok şiddet uygulanan yıl oldu." diyen Yıldız, Filistinlilere karşı işlenen ihlaller nedeniyle buradaki insanların da sesinin daha yüksek çıkacağını kaydetti.

Yıldız, Türkiye'nin iki devletli çözümün sağlanmasını önemsediğini vurguladı.

İsrail’in yasa dışı yerleşim faaliyetlerinin Doğu Kudüs de dahil olmak üzere çok yoğunlaştığına işaret eden Yıldız, "İşgal altındaki Filistin topraklarının bütünlüğünden bahsetmek artık son derece zor." dedi.

Söz konusu durumun işgal altındaki toprakların demografik yapısını değiştirdiğini vurgulayan Yıldız, "Filistinlilerin evlerinin yıkılması ve zorla tahliyeler, İsrail güvenlik güçlerinin koruması altında devam ediyor. Ayrıca, Filistinlilere yönelik şiddet her geçen gün artıyor. İsrail-Filistin çatışmasının temel boyutlarından biri de kutsal mekanların kutsallığına ve tarihi statüsüne riayet edilmemesiyle ilgilidir." şeklinde konuştu.

Yıldız, "Doğu Kudüs'teki Mescid-i Aksa Müslümanlar için en kutsal mekanlardan, Müslüman mabedi olarak kutsallığı korunmalı." ifadesini kullandı.

"Vicdan ve izan sahibi olanlar vakit kaybetmeden harekete geçmelidir"

Kurallara dayalı bir sistemin zorunluluk olduğunu belirten Yıldız, BM Genel Kurulu ve Güvenlik Konseyinin ilgili kararlarını hatırlatarak, "Türkiye, Uluslararası Adalet Divanından, İsrail'in Kudüs dahil işgal altındaki Filistin topraklarındaki fiillerinin uluslararası hukuka aykırı olduğunu ilan etmesini istemektedir." dedi.

Yıldız, İsrail'in Kudüs’teki kutsal mekanların tarihi statüsüne de saygı göstermesi gerektiğini vurgulayarak şunları kaydetti:

İsrail'in Gazze ve Batı Şeria'daki saldırıları devam ederken, bu yıl mübarek ramazan ayına yaklaştığımız şu günlerde bu konu daha da önem kazanmaktadır. İsrail hükümetinin ramazan ayı boyunca Müslümanların Harem-i Şerif'te ibadet etmelerini kısıtlamaya yönelik planlarına ilişkin haberleri ve bazı İsrailli bakanların kışkırtıcı söylemleri de endişe vericidir. Bu nedenle, vicdan ve izan sahibi olanlar vakit kaybetmeden harekete geçmelidir.



Türkiye-Suriye normalleşmesi: Olasılık ve sürdürülebilirlik

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile Şam'daki Halk Sarayı'nda tokalaşırken, 11 Ekim 2010 (AP)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile Şam'daki Halk Sarayı'nda tokalaşırken, 11 Ekim 2010 (AP)
TT

Türkiye-Suriye normalleşmesi: Olasılık ve sürdürülebilirlik

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile Şam'daki Halk Sarayı'nda tokalaşırken, 11 Ekim 2010 (AP)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile Şam'daki Halk Sarayı'nda tokalaşırken, 11 Ekim 2010 (AP)

Ömer Önhon

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile görüşme çağrılarını daha yüksek sesle dile getirmeye başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Geçtiğimiz hafta Washington'da gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi kapsamında düzenlenen basın toplantısında bir soru üzerine Esed'i Türkiye'de ya da üçüncü bir ülkede görüşmeye davet ettiğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ı Ankara ile Şam arasındaki gerilimin sona erdirilmesi için uygun atmosferi oluşturmakla görevlendirdi. Washington dönüşü uçakta açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD ve İran'ın bu olumlu gelişmeleri memnuniyetle karşılaması ve desteklemesi gerektiğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın daha önceki ‘Esed'siz Suriye’ politikasını terk ettiği ve Suriye'deki sorunları Esed ile birlikte çözmek istediği açık.

Suriye Devlet Başkanı Esed, Cumhurbaşkanı Erdoğan'la görüşmek için Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Suriye'nin kuzeyinden çekilmesini şart koşarken, Türkiye görüşmelerin önkoşulsuz olarak devam etmesi gerektiğini vurguluyor. Türk uzmanlara göre Türkiye, Suriye'nin kuzeyinde sonsuza kadar kalma niyetinde değil, ancak Erdoğan'ın ‘terör örgütü’ olarak tanımladığı grupların kontrolü altındaki bölgeden Türk topraklarının hedef alınmayacağına dair kendisine garantiler verilmesine ihtiyaç duyuyor.

Erdoğan'ın tekrarlanan çağrılarına Suriye'den verilen doğrudan yanıt bu kez Esed’den değil, Suriye Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan yazılı bir açıklamayla geldi. Bakanlık açıklamasında, iki ülkenin çıkarlarının çatışmaya ya da düşmanlığa değil, sağlıklı bir ilişkiye dayandığı ve Türkiye ile ilişkilerin normale ve 2011 öncesine dönmesine bağlı olduğu ifade edildi.

Açıklamada, şu ifadeler yer aldı:

Normalleşmeye yönelik her türlü girişim, arzu edilen sonuçlara ulaşılmasını amaçlayan sağlam temellere dayanmalı. Bunların başında da yasadışı güçlerin Suriye topraklarından çekilmesi ve sadece Suriye'nin değil, Türkiye'nin de güvenliğini tehdit eden terörist gruplarla mücadele edilmesi geliyor.

Bana göre bu açıklama normalleşme sürecinin başlamasına dair herhangi bir önkoşul dayatmaktan ziyade, süreç başladıktan sonra nelerin başarılması gerektiğinin ana hatlarını çiziyor.

Açıklamada ayrıca Şam’ın ‘Suriye-Türkiye ilişkilerinin düzeltilmesi için samimi çabalar bulunan kardeş ve dost ülkelere teşekkürleri ve takdirleri’ dile getirildi.

Türkiye ile Suriye arasındaki normalleşme sürecine Rusya arabuluculuk yapıyor ve henüz netleşmemiş olsa da Irak'ın da bir rolü olduğuna inanılıyor. Ancak normalleşmeyi mümkün ve sürdürülebilir kılmak için ele alınması gereken önemli meseleler var.

1- Suriye muhalefeti Suriye'nin kuzeybatısında kendi yönetimini kurdu ve varlığını sürdürebilmek için Türkiye'nin desteğine ihtiyaç duyuyor. Şam ile uzlaşma durumunda Türkiye'nin Suriye muhalefetini terk edeceği korkusu bu bölgelerde son zamanlarda protestoların düzenlenmesine neden oldu.

2- Başta köktendinci gruplar olmak üzere militanların ve Esed'in yönetimi altında yaşamayı reddeden Suriyelilerin gidebilecekleri tek bir yer var, o da Türkiye. Ancak Ankara'nın bir yandan Türkiye’deki Suriyelileri geri göndermeye çalışırken diğer yandan yeni Suriyeli grupları kabul etmesi büyük bir ikileme yol açacak.

3- ABD tarafından eğitilen ve donatılan Halk Koruma Birlikleri (YPG), bağımsız bir oluşum olarak kazanımlarını korumaya çalışıyor. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye sınırlarında ‘terör devleti kurulmasına’ izin vermeyeceğini vurguluyor.

4- Suriyeli mültecilerin geri dönüşü Türkiye'de önemli bir siyasi mesele haline geldi. Dolayısıyla Ankara, Suriyeli mültecileri ülkelerine geri göndermeye çalışıyor, ancak Şam bu konuda kendisiyle iş birliği yapmadığı sürece çabaları sınırlı kalacaktır.

Türkiye'deki muhalefet partileri, Erdoğan'ın ‘katil’ olarak nitelendirdiği ve onsuz bir Suriye için aktif çaba sarf ettiği Esed'le uzlaşmayı istemesini, ‘Suriye politikalarının başarısızlığının açık bir göstergesi’ olarak görüyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1 Temmuz'daki kabine toplantısının ardından Suriye muhalefetine dış politikadaki gerilimi azaltmak için görüşmesi gereken herkesle görüşmekten kaçınmayacağı konusunda güvence verdi. Esed ile görüşebileceğini ve bunu yaparak Türkiye’nin (Suriye muhalefetine atıfla) kimsenin güvenine ihanet etmeyeceğini belirten Erdoğan, “Türkiye dostlarını terk eden bir ülke değildir” dedi. Türk yetkililer ayrıca Suriyeli muhalif grupların temsilcileriyle de bir araya gelerek onları ikna etmeye çalıştı.

Suriye’nin kuzeybatısında yaklaşık 5 milyon nüfusa sahip. Sadece Halep ve İdlib'den gelenler değil, aynı zamanda silahlı grupların üyeleri ve aileleri ile Humus, Hama, Şam/Doğu Guta ve Dera gibi diğer bölgelerden gelen ve 2017 yılında imzalanan ‘çatışmasızlık bölgesi’ oluşturulması anlaşmalarının ardından Esed yönetimi altında yaşamak istemedikleri için kuzeye göç eden kişiler de yaşıyor. Bu kişiler, Esed ile uzlaşmaya en azından mevcut koşullar altında niyetli değiller.

xdvfbr
Suriye'nin kuzeyindeki el-Bab kentinde Türkiye karşıtı gösteriler sırasında bir Türk askeri aracını izleyen çocuklar, 1 Temmuz (AFP)

Tüm bu zorluklara rağmen, Türk ve Suriyeli yetkililerin, özellikle de istihbarat yetkililerinin, Erdoğan ve Esed arasında olası bir görüşmenin önünü açmak için Rusya'nın arabuluculuğunda bir araya geldikleri varsayılabilir.

Şam'daki iktidarını sürdürmeyi başaran, Arap Birliği (AL) üyeliğine geri dönen ve uluslararası ilişkilerinde bazı ilerlemeler kaydeden Esed, 2011 yılındaki ayaklanmaya yol açan politikalarını ve acımasız uygulamalarını değiştirmedi. Hatta muhalefeti reddetmeyi ve rejime entegre olmalarına karşı çıkmayı sürdürüyor. Aynı zamanda özgür ve kapsamlı seçimler yapılması ve en alt düzeyde bile olsa iktidar paylaşımı gerçekleşmesi imkansız olasılıklar olarak kalmaya devam ediyor.

Ayaklanmanın başlangıcında olduğundan çok daha kötü ekonomik koşullarla birleşen mevcut durum, silahlı çatışmaların yeniden başlaması ihtimalini her zaman diri tutuyor. Rusya ve Suriye'nin İdlib'deki hedefleri bombalamaya devam etmesi, Suriye muhalefetine ve yeni bir mülteci akını potansiyeli de dahil olmak üzere Türkiye'ye her türlü ek komplikasyonu hatırlatıyor.

Türkiye'deki muhalefet partileri, Erdoğan'ın ‘katil’ olarak nitelendirdiği ve onsuz bir Suriye için aktif çaba sarf ettiği Esed'le uzlaşmayı istemesini, ‘Suriye politikalarının başarısızlığının açık bir göstergesi’ olarak görüyor.

Türkiye'nin ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) lideri Özgür Özel, Esed ile görüşmek üzere yakında Şam'ı ziyaret etmeyi planlıyor. Ziyaretin amacının Ankara ile Şam arasında normalleşmeyi kolaylaştırmak olduğu belirtiliyor. Ancak Suriye tarafı henüz ziyareti teyit etmedi.

BMGK’nın 2015 yılında Rusya ve Suriye de dahil olmak üzere tüm taraflarca kabul edilen 2254 sayılı kararı, Suriye’de kapsamlı bir siyasi çözüm için en iyi seçenek olmaya devam ediyor.

Mülteciler ve geri dönenler konusunda sorunun başlıca kaynağı Suriye. Türkiye'deki ve başka yerlerdeki Suriyeliler ya da en azından bir kısmı, anavatanlarında uygun sosyal, ekonomik ve güvenlik koşullar oluşturulduğu takdirde geri döneceklerdir.

Suriye'nin bu konuda ciddi adımlar atması gerekiyor ve uluslararası toplumun yardımına ihtiyaç duyacağı açık. Ancak ülke kendi kaynaklarını da kullanmalı.

ABD’nin koruması altındaki YPG/PKK, Suriye'deki tüm petrol sahalarını kontrol ediyor. Bu sahalardan çıkardığı petrolü Esed rejimi, kökten dinci örgütler ve kuzeybatıdaki muhalefet de dâhil olmak üzere çeşitli alıcılara satarak faaliyetlerini finanse ediyor. Oysa bu kaynaklardan elde edilen ülke serveti, Suriye'nin yeniden inşası ve halkın evlerine dönmesini kolaylaştıracak koşulların yaratılması için kullanılmalı.

Suriye’deki kriz sadece Türkiye ve Suriye arasındaki bir mesele olmamakla birlikte bu krizi tamamen sona erdirmenin tek yolu kapsamlı bir çözümdür.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 2015 yılında Rusya ve Suriye de dahil olmak üzere tüm taraflarca kabul edilen 2254 sayılı kararı, Suriye’de kapsamlı bir siyasi çözüm için en iyi seçenek olmaya devam ediyor.

Tüm bunlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Suriye Devlet Başkanı Esed önümüzdeki haftalarda bir araya gelse bile, tüm karışık konuların çözülmesinin yıllar alacağını beklememiz gerektiğini gösteriyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.