TCMB Başkanı Erkan: Enflasyonun ana eğiliminde de bir gerileme başladı

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Hafize Gaye Erkan, enflasyonun ana eğiliminde de bir gerileme başladığını belirterek, "Kasım ayı öncü göstergeleri aylık enflasyondaki gerilemenin devam edeceğine işaret etmekte" dedi

Hafize Gaye Erkan (AA)
Hafize Gaye Erkan (AA)
TT

TCMB Başkanı Erkan: Enflasyonun ana eğiliminde de bir gerileme başladı

Hafize Gaye Erkan (AA)
Hafize Gaye Erkan (AA)

Erkan, İstanbul Sanayi Odası (İSO) Meslek Komiteleri Ortak Toplantısı'nda, meslek kuruluşlarının sivil toplumun en önemli örgütlü yapıları olarak aynı zamanda kamusal nitelik de taşıdığını ve bu açıdan perspektiflerinin sanayicilerle paylaşılmasına büyük önem verdiklerini dile getirdi.

Fiyat ve finansal istikrarın sağlanmasının nihai çıktısının, yüksek, verimlilik artışlarından faydalanan, sürdürülebilir ve oynaklığı düşük bir büyüme olduğunun aşikar olduğunu belirten Erkan, "Enflasyonun yüksek ve oynak olduğu durumlarda, amaç, 'doğru' politika tasarımlarıyla kararlı bir şekilde dezenflasyon sürecini devam ettirmek ve sürdürülebilir büyüme için gerekli olan büyüme kompozisyona ulaşmak olmalıdır." ifadelerini kullandı.

Sürdürülebilir ve kaliteli bir büyümenin önündeki en büyük riskin varlık fiyatlarındaki oynaklık olduğunu kaydeden Erkan, "Varlık fiyatlarındaki oynaklığın da yüksek ve oynaklığı artmış enflasyondan kaynaklanıyor olması, enflasyon ile mücadeleyi her zamankinden daha elzem hale getirmiş bulunmaktadır. Bu konuda tüm paydaşlarda ve karar alıcılarda aynı algının oluşması ve mücadeleye dair olan kararlılık, enflasyonla mücadelede başarının ön koşuludur. Önceliğin dezenflasyon olması son derece önemlidir ve mücadelenin olmazsa olmaz ilk koşulu, bu ortak algı ve farkındalıktır." dedi.

Erkan, enflasyonla mücadelenin ikinci olmazsa olmaz koşulunun, doğru dezenflasyon politikalarının devreye sokulması halinde öngörülebilir enflasyon patikasının toplum geneli ve özellikle fiyat koyucular tarafından kabul ve itibar görmesi olduğuna dikkati çekerek, "Mevcut şartlar altında devrede olması beklenen cari yıl ve gelecek 3 yılın enflasyon öngörüleri, fiyat koyucuların fiyatlama ve bütçeleme süreçlerine temel teşkil ettiği oranda bu değerlerin yakalanması mümkün olan en düşük maliyet ile sağlanabilecektir. Bu patika gösterge olarak kabul görmediği oranda dezenflasyonun maliyeti artacak ancak bu durumda da patika üzerinde/yakınında enflasyon gerçekleşmesi amacından taviz verilmeyecektir. TCMB'nin hedeflerine varma konusundaki kararlılığına olan güvenin yüksekliği, bu patikaya oturmamızı kolaylaştıracak ve dezenflasyonun toplumsal refah maliyetini çok düşük düzeylere çekebilecektir." diye konuştu.

Ortalaması yüksek, sürdürülebilir ve oynaklığı düşük milli gelir büyümesinin olmazsa olmaz koşulu olan düşük enflasyonun, tek başına fiyat istikrarından çok daha geniş anlamda bir istikrara tekabül eder hale geldiğini dile getiren Erkan, Türkiye'nin artık bu istikrardan taviz verme lüksünün kalmadığını vurguladı.

"Özellikle büyükşehirlerde, kiralık ev ilanlarındaki fiyat artışlarında belirgin yavaşlama sinyalleri alıyoruz"

TCMB Başkanı Erkan, enflasyon görünümüne ilişkin bazı tespit ve öngörüleri de paylaştı.

Enflasyondaki yükselişten sonra, politika kararları etkilerinin devreye girmeye başlamasıyla beklentilerde ve beklenti dağılımında iyileşme işaretlerinin belirmeye başladığını anımsatan Erkan, şöyle devam etti:

Gelecekte enflasyonun ne olacağına dair beklentilerdeki düzelme, fiyat oluşumuna da yansımaktadır. Nitekim, fiyatlama davranışlarında da olumlu bazı gelişmeler yaşanıyor. Otomobil, beyaz eşya ve mobilya gibi para politikasından daha çok etkilenen ürün gruplarında fiyat artış hızı azalmakla kalmadı, uzun bir süreden sonra ilk kez indirimler görülmeye başlandı. Firmaların talepteki aşırılığın geri çekildiğini görerek fiyat indirimlerine başlamaları, hem tüketiciler için hem de rekabet ortamı için oldukça sevindiricidir. Attığımız adımlarla birlikte özellikle büyükşehirlerde, kiralık ev ilanlarındaki fiyat artışlarında belirgin yavaşlama sinyalleri alıyoruz. Parasal aktarım sürdükçe bu gözlemler daha da yaygınlık gösterecektir. Özetlediğim bu görünüm altında, enflasyonun ana eğiliminde de bir gerileme başladı. Kasım ayı öncü göstergeleri de aylık enflasyondaki gerilemenin devam edeceğine işaret etmektedir.

Enflasyon Raporu'nda da belirtildiği gibi yıllık enflasyonun mayıstaki baz etkisiyle tepe noktasına ulaştıktan sonra 2024'ün ikinci yarısında gerileyeceğini bildiren Erkan, baz etkilerinin ötesinde, enflasyondaki düşüş sürecinin birçok kanalla kendini göstereceğini ve bu süreç boyunca iki önemli gelişmenin yaygınlık kazanacağını söyledi.

Söz konusu gelişmeleri sıralayan Erkan, şunları kaydetti:

Birincisi, tüketicinin gelirinin değer kaybını engellemek için yaptığı ve tüketimdeki aşırılığı oluşturan kısım ortadan kalkacak. Aynı eğilim, altın, döviz ve gayrimenkul fiyatları üzerindeki baskının da yavaşlamasına yol açacak. İkincisi, döviz kurundaki istikrarın da katkısıyla aylık enflasyon üzerindeki şoklar azalarak maliyetlere ilişkin öngörülebilirlik artacak. Öncelikle dayanıklı mal gibi finansal koşullar ve beklentilere daha da duyarlı ürün fiyatlarında şimdiden hissetmeye başladığımız yavaşlama genele yayılarak devam edecek. Örneğin, otomobil ve beyaz eşyada son aylarda uzun zamandan sonra tekrar talebi canlandırmak için indirimler yapıldığını görmekteyiz.

Bu süreç esnasında, mal gruplarına ek olarak, maliyet gelişmelerini daha hızlı yansıtan ulaştırma ve yemek hizmetleri gibi hizmet gruplarında da fiyatlama davranışları normalleşecek. Firmaların haftada veya iki haftada bir fiyat değiştirildiği bir dönemden, dezenflasyon sürecinde fiyatların daha uzun süre geçerliliğini koruyacağı bir döneme geçeceğiz. Bu da enflasyonun ana eğiliminde hissedilir bir gerilemeye yol açacak.

"Enflasyondaki yavaşlama, ikinci çeyrekte üretici ve tüketici fiyatlarında hissedilecek"

TCMB Başkanı Erkan, yapısı gereği yılda bir kere fiyatın güncellendiği kira ve eğitim gibi kalemlerde de manşet enflasyon geriledikçe daha kademeli bir yavaşlamanın görüleceğini ve bu tür kalemlerde dezenflasyonun 2024 yılı sonu ve 2025'te daha hissedilir hale geleceğini aktardı.

Başlangıç koşullarının oluşmaya başladığını gördükleri emlak fiyatlarının enflasyonun gerisinde kalmaya başlayan artışlarının ve yeni kiralık fiyatlarında yatay seyrin de döviz kuruyla birlikte enflasyon beklentilerinin daha da iyileşmesine yol açacağına dikkati çeken Hafize Gaye Erkan, "Sonuç olarak, farklı sektörlerde farklı hızlarda gelişen enflasyondaki yavaşlamanın yılın ikinci çeyreğinde daha genel bir hal alarak hem üretici hem de tüketici fiyatlarında hissedileceğini öngörüyoruz." dedi.

"Kredi gelişiminin doğru bir hız ve kompozisyonda olmasını öngörüyoruz"

TCMB Başkanı Erkan, büyüme dinamiklerine ilişkin de değerlendirmelerde bulundu.

Erkan, Türkiye'nin geçirdiği ekonomik gelişim süreci sonunda, artık büyümenin niteliğine odaklanması gereken bir noktaya ulaştığını, yüksek ve oynak enflasyonun ise bunun önündeki en önemli engel olduğunu, bu bağlamda talepteki dengelenme sürecini ekonominin sürdürülebilir gelişimi için anahtar nitelikte gördüklerini dile getirdi.

Erkan, "Yatırım, tüketim ve tasarruf arasında tercih yapan ekonomik oyuncular, göreli fiyatlar oynaklık sergilediğinde, uzun vadeli ve büyümeyi istikrarlı hale getirecek kararlar yerine daha kısa vadeli bir perspektife yönelmek durumunda kalır. Bu da uzun vadeli kararların gerektirdiği istikrar ve sürekliliği azaltarak ekonomide verimlilik artışları ve kaynak dağılımı üzerinde risk teşkil ediyor. Dezenflasyon öngörülebilirliği artırarak sanayimizin potansiyelinin gerektirdiği uzun vadeli kaynakların oluşmasını sağlayacaktır. Böylelikle reel sektör yatırımlarının ve teknolojik adaptasyonun ekonomik büyümeye olan katkısının kalıcı olarak artmasını hedefliyoruz. Tüm bu süreç boyunca kredi gelişiminin doğru bir hız ve kompozisyonda olmasını öngörüyoruz. Stratejik bir perspektifle hem finansmana erişim hem de finansman maliyet konusunda parasal sıkılaştırmanın doğru kalibrasyonunu yaparak gereken tedbirleri dezenflasyonla uyumlu olacak şekilde alıyoruz." değerlendirmesinde bulundu.

"Enflasyonun yüksek büyümenin maliyeti olduğu konusundaki algı yanlış"

Enflasyonun yüksek büyümenin maliyeti olduğu konusundaki yanlış algının, özellikle belli enflasyon eşik düzeyleri üzerinde büyümenin sürdürülebilirliğine çok ciddi engel teşkil ettiğine dikkati çeken Erkan, şunları kaydetti:

Dolayısıyla fiyat istikrarı ve bununla pekişecek olan finansal istikrar, sürdürülebilir büyümenin olmazsa olmazıdır. Bununla birlikte dezenflasyonun her koşul ve durumda kaçınılmaz olarak büyümeden feragat yoluyla gerçekleşeceği yönündeki yanlış algı ve kaygılar kamuoyunda zaman zaman ifade edilmektedir. Oysa enflasyonun yüksek ve oynak olduğu durumlarda, enflasyon belli eşik değerlere gerileyene kadar, 'doğru' politika tasarımlarıyla büyümeden asgari düzeyde ödün vererek dezenflasyon süreci başlatılabilir. Büyüme-enflasyon ödünleşimi ise ancak enflasyondaki 'aşırılık' devre dışı bırakıldıktan sonra gelinen eşik değerlerde devreye girecektir. Bu noktada amaç, kararlı bir şekilde dezenflasyon sürecini devam ettirmek olmalıdır. Bu aşama daha zorlu bir dezenflasyon sürecine karşılık gelmekle beraber doğru politika tasarımları ve yeterli kredibilite ile çözülmeyecek enflasyon problemi yoktur. Para politikası adımlarımızın hedeflediğimiz etkilerinin tam olarak ortaya çıkmasının belli bir zaman alacağının bilincindeyiz. Öte yandan, söz konusu adımların olumlu etkilerini güçlü şekilde gözlemlemeye başladığımızı da ifade etmek isterim.

"Bireysel kredilerde normalleşme başladı"

Erkan, 2023 yılının ilk yarısında, kredi kartları ve taşıt kredileri öncülüğünde, bireysel kredi büyümesinin tarihsel ortalamaların oldukça üzerine çıktığını belirterek, aldıkları seçici kredi tedbirleri sonucunda, temmuz ayından itibaren bireysel kredilerde normalleşmenin başladığını söyledi.

4 haftalık büyüme oranlarının, bireysel kredilerde, zirveye çıktığı nisan ayı başındaki yüzde 7,4'ten, 17 Kasım itibarıyla yüzde 2,1'e gerilediğine işaret eden Erkan, şunları kaydetti:

Bu oran, taşıt kredilerinde yüzde 1,4'e inerken, ihtiyaç kredilerinde yüzde 1,3 civarında nispeten yatay seyretmektedir. Gerek tüketim gerekse borçlanma aracı olarak kullanılan bireysel kredi kartı ise yüzde 4 ile görece yüksek bir hızda seyretmekle birlikte, daha ılımlı bir patikaya doğru ilerlemektedir. Böyle olması ekonominin gelişim seyri içinde doğaldır. Politika adımlarımızın kredilerde yeterli finansal sıkılığı sağladığını değerlendiriyoruz. Bu noktada, aldığımız son karar sonrasında bireysel kredi kartı azami faiz oranlarında ve üye iş yeri azami komisyon oranlarında bir değişiklik olmayacağını sizlerle paylaşmak isterim. Bireysel kredilerde israf ve enflasyona yol açan aşırılık giderilirken, ticari krediler ise süreklilik göstererek üretim kapasitesine katkıda bulunmaktadır.

2023'ün ilk yarısında görülen hızlanmanın ardından, ticari kredi büyümesi mayıs ayı sonunda durma noktasına gelmişti. Gerek öncesindeki aşırılık gerekse sonrasındaki ani duruş hem firmalarımız hem de bankacılık sistemi için sağlıklı değildir. Bu değerlendirme ışığında hızla harekete geçerek piyasa mekanizmasının yeniden tesisini sağladık. Böylece, reel sektöre Türk lirası cinsinden kredi akışının toparlanmasıyla ticari kredi büyümesi dengeli ve sürekli bir yapıya kavuşmuştur. Kredi piyasası mekanizmasının işlevselliğindeki iyileşme, özel ve kamu bankaları ayrımında da kendini göstermiştir. Özel bankalar da ticari kredi büyümesinde etkin bir rol üstlenir hale gelmiştir.

Erkan, ayrıca, haziran ayı öncesinde ticari kredilerin ağırlıklı olarak KOBİ segmenti firmalara tahsis edilirken, son aylarda bu dağılımda da bir normalleşme gözlemlendiğini bildirdi.

Kurumsal firmaların, finansmana erişimi iyileşirken ticari kredi kullanımlarındaki payının arttığını dile getiren Erkan, "Mayıs-haziran döneminde durma noktasına gelen yatırım ve ihracat kredileri, temmuz-eylül döneminde toparlanarak altı katın üzerinde bir artış göstermiştir." ifadelerini kullandı.

Erkan, TCMB aracılığıyla kullandırılan reeskont ve yatırım taahhütlü avans kredilerinde bu dönemde belirgin bir artış gözlendiğini aktardı.

Reeskont ve yatırım taahhütlü avans kredilerinin ticari kredi kompozisyonuna hedeflenen yönde önemli bir katkı sunduğunu hatırlatan Erkan, "21 Temmuz ve 12 Eylül'de ihracat ve döviz kazandırıcı hizmetler reeskont kredisi günlük kullanım limitinde yapılan güncellemelerle günlük limitler önceki düzeyine göre toplamda 10 kat artırılarak 3 milyar lira seviyesine yükseltilmiştir." değerlendirmesinde bulundu.

"Sanayicilerimizden beklentimiz yatırımlara ağırlık vermeleri, Türkiye'ye her koşulda destek olmaya devam etmeleri"

TCMB Başkanı Erkan, reeskont kredisi kullanımında yüzde 30 ilave ihracat bedeli satış koşulunun kaldırıldığını ve reeskont kredi vadesi boyunca verilen döviz almama taahhüdünden, ithalat ödemeleri kapsamındaki döviz alımlarının istisna tutulduğunu vurgulayarak böylelikle, kredi erişiminde çok önemli bir gelişim sağlandığını söyledi.

Geçen hafta reeskont kredileri ile yatırım taahhütlü avans kredilerine yönelik yeni düzenlemeler yaptıklarını ifade eden Erkan, şöyle devam etti:

Bu kapsamda, ihracat ve döviz kazandırıcı hizmetler reeskont kredilerinde toplam faiz maliyetine üst sınır getirdik. İskonto oranını azami yüzde 25,93'te sabit tuttuk. Bu, kredi faizlerinin seviyesi düşünüldüğünde, ihracatçımıza sunulan çok güçlü bir destektir. Reeskont kredilerinin yüzde 75'inin firmalara ilave teminat maliyeti oluşturmadan verilmesini hedefliyoruz. Bu konuda önemli bir mesafe kaydedildi. Eximbank’ın sermayelendirilmesi ve teminat niteliğinin çeşitlendirilmesi üzerinde ilgili taraflarla çalışıyoruz. Ayrıca, ticari bankalarımızın reeskont kredilerindeki payının artırılması üzerinde de duruyoruz. Buna ek olarak, yatırım taahhütlü avans kredisi uygulama çerçevesini yeniden yapılandırarak 3 yıl boyunca toplam 300 milyar Türk lirası limit tahsis ettik. Yatırımlara ilişkin süreci ilgili kurumlarla birlikte stratejik bir çerçevede yürütmekteyiz. Yeni çerçevesiyle güçlendirilmiş YTAK (Yatırım Taahhütlü Avans Kredisi) programıyla cari dengeye katkı verecek ve dolaylı etkileri döviz kuru ve fiyat istikrarı üzerinde hissedilecek alanlarda üretim kapasitesinin artışını hedefliyoruz. Bu kararlarımızdan da anlaşılacağı üzere, firmaların finansmana erişimini ve finansman koşullarını desteklemeye devam etmekteyiz. Sağlanan bu imkanlarla sanayicilerimizden beklentimiz yatırımlara ağırlık vermeleri, uygulanan programa ve Türkiye'ye her koşulda destek olmaya devam etmeleridir.

"Piyasalarda öngörülebilirlik artmaya başladı"

Erkan, "Türk lirasına geçiş zamanı gelmiştir. Bunun en doğrudan yansımalarını mevduat gelişmelerinde görüyoruz. Türk lirası tasarruf araçlarına ve özellikle vadeli mevduata olan talep artmıştır. 17 Kasım itibarıyla sadece 12 hafta içerisinde, Türk lirası mevduat 1,7 trilyon Türk lirası artarken, kur korumalı mevduat 601 milyar Türk lirası ve döviz cinsi mevduat da yaklaşık 3 milyar dolar gerilemiştir." bilgisini verdi.

Türk lirasına geçişi kuvvetlendiren sadeleştirme adımlarının, milli para ile tasarrufu özendirerek para politikasının etkinliğini artırdığına işaret eden Erkan, Türk lirası mevduat güçlenirken ve kur korumalı ile döviz cinsi mevduatın gerilediğini, rezervlerin de çok güçlü bir artış eğiliminde olduğunu dile getirdi.

Erkan, şunları kaydetti:

17 Kasım itibarıyla, brüt uluslararası rezervler, mayıs sonuna kıyasla 36 milyar dolar artış göstererek 134 milyar doların üzerine çıkmıştır. Bu aynı zamanda son 9 yılın da en yüksek seviyesidir. Yakın dönemde rezervlerde gözlenen artışta Batılı fon girişlerinin de etkisi görülmüştür. Son dönemde uygulamaya koyduğumuz politikalarla kısa zamanda önemli bir aşama kaydettik. Piyasalarda öngörülebilirlik artmaya başladı. Sıkı parasal duruş ve makro ihtiyati sadeleşmeyi içeren politika normalleşmesi, CDS primini önemli ölçüde etkilemiştir.

Mayıs ayında 700 baz puan seviyesinde olan 5 yıllık CDS primi, yakın coğrafyamızı etkileyen jeopolitik gelişmelere rağmen 339 baz puan seviyelerine kadar gerilemiştir. Türkiye'ye olan yatırımcı güveni finansman koşullarında belirgin bir iyileşmeye yol açmakta, bu da döviz kurundaki istikrara önemli bir katkı sunmaktadır. Beklentilerin iyileşmesi sürecinin bir parçası olarak, döviz kuru oynaklığında kayda değer bir düşüş gözlenmekte. Bir ay vadeli dolar/Türk lirası opsiyonların ima ettiği oynaklık, mayıs ayında kaydedilen yüzde 60 civarından, keskin bir düşüşle yüzde 10 seviyesinin altına gerilemiştir.

Gerek parasal sıkılaştırma gerek sadeleştirme adımları sayesinde getiri eğrisinin normalleştiğini ve sabit getirili Türk lirası varlıklara olan iç ve dış ilginin önemli ölçüde arttığını bildiren Erkan, "Türk lirasına geçiş zamanının geldiğine uluslararası yatırımcıların da inanmaya başladığını rapor, beklenti, ilgi ve girişler üzerinden izlemekteyiz. Ülkemiz varlıklarına olan talebin artmasıyla fiilen girişlerin de artmaya başladığını görüyoruz. Girişlerin makro finansal istikrarı güçlendirerek, zamana yayılarak gerçekleşmesini öngörüyoruz. Önümüzdeki dönemde de rezervlerimizdeki artışı kalıcı kılarak Türk lirası varlıklara olan dış talebin gelişimini ülkemiz için en iyi şartlarda tesis eden bir anlayışla destekleyeceğiz." ifadelerini kullandı.

"TL'ye geçiş zamanının geldiğine inanıyoruz"

"TL'ye geçiş zamanının geldiğine inanıyoruz." diyen Erkan, "Bunun en doğrudan yansımalarını mevduat gelişmelerinde görüyoruz." ifadesini kullandı.

Erkan, "Üzerimize düşeni yaparken 'algı, kabul, itibar' üçlüsü devreye girmiyorsa enflasyonu daha yüksek bir maliyetle de olsa bu patikaya oturtmaya kararlıyız." dedi.



“Onaylıyorum”dan imparatorluklara dijital kimliğin çöküşü: Veriler kimin, bedelini kim ödüyor?

Dijital gölge ekonomi, veri toplayan ve bu verileri satan aracı kuruluşlardan model eğitimine, deepfakelere, şantaja ve dolandırıcılığa kadar bir olgu haline geldi. (Reuters)
Dijital gölge ekonomi, veri toplayan ve bu verileri satan aracı kuruluşlardan model eğitimine, deepfakelere, şantaja ve dolandırıcılığa kadar bir olgu haline geldi. (Reuters)
TT

“Onaylıyorum”dan imparatorluklara dijital kimliğin çöküşü: Veriler kimin, bedelini kim ödüyor?

Dijital gölge ekonomi, veri toplayan ve bu verileri satan aracı kuruluşlardan model eğitimine, deepfakelere, şantaja ve dolandırıcılığa kadar bir olgu haline geldi. (Reuters)
Dijital gölge ekonomi, veri toplayan ve bu verileri satan aracı kuruluşlardan model eğitimine, deepfakelere, şantaja ve dolandırıcılığa kadar bir olgu haline geldi. (Reuters)

Yaklaşık 12 yıl önce Amerikalı yıldız Scarlett Johansson’ın ‘Her’ adlı filmde bir yapay zekâ sistemine kadın sesiyle hayat vermesi, izleyici için insan ile makine arasındaki geleceğe dair romantik bir hikâyeden ibaretti. Ancak aradan geçen on yılı aşkın sürenin ardından Johansson, kendisine ‘ürkütücü biçimde benzeyen’ bir sesin ticari bir yapay zekâ ürününde kullanıldığını açıkladı. Johansson, yakın çevresindeki kişilerin dahi gerçek ses ile kopyalanmış sesi ayırt edemediğini söyledi.

Yaşananlar, yalnızca sanatsal bir anlaşmazlık ya da seslendirme haklarına ilişkin bir tartışma olarak görülmedi. Olay, seslerin, yüzlerin ve insani özelliklerin artık sahiplerine ait olmaktan çıktığını, bireylerin iradesi dışında çıkarılabilen, dolaşıma sokulabilen ve çoğaltılabilen birer meta haline geldiğini gösteren dönüm noktası olarak değerlendirildi.

dfv

ABD Başkanı Donald Trump, yapay zekâ ile üretilen mahrem görüntüleri hedef alan yeni bir yasayı imzaladı. Yasa, söz konusu içeriklerin platformlardan kaldırılmasını zorunlu kılıyor ve bunların yayılmasına yönelik yaptırımları ağırlaştırıyor. Düzenleme, teknik sektöre yönelik bir müdahaleden ziyade, zararın artık teorik olmadığının ve yapay zekânın laboratuvarların ötesine geçerek insanların hayatına, itibarına ve kişisel güvenliğine doğrudan etki ettiğinin siyasi düzeyde kabulü olarak yorumlandı.

vfgh
Dijital gölge ekonomi, insanların verilerinin karaborsada alınıp satılması nedeniyle insanlık için bir tehdit haline geldi. (Shutterstock)

Bu noktadan itibaren daha geniş bir soru gündeme geliyor: Ses, görüntü ve davranışsal veriler devasa bir ekonomik yapının hammaddesine dönüşmüşken, bunların kaderi üzerinde söz hakkı kime ait? Bu değerden kim kazanç sağlıyor? Kötüye kullanım durumunda bedeli kim ödüyor?

Şarku’l Avsat, bu dosya çalışmasıyla ‘dijital gölge ekonomi’ olarak tanımlanabilecek yapının izini sürdü. Veri toplama süreçlerinden satış aracılarına, yapay zekâ modellerinin eğitilmesinden deepfake, şantaj ve dolandırıcılığa kadar uzanan bu zincirin, yüz ve ses ‘mülkiyeti’ konusunda küresel ölçekteki hukuki boşluk nedeniyle yanıtsız sorular yarattığına dikkat çekildi.

* Gölgelerde çılgınca işleyen bir ekonomi

Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı’nın (UNCTAD) raporu, bu dönüşümün arka planını ortaya koyuyor. Küresel gayrisafi yurt içi hasılanın (GSYİH) yaklaşık yüzde 75’ini temsil eden 43 ekonomide, şirketler arası e-ticaret hacmi 2016’da 17 trilyon dolar seviyesindeyken, 2022’de 27 trilyon dolara yükseldi. Bu, altı yıl gibi kısa bir sürede yaklaşık yüzde 60’lık bir artış anlamına geliyor.

Ancak asıl büyüme, ticaretin ötesinde ortaya çıkan devasa veri akışında yaşanıyor. Akıllı telefonlar, saatler, otomobiller, kameralar ve akıllı evler dahil internete bağlı her cihaz; konum, davranış, görüntü ve ses verilerinin potansiyel bir toplama noktası hâline geliyor. Bu süreç, kullanıcılara ‘kişiselleştirme’ ve ‘kolaylık’ olarak sunulurken, perde arkasında önemli bir aktör öne çıkıyor: ‘Veri simsarları (Data Brokers)’. Bu kişi ve şirketler, bireylere ait büyük miktarda bilgiyi toplayarak kapalı ya da yarı kapalı piyasalarda yeniden satışa sunuyor.

Piyasa araştırmalarına göre veri simsarları pazarı 2024 itibarıyla 250 ila 280 milyar dolar büyüklüğe ulaştı. Grand View Research, Market Research Monitor ve SNS Insider gibi platformların raporları, yıllık büyüme oranının yüzde 7’nin üzerinde seyrettiğini ve pazarın on yıldan kısa sürede yarım trilyon doları aşabileceğini gösteriyor. Ancak uzmanlara göre asıl risk, pazarın büyüklüğünden çok, insanın bu sistem içinde nasıl fiyatlandırıldığı.

ABD Kongresi’nin resmi internet sitesinde yayımlanan bir oturum kaydı, ‘dijital kimliğin’ ne kadar ucuzladığını ortaya koyan çarpıcı bir örnek sunuyor. Oturumda, veri simsarları sektörünün ‘herhangi bir kişiye ait, ne kadar hassas olursa olsun bilgileri, isim başına 7,9 sent karşılığında satabildiği’ ifade edildi. Aynı kayıtlarda, cinsel saldırı mağdurlarına ait listelerin dahi aynı fiyatla ticarete konu edildiği belirtildi.

asdfrg
Dijital gölge ekonomi, veri toplayan ve bu verileri satan aracı kuruluşlardan model eğitimine, deepfakelere, şantaja ve dolandırıcılığa kadar bir olgu haline geldi. (Reuters)

Veri mülkiyetine ilişkin başka bir kongre oturumunda ise Financial Times’a dayandırılan tahminler paylaşıldı. Buna göre bazı veri listelerinin kişi başına ‘finansal değeri’ bir sentin dahi altına düşebiliyor. Örneğin otomobil satın alanlara ait listeler isim başına yaklaşık 0,0021 dolar, sağlık verisi listeleri ise yaklaşık 0,26 dolar seviyesinde fiyatlandırılıyor.

Bu düşük meblağlar, milyarlarca kaydın toplanması ve çok katmanlı aracılar üzerinden yeniden satılmasıyla birlikte milyarlarca dolarlık bir gelire dönüşüyor. Interpol kaynaklarına göre veriler, ‘pazarlama kaydı’ olmaktan çıkıp suç piyasasında istismar edilebilir bir kimliğe dönüştüğünde -kimlik hırsızlığı, siber saldırı, şantaj, ses ve video sahteciliği gibi alanlarda- değerleri katlanarak artıyor.

* ‘Ücretsiz hizmet’… En büyük yanılsama

G&K şirketinde yönetim bilimleri ve bilgi teknolojileri danışmanı olan Asım Celal, kişisel verilerin son yirmi yılda geçirdiği dönüşümü tek bir cümleyle özetliyor: “Platformlar size ücretsiz bir hizmet sunmaz; sizden bilgilerinizi satın alır.”

Celal, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, veri ihlali ve ticaretinin artık teknolojinin yan ürünü olmaktan çıktığını, pazarlama ve ekonomik karar alma süreçlerinin temel kapılarından biri hâline geldiğini söyledi. Buna göre şirketler, kullanıcıların satın alma alışkanlıklarını, ilgi alanlarını ve günlük davranışlarını bu yolla analiz ediyor; ardından onları yüksek hassasiyetle hedefleyebiliyor ya da ürünü bizzat bu davranış kalıplarına göre yeniden tasarlıyor.

Bu modelde değer, yalnızca abonelikte ya da görünen kullanıcı sayısında değil, kullanıcıların sürekli veri üretebilme kapasitesinde yatıyor. Kullanıcı gezinir, tıklar, izler, durur, yeniden dener; her hareket kaydedilir, analiz edilir ve bütüncül bir dijital profile dönüştürülür. Böylece örtük bir denklem ortaya çıkar: Ücretsiz gibi görünen bir hizmet karşılığında, kesintisiz bir bilgi aktarımı.

Teknolojik gelişim ve yapay zekâ alanında uzman olan Hişam en-Natur’a göre bu denklem, modern dijital ekonominin özünü oluşturuyor. En-Natur, “Kullanıcısı olmayan bir şirketin değeri sıfırdır” ifadesinin, teknolojinin değersizliğinden değil, verinin asıl yakıt olmasından kaynaklandığını vurguladı.

En-Natur, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, mevcut tabloyu ‘algoritmalar savaşı’ olarak nitelendirdi. Şirketlerin, insanı daha iyi anlayan ve davranışlarını daha isabetli öngörebilen daha akıllı ve hızlı modeller geliştirmek için rekabet ettiğini belirtti. Çünkü veriyi önce toplayan ve analiz eden, kârda ve piyasa hâkimiyetinde de öne geçiyor.

* Büyük bir Arap bloğu yasama yetkisini bekliyor

Bu dönüşüm, Arap dünyasında dikkat çekici bir paradoksu da ortaya koyuyor. Uluslararası yayınlarda yer alan araştırmalara göre, Arap ülkelerinde internet ve sosyal medya kullanıcılarının sayısı, Avrupa Birliği’ndeki (AB) kullanıcı sayısına yaklaşmış durumda ve büyüme oranları daha yüksek seyrediyor. Bu tablo, bölgenin sayısal büyüklük ve etkileşim açısından ciddi bir dijital kitle oluşturduğunu gösteriyor.

dfgth
Dijital gölge ekonomi, veri toplayan ve bu verileri satan aracı kuruluşlardan model eğitimine, deepfakelere, şantaja ve dolandırıcılığa kadar bir olgu haline geldi. (Reuters)

Ancak Asım Celal’e göre bu kitlenin asıl belirleyici unsurdan (birleşik ve etkili bir yasal çerçeve) yoksun olduğu görülüyor. Celal, büyük teknoloji şirketlerinin kullanıcı sayısından ziyade, uygulanabilir yasalar, yaptırımlar ve kısıtlamalardan etkilendiğini vurguladı. AB’nin, dil ve kültür çeşitliliğine rağmen, veri koruma alanında katı kurallar getirmeyi başardığını; bu sayede şirketlerin ya politikalarını değiştirmek ya da yüz milyonlarca euroya varan cezalarla karşı karşıya kalmak zorunda kaldığını hatırlattı.

Buna karşılık, Arap ülkelerinin çoğunda parçalı ve etkisi sınırlı düzenlemeler yürürlükte bulunuyor. Bu durum, kullanıcıların oluşturduğu ekonomik ağırlığın somut bir etki gücüne dönüşmesini engelliyor. Celal, bazı Körfez ülkelerinde olduğu gibi yapay zekâ ve teknoloji alanındaki yatırımların ekonomik açıdan önemli olduğunu, ancak tüketicinin korunması için tek başına yeterli olmadığını belirtti. Ona göre, şirketlerin çıkarları üzerinde gerçek baskı kurabilecek ortak ve bağlayıcı bir hukuki çerçeve olmadan bu yatırımların etkisi sınırlı kalıyor.

* Küresel uyum sözleşmesi

Bu denklemin merkezinde, kullandığımız her site ve uygulamada karşımıza çıkan küçük bir buton yer alıyor: ‘Onaylıyorum / Kabul ediyorum’. Uzmanlara göre bu ifade, devasa bir tuzağın kapısını aralıyor. Asım Celal, yaşananın hukuki anlamda özgür bir rıza olmadığını, temel hizmet sözleşmelerine benzeyen bir ‘dayatma sözleşmesi’ niteliği taşıdığını belirtti. Buna göre kullanıcı, uzun ve karmaşık şartları kabul etmek ya da hizmetten tamamen mahrum kalmak dışında gerçek bir seçeneğe sahip değil.

cdfg
Dijital gölge ekonomi, veri toplayan ve bu verileri satan aracı kuruluşlardan model eğitimine, deepfakelere, şantaja ve dolandırıcılığa kadar bir olgu haline geldi. (Reuters)

Uluslararası Teknoloji Yönetimi Birliği yönetim kurulu üyesi olan Dr. Muhammed Azzam ise daha ileri bir değerlendirmede bulundu. Azzam’a göre teknoloji, bireylerle devletler ve şirketler arasında ‘yeni bir dijital toplumsal sözleşme’ dayatmış durumda.

Azzam, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, tabloyu daha sert bir ifadeyle tanımladı. Büyük teknoloji platformlarının ‘modern çağın imparatorluklarına’ dönüştüğünü savunan Azzam, gücün artık geleneksel devletlerin değil, veriye sahip şirketlerin elinde toplandığını ileri sürdü.

* Gizli oyuncu

Büyük platformlar verileri açık biçimde toplarken, veri simsarları bu süreci gölgede yürütüyor. Bilgi teknolojileri uzmanı Eşref el-Amayira, bu aracıların farklı kaynaklardan çok büyük miktarda veri topladığını ve bunları çoğu zaman kullanıcının bilgisi ya da itiraz edebilme imkânı olmaksızın reklamcılara, şirketlere ve başka taraflara yeniden sattığını belirtti.

El-Amayira, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, asıl riskin burada yattığını vurguladı. Kullanıcının, işlem yaptığı platformu bildiğini ancak verilerini daha sonra satın alan aracıdan, bu verilerin hangi amaçlarla kullanılacağından haberdar olmadığını ifade etti. Etkili denetim mekanizmalarının yokluğunda, söz konusu verilerin ticari kullanımın ötesine geçerek siyasi, güvenlik amaçlı ya da organize suç faaliyetlerine yönlendirilebileceğine dikkat çekti.

Hişam en-Natur ise sorunun, bireysel veriler karşılığında ödenen düşük meblağlardan ziyade, ortaya çıkan kümülatif etki olduğunu savundu. En-Natur’a göre tek başına değersiz görünen bir fotoğraf, bir ses kaydı ya da bir konum bilgisi; binlerce başka sinyalle birleştirildiğinde, reklamların yönlendirilmesinde, yapay zekâ modellerinin eğitilmesinde ya da son derece ayrıntılı davranış profillerinin oluşturulmasında büyük bir değere dönüşüyor.

* Yapay zekâ geçmişi yutuyor

Uluslararası araştırmalar, 2024 itibarıyla küresel veri hacminin 150 zettabaytı aştığını, yani trilyonlarca gigabayta eşdeğer devasa bir büyüklüğe ulaştığını ortaya koyuyor. Bu veriler, son yıllarda tıp, eğitim ve analitik alanlarında yüksek doğrulukta hizmetler sunan yapay zekâ modellerinin eğitiminde temel girdi hâline geldi. Uzmanlar, yapay zekânın artık yalnızca metinlerle sınırlı kalmadığını, yüzler ve seslerin de yeni değer ve risk kaynakları haline geldiğini vurguluyor.

Uluslararası raporlar, deepfake içeriklerin yüzde 98’inin pornografik nitelikte olduğunu ve mağdurların yüzde 99’unun kadın olduğunu ortaya koyuyor. DeepTrace ve Home Security Heroes’un verilerine göre, bu tür içeriklerin sayısı 2019-2023 arasında yüzde 550’den fazla arttı.

Ocak 2024’te, şarkıcı Taylor Swift, geniş çapta yayılan sahte fotoğraflarıyla çarpıcı bir örnek oldu; bu durum, X platformunun Swift’in ismiyle aramaları geçici olarak kısıtlamasına yol açtı.

Ancak Muhammed Azzam, etik ve hukuki soruların hâlâ yanıtlanmadığını vurguluyor. Azzam’a göre, bireyler geçmiş verilerinin kullanımına itiraz etme hakkına sahip mi? Platformlar, geçmişte sosyal medya bağlamında üretilmiş içerikten herhangi bir karşılık ödemeden faydalanabilir mi?

Azzam, yapay zekânın yeni suçlar icat etmediğini, ancak mevcut suçlara daha hızlı ve etkili araçlar sunduğunu belirtiyor. Buna kimlik hırsızlığı, sahtecilik, deepfake ve şantaj gibi alanlar da dahil.

* Veri ve organizasyon?

Bu karmaşık tablo içinde kullanıcı davranışları da değişiyor. Bilgi teknolojileri uzmanı Eşref el-Amayira, birçok kişinin daha güvenli veya daha az müdahaleci olduğunu düşündükleri platformları tercih ettiğini, bu algının kimi zaman kısmi veya gerçek garantilerle desteklenmediğini belirtti. El-Amayira, siyasi kriz dönemlerinde kullanıcıların belirli platformlardan uzak durması gibi örnekler vererek, takip veya sorumlu tutulma korkusunun kullanım alışkanlıklarını nasıl etkilediğini gösterdi.

sddfv
Dijital gölge ekonomi, insanların verilerinin karaborsada alınıp satılması nedeniyle insanlık için bir tehdit haline geldi. (Getty Images)

Ancak uzmanlar, bu bireysel dönüşümün tek başına yeterli olmadığını vurguluyor. El-Amayira ve diğer gözlemcilere göre, gerçek güç artık yalnızca veri toplamakta değil; veriyi düzenleme, koruma ve kötüye kullanım durumunda sorumluları hesap verebilir hâle getirme kapasitesinde yatıyor. Yani etkili bir hukuki ve denetleyici çerçeve olmadan, kullanıcı davranışlarındaki değişim tek başına yeterli korumayı sağlayamıyor.

* Yüzlerimizin sahibi kim?

Sonuç olarak, yüzünüz, sesinizin bir örneği veya günlük davranışlarınızın bir parçası birkaç sent karşılığında satılabilir. Ancak bu küçük miktarlar, milyarlarca insanın verisi bir araya geldiğinde ve yapay zekâ modellerinde yeniden işlendiğinde, ekonomik değeri trilyonlarca dolara ulaşabiliyor.

Ancak bu ticaretin gerçek bedeli yalnızca maddi değil. İtibarınız zarar görebilir, işinizi kaybedebilir veya sizin bilginiz dışında verilerinizden öğrenen bir algoritma yüzünden sizin adınıza kararlar alınabilir.

Artık dosyaların kopyalanması gibi yüzler ve sesler de kopyalanabilir hale gelmişken, soru sadece gizliliği nasıl koruyacağımız değil; insanı, dijital gölge ekonominin küçük bir kalemi hâline gelmekten nasıl koruyacağımızdır.


Altın, tarihinde ilk kez 4 bin 500 dolar eşiğini aştı

Çin’in doğusundaki Jiangsu eyaletine bağlı Lianyungang kentinde bir mağazada satışa sunulan altın takıları düzenleyen bir satıcı (AFP)
Çin’in doğusundaki Jiangsu eyaletine bağlı Lianyungang kentinde bir mağazada satışa sunulan altın takıları düzenleyen bir satıcı (AFP)
TT

Altın, tarihinde ilk kez 4 bin 500 dolar eşiğini aştı

Çin’in doğusundaki Jiangsu eyaletine bağlı Lianyungang kentinde bir mağazada satışa sunulan altın takıları düzenleyen bir satıcı (AFP)
Çin’in doğusundaki Jiangsu eyaletine bağlı Lianyungang kentinde bir mağazada satışa sunulan altın takıları düzenleyen bir satıcı (AFP)

Altının ons fiyatı, bugün (Çarşamba) ilk kez 4.500 dolar seviyesinin üzerine çıkarak rekor kırdı. Gümüş ve platin de yeni zirvelerini gördü. Jeopolitik ve ticari risklerden korunmak isteyen yatırımcıların değerli metallere yönelmesi ile ABD’de 2026 yılı boyunca faiz indirimlerinin süreceğine dair beklentiler fiyatları destekledi.

Spot altın, TSİ 08.03 itibarıyla ons başına 4 bin 481,90 dolarda yatay seyrederken, seansın erken saatlerinde 4 bin 525,19 dolarla tarihi zirvesini gördü. Şubat vadeli ABD altın kontratları ise yüzde 0,1 artışla 4 bin 509,20 dolara yükseldi.

Gümüş yüzde 0,7 artışla 71,95 dolara çıkarken, gün içinde 72,70 dolarla tüm zamanların en yüksek seviyesini test etti. Platin yüzde 2,1 yükselerek 2 bin 323,95 dolara ulaştı; seans içinde 2 bin 377,50 dolarla rekor kırdı. Paladyum da yüzde 3 artışla bin 919,17 dolara çıkarak son üç yılın zirvesini gördü.

“Tasty Live” küresel makroekonomi bölüm başkanı Ilya Spivak, değerli metallerin giderek daha fazla spekülatif işlemlerle ilişkilendiğini belirterek, küreselleşmenin zayıfladığı bir ortamda egemenlik riski taşımayan “nötr” varlıklara talebin arttığını, özellikle ABD–Çin gerilimlerinin bu eğilimi güçlendirdiğini söyledi. Spivak, yıl sonuna doğru likiditenin azalmasının son fiyat hareketlerini büyüttüğünü, ancak yükseliş eğiliminin sürebileceğini ifade ederek, altının 6–12 ay içinde 5 bin  doları hedefleyebileceğini; gümüşün ise psikolojik seviyelerin etkisiyle 80 dolara yönelebileceğini öngördü.

Altın, yılbaşından bu yana yüzde 70’in üzerinde değer kazanarak 1979’dan bu yana en güçlü yıllık performansını sergiledi. Bu yükselişte güvenli liman talebi, ABD’de faiz indirimleri beklentisi, merkez bankalarının yoğun alımları, dolardan uzaklaşma eğilimi ve borsa yatırım fonlarına (ETF) güçlü girişler etkili oldu. Piyasalar gelecek yıl iki faiz indirimi olasılığını fiyatlıyor.

Gümüş ise aynı dönemde yüzde 150’nin üzerinde artışla altını geride bıraktı. Güçlü yatırım talebi, ABD’de “kritik maden” listesine dahil edilmesi ve devam eden alımlar yükselişi destekledi.

“KCM Trade” baş piyasa analisti Tim Waterer, bu hafta altın ve gümüşte görülen sert yükseliş ve yeni rekorların, ABD’de faizlerin düşeceği beklentisi ve artan küresel borçlar karşısında bu metallerin güvenli liman cazibesini yansıttığını söyledi.

Otomobillerde emisyonları azaltmak için kullanılan katalitik konvertörlerde önemli rol oynayan platin ve paladyum da, maden arzındaki sıkıntılar, gümrük tarifelerine ilişkin belirsizlikler ve yatırım talebinin kısmen altından bu metallere kaymasıyla güçlü kazançlar elde etti. Platin yılbaşından bu yana yaklaşık yüzde 160, paladyum ise yüzde 100’ün üzerinde yükseldi.

Spivak, platin ve paladyum piyasalarındaki hareketlerin büyük ölçüde önceki kayıpların telafisi olduğunu vurgulayarak, bu piyasalarda düşük likiditenin sert dalgalanmalara yol açabildiğini; likidite geri döndüğünde ise fiyatların genel olarak altınla birlikte hareket ettiğini kaydetti.


Musk, tazminat paketiyle ilgili mahkeme kararı sonrasında 700 milyar dolarlık net servete ulaşan ilk kişi oldu.

Elon Musk (Reuters)
Elon Musk (Reuters)
TT

Musk, tazminat paketiyle ilgili mahkeme kararı sonrasında 700 milyar dolarlık net servete ulaşan ilk kişi oldu.

Elon Musk (Reuters)
Elon Musk (Reuters)

Forbes Milyarderler Endeksi dün, Tesla CEO'su Elon Musk'ın, Delaware Yüksek Mahkemesi'nin geçen yıl geçersiz kılınan 139 milyar dolarlık Tesla hisse senedi opsiyonlarını yeniden geçerli kılmasıyla net servetinin 749 milyar dolara yükseldiğini gösteren ilk kişi olduğunu açıkladı.

Yüksek Mahkeme, cuma günü, alt mahkemenin iki yıl önce "makul olmayan" gerekçesiyle iptal ettiği Elon Musk'ın 2018 tarihli 56 milyar dolarlık tazminat paketini yeniden yürürlüğe koydu.

Yüksek Mahkeme, tazminat paketini geçersiz kılan 2024 tarihli kararın kusurlu ve Musk'a karşı haksız olduğunu belirtti.

dfrgthy
Elon Musk, üzerinde Tesla marka bir otomobilin resminin gösterildiği ekranın önünden geçiyor (Reuters)

  Birkaç gün önce Musk, havacılık ve uzay alanındaki girişim şirketi SpaceX'in halka arz edilebileceğine dair haberlerin ardından, net serveti 600 milyar doları aşan ilk kişi oldu.

Kasım ayında Tesla hissedarları, Musk için ayrı olarak 1 trilyon dolarlık bir tazminat planını onayladı; bu, yatırımcıların elektrikli otomobil üreticisini yapay zeka ve robotik devine dönüştürme vizyonunu desteklemesiyle tarihin en büyük maaş paketi oldu.

Forbes'un milyarderler listesine göre, Musk'ın serveti, Google'ın kurucu ortağı ve dünyanın en zengin ikinci kişisi olan Larry Page'in servetini yaklaşık 500 milyar dolar aşmış durumda.