Tunus’un Yahudileri

Tunus’un Yahudileri
TT

Tunus’un Yahudileri

Tunus’un Yahudileri

Tunuslu Yahudi araştırmacı ve işadamı Gabrielle Cable, Tunuslu Yahudilerin sayısının Fransız sömürgeciliği döneminde 100 bin sınırına dayandıktan sonra 1967 ve 1973 savaşlarıyla birlikte Avrupa ve İsrail'e yapılan büyük göç dalgalarının ardından bugün yaklaşık 5 bin olduğunu tahmin ediyor. Tunuslu Yahudiler, daha çok Lafayette bölgesi ve Cerbe Adası’nda bulunuyorlar.
Tunuslu siyasetçiler son 60 yıldır, başta çifte vatandaşlığa sahip işadamları ve politikacılar olmak üzere Tunus’taki Yahudi azınlıkla ayrıcalıklı ilişkiler yürütüyorlar. Bununla birlikte Tunus’un eski başbakanlarından Habib Burgiba ve Zeynel Abidin bin Ali’nin yakın çevresinde Yahudi isimlere çok sayıda sorumluluk verildiği biliniyor.
Örneğin Joseph Robert Bismuth, parlamentodaki İkinci Oda üyeliğine atanırken, ‘Arap Baharı’ devriminden önce İşadamları Sendikası başkanlığını yapmıştı.
Tunus resmi makamları ve Diyanet İşleri Bakanlığı, Haham Hayim Petan’ı Tunuslu hahamların başı olarak kabul ediyor. Haham Hayim Petan, resmi makamlarca Müslümanların Müftüsü ve Hıristiyanların Piskoposu gibi ulusal siyasi ve dini etkinliklere davet ediliyor.
Tunus’un Yahudi bakanları ve sanatçıları
Öte yandan dünyanın bazı önde gelen Yahudi politikacıları ve işadamları Tunus kökenlidir. İsrail’in eski Dışişleri Bakanı Silvan Şalom, Tunus Yahudilerindendir. Bununla birlikte Tunus Yahudileri, Tunus kültürlerine sıkı sıkıya bağlılar.
Son yüzyılda hem kadın hem de erkek olmak üzere Tunuslu Yahudi sanatçıların sayısında büyük bir artış yaşandı. Aralarında ‘Şeyh El Afrit’ gibi Arapça ve İslami isimler kullananlar da yer alıyor.
Tunuslu Müslümanların çoğunluğu şu ana kadar Tunus'un en popüler şarkılarından olan ve ‘Allah’tan başka ilah yoktur. Bize sevinç ve uygun olan’ sözleriyle başlayan Arapça şarkı ‘Zafa’yı söyleyen sanatçının Tunuslu Yahudi Raoul Journo olduğunu bilmezler. Aynı şekilde Tunus’un en ünlü mirası ve folklorunun onlarca yıl Yahudi azınlık tarafından beslendiğini de bilmezler. Bu isimlerin başında eskinin ünlü sanatçılarından Habiba Msika ve teyzesi Lili Safaz ile ‘Abdullah Abdullah’ adlı ünlü şarkının sahibi olan komşusu Fortunée Darmon geliyor.
Tunus’un Yahudi azınlığından erkek sanatçılar arasında ise Asher Mizrahi, Halfavi ve Tunus lehçesiyle okuduğu duygusal şarkılarıyla bilinen Şeyh El Afrit yer alıyor. Aynı şekilde Yahudi azınlıktan Tunus’un ünlü müzik grupları da çıkmıştı. Geçen yüzyılın ünlü müzik gruplarından biri olan ‘Benat-ı Şemale’ özellikle popüler olan ‘İzzettin’ şarkısıyla büyük başarı yakalamışlardı.
Birçok iş adamı ve politikacı gibi, Tunuslu Yahudi sanatçıların da büyük çoğunluğu Fransa ve İtalya'ya göç etti. Bunların arasında şarkıcı Raoul Journo, oyuncu Gilles Lellouche, ressamlar Moses Levy, Victor Journo ve Maurice Bismouth gibi çok sayıda isim bulunuyor.
Bugün Tunus’un geleneksel düğünlerinde yerel şarkıcılar genellikle Yahudi sanatçı Yacoub Bachir’in Arapça ve Fransızca şarkılarını söylüyorlar.
Yemekler ve kıyafetler
Cerbe Adası ya da Tunus'un eski Yahudi mahallelerine gidildiğinde, kıyafet, yiyecek ve geleneklerin bir biriyle ahenk içerisinde olduğu görülür. Tunus'taki Müslüman çoğunluk ve Yahudi azınlık arasındaki müzikal ve kültürel uyuma değinen Fransa'daki Tunus Yahudilerinin derneklerinden birinin başkanı olan Gabriel Cable, “Tunuslu Müslümanlar ile Yahudiler arasındaki tek fark dinleridir. Yahudiler, içinde yaşadıkları toplumların kültürlerine uyum sağladılar. Polonyalı bir Yahudi Polonya kültürüyle, Faslı bir Yahudi Fas kültürüyle, doğulu bir Yahudi doğu kültürüyle Tunuslu bir Yahudi ise Tunus kültürüyle müzik, kıyafet ve yemekleriyle kaynaştı” ifadelerini kullandı.



Rusya, yeniden yapılanmanın başlamasıyla birlikte Suriye arenasına geri dönüyor

Şeybani, Moskova'da Lavrov ile görüşmesinde güçlü bir diplomatik beden dili sergiledi (AFP)
Şeybani, Moskova'da Lavrov ile görüşmesinde güçlü bir diplomatik beden dili sergiledi (AFP)
TT

Rusya, yeniden yapılanmanın başlamasıyla birlikte Suriye arenasına geri dönüyor

Şeybani, Moskova'da Lavrov ile görüşmesinde güçlü bir diplomatik beden dili sergiledi (AFP)
Şeybani, Moskova'da Lavrov ile görüşmesinde güçlü bir diplomatik beden dili sergiledi (AFP)

Mustafa Rüstem

Sonunda ilk kez, birbiri ile savaşan eller tokalaştı. Rusya'nın siyasi karar alma süreçlerinin mutfağı olan Moskova Dışişleri Bakanlığı'nın lüks salonundaki beyaz masanın etrafında, on yıldır birbirine hasım olan gözler buluştu. Bu, Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani’nin, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mahir eş-Şara'nın da aralarında bulunduğu üst düzey bir heyetin eşlik ettiği ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile bir araya geldiği bu türden ilk ziyaretiydi.

Bu ziyaret, on yıllardır ittifak dilinin baskın olduğu iki ülke arasındaki diplomatik kartların yeniden karılması açısından son derece önemli görünüyor. İttifak, Beşşar Esed rejiminin devrilmesinin akabinde Moskova'ya kaçmasının ardından değişti. Ancak Kremlin’in kapıları, Esed iktidarını devirme hareketinin başlamasıyla birlikte katıldığı Suriyeli muhalif güçlerin saflarındaki siyasi ve askeri mücadelesinin başlangıcından bu yana, “Ebu Ayşe” lakaplı Bakan Şeybani'ye açıldı.

Yeni bir beyaz sayfa

Siyaset dünyasının en meşhur sözü olan “bugünün düşmanı yarının dostu olabilir” doğrudur. Mutlak anlamda ne düşmanlık ne de dostluk vardır. Ancak görüşmelerdeki beden dili söyleyeceğini söyledi ve Rus diplomasisinin, Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'yı 15 Ekim'de Moskova'da yapılması planlanan Rus-Arap zirvesine davet ederek de olsa, Suriye topraklarına ve Akdeniz'e erişimini koruma konusundaki “aceleci” tavrını özetledi.

 Rusya, Esed'in devrilmesinden bu yana Moskova'ya yaptığı ilk ziyarette Şeybani'yi ağırladı (AFP)Rusya, Esed'in devrilmesinden bu yana Moskova'ya yaptığı ilk ziyarette Şeybani'yi ağırladı (AFP)

Suriyeliler, Lavrov ve Şeybani arasındaki görüşmede genel bir diplomatik denklik tablosuna ulaşmadan önce, Esed Suriyesi döneminde alışılan itaatkarlıktan uzak olduklarını açıklayan bir beden dili benimsemeye çalıştılar. Suriye Dışişleri Bakanı, ülkesinin Moskova'nın Esed rejimiyle ekonomik, güvenlik ve askeri alanlarda imzaladığı tüm önceki anlaşmaları kapsamlı bir şekilde yeniden değerlendirmeye çalıştığını gizlemedi. Bu yeniden değerlendirme, iki ülke arasındaki ilişkilerin geleceğini şekillendirmeyi amaçlıyor.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ise ülkesinin, Suriye halkının tercihlerine saygı duyduğunu ve Moskova'nın Şam'daki yeni yönetimle iş birliği yapma isteğini dile getirdi. Hatta yaptırımların kaldırılması çağrısında bulundu.

Şantaj mı yoksa oyunun kuralları mı?

GSM Merkezi Direktörü Dr. Asıf Melhem, The Independent Arabia'ya verdiği röportajda, “sözlü destek” sınırları içinde kalan Suriye'ye yönelik yaptırımların kaldırılması ve benzeri konularla ilgili özel görüşmelere rağmen, mevcut Suriye hükümetinin ABD ve Batılı ülkelere her zaman kesin olarak güvenmenin imkânsız olduğunu anladığını söyledi.

Melhem, iki yönetim arasındaki gergin tutumlarda gözle görülür bir değişim olduğunu ve Şam'ın Esed rejimine verdiği destek sebebiyle Moskova'ya şantaj yapmaya çalışırken, Rusların bir miktar esneklik gösterdiğini belirtiyor. Melhem, “Yeni hükümet, ‘sizin yardımınız olmasaydı Esed çoktan devrilmişti’ demek istedi ve bu nedenle Rus yönetiminden tazminat ödemesini ve Esed'i teslim etmesini talep etmeye başladı” diye devam etti.

Ciddi Suriyeli yetkililer, Suriye'deki askeri üslerin Rusya için acil bir ihtiyaç ve Moskova tarihinde bir dönüm noktası olduğuna inanıyor. Ama durum böyle değil. Rusya'nın ihtiyacı olduğu doğru, ancak beklendiği kadar acil ve kaçınılmaz değil.

Rus GSM Merkezi’nin Direktörü, siyasette her pozisyonun bir bedeli olduğuna inanıyor. Rusya, Suriye'deki üslerini elinde tutmakla ilgileniyor ve bunları korumanın yanı sıra, Esed iktidarından önce bile Suriye ile iyi olan ilişkilerini sürdürmek istiyor.

Haberler, Rus bombardımanı nedeniyle sivillerin zarar gördüğü olaylarda artış olduğunu ortaya koyuyor (AFP)Haberler, Rus bombardımanı nedeniyle sivillerin zarar gördüğü olaylarda artış olduğunu ortaya koyuyor (AFP)

Direktör şu açıklamada da bulundu: “Her halükarda, üsler Moskova için bir ölüm kalım meselesi değil. Örneğin Suriye kıyılarını ele alırsak, Ruslar açısından Akdeniz'e erişimin tek yolu Karadeniz, Cebelitarık Boğazı veya Süveyş Kanalı’dır. Bu koridorlar ise belirli anlaşmalara tabi. Bu nedenle, özellikle Rusya, herhangi bir bölgede yaşanabilecek beklenmedik gelişme korkusuyla askeri varlığını çeşitlendirmeye başladı. Sudan, Libya ve Eritre'de askeri üsler kurma girişiminde bulundu. Zira üslerinin bulunduğu ülkelerde bazı siyasi değişiklikler yaşanabileceğinin ve bu durumda üslerini korumanın zorlaşabileceğinin farkında.”

Ekim 2011'de Moskova, Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesi olarak, eski Suriye devlet başkanı Beşşar Esed'in istifasını isteyen Batı destekli kararlara karşı veto yetkisini kullanmaya başladı. Bu veto, 8 Aralık 2024'e kadar süren Suriye savaşı boyunca tekraren devam etti. Eylül 2015’te de askeri müdahalede bulundu. O dönemde Rus güçleri, DEAŞ ve terör örgütü olarak tanımladığı el-Kaide'nin Suriye kolu Nusra Cephesi de dahil olmak üzere muhalif grupları hedef aldıklarını kabul ettiler.

Bununla birlikte haberler, özellikle Kuzey Suriye'de Rus bombardımanları sebebiyle sivillerin zarar gördüğü olaylarda artış olduğunu ortaya koydu. Bu durum, milyonlarca insanın Türkiye yakınlarındaki veya sınırındaki kamplara göç etmesine yol açtı. Bu arada, Ekim 2016'da Moskova, BM İnsan Hakları Konseyi'ndeki koltuğunu kaybetti.

Rusya-Suriye ilişkileri, Suriye'nin bağımsızlığını tanıyan ilk rejim olan eski Sovyetler Birliği dönemine kadar uzanıyor. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre iki ülke arasında kurulan diplomatik ilişkiler ve stratejik ittifak, Hafız Esed'in Suriye'de iktidara gelmesiyle (1970'ten 2000'e) zirveye ulaştı.

Ekonomik ilişkiler

Tüm bunların bir uzantısı olarak Moskova, Şam ile ilişkilerini korumaya çalışıyor. Son görüşme de yeni bir koordinasyon aşamasının başlangıcı sayıldı. Rusya yalnızca siyasi ve askeri düzeylerde değil, ayrıca Suriye'nin yeniden inşası ve istikrarının sağlanması konusunda da kapsamlı yardım sunma isteğini dile getirdi.

Gözlemciler, bu görüşmenin kanlı bir dönemin ardından açık oynamaya ve yeni bir sayfa açmaya yönelik daha geniş bir çabanın parçası olduğuna inanıyor. Bu adımlar, sivillerin ölümüne ve geniş bir bölgede köy ve kasabalarda hâlâ görülebilen yıkıma yol açan bombardımanlar sebebiyle Rusya'nın kendileriyle karanlık bir geçmişe sahip olduğunu düşünen Suriyelilerin kızgınlığına rağmen atılıyor. Rusya'nın yeniden inşaya katılması yakıp yıktıklarını telafi etmenin, diğer yandan da yatırım ve çok sayıda anlaşmanın değerlendirilmesi yoluyla sıcak sulara dönüşün bir yolu olabilir.

 Dr. Asıf Melhem ise, Suriye ile Rusya arasında fosfat, petrol, doğalgaz ve Tartus Limanı alanındaki yatırımlar için imzalanan sözleşmelerin rejimin devrilmesinden çok önce iptal edildiğini vurguluyor. Bu sözleşmeler kapsamında Suriyeli şirketler ile ortak olan Rus şirketlerinin, hisselerini ortaklarına devrettiklerinin, dolayısıyla ziyaretin, bu anlaşma ve sözleşmelerin yeniden değerlendirilmesi bağlamında yapıldığının altını çiziyor.

Buna ilave olarak Rusya, Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesi ve uluslararası alanda önemli bir varlığa sahip. Dünyanın en büyük ikinci gücü. Melhem bunun önemli olduğuna inanıyor, zira bu sebeple Rusya’nın görüşleri dikkate alınıyor. Dolayısıyla Rusya ile ilişkiler sürdürülmeli, bu durum şüphesiz Suriye'ye fayda sağlayacaktır.

Öte yandan Şam, Rusya'nın Suriye'ye ihtiyacı olduğunu iddia ederek durumu abartmaya çalışıyor. Melhem’e göre bu doğru değil, çünkü Suriye'nin toplam yüzölçümü Moskova ve kırsalının yüzölçümünü aşmıyor ve Rusya, eğer zorunda kalırsa ve bölgede kalmasının bedelinin elde edeceği faydadan daha büyük olduğunu görürse, sonunda bu üslerden vazgeçebilir.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.