BAE Başbakanı Şeyh Muhammed bin Raşid Al-i Mektum: Suudi Arabistan’ın istikrarı bölge ve dünya için hayati bir gerekliliktir

BAE Başbakanı Şeyh Muhammed bin Raşid Al-i Mektum: Suudi Arabistan’ın istikrarı bölge ve dünya için hayati bir gerekliliktir
TT

BAE Başbakanı Şeyh Muhammed bin Raşid Al-i Mektum: Suudi Arabistan’ın istikrarı bölge ve dünya için hayati bir gerekliliktir

BAE Başbakanı Şeyh Muhammed bin Raşid Al-i Mektum: Suudi Arabistan’ın istikrarı bölge ve dünya için hayati bir gerekliliktir

BAE Başbakanı Şeyh Muhammed bin Raşid Al-i Mektum: Suudi Arabistan’ın istikrarı bölge ve dünya için hayati bir gerekliliktir
 
Bir şehir, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Başbakanı ve Dubai Emiri Muhammed bin Raşid Al-i Mektum’da olduğu gibi nadiren bir adamın adıyla ilişkilendirildi. Işıklar ve kuleler şehri olan ve zamanla yarışan Dubai’nin ‘su ve elektriğin olmadığı bir evde dünyaya gelen bir adamın parmak izlerini taşıdığını’ söylemek abartılı olmaz. Böyle bir adamın röportajını nadiren okuyoruz. Bunun sebebi, Twitter'daki takipçilerinin sayısının dokuz milyonu aşması değil, muhtemelen turistler, yatırımcılar ve yolcular ile kaynayan Dubai şehrinin canlılığını, konuşmaya tercih etmesidir.
Sürücü beni Şeyh Muhammed'in el-Mermum bölgesinde bulunan şehir dışındaki evine götürdü. Bir saray ile karşılaşmayı umuyordum. Fakat kendimi iki yatak odası bulunan mütevazı bir evin önünde buldum. Çölün saflığını ve çölde yürümeyi seven bir adam. Fakat aynı zamanda tarım, göller ve binalarla çölle mücadele etmeye de hevesli. Bu kişi, kendilerinden çok şey öğrendiği iki adamın mirasından ilham aldığını itiraf ediyor: Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) kurucusu Şeyh Zayed Bin Sultan el-Nahyan ve Şeyh Muhammed'in babası ve akıl hocası Şeyh Raşid Al-i Mektum. Pek çok kişi, Dubai Emiri’nin annesinin Nahyan soyundan olduğunu bilmez. Şeyh Zayed'i her zaman dayısı ve rehberi olarak gören Şeyh Muhammed, daha sonra Şeyh Zayed'in oğulları ile olan arkadaşlığını ve ortaklığını derinleştirdi.
Son kırk yıldır bölgeyi sarsan fırtınalara rağmen, Dubai hala ‘rüyasına’ sıkı sıkıya bağlı. Fakat ortaya çıkan sorunlar ve karşı karşıya kalınan zorluklar, ısrarla artmaya devam ediyor. Bu durum, Şeyh Muhammed’e ABD’nin İran’a yönelik yeni yaptırımlarının olası yansımalarını sorduğumuzda daha da belirginleşiyor. Şeyh Muhammed’in verdiği cevaptan, Dubai'nin, ‘aralarında küresel finansal krizlerin de bulunduğu zorluklar ve sıkıntılar ile dolu sularda yüzmeyi öğrendiği’ anlaşılıyor. Geçen ayın son haftasında, Riyad'da düzenlenen Geleceğe Yatırım Girişimi'ne katılması dikkat çekiciydi. Şeyh Muhammed Özbekistan’da gerçekleştirdiği av gezisini yarıda bırakmış ve gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetinin Suudi Arabistan'ı ve istikrarını hedef almak için kullanılacağının bilinciyle konferansa katılmıştı. Şeyh Muhammed bu husustaki tutumunu kesin bir şekilde ortaya koymuş ve şu ifadeleri kullanmıştı:
“Suudi Arabistan'ın hedef alınmasının reddediyoruz. Suudi Arabistan’ın istikrarı bölge ve dünya için hayati bir gerekliliktir. İyi günde ve kötü günde Suudi Arabistan ile birlikteyiz.”
Şeyh Muhammed bu tutumunun bir göstergesi olarak Riyad’daki konferansa katıldı ve alışveriş merkezinde, restoranda veya kafede karşılaştığı gençler ile hasbihal etti.
“Kaddafi: Trablus'un Dubai gibi olmasını istiyorum”
Şeyh Muhammed, Libya'nın 2004 yılında nükleer programını açıklamasının ardından Albay Muammer Kaddafi’den telefon aldı. Libya lideri telefonda, “Trablus'un Dubai gibi olmasını ve onu Afrika'nın ekonomik başkenti görmek istiyorum” dedi. İkili Sirte'de bir çadırda bir araya geldikleri zaman, Kaddafi misafirine şunu söyledi: “Ben bir halk devrimi yaptım ve sen de ekonomik bir devrim gerçekleştirdin. Şimdi Trablus'tan başlayarak bir ekonomik devrim yapmak istiyorum.”
Dubai, çalışmalar için Libya’ya bir ekip gönderdi. Okullar, hastaneler, bir finans merkezi ve altyapı projeleri hazırlandı. Fakat Libya rejimi böyle bir deneyimi kabul etmeye henüz hazır değildi. Karar ve uygulamadaki yavaşlık ile komiteler ve organlardaki yolsuzluklar, BAE heyetinin bu projeden çekilmesine yol açtı. Böylece Libya için mevcut karanlık kaderinden korunabileceği bir proje yok olmuş oldu.
Şeyh Muhammed bin Raşid, Arapların, ‘asırlar boyunca kaybedilenleri telafi etmek için’ geri kalmışlığı arkalarında bırakacağına, bilimsel ve teknolojik ilerleme devrimine dahil olabileceğine inanıyor. Onun meclisinde ve vatandaşların dilinde; ‘rekabet, yaratıcılık, yenilik ve mutluluk’ kelimeleri tekrarlanır. Kendisi ile birlikte çalışanları sürekli yüreklendirir. Onlara her zaman ayda yürüyen ikinci adamın isminden hiç bahsedilmediğini hatırlatarak, ilk safta yer almaları için teşvik eder.
“Risksiz bir yatırım söz konusu değildir”
ABD-İran gerginliğinin tekrar alevlenmesi Körfez'deki yabancı yatırımcı hesaplarını etkiliyor mu?
- Bölgemizdeki gerilim yeni değil, neredeyse kırk yıldır devam ediyor. Buna rağmen kalkınma çarkı dönmeye devam etti ve yatırım akışının hızı kesilmedi. Gerilim atmosferinin rahatsız ettiği, bir endişe kaynağı olduğu ve yatırımcıların hesapları etkilediğinden şüphe yok. Ancak söz konusu hesapların odağında hala yatırımlar var. Gerilim, yatırımcıları daha dikkatli olmaya sevk ediyor fakat, onları faaliyetlerini durdurmaktan ve uygun fırsatlar aramaktan geri bırakmıyor. Zaten risksiz bir yatırım söz konusu değildir. Denildiği gibi, risk ne kadar yüksek olursa kâr da o kadar artar. Yatırımcılar her zaman bu riskleri hesaba katarlar. Söz konusu riskler her devletin sunmuş olduğu fırsatlara gömülü olarak bulunur ve modernleşme ve kalkınma planları ile açılır. Bölgemizde, özellikle Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi (KİK) ülkelerinde, yabancı yatırımı çeken faktörler günden güne artıyor. Kuveyt'ten Umman'a kadar bütün KİK ülkelerindeki ekonominin tüm sektörlerinde milyonlarca dolar değerinde kalkınma ve modernleşme projeleri var. Yatırımcılar ayrıca ülkelerin güçlü bir hafızaya sahip olduğunu ve karlı yatırımların devamlılık ile sağlandığını biliyorlar. Onlar vermiş oldukları kararlarında geçici bir olayı veya ani bir gerginliği dikkate almıyorlar.
“İyi günde ve kötü günde Suudi Arabistan ile birlikteyiz”
Geçen ay, Riyad'da düzenlenen Geleceğe Yatırım Girişimi'ne katıldınız ve Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetinin ardından yürütülen kampanyalar karşısında Suudi Arabistan’ın yanında yer aldınız. Vizyon 2030 bağlamında Suudi Arabistan’daki dönüşümleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
- İyi günde ve kötü günde Suudi Arabistan ile birlikteyiz. İkili ilişkilerimiz Suudi Arabistan- BAE Koordinasyon Komitesi çatısı altında gittikçe daha da güçleniyor. Komite, ekonomik kalkınma ve askeri bakımdan iki ülke arasındaki stratejik entegrasyon için 44 ortak proje ve ortak bir vizyon geliştirdi. Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi’ni (KİK) ve ortak Arap eylemini destekleyen entegre bir model oluşturulmasını dört gözle bekliyoruz.
Suudi Arabistan'daki büyük gelişme ve modernleşme sürecine iyimserlik ve umutla bakıyorum. Suudi Arabistan, Vizyon 2030 planının bir seçenek değil, bilakis mevcut ve gelecekteki zorluklarla başa çıkmak için birer gereklilik olduğunu biliyor. Suudi Arabistan, yarısından fazlası 30 yaşın altında olan genç bir topluma sahip. Bu kişilerin iş fırsatlarına, konut ve altyapı projelerinin genişlemesine ve bunların öncesinde modern bir eğitim, değişim ve modernleşmeye açık bir atmosfere ihtiyaçları var. Dünya ekonomisindeki gelişmeler ve değişiklikler, ekonominin çeşitlendirilmesini, yükselen küresel eğilimler ile ilişkilendirilmesini ve doğal kaynaklara olan bağımlılığın azaltılmasını gerektiriyor. Vizyon 2030’un vadettiği şey budur.
“Gelecek konusunda iyimserim”
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın ‘ülkelerin modernleşme ve gelişme doğrultusunda hareket etmeleri ile Ortadoğu'nun yeni bir Avrupa olabileceğine olan inancını’ paylaşıyor musunuz? Yoksa Ortadoğu çatışmaların esiri olarak mı kalacak?
- Evet, katılıyorum. Çatışmalar ile kalkınma ve modernleşme arasında bir zıtlık görmüyorum. Bilakis bu çatışmaların modernleşme ve gelişme için ek teşvikler sunduğuna inanıyorum. Çağa uygun araçlara sahip olunmadığı takdirde herhangi bir çatışmanın yeterli bir şekilde idare edilmesi mümkün mü? Eski araçların, şartların ve fikirlerin daha önce vermiş olduklarından farklı neticeler vermeleri mümkün mü?
Dürüst olmak gerekirse, birkaç yıl öncesine kadar, aklıma sık sık şu Arap atasözü gelirdi: ‘Malta’da ezan okuya kimse gibi.’ Yirmi yıldan uzun bir süredir durumun ciddiyetine, değişim ve modernleşme ihtiyacına karşı uyarılarda bulundum. Fakat bazı yetkililer, ülkelerindeki kötü durum karşısında sersemlemiş ve bu problemleri çözmenin yolları konusunda ise hayrete düşmüşlerdi. Sorunlar en nihayetinde karmaşıklıklar içinde bir çıkmaza girdi. Bu durum, yanlış olarak ‘ilkbahar’ diye nitelendirilen ‘Arap sonbaharı’ sırasında yaşanan olaylarla kendini gösterdi. Gelecek konusunda iyimserim ve her zaman bardağın dolu olan kısmına bakıyorum. Bardağın boş kısmının dolmasını bekliyorum. Arap ülkelerindeki liderlerin ve seçkinlerin çoğunun bunlardan gerekli dersleri aldığını düşünüyorum. Arap alemimizin pek çok tarafında reform, değişim ve modernleşme rüzgarları esiyor ve işte bu gerçek bir bahar sayılıyor.
“Miadını doldurmuş çözümlerle bugünün sorunlarını çözemeye çalıştık”
Suudi Arabistan Veliaht Prensi, 1990'larda tavanı yükselttiğinize ve başkalarının sizi takip ettiğine işaret etti. Yükselttiğiniz bu tavan neydi ve bunu nasıl yaptınız?
-  Tavanları yükseltmeyi düşünmedim, ama sorumluluklarımı gerektiği gibi yapmaya özen gösterdim. Şeyh Raşid Okulu'nda eğitim aldığım için şanslıydım. Şeyh Raşid, Dubai kalkınmasının ilkelerini koymuş ve Şeyh Zayed ile birlikte çalışmıştı. Şeyh Raşid ve Şeyh Zayed’e 18 Şubat 1968'de yaptıkları toplantıda birliğin ilk tuğlasını yerleştirmelerinden bu yana eşlik ettim. Abu Dabi ve Dubai arasında bir birlik kurma konusunda anlaştılar ve diğer ülkelere katılmaları için çağrıda bulundular. Üç yıl boyunca birlik projesi görüşmelerini takip ettim.  Görüşmeler 2 Aralık 1971'de 7 emirliğin birliğe katılması ile nihayetlendi. O zamandan beri BAE’yi ve Dubai'yi inşa etmekle uğraşıyorum.1990'ların ortalarında, erkek kardeşim Şeyh Mektum beni Veliaht Prens olarak atadı. Böylece beni büyük bir emanet ve sorumluluk ile karşı karşıya bıraktı. Ülkemizin, bölgemizin ve Arap aleminin içinde bulunduğu gerçekliğin ve imkanlarının farkındaydım. Söz konusu gerçeklik ile gelişmiş ülkeler arasındaki uçurumu görüyordum. Arap dünyası ve Müslüman alemi, insani uygarlığın merkezi olan Batı medeniyetinin meydan okumaları karşısında cevap vermekte açık bir şekilde güçlük çekiyor.
Maalesef, son yüzyıllardaki baskın kültür insani ilerlemenin önüne geçiyor veya onu dikkat almıyor. Bu durum ailenin ve toplumun dağılması ile ahlaki çöküşe yol açıyor. Hakim olan bu kültür, yaklaşık sekiz yüz yıl süren dünya liderliğimizi ve medeniyet kurma deneyimimizi bile reddetti. Bu durum gelişmiş ülkeler ile aramızda derin bir uçurum bırakmakla kalmadı. Aynı zamanda donukluk ve kapalı bir zihin dünyası bıraktı. Miadını doldurmuş çözümlerle bugünün sorunlarının üstesinden gelmeye çalıştık.
BAE ve Dubai'de, içinde bulunduğumuz gerçekliğin üstesinden gelmek ve cesurca ilerlemek için hakim düşünce ve eylem kalıplarını değiştirmek ve güncellemek zorundaydık. Ekonomi, kültür ve teknoloji gibi her insani faaliyete ilişkin yükselen küresel eğilimleri takip etmemiz ve yanıt mekanizmaları oluşturmamız gerekiyordu. Gurur duyduğumuz başarılar elde ettik ve olağanüstü başarılara imza attık. Sürdürülebilirlik ilkelerini sabitledik. Hala yapacak çok işimiz var. Hayat durmuyor, gelişmeler devam ediyor ve insani ilerleme sınır tanımıyor.
“Önlem almak tedaviden daha iyidir”
Son yirmi yıl içerisinde bölge, BAE ve Dubai ‘Körfez Savaşı, İran-Irak Savaşı, 11 Eylül olayları, ABD-Irak Savaşı, mali kriz, Arap Baharı devrimleri ve sonrası’ gibi bir dizi kriz yaşadı. Bu krizlerin bölgedeki etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Onlardan nasıl yararlanılabilir?
- Krizler, aslında her zaman riskler ve fırsatların eşlik ettiği zorluklardır. Eğer hazırlıksız bir şekilde yakalanırsanız riskler ile karşı karşıya kalırsınız fakat, hazırlıklıysanız krizi fırsata dönüştürebilirsiniz. Biz önlem almanın tedaviden daha iyi olduğuna inanıyoruz. Ülkemizi ve halkımızı krizlerin tehlikelerine karşı korumak için yapılması gerekenleri yapıyoruz. Ayrıca gerektiği takdirde tedavi etmeye de hazırız. Bir Arap atasözü şöyle der: ‘Krizin şiddetlenmesi beni rahatlattı.’ Umarım krizlerin şiddeti zirveye ulaşır veya en azından zirveye yakın bir dereceye gelir ve rahatlık mümkün olur.
Arap ülkeleri ve toplumları bu krizlerde ağır bedeller ödüyor. Kaybedilen hayatlar ile birlikte mal ve mülk bakımından da ağır zayiatlar veriliyor. Nesillerin seneleri heba oluyor. Bu durumlardan ders çıkarmayanların, nesnel ve dürüst bir şekilde ibret çıkarmayanların, samimiyetle yapması gerekenleri yapmayanların herhangi bir mazereti olamaz.
Dubai, gelir kaynaklarını ve ekonomik tabanını çeşitlendirdi.  Ancak küresel ekonomik değişikliklerin Dubai’deki sektörler üzerindeki etkisi hala önemini koruyor. Bu değişkenlerin Dubai ve BAE ekonomisine olan etkisi nasıl hafifletilebilir?
- Sorunuz, mevcut küresel ekonomik değişikliklerin Dubai'deki etkisinin büyük olduğunu varsayıyor ve bu etkilerin nasıl hafifletileceğini soruyorsunuz. Evet, Dubai küresel ekonomik değişkenlerden etkileniyor. Çünkü uluslararası raporlara göre Lüksemburg ve Hong Kong'dan sonra dünyanın en açık ekonomisine sahip. Fakat bu etkinin okunma şekli kişiden kişiye göre değişir. Bu kişi ister bir uzman olsun isterse de sosyal paylaşım sitelerinin öncüleri.
Ben, söz konusu etkileri, sabit gerçekliklerden olan ‘halihazır, gelecek ufukları ve kazanılmış öz deneyim’ bağlamlarında okuyorum. Muhtemelen, ekonominin iniş ve çıkışlı bir şekilde hareket ettiğini biliyorsunuz. Eğer yıllık büyüme oranı bir ölçü ise, BAE ve Dubai son altı yıl içerisinde ekonomik bakımdan bir gerilemeye şahit olmadı. Bilakis olumlu bir büyüme kaydetti. BAE ve Dubai’de kaydedilen bu oranlar her zaman küresel ekonominin büyüme oranlarından daha yüksek olmuştur. Her halükarda, 2021 planımız daha önce belirlenen zaman çizelgelerine göre uygulanıyor. Allah’ın izniyle ve gençlerimizin çabalarıyla, projelerin ve programların uygulama oranları 2021'de hedeflerine ulaşılacağını müjdeliyor.
“Ekonomik rekabet ve mücadele ticaret dışındaki alanlara uzanabilir”
Dubai, büyük ölçüde küresel ve perakende ticarete dayanıyor. Fakat burada Trump'ın küreselleşmeyi sınırlayan korumacı politikalarıyla iktidara gelmesi ile birlikte küresel durum için çeşitli zorluklar ortaya çıktı.  Dünya ticaretinde sürdürülebilirliği sağlamak için söz konusu model ile nasıl devam edilebilir?
- BAE ve Dubai, Amerika'nın koruyucu önlemlerinden etkilenmedi. Fakat söz konusu eylemler, dünya ticaret sistemi, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) ve küreselleşme için büyük zorluklar doğurdu. Sistem, örgüt ve küreselleşmenin itici gücü olan ABD, dünya ticaret sisteminin kurallarında ve onun gerektirdiği yükümlülük ve haklarda köklü değişiklikler yapmaya çalışan ‘denetim gücü’ oldu.
ABD dünya ticaretinde önemli bir etken fakat, tek oyuncu değil. Önemli ve etkili diğer oyuncular da bulunuyor. Kapsamlı ticari ağımız ABD faaliyetlerinin potansiyel etkilerini emebilir. 1.612 trilyon dirhemlik ( yaklaşık 439 trilyon dolar) ticaret hacmimizin yüzde 22'sini AB, yüzde 17’sini Arap ülkeleri, yüzde 11,5’ini Hindistan, yüzde 10’unu Çin ve yüzde 6,5’ini Japonya oluşturuyor. ABD ile olan geçen yılki ticaret hacmimiz yüzde 5,5. Bunun çoğunluğunu da tüketim malları ve elektronik ürünler oluşturuyor.
Bana göre ABD’nin koruyucu önlemler almasının sebebi, ihracat ekonomileri ile olan ödemeler dengesindeki gittikçe kötülen açıkları durdurmak istemesidir. ABD söz konusu politikalarını bunu gerçekleştirmeye yönelik mevcut olan tek yol olarak gördü. Endişe duyulan durum, söz konusu ekonomiler arasında bir ticaret savaşının vuku bulmasıdır. Büyük ekonomiler arasında gerçekleşen rekabet ve mücadele ticaret dışındaki alanlara kadar uzanabilir.
Dubai için önümüzdeki iki yıl içerisindeki önemli etkinliklerden biri de Expo 2020’dir. Dubai için Expo'nun nasıl bir değeri var? Ayrıca Dubai'nin Expo için değeri nedir?
- Uluslararası Sergiler Bürosu (BIE) tarafından 2020'de yapılması planlanan Expo'nun önemi herkes tarafından biliniyor. 167 yıl önce ilk kuruluşundan bu yana, popülerlik kazandı ve küresel bir üne kavuştu. Devletler bu organizasyona ev sahipliği yapmak için birbirleri ile yarışıyor. Organizasyona ev sahipliği yapacak olmamız -özellikle sıkı bir yarış söz konusu iken- devletimizin prestijini dünya milletleri arasında somutlaştırdı.
Rakiplerimiz arasında, kazanmak için her şeye sahip olan ve güçlü ekonomisi ile nüfus yoğunluğu gibi avantajlara sahip ülkeler de vardı. Expo 2020'nin ülkemizin ve bölgemizin prestijini arttıracağına inanıyorum. Expo ilk kez Ortadoğu, Afrika ve Batı Asya’yı içeren bir bölgede düzenleniyor. Genel olarak BAE ve özellikle de Dubai, sergiler ve konferanslar alanında saygın bir üne sahiptir. Expo, bu ünü ‘organizasyon becerisi, mimarlık ve misafirperverlik’ ile taçlandıracak.
“Geleceğe nasıl gidileceğini bilmiyorsanız, sizi esir alır”
İleri Bilim ve Gıda Güvenliği Bakanlarının yanı sıra Mutluluk ve Yapay Zeka Bakanlarının atanmasından bu yana bir yıldan fazla bir süre geçti. Söz konusu bakanlıkların oluşturulmasından herhangi bir netice elde ettiniz mi?
- Evet, beklenenden daha fazla. Oluşturduğumuz bakanlıklar aslında geleceğin bakanlıklarıdır. İlgili bakanlıklar için verimli, enerjik ve iddialı gençler seçtik. Gençler geleceği sahipleri ve liderleridir.
BAE Centennial 2071 Vizyonu’nun başlamasından altı ay sonra bakanlara ilişkin birtakım değişiklikler yaptık. Bu hususta Sayın Şeyh Muhammed Bin Zayed Al-i Nahyan tarafından sunulan Ulusal Eylem Programından ilham aldık. Bir an önce çalışmalara başlamamız gerekiyordu. Dünyamız hızlı bir şekilde değişiyor. Nesillerimizi ‘bugünün dünyasından tamamen farklı olacak bir dünyada başarılı olmalarını sağlamak için’ araştırma, düşünme ve iletişimde yeni bilgi ve becerilerle donatmamız gerekiyor. Kendi deneyimlerimizden ve başkalarının deneyimlerinden şunu öğrendik: “Eğer geleceğe doğru nasıl gidileceğini bilmiyorsanız, o daima sürpriz ve yeni gelişmeleri ile size gelerek, sizi tepki çemberinde esir edecek ve kendine tabi kılacaktır.”
‘Mutluluğun, Dünya Hükümetler Zirvesi'nde ileri sürülenler aracılığıyla yüksek verimliliğe sahip bir hükümetin varlığına bağlı olduğu’ anlamını yaymaya çalışıyorsunuz. Mutluluk ile söz konusu hükümet arasından asıl bir irtibat var?
 
- Mutluluk, her insanın ve her toplumun nihai amacıdır. Ayrıca her hükümetin hedefi olarak kabul edilir. Misafirleri ve vatandaşlarıyla BAE halkının mutluluğunu sağlamak, vizyonumuzun, stratejilerimizin ve planlarımızın hedefidir. Eğer on kişiye mutluluğun anlamını sorarsan, her birinden farklı bir cevap alırsın. Mutluluk ile hükümetin performansının kalitesi arasındaki irtibatı tek bir kelimede özetliyorum: ‘Memnuniyet.’
‘Hizmet sunma prosedürlerinin netliği hususunda memnuniyet, işlemlerin yapılma hızı ve kolaylığı hususunda memnuniyet, isteklerine talep verilmesi hususunda memnuniyet, personellerin çalışmalarından duydukları memnuniyet.’
Memnuniyet, ‘toplu eylem, yasa ve yönetmeliklerin yeterliliği ile birlikte yöneticinin verimliliği, adaleti ve performansın iyileştirilmesini sağlayan bir çalışma ortamı oluşturması, fikir ve girişimlerin teşvik edilmesi ve sahiplerinin ödüllendirilmesi’ ile sağlanır.
Dubai, Burç Halife’nin yüksekliği ile rekabet edecek yeni bir kule inşa ediyor ve yeni bir rekor elde etmeyi amaçlıyor. Burç Halife, yeni inşa edilecek kulenin gölgesinde kalabilir mi?
- Dubai ve BAE'nin simgesi olacak yapıları inşa etmeyi amaçlıyoruz. Bu simgeler kuleler, müzeler, kütüphaneler, opera, bahçeler, oteller veya düzenli kültürel aktiviteler olabilir. Bunlar canlı ve güncel olmakla birlikte doğrudan veya dolaylı olarak getiri sağlar.
Rekor oranlar meselesine gelirsek, bu hususta özellikle insani gelişme alanlarında yüksek dereceler kaydedilmesini istiyorum. BAE, dünyanın en büyük bağış yapan ülkesidir. Ayrıca kadın milletvekili ve bakan sayısında da ön sırada gelen ülkeler arasındadır. Bunun yanı sıra üniversitelere giren kadın sayısında da en önde geliyor. BAE, ekonomik performans bakımında 2016 yılında bulunduğu 12’inci sıradan geçen yıl itibariyle 5’inci sıraya yükseldi. BAE'nin dünya ülkeleri arasındaki sıralamasında kaydettiği ilerlememeyi diğer birkaç göstergeyi de sayabilirim.
Komşu ülkeler, BAE’nin statüsünü küresel bir finans merkezi olarak güçlendirmek için Dubai’de finans merkezleri kurduklarını açıkladılar. Dubai’nin Körfez ülkelerindeki son derece rekabetçi finans şirketleri için ilk tercih olmasının sebebi nedir?
- Öncelikle, rekabeti memnuniyetle karşılıyoruz. Çünkü çalışmalarımızı geliştirmemiz ve kalitelerini arttırmamız için bizi motive ediyor. Dubai Finans Merkezi'nin rekabetçi ufku küresel bir ufuktur ve dünyanın finans merkezleri arasında ön sıralarda yer alıyor. Başkalarının bizi takip etmesi ve projelerimizi taklit etmesinde herhangi bir sorun yok. Onlara başarılar diliyoruz. Kardeşlerimizin başarılarını kendimizin başarısı olarak görürüz. Aynı zamanda onların başarısı hepimizi güçlendirir. Bununla kastım, bazılarının başarısızlığını onları profesyonellikten yoksun olan prosedürlere zorlayabilmesidir. Bu durum herkesi olumsuz etkiler. Dubai'yi uluslararası şirketler için ilk tercih yapan şeye gelince, bunu söz konusu şirketlerin en büyük ve en ünlü olanlarına sorabilirsiniz. Onlardan işiteceğiniz şeyler, ‘Dubai'de yaşam kalitesi, yürürlükte olan mevzuat, yetki sahiplerinin bağımsızlığı ve kadrolarının yetkinlikleri ve uzmanlıkları’ gibi durumlar olacaktır.
Devletler itibarlarını korumalı ve taahhütlerine uymalıdır
Doraleh Limanı meselesi, denizaşırı şirketler için uluslararası yasalar bakımından birtakım zorluklar bulunduğunu gösterdi. Doraleh Limanı meselesinde olduğu gibi hükümetler tarafından yapılan ihlaller söz konusu iken haklar nasıl güvence altına alınabilir?
- Cibuti’nin ilgili yetkilisinin Dubai Port World ile imzalanan sözleşmeye olan taahhüdüne riayet etmemesi üzüntü vericidir. Sözleşme noter tarafından tasdik edilmiştir. Nihai ve uygulanması zorunlu olan kararlar, Dubai Port World lehinde verildi. Söz konusu liman meselesi Dubai Port World şirketinin faaliyetini etkilemeyecek. Son olarak kısa menzilli nakliye gemilerinin işletilmesi ile ilgili en büyük lojistik ağa sahip bir Danimarkalı grubu bünyesine kattı. Dubai Port World yıl boyunca 78 limanı işletiyor ve 8 ülkede 10 yeni proje geliştiriyor. Hakların güvence altına alınması hususuna gelince, Cibuti meselesinin emsal teşkil etmeyeceğini düşünüyorum. Prensip, devletlerin itibarlarını korumaya özen göstermesi, atmış oldukları imzalara riayet etmeleri ve taahhütlerine uymalarıdır.
“Bir işlem için yirmi imza gerekiyorsa yetkililerde sorun vardır”
Twitter hesabınız üzerinden yaptığınız bir paylaşımda, yetkilileri ‘hayrı açan anahtarlar ve hayrı kapatan sürgüler’ olarak ikiye ayırdınız. Hükümetler ancak birinci tür yetkililerinin artması ile başarılı olur dediniz. Arap dünyasında hangi çeşit yetkililerin daha fazla olduğunu düşünüyorsunuz?
- Bu soruya cevabım yok. Muhtemelen istediğiniz cevabı bürokratik işlemlerin durumunda, yani bakanlıklar, departmanlar ve diğer hükümet organlarının prosedürlerinde bulabilirsiniz. Ayrıca yürürlükte olan yasa ve yönetmelikler bir gösterge sunabilir. Bir işlemin tamamlanması 20 tane imzanın ve mührün kullanılmasını gerektiriyorsa, öncelikle kanunlarda ve ikinci olarak ise bu tür yasaları geliştirmeye yönelik girişimlerde bulunmayan yetkililerde sorun var demektir. Her halükarda, şeffaflık, yönetim, yolsuzluk ve diğer meselelere ilişkin uluslararası göstergeler bunun açık bir cevabıdır.
Birkaç kelime ile ‘Dubai’nin sürekli gelişmekte olan bir atölyeye dönüşmesi ile yatırımcılar ve turistler için bir cazibe merkezi olmasının’ sırrının ne olduğuna dair neler söylersiniz?
- Dubai'nin başarısı BAE için bir başarıdır. Birbiri ile bağlı olan birbirini seven bir aileyiz. BAE ‘bağış verme’ hususundaki mirası ve değerleri ile iftihar eder. Başkalarının iyiliğini ister ve kültürlerine saygı göstererek açıklık, hoşgörü ve ötekinin kabulü ilkeleri çerçevesinde hareket eder. Vatandaşlarımızla olan ilişkilerimiz açıktır. Her gün onlarla bir araya geliyor ve onların sevinçlerini ve üzüntülerini paylaşıyoruz. Onlar, gelişme ve ilerleme sürecinin kalbinde yer alıyorlar. Dubai'nin bahsettiğiniz duruma nasıl dönüştüğü meselesine gelince, bu tüm BAE'yi kapsayan bir dönüşümdür. Bu başarının sırrı ise içinde bulunduğu gerçeklikten hareket ederek, gelecek vizyonları ile değişikliklere, gelişmelere, eğilimlere, planlara, projelere ve programlara ayak uydurmasıdır.
“Dubai'nin ekonomik büyümesinin kökleri 110 yıl ötesine uzanıyor”
Dubai'nin bölgesel gerilimler ya da rekabet nedeniyle parlaklığını kaybedeceği bir günün geleciği endişesini taşıyor musunuz?
- Dubai ve BAE'nin tarihini okumanızı öneririm. Bu ışıltının Dubai halklarının nesillerinin birikiminin ürününü olduğunu ve ona layık olduğunu göreceksiniz. Dubai'nin ekonomik büyümesinin kökleri 110 yıldan ötesine uzanıyor. Dubai hükümdarı Şeyh Mektum bin Haşer Al Mektum’un gümrük vergilerini iptal etmesinden bu yana ticaret serbest oldu. Dubai yıllar içerisinde bölgenin en önemli ticaret merkezlerinden biri, Avrupa ile Hindistan arasındaki kargo gemileri için tek merkez haline geldi. Portekizliler beş yüz yıl önce silahlı gemileri ile bölgemize geldiler. Sonrasında ise Hollandalılar ve İngilizler geldi. Seleflerimiz bu şekilde çok zor ve karmaşık zorlukları atlattılar. Rekabete gelince, bunun ehliyiz. Yerel ve bölgesel olarak değil, küresel olarak rekabet ediyoruz. Rekabet olmadığı takdirde monotonluğun hakim olacağını, girişimin ortadan kalkacağını ve bugünün işinin yarına erteleneceğini düşünüyoruz. Bunlar ise geri kalmışlığın alametleridir.
Dubai, BAE’nin bir parçasıdır. Onun parıltısı, başarıları ve oluşumundaki eşsizliği ile BAE'nin parıldayan modelini daha da ışıklandırır. BAE olarak tek bir ev ve sağlam bir binayız. Tek bir uzuv rahatsızlandığı vakit bütün uzuvların etkilendiği bir beden gibiyiz.
“Hayalim, Arap dünyasının zamanını yaşaması ve medeniyet inşasına katılmasıdır”
Rönesans ile ismi özdeşleşen Dubai emirinin bundan sonraki hayali nedir?
- BAE'nin kalkınmasının güçlendirilmesini ve asırlık hedeflerini gerçekleştirmeye doğru ilerlemesini umuyorum. Arap dünyamızda Dubai 20 Vizyon’nun gerçekleşmesini ve Arap vatandaşlarının ‘BAE halkının sahip olduğu güvenlik, istikrar ve refahtan’ keyif duymalarını dört gözle bekliyorum. Arap hükümetlerinin performanslarını ortaya koyduklarını görmeyi ve hükümetimizin performansı ile rekabet etmelerini hayal ediyorum. Gençlerin ve yükselen neslin gündemin ön sıralarında yer alması ve eğitim ve bilimsel araştırmaya daha fazla yatırım yapılması gerekiyor. Hayalim, Arap dünyasının zamanını yaşaması ve şu anda Batı uygarlığının yanı sıra Çin, Japonya ve Hindistan'ın da dahil olduğu ve yeni çok kültürlü merkezlerin oluştuğu medeniyetin inşasına katılmasıdır.
Arap başkentlerini ziyaret ettiğiniz sırada, hala geçmişin esiri olduklarını ve bilimsel ilerleme, teknoloji ve uygarlık trenine binemediklerine şahit olduğunuzda neler hissediyorsunuz?
- Pek çok Arap ülkesinde, geri kalmışlığın nedenlerinden kurtulmaya ve değişimler gerçekleştirmeye yönelik çaba sarf edildiğini görüyorum. Halihazırdaki ve gelecekteki zorlukların üstesinden gelmenin yolları ile sorunları çözmeye dair gittikçe büyüyen bir farkındalığa şahit oluyorum. Ayrıca hükümetin performansını geliştirmek, mevzuatı modernleştirmek, hizmetleri geliştirmek ve eğitimi ıslah etmekle ilgilenildiğini görüyorum. Bu çabaların düzeyi ve gösterilen ehemmiyet ülkeler arasında değişiklik gösteriyor. Her halükarda bu çabalar devam etmeli, çoğalmalı ve birikmelidir. İlerleme trenine yükselemeyenler, kendi haklarında olduğu gibi vatanlarının ve vatandaşlarının hakkı hususunda da kabahat sahibi olmuş olur.
“En önemli servetimiz değerlerimiz, ilkelerimiz ve ahlakımızdır”
Arap alemi çerçevesindeki son girişimleriniz dikkat çekiyor. Bunların ardındaki temel amacınız nedir? Arap aleminin krizlerle ve sorunlar ile boğuştuğu şu dönemde bir ışık görüyor musunuz?
- BAE'deki en önemli servetimiz değerlerimiz, ilkelerimiz ve ahlakımızdır. Kalplerimizde tüm insanlar için iyi olanı istiyor ve bunu en iyi şekilde gerçekleştirmek için çalışıyoruz. Arap alemine olan bağlılığımız, yapımızın ve kimliğimizin bir parçasıdır. Şeyh Zayed bunu en iyi bir şekilde somutlaştırdı. Bu bizim sabitlerimizden biridir ve gerektiği takdirde elimizden geldiğince bunu uygularız. Evet, Arap dünyasındaki ülkelerin çoğu sorun ve krizlerle dolu. Sadece bu durum, bağışta bulunmak ve sorunların ve krizlerin üstesinden gelme çabalarına katkı sağlamak için yeterli bir sebeptir. Her Arap ülkesinin çıkarı diğer Arap ülkelerinin istikrarı, güvenliği ve refahı ile doğrudan ilişkilidir.
BAE'nin Arap arenasında başlattığı girişimler sürekli bir şekilde devam etmiş ve söz konusu girişimler ile daima halkların iyiliği, istikrarı ve gelişimi amaçlanmıştır. Benim girişimlerimde Arap gençliğine ve yeni nesillere odaklanıyorum. Onlar umudumuz ve geleceğimizdir. Onları okumaya ve Arap diline sahip çıkmaya teşvik ederek ve modern teknolojilerde ve dijital uygulamalarda yaratıcılık ve yenilik yapmaları hususunda motive ederek bilimsel, kültürel ve eğitsel olarak güçlendirmeye çalışıyorum.
Ataları en büyük uygarlıkları inşa eden gençliğimizin, mevcut gerçekliği değiştirebilme ve Arap medeniyetini yeniden inşa etme yeteneğine sahip olduğundan eminim. Çin ve Japonya uzun bir aradan sonra medeniyetini yeniden inşa etmeye başladı. Onların öncesinde çağdaş Batı uygarlığı olarak kabul edilen Avrupa bunu gerçekleştirdi. Gençlerimize ve gelecek nesillerimize fırsat vermeliyiz ve onlara kapıları sonuna kadar açmalıyız. Onları bilim ve bilgi ile donatmalı, araştırmaya ve düşünmeye teşvik etmeliyiz. Ayrıca girişimde bulunmaları ve yaratıcı olmaları için motive ederek, hoşgörü, diyalog ve ötekinin kabulü gibi değerlere sahip olmalarını sağlamalıyız.
Bazı ülkelerin parçalanmasına ve diğer ülkelerdeki politik ve ekonomik duruma rağmen Arap dünyasının geleceği konusunda iyimser olduğunuzu hissediyorum. İyimser misiniz? Eğer öyleyse, iyimserliğinizin sırrı nedir?
- Yarısı boş ve diğer yarısı dolu olan bardak meseline geri dönüyorum. Bazıları ya gözlerindeki zayıflık ya da farklı amaçlardan dolayı bardağın boş olan yarısını görürler. Bazıları ise bardağın dolu olan yarısına bakar ve boş olan kısmı nasıl dolduracağını düşünür. Ben bardağın dolu olan tarafına bakıyor ve Arap ülkelerini belirli bir ağırlığa ve tesire sahip olarak düşünüyorum. İstikrar, güvenlik, refah, kalkınma, ilerleme ve gelişme ile bardağın boş kalan kısmı doldurulur. ‘Arap Sonbaharına’ maruz kalan devletlerin kaosun etkilerini izale ettiklerini, terörizm karşısında başarılı olduklarını ve kalkınma yollarında güçlü ve emin bir şekilde hareket ettiklerini görüyorum.
Arap Sonbaharı, umulmayan olumlu neticeler verdi. Bunların en önemlisi, meşruiyet, vatandaşlık, ilerleme, milli devlet ve reform kavramları gibi Arap hayatındaki bazı temel kavramlar üzerindeki karışıklığı çözme çabalarının kaydettiği ilerlemedir. Bugün herhangi bir kişi bir ulusal devletin önemi ile gücünü ve kurumlarının etkinliğini koruma ihtiyacını tartışıyor mu? Söz konusu bu meşruiyet, başarı, güvenlik, istikrar ve kalkınma ile yaşam kalitesinin yükseltilmesinin bir işaretidir. Vatandaşlık, hak ve sorumlulukta eşitlik ile fırsat eşitliğinin bir emaresidir. Islah ise güçlü bir ulusal devletin yokluğunda söz olarak kalmaya devam ediyor. Bunlar çok önemli sonuçlardır. İlkelerin sabit kılınması ve değerlerin kökleşmesi için büyük çabalara ihtiyaç var. Bu çabalar ise sıkı çalışmayı, eğitim reformunu, hükümet performansının gelişimini, yolsuzlukla mücadele edilmesini ve gençlere önem verilerek ulusal eylem gündemlerinin başına konulmaları gerekiyor.
“Şiir beni bırakmayan arkadaşımdır”
Tarih kitaplarında sizin hakkınızda ne yazılmasını istersiniz? Arap rönesansının arkasındaki isim olarak anılmak ister misiniz? Şiire olan tutkunuz nereden geliyor?
- Bu tarihçilere kalmış bir iş. Fakat şiir beni bırakmayan arkadaşımdır. Şiirde, bilginin, bilgeliğin ve asaletin özünü bulursunuz. Bunlar bizim dilimizde en ince ve en güzel şekillerde ortaya konulmuştur. Şiir, mirasın korunması, değerlerin teşvik edilmesi ve güzel ahlakın edinilmesi için önemli bir araçtır. Kısacası benim şiirim, ülkeme, halkıma, insan ruhuna ve dünyaya kendisi ile uzandığım kimliğim ve şerefimdir.
Kariyerinizde karşılaştığınız en zor anı öğrenebilir miyiz?
- İnsan yaratıldığından bu yana hayatının her alanında çeşitli zorluklar ile karşı karşıya kalmıştır. İnsan onlar ile karşı karşıya gelerek liyakatini ispat eder. İnsanın mükafatı onların üstesinden gelebilmesidir. İnsanı diğerlerinden ayıran ise bu husustaki fırsatları ele geçirebilmesidir.
“Allah’ın ve onun kaderinin hakimiyetine inanırım”
Korku doğal bir duygudur. Sizi ne korkutuyor?
- Ben Allah’ın ve onun kaderinin hakimiyetine inanırım. Allah’ın bizim için yazdığı şey dışında bize hiçbir şey zarar vermez. Hiçbir şey beni korkutmaz.
En çok hangi şairleri seviyorsunuz?
- Çağlar boyunca en büyük Arap şairi olan Mütenebbi’yi severim. O dilin ve beyanın ustasıdır. Hayat felsefesi ve insan ruhu ile meşgul olmuştur. Şiiri insanın tüm duygularına dokunur. Diğer şairlerin şiirleri böyle değildir. Onun biyografisi, seyahatleri, endişesi, arzuları ve ölümü destanlara yaraşır şekildedir. Şiirlerindeki beyitlerinden düzinelercesi bugün hala yankılanıyor ve bazen güncel olaylarda ve durumlarda dile getirildiği görülüyor.
Kitap okumak için zamanınız var mı? Neleri okumayı tercih edersiniz?
- Zamanı iyi değerlendirdiğiniz takdirde dinlenmeye, egzersize, okumaya ve hobileriniz ile ilgilenmeye vakit bulursunuz. Birçok konuda okumalar yapıyorum. Eski ve çağdaş tarih ile toplumlarında fark yaratan ya da insanlık için yeni ufuklar açan lider kişilerin anılarına önem veririm. Ayrıca, ofisim geleceğe ilişkin siyasi, ekonomik ve bilimsel yeni yayınları takip ediyor. Bu yeterli bir özet sayılabilir. Bunlar bana tanınmış yazarların düşünce, kültür ve çağdaş konulardaki katkılarını ulaştırıyor.
 



Ahmed eş-Şera: Irak'taki deneyimim bana mezhep savaşı yapmamayı öğretti

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'nın Şam'da eski İngiltere Başbakanı Tony Blair'in eski sözcüsü Alistair Campbell ve eski İngiliz Muhafazakâr bakan Rory Stewart ile diyaloğu (podcast hesabı)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'nın Şam'da eski İngiltere Başbakanı Tony Blair'in eski sözcüsü Alistair Campbell ve eski İngiliz Muhafazakâr bakan Rory Stewart ile diyaloğu (podcast hesabı)
TT

Ahmed eş-Şera: Irak'taki deneyimim bana mezhep savaşı yapmamayı öğretti

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'nın Şam'da eski İngiltere Başbakanı Tony Blair'in eski sözcüsü Alistair Campbell ve eski İngiliz Muhafazakâr bakan Rory Stewart ile diyaloğu (podcast hesabı)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'nın Şam'da eski İngiltere Başbakanı Tony Blair'in eski sözcüsü Alistair Campbell ve eski İngiliz Muhafazakâr bakan Rory Stewart ile diyaloğu (podcast hesabı)

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, Irak hapishanelerinden salıverildikten sonra Suriye'ye döndüğünde kendisine iki şart koyduğunu söyledi: ‘Irak'ın mezhep savaşı deneyimini tekrarlamamak ve sadece rejimle mücadeleye odaklanmak.’

Bu ifadeler, eski İngiltere Başbakanı Tony Blair'in eski sözcüsü Alistair Campbell ve eski İngiliz Muhafazakâr bakan Rory Stewart'ın geçtiğimiz günlerde Şam'da eş-Şera ile bir araya gelerek gerçekleştirdikleri ve ‘Ahmed eş-Şera hapisteki bir El Kaide savaşçısından Suriye'nin liderine nasıl dönüştü?’ başlığıyla yayınlanan podcastte yer aldı.

Eş-Şera, “El Kaide'nin Irak'ta yaptıklarını tekrarlamak istediler ama ben bunu şiddetle reddettim. Bu durum aramızda bin 200'den fazla savaşçımızın öldürüldüğü ve benim de kuvvetlerimin yüzde 70'ini kaybettiğim büyük bir çatışmaya yol açtı. Ancak yeniden toparlandık ve rejimle savaşmaya odaklandık. Aynı zamanda DEAŞ ve benzeri gruplar gibi diğer taraflardan gelen tehditlerle de başa çıkmak zorunda kaldık” ifadelerini kullandı.

Eş-Şera, “Bir savaşçıydınız, bir mahkumdunuz, bir liderdiniz ve şimdi bir cumhurbaşkanısınız… Bu dönüşüm hakkında ne düşünüyorsunuz?” sorusuna şu yanıtı verdi: “Şu anda Esed'in eskiden bulunduğu bu saraydayım. Ben bir savaşçıydım, savaşmak istediğim için değil. Bugün cumhurbaşkanıyım ama cumhurbaşkanı olmak istediğim için değil.”

Irak savaşı deneyimi

Suriye Cumhurbaşkanı, üniversitenin ilk dönemlerinde genç bir adam olarak, Suriyelilerin 60 yıl boyunca maruz kaldığı acımasız baskıdan, Suriye toplumunun sistematik olarak yok edilmesinden ve Irak'ta savaş patlak verdiğinde oraya gitmesi gerektiğini hissetmesinden duyduğu öfkeden bahsetti.

Eş-Şera Irak'ta üç yıl savaşmış, ardından beş yılını hapiste geçirmiş. İngilizler ona hapishanenin onu nasıl değiştirdiğini, bundan ne öğrendiğini ve çeşitli grupların saflarında nasıl hızlı bir şekilde yükselebildiğini sordu.

cdfrgthy
Suriyeli sanatçı Tamara Bessam Ebu Alvan, Şam'da Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlayan bir duvar resmi çiziyor. (Reuters)

Eş-Şera bu soruya şu cevabı verdi: “Suriye'de var olan baskının boyutlarını fark etmeye başladığımda yaklaşık 19 yaşındaydım. Ülkenin kötüye giden durumunu ve önceki rejimin ülkeyi nasıl korkunç bir şekilde yönettiğini görebiliyordum. Şam'ın taşıdığı yük ve rejimin Suriye toplumunu ve bu kadim şehri nasıl istismar ettiği konusunda derin bir acı hissettim.”

Sözlerine şöyle devam etti: “Bu rejimin düşmesi gerektiğine ikna olmuştum ama bunu gerçekleştirecek araçlarımız ya da uzmanlığımız yoktu. Bu yüzden deneyim kazanabileceğim her yere gitmeye karar verdim. O sırada Amerikalılar Irak'a girmeye hazırlanıyordu ve ABD'nin yaptıklarına karşı güçlü bir Arap ve İslami tepki vardı. Unutmamalısınız ki o zamanlar gençtim ve farklı bir düşünce tarzım vardı. Bu yüzden Irak'a gittim ve farklı gruplarla çalıştım. Zaman içinde bu gruplar yavaş yavaş küçülmeye ve El Kaide örgütüyle birleşmeye başladı. Bu şekilde kendimi El Kaide saflarında buldum.”

sxcdfrgt
Yaklaşan Ramazan Ayı için hazırlanan ‘Benatu’l Başa’ adlı dizinin çekimleri Eski Şam'da yapılıyor. (AFP)

22 yıllık bu yolculuk sırasında eş-Şera, Irak'taki deneyimlerinden öğrendiği en önemli şeyin, aynı hataları tekrarlamaktan kaçınmak istiyorsak politikaların sürekli olarak yeniden gözden geçirilmesi gerektiği olduğunu söyledi. O dönemde Batı'nın Ortadoğu'ya yönelik politikalarını eleştiren eş-Şera, “Bunlar yanlıştı ve değiştirilmeleri gerekiyordu. Bölge halkının her 10 yılda bir kötü kararların bedelini ödemesini istemiyoruz” dedi.

Bir barış adamı!

Kendisini dünyaya bir barış adamı olarak tanıtmak isteyip istemediği ve kendisine halen şüpheyle yaklaşan ülkelerle nasıl ilişkiler kurmayı planladığı sorusuna eş-Şera şu yanıtı verdi: “Bölgemizde, özellikle Suriye'de savaşlardan bıktık. İnsanlık barış ve güvenlik olmadan yaşayamaz, insanların aradığı şey bu, savaş değil. İnsanları bir araya getirebilecek ve savaşa başvurmadan barışçıl çözümlere götürebilecek pek çok şey var. Barış içinde insan olarak bizi birleştiren şeyler, savaş içinde bizi bölen şeylerden çok daha büyüktür.”

scdfvgbth
Yeni Suriye yönetimi geçtiğimiz aralık ayında muhalif grupları birleşik bir Suriye ordusuna entegre etmeye çalıştı. (SANA)

HTŞ grupları

Podcastte eş-Şera’ya bazıları daha radikal olan birçok hareketten oluşan Heyetu Tahriru’ş Şam (HTŞ) içindeki pratik bir zorluk soruldu: “Burada bizimle birlikte oturmanıza kızanlar olabilir. Şimdi cumhurbaşkanı olduğunuza göre, en radikal olanlar da dahil olmak üzere tüm bu eski gruplarla nasıl başa çıkacaksınız?”

Ahmed eş-Şera şöyle yanıtladı: “Burada sizinle birlikte oturmama izin verilmediğini söylemek büyük bir abartı olur. O kadar da kötü değil. Bir arada yaşamamızı ve birbirimizle savaşmaya gerek kalmadan devrimin hedeflerine ulaşmamızı sağlayacak uygun ve kabul edilebilir bir formüle ulaşana kadar tüm bu taraflarla ikna ve diyalog yöntemlerini kullandım... Pek çok kişi bu yaklaşıma katıldı.”

scdfvgrth
Halep kırsalından Humus şehrine dönen yerinden edilmiş Suriyelileri taşıyan bir otobüsün penceresinden bakan bir çocuk, elinde Suriye bağımsızlık bayrağı tutuyor, 10 Şubat. (AFP)

Anayasa ve seçimler

“Peki ya ‘ulusal konferans’ ve anayasa ile seçimlerin belli bir zaman dilimi içinde yapılmasının garanti edilmesi hakkında ne söylersiniz?”

Eş-Şera, Suriye'nin çeşitli aşamalardan geçtiğini ve önceliğin hükümeti istikrara kavuşturmak ve devlet kurumlarının çöküşünü önlemek olduğunu söyledi.

Eş-Şera sözlerini şöyle sürdürdü: “İdlib hükümetini Şam'ın kontrolünü ele geçirdiğimizde iktidarı devralmaya hazır olacak şekilde hazırladık. Bu aşama için üç ay ayırdık. Daha sonra anayasal deklarasyon, ulusal konferansın toplanması ve cumhurbaşkanının atanmasını içeren bir sonraki aşamaya geçeceğiz. Uluslararası sözleşmelere uygun olarak bir cumhurbaşkanı atadık. Anayasa uzmanlarına danıştıktan sonra muzaffer güçler cumhurbaşkanını atadı, önceki anayasayı iptal etti ve eski parlamentoyu feshetti. Şimdi, yeni bir anayasanın ilan edilmesinin önünü açacak öneriler geliştirmek amacıyla çok çeşitli tarafların yer alacağı ulusal diyalog sürecine geçeceğiz. Geçici bir parlamento oluşturulacak ve bu parlamento yeni anayasayı hazırlamak üzere bir anayasa komitesi kurmakla sorumlu olacak.”

Trump ve Gazze

Eş-Şera, ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilerin Mısır ve Ürdün'e taşınmasına ilişkin açıklamalarıyla ilgili olarak şunları söyledi: “İnsanları topraklarını terk etmeye zorlayabilecek hiçbir güç olmadığına inanıyorum. Birçok ülke bunu yapmaya çalıştı ama hepsi başarısız oldu, özellikle de Gazze Şeridi'ne yönelik son savaş sırasında. Geçtiğimiz bir buçuk yıl boyunca Filistin halkı acıya, ölümlere ve yıkıma katlandı ama yine de topraklarını terk etmeyi reddetti. 80 yılı aşkın süredir devam eden bu çatışmada, Filistinlileri zorla yerlerinden etmeye yönelik tüm girişimler başarısız oldu. Terk edenler kararlarından pişman oldular. Birbirini izleyen Filistinli nesillerin aldığı ders, topraklarına bağlı kalmanın ve onu terk etmemenin önemidir.”

scdfvrgty
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera dün Silikon Vadisi'nden Suriye asıllı Amerikalı uzmanlardan oluşan bir heyetle bir araya geldi. (SANA)

Ekonomik model

Kendisini en çok ilgilendiren küresel ekonomik model ve ekonomi yönetimi açısından ilham aldığı belirli bir ülke ismi sorulan Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, Singapur, Suudi Arabistan, bazı dönemlerde Brezilya ve kalkınma yolunda büyük zorlukların üstesinden gelen Ruanda gibi ekonomik büyümeye tanık olan birçok ülkeyi incelediğini söyledi. Her ülkenin kendi zorlukları ve kalkınma aşamasıyla şekillenen kendi bağlamına sahip olduğunu belirtti. “Bu örneklerden değerli dersler çıkarılabilecek olsa da bunları körü körüne taklit etmemeliyiz. Bunun yerine, Suriye'nin kendine özgü durumuna uygun bir yaklaşım geliştirmek için bu dersleri uyarlamalı ve entegre etmeliyiz” dedi.

Ordu ve polisin lağvedilmesi

Eş-Şera'ya, Baas'tan arındırma sonrasında Irak'ta yaşananları anımsatan polis ve ordunun lağvedilmesi ve bu konunun nasıl ele alınacağı sorulduğunda, Suriye ve Irak'taki durum arasında büyük farklar olduğunu ve karşılaştırmaların her zaman büyük farklılıklar gösterdiğini söyledi. Suriye ordusunu ‘bir alternatif hazırlamadan’ dağıtmadığını belirtti.

Eski rejimin ordusunun Irak ordusu gibi olmadığını vurgulayan eş-Şera, “Çok sayıda milis ile İran ve Rusya'dan gelen dış müdahalelerle parçalanmıştı. Ordu dağılmış ve çökmüştü. Birçok genç erkek askere gitmemek için Suriye'den kaçıyordu. Dolayısıyla ordunun Suriyeliler için büyük bir önemi yoktu. Bugün Suriye'de zorunlu askerlik uygulamadım. Gönüllü askerliği tercih ettim. Bugün binlerce kişi yeni Suriye ordusuna katılıyor” ifadelerini kullandı.

Devrimci zihniyet bir devlet inşa edemez

Kendisini halen bir devrimci olarak görüp görmediği sorulan eş-Şera, devrimci zihniyetin bir devlet inşa edemeyeceğini söyledi. Şarku'l Avsat'ın Rory Stewart'ın röportajından aktardığına göre Eş-Şera, “Bir devlet inşa etmek ve bütün bir toplumu yönetmek söz konusu olduğunda farklı bir zihniyete ihtiyaç duyarsınız. Benim için devrim, rejimin devrilmesiyle sona erdi” dedi.

Eş-Şera sözlerini şöyle sürdürdü: “Bugün ülkenin yeniden inşası, ekonomik kalkınma, bölgesel istikrar ve güvenliğin sağlanması, komşu ülkelere güvence verilmesi ve Suriye ile Batı ülkeleri ve bölge ülkeleri arasında stratejik ilişkiler kurulmasını içeren yeni bir aşamaya geçtik.”

sdfgrt
Ahmed eş-Şera'nın geçen ay yaptığı bir konuşmayı Şam'daki er-Ravza kafede takip eden Suriyeliler (Şarku’l Avsat)

Batı medyasının kendisi hakkında söylediklerine ilişkin tutumu sorulan Ahmed eş-Şera, Suriye'nin küresel etkiye sahip stratejik bir ülke olduğunu söyledi. Eş-Şera, “Geçmişte rejim kasıtlı olarak Suriyelileri Avrupa'ya göç ettirmeyi ve Captagon'u Avrupa'ya ve bölgeye kaçırmayı amaçlıyordu. Şam ayrıca, Suriye içindeki bazı ülkelerin oynadığı son derece olumsuz rol nedeniyle bölgede daha fazla istikrarsızlık tohumları ekmek için bir üs olarak kullanıldı” değerlendirmesinde bulundu.

Suriye'nin durumunun kökten değiştiğini ve gelecek vaat eden yeni bir ülke haline geldiğini vurgulayan eş-Şera, “Suriye ekonomik kalkınma yoluyla bölgenin istikrara kavuşmasında önemli bir rol oynayacaktır” dedi. Eş-Şera, tarım, sanayi ve ticaret gibi sektörlerde önemli bir merkez olacak olan Suriye'nin tarihi İpek Yolu üzerinde yer aldığını ve Doğu ile Batı arasındaki ticaretin yeniden gelişmesinin beklendiğini belirtti.

Eş-Şera, Batı'nın Suriye'ye bakışını bu açıdan yeniden gözden geçirmesi gerektiğini söyledi.