İran'daki komünizm düşüncesinin tarihi ismi: Enver Hamei

İran'daki komünizm düşüncesinin tarihi ismi: Enver Hamei
TT

İran'daki komünizm düşüncesinin tarihi ismi: Enver Hamei

İran'daki komünizm düşüncesinin tarihi ismi: Enver Hamei

İran kültür çevrelerinde İran komünizm düşünce tarihinin önemli figürleri arasında gösterilen Enver Hamei, geçen hafta 102 yaşında vefat etti.
İranlı siyasetçi yazar ve 53’ler olarak bilinen efsanevi grubun mütefekkirlerinden olan Enver Hamei, İkinci Dünya Savaşı’nın başlangıç yıllarında hapse atılmasının ardından 1941’de komünist Tudeh Partisi’ni kurmaya karar verdi.
Bir asrı aşkın yaşamı boyunca çeşitli ideolojilerin etkisine giren Hamei, dönem dönem Sitalinist milliyetçilik, sosyalist demokrasi, liberalizm ve ömrünün son demlerinde ise ılımlı İran milliyetçiliği fikirlerinden etkilendi. Hamei’nin fikri hayatındaki söz konusu canlılık büyük düşünürün geride bıraktığı 23 kitaptan oluşan bir edebiyat külliyatı ve basında yer alan yüzlerce makalesine de sirayet etti.
Hamei, 1960’ların sonlarına gelindiğinde sürgünde geçirdiği 10 yılın ardından “ideal yanılsamalarını” terk etti. Ardından bütün dikkatini edebiyata ve gazetede çıkan yazılarına yöneltti.
Hamei de komünist partisi Tudeh’in diğer kurucu üyeleri gibi soylu ve saygın bir aileye mensuptu. Soyu anne tarafından Feth Ali Şah Kaçar ailesine dayanırken, babası İran’da din bilimleri alanında tanınmış isimlerden Molla Muhammed Mehdi Naraki’nin en büyük torunuydu. 1905-1906 yılları arasındaki İran Anayasa Devrimi'nin önemli figürleri arasında yer alan babası aynı zamanda söz konusu dönemde İran’da siyasi reform hareketinin sözcüsü olarak görülen “Hablü'l-Metin” gazetesinde de yazı işleri müdürü olarak görev yaptı.
Hamei, Dr. Taqi Arani gibi Tudeh’in yöneticileriyle birlikte geçirdiği karanlık hapis yıllarının ardından partinin aktif kadroları arasında yer aldı ve parti içinde bir dizi görev üstlendi. Tarihin belleğinden silinmeyen bu görevlerden biri de partiye yeni üyeler kazandırmak için İran’ın güneybatısındaki Huzistan eyaletine bağlı Ahvaz’da petrol işçilerine yönelik yürüttüğü çalışmalardı.
Tarihin en acımasız diktatörlerinden Stalin'in ölümünden kısa bir süre önce Stalinist düşünce yapısına olan ilgisini kaybeden Hamei, henüz damarlarında sıcak kanın dolaştığı o yıllarda siyasi enerjisini kanalize edebileceği başka yolların arayışı içerisine girdi.
Hamei bu arayışın sonucunda Tudeh Partisi’nden olan ve parti içi muhalefetleriyle bilinen Halil Meleki ve İshak Yaberim’in yönetimindeki '3. Kuvvet' adlı bölücü harekete katıldı.
Fakat bu hareket de siyasi eylemden beklentisini karşılamayınca Hamei bu sefer öz vatanı İran’dan 16 yıl ayrı geçireceği gönüllü sürgün hayatını seçti. Çoğu Fransa’da geçen bu sürgün yıllarında fen bilimlerindeki çalışmalarına ara vererek siyaset ve tarih alanına yöneldi. Hatta ilgisi öyle bir noktaya vardı ki; Hamei, bu alanda doktorasını tamamladığı ve en nihayetinde sürgün hayatını noktaladığı Meksika’ya gitti. 
Yıllar sonra İran’a döndüğünde kendisiyle, o sıralarda haftalık kültür dergisi İttilaat’ta editör olarak çalıştığım dönemde tanışabilmiştim. Enver Hamei’yi 'Sürgünün Dayanılmaz Acıları'nda konuşmacı olarak dinlemiştim.
Vatanından uzak sürgünde geçirdiği yıllarda evden işe veya okula giderken hep Farsça bilen biriyle konuşma hayali kurarmış. Tabii bunun Meksika gibi bir ülkede gerçekleşmesinin imkansız olduğunu idrak edince vatanına dönme kararı almış.
Enver Hamai, ana vatanına ayak basar basmaz komünizmin bir hayalden ibaret olduğunu, hatta iktidara ve nüfuza susamış yalancı entelektüellerin akıllar bulandıran zihin oyunlarından biri olduğunu gördü. 
Ancak buna rağmen Marksizm ile geçen yıllarından hiçbir zaman pişman olduğu yönünde bir beyanatta bulunmadı. Bilakis o, Marksizm’i modern siyasi hayatın küresel ölçekteki duraklarından bir durak olarak görür ve İran halkının hakkında bilgi sahibi olmasını önemserdi.
Yurt dışındaki sürgünden döndükten sonra Şah yönetimindeki polisin onu aramak veya sorguya çekmek için zahmet etmemesini de şaşkınlıkla karşıladı. Bu süreci alaycı bir üslupla anlatan Hamei “Beni çok ihmal ettiler. Belki de uzun zaman önce öldüğümü düşündüler!” demişti.
Bununla birlikte onun dünyaya olan merakı ve gazeteciliğin çeşitli dallarındaki kabiliyetleri, Tahran’da seçkin kültür çevrelerinde hızla kendine yer bulmasında etkili oldu. Başkentin en popüler kültürel yayınların bazılarında editörlük dahi yaptı. Ardında birçok kitap ve çevirinin yanı sıra nesrin güzide örneklerini de bıraktı.
Enver Hamei’nin 1970’lerde Kayhan Gazetesi’ne yazdığı makalelerde en çok kullandığı kelime “Saf Samimiyet”ti. Çok iyi kalpli bir insandı. Müthiş derecede mütevazi bir kişiliğe sahipti ve asaleti insanı kendisine saygı göstermeye zorlayacak türdendi. Ve hepsinden de öte toplumda en üst tabakadan en alt tabakaya kadar herkes tarafından saygı görürdü.
Bir keresinde İran şiirinin, İran kültürünü çağlar boyunca koruyan güçlü bir duvar değerinde olduğunu iddia etmişti. Ve bunu şu dizelerle dile getirmişti:
“Kişinin kültürümüzde doğup büyümesi ne büyük nimettir ve aynı zamanda ne büyük sorumluluktur.”



Cezayir seçimleri: Siyasal İslamcılara karşı “bağımsızlar”

Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)
Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)
TT

Cezayir seçimleri: Siyasal İslamcılara karşı “bağımsızlar”

Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)
Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)

Cezayir, 12 Haziran'da yapılması planlanan Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun döneminin ilk seçimlerine doğru giderken İslami eğilimli partilerin, çoğu bağımsız olan muhalifler karşısında güçlü sonuçlar elde etme olasılığının yüksek olduğunu gösteren göstergeler söz konusu. İslami eğilimli partilerin şansı, ülkede 2019 yılında halkın sokaklara döküldüğü, eski Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika'nın uzun soluklu iktidarının sona ermesine katkıda bulunan ‘halk hareketinin’ (Hirak) bazı kesimlerinin yanı sıra Sosyalist Güçler Cephesi (FFS) ile Kültür ve Demokrasi Birliği (RCD) gibi laik partilerin seçimleri boykot etme kararı almaları dahil olmak üzere birçok faktör tarafından destekleniyor. Siyasi arenaya uzun yıllar hakim olan Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN) ve Demokratik Ulusal Birlik (RND) partileri, eski rejime olan bağlılıkları nedeniyle, yarışa bölünmüş halde girdiler.
Pekk, seçim yarışı tablosu, sandık başına gidilmesine günler kala nasıl şekillendi?

‘Milliyetçi’ partiler
FLN, Cezayir’in 1962 yılında bağımsızlığını kazanmasında bu yana ülkenin siyaset sahnesini hegemonyası altına aldı. Hegemonyası, yetkililerin halk protestolarından sonra tek partili hükümet sistemini kaldırdığı 1989 yılına kadar devam etti. Parti, Aralık 1991 seçimlerinde İslami Kurtuluş Cephesi (FIS) karşısında neredeyse iktidarı kaybediyordu. Ancak ordu, seçimlerin ilk tur sonuçlarını iptal etti. Bu adım, 1992 yılının başlarından itibaren ülkenin on yılı aşkın bir süre boyunca şiddet döngüsüne girmesine neden oldu. Cezayir 1997 yılında, 1992'de iptal edilen seçimlerden sonraki ilk parlamento seçimlerini gerçekleştirdi. RND, bu seçimleri, açık ara farkla (156 milletvekili) kazandı. RND, FLN tarafından ihanete uğramaktan korkan parti yetkilileri tarafından kurulan yeni bir partiydi. FLN ise FIS’in kapatılmasının ardından ülkedeki ana İslami eğilimli parti haline gelen Barış Toplumu Hareketi'nden (MSP (69 milletvekili) sonra üçüncü sırada (62 milletvekili) geldi.
FLN, 2002 seçimlerinde 199 sandalye kazanarak yeniden lider olurken RND (1997 seçimlerinde 156 milletvekili çıkardıktan sonra) sadece 47 sandalyeyle üçüncü sıraya geriledi. Partinin bu düşüşü, o dönem parti lideri olan Liamine Zeroual ile bağlantılı olabilir.  Zeroual istifa edip iktidarı Buteflika'ya devrettikten sonra, Buteflika'nın onursal başkanlığını yaptığı FLN iktidarı yeniden geri aldı. 2007 seçimlerinde FLN 136 sandalyeyle liderliğini sürdürürken, onu 61 sandalyeyle RND izledi. 2012 seçimlerinde de tablo değişmedi. FLN, 208 sandalyeyle liderliğini sürdürürken RND 58 sandalye ile peşinden geldi. 2017 seçimlerinde aynı sahne bir kez daha tekrarlandı. FLN, 146 sandalyeyle liderliğini korurken RND, 97 sandalyeyle onu takip etti.
FLN ve RND’nin, Buteflika'nın 1999'dan 2019'a kadar süren iktidarının temel dayanakları olduğu açıkça görülse de Cezayirliler, 12 Haziran'da sandık başına gittiklerinde, iki partinin Buteflika rejimine bağlılıkları ve eski rejimi savunmaları onlara zarar verebilir. Bu iki partinin Buteflika'yı hasta ve konuşamazken haldeyken bile desteklediği ve sağlığının sebep olduğu engelleri bilmelerine rağmen Buteflika’yı arka arkaya cumhurbaşkanlığına aday gösterdikleri biliniyor. Dahası, Buteflika rejimi düşer düşmez bu iki partiden önde gelen çok sayıda isim, yolsuzluk ve yasadışı servet edinme suçlarından hüküm giyerek kendilerini parmaklıklar ardında buldu.
Tüm bu faktörler, kendilerini milliyetçi olarak niteleyen bu iki partinin egemenliğinin sona ermek üzere olabileceği ve 12 Haziran seçimlerinden feci sonuçlarla çıkabileceği izlenimi veriyor.

İslami eğilimli partiler
İslami eğilimli partiler, muhaliflerinin dağılması ve bir noktada her zaman hükümetlerin milliyetçilerle siyasal İslamcıları (FLN, RND ve MSP) bir araya getirmesi gerektiğinde ısrar eden eski Cumhurbaşkanı Buteflika’nın rejiminin bir parçası olmasına rağmen, Buteflika'ya karşı halk hareketine verdiği desteği sürmesini sonucunda 2021 seçimlerine güçlü bir konumda giriyorlar.
Siyasal İslamcıların Buteflika yönetiminden ayrılması, 2011'de Arap Baharı'nın başlamasından hemen sonrasına denk geliyor. İslami eğilimli partiler, muhalifleri tarafından, tökezleyen halk hareketini sürdürerek fırsatçı olmakla suçlandılar. Arap Baharı, Mısır, Tunus ve Libya'da olduğu gibi Cezayir’de de siyasal İslamcıları öne çıkardı. Tıpkı, parlamento seçimlerinin siyasal İslamcıların ilk kez hükümete liderlik etmelerine izin veren en büyük payı kazanmasıyla sonuçlandığı Fas’ta olduğu gibi.
Ancak 2012 seçimleri, siyasal İslamcıların istediği gibi geçmedi. Çünkü resmi sonuçlar FLN'nin ve RND’nin hakimiyetinin devam ettiğini gösterdi. Bu sonuçlar, siyasal İslamcıları seçimlerde hileli yapıldığı iddiasında bulunmaya itti. Aynı sonuç, siyasal İslamcıların milliyetçilerin ardından üçüncü sırada yer aldığı 2017 seçimlerinde de tekrarlandı. Ancak bugün 2021 seçimlerinin arifesinde, rakiplerinin ve muhaliflerinin yaşadığı talihsizlikler, en çok siyasal İslamcıların işine yarayacak gibi görünen bir tablo söz konusu.
İslami eğilimli partilerin başını şuan, Abdurrezzak Mukri liderliğindeki MSP ve Abdullah Caballa liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Cephesi (FJD) çekiyor.

Laik partiler
Cezayir’deki laik partilerin başını ise uzun yıllardır, güçleri Tizi Vuzu ve Bicaye gibi aşiret bölgelerinde yoğunlaşan FFS ve RCD çekiyor. Ancak bu iki parti geçtiğimiz yıllarda, özellikle FFS’nin önde gelen isimlerinden Hüseyin Ayet Ahmed’in partiden ayrılmasından ve RCD’nin lideri Said Sadi'nin istifasından sonra, kendilerini sürekli bir kaos içerisinde buldular. Bunun yanı sıra iki parti, 2021 seçimlerini boykot etme kararı aldıklarını açıkladılar. Troyka yanlısı (Avrupa Birliği/AB, Uluslararası Para Fonu/IMF, Avrupa Merkez Bankası/AMB) siyasetçi Louisa Hanun liderliğinde Sosyalist Eşitlik Partisi (PES) adlı üçüncü bir sol eğilimli parti daha var. Bu parti de 12 Haziran seçimlerini de boykot edecek, ancak halk arasındaki popülaritesi, hiçbir zaman 1990'larda siyasal İslamcılara yönelik sert eleştirileriyle tanınan lideri Hanun'unki kadar yüksek olmadı.

Halk hareketi ve ordu
Halk hareketi, 2019 yılında Buteflika rejimini devirmede orduyla birlikte önemli bir rol oynadı. Cumhurbaşkanının sağlığının elverişsiz olmasına rağmen seçimlerde yeniden aday olmasına karşı başlayan halk protestoları sonrasında ordu, halk hareketinin yanında yer almaya karar verdi ve aynı yılın Nisan ayında Buteflika'yı iktidardan uzaklaştırdı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Ahmed Kayid Salah, Buteflika’nın azledilmesinin yanı sıra Buteflika rejiminin iktidarının temel direkleri eski başbakanlardan Abdulmelik Sellal ve Ahmed Uyahya ile parti liderleri ve işadamlarından ve hatta bazı ordu komutanlarından çok sayıda ismin yargılanmasında kilit bir rol oynadı. Aynı zamanda ‘General Tevfik’ adıyla bilinen eski İstihbarat ve Güvenlik Dairesi (DRS) Başkanı Muhammed Medin ve İstihbarat Teşkilatı Başkanı Osman Tartak (Beşir) da görevden alındı. Ancak Kayid Salah'ın rolü, Buteflika rejimini devirmesinden sadece aylar sonra Aralık 2019'da aniden vefat etmesiyle sona erdi. Ancak orduya verdiği halk hareketiyle birlikte hareket etmesi yönündeki emri, Abdulmecid Tebbun’u cumhurbaşkanlığına getiren mevcut dönemin önünü açtı.
Cezayir ordusu şuan, sürekli olarak askeri birliklerin önünde konuşmalar ve sırayla saha ziyaretleri yapan Genelkurmay Başkanı Said Şangariha tarafından yönetiliyor. Ama aslında, ordu liderliğinin ve onunla birlikte istihbarat servisinin, tıpkı geçmiş yıllarda olduğu gibi bu kez de perde arkasında siyasi bir rol oynamaya devam etmeye istekli mi olduğu yoksa siyaset sahnesini seçimlerden çıkacak olan iktidara terk mi edeceği henüz netlik kazanmış değil.
FLN’nin 1992 yılında iktidara gelmesinin engellenmesi için ordunun doğrudan müdahale etmesi gerekti. Bu adımı eleştirenler ülkeyi kanlı bir on yıla sürüklediğini söylerken, destekleyenler ise bu adımın ülkeyi o dönemde liderlerinin açıklamalarından çıkarılan sonuca göre demokrasiye inanmayan bir partinin elinden kurtardığını söylüyorlar.
Öte yandan, halk hareketinin Buteflika yönetimine son vermedeki ana rolüne rağmen, asıl sorunu eleştirenlerin de söylediği üzere kendisini temsil eden ve onun adına konuşan bir liderlik üretememiş olmasıdır. Her ne kadar hareketin kendisini temsil edecek birini çıkaramamasının, kendi çıkarına olumlu bir faktör olduğunu söyleyenler de var. Çünkü onlara göre iktidar, halk hareketini sona erdirmek için hareketin önde gelen isimlerini tutuklayabilirdi. Hatta hareketin, İslami eğilimli saflarda daha görünür hale gelmesiyle, belki de gösterilerin FLN’nin kalesi olarak bilinen bölgelerden gelenlerin güçlü bir şekilde yer aldıkları başkent Cezayir’de çoğu zaman cuma namazından sonra düzenlenmesi nedeniyle, ortaya çıkışının ilk aylarında sahip olduğu ivmenin bir miktarını geçtiğimiz aylarda kaybettiği de ortadadır.
Dolayısıyla, hareketin bir bölümünün ihtiyaç duyulan değişikliği sağlayamayacağı gerekçesiyle seçimleri boykot edeceği, ideolojiye sahip bir başka kesimin ise siyasal İslamcılara oy vereceği açıktır.

Bağımsızlar
Eğer tablo böyle devam ederse, siyasal İslamcıların iktidara gelmesini önleme iddiası, özellikle Cumhurbaşkanı Tebbun belirli bir partiyi desteklemediğinden ve seçimlerde yarışacak bir partiye sahip olmadığından, büyük ölçüde önümüzdeki anketlerdeki bağımsız adayların performansına bağlı olacak gibi görünüyor. Cezayir Bağımsız Ulusal Seçim İdaresi istatistiklerine göre seçim yarışı, 646’sı partili,  837’si bağımsız olmak üzere bin 483 milletvekili adayı arasında gerçekleşecek. Peki, kim galip gelecek? Bu sorunun cevabı seçime birkaç gün kala netleşebilir mi?