Moritanya Enformasyon Bakanı Muhim, Şarku’l Avsat’a konuştu: Suudi Arabistan bizim için stratejik bir ortaktır

Moritanya Enformasyon Bakanı Muhim, Şarku’l Avsat’a konuştu: Suudi Arabistan bizim için stratejik bir ortaktır
TT

Moritanya Enformasyon Bakanı Muhim, Şarku’l Avsat’a konuştu: Suudi Arabistan bizim için stratejik bir ortaktır

Moritanya Enformasyon Bakanı Muhim, Şarku’l Avsat’a konuştu: Suudi Arabistan bizim için stratejik bir ortaktır

Moritanya bugün (Pazar)  Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ı karşılamaya hazırlanıyor.
Veliaht Prensin söz konusu ziyareti, merhum Devlet Başkanı Muhtar Veled Dade’nin davetiyle Kral Faysal’ın 1970’li yılların başında gerçekleştirdiği ziyaretten bu yana ilk üst düzey Suudi bir yetkilinin ziyareti olarak kayıtlara geçecek.
Şarku’l Avsat’a konuşan Moritanya Enformasyon Bakanı Seydi Muhammed Veled Muhim, Veliaht Prensin ziyaretinin Suudi Arabistan ve Moritanya halkları arasında asırlar süren bilimsel, kültürel ve sosyal değişimin geliştirdiği 'güçlü ilişkilerin' bir yansıması olduğunu ifade etti.
Bakan Muhim, Suudi Arabistan’ı “güçlü bir stratejik ortak, kardeş ve dost ülke” şeklinde nitelediği konuşmasında, “Suudi Arabistan, Moritanya’ya her alanda birçok yardımda bulundu. Bu hususta Suudi Arabistan’ı minnetle anıyoruz” diyerek, bu yardımların başında terörle mücadelenin geldiğini ifade ediyor. Bakan, Moritanya’nın bu mücadelede uzun yıllar boyunca edindiği deneyimlerini komşu ülkelere ihraç ettiğini de sözlerine ekliyor.
Moritanya, Veliaht Prens’i ilk kez karşılıyor. Bu ziyareti nasıl değerlendiriyorsunuz?
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın Moritanya ziyareti, bizler için son derece önem arz ediyor. Bu ziyaret, Suudi Arabistan ve Moritanya İslam Cumhuriyeti arasındaki tarihi bağların bir yansımasıdır. Prens Muhammed bin Selman, Kral Faysal'ın 1970'lerin başındaki ziyaretinden bu yana Moritanya'yı ziyaret eden en üst düzey Suudi yetkilisi.
İki ülke halkı ve yönetimleri arasındaki ilişkiler, kan bağları, dini ve tarihi bağlarla birbirine kenetlenmiştir. Krallık, Moritanya’ya her alanda birçok yardımda bulundu. Bu hususta Suudi Arabistan’ı minnetle anıyoruz. Çok saygıdeğer Cumhurbaşkanımız Muhammed Veled Abdulaziz görevinin başına geldiğinden beri Moritanya’nın kardeş ülkelerle olan ilişkilerini geliştirmek için çalışıyor. Suudi Arabistan’ın, Arap ülkeleriyle olan ilişkilerimizde en öncelikli konumda bulunması bu seviyede bir ziyaretle meyvesini vermiş oldu.
Suudi Arabistan-Moritanya işbirliği hangi alanlarda daha çok ön plana çıkmakta?
Suudi Arabistan-Moritanya işbirliği tüm alanları kapsıyor: ekonomik, siyasi, sosyal ve güvenlik alanlarının yanı sıra iki ülke çok boyutlu ilişkilere sahip. Siyasi alanda, Krallığı güçlü bir stratejik müttefik, kardeş ve dost bir ülke olarak kabul ediyoruz. Aynı şekilde güvenlik alanındaki işbirliğimizde de önemli ölçüde mesafe kat etmiş bulunuyoruz. Ekonomik alanda konuşulacak çok şey var. Ayrıca sosyal ilişkilerimiz de oldukça güçlü. İlişkilerimiz çok boyutlu, çok yönlüdür. Hangi seviyede olursa olsun söz konusu ilişkiler, her iki ülke yönetimi arasında beklenti olmaksızın sürmeye devam edecektir. Elbette bu, iki kardeş ülke ve halkının çıkarlarına hizmet eden Suudi Arabistan’la olan ilişkilerin zirvede olmasından ötürü doğal bir durum.
Yıllar öncesinde Suudi Arabistan terörle mücadele kapsamında bir koalisyon kurdu. Moritanya, önce destek verirken daha sonra koalisyona dahil oldu. Bu durum Moritanya’nın terör tehlikesine karşı sahip olduğu farkındalığın bir yansıması. Bu farkındalık nasıl oluştu?
Öncelikle terörün ülkemize verdiği büyük hasarın sonucu olarak terör ateşi tarafından yüreği dağlanan ülkelerden biriyiz. Bu sebeple terörü tüm çıplaklığıyla yakından tanımış olduk. Biz kimseye düşmanlık etmedik fakat bununla birlikte çocuklarımız gündüz gözüyle teröristler tarafından katledildiler. Öldürülen, kaçırılan misafirlerimiz oldu.
Bu şartlar altında yönetime gelen sayın Cumhurbaşkanımız Muhammed Veled Abdulaziz, ülkemizin istikrar ve güvenliği için terörist gruplara savaş ilan etti. İstikrar ve güvenlik, kalkınmanın ve gelişmenin temel direkleridir. Moritanya emniyetinin birbirine kenetlenmesi sonucu terör tehlikesini topraklarımızdan ve sınırlarımızdan uzaklaştırmayı başardık. 2008’de Novakşot sokaklarına kadar uzanan çatışmalarla şimdiyi karşılaştırdığımızda, Moritanya sınırı ve toprakları dünyada en güvenli bölgeleri arasında yer alıyor. Bu da, terör tehlikesini erken fark etmenin bir neticesidir.
Terörün rengi, sınırı, dini yoktur. Bu olgu bütün dünya için tehlike arz etmektedir. Moritanya hükümeti ve sayın Cumhurbaşkanımızın farkındalığı sayesinde emniyet birimlerimizde çok yönlü bir kenetlenmeye şahit olundu. Ülkemizin başarısından herkesin övgüyle bahsettiğini düşünüyorum. Ülkemiz, güvenlik ve istikrarını güvence altına alan ve bu konuda bölgeye bir bütün olarak katkıda bulunan bir ülkeye dönüştü. Ülkemizdeki bu önemli köklü değişim, Cumhurbaşkanımızın yönetiminde geçen son 10 yılda gerçekleşti.
Geçtiğimiz günlerde Moritanya Yönetiminin 'İhvan söylemine' karşı daha sıkı bir tutum izlediğine şahit olduk. Özellikle de İhvan-ı Müslimin'e bağlı eğitim kurumlarına karşı bu yeni yaklaşımın sırrı nedir?
Mantık ilkeleri gereği olarak, herhangi bir projeyi ithal ettiğimizde bunun araç ve gereçlerini, ihracatçı ülkedeki uygulanabilirliğini göz önünde bulundurmamız gerekir. Bize ihraç etmeye çalıştıkları veya bazı Moritanyalıların ithal etmek için çabaladığı bu Siyasal İslam, Suriye, Mısır, Irak, Yemen, Libya ve daha birçok bölgede yanan ateşin bizatihi müsebbibidir. Birçok Arap ülkesinde büyük yıkımlara neden oldu.
Böylece tecrübe edilen bu akımın bölgede bir istikrar faktörü olamayacağı anlaşıldı. Doksan yıla ulaşan bir zaman diliminde bu akımın gerilim faktörleri arasında yer aldığı tecrübe edildi. En nihayetinde bu süreçte 'Çözüm İslam’dadır' sloganı, onu taşıyanlar arasında dahi anlamını yitirdi. Dünyadaki Müslüman ve Arap kitlelerini ikna edici bir çözüm oluşturacak vizyon sağlayamadılar.
Moritanya halkının dini çeşitli boyutlardan okuyabilmesi; ülkedeki güven ve istikrarın, Moritanyalıların iç savaştan uzak ve barış içerisinde yaşamasında başat unsur olmuştur. Zira Moritanyalılar bilirler ki, dinin gayesi öncelikle adaleti sonra da barışı tesis etmektir. Bu iki paralel hedef aynı zamanda şeriatın iki temel maksadını ifade eder. Adaleti sağlamayan din, Allah katından değildir. Aynı şekilde barışı ve istikrarı sağlamayan din de Allah tarafından gönderilmiş olamaz. Moritanyalılar barış ve istikrar ile adaletin bu dinin ana gayesi olduğunu anladılar.
İhvan’a karşı alınan önemlerin bir benzeri Şiilik propagandası yapan İran’la bağlantılı örgütlere de uygulanıyor mu?
Tabi ki, bu önlemler Moritanyalıları herhangi bir mezhep veya siyasi harekete yönlendirmek isteyen herkes için geçerli ve bu bizim nezdimizde ihanetle aynı anlamı ifade ediyor. Din ve mezhep alanındaki birliği Moritanyalılar için bir kazanım olarak görüyoruz. Moritanyalıların birliğine, mezhebine, fıkhına, inancına zarar verecek girişimler, ulusal birlik ve beraberlik için de tehlike anlamına geliyor.
En nihayetinde ulusal bütünlüğü ve Moritanyalı vatandaşların inanç kurumunu muhafaza etme yükümlülüğü Moritanya hükümetine aittir. Fakat İhvan-ı Müslimin doktriniyle tanışan ülkelerde geçtiğimiz doksan yıllık süreçte maalesef bunun güvenlik ve istikrar unsuru olmadığını tecrübe ettik. Bu nedenle Moritanyalıların ideolojik, kültürel ve politik olarak birlikteliklerine düşkün oldukları kanaatindeyim. Bu konularda başkasından ders almaya ihtiyaç duymazlar.
Bölgesel olarak, Moritanya'nın Arap Mağrip Devletleri Birliği'nin ön plana çıkmasındaki son hamleye yönelik tutumu ve Fas Kralı'nın Cezayir’le diyalog için Cezayir'e yaptığı Mağrip Dışişleri Bakanları acil toplantısına katılma çağrısına yönelik düşüncesi nedir?
Konuyu, özen gösterdiğimiz üzere olumlu bir şekilde ele alıyoruz. Her zaman Arap Mağrip ülkelerinin birliğini sağlayan, gerginliği azaltan ve sorunları çözmeye yönelik eylemlerde bulunduk. Sorun çıkaran değil, çözümün bir parçası olduğumuzu düşünüyoruz. Fas-Cezayir arasındaki ilişkileri bozan Sahra sorununu takip ediyoruz. Taraflar, sorunu uluslararası boyuta taşıyıp Birleşmiş Milletlere götürmeyi seçtiler. Biz de sorunun çözülmesi için bastırıyoruz. Tüm tarafları bölgedeki krizleri sona erdirip ve herkesi tatmin edecek bir çözüm bulmaya davet ediyoruz. Bizim için önemli olan bölgenin istikrarıdır. Bölgedeki istikrardan ilk önce faydalanacak olanlar bizleriz.
Bu çağrıları takip ediyoruz. Moritanya’nın Arap Mağrip Birliği ülkeleri dışişleri bakanlarını toplantısının başkent Nuakşot’ta yapılması çağrısının, bu konuda verilmiş pratik bir cevap olduğunu düşünüyorum. Bu konuda açık bir vizyona sahibiz. Bu, Sayın Cumhurbaşkanı’nın yakından takip ettiği ve bu toplantıda görüşülmesini beklediği bir dosya. Moritanya’nın rolü ve vizyonunun tüm Arap Mağrip ülkelerini tek bir şemsiye altında toplayabileceğini ve mevcut görüş ayrılıklarının çözülmesine yardım edeceğini düşünüyorum.
 
 



Avusturya Dışişleri Bakanı Schallenberg, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Suudi Arabistan bizim stratejik ortağımızdır ve bölgenin güvenliğini sağlamak için birlikte çalışıyoruz’

Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg (Şarku’l Avsat)
Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg (Şarku’l Avsat)
TT

Avusturya Dışişleri Bakanı Schallenberg, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Suudi Arabistan bizim stratejik ortağımızdır ve bölgenin güvenliğini sağlamak için birlikte çalışıyoruz’

Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg (Şarku’l Avsat)
Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg (Şarku’l Avsat)

Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg, Gazze’deki insani durumun ‘felaket’ olduğunu söyleyerek, Riyad ile Viyana arasındaki ilişkiler stratejisini ve Ortadoğu bölgesindeki mevcut gerilimleri kontrol altına almak için birlikte çalışma stratejisine dikkati çekti. Tel Aviv’in Filistinlilere uyguladığı çifte standartların haksız olduğunu belirten Schallenberg, Batı Şeria’daki yerleşimlerin uluslararası hukuka aykırı olduğunu vurguladı.

Schallenberg, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “İsrailli yerleşimciler tarafından gerçekleştirilen şiddet eylemleri kabul edilemez ve failleri hesap vermeli. Aşırılık yanlısı İsrailli yerleşimcilere yönelik yaptırımları güçlü bir şekilde destekliyorum” diyerek, aynı zamanda 7 Ekim’de yaşanan olayın sonuçlarından da Hamas’ı sorumlu tuttu.

Ülkesinin UNRWA’ya sağladığı fonun askıya alınmasıyla ilgili olarak Schallenberg, yöneltilen suçlamalara ilişkin bağımsız ve kapsamlı bir soruşturma yürütülmesinin gerekli olduğunu söyledi. Hükümetinin fonları geri çekmediğini, bunun yerine ajansa fon sağlamayı geçici olarak durdurduğunu belirterek, Avusturya’nın 7 Ekim’den bu yana Gazze ve bölgedeki sivil halka 13 milyon euroluk ek insani yardım sağladığını açıkladı.

İkili ilişkiler düzeyinde ise Schallenberg, “Suudi Arabistan, Avusturya için önemli bir ortaktır. Ekonomik açıdan iddialı Suudi 2030 Vizyonu, Avusturya kurumları ve şirketlerine, özellikle yenilenebilir enerjiye, ilgi çekici fırsatlar sunmaktadır. Avusturya’yı 2023 yılında 200 bine yakın Suudi turist ziyaret etti. Viyana Üniversitesi’ndeki köklü arkeolojik misyonumuzun, Tebük bölgesindeki köy sahasındaki çalışmalarına yeniden başlandı” dedi.

Öte yandan Schallenberg, Husilerin Kızıldeniz’deki gemilere yönelik saldırılarını pervasız ve rastgele olarak nitelendirirken, bunların uluslararası hukuku ihlal ettiğini, bölgesel güvenliğe zarar verdiğini ve küresel ticaretin yüzde 15’ini tehdit ettiğini belirtti. Ayrıca ticari gemilerin Ümit Burnu’na yönlendirilmesinin, gıda, ilaç ve enerji fiyatlarında küresel olarak artışa yol açtığını vurguladı.

ABD eski Başkanı Donald Trump’ın NATO’nun Avrupa Birliği (AB) ülkelerine yaptığı yardımın, maddi tazminata bağlanması yönündeki açıklamalarına ilişkin olarak ise Schallenberg, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırılarını frenlemek için Washington’un güçlü ortaklara ihtiyacı olduğunu vurguladı.

Alexander Schallenberg ayrıca, “Şu anda Rusya ve Ukrayna arasında yapıcı bir diyalogdan çok uzaktayız. Ağustos 2023’te Ulusal Güvenlik Koordinatörü düzeyinde Cidde toplantısını düzenleyen Suudi Arabistan gibi kilit aktörler de dahil olmak üzere tüm aktörlerin görüşmeye dahil edilmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Ukrayna’yı insani alanda destekledik, ancak askeri tarafsızlığımız nedeniyle asla askeri teçhizat açısından destek vermedik” açıklamasında bulundu.

İşte Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg’in Şarku’l Avsat’a verdiği röportajın tamamı;

-İsrail’in Gazze, Refah ve Han Yunus’a yönelik saldırıları konusunda Avusturya’nın tutumu nedir?

*Gazze’deki her geçen gün daha da kötüleşen felaket niteliğindeki insani durumdan derin endişe duyuyorum. Orada tanık olduğumuz muazzam insani acılar kimseyi bu konuya donuk bırakamaz. Filistinli sivil nüfusa yardım etmek ve onları korumak için elimizden gelen her şeyi yapmamız zorunludur. Bu, İsrail için de geçerli. İsrail’in, Hamas’ın barbar terörüne karşı uluslararası hukuk ve uluslararası insancıl hukuk uyarınca kendisini savunma hakkını kabul ederken, sivillerin korunmasının da güçlendirilmesi gerektiğini vurguluyoruz. İsrail, daha fazlasını yapmalı ve ordu, askeri ve sivil hedefler arasında net bir ayrım yapmalıdır. Filistinlilerin Gazze Şeridi’nden sürülmesi çağrısının çözüm olmadığı açıktır. Acilen ihtiyacımız olan şey, güney üzerinden Gazze’ye daha fazla yardım (yiyecek, su ve tıbbi bakım) ulaştırmak için insani bir ateşkestir.

dsfvdf
Avusturya Dışişleri Bakanı, Riyad’da Suudi mevkidaşı ile bir araya geldi (Arşiv- Şarku’l Avsat)

Planlanan kara saldırısına gelince, İsrail açısından Refah’ta Hamas’a ve sivillerin arkasına saklanan teröristlere karşı önlem alınması gerektiğini anlıyorum. Dünyanın hiçbir ülkesi 7 Ekim’de yaşananları kabul etmeyecektir. Ancak sivil halkı Gazze’nin güneyine kaçmak zorunda bırakıp, ardından güneyin saldırı bölgesi ilan edilmesi benim anlayabileceğim bir mantık değil. İsrail hükümeti, güney Gazze’deki sivil nüfusu nasıl korumayı planladığı konusunda inandırıcı bir planı masaya koymalı. Bölge ziyaretimde bu planın savunuculuğunu yapacağım.

Aynı zamanda sivil halkın acılarına çifte standart uygulamanın gereksiz olduğunu düşünüyorum. İnsanların çektiği acıların hiyerarşisi yoktur. Yaklaşık beş aydır Gazze’de hala 130’dan fazla rehinenin tutulduğunu unutmamalıyız; aralarında Avusturyalı iki çocuk babası da var. Hamas bir terör örgütüdür ve amacı İsrail’de ve Gazze’de yıkım, korku, acı ve sefalet yaymaktır. Masum Filistinlilerle, erkeklerle, kadınlarla ve çocuklarla yaptıkları ticaret de dahil olmak üzere onların ticareti ölümdür.

-Bazı gözlemciler, Avusturya’nın UNRWA’ya yaptığı yardımın durdurulmasına ilişkin gerekçelerin ikna edici olmadığına inanıyor. Ajansı finanse etmeye ne zaman devam edeceksiniz?

*Hamas’ın 7 Ekim’de başlattığı saldırıda UNRWA çalışanlarının parmağı olduğuna ilişkin iddialar son derece kaygı verici. Başta Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri olmak üzere UNRWA ve Birleşmiş Milletler adına tam şeffaflık çağrısında bulunuyoruz. Bu bizim için çok üzücü, çünkü biz Avusturya vatandaşlarının BM ile özel bir ilişkisi var. BM’nin genel merkezlerinden birine Viyana’da ev sahipliği yapıyoruz. Ancak bu suçlamalarla ilgili bağımsız ve kapsamlı bir soruşturma yapılması gerekiyor. Tüm iddialar incelenene ve ortaya çıkan sonuçlar netlik kazanana kadar Avusturya, uluslararası ortaklarla koordineli olarak UNRWA’ya yapılan tüm ek ödemeleri askıya aldı. Bir kez daha açıklığa kavuşturmak gerekirse, parayı geri çekmedik, bunun yerine ödemeyi şimdilik durdurduk ve soruşturmanın sonuçlarını bekliyoruz. Ne olursa olsun Avusturya, diğer uluslararası yardım kuruluşları, Dünya Gıda Programı ve Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu aracılığıyla Gazze’deki sivil nüfusu desteklemeye devam ediyor. Avusturya, insanların çektiği acıları hafifletmek amacıyla 7 Ekim’den bu yana Gazze ve bölgedeki sivil halka 13 milyon euroluk ek insani yardım sağladı.

-İsrailli yerleşimcilerin Filistin’de uyguladığı şiddeti nasıl değerlendirirsiniz?

* Batı Şeria’daki yerleşimler uluslararası hukuka aykırı. İsrailli yerleşimcilerin uyguladığı şiddet eylemleri kabul edilemez ve failleri hesap vermeli. Aslında aşırıcı İsrailli yerleşimcilere yönelik yaptırımları güçlü bir şekilde destekliyorum ve bunu başından beri de söyledim.

-İsrail’in bölgede yarattığı gerilim, savaşın kapsamını ne kadar genişletebilir?

*Savaşı kimin çıkardığını unutmamak gerekiyor. Hamas’ın 7 Ekim’de başlattığı saldırı, Ortadoğu’daki mevcut gerilimlerden bağımsız olarak suçu yalnızca İsrail’e atmıyor, meseleleri aşırı basite indirgemek anlamına geliyor. Gerçekten de diğer bölgesel aktörler, Hamas saldırısını kendi siyasi gündemlerini sürdürmek için bir fırsat olarak kullandılar. Husilerin ticari gemilere yönelik saldırıları bu pervasız davranışın bir örneğidir. Bölge, gerilimin daha da artmasına tahammül edemez. Geçtiğimiz haftalarda iki kez görüştüğüm Suudi Dışişleri Bakanı Prens Bin Farhan da dahil olmak üzere Arap ortaklarla yaptığım ikili görüşmelerde, bu kısır döngüye son verme yönündeki ortak hedefimizin net olmasını büyük takdirle karşılıyorum.

swevfedv
Avusturya Dışişleri Bakanı, Riyad’da Suudi mevkidaşı ile bir araya geldi (Arşiv- Şarku’l Avsat)

-Kızıldeniz’de seyrüseferi güvence altına almak için ABD liderliğindeki koalisyon hakkında ne düşünüyorsunuz?

*Husilerin Kızıldeniz’deki sivil kargo gemilerine yönelik pervasız ve ayrım gözetmeyen saldırıları uluslararası hukuku ihlal ediyor. Bölgesel güvenliği baltalıyor ve küresel ticareti ve tedarik yollarını tehdit ediyor. Dolayısıyla Kızıldeniz’deki güvensizliğin küresel ekonomi ve refah üzerinde büyük etkisi var. Çoğu çatışmanın sadece bölgesel olmadığını görebiliyoruz ve bu belki de yirmi birinci yüzyılın özel bir özelliğidir. Tıpkı Rusya’nın saldırgan savaşının küresel yansımaları olduğu gibi Orta Doğu’daki çatışmanın da etkileri var. Husi saldırıları nedeniyle ticari gemiler, Ümit Burnu’na yönlendirilmek zorunda kaldı. Bu durumun maliyeti yüksektir ve dünya genelinde gıda, ilaç ve enerji fiyatlarının daha yüksek olmasına yol açmaktadır.

ABD liderliğindeki Refah Muhafızı operasyonu, Kızıldeniz’de seyrüsefer özgürlüğünün sağlanmasına yönelik uluslararası çabaların omurgasını oluşturuyor. Ayrıca Avrupa Birliği (AB), bölgedeki deniz güvenliğine katkı sağlamak amacıyla hızla ASPIDES operasyonunu başlattı. Avusturya, küresel ticarette güvenliği desteklemek amacıyla ticari gemileri denizdeki saldırılardan korumayı amaçlayan bu deniz varlığına katılacak.

-Suudi Arabistan- Avusturya ilişkilerinin geleceği nedir? En önemli işbirliği alanları nelerdir? İki ülke arasında üzerinde çalışılan bir işbirliği projesi var mı?

*Suudi Arabistan, Avusturya için önemli bir ortaktır ve iki ülke arasında özellikle siyasi ve ekonomik alanlardaki yakın ilişkileri takdir ediyorum. Geçtiğimiz aylarda çok sayıda üst düzey ikili ziyaret gerçekleşti. Ekonomik açıdan bakıldığında iddialı Suudi 2030 Vizyonu, özellikle yenilenebilir enerji söz konusu olduğunda Avusturyalı işletmelere ve şirketlere ilginç fırsatlar sunuyor. Avusturya uzun yıllara dayanan deneyime sahip ve bu alanda iyi durumda olan birçok şirkete sahipken, iki ülke arasındaki temaslar da yoğunlaşıyor. 2023 yılında yaklaşık 200 bin Suudi turist, Avusturya’yı ziyaret etti. Avusturya’nın Riyad Büyükelçiliği de Krallık’taki Suudi ve Avrupalı ​​ortaklarla çok çeşitli kültürel projeler uygulayarak ikili kültürel alışverişi geliştirmek için çalışıyor. Bu vesileyle, Viyana Üniversitesi’ndeki köklü arkeolojik misyonumuzun, Tebük bölgesindeki köy sahasında çalışmalarına yeniden başlandı.

-Körfez- Avrupa Bakanlar Konseyi toplantıları ne gibi sonuçlar doğurdu? Şu anda ortak bir proje yürütülüyor mu?

*Bu düzenli bakanlar düzeyindeki toplantılar, AB ile Körfez ülkeleri arasındaki stratejik işbirliğini güçlendirmeyi, koordine etmeyi ve genişletmeyi amaçlıyor. Ortaklığımız ticaret, enerji ve yeşil geçiş gibi karşılıklı çıkarları ilgilendiren birçok konuyu kapsamaktadır. Geçen yılki toplantı, Hamas’ın İsrail’e saldırısıyla aynı zamana denk gelen 7 Ekim’den hemen sonra Maskat’ta yapılmıştı. Bu koşullar altında olağanüstü bir toplantıydı. Ancak bu, Körfez ülkeleri ve Avrupa’nın hem İsrailliler hem de Filistinliler için iki devletli çözümü yeniden canlandırma konusundaki kararlılığını ortaya koydu. Hepimiz istikrarlı ve müreffeh bir Orta Doğu istiyoruz. Bu, aynı zamanda Arap ülkeleri ile İsrail arasında devam eden normalleşmeyi de içeriyor elbette.

-Donald Trump’ın, NATO’nun AB ülkelerine yaptığı yardımın, maddi tazminata bağlanması yönündeki açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

*NATO’nun diğer tarafıyla ilgili açıklamaların özellikle seçim öncesi abartılmaması gerekiyor. Özellikle seçim öncesi dönemde ABD gibi küresel bir oyuncunun bile güçlü ortaklara ihtiyacı var ve Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırganlığı göz önüne alındığında, birbirimize yakın durmamız her zamankinden daha önemli. Avusturya bu transatlantik ortaklığı güçlendirmeye tamamen kararlıdır. Biz NATO’da müttefik değiliz. Ancak demokratik değerler ve ortak çıkarlar çerçevesinde birleştiğimiz ABD ile yakın ilişkilerimize değer veriyoruz.

-Rusya karşısında Ukrayna’ya silahlı maddi desteğinize rağmen Rusya ile diyalog kapısının açık tutulmasını talep ediyorsunuz. Bunun sırrı nedir?

*Savaşlar nadiren savaş alanında, çoğunlukla da müzakere masasında biter. Bu amaçla, iletişim kanallarını sürdürmek için BM ve hem Rusya’nın hem de Ukrayna’nın bağlı olduğu Viyana merkezli Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı gibi diyalog platformlarına ihtiyacımız var. Bu en iyi haliyle klasik çoğulculuktur. Kendi dış politikamızın ‘yankı odalarına’ girme eğiliminin hayatlarımıza yönelik bir tehdit olduğuna inanıyorum. Elbette şu anda Rusya ile Ukrayna arasında yapıcı bir diyalog yürütmekten çok uzaktayız. Ağustos 2023’te Ulusal Güvenlik Koordinatörü düzeyinde Cidde toplantısını düzenleyen Suudi Arabistan gibi büyük aktörler de dahil olmak üzere tüm aktörlerin görüşmeye dahil edilmesinin önemli olduğunu düşünüyorum.

Ancak bir şey çok açık: Ukrayna müzakereleri Ukrayna olmadan yürütülemez. Rusya’nın egemen bir ülkeyi, neo-emperyalist güdüsüyle, bu ülkenin var olma hakkına sahip olmadığına inanarak işgal ettiğini unutamayız. Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü yasadışı ve haksız saldırı savaşında uluslararası hukuku ve insancıl hukuku bariz bir şekilde ihlal etmesi karşısında Avusturya, siyasi açıdan tarafsız kalamaz ve kalmayacaktır. Ukrayna’yı ilk günden itibaren insani alanda güçlü bir şekilde destekledik. Ancak askeri tarafsızlığımız nedeniyle hiçbir zaman askeri teçhizat konusunda desteklemedik.

-Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik savaşının Avusturya’nın güvenliği ve ekonomisi üzerindeki etkisi nedir?

*Size bir örnek vereyim: Ukrayna’nın Lviv şehri Viyana’ya Avusturya’nın batı kesiminden daha yakın. Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik savaşının başlangıcından bu yana, yerinden edilmiş 107 bin Ukraynalı Avusturya’da kayıt altına alındı. Yaklaşık 70 bin kişi şu anda Avusturya’da ikamet ediyor ve 40 binden fazla kişi destek alıyor. Gördüğünüz gibi bu savaş sadece Avusturya’yı değil tüm Avrupa’yı etkiledi. Ancak bu bir Avrupa savaşı değil. Ancak etkileri küresel ölçeğe ulaştı. Küresel gıda fiyatlarını veya enerji güvenliğini düşünün. Rusya’nın yakın çevremiz olan Batı Balkanlar’da yarattığı istikrarsızlığa da tanık oluyoruz. Bu da endişeyle takip ettiğimiz bir diğer gelişme.

-Bazı tarafsız Avrupa ülkelerinin NATO’ya katılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

*Her ülkenin kendi tarihi ve kendi coğrafi konumu vardır. Rusya’nın doğrudan tehdidine ve Ukrayna’ya yönelik askeri saldırganlığına yanıt olarak Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya katılma kararına saygı duyuyoruz. Ancak Avusturya’nın durumu farklı. Askeri tarafsızlık ve Avrupa dayanışması güvenlik politikamızın ayırt edici özellikleridir ve biz buna çok değer veriyoruz. En önemlisi, hiçbir zaman siyasi ve ideolojik olarak tarafsız olmadık. Uluslararası hukuk kırmızı çizgimiz olmaya devam ediyor. BM Tüzüğü saldırıya uğradığında asla sessiz kalmayacağız. AB’nin onursal üyesi ve NATO’nun uzun vadeli ortağı olarak, kriz yönetimi görevlerinde kuvvetler ve polisle birlikte çalışmak da dahil olmak üzere, Avrupa ve ötesinde barış ve güvenliğe katkıda bulunmaya devam edeceğiz.

-Avusturya’nın Sudan krizi konusundaki tutumu nedir?

*Şu anda sorunlu alanlara inanılmaz derecede odaklanıyoruz. Ancak Ukrayna’da, Ortadoğu’da ve Sahel’de olup bitenlerin ortasında, çok endişe verici diğer gelişmeleri de unutmamalıyız. Sudan Silahlı Kuvvetleri ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasındaki silahlı çatışma, Sudan’ı sivil halk için insani bir kabusa sürükledi. Her iki tarafı da saldırıları derhal durdurmaya, müzakere masasına dönmeye ve sivil yönetime sorunsuz ve hızlı bir geçişin önünü açmaya çağırıyoruz. Ancak aynı zamanda, ağır insan hakları ve insancıl hukuk ihlallerinin faillerinden, hangi savaşan gruba mensup olduklarına bakılmaksızın hesap sorulmalıdır.