Moritanya Enformasyon Bakanı Muhim, Şarku’l Avsat’a konuştu: Suudi Arabistan bizim için stratejik bir ortaktır

Moritanya Enformasyon Bakanı Muhim, Şarku’l Avsat’a konuştu: Suudi Arabistan bizim için stratejik bir ortaktır
TT

Moritanya Enformasyon Bakanı Muhim, Şarku’l Avsat’a konuştu: Suudi Arabistan bizim için stratejik bir ortaktır

Moritanya Enformasyon Bakanı Muhim, Şarku’l Avsat’a konuştu: Suudi Arabistan bizim için stratejik bir ortaktır

Moritanya bugün (Pazar)  Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ı karşılamaya hazırlanıyor.
Veliaht Prensin söz konusu ziyareti, merhum Devlet Başkanı Muhtar Veled Dade’nin davetiyle Kral Faysal’ın 1970’li yılların başında gerçekleştirdiği ziyaretten bu yana ilk üst düzey Suudi bir yetkilinin ziyareti olarak kayıtlara geçecek.
Şarku’l Avsat’a konuşan Moritanya Enformasyon Bakanı Seydi Muhammed Veled Muhim, Veliaht Prensin ziyaretinin Suudi Arabistan ve Moritanya halkları arasında asırlar süren bilimsel, kültürel ve sosyal değişimin geliştirdiği 'güçlü ilişkilerin' bir yansıması olduğunu ifade etti.
Bakan Muhim, Suudi Arabistan’ı “güçlü bir stratejik ortak, kardeş ve dost ülke” şeklinde nitelediği konuşmasında, “Suudi Arabistan, Moritanya’ya her alanda birçok yardımda bulundu. Bu hususta Suudi Arabistan’ı minnetle anıyoruz” diyerek, bu yardımların başında terörle mücadelenin geldiğini ifade ediyor. Bakan, Moritanya’nın bu mücadelede uzun yıllar boyunca edindiği deneyimlerini komşu ülkelere ihraç ettiğini de sözlerine ekliyor.
Moritanya, Veliaht Prens’i ilk kez karşılıyor. Bu ziyareti nasıl değerlendiriyorsunuz?
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın Moritanya ziyareti, bizler için son derece önem arz ediyor. Bu ziyaret, Suudi Arabistan ve Moritanya İslam Cumhuriyeti arasındaki tarihi bağların bir yansımasıdır. Prens Muhammed bin Selman, Kral Faysal'ın 1970'lerin başındaki ziyaretinden bu yana Moritanya'yı ziyaret eden en üst düzey Suudi yetkilisi.
İki ülke halkı ve yönetimleri arasındaki ilişkiler, kan bağları, dini ve tarihi bağlarla birbirine kenetlenmiştir. Krallık, Moritanya’ya her alanda birçok yardımda bulundu. Bu hususta Suudi Arabistan’ı minnetle anıyoruz. Çok saygıdeğer Cumhurbaşkanımız Muhammed Veled Abdulaziz görevinin başına geldiğinden beri Moritanya’nın kardeş ülkelerle olan ilişkilerini geliştirmek için çalışıyor. Suudi Arabistan’ın, Arap ülkeleriyle olan ilişkilerimizde en öncelikli konumda bulunması bu seviyede bir ziyaretle meyvesini vermiş oldu.
Suudi Arabistan-Moritanya işbirliği hangi alanlarda daha çok ön plana çıkmakta?
Suudi Arabistan-Moritanya işbirliği tüm alanları kapsıyor: ekonomik, siyasi, sosyal ve güvenlik alanlarının yanı sıra iki ülke çok boyutlu ilişkilere sahip. Siyasi alanda, Krallığı güçlü bir stratejik müttefik, kardeş ve dost bir ülke olarak kabul ediyoruz. Aynı şekilde güvenlik alanındaki işbirliğimizde de önemli ölçüde mesafe kat etmiş bulunuyoruz. Ekonomik alanda konuşulacak çok şey var. Ayrıca sosyal ilişkilerimiz de oldukça güçlü. İlişkilerimiz çok boyutlu, çok yönlüdür. Hangi seviyede olursa olsun söz konusu ilişkiler, her iki ülke yönetimi arasında beklenti olmaksızın sürmeye devam edecektir. Elbette bu, iki kardeş ülke ve halkının çıkarlarına hizmet eden Suudi Arabistan’la olan ilişkilerin zirvede olmasından ötürü doğal bir durum.
Yıllar öncesinde Suudi Arabistan terörle mücadele kapsamında bir koalisyon kurdu. Moritanya, önce destek verirken daha sonra koalisyona dahil oldu. Bu durum Moritanya’nın terör tehlikesine karşı sahip olduğu farkındalığın bir yansıması. Bu farkındalık nasıl oluştu?
Öncelikle terörün ülkemize verdiği büyük hasarın sonucu olarak terör ateşi tarafından yüreği dağlanan ülkelerden biriyiz. Bu sebeple terörü tüm çıplaklığıyla yakından tanımış olduk. Biz kimseye düşmanlık etmedik fakat bununla birlikte çocuklarımız gündüz gözüyle teröristler tarafından katledildiler. Öldürülen, kaçırılan misafirlerimiz oldu.
Bu şartlar altında yönetime gelen sayın Cumhurbaşkanımız Muhammed Veled Abdulaziz, ülkemizin istikrar ve güvenliği için terörist gruplara savaş ilan etti. İstikrar ve güvenlik, kalkınmanın ve gelişmenin temel direkleridir. Moritanya emniyetinin birbirine kenetlenmesi sonucu terör tehlikesini topraklarımızdan ve sınırlarımızdan uzaklaştırmayı başardık. 2008’de Novakşot sokaklarına kadar uzanan çatışmalarla şimdiyi karşılaştırdığımızda, Moritanya sınırı ve toprakları dünyada en güvenli bölgeleri arasında yer alıyor. Bu da, terör tehlikesini erken fark etmenin bir neticesidir.
Terörün rengi, sınırı, dini yoktur. Bu olgu bütün dünya için tehlike arz etmektedir. Moritanya hükümeti ve sayın Cumhurbaşkanımızın farkındalığı sayesinde emniyet birimlerimizde çok yönlü bir kenetlenmeye şahit olundu. Ülkemizin başarısından herkesin övgüyle bahsettiğini düşünüyorum. Ülkemiz, güvenlik ve istikrarını güvence altına alan ve bu konuda bölgeye bir bütün olarak katkıda bulunan bir ülkeye dönüştü. Ülkemizdeki bu önemli köklü değişim, Cumhurbaşkanımızın yönetiminde geçen son 10 yılda gerçekleşti.
Geçtiğimiz günlerde Moritanya Yönetiminin 'İhvan söylemine' karşı daha sıkı bir tutum izlediğine şahit olduk. Özellikle de İhvan-ı Müslimin'e bağlı eğitim kurumlarına karşı bu yeni yaklaşımın sırrı nedir?
Mantık ilkeleri gereği olarak, herhangi bir projeyi ithal ettiğimizde bunun araç ve gereçlerini, ihracatçı ülkedeki uygulanabilirliğini göz önünde bulundurmamız gerekir. Bize ihraç etmeye çalıştıkları veya bazı Moritanyalıların ithal etmek için çabaladığı bu Siyasal İslam, Suriye, Mısır, Irak, Yemen, Libya ve daha birçok bölgede yanan ateşin bizatihi müsebbibidir. Birçok Arap ülkesinde büyük yıkımlara neden oldu.
Böylece tecrübe edilen bu akımın bölgede bir istikrar faktörü olamayacağı anlaşıldı. Doksan yıla ulaşan bir zaman diliminde bu akımın gerilim faktörleri arasında yer aldığı tecrübe edildi. En nihayetinde bu süreçte 'Çözüm İslam’dadır' sloganı, onu taşıyanlar arasında dahi anlamını yitirdi. Dünyadaki Müslüman ve Arap kitlelerini ikna edici bir çözüm oluşturacak vizyon sağlayamadılar.
Moritanya halkının dini çeşitli boyutlardan okuyabilmesi; ülkedeki güven ve istikrarın, Moritanyalıların iç savaştan uzak ve barış içerisinde yaşamasında başat unsur olmuştur. Zira Moritanyalılar bilirler ki, dinin gayesi öncelikle adaleti sonra da barışı tesis etmektir. Bu iki paralel hedef aynı zamanda şeriatın iki temel maksadını ifade eder. Adaleti sağlamayan din, Allah katından değildir. Aynı şekilde barışı ve istikrarı sağlamayan din de Allah tarafından gönderilmiş olamaz. Moritanyalılar barış ve istikrar ile adaletin bu dinin ana gayesi olduğunu anladılar.
İhvan’a karşı alınan önemlerin bir benzeri Şiilik propagandası yapan İran’la bağlantılı örgütlere de uygulanıyor mu?
Tabi ki, bu önlemler Moritanyalıları herhangi bir mezhep veya siyasi harekete yönlendirmek isteyen herkes için geçerli ve bu bizim nezdimizde ihanetle aynı anlamı ifade ediyor. Din ve mezhep alanındaki birliği Moritanyalılar için bir kazanım olarak görüyoruz. Moritanyalıların birliğine, mezhebine, fıkhına, inancına zarar verecek girişimler, ulusal birlik ve beraberlik için de tehlike anlamına geliyor.
En nihayetinde ulusal bütünlüğü ve Moritanyalı vatandaşların inanç kurumunu muhafaza etme yükümlülüğü Moritanya hükümetine aittir. Fakat İhvan-ı Müslimin doktriniyle tanışan ülkelerde geçtiğimiz doksan yıllık süreçte maalesef bunun güvenlik ve istikrar unsuru olmadığını tecrübe ettik. Bu nedenle Moritanyalıların ideolojik, kültürel ve politik olarak birlikteliklerine düşkün oldukları kanaatindeyim. Bu konularda başkasından ders almaya ihtiyaç duymazlar.
Bölgesel olarak, Moritanya'nın Arap Mağrip Devletleri Birliği'nin ön plana çıkmasındaki son hamleye yönelik tutumu ve Fas Kralı'nın Cezayir’le diyalog için Cezayir'e yaptığı Mağrip Dışişleri Bakanları acil toplantısına katılma çağrısına yönelik düşüncesi nedir?
Konuyu, özen gösterdiğimiz üzere olumlu bir şekilde ele alıyoruz. Her zaman Arap Mağrip ülkelerinin birliğini sağlayan, gerginliği azaltan ve sorunları çözmeye yönelik eylemlerde bulunduk. Sorun çıkaran değil, çözümün bir parçası olduğumuzu düşünüyoruz. Fas-Cezayir arasındaki ilişkileri bozan Sahra sorununu takip ediyoruz. Taraflar, sorunu uluslararası boyuta taşıyıp Birleşmiş Milletlere götürmeyi seçtiler. Biz de sorunun çözülmesi için bastırıyoruz. Tüm tarafları bölgedeki krizleri sona erdirip ve herkesi tatmin edecek bir çözüm bulmaya davet ediyoruz. Bizim için önemli olan bölgenin istikrarıdır. Bölgedeki istikrardan ilk önce faydalanacak olanlar bizleriz.
Bu çağrıları takip ediyoruz. Moritanya’nın Arap Mağrip Birliği ülkeleri dışişleri bakanlarını toplantısının başkent Nuakşot’ta yapılması çağrısının, bu konuda verilmiş pratik bir cevap olduğunu düşünüyorum. Bu konuda açık bir vizyona sahibiz. Bu, Sayın Cumhurbaşkanı’nın yakından takip ettiği ve bu toplantıda görüşülmesini beklediği bir dosya. Moritanya’nın rolü ve vizyonunun tüm Arap Mağrip ülkelerini tek bir şemsiye altında toplayabileceğini ve mevcut görüş ayrılıklarının çözülmesine yardım edeceğini düşünüyorum.
 
 



Lübnan Dışişleri Bakanı Abdullah Buhabib, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Hizbullah, 1701’in uygulanmasına yönelik ‘tam anlaşmaya’ itiraz etmedi’

Lübnan Dışişleri Bakanı Abdullah Buhabib. (Şarku’l Avsat)
Lübnan Dışişleri Bakanı Abdullah Buhabib. (Şarku’l Avsat)
TT

Lübnan Dışişleri Bakanı Abdullah Buhabib, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Hizbullah, 1701’in uygulanmasına yönelik ‘tam anlaşmaya’ itiraz etmedi’

Lübnan Dışişleri Bakanı Abdullah Buhabib. (Şarku’l Avsat)
Lübnan Dışişleri Bakanı Abdullah Buhabib. (Şarku’l Avsat)

Lübnan Dışişleri Bakanı Abdullah Buhabib, işgal edilen tüm Lübnan topraklarından çekilme konusunda İsrail ile tam bir anlaşmaya varılması halinde Lübnan’ın 1701 sayılı kararı uygulamak istediğini açıkladı. Bu, Hizbullah da dahil Lübnan’da kimsenin itiraz etmediği bir karar. Buhabib, Lübnan’ın askerlerin orduya alınması için uluslararası yardım sağlanması halinde yedi bin ek ordu askerini konuşlandırmaya hazır olduğunu vurgularken, “Lübnan, başkanın yokluğunda gerçekleştirilemeyecek olan, kara sınırlarının belirlenmesine yönelik müzakerelere zemin hazırlıyor” dedi.

Buhabib, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, güneydeki savaş krizini çözmeye yönelik dış önerilerin çoğunun, ‘İsrailliler kuzeydeki köylerine dönünceye kadar Hizbullah militanlarının 10 kilometrelik bir mesafe boyunca kuzeye doğru çekilmesi şeklinde özetlendiğini’ söyledi. Bakan ayrıca, Lübnan’ın tutumunun ise ‘işgal altındaki toprakların tamamının geri alınması, İsrail ile Lübnan arasındaki sınırların 1949 Ateşkes Anlaşması’nda belirlenen sınırlara göre belirlenmesi, Şeba Çiftlikleri ve Kafr Şuba Tepeleri’nin geri alınması ve kara, deniz ve hava ihlallerinin durdurulması’ şeklinde olduğunu dile getirdi. İki taraf arasındaki sınır anlaşmazlığının, 1967’de İsrail tarafından işgal edilen Şeba Çiftlikleri ve Kafr Şuba Tepeleri’ne ek olarak B1 noktası ve Gacar kasabasının kuzeyinde İsrail tarafından işgal edilen topraklar dahil olmak üzere 13 sınır noktasıyla temsil edildiği biliniyor. Bu bağlamda Buhabib, “Bu konuyu sonlandırdığımızda sabit sınırlarımız olacak” dedi.

Fotoğraf Altı: Lübnan Dışişleri Bakanı Abdullah Buhabib. (Şarku’l Avsat)
 Lübnan Dışişleri Bakanı Abdullah Buhabib. (Şarku’l Avsat)

Lübnan’a gelen uluslararası heyetler, Hizbullah savaşçılarının 10 kilometre geri çekilmemesi halinde İsrail’in Lübnan’a saldıracağı yönündeki görüşlerini aktardı. İsrail’in bu tepkisine yanıt olarak ise Buhabib, “Lübnan’ın cevabı açıktı: Biz savaş istemiyoruz, istikrar ve sükûnet arıyoruz. Dolayısıyla sınır anlaşmasını sağlamlaştırmak istiyoruz” dedi. Uluslararası tepkiler ise “Bu konuları daha sonra hayata geçireceğiz” şeklinde oldu. Ancak Lübnan’ın tutumu, Lübnanlıların taleplerinin şimdi uygulanması ve bunların belirli bir zamanda gerçekleşmesini sağlayacak bir tür zaman çizelgesinin olması konusunda ısrar ediyor.

Uluslararası öneriler

Buhabib, çözüm vizyonuna ilişkin ABD önerilerinin Beyrut’a ulaştığını yalanladığı açıklamasında “Halen üzerinde çalıştıkları için Amerikalıların henüz sunabileceği hiçbir şey yok” dedi. İngilizlerin, kameralar takılı gözetleme kuleleri yükseltme önerisiyle ilgili olarak ise “Bu öneri, kameraların hangi yöne, güneye, kuzeye veya başka bir yöne yönlendirileceğini açıklığa kavuşturmuyor” ifadelerini kullandı. Buhabib ayrıca, “Lübnan topraklarına yönlendirilen kameralar konusunun henüz gündeme gelmediğini düşünüyoruz” şeklinde konuştu.

Fransa’nın ordunun Litani’nin güneyinde konuşlandırılmasını güçlendirme önerisi hakkında ise Buhabib, “1701 sayılı karar, Lübnan’ın sınıra Lübnan ordusundan 15 bin askeri konuşlandırması gerektiğini vurgulayarak şunları söyledi:

“Ancak orduya verilen muazzam iç görevler nedeniyle bu sayıyı yakalayamıyoruz. Mevcut durumda, halihazırda sınır bölgesinde konuşlanmış olan 4 binden fazla askeri bugün konuşlandıramıyoruz. Ama aynı zamanda yardım olursa 7-8 bin yeni askeri de orduya katmaya da hazırız. Çünkü bu yardım olmadan Lübnan onlara boyun eğdirecek yeterli parayı sağlayamaz.”

Bakan, henüz müzakere aşamasına geçilmediğini söylerken, kendisinin, Başbakan Necib Mikati’nin ve Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri’nin Hizbullah ile resmi olarak temas halinde olduklarını da inkâr etmedi. Lübnan Dışişleri Bakanı Abdullah Buhabib şu değerlendirmede bulundu:

“Biz, yani şu anda dış dünyayla iletişim kurmakla ilgilenen üç taraf da kendi konumumuz üzerinde hemfikiriz. Lübnan’daki çeşitli aktif siyasi güçlere danışıyorum. Şeba Çiftlikleri ve Kafr Şuba Tepeleri de dahil olmak üzere 1701 sayılı kararın bütünüyle uygulanması konusunda tam bir anlaşma var.”

Fotoğraf Altı: Lübnan Dışişleri Bakanı Abdullah Buhabib. (Şarku’l Avsat)
Lübnan Dışişleri Bakanı Abdullah Buhabib. (Şarku’l Avsat)

Hizbullah’ın tam anlaşmaya uygun olarak geri çekilmesi

Buhabib, İsrail’in Hizbullah savaşçılarının geri çekilmesi yönündeki talebini ilk kez ekim ayı sonlarında Brüksel’de Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’den dinledi. Ayrıca bunu Mikati’ye iletirken, Mikati ise ‘taleplerinin, 1701 sayılı kararın tam olarak uygulanması’ yönünde olduğunu vurguladı.

Tel Aviv’in Hizbullah savaşçılarının geri çekilmesi konusundaki ısrarı ve İsrail’in Şeba Çiftlikleri ve Kafr Şuba Tepeleri’nden çekilmeyi reddetmesi gölgesinde Buhabib şunları söyledi:

“Hizbullah’ın askeri varlığının gerekçesi, İsrail’in Şeba Çiftlikleri ve Kfar Şuba Tepeleri’ni 2000 yılından bu yana devam eden işgalidir. Mantık, eğer uluslararası toplum Hizbullah’ın sınır bölgesinden çekilmesini istiyorsa, İsrail’in işgal altındaki Lübnan topraklarından çekilmesi gerektiğini söylüyor. Bu yüzden tam bir anlaşma istiyoruz.”

Lübnan Dışişleri Bakanı, Hizbullah’ın daha sonra sınırlardan çekilmeyi öngören ‘tam bir anlaşmayı’ kabul edip etmediğine ilişkin olarak da şunları söyledi:

“Tahminimce tam bir anlaşma olursa Hizbullah geri çekilecektir. Çünkü sınır bölgesinde yayılmasının gerekçeleri ortadan kalkacaktır. Benim izlenimim onun razı olacağı yönünde. Bu, Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın ‘savaşın artık işgal altındaki Lübnan topraklarının tamamen kurtarılması için bir fırsat olduğunu’ belirttiği konuşmasında kanıtlanmıştır. Bir Lübnan devleti olarak kamuoyundaki konumumuz, 1701 sayılı kararı tam olarak uygulamak istediğimizdir. Bu, işgal edilmiş Lübnan topraklarının olmadığı ve 1701 sayılı kararda belirtildiği üzere güneyde partinin veya diğerlerinin askeri varlığının bulunmadığı anlamına geliyor. Bu, Hizbullah’ın görüşüdür, benim değil. Ancak ülke olarak bu talebi dile getirdiğimizi ve herhangi bir partiden bu talebe yönelik bir iç muhalefetin olmadığını doğrulayabilirim.”

Cumhurbaşkanının yokluğunda müzakereler

Abdullah Buhabib, Hizbullah’ın müzakerelerden bahsetmediğini, çünkü bunun devletin yetkisi dahilinde olduğunu bildiğini söyledi. Ancak Lübnan devletinin yürütmesi gereken müzakerelerin cumhurbaşkanı seçimleriyle bağlantılı olduğunu ifade eden Buhabib sözlerine şöyle devam etti:

“Cumhurbaşkanı dışında kimse imzalayamaz. Dolayısıyla cumhurbaşkanının seçildiği gün gerçekleşecek görüşmeler ve imzalar için zemin hazırlanıyor. Cumhurbaşkanın yokluğunda nihai bir anlaşmaya varılamaz. Bugün Beyrut, Nebatiye ve İklim el-Harrub’daki saldırıların coğrafi kapsamını genişleten taraf İsrail olurken, Hizbullah Gazze’deki esir takası gününde ateşkese sadık kaldı. Gazze’deki saldırılar durursa bu, Lübnan’ı da kapsayacak. Yemen’e, Irak’a ve Suriye’ye de yayılacağına inanıyorum.”

İsrail’in Lübnan’a geniş çaplı saldırı başlatması halinde savaşın bölgesel bir savaşa dönüşmesinden korktuğunu ifade eden Buhabib, “Büyük bir savaşı önlemek için sınırları istikrara kavuşturarak güvenlik sükuneti ve istikrar arıyoruz” dedi.

İç çatışma

Hizbullah’ın sınırlardan çekilmesi konusunda hükümetin karşılaştığı dış baskılara ilişkin olarak Buhabib, “Hizbullah’ın anlaşma olmadan sınırları boşaltmaya zorlanması durumunda iç savaşa yol açacak bir iç adım atmayacağız” dedi. Lübnan Dışişleri Bakanı sözlerine şöyle devam etti:

“Bin kere bölgesel savaş, asla iç savaş etmez. İkinci olarak, bugün bizi eleştirenlerin çoğu, ‘Halk direniş ordusu’ sloganını yükselten hükümetlerde yer almış, bir kısmı da bu sloganla ilgili çekincelerine rağmen hükümette temsil edilmeye devam etmiştir. Biz ise bu sloganı yükseltmedik. Hristiyan olsun olmasın tüm Lübnan güçleri, Hizbullah’ın güneydeki askeri varlığını oldu bitti olarak kabul etti. Ancak bazıları kabul etti ve diğerleri açıkça onay vermedi.”

Bu nedenle hükümete yönelik eleştirileri ‘iç siyasi tartışmalar’ bağlamına oturtan Buhabib, hükümetin Hizbullah ile uluslararası toplum arasında arabuluculuk yaptığı yönündeki iç suçlamalarını ise yalanladı. Abdullah Buhabib, “Arabuluculuk yok, çünkü görüşmeler Hizbullah tarafından değil Lübnan devleti tarafından yürütülüyor” dedi.

Suriyeli mülteciler meselesi

Savaş meselesi, Suriyeli mülteciler meselesine baskın gelirken Buhabib konuya dair şunları söyledi:

“Şu an Batı ülkeleri Lübnan’daki Suriyeli varlığının Lübnanlı varlığına yönelik bir tehdit oluşturduğuna ikna etmek arasında sıkışıp kalmış durumdayım. Lübnan topraklarında yaşayan dört milyon Lübnanlı, iki milyon Suriyeliyle kıyaslanamaz. Lübnan bunlara dayanamaz.”

Lübnan Dışişleri Bakanı ayrıca, uluslararası toplumun konuyu ele alırken Gazze’de yaşananlara bakmadan biraz konuştuğuna dikkat çekti. BAyrıca, “Genellikle uluslararası toplumun öncelikleri vardır” dedi.

Abdullah Buhabib, aralık ayı ortasında Lübnan’ın, geri dönüş planının beş veya 10 köyde uygulanmasını, Suriyelilerin Lübnan ve Ürdün’den bu köylere geri gönderilmesini ve burada ödenen tutarın Suriye’de kendilerine verilmesini esas alan bir model geri dönüş programı önerdiğini söyledi. “Dolayısıyla teklif başarılı olursa genişletilebilir. Henüz buna yanıt gelmedi” şeklinde konuştu.

Batı ülkelerinin erken toparlanma planını uygulamaya başlama konusundaki isteksizliği ve Ukrayna dosyası ve Gazze savaşıyla ilgili mali meselelerin sürdüğü bir dönemde Buhabib şu açıklamada bulundu:

“Lübnan’da Arap Komitesi’nin yeniden canlandırılmasını önerdik. Çünkü erken toparlanmanın ağırlığının, Araplar olması tercih edilir. Suudi Arabistan Krallığının birincil rol oynayabileceğine inanıyoruz. Bu nedenle özellikle Krallık ile Suriye arasında karşılıklı diplomatik temsil sağlandıktan sonra, Krallığın komiteye başkanlık etmesini ve inisiyatif almasını önerdik.”

Lübnan Dışişleri Bakanı ayrıca Şam’ın mültecilerin dönüşünden memnuniyet duyduğunu ve bunun için kolaylıklar sağladığını da dile getirdi.