Bahreyn Dışişleri Bakanı: Katar dönüş gemilerini yaktı

Bahreyn Dışişleri Bakanı Şeyh Halid bin Ahmed
Bahreyn Dışişleri Bakanı Şeyh Halid bin Ahmed
TT

Bahreyn Dışişleri Bakanı: Katar dönüş gemilerini yaktı

Bahreyn Dışişleri Bakanı Şeyh Halid bin Ahmed
Bahreyn Dışişleri Bakanı Şeyh Halid bin Ahmed

Önümüzdeki pazar günü Suudi Arabistan’ın ev sahipliğinde gerçekleştirilecek Körfez zirvesine günler kala, Körfez ülkeleri ve Katar arasındaki anlaşmazlık ve Katar’ın konseye olan bağlılığı halen gündemde.
Bahreyn Dışişleri Bakanı Şeyh Halid bin Ahmed Al-i Halife, ilgili durumu çok derin bir anlaşmazlık olarak nitelendirerek, daha önce konsey ülkeleri üyeleri arasındaki bir anlaşmazlığın böyle bir dereceye ulaşmadığını belirtti.
Şarku’l Avsat’a konuşan Şeyh Halid, Katar’ın konseye döneceği tüm gemileri yaktığını ifade ederek, yeni bir anlaşmanın gerekli olduğunu ve Doha'nın mercek altına alınması gerektiğini söyledi.
Şeyh Halid, Katar'ın Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi (KİK) anlaşmalarına en az riayet eden devlet olduğunu kaydederek, Doha'nın kendisini düzeltmesi gerektiğini vurguladı. Şeyh Halid, bir sonraki zirvede tartışılması beklenen en önemli gündem maddesinin “üye ülkeler arasındaki askeri işbirliği dosyası” olduğunu söyledi. Ayrıca Manama'nın politikasının açık olduğunu ve saklayacak hiçbir şey olmadığını belirterek, İsrail başbakanının Bahreyn ziyaretine ilişkin düzenlemelere dair söylentileri reddetti.
Körfez zirvesi kapıda olduğu için izin verirseniz öncelikle şunu sormak istiyorum: Zirvenin ele alacağı en önemli konular neler?
- Aslında zirvenin önünde bilinen birkaç dosya var. Fakat bu dosyalardan en önemlisi KİK ülkeleri arasındaki stratejik askeri iş birliğidir. Bu önemli bir odak noktası olmakla birlikte zirve sırasında dosyaya ilişkin birtakım kararlar alınacak. Zirvenin önünde karmaşık bir mesele yok. Körfez ülkeleri, Konsey Genel Sekreterliğinde birçok dosyayı zaten tartıştılar. Liderler, bir araya geldikleri zaman tartışacakları birçok konuyu masaya yatırmayabilirler. Güncel konuları ihtiyaç olduğu takdirde tartışmak istiyorlar. Zirve bir gün sürecek. Dolayısıyla önümüzde oldukça sınırlı bir süre var.
Katar’ın zirvede temsil edilmesini umuyor musunuz?
- Zirvede Katar'ın temsil edilmesi bizim açımızdan önemli değil. Varlığı ve yokluğu aynı. Yaptıklarımız Katar'ın yaptıklarına bir tepki olarak geldi. Eğer Katar konsey üyesi midir diye sorarsanız, evet konsey üyesidir. Fakat Yarımada Kalkanı gibi kendi birliklerini kullanmaktan ziyade, yabancı birlikleri kullanıyor. Katar topraklarındaki yabancı birlikler, Doha’nın konsey ülkeleri için oluşturduğu en büyük tehdittir. Katar’ın konsey ülkelerine karşı yürüttüğü düşmanca politika oldukça açık. Son dönemde Suudi Arabistan'a karşı benimsediği düşmanlık kapsamındaki faaliyetleri bunun en yakın örneği. Özellikle de Veliaht Prens Muhammed bin Selman’a karşı benimsediği suiistimal politikası ile bu daha da belirgin bir hale geldi. Bütün bunlardan sonra Katar’ın gerçekten KİK’e ait olup olmadığını sorabiliriz. Katar KİK anlaşmalarına en az riayet eden devlet. Bundan dolayı vaktimizi hayaller ve temenniler ile boşa harcamak istemiyoruz. Doha'nın kendisini ıslah etmesi gerekiyor. Katar'ın yaklaşımını değiştirmeyeceğini gösteren bir gerçeklik var, bizim ise gerçekleşmesini umut ettiğimiz temennilerimiz…
Sizce Katar krizi nasıl bir noktaya ulaştı?
- Katar ile yaşanan kriz, daha önce şahit olmadığımız bir noktaya ulaştı. Katar'ın nasıl geri döneceğini bilmiyorum. Kendini konsey ülkelerinden uzaklaştırdı ve İran gibi bölgedeki düşmanlar ile birlikte hareket ediyor. Bu meseleler, Katar’ın konseyde kalacağına ilişkin herhangi bir belirti içermiyor. Bu konuları ele alırken gerçekçiyiz ve daha fazla zaman kaybedemeyiz.
Kuveyt Dışişleri Bakan Yardımcısı tarafından yapılan açıklamada, yaklaşan zirvede tüm KİK üyelerinin bulunacağı ifade edildi. Bu, son dakikada anlaşmazlığın çözülmesine dair gerçek bir girişime işaret ediyor mu?
- İnsanların beklediği bu fakat, Katar'la olan anlaşmazlığa ilişkin herhangi bir donukluk görmüyorum. Kuveyt Emiri samimi bir niyetle KİK’nin yürüyüşünü korumaya çalıştı. Bu Şeyh Sabah el-Ahmed'in çabalarını yansıtıyor. Fakat bir şey başardık mı? Aslında hiçbir şey elde etmedik. Bunda dolayı Katar koltuğuna kim oturursa otursun fark etmez, Katar'ın zirvede bulunup bulunmaması aynıdır. Katar'ın oyalanması ve durumu tırmandırması çözümü daha da zorlaştırdı. Krizin başlangıcından bu yana Katar’ın konumunu “KİK ülkelerinden uzaklaşması, komplolar kurması ve kibirli tutumu” açısından ele aldık. Diyalog masasına oturması meselesine gelirsek, bunu daha önce birçok kez denedik. Fakat sadece bizi oyaladı.
Bugün, yaklaşık bir buçuk yıl sonra… Katar’ı boykot eden devletlerin koşulları hala devamlılığını koruyor mu?
-Elbette. Koşullar hala olduğu yerde duruyor: “Türk birliklerinin varlığı, Riyad Sözleşmelerinin dörtte üçü ve Katar Emiri'nin liderler önünde imzaladığı ve bağlı kalmaya söz verdiği anlaşmalardaki şartların büyük çoğunluğu.”
Koşullar olduğu gibi duruyor. Bu koşullar uluslararası hukuk, uluslararası ilkeler, iyi komşuluk ve saygı ilkelerine dayalı oldukları için bunlardan sapmayacağız. Katar'ın tüm geri dönüş gemilerini yaktığını görüyorum. Elinde konseye dönmesini sağlayabilecek herhangi bir gemisi yok. Konsey artık gerçeklerle yüzleşmeli. Seni bu şekilde istemeyen birinden herhangi bir yarar beklenmez. Gerçekçi olalım. Burada aralarından bir tanesinin bile yerine getirilmediği talepler var. Katar bütün ciddiyetiyle bu talepleri yerine getirmeyi taahhüt ettiğinde fikrimizi değiştireceğiz. Bu şimdilik garanti değil. Fakat takip edebileceğimiz ve inceleyebileceğimiz güvenceler ve ciddiyet istiyoruz. O zaman kapıları kapatmamaya çalışacağız. Bu da ancak yeni bir anlaşma ve yeni bir sistem ile olabilir.
Körfez ihtilafı, Yemen çatışması veya bölgesel ülkelerle olan ilişkilere dair zirvede tanık olunacak herhangi bir girişime ilişkin bilginiz var mı?
-  Husiler ile ilk kez Riyad’da KİK Genel Sekreterliği’nde, ikinci defasında ise Kral Abdullah bin Abdülaziz’in sarayında bir araya geldik. Muhalefet heyeti ilkinde Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih aleyhinde, ikincisinde ise Yemen Cumhurbaşkanının tavizi ile geldi. Kimse onları dışlamadı fakat, onlar diğerlerini dışladılar ve iktidarı Hizbullah ile İran yaklaşımı doğrultusunda ele geçirdiler.
Siyasi çözüm herkesi içermelidir. Herhangi bir gelişme yaşanacaksa, bu İsveç’teki müzakereler ile olacak. Bu toplantı Arap koalisyon ülkeleri ve Türkiye tarafından destekleniyor. Türkiye’ye dair büyük umutlarımız vardı. Onlarla din kardeşliği bağına sahip olduğumuzu düşünüyorduk. Fakat Körfez ile Katar arasındaki anlaşmazlık sırasında Katar’dan yana olması bizi çok şaşırttı. Bu nedenle, Türkiye, çıkarlarının bizimle mi yoksa bize karşı komplo kuran Katar’la mı olduğunu gözden geçirmeli. Katar’ı tercih ettiği takdirde, ne onun bizimle olmaktan bir çıkarı ne de bizim onunla olmaktan bir çıkarımız söz konusu olur. İran ise bölgeye hakim olmaya çalışıyor ve zarar veriyor. KİK ülkeleri, İran yaklaşımını değiştirmediği müddetçe güvenlik ve istikrarlarını savunmaya devam edecektir. Konsey'in yürüyüşü, Suudi Arabistan liderliğine ve Kral Selman bin Abdülaziz’e esastan bağlıdır.
ABD'nin İran Özel Temsilcisi Brian Hook, İran'ın bölgedeki kötü niyetli faaliyetlerini ortaya çıkardığı için Bahreyn’e övgüde bulundu. Bahreyn bu konuda ne gibi bir rol oynuyor?
- Yapılan açıklama, İran'ın rolünün ve planlarının ortaya çıkarılmasına ilişkindi. Bahreyn bu rolünü sürdürüyor. Çünkü Bahreyn İran'ın bölgedeki hedeflerinden biri. Bu yüzden insanlarımızdan, müttefiklerimizden veya dünyadan hiçbir şey saklamıyoruz. Köylerde evlerin içine gizlenmiş birtakım patlayıcılar ortaya çıkarıldı. Bir patlama olduğu takdirde bütün köy yerle bir olacaktı. İranlı tekneler denizdeki patlayıcı gönderilerini alıp gidiyor. Polis ve sahil güvenliği bunu izliyor. Bu faaliyetleri izleyen sadece Bahreyn değil. Müttefikler de izliyorlar. ABD’nin elinde net fotoğraflar var. ABD’nin bölgedeki rolünü takdir ediyoruz.
Siyasi taraftaki rolümüz, İran'ın politikalarını açığa çıkarmak ve kendimizi savunmak zorunda kalacağımız bir fırsat vermemektir. İran rejimi tarafından bölgedeki bu yıkıcı politikaya karşı çıkan hiç kimseye destek vermekte tereddüt etmiyoruz.
İsrail yetkililerinin Bahreyn'i ziyaret ettikleri söyleniyor. Bu bilgilerin doğruluğu var mı?
- Geçmişte bir İsrailli yetkili Madrid Konferansı’nın çıktıları kapsamında Bahreyn'i ziyaret etmişti. Çeşitli konferanslar yapıldı ve bunlardan biri de Bahreyn’in ev sahipliğinde gerçekleşti. Konferansa İsrailli bir bakan da katılmıştı. Eğer belli bir hedefimiz varsa ve stratejik olduğunu düşündüğümüz bir şeyin gerçekleşmesini istiyorsak, bu bakımdan önümüzde herhangi bir engel yok. Fakat bugün İsrailli bir yetkilinin Bahreyn’i ziyaret ettiğine ilişkin söylentilerin aslı astarı yok. İsrail Başbakanı'nın ziyareti gibi bir plan söz konusu değil. Bu konu da hiçbir şekilde temasa geçilmedi. Böyle bir şey söz konusu olursa, bunu açıklamaktan çekinmeyiz.



Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (1): 15 Nisan’da tanık olduklarım bunlar… Hamideti, HDK üyelerini savaştan bir ay önce Hartum'a taşıdı

Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)
Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)
TT

Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (1): 15 Nisan’da tanık olduklarım bunlar… Hamideti, HDK üyelerini savaştan bir ay önce Hartum'a taşıdı

Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)
Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)

Sudan sahnesinin önemli isimlerinden biri olan Mini Arko Minawi, yalnızca Darfur Bölgesi’nin mevcut valisi değil, aynı zamanda bölgede faaliyet gösteren Sudan Kurtuluş Hareketi’nin de lideri. Minawi, Sudan'da 2019 yılının nisan ayında eski Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir rejiminin düşmesini sağlayan ‘Aralık Devrimi’nin başarıya ulaşmasının ardından, 2020 yılı sonlarında Cuba Barış Anlaşması'nın imzalanması sonrası hükümete katıldı. Minawi’nin Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile ilişkileri, HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (Hamideti) ile yaşadığı anlaşmazlıklar ve son yıllarda ülkede yaşanan dönüşümlerin içinde yer alması, tanık olduklarını anlatmasını önemli hale getiriyor.

Al-Majalla, Minawi ile Sudan'daki son durum ve Hamideti’nin ‘iki general (Burhan ve Dagalu) arasındaki savaşın’ başladığı 15 Nisan 2023 tarihinden bir ay önce komutasındaki HDK’yı ve ağır mühimmatlarını Hartum'a nakletmesine ve öncesinde iki generallin birlikte eski Başbakan Abdullah Hamduk hükümetine yaptıkları darbeye ilişkin gözlemleriyle ilgili kapsamlı bir röportaj gerçekleştirdi.

Şarku’l Avsat’ın Al-Majalla’dan aktardığı röportajda, Minawi, 15 Nisan’da savaşın durdurulması için son dakika çabalarında oynadığı rolünden bahsederken o gün Hamideti'nin Hartum'daki konutuna doğru yola çıktığı sırada Hamideti’nin kendisine, Sudan Silahlı Kuvvetleri Genel Komutanlığı’nın ve Ordu Komutanı Orgeneral Burhan’ın kaldığı yerin bulunduğu ve yoğun çatışmaların yaşandığı Matar Mahallesi'nde olduğundan ateş hattında bulunduğu ve yoğun çatışmalar yaşandığı için konutuna gelmemesini söylediğini anlattı. Minavi, iki general arasındaki bu savaşın artık kontrolden çıktığını iki hafta sonra anladığını söyledi.

Hamideti komutasındaki HDK tarafından işgal edilen Darfur’daki saha koşullarından, Rus paralı asker grubu Wagner güçleriyle ilişkisinden ve Sudan'daki altın maden rezervi arayışlarından söz eden Minawi, HDK'nın operasyon odalarında yabancı subayların olduğunu vurguladı.

Özgürlük ve Değişim Güçleri (ÖDG) Merkez Konseyi’ni eleştiren Minawi, “Sudan Silahlı Kuvvetleri ile HDK’nın arasını açtılar. HDK Komutanı’nı askeri adım atmaya ikna eden de onlardı. Çok basit bir hesap yaptılar. Birkaç saat içinde darbe olacak, ardından her şey sona erecekti. Sonra ÖDG-Merkez Konseyi'ndeki kardeşlerimiz, rakiplerini tasfiye edecek ve bazı ülkelerin korumasında sınırsız gücün tadını çıkaracaklardı” diye konuştu. Minawi, “Hamideti ve Hamduk aynı düzenin iki kanadı” ifadelerini kullandı.

İşte Darfur Bölgesi Valisi ve Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi ile Zoom uygulaması üzerinden yaptığımız röportajın birinci bölümü:

*Öncelikle 15 Nisan 2023 günü neredeydiniz? O gün ne oldu?

O gün (15 Nisan), bir süre önce geldiğim Hartum'daydım ve çatışmaların başlamasından sonra yaklaşık iki hafta orada kalmaya devam ettim.

*O güne geri dönebilir miyiz? Neredeydiniz, neler yaşandı? Özellikle askeri düzeyde ne oldu? O gün Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile ya da HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu ile temas kurdunuz mu?

15 Nisan’dan bahsetmeden önce, anlatmaya biraz öncesinden başlamamız gerekiyor. Çünkü HDK’nın, 15 Nisan öncesi özellikle Darfur’dan ve komşu ülkelerden başkent Hartum’a personel taşıdığını gözlemledik. Bundan tam bir ay önce 14 Mart'ta Hartum'dan Darfur'a yaklaşık bin 200 kilometre uzunluğunda bir rotaya doğru gidiyordum. Yol boyunca üç günlük yolculuğumda her biri 150 ile 200 arasında HDK mensubunu taşıyan araçlar ve kamyonetlerin Hartum'a doğru ilerlediklerine net bir şekilde tanık oldum. Bizzat Darfur'dan Hartum'a giden ve Sudan dışındaki ülkelerden de Darfur üzerinden savaşçı taşıyan 67 kamyon saydım.

FOTO: Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (ortada) ve HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (ortada sol), askeri darbeden kaynaklanan krizin sona erdirilmesine yönelik Hartum’da sivil liderlerle birlikte bir ön anlaşmanın imzalandığı törene katıldılar, 5 Aralık 2022 (AFP)
Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (ortada) ve HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (ortada sol), askeri darbeden kaynaklanan krizin sona erdirilmesine yönelik Hartum’da sivil liderlerle birlikte bir ön anlaşmanın imzalandığı törene katıldılar, 5 Aralık 2022 (AFP)

*Bir ay önce mi?

Evet, savaşın başlamasından tam bir ay önceydi. Ayrıca (Kuzey) Darfur'un yönetim şehri el Faşir'e giderken şehrin girişinde Hartum'a nakledilmeyi bekleyen HDK üyeleri olduğunu gördüm. Sayıları çok fazlaydı. Yedi binden fazla HDK mensubu kendilerini Hartum'a taşıyacal kamyonları ve nakliye araçlarını bekliyordu.

*O sıra Hartum'a nasıl bir atmosfer hakimdi?

Tüm huzursuzluklara, özellikle ordu ile HDK arasında yaşanan sorunlara ve bu sorunların daha sonra savaşın çerçevesi haline gelen, Çerçeve Anlaşmasının imzalanması sonrasında geliştiğine tanık oldum. Eğer ordu ile HDK savaşmasaydı, o anlaşmayı imzalamayı reddeden siyasi hareketlerle ve güçlerle savaşacaklardı. Böyle bir durumda, ordu ile HDK güçlerini birleştirebilirlerdi. Ancak bu savaşın arkasında, bazıları arkadaşım olan ÖDG-Merkez Konseyi’nden isimler vardı.

Eğer HDK ile ordu savaşmasaydı, anlaşmayı imzalamayı reddeden siyasi hareketlerle ve güçlerle savaşacaklardı.

*Yani bu, savaşın ayak seslerini duyduğunuz ve aslında iki general arasındaki savaşın kaçınılmaz olduğunu düşündüğünüz anlamına mı geliyor?

Savaş öncesindeki tüm işaretler savaşın yaklaştığını ve kanlı ya da kansız bir darbenin olabileceğini gösteriyordu. Hartum'da bir yılı aşkın bir süre yaptığımız gözlemler ve Hartum'da bulunduğumuz dönemde tespit ettiğimiz göstergeler, böyle bir durumun yaklaştığını işaret ediyordu. Bu işin planlayıcılarının ve sorumlularının tamamı, açıkça ve tüm delilleriyle ÖDG-Merkez Konseyi'ndeki kardeşlerimizdi. Ordu ile HDK’nın arasını açtılar. HDK Komutanı’nı askeri adım atmaya ikna eden de onlardı. Çok basit bir hesap yaptılar. Birkaç saat içinde darbe olacak, ardından her şey sona erecekti. Sonra ÖDG-Merkez Konseyi'ndeki kardeşlerimiz, rakiplerini tasfiye edecek ve diplomatik bir kucaklaşma olarak gördükleri bazı ülkelerin koruması altında sınırsız gücün tadını çıkaracaklardı.” 

*Tüm bunların arkasında ÖDG’nin olduğuna mı inanıyorsunuz?

ÖDG, tasfiye listelerinin hazırlanmasına kadar tüm süreçlerde yer aldı.14 Nisan’ı 15 Nisan’a bağlayan son dakikalarda Hartum'da, cumhurbaşkanlığı konutundaydım. Onlar da Burhan'la birlikteydiler. Saat biri çeyrek geçe Burhan’ın yanından ayrılarak Hamideti’nin yanına gittiler. Darbeci rollerini ve iktidarı ele geçirme yönündeki kötü niyetlerini örtbas etmenin zamanı gelmişti. Biz de buna şahidiyiz. Yalnız değildim, hatta bazılarımız durumu sakinleştirmeye ve onların 'sıfır saatine' ulaşmak için yaptıkları düzenlemeleri engellemeye çalışıyorlardı.

*O güne dönecek olursak, Hamideti ile Burhan arasında ÖDG üyelerinin katıldığı bir toplantı yapıldığı biliniyor. Siz de o toplantıda mıydınız?

Ben o toplantıya katılmadım ama toplantıya ÖDG'nin tamamı değil, ÖDG - Merkez Konseyi kanadı katıldı. Burhan ile Hemedti arasında ÖDG - Merkez Konseyi’nin katıldığı çok sayıda görüşme oldu. Bu görüşmeler, darbe düşünülmeden önce yapılmıştı. Sessiz kalmış olabilirler, ama geçiş sürecine gerçek dokunuşlar yapmak isteyen ÖDG - Demokratik Blok kanadı ve Sudanlı diğer siyasi güçleri tasfiye etmeye yönelik komploların konuşulduğu toplantılar olduğu da bir gerçek.

Bu yüzden çoğunlukla bir arada olunsa da özellikle son dakikalarda ve son 72 saatte ÖDG üyelerinin çoğu Burhan ve Hamideti arasında mekik dokudular. Dr. Cibril İbrahim, Malik Agar ve Muhammed İsa Aliyu, hatta Abdullah Masar ve Dr. Taceddin Said gibi bazen orada olup bazen olmayan bazı isimlerle birlikte sakinleştirme ve olacakları engelleme girişimimizi sürdürüyorduk. Gayretli bir girişime öncülük ediyorduk. Gerçek anlamda iyi niyetle yapılan bir girişimdi. Girişimi bizi yanına çağıran ve bu girişime dahil eden General (Şemseddin) el-Kabaşi başlattı. Bizden duruma müdahale etmemizi istedi. Biz de onun isteği üzerine müdahale ettik.

*Ancak girişim başarısızlıkla sonuçlandı ve savaş patlak verdi, değil mi?

Girişim sırasında 15 Nisan günü saat dokuzda ilk kurşun sıkıldı. Benim ayarladığım randevuya göre Sayın Hamideti ile konutunda görüşmemiz gerekiyordu. Çatışmalar sırasında Menşiye’deki evimden Hamideti’nin Sudan Silahlı Kuvvetleri Genel Komutanlığı’ndaki konutuna giderken onu aradım. Bana çatışmaların yoğunlaştığını ve zarar görebileceğimi öne sürerek konutuna gitmememi istedi. Nitekim evine girmek ısrar ettim ama giremedim, hatta Genel Komutanlığın kapısına kadar ulaştım. Ancak çatışmalar vardı. Her yerden mermi sesleri geliyordu ve ben de geri döndüm. Oysa onunla konutunda görüşmeye kararlıydım. Ancak o sırada konuttan çıktığından haberim yoktu.

FOTO: Hamideti ve Minawi, ülkedeki başlıca beş isyancı grupla barış anlaşması imzaladıktan sonra tokalaşırken, 31 Ağustos 2020 (Reuters)
Hamideti ve Minawi, ülkedeki başlıca beş isyancı grupla barış anlaşması imzaladıktan sonra tokalaşırken, 31 Ağustos 2020 (Reuters)

*Siz onun konutuna giderken Hamideti sizinle telefonda konuşuyordu. Peki, size ne söyledi?

Benimle Menşiye’den onun Genel Komutanlık’taki konutuna gittiğim sırada telefonda konuştu.

*Size ne söyledi?

Benden, Sudan Silahlı Kuvvetleri Genel Komutanlığı’nın ve Ordu Komutanı Orgeneral Burhan’ın kaldığı yerin bulunduğu ve yoğun çatışmaların yaşandığı Matar Mahallesi'nde olduğundan ateş hattında olduğu ve yoğun çatışmalar yaşandığı için konutuna gitmememi istedi. Ancak daha sonra o sıra konutunda olmadığını öğrendim.

Çatışmaların başlamasından iki hafta sonra durumun kontrolden çıktığını anladım.

*Bu, Hamideti ile aranızdaki son görüşme miydi?

Hayır. Savaş sırasında da temasa geçtik. Birinci ve ikinci günden itibaren, hatta konutuna giremeyip saat 12 civarında eve geri döndüğümde bile onu aradım. Çalışmalar, çatışmaların başlamasından iki hafta sonrasına kadar devam etti.

*Darfur Bölgesi Valisi ve askeri ve siyasi bir lider olarak Burhan ve Hamideti ile konuşarak savaşın durdurulması için çaba sarf ettiniz. Çatışmaların kontrolden çıktığını ne zaman anladınız?

Çatışmaların başlamasının ikinci haftasında işlerin kontrolden çıktığını anladım. Çatışmalar başlarda sadece askeri bölgelerde yaşanıyordu. Ancak çatışmaların ikinci haftasında HDK üyeleri evlere girip kendilerine esirler aramaya başladılar. Bu da savaşın başlangıcı oldu. Mayıs ayı sonlarında Darfur'un batısındaki el-Cenine ve Murni'de çok büyük bir kaosun yaşandığı çatışmaların, savaştan ziyade etnik ve kabilesel tasfiye girişimleri olduğu anlaşıldı.

FOTO: Hartum’da HDK ile ordu arasındaki çatışmalar sırasında düzenlenen hava saldırısının ardından binaların üzerinden yükselen dumanlar, 1 Mayıs 2023 (Reuters)
Hartum’da HDK ile ordu arasındaki çatışmalar sırasında düzenlenen hava saldırısının ardından binaların üzerinden yükselen dumanlar, 1 Mayıs 2023 (Reuters)

HDK, haziran ayı başlarında Kuzey Darfur'a girdiğinde oradaydım. Çatışmalar başladı. Bölgenin önde gelen kabilelerinin reislerinin, ileri gelenlerinin ve topluluklarının yanı sıra, bireylerini de hedef alan etnik tasfiyeler gerçekleşti. Tüm bunlar, savaşın ordu ile HDK arasında olmaktan ziyade kontrolden çıkmaya başladığının ve Sudanlıların zarar göreceğinin çok açık göstergeleriydi.

*Röportajın “Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (2): Sudan’ın bölünmesini oldubittiye getirmek istiyorlar… HDK'nın operasyon odalarında yabancı subaylar var” başlıklı ikinci bölümü yarın yayında.