Tunus'ta ipler kimin elinde?

Hükümetin kalkınma ve istihdam sağlamadaki tekrarlı başarısızlıkları, çoğu sektörde protestoların dozunu artırdı (AFP)
Hükümetin kalkınma ve istihdam sağlamadaki tekrarlı başarısızlıkları, çoğu sektörde protestoların dozunu artırdı (AFP)
TT

Tunus'ta ipler kimin elinde?

Hükümetin kalkınma ve istihdam sağlamadaki tekrarlı başarısızlıkları, çoğu sektörde protestoların dozunu artırdı (AFP)
Hükümetin kalkınma ve istihdam sağlamadaki tekrarlı başarısızlıkları, çoğu sektörde protestoların dozunu artırdı (AFP)

Tunus Başbakanı Yusuf Şahid’in yatırımcı ve vatandaşlara ekonomik ve güvenliğe ilişkin güvence içeren ifadelerine rağmen, toplumsal ve siyasi göstergeler, bir yandan cumhurbaşkanı ve başbakanı bir yandan 2014 sonundaki seçimlerden bu yana Nida Partisi ve Nahda Hareketi liderleri, diğer yandan da sendikalar ve koalisyon hükümeti arasındaki medya savaşının başlamasıyla hala yüksek.
Yeni yıl arifesinde cumhurbaşkanı, başbakan, parti ve sendika liderleri ülkenin siyasi, güvenlik ve ekonomik geleceğini başkanlık kuruluşlarının sorumluluğuna bırakmayı hedefleyen yeni bir siyasi girişim başlattı. Ulusal ve bölgesel karar alma çevrelerindeki en büyük sorular ise; “8 yıl süren istikrarsızlık ve siyasi bölünmeden sonra Tunus’u kim yönetecek? Yürütme başkanları ve iki büyük lider arasındaki sürtüşmeyi onarmada başbakan, meclis başkanı, iktidar parti ve sendika liderlerinin varlığındaki yeni Kartaca Sarayı diyalogları başarıya ulaşabilecek mi? Yoksa “Tunus İstisnası” ve “tek Arap demokratik uzlaşma modeli” siyasi farklılıklar ve artan toplumsal huzursuzluk nedeniyle sona mı erecek?” çerçevesinde gelişti.
Birkaç hafta önce Cumhurbaşkanı ve Nida Tunus Partisi lideri el-Baci Kaid el-Sibsi, Başbakan Yusuf Şahid ve Nahda Hareketi lideri Raşid el-Gannuşi üst düzey siyasi yetkililer, Arap ve Batı ülkelerinden bazı yetkililerle Tunus’un içinde ve dışında ‘ülke tarihinin en tehlikeli siyasi krizini kontrol altına almak, normal koşullarda bu yıl başkanlık ve parlamento seçimlerinin düzenlenmesine olanak tanıyan yeni bir fikir birliğine varmak, ülkedeki siyasi partiler arasındaki anlaşmazlıkları ortadan kaldırmak amacıyla’ maraton görüşmeleri yaptı.
Ancak Nida Tunus Partisi’nin eski genel koordinatörü ve Sibsi destekçisi Rıza Belhac, ‘Başbakan Yusuf Şahid’in görevinin uzatılması veya parlamentoda güvenini yeniden sağlaması hususunda’ cumhurbaşkanı ve yandaşları ile Nahda hareketi lideri Gannuşi ve mevcut hükümetteki yandaşları arasındaki anlaşmazlığın çok büyük olduğunu vurguladı.
Bu çerçevede onursal Başkanı Tunus Cumhurbaşkanı’nın olduğu Nida Tunus Partisi’nin stratejik ve liderlik çalışmaları danışmanı Naci Colul, Cumhurbaşkanının ve Nisa Partisi’nin bir yakın ortağının, Yusuf Şahid ile ilişkileri koparmadan önce Nahda Hareketi liderliği ve hükümetteki destekçileri ile diyalog kanalları açmayı reddettiğini belirtti.
İstikrar Talepleri
Öte yandan Yusuf Şahid’i ve iki ay önce şekillendirdiği yeni koalisyon hükümetini destekleyen birçok tavır da mevcut. Bu duruma Kemal Mercan gibi sosyalist sol, liberal laik parti üyeleri de dahil. Aynı şekilde yeni koalisyon hükümetinde üç pozisyona sahip, solcu Tunus Projesi Hareketi Başkanı Muhsin Merzuk gibi Yusuf Şahid’in eski rakiplerinden bazıları da konu hakkında değerlendirmede bulundu. Bu çerçevede Merzuk, Şahid’in mevcut hükümette görevini sonlandırma karşılığında istikrar sağlanacağını belirtti. Aynı şekilde solcu el-Masar Partisi lideri Samir el-Tayyib de ülkeyi Ocak 2011 devriminden bu yana ortaya çıkan hükümet istikrarsızlığına itme tehlikeleri konusunda uyarıda bulundu.
Nahda Hareketi Şura Konseyi Başkanı Bakan Abdul Kerim el-Haruni, partisinin kurumlarının ülkedeki siyasi istikrarı destekleyen Yusuf Şahid ile dayanışma içerisinde olduğunu belirtti. El-Haruni, normal şartlarda mevcut yılın sonbahar döneminde yapılması kararlaştırılan başkanlık ve parlamento seçimlerinin uygulanabilirliği üzerine de bahis oynadı.
Eski Dışişleri Bakanı Refik Abdusselam da Şahid hükümetine desteğini yineledi. Ülkenin ihtiyaç duyduğu politik istikrarı destekleme çağrısı yapan Abdusselam, çalışma ortamını ve yaşam koşullarını iyileştirmek amacıyla iş adamları ve vatandaşlara da çağrı yaptı.
Koşulsuz Destek
Ancak Cumhurbaşkanı el-Baci Kaid el-Sibsi'ye yakın bazı tarafların uyguladığı baskı, bu sonbaharda yapılması kararlaştırılan seçimlerde Yusuf Şahid’in uzaklaştırılıp şansının azaltılmasını hedefliyor. Zira bu baskı aynı zamanda, siyasi ve partizan projeyi destekleyen politikacıların ve medya organlarının pozisyonlarında da bir değişikliğe neden oldu.
2018 yılının son haftasındaki sürprizlerden biri, Tunus cumhurbaşkanının ‘başbakan ve koalisyon hükümetindeki ortaklarını aleni bir şekilde ülkenin tanık olduğu grev, toplumsal ve ekonomik anlaşmazlıkların sorumlusu olmakla suçladığı’ siyasi bir toplantı düzenlemesi oldu. Toplantı, Şahid’in hedeflediği bir medya savaşıyla eş zamanlı olarak gerçekleşti. Yusuf Şahid, bir televizyon kanalına yaptığı açıklamada cumhurbaşkanının iddialarına yanıt vererek, iktidar partinin ve ülkenin içerisinden geçtiği siyasi krizin sorumluluğunun “yolsuzluk sembolleri” olduğuna dikkati çekti. Medya savaşı ayrıca, Şahid yanlısı bir partiyi, siyasi ve seçim projesi ortaya koymaya hazırlanan Nida Partisi’nden ayrılmış bazı eski bakan ve milletvekillerini de hedef aldı. Söz konusu savaş, Nahda Hareketi’ni, eski Adalet Bakanı Nureddin el-Buhayri'nin önderlik ettiği parlamento bloğunu ve eski Başbakan Ali el-Ureyd'ide kapsıyordu.
Aynı şekilde Cumhurbaşkanı, başbakan ve yandaşlarını “Nahda Hareketi’ne bağımlılıkla” suçlarken onları “Nahdavi” olarak nitelendirdi.
Ancak cumhurbaşkanlığı ve hükümet kuruluşlarındaki birçok taraf, aynı şekilde Nahda ve Nida liderlikleri hala ayrılık ve çatışma seçeneklerini uzak tutmaya çalışıyor. Bu bağlamda bazı kesimler, Nahda Hareketi lideri Raşid el-Gannuşi, iş adamları Nureddin el-Tabubi ve Samir Macul’un da varlığında başbakan ve meclis başkanı ile Kartaca Sarayı’nda bir araya geldi. Durum, tüm siyasi partileri içeren bir uzlaşma çizgisi bulma çabası olarak değerlendirildi. Ancak Nida Partisi’nin eski genel koordinatörü Rıda Belhac, toplantıyı Kartaca Sarayı’ndaki bazı karar vericilerin Yusuf Şahid’i uzaklaştırma ve cumhurbaşkanı ile başbakan arasındaki kopukluğu onarma seçeneğine tutunma çabası olarak yorumladı. Aynı zamanda Şahid de bir televizyon kanalına yaptığı açıklamada, yaklaşan başkanlık ve parlamento seçimleri de dahil olmak üzere bu yıl daha büyük bir rol oynamak istediğini söyledi.
Başbakan, Cumhurbaşkanı el-Sibsi'nin oğlu Hafız Kaid el-Sibsi'ye yönelik sert eleştirilerine rağmen, babası Kaid el-Sibsi ile ipleri koparmadı. Aralarındaki ilişkinin “değiştiğini ama bitmediğini” söyleyen Yusuf Şahid, yürütme organı başkanının yetkilerini tanımlayan anayasaya saygı gösterdiğini belirtti.
Ancak Cumhurbaşkanının siyasi danışmanı Nureddin bin Netişe, resmi sözcüsü Saida Kuraş ve medya yetkilisi Firas Kafraş, Şahid’in ve yandaşlarının ifadelerine karşı çıktı. Anayasanın, 2014 seçimlerini kazanan parti olarak başbakanlık pozisyonuna aday olan Nida Partisi liderliğine bağlı olması gerektiğini vurguladı.
Farklı Pozisyonlar
Söz konusu anlaşmazlıklar ortasında 3 ay içerisinde partinin seçim kurulunun düzenlenmesi için hazırlıklar sürerken Cumhurbaşkanı Kaid el-Sibsi'nin tavrı ‘Başbakan Yusuf Şahid’deki siyasi kararsızlık, Nida Partisi’nden ayrılanlar ve Nahda Hareketi’ndeki müttefikleri, diyalog, iç ve dış arabuluculuğu kabul etme ilkesi’ arasında değişiklik gösteriyor.
Çeşitli kaynaklar, Savunma Bakanı Kerim el-Zubeydi'nin farklı taraflar arasında uzlaşı sağlamak üzere sessiz çabalar sarf ettiğini belirtti.
Aynı şekilde Cumhurbaşkanı, Yusuf Şahid liderliğinde siyasi bir parti kurmayı planlayan hükümet ve muhalif liderleri ile bir araya geldi.
Nahda Hareketi liderliği ile olan ilişkisinde olumsuz gelişmelere değinen Cumhurbaşkanı Sibsi’nin bazı ifadeleri, “dost” olarak tanımladığı Gannuşi ile mevcut hat karşısında da açık bir kapı bıraktı. Cumhurbaşkanı,  Gannuşi’nin Yusuf Şahid yandaşlığı sebebiyle belirgin siyasi anlaşmazlıklarına rağmen onları birbirlerine bağlayan “ipi” koruyacağını söylemişti. Kaid el-Sibsi, hükümet ve parlamento çalışmalarını felç etmek veya anayasa çalışmalarını aksatmak için anayasal yetkilerini kullandığı hipotezlerini ise reddetti.
Ancak anayasal metinlerin içeriğinden bağımsız olarak Tunus’taki durum, ‘en önemli siyasi mutfağın hala Kartaca’da bulunan Cumhurbaşkanlığı sarayında olduğunu’ ve ‘askeri ve güvenlik kurumları, parlamento başkanlığı ve iktidar partisinin liderliği yönünde Tunus’un dış ilişkilerini kontrol ettiğini’ doğruluyor.
Cumhurbaşkanının üst düzey danışmanı ve ofis direktörü Selim el-Azabi'nin Nida Partisi’nden ayrılıp Yusuf Şahid’in ekibinde katılmasına rağmen, Cumhurbaşkanının stratejik ve liderlik çalışmaları danışmanı Naci Colul, siyasi liderlikler ve Tunus sendikaları arasındaki uzlaşının “Sendikalar Genel Birliği ile daha fazla  krize neden olan mevcut hükümetin liberal politikaları tarafından değil, Cumhurbaşkanı tarafından desteklenmesiyle ve Nida Partisi’nin merkezi politik ve toplumsal programlarına saygı gösterilmesiyle” mümkün olacağını vurguladı.
Geçtiğimiz kasım ayının başlarında özellikle Nida ve Nahda liderlikleriyle iyi ilişkiler kurması dolayısıyla Sibsi tarafından yeni ofis müdürü olarak atanan bakan ve iş kadını Selma el-Lumi de dahil Kartaca Sarayı’ndaki bazı isimler, daha büyük bir ulusal politik rol oynamaya aday gösterildi. Nida Partisi liderliğinde bazı kesimler ise üyeliğini dondurma kararına karşı çıkılan üyelerden biri olarak ve Şahid ile yeni bir sayfa açma hazırlığı yapan el-Lumi'nin partiye liderlik etme ve gelecek başkanlık seçimleri adayları arasında olma olasılığını uzak görmüyor.
Bu bağlamda Tunus'ta çok sayıda politikacı tarafından ortaya atılan soru şu; Mevcut siyasi çıkmazdan, Kartaca’daki cumhurbaşkanlığı sarayında, Kasbah’da, Nida ve Nahda liderliklerinde karar alıcılar arasındaki çekişmelerden nasıl kurtulabiliriz? Tunus, başkanlık ve parlamento seçimleri bitene kadar güçlü ve birleşik bir merkezi otorite olmadan ayakta kalabilecek mi?
 
Koalisyon yetkilileri, muhalefet ve sendikalar arasındaki karşılıklı suçlamalara rağmen, birçok kesimin ifadeleri, iki iktidar parti olan Nida ve Nahda içerisinde dünkü yoldaşlar arasında yeni bir uzlaşı köprüsü kurma arzularını ortaya koyuyor.
Şahid hükümetinin istikrarını destekleyen Nahda liderliğinin yayınladığı yeni bir bildiriye rağmen, eski Dışişleri Bakanı Refik Abdusselam da dahil olmak üzere bir dizi lider, kağıtları yeniden düzenlemek için kapıyı açan Kartaca Sarayı’na yeni siyasi mesajlar gönderdi. Bu çerçevede Şahid’in ve yandaşlarının yeni bir parti kurma olasılığını siyasi istikrarı desteklemek amacıyla memnuniyetle karşıladıklarını belirttiler. Ancak bu işbirliği, diğer siyasi partilerin hesapları pahasına stratejik bir ortaklık ve cumhurbaşkanı ile diyalog anlamına gelmiyor.
Gözlemciler ise söz konusu ifadeleri, mevcut hükümetin ve başkanın geleceği de dahil olmak üzere tüm güçlü dosyaları yeniden müzakere etme arzularını yansıtan bir bildiri olarak nitelendirdi.
Öte yandan Nahda Hareketi Şura Konseyi Başkanı Bakan Abdul Kerim el-Haruni, genişleyen konsey toplantısında hükümetin istikrarını destekleme kararı alındığını belirtti. Şahid’in gelecek seçim yarışında idari kurumları istemediğini söyleyen el-Haruni, bu durumun Nahda’nın Şahid ile kurduğu ilişkide başa dönüldüğünü, yani başkanlık seçimlerine aday olmaya veya parlamento seçimlerinde bir partiyi yönetmeye karar vermesi halinde başbakanlıktan çekilmesinin talep edileceğini belirtti.
Diğer taraftan Gannuşi ve Nahda’daki diğer liderlerin siyasi danışmanı eski Bakan Lutfi Zeytun’un, geçtiğimiz yaz ayının başlarından bu yana cumhurbaşkanlığı ve Nida Partisi liderliği konusunda olası bir kırılmaya karşı direniş gösterdiği belirtildi. Aynı şekilde Naci Colul, ülkenin tanık olduğu siyasi krizin çözümünün “tüm siyasi partilerden bağımsız isimleri içeren teknokratlar hükümetinin kurulmasıyla” sağlanacağını belirtti.
Ancak Colul, bazı sendika yetkilileri, Nida ve muhalif parti liderleri, mevcut başbakanın ve siyasi bakanların görevden alınmasını talep ederek, Mehdi Cuma’nın üstlendiği 2014 yılında olduğu gibi, siyasi ve seçim projelerine tam olarak adanma çağrısı yaptı.
Ancak sol görüşlü Tunus Projesi Partisi lideri Muhsin Merzuk, Nida Partisi’nden ayrılan bazı isimler ve İslamcı yandaşları, bu talebi reddederek, anayasanın ‘seçimlere katılma kararı almaları halinde başbakan ve bakanların istifa etme zorunluluğu’ getirmediğini savundu.
Kulislerde şu anda ülkenin en önemli siyasi partileri arasındaki Nahda Hareketi’ne karşı açık bir ittifak oluşturulması, İslamcıların yaklaşmakta olan seçimlerde şanslarını azaltmak amacıyla Sibsi, Şahid ve müttefiklerinin birleştirilmesi de dahil, gelecek aşamada ülkenin yönetimi üzerine yazılan senaryolar dağıtılıyor. Bu senaryoların sahipleri, siyasi İslam ve dini referanslarla, muhafazakar akım hareketliliği olarak tanımladıkları farklı dosyalarla seçim projelerinde Nahda’ya karşı oynayan “modernist ve laik” cepheleri canlandırmaya çalışıyor.
Aynı şekilde Nida Partisi kadroları ve yeni bir liderliğin seçilmesi arasındaki birlik konferansı hususunda da bahse giriyorlar.
Bu seçeneğin başarısızlığına dair oluşturulan tabloda, ikinci bir senaryo yani, Şahid’in yandaşlarının Sibsi liderliğindeki partinin kadrolarının çoğunluğunu miras alarak yeni bir parti kurma senaryosu da bulunuyor.
Ancak tüm politikacıların hesapları, genel bir şekilde Libya, Cezayir ve bölgedeki gelişmelere bağlı olarak toplumsal patlamalar ve güvenlik bozulmaları da dahil yeni unsurların ortaya çıkmasıyla çökebilir.



İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
TT

İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)

İsrail Times gazetesine göre, İsrailli bir yetkili bugün, Hamas'ın üst düzey lideri Raid Saad'ın Gazze şehrinde düzenlenen bir hava saldırısında öldürüldüğünü doğruladı. Bu da İsrail'in ateşkes anlaşmasını ihlal etmesi anlamına geliyor.

Alman Basın Ajansı'na (DPA) göre görgü tanıkları ve sağlık kaynakları bugün, Gazze şehrinin güneybatısındaki Raşid Caddesi üzerindeki Nablusi kavşağı yakınlarında bir araca düzenlenen İsrail hava saldırısında dört Filistinlinin öldüğünü ve birçok kişinin de yaralandığını bildirdi.

Görgü tanıkları, İsrail uçağının Nablusi Meydanı yakınlarında bir araca birkaç füze ateşlediğini, aracı imha ettiğini ve can kayıplarına yol açtığını söyledi. Ambulans ekipleri, ölü ve yaralıları hastanelere taşımak için acilen olay yerine gitti.

İsrail askeri sözcüsü Avichay Adraee ise yaptığı açıklamada, ordu ve Şin Bet'in (İsrail Güvenlik Teşkilatı) Gazze Şehrinde üst düzey bir Hamas komutanını hedef alan bir saldırı düzenlediğini ve onu son zamanlarda hareket için silah üretimi ve yeniden yapılanma çalışmaları yapmakla suçladığını belirtti.

İsrail Ordu Radyosu, saldrırının hedefinin, İzzeddin el-Haddad'dan sonra "Hamas'ın ikinci adamı" ve askeri üretim dosyasından sorumlu kişi olarak tanımladığı Raid Saad olduğunu bildirdi. İsrail'in bugünkü operasyonu gerçekleştirmeden önce son haftalarda kendisine birkaç kez suikast girişiminde bulunduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’ın İbranice yayın yapan Ynet internet sitesinden aktardığına göre Raid Saad Hamas'ın askeri kanadı olan Kassam Tugayları'nın liderlerinden biri.

Hamas'tan hava saldırısının hedefinin kimliğiyle ilgili resmi bir açıklama yapılmadı.

Axios haber sitesi, İsrail'in saldırıdan önce Amerika Birleşik Devletleri'ni önceden bilgilendirmediğini ifade etti.


Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
TT

Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)

Macid Kıyali

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin düşmesinin ardından geçiş dönemi liderliği ile muhalifleri arasında yaşanan iç çatışma, siyasi sistemin niteliği, özellikle de merkeziyetçilik mi yoksa ademi merkeziyetçilik mi, merkezi bir devlet mi yoksa federal bir devlet mi tartışmaları üzerine yoğunlaşıyor.

Bu konu meşru olmasına rağmen, tartışmaya katkı sağlamak amacıyla bazı temel gözlemler aşağıda sunuyorum.

İlk gözleme göre ademi merkeziyetçilik ya da federalizm meselesini gündeme getirmek, bu konuda kutuplaşmanın temel nedeninin Suriye’deki iç çatışmada kimlik, etnik, mezhepsel ve bölgesel özelliklerin baskın olması olduğu gerçeğini görmeyi zorlaştırdı.

Çatışmanın önde gelen tarafları, siyasi veya sınıfsal güçleri ya da tarafları temsil etmekten ziyade kimlik temelli yahut mezhepsel, etnik ve bölgesel kimliği vurgulayan taraflar olduklarından, bu konunun siyasi niteliği göz ardı ediliyor.

Dikkati çeken ikinci gözleme göre ise federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet için mücadele eden güçler, bunu demokrasi meselesinden daha öncelikli tutuyorlar. Bunun nedeni, söz konusu güçlerin (SDG, Suveyda'daki Hicri Hareketi ve kıyı şeridinde Esed rejiminin çöküşünden etkilenen güçler) demokratik olmayan güçler olmaları. Prensipte pozisyonları, politikaları ve tercihleri ve temsil ettiklerini iddia ettikleri gruplarla olan ilişkileri göz önüne alındığında bu güçlerin Esed rejimi altında kendilerini ifade etmedikleri ve bu konuyu bu kadar yoğun bir şekilde gündeme getirmedikleri unutulmamalı.

Üçüncü ve belki de en önemli gözleme göre federal bir devlette kimlik statüsü konusundaki çatışmaya öncelik verilmesi, devletin kurulması ve vatandaşlık taleplerini ya gölgeliyor ya da ön plana çıkarıyor. Bunların, 54 yıllık Esed döneminde eksik olan iki temel unsur olduğu ve özellikle mevcut koşullarda, yani devletin kurumlar ve hukuk devleti olarak yeniden kurulması ve vatandaşların güçlendirilmesi, böylece Suriyelilerin gerçek anlamda özgür ve eşit vatandaşlar olarak bir halk haline gelmeleri için ülke genelinde Suriyelilerin en çok ihtiyaç duyduğu unsurlar olduğu unutulmamalı.

Bu yüzden iki temel sorunla karşı karşıyayız. Bunlardan birincisi, artık var olmayan Esed rejiminin Suriye'nin birliğini zayıflatıp bozmayı başarması, Suriyelileri mezhep, din, etnik köken, bölge ve aşiret aidiyetlerine göre sınıflandırması ve ‘böl ve yönet’ politikası uyarınca onları birbirlerine düşürmesinden kaynaklanıyor.

İkinci sorun, Suriyelilerin kendi koşullarını kontrol edememeleri. Bu durum, Suriye’nin geleceğinin, Suriye halkının aleyhine, uluslararası güçlerin, özellikle ABD ve bölgesel tarafların meselesi haline gelmesine neden oldu. Bu durum, kimlik çatışmaları, özellikle de silahlı çatışma veya silahlı milisler şeklinde ortaya çıkan çatışmalar için de geçerli.

Federalizm, bir ülkeyi bölmek değil, aksine ülkenin birliğini organize etmek ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevre bölgelere müdahale etmesini önlemek için daha uygun bir yöntem. Böylelikle karşılıklı güven temelinde hükümete daha geniş katılım sağlanır.

Suriye geçiş dönemi yönetimi ve Suriye muhalefetinin geri kalanı, gelecekteki siyasi sistemin nasıl olacağı ve otoriterliğin ve marjinalleşmenin geri dönüşünü önlemeye katkıda bulunanlar da dahil olmak üzere yeni konsensüsler oluşturmak için neyin uygun olduğu konusunda kafa karışıklığı ya da netlik sağlanamaması ortaya çıkan federalizm ve ademi merkeziyetçilik konusundaki tartışmalardan sorumlu.

Aslında, yeni yönetime bağlı olanlar ve geleneksel Suriye muhalefeti tarafından federalizmin reddedilmesinin sebebi, aceleci davranışlar, duygusal ve milliyetçi coşku ve önyargılar.

Söz konusu tartışmayı kapatmak yerine açmalı, tüm soruları sormalı. Çünkü Suriye’nin geleceği tartışmaya açık. Tüm Suriyeliler bu tartışmayla ilgileniyor ve bu konuda cevaplar bulmaya katkıda bulunuyor.

Daha spesifik olarak, federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet tartışmasıyla ilgili olarak, federalizmin herhangi bir ülkenin bölünmesi anlamına gelmediği, aksine birliğin daha uygun bir şekilde örgütlenmesi ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevreyi kötü yönde etkilemesini önlemek için, karşılıklı güvene dayalı yönetişime daha geniş katılımı garanti eden bir sistem olduğunun anlaşılması gerekiyor.

Toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlik çözümleri getirilemedi. Çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyaya, topluma, egemenliğe ve devlete sadece bölünmeler getirir.

Tüm bunlar bölünmek değil, federalizm gücün paylaşılması anlamına gelir. Dışişleri, savunma ve genel ekonomi yönetimi gibi devlet egemenliği ile ilgili konularda merkezileşme söz konusu. Bunların tümü birleşik parlamento ve merkezi hükümetin sorumluluğunda. Öte yandan iç güvenlik, eğitim, sağlık ve yerel kalkınma konularının yönetimi eyaletlerin veya yerel yönetimlerin yetki alanına girer.

Burada bazılarının endişelerini hafifletebilecek en önemli nokta, federalizmin etnik köken/milliyet veya din/mezhep yerine coğrafyaya dayalı olmasıdır. Çünkü herhangi bir kimlik meselesi, demokratik karakterini zayıflatır ve eşit vatandaşlık haklarının ve vatandaşların devletinin güçlenmesini engeller. Tıpkı Lübnan'da ve Irak'ta olduğu gibi.

Elbette, birçok alanda idari meselelerle ilgili olan ademi merkeziyetçi bir devleti, anayasaya göre yetkileri paylaşan federal bir devletle karıştırmak bir sorundur. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre federal devleti ayrılıkçı bir devlet olarak görmek de bir tür karışıklık veya yanılgı olarak adlandırılabilir, ancak bu doğru değil, çünkü merkezi devletler, yönetim, temsil ve kaynak dağıtımında esnekliğe sahip federal devletlere göre ayrılmaya çok daha yatkındır, zira günümüzün en büyük, en güçlü ve en zengin devletleri federal devletlerdir.

Bu yüzden herhangi bir kimlik grubuyla anlaşmazlık, kavramların karışmasına veya çarpıtılmasına yol açmamalı. Örneğin, İsrail'in siyasi sistem olarak demokrasiyi benimsemesi, demokrasiye karşı düşmanlığı teşvik etmemeli. Ayrıca, belirli bir önermeye elverişli olmayan koşullar olduğunu gözlemlememiz, bu kavramın tartışmaya açılmaması, geliştirilmemesi ve belirli bir ülkede devlet kurulması için ulusal birliği oluşturmaya hizmet eden bağlamlara yerleştirilmemesi gerektiği anlamına gelmez.

Son olarak, bu alanda, özellikle Suriye bağlamında, dikkate alınması gereken iki konu var. Öncelikle ülkenin toprakları üzerinde devlet egemenliğinden söz edilmesi için bunun halkın birliği gerçeğine dayanması gerekiyor. İkinci olarak ise toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlikle ilgili bir çözüm bulunmuyor, çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyanın, toplumun, egemenliğin ve devletin bölünmesine yol açar.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir


Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
TT

Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)

Suriye güvenlik kaynakları bugün, Suriye güvenlik güçleri ile ABD kuvvetlerinin, ülkenin orta kesimindeki Tedmür kentinde ortak devriye sırasında silahlı saldırıya uğradığını bildirdi.

Suriye resmi haber ajansı SANA’ya konuşan bir güvenlik kaynağı, saldırıda Suriye güvenlik güçlerinden iki kişinin ve bazı ABD askerlerinin yaralandığını, saldırıyı gerçekleştiren kişinin ise öldürüldüğünü açıkladı.

Kaynak, olayın ardından ABD’ye ait helikopterlerin yaralıları et-Tanf Üssü’ne tahliye ettiğini belirterek, saldırının nedenleri ve koşullarına ilişkin henüz bilgi bulunmadığını ifade etti.

Olay nedeniyle Deyrizor-Şam uluslararası kara yolunda trafiğin geçici olarak durdurulduğu, bölge semalarında ise yoğun hava hareketliliği yaşandığı kaydedildi.