Nasr el-Hariri Şarku’l Avsat’a konuştu: Türkiye sınırlarında güvenli bölge olumlu bir düşünce

Nasr el-Hariri Şarku’l Avsat’a konuştu: Türkiye sınırlarında güvenli bölge olumlu bir düşünce
TT

Nasr el-Hariri Şarku’l Avsat’a konuştu: Türkiye sınırlarında güvenli bölge olumlu bir düşünce

Nasr el-Hariri Şarku’l Avsat’a konuştu: Türkiye sınırlarında güvenli bölge olumlu bir düşünce

Birleşmiş Milletler’in (BM) yeni Suriye Elçisi Geir Pedersen ilk turu kapsamında bugün, çeşitli konuları ele almak üzere muhalefetteki Suriye Müzakere Heyeti Başkanı Nasr el-Hariri ile bir araya geliyor. Masaya yatırılacak konular arasında ABD’nin çekilişi ile ABD ve Türkiye arasında sınırlarda güvenli bir bölgeye dair yapılan anlaşma da yer alıyor.
El-Hariri, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Siyasi bir çözüme ulaşmak adına yeni elçi ile siyasi ve sahadaki son gelişmeleri ele almayı; olumsuzlukların farkına varıp yeniden net bir zaman çizelgesi oluşturmayı umuyoruz” ifadelerini kullandı.
Pedersen perşembe günü Şam’a ilk ziyaretini gerçekleştirerek sekiz senedir ülkede devam eden çekişmeyi BM gözetiminde sonlandıracak siyasi bir çözüme olan ihtiyacın altını çizdi.
Toplantıda, eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan döneminden Lahdar İbrahimi ve Staffan de Mistura’ya kadar olan süreçteki müzakerelerin sonuçları, kat edilen aşamalar, siyasi sürecin maruz kaldığı tökezlemeler ve bu sürecin ilerlemesinin önündeki başlıca engellerin ele alınacağını ifade eden el-Hariri, “Yeni elçinin siyasi sürecin geleceği ve yeniden nasıl başlayacağına dair görüşünün ne olduğunu öğrenmek istiyoruz. Bizim bir hedefimiz, bir arzumuz var ve bunun ortak bir etken olmasını umuyoruz. Biz siyasi süreci tekrar rayına oturtmak ve doğru istikamette ilerlemek istiyoruz” ifadelerini dile getirdi.
El-Hariri sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Çok sayıda sığınmacı ve yerinden edilmiş kişi var. Bu kişiler; demografik oluşuma müdahale etmek ve nüfus yapısını değiştirmek amacıyla tehcir edildi. Söz konusu kimselerin kendi topraklarına dönme hakkı var. Biz, Suriye’de Suriye’nin milli düşüncesinin haricinde gündemler ve ideolojilere sahip yabancılar görmek istemiyoruz. Şu an öncelikli olarak Suriye-Türkiye sınırlarında yer alan ve tüm tarafların endişelerini gideren güvenli bir bölge inşa edilmesi tasarlandı. Bunun olumlu bir düşünce olduğuna ve doğru istikamette bir adım teşkil ettiğine inanıyoruz”.
Röportaj metninin tamamı:
-Yeni BM Elçisi, Şam ziyaretinin ardından Riyad’a geçecek. Bu ziyaret, ne gibi sonuçlar verebilir?

Evet, de Mistura’nın halefi olarak göreve başlayan BM’nin yeni Suriye elçisi ile yarın Riyad’da bir araya gelecek; siyasi bir çözüme varmak amacıyla olumsuzlukları ele alıp yeniden net bir zaman çizelgesi oluşturacağız. Yeni elçi ile siyasi ve sahadaki son gelişmeleri masaya yatıracağız.
-Ondan ne umuyorsunuz?
Siyasi süreci yeniden rayına oturtmayı ve doğru istikamete yönelmeyi temenni ediyoruz. Nitekim biz, anayasa sürecini başlatmak için Anayasa Komisyonu oluşturmak suretiyle BM ile etkileşime girdik ve verimli bir işbirliği gerçekleştirdik. Bilindiği üzere 50 adaylık bir liste sunduk, önemli anayasal tartışmalara katılım gösterdik. Muhakkak ki bunun siyasi sürecin geleceği üzerinde kayda değer bir etkisi olacaktır. Bununla beraber biz, konunun özünü ve tüm detaylarıyla geçiş aşamasını ifade eden 2254 sayılı kararın nasıl uygulanacağını tartışmadan ne anayasal sürecin ne de seçimin bir anlam ifade edemeyeceğini düşünüyoruz. BM de dahil tüm uluslararası taraflarca gözden kaçırılan veya iyi takip edilemeyen esaslı bir mesele var: Tutuklular. Hepimiz, tespit edilen rakama göre, Rejimin elinde 250 bin tutuklumuzun bulunduğunu biliyoruz. Bunlar gizli veya açık; bilinen yerlerde tutuluyor. Bununla birlikte gerçek rakam tespit edilenden çok daha fazlası. Maruz kaldıkları ihlaller belli ve BM raporları ile sabit. Ancak şu zamana kadar bu dosyanın çözülmesinin yolunu açan; tutuklarının serbest bırakılıp kendilerine karşı işlenen ihlalleri durduran ve suçluları hesaba çeken belirleyici adımlar atılmadı.
-Yeni elçiye tam olarak nasıl bir sorumluluk yüklüyorsunuz?
Önceki müzakere turlarında gösterilen çabaların meyvesini alıyoruz. Soçi’deki anlaşmamız, Suriye’nin kuzey sınırlarında son gerilimi azaltma bölgesini korumak adına bizim için önemli. Zira bu bölge sivillerin korunmasını sağlayıp terör unsurlarının bitirilmesi ve siyasi sürecin ilerlemesi için fırsat kapısı açıyor. Ayrıca yerinden edilmişler topraklarına dönene kadar Suriye’nin kuzeydoğu bölgesinin çeşitli milislerden korunmasına, yasal bir sürece yönelmek için Rejim üzerinde gerçek bir baskı unsuru oluşturmaya da imkân tanıyor. Suriye’nin kuzeydoğusuna dair yürütülen müzakereler önem taşıyor.
-Yeni elçi, Şam’da Rejim ile Anayasa Komisyonu meselesini ele aldı. Ne dersiniz, sizin toplantınızda bu konuda bir atılım gerçekleşir mi?
Şimdilik yeni elçinin Anayasa Komisyonu meselesine ilişkin durumuna dair bir tasarı yok. Ancak biz bu süreçte BM ile birlikte hareket ediyoruz. Ben, selefi ile daha önce gelinen noktanın üzerine bir şeyler inşa etmesi gerektiğine inanıyorum. Bununla birlikte hâlihazırda Anayasa Komisyonu’nun önünde rejim engelleri mevcut. Onun tartışılması için bir buçuk seneden fazla zaman harcandı ve şu ana dek oluşturulamadı. Dolayısıyla hepimizin 2254 sayılı kararın uygulanmasına dayalı bir yol bulmada yeni BM Elçisi ile irtibat halinde olmamız gerekir. Söz konusu kararda da belirtildiği üzere mezhep odaklı değil herkesi kuşatıcı güvenilir bir iktidar ve Cenevre Beyanında tarif edildiği gibi tam yetki sahibi yönetim organı da dahil olmak üzere temel etkenler bu kararın kapsamındadır. Ayrıca Suriye Anayasası’nın yeni taslağını oluşturmada da BM Elçisi ile etkileşim gerçekleştirmeliyiz. Müzakerelerden sonra altı ay içerisinde Anayasa taslağının Suriye halkı tarafından oylanması bekleniyor.
-Washington ve Ankara yakın zamanda güvenli bir bölge konusunda anlaşmaya vardı. Bu Suriye muhalefeti için ne anlam ifade ediyor?
Şu an için çeşitli detaylar üzerinde nihai bir anlaşma yok. Zira müzakereler hala devam ediyor. Müzakereler çok taraflı: Bir yandan Amerika-Türkiye, bir yandan Türkiye-Rusya ve diğer yandan Amerika-Rusya. Bence bu müzakerelerde her halükârda ilkeler paketinin gözetilmesi gerekir. Öncelik Suriye birliğinin korunması. Nitekim Suriye’nin birliği ve toprak bütünlüğü, halkının selameti, bağımsızlığı ve egemenliği gözetilmedikçe siyasi bir çözüme varmak mümkün değil.
Aynı şekilde çok sayıda sığınmacı ve yerinden edilmiş kişi var. Bu kişiler; demografik oluşuma müdahale etmek ve nüfus yapısını değiştirmek amacıyla tehcir edildi. Söz konusu kimseler kendi topraklarına dönme hakkına sahip. Biz, Suriye’de Suriye’nin milli düşüncesinin haricinde gündemler ve ideolojilere sahip yabancılar görmek istemiyoruz. Şu an öncelikli olarak Suriye-Türkiye sınırlarında yer alan ve tüm tarafların endişelerini gideren güvenli bir bölge inşa edilmesi tasarlandı. Bunun olumlu bir düşünce olduğuna ve doğru istikamette bir adım teşkil ettiğine inanıyoruz. Evet, bu tek başına sorunu çözemez ancak bu adım gerçekleşirse gelecekte 2254 sayılı kararın tam anlamıyla uygulandığı siyasi bir çözüme varmak için yerel güçlere ve yerel nüfusa dayanmak ve onlara geçici bir süreliğine bölgelerini yönetme imkânı tanımak açısından projeyi tamamlama imkânı buluruz.
-Menbiç’te yaşanan hadiselerde muhalifler tam olarak nerede konumlanıyor?
Menbiç’te olanlar ortada. İlgili yol haritasını uygulamadaki gecikmeyi garipsiyoruz. Soru şu: Menbiç’e omurgası veya temel parçası olduğu Kürt Halkını Koruma Birlikleri’ni temsil eden Suriye Demokratik Güçleri mi hükmediyor? Daha önce de belirttiğim gibi ABD ve Türkiye arasında kaygıları gideren makul bir yol haritasına ulaşılmış ve bu haritanın şartlarının uygulanması beklenirken bizim ve Suriye halkının bu çetelerin egemen olmasını ya da bu bölgeleri yönetmesini kabullenmemiz mümkün değil.
-ABD’nin çekilmesi milislerin, ama özellikle de İran’ın Suriye’deki elemanlarını artırma konusunda iştahını mı kabarttı?
ABD’nin çekilme kararının ardından orada büyük askeri birlikleri olan İranlıların iştahı kabardı. Gerek sayı ve donanma açısından ve gerekse İranlılar ve Esed rejiminin bu bölgeye ilerleme hedefine dair dillendirmeye başladılar. Kalabalık nüfusun yanı sıra petrol, gaz ve iç zenginlik kaynağına sahip olan bu bölgenin İranlı güçlerin damak tadına uygun bir lokma olduğuna şüphe yok. Ayrıca İran’ın projesi olan Tahran’dan Beyrut’a uzanan kara koridorunun da merkezinde yer alıyor. Devrim Muhafızları bugün Suriye Hükümeti istediği sürece askeri danışmanları, askeri güçleri ve silahları ile Suriye’de kalacaklarını açıkladı. Tüm dünya biliyor ki Rejimin asıl kurtarıcıları İran ve Rusya. Bu rejim, İran rejiminin bir düğümü haline geldi; hiçbir şekilde ondan kopamaz.
-İdlib’e ilişkin Soçi Anlaşması’nı kabul ettiniz. Sırrı nedir?
Soçi’de İdlib’e dair bir anlaşma yapıldığında gerçekten çok sevindik. Bu, oradaki vatandaşlarımızı korumanın bir yolu. Orada 4 ila 4.5 milyon civarında masum insan bulunuyor. Onların büyük bir kısmı Suriye’nin farklı bölgelerinden oraya tehcir edildi. Bölge halkının büyük çoğunluğu ise işkence gördü, kovuldu ve şimdiye değin Esed’in ölümcül varilleri ile öldürüldü. Anlaşmayı onaylamamızın sebebi, İdlib sakinlerinin hayatı konusundaki hassasiyetimizdi. Nitekim bu anlaşma, Türkiye ve Özgür Suriye Ordusu’na imkân tanıması ve Heyet-i Tahrir-i Şam (HTŞ) meselesini çözümlemek için yeterli zaman vermesi açısından uygulanan noktaları içeriyor; sivillerin hayatını koruyor ve Suriyelilerin çoğunu memnun eden güvenilir bir sonuca götürecek siyasi süreç için de bir fırsat kapısı aralıyor. HTŞ’nin tutumu, bunun tam tersi. İranlılar, Ruslar ve Rejim, bu bölgede askeri bir cephe açmak için bahane icat etmeye çalışıyor ve gerekçe olarak da terörü gösteriyorlar. Halbuki el-Kaide, İran rejimi ile bağlantıda.
-Daha önceki müzakerelerde gerçekleştirilenleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Daha önce elde edilenler az ancak önemli. Bunlar, BM ile olan ve Rejimin yer almadığı müzakerelerimizde belirlenen ve Soçi Konferansı’nda kabul edilen 12 ilke ile Anayasa Komisyonu’nda varılan sonuçları garanti altına alıyor. 2254 sayılı kararın uygulaması kapsamında BM’nin gözetiminde çalışmaları başlatılan anayasa sürecini tamamlamak için müzakerelere devam etmemiz lazım. Ancak tüm bunlardan da önemlisi, BM Güvenlik Konseyi kararında yer alan diğer iki konuyu görüşmek: Geçiş aşaması ile BM’nin denetiminde parlamento ve başkanlık seçimleri. Tüm bu meselelere başlamak için en başta daha önce Cenevre Beyanında tarif edilen, 2254 sayılı kararda detayları verilen ve o olmaksızın uluslararası kararın çeşitli yollarında ilerleme kaydetmenin mümkün olmadığı ‘tarafsız’ güvenli ortamın oluşturulması gerekir.
12 ilke var: Devletin birliği ve toprakları üzerindeki egemenliği, Suriye halkının iradesinin bağımsızlığı, işgal edilmiş toprakları ele geçirmek için ve güçler ayrılığı ilkesine dayalı demokratik, çoğulcu ve sivil bir devlet uğruna mücadele hakkı, hukuk devleti, ülkenin tüm bileşenleri için refah; ırk, din, renk ve siyasi kanaatine bakmaksızın halkın tüm bireyleri arasında eşitlik bakımından Suriye Devleti’ne nihai şeklini veren ölçütleri tanımlayan kamusal ilkeler.
Askeri ve güvenlik teşkilatının yeniden yapılandırılması gerekir. Bu yeni yapılandırma, onların vatandaşların hayatına müdahale etmeyip baskı uygulamaksızın temel görevlerini yerine getirmelerine imkân tanıyacak. Anayasa ve kanuna göre ordunun vazifesi, ülkeyi ve sınırları korumaktır. Güvenlik teşkilatının görevi ise herhangi bir dış tehdide karşı ülkenin; ve iç işlerine karışmaksızın vatanın ve vatandaşın güvenliğini sağlamaktır. Bu ilkeler, 2017 yılında muhalefet ve BM arasında gerçekleşen müzakerelerde belirlenmiş ve Soçi Konferansı’nda karara bağlanmış; konferansın bitiş konuşmasında da garanti altına alınmıştır. Dolayısıyla anayasa sürecinin ve genel anlamda siyasi sürecin temeli haline gelmiştir.



Suriye Ulusal Diyalog Kongresi Hazırlık Komitesi Genel Koordinatörü Kıblavi Şarku’l Avsat’a konuştu: Geçiş dönemi için anayasal bir deklarasyon ve teknokrat bir hükümet gerekiyor

Dün Şam'ın doğusundaki Duma'da, Aralık 2013'te kaçırılan aktivistlerin akıbetinin açıklanması için protesto gösterisi düzenledi. (AFP)
Dün Şam'ın doğusundaki Duma'da, Aralık 2013'te kaçırılan aktivistlerin akıbetinin açıklanması için protesto gösterisi düzenledi. (AFP)
TT

Suriye Ulusal Diyalog Kongresi Hazırlık Komitesi Genel Koordinatörü Kıblavi Şarku’l Avsat’a konuştu: Geçiş dönemi için anayasal bir deklarasyon ve teknokrat bir hükümet gerekiyor

Dün Şam'ın doğusundaki Duma'da, Aralık 2013'te kaçırılan aktivistlerin akıbetinin açıklanması için protesto gösterisi düzenledi. (AFP)
Dün Şam'ın doğusundaki Duma'da, Aralık 2013'te kaçırılan aktivistlerin akıbetinin açıklanması için protesto gösterisi düzenledi. (AFP)

Beşşar Esed rejiminin devrilmesi ve Suriye'de Ahmed eş-Şera liderliğinde yeni bir yönetimin başa gelmesinin ardından Suriye dosyasındaki gelişmeler dikkatle takip ediliyor. Belki de buradaki en önemli soru, eş-Şera'nın medya açıklamalarında duyurduğu Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'nin detaylarının, bir hazırlık komitesinin oluşturulmasının ve kabul edilecek koşullara göre kimlerin davet edilip kimlerin dışarıda bırakılacağıdır.

dsvfbg

Suriye Ulusal Diyalog Kongresi Hazırlık Komitesi Genel Koordinatörü, Suriyeli yazar ve siyasi araştırmacı Dr. Mueyyed Gazlan Kıblavi, Şarku’l Avsat'ın sorularını yanıtladı.

Kıblavi, ‘Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'ne davet edilecek şahsiyetlerin mevcut ya da geçmiş mücadeleleri, Suriye davasına katılımları ve devrimci faaliyetleri nedeniyle davet edileceğini’ vurguladı. Siyaset yapmayan devrimciler olduğu gibi, devrimi pratik etmeyen siyasetçiler de olduğunu belirten Kıblavi, gençlik kategorisinin, kadın kategorisinin, muhalifler kategorisinin ve mahkûmlar kategorisinin önemine dikkat çekti. Kıblavi, “Kategoriler çok. Örneğin, şu ana kadar 15 kategori belirledik ve henüz kategorize edilmemiş olanlar da var. Bu sayı 20 kategoriye ulaşabilir ve bazı kategoriler diğerleriyle birleştirilebilir” ifadelerini kullandı.

Devrimden önce ve sonra Suriye toplumunun kategorize edilmesinin her zaman sorunlu olacağını vurgulayan Kıblavi, “Bu yüzden kongreyi, bu sosyal yelpazeler (şu anda oluşmakta olan siyasi topluluk) arasında anlayış ve iletişim alanları için bir başlangıç olarak gördük. Çünkü Suriye'de elli yıl boyunca oluşuma izin verilmedi, yasaklandı. Düşünce tutsak edildi ve oluşum suç sayıldı” şeklinde konuştu.

dsfvgb
Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) ile ABD Dışişleri Bakanlığı heyeti arasında geçtiğimiz eylül ayında Ankara'da yapılan toplantıdan (SMDK)

Kıblavi, “Bu daha başlangıç. Dolayısıyla, içeridekiler kendi siyasi bileşenlerini oluşturma fırsatına sahip değilken ya da gelecekteki Suriye'ye doğru ilerlemek için belirli bir ideolojinin arkasına saklanamazken, dışarıda oluşturulan bileşenleri davet edemeyiz” dedi.

Kıblavi sözlerini şöyle sürdürdü: “Şam Deklarasyonu, Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK), Suriye Ulusal Konseyi ve diğerleri gibi oluşturulan siyasi kurumlarla dışarıdakiler birçok bölünmeden muzdaripti, devlet başkanlığı ve seçimlerde hizipçilikten muzdaripti ve sokak tarafından meşrulaştırılmamıştı. Bu nedenle oluşum koşulları mevcut koşullardan tamamen farklı olan siyasi yapıları davet etmekten kaçındık.”

Kıblavi sözlerine şöyle devam etti: “Şimdi bileşenler yeni Suriye'deki hedeflerini ilan etmeye başlayacaklar ve şöyle diyecekler: Ben belli bir grubun bileşeniyim, belli bir siyasi yelpazenin bileşeniyim ya da belli bir siyasi ideolojinin bileşeniyim, taleplerim bunlar ve saygı görmek ve dahil edilmek istediğim yol bu. Yurtdışında kurulan bileşenlere gelince, onlar kotalara alışkındı ve kotalar muhalif kurumların bileşiminde ve yapısında mevcuttu. Bu gayet açık. Ekim 2011'de İstanbul'da kurulan Suriye Ulusal Konseyi, Müslüman Kardeşler ve Şam Deklarasyonu gibi onlarca yıl önce kurulan siyasi gruplar Suriye meselesindeki ağırlıklarına göre kota alırken, devrimci hareket marjinal kaldı ve siyasi uygulamalarda ağırlıkları olmadı.”

Bu nedenle Kıblavi, “Otuz kırk yıldır Suriye'de bulunmayan siyasetçilerin temsil edilmesi kabul edilemez. Zira oluşturdukları organlar bir ‘bileşen’ olarak kabul edilemez. Bu, içeride kalan ve -izin verilmediği için- herhangi bir siyasi faaliyette bulunamayan Suriye halkına yapılan bir haksızlıktır” ifadelerini kullandı.

*Eş-Şera daha önceki açıklamalarında davetlerin muhalif organlara değil, bireylere yapılacağını söylemişti... Peki, örneğin SMDK'dan şahsiyetler davet edilecek mi?

Kıblavi bu soruya şu cevabı verdi: “Elbette davetler bireylere yönelik olacak, muhalif oluşumlara değil. SMDK’dan da bazı şahsiyetler davet edildi. Zira bu siyasi oluşumların hedefleri temelde bir noktadaydı ve şimdi değişti. Devrim öncesi ile devrim sonrası aynı değil. Ayrıca bu oluşumların içinde hizipler, siyasi partiler ve parti akımları gibi başka bileşenler de var. Bu nedenle sadece bireyleri davet etmeye karar verdik.”

Varlıkları sona erdi

Kıblavi, muhalif oluşumlar ilk kurulduğunda belirtilen kuruluş amaçlarından birinin, devrimin zafere ulaşması halinde bu oluşumların varlığının sona ereceği olduğunu belirtti. Bu, devrimin zafere ulaşması ve rejimin düşmesi halinde söz konusu oluşumların kendilerini feshedeceklerine dair birden fazla kez yapılan açıklamaydı. Dolayısıyla bu varlıklar artık zaman ve bağlam dışıdır.

*Salı günü yaptığınız açıklamalarda, Suriye'deki askeri güçlerin temsilcisi olarak Askeri Operasyonlar Dairesi'nin davet edileceğini söylediniz. Aslında, Suriye devriminin başında rejimden ayrılan ve maddi ve manevi bedel ödeyen askeri personel, Esed sonrası Suriye'de tamamen göz ardı edildiklerini hissediyor. Suriye Ulusal Diyalog Kongresi onları yeni Suriye'yi müzakere etmek üzere davet etmeyecek mi?

Kıblavi şu cevabı verdi: “Ordudan ayrılanlar Savunma Bakanlığı bünyesinde değerlendirilecek, ancak bu henüz tamamlanmamış bir aşama. Çünkü hazırlanmakta olan pek çok lojistik mesele var. Ordudan ayrılanlar Savunma Bakanlığı'na dahil edilecek. Bağımsız olarak davet edilecek ayrı bir siyasi ya da askeri unsur değiller, Askeri Operasyonlar Dairesi'ne bağlı olacaklar.”

Ön koşullar

*Farklı Suriyeli gruplara ulaşmak için kriterler neler? Davet kriterleri neler?

Kıblavi, “Ne kadar adil ya da teknik olmaya çalışırsak çalışalım, herkes için adil olamayız ve herkesi tatmin edemeyiz. Suriye halkını sınıflandırmak ve bu sınıflandırmada adil olmak istersek, devrimci hareket, devrimci savaşçı, kendi topraklarında devrim yapmamış siyasi düşünür, belirli bir bölgeye ait olan ve Suriye'de bulunan tüm etnik ve ırksal bileşenler olarak ayrılırlar. Ayrıca çeşitli şehirler arasında dağılmış bileşenler de var. Tüm bu bileşenler arasından kongreye katılacak uygun kişiler seçilecek. Böylece bölgeleri kapsamış, toplumsal çeşitliliği sağlamış, gençleri, tutukluları ve siyasi aktivistleri, entelektüel ve devrimci olarak kuşatmış olacağız. Açıkçası bu biraz kapsamlı sayılır” ifadelerini kullandı.

*Peki, tüm Suriye için yüzde 100 adil olacak mı?

Kıblavi şöyle cevapladı: “Tabii ki mümkün değil. Dünyada davet kriterlerinde yüzde 100 adil olan hiçbir kongre yoktur. Bu bağlamda tarafsız olmamız gerekmediğini unutmayın. Bizden istenen gelecekteki Suriye'nin çıkarlarını düşünmemiz.”

CSDVFBR
Suriye’deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera ve askeri gruplar arasında yapılan toplantıda yeni Suriye'de askeri kurumun nasıl şekilleneceği ele alındı. (Askeri Operasyonlar Dairesi)

Bir sonraki hükümetin şekli

*Suriye’deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera, mevcut hükümetin tek renkli olduğunu kabul etti. Kongrenin toplanmasının yakın olduğu konuşulurken, bir sonraki hükümetin Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'nin içinden çıkacağına dair sorular akla geliyor. Bu hükümetin katılımcı bir hükümet olacağına dair herhangi bir ön yargı var mı? Ayrıca, bir sonraki hükümet sisteminin şeklini yani başkanlık mı yoksa parlamenter mi olacağını konferans katılımcıları mı belirleyecek?

Kıblavi bu soruyu, “Kongre, bir sonraki hükümet sisteminin şeklini belirlemeyecek. Çünkü kongre bir yasama organı değil. Parlamento, kongrenin hazırlayacağı çalışma ve belgelerden kaynaklanabilecek prosedürlerin bir parçası” diye yanıtladı.

“Genel sekreterlik gibi seçilmiş bir danışma komitesi” olduğunu da ifade eden Kıblavi, “Komiteler sayıca fazla olduğu için hükümet sisteminin parametrelerini belirlemek üzere mini komiteler seçilebilir. Elbette hükümet sistemi önerilecek ya da onaylanacaktır. Bundan sonra mevcut çalışmalar sona erecek ve çok hassas bir aşama olan geçiş dönemi için teknokratlar hükümeti olması beklenen bir hükümet kurulacaktır. Suriye'nin geleceğine gelince, bunu Suriye halkı ve tartışmaların başlangıç noktası olarak kabul edilen Suriye Ulusal Diyalog Kongresi sırasında fikirlerin billurlaşması belirleyecek. Tüm bu göstergeler Suriye'deki hükümet sistemini belirleyecektir. Daha da önemlisi, kongreden kaynaklanacak anayasal boşluk, söz konusu anayasal boşluğu doldurarak geçici bir anayasal bildiri yayınlayacak olan uzman bir komite tarafından doldurulacaktır” dedi.

Kongrenin zamanlaması

*Kongrenin yakın zamanda toplanmasına tanık olacak mıyız? Yoksa beklemek mi gerekiyor? Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’ne kimlerin davet edileceğini hazırlık komitesi mi belirleyecek?

Kıblavi şu cevabı verdi: “Hazırlık komitesi ilgili makamlardan onay aldıktan sonra çalışmalarına başlayacak. Tarih konusuna gelince, hazırlık komitesi oluşturulduktan sonra, davet edilen şahsiyetler ve gruplarla iletişim kurmak yeterli zaman alacak. Meselelerin çözüme kavuşturulması bir hafta ya da belki 9 gün sürebilir.”

SCDVFEGR
Eski rejim ordusu mensupları, 1 Ocak'ta Suriye'nin Humus kentindeki uzlaşma merkezlerinde kayıt yaptırmak için sıraya girerken Esed'in fotoğrafını çiğniyorlar. (AP)

Kıblavi, “Hazırlık komitesi davetler için kriter belirlemez. İçeriden ve dışarıdan davetlilerin lojistiğini kolaylaştıran ve onlarla kongreye davet edildiklerini ve katılıp katılmayacaklarını kısaca görüşen bir komitedir. Yani konferans öncesi aşamanın lojistiğini kolaylaştıran ve ön kolaylaştırıcılığını yapan bir komite; sonuçlara ya da davet kriterlerine karar veren bir komite değil. Aday gösterecek olanlar genel olarak sivil toplum örgütleri olacak ve doğal olarak sendikalar da bunların arasında yer alacak” şeklinde konuştu.

Komite seçimi için kriterler

Hazırlık komitesi üyelerinin hangi kriterlere göre seçileceği sorulduğunda ise Kıblavi şu yanıtı verdi:

“Bu kişiler Suriye'deki en nitelikli kişiler olmayacak. Çünkü bu çok zor. Ancak yurt içinde olduğu kadar yurt dışındaki devrimci siyasi ortama ve bölgesel dağılıma dair bilgi ve aşinalıkları da göz önünde bulundurulacak. Hazırlık komitesi üyesinin bileşenler hakkında bilgi sahibi olması, devrim ve siyasi süreç konusunda daha önce deneyim sahibi olması ve Suriye'deki siyasi çevreler arasında ya da elbette yurtdışında sürekli faaliyet göstermesi ve tanınması nedeniyle Suriye arenasında bilinmesi gerekir.”