Nasr el-Hariri Şarku’l Avsat’a konuştu: Türkiye sınırlarında güvenli bölge olumlu bir düşünce

Nasr el-Hariri Şarku’l Avsat’a konuştu: Türkiye sınırlarında güvenli bölge olumlu bir düşünce
TT

Nasr el-Hariri Şarku’l Avsat’a konuştu: Türkiye sınırlarında güvenli bölge olumlu bir düşünce

Nasr el-Hariri Şarku’l Avsat’a konuştu: Türkiye sınırlarında güvenli bölge olumlu bir düşünce

Birleşmiş Milletler’in (BM) yeni Suriye Elçisi Geir Pedersen ilk turu kapsamında bugün, çeşitli konuları ele almak üzere muhalefetteki Suriye Müzakere Heyeti Başkanı Nasr el-Hariri ile bir araya geliyor. Masaya yatırılacak konular arasında ABD’nin çekilişi ile ABD ve Türkiye arasında sınırlarda güvenli bir bölgeye dair yapılan anlaşma da yer alıyor.
El-Hariri, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Siyasi bir çözüme ulaşmak adına yeni elçi ile siyasi ve sahadaki son gelişmeleri ele almayı; olumsuzlukların farkına varıp yeniden net bir zaman çizelgesi oluşturmayı umuyoruz” ifadelerini kullandı.
Pedersen perşembe günü Şam’a ilk ziyaretini gerçekleştirerek sekiz senedir ülkede devam eden çekişmeyi BM gözetiminde sonlandıracak siyasi bir çözüme olan ihtiyacın altını çizdi.
Toplantıda, eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan döneminden Lahdar İbrahimi ve Staffan de Mistura’ya kadar olan süreçteki müzakerelerin sonuçları, kat edilen aşamalar, siyasi sürecin maruz kaldığı tökezlemeler ve bu sürecin ilerlemesinin önündeki başlıca engellerin ele alınacağını ifade eden el-Hariri, “Yeni elçinin siyasi sürecin geleceği ve yeniden nasıl başlayacağına dair görüşünün ne olduğunu öğrenmek istiyoruz. Bizim bir hedefimiz, bir arzumuz var ve bunun ortak bir etken olmasını umuyoruz. Biz siyasi süreci tekrar rayına oturtmak ve doğru istikamette ilerlemek istiyoruz” ifadelerini dile getirdi.
El-Hariri sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Çok sayıda sığınmacı ve yerinden edilmiş kişi var. Bu kişiler; demografik oluşuma müdahale etmek ve nüfus yapısını değiştirmek amacıyla tehcir edildi. Söz konusu kimselerin kendi topraklarına dönme hakkı var. Biz, Suriye’de Suriye’nin milli düşüncesinin haricinde gündemler ve ideolojilere sahip yabancılar görmek istemiyoruz. Şu an öncelikli olarak Suriye-Türkiye sınırlarında yer alan ve tüm tarafların endişelerini gideren güvenli bir bölge inşa edilmesi tasarlandı. Bunun olumlu bir düşünce olduğuna ve doğru istikamette bir adım teşkil ettiğine inanıyoruz”.
Röportaj metninin tamamı:
-Yeni BM Elçisi, Şam ziyaretinin ardından Riyad’a geçecek. Bu ziyaret, ne gibi sonuçlar verebilir?

Evet, de Mistura’nın halefi olarak göreve başlayan BM’nin yeni Suriye elçisi ile yarın Riyad’da bir araya gelecek; siyasi bir çözüme varmak amacıyla olumsuzlukları ele alıp yeniden net bir zaman çizelgesi oluşturacağız. Yeni elçi ile siyasi ve sahadaki son gelişmeleri masaya yatıracağız.
-Ondan ne umuyorsunuz?
Siyasi süreci yeniden rayına oturtmayı ve doğru istikamete yönelmeyi temenni ediyoruz. Nitekim biz, anayasa sürecini başlatmak için Anayasa Komisyonu oluşturmak suretiyle BM ile etkileşime girdik ve verimli bir işbirliği gerçekleştirdik. Bilindiği üzere 50 adaylık bir liste sunduk, önemli anayasal tartışmalara katılım gösterdik. Muhakkak ki bunun siyasi sürecin geleceği üzerinde kayda değer bir etkisi olacaktır. Bununla beraber biz, konunun özünü ve tüm detaylarıyla geçiş aşamasını ifade eden 2254 sayılı kararın nasıl uygulanacağını tartışmadan ne anayasal sürecin ne de seçimin bir anlam ifade edemeyeceğini düşünüyoruz. BM de dahil tüm uluslararası taraflarca gözden kaçırılan veya iyi takip edilemeyen esaslı bir mesele var: Tutuklular. Hepimiz, tespit edilen rakama göre, Rejimin elinde 250 bin tutuklumuzun bulunduğunu biliyoruz. Bunlar gizli veya açık; bilinen yerlerde tutuluyor. Bununla birlikte gerçek rakam tespit edilenden çok daha fazlası. Maruz kaldıkları ihlaller belli ve BM raporları ile sabit. Ancak şu zamana kadar bu dosyanın çözülmesinin yolunu açan; tutuklarının serbest bırakılıp kendilerine karşı işlenen ihlalleri durduran ve suçluları hesaba çeken belirleyici adımlar atılmadı.
-Yeni elçiye tam olarak nasıl bir sorumluluk yüklüyorsunuz?
Önceki müzakere turlarında gösterilen çabaların meyvesini alıyoruz. Soçi’deki anlaşmamız, Suriye’nin kuzey sınırlarında son gerilimi azaltma bölgesini korumak adına bizim için önemli. Zira bu bölge sivillerin korunmasını sağlayıp terör unsurlarının bitirilmesi ve siyasi sürecin ilerlemesi için fırsat kapısı açıyor. Ayrıca yerinden edilmişler topraklarına dönene kadar Suriye’nin kuzeydoğu bölgesinin çeşitli milislerden korunmasına, yasal bir sürece yönelmek için Rejim üzerinde gerçek bir baskı unsuru oluşturmaya da imkân tanıyor. Suriye’nin kuzeydoğusuna dair yürütülen müzakereler önem taşıyor.
-Yeni elçi, Şam’da Rejim ile Anayasa Komisyonu meselesini ele aldı. Ne dersiniz, sizin toplantınızda bu konuda bir atılım gerçekleşir mi?
Şimdilik yeni elçinin Anayasa Komisyonu meselesine ilişkin durumuna dair bir tasarı yok. Ancak biz bu süreçte BM ile birlikte hareket ediyoruz. Ben, selefi ile daha önce gelinen noktanın üzerine bir şeyler inşa etmesi gerektiğine inanıyorum. Bununla birlikte hâlihazırda Anayasa Komisyonu’nun önünde rejim engelleri mevcut. Onun tartışılması için bir buçuk seneden fazla zaman harcandı ve şu ana dek oluşturulamadı. Dolayısıyla hepimizin 2254 sayılı kararın uygulanmasına dayalı bir yol bulmada yeni BM Elçisi ile irtibat halinde olmamız gerekir. Söz konusu kararda da belirtildiği üzere mezhep odaklı değil herkesi kuşatıcı güvenilir bir iktidar ve Cenevre Beyanında tarif edildiği gibi tam yetki sahibi yönetim organı da dahil olmak üzere temel etkenler bu kararın kapsamındadır. Ayrıca Suriye Anayasası’nın yeni taslağını oluşturmada da BM Elçisi ile etkileşim gerçekleştirmeliyiz. Müzakerelerden sonra altı ay içerisinde Anayasa taslağının Suriye halkı tarafından oylanması bekleniyor.
-Washington ve Ankara yakın zamanda güvenli bir bölge konusunda anlaşmaya vardı. Bu Suriye muhalefeti için ne anlam ifade ediyor?
Şu an için çeşitli detaylar üzerinde nihai bir anlaşma yok. Zira müzakereler hala devam ediyor. Müzakereler çok taraflı: Bir yandan Amerika-Türkiye, bir yandan Türkiye-Rusya ve diğer yandan Amerika-Rusya. Bence bu müzakerelerde her halükârda ilkeler paketinin gözetilmesi gerekir. Öncelik Suriye birliğinin korunması. Nitekim Suriye’nin birliği ve toprak bütünlüğü, halkının selameti, bağımsızlığı ve egemenliği gözetilmedikçe siyasi bir çözüme varmak mümkün değil.
Aynı şekilde çok sayıda sığınmacı ve yerinden edilmiş kişi var. Bu kişiler; demografik oluşuma müdahale etmek ve nüfus yapısını değiştirmek amacıyla tehcir edildi. Söz konusu kimseler kendi topraklarına dönme hakkına sahip. Biz, Suriye’de Suriye’nin milli düşüncesinin haricinde gündemler ve ideolojilere sahip yabancılar görmek istemiyoruz. Şu an öncelikli olarak Suriye-Türkiye sınırlarında yer alan ve tüm tarafların endişelerini gideren güvenli bir bölge inşa edilmesi tasarlandı. Bunun olumlu bir düşünce olduğuna ve doğru istikamette bir adım teşkil ettiğine inanıyoruz. Evet, bu tek başına sorunu çözemez ancak bu adım gerçekleşirse gelecekte 2254 sayılı kararın tam anlamıyla uygulandığı siyasi bir çözüme varmak için yerel güçlere ve yerel nüfusa dayanmak ve onlara geçici bir süreliğine bölgelerini yönetme imkânı tanımak açısından projeyi tamamlama imkânı buluruz.
-Menbiç’te yaşanan hadiselerde muhalifler tam olarak nerede konumlanıyor?
Menbiç’te olanlar ortada. İlgili yol haritasını uygulamadaki gecikmeyi garipsiyoruz. Soru şu: Menbiç’e omurgası veya temel parçası olduğu Kürt Halkını Koruma Birlikleri’ni temsil eden Suriye Demokratik Güçleri mi hükmediyor? Daha önce de belirttiğim gibi ABD ve Türkiye arasında kaygıları gideren makul bir yol haritasına ulaşılmış ve bu haritanın şartlarının uygulanması beklenirken bizim ve Suriye halkının bu çetelerin egemen olmasını ya da bu bölgeleri yönetmesini kabullenmemiz mümkün değil.
-ABD’nin çekilmesi milislerin, ama özellikle de İran’ın Suriye’deki elemanlarını artırma konusunda iştahını mı kabarttı?
ABD’nin çekilme kararının ardından orada büyük askeri birlikleri olan İranlıların iştahı kabardı. Gerek sayı ve donanma açısından ve gerekse İranlılar ve Esed rejiminin bu bölgeye ilerleme hedefine dair dillendirmeye başladılar. Kalabalık nüfusun yanı sıra petrol, gaz ve iç zenginlik kaynağına sahip olan bu bölgenin İranlı güçlerin damak tadına uygun bir lokma olduğuna şüphe yok. Ayrıca İran’ın projesi olan Tahran’dan Beyrut’a uzanan kara koridorunun da merkezinde yer alıyor. Devrim Muhafızları bugün Suriye Hükümeti istediği sürece askeri danışmanları, askeri güçleri ve silahları ile Suriye’de kalacaklarını açıkladı. Tüm dünya biliyor ki Rejimin asıl kurtarıcıları İran ve Rusya. Bu rejim, İran rejiminin bir düğümü haline geldi; hiçbir şekilde ondan kopamaz.
-İdlib’e ilişkin Soçi Anlaşması’nı kabul ettiniz. Sırrı nedir?
Soçi’de İdlib’e dair bir anlaşma yapıldığında gerçekten çok sevindik. Bu, oradaki vatandaşlarımızı korumanın bir yolu. Orada 4 ila 4.5 milyon civarında masum insan bulunuyor. Onların büyük bir kısmı Suriye’nin farklı bölgelerinden oraya tehcir edildi. Bölge halkının büyük çoğunluğu ise işkence gördü, kovuldu ve şimdiye değin Esed’in ölümcül varilleri ile öldürüldü. Anlaşmayı onaylamamızın sebebi, İdlib sakinlerinin hayatı konusundaki hassasiyetimizdi. Nitekim bu anlaşma, Türkiye ve Özgür Suriye Ordusu’na imkân tanıması ve Heyet-i Tahrir-i Şam (HTŞ) meselesini çözümlemek için yeterli zaman vermesi açısından uygulanan noktaları içeriyor; sivillerin hayatını koruyor ve Suriyelilerin çoğunu memnun eden güvenilir bir sonuca götürecek siyasi süreç için de bir fırsat kapısı aralıyor. HTŞ’nin tutumu, bunun tam tersi. İranlılar, Ruslar ve Rejim, bu bölgede askeri bir cephe açmak için bahane icat etmeye çalışıyor ve gerekçe olarak da terörü gösteriyorlar. Halbuki el-Kaide, İran rejimi ile bağlantıda.
-Daha önceki müzakerelerde gerçekleştirilenleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Daha önce elde edilenler az ancak önemli. Bunlar, BM ile olan ve Rejimin yer almadığı müzakerelerimizde belirlenen ve Soçi Konferansı’nda kabul edilen 12 ilke ile Anayasa Komisyonu’nda varılan sonuçları garanti altına alıyor. 2254 sayılı kararın uygulaması kapsamında BM’nin gözetiminde çalışmaları başlatılan anayasa sürecini tamamlamak için müzakerelere devam etmemiz lazım. Ancak tüm bunlardan da önemlisi, BM Güvenlik Konseyi kararında yer alan diğer iki konuyu görüşmek: Geçiş aşaması ile BM’nin denetiminde parlamento ve başkanlık seçimleri. Tüm bu meselelere başlamak için en başta daha önce Cenevre Beyanında tarif edilen, 2254 sayılı kararda detayları verilen ve o olmaksızın uluslararası kararın çeşitli yollarında ilerleme kaydetmenin mümkün olmadığı ‘tarafsız’ güvenli ortamın oluşturulması gerekir.
12 ilke var: Devletin birliği ve toprakları üzerindeki egemenliği, Suriye halkının iradesinin bağımsızlığı, işgal edilmiş toprakları ele geçirmek için ve güçler ayrılığı ilkesine dayalı demokratik, çoğulcu ve sivil bir devlet uğruna mücadele hakkı, hukuk devleti, ülkenin tüm bileşenleri için refah; ırk, din, renk ve siyasi kanaatine bakmaksızın halkın tüm bireyleri arasında eşitlik bakımından Suriye Devleti’ne nihai şeklini veren ölçütleri tanımlayan kamusal ilkeler.
Askeri ve güvenlik teşkilatının yeniden yapılandırılması gerekir. Bu yeni yapılandırma, onların vatandaşların hayatına müdahale etmeyip baskı uygulamaksızın temel görevlerini yerine getirmelerine imkân tanıyacak. Anayasa ve kanuna göre ordunun vazifesi, ülkeyi ve sınırları korumaktır. Güvenlik teşkilatının görevi ise herhangi bir dış tehdide karşı ülkenin; ve iç işlerine karışmaksızın vatanın ve vatandaşın güvenliğini sağlamaktır. Bu ilkeler, 2017 yılında muhalefet ve BM arasında gerçekleşen müzakerelerde belirlenmiş ve Soçi Konferansı’nda karara bağlanmış; konferansın bitiş konuşmasında da garanti altına alınmıştır. Dolayısıyla anayasa sürecinin ve genel anlamda siyasi sürecin temeli haline gelmiştir.



Ahmed eş-Şera Şarku'l Avsat'a konuştu: Suriye hiçbir Arap ülkesi için endişe kaynağı olmayacak

Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera
Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera
TT

Ahmed eş-Şera Şarku'l Avsat'a konuştu: Suriye hiçbir Arap ülkesi için endişe kaynağı olmayacak

Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera
Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera

Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera Şarku'l Avsat'a verdiği röportajda, “Suriye devrimi rejimin devrilmesiyle sona erdi… Bunun başka bir yere ihraç edilmesine izin vermeyeceğiz” dedi. Eş-Şera ülkesinin ‘hiçbir Arap ya da Körfez ülkesine saldırmak ya da onları endişelendirmek için bir platform olmayacağını’ vurguladı.

Şam'daki eş-Şaab Sarayı'nda dün gerçekleştirilen röportajda eş-Şera, “Yaptıklarımızı ve başardıklarımızı mümkün olan en az hasar ve kayıpla gerçekleştirdik… İran'ın bölgedeki projesi 40 yıl geriye gitti” dedi.

Eş-Şera, “Körfez ülkelerinin ulaştığı gelişmişlik düzeyini takdir ediyoruz ve ülkemiz için de bunu arzuluyoruz. Suudi Arabistan çok cesur planlar yaptı ve bizim de arzuladığımız bir kalkınma vizyonuna sahip. Hiç şüphe yok ki, bizim arzuladığımız şeylerle birçok kesişme noktası var ve ister ekonomik ister kalkınma iş birliği açısından olsun, bu noktalarda bir araya gelebiliriz” ifadelerini kullandı.

Şarku’l Avsat’ın Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera ile yaptığı röportajın tam metni;

* Pek çok Batılı ve bölgesel ülkeye güvence verdiniz. Ancak Körfez ülkelerine ve etkili Arap ülkelerine doğrudan bir mesaj vermediniz. Onlara söyleyecek bir şeyiniz yok mu?

- Elbette Arap ülkelerine söyleyecek sözümüz var; Özellikle de Suriye'nin İran için bir platforma dönüştüğü ve buradan dört büyük Arap başkentini yönettiği ve girdiği ülkelerde savaş ve yolsuzluk çıkardığı için… Körfez'in güvenliğini istikrarsızlaştıran ve bölgeyi uyuşturucu ve Captagon ile dolduran da İran. Dolayısıyla tüm bölge için büyük çıkarlar anlamına gelen İranlı milislerin ortadan kaldırılması ve Suriye'nin İran silahları için bir platform olarak tamamen kapatılması konusunda mümkün olan en az hasar ve kayıpla yaptığımız ve başardığımız şey diplomatik yollarla, hatta baskıyla elde edilmemiştir.

x cvgfbnh
Ahmed eş-Şera dün Şam'da Bisan eş-Şeyh ile yaptığı röportaj sırasında

Eski rejimle Arap ilişkilerinin yeniden kurulduğuna ve bazı tavizler karşılığında Arap Birliği'ne geri döndüğüne dair işaretler geldiğinde, bunun başarısız olacağından emindik. Çünkü bu rejimin hiçbir taviz vermeyeceğini ve bu jesti iyi niyetle karşılamayacağını biliyorduk. Hatta Ürdün tarafıyla yapılan bir toplantıda, Captagon'u onlara ihraç etmekteki ısrarın nedeninin sorulduğu ve cevabın da “yaptırımlar kaldırılmadıkça durmayacağı” şeklinde olduğu bize sızdırıldı.

Bugün Körfez'in stratejik güvenliğinin daha emniyetli ve güvenli hale geldiğini söylüyoruz. Çünkü İran'ın bölgedeki projesi 40 yıl geriye gitti.

Ahmed eş-Şera: Varlığımız kimse için tehdit değil

* Söz konusu ülkelere Suriye'nin bu sorunlu kişiler için bir sığınak olmayacağı konusunda nasıl güvence veriyorsunuz?

- Şu anda devlet inşası aşamasındayız. Suriye devrimi, rejimin devrilmesiyle sona erdi… Bunun başka bir yere ihraç edilmesine izin vermeyeceğiz. Suriye herhangi bir Arap ya da Körfez ülkesine saldırmak ya da onları endişelendirmek için bir platform olmayacak. Suriye devrimine birçok insan katıldı ama bugün devlet inşasının yeni bir aşamasındayız. Bu ülkelerle etkili stratejik ilişkiler kurmaya çalışıyoruz. Suriye, savaşlardan ve başkalarının çıkarları için bir platform olmaktan yoruldu. Artık ülkemizi yeniden inşa etmemiz ve güven sağlamamız gerekiyor. Çünkü Suriye Arap olaylarının merkezinde yer alan bir ülke.

Şam'daki varlığımız kimseye tehdit anlamına gelmiyor. Körfez ülkelerinin ulaştığı gelişmişlik düzeyini takdir ediyoruz ve ülkemiz için de bunu arzuluyoruz. Suudi Arabistan çok cesur planlar yaptı ve bizim de arzuladığımız bir kalkınma vizyonuna sahip. Hiç şüphe yok ki bizim arzuladığımız şeylerle birçok kesişme noktası var ve ister ekonomik ister kalkınma iş birliği açısından olsun, bu noktalarda bir araya gelebiliriz.

* Eski rejimin güç ve kontrolüne tabi olan komşunuz Lübnan ile ilişkilerinizi nasıl görüyorsunuz?

- Gerçekten de Lübnanlı kardeşlerimiz Şam'a gelişimiz ve bunun Lübnan'da bir tarafı diğerine karşı güçlendireceği konusunda çok fazla endişe duydular. Aslında biz Lübnanlı komşumuzla otoriter bir ilişki değil, saygı ve alışveriş ilişkisi istiyoruz ve kendi ülkemizde yapacak yeterince işimiz olduğu için Lübnan'ın içişlerine karışmak istemiyoruz. İyi ilişkiler kurmak istiyoruz. Tüm Lübnanlılara aynı mesafede duracağız. Onları tatmin eden şey bizi de tatmin eder.

dvfrgbthy
Ahmed eş-Şera, Esed'in düşmesinin ardından Şam'daki Emevi Camii'nde

Ahmed eş-Şera: Suriye, sahip olduğu zenginlikle tek bir görüşün hakimiyetine girmeyecektir

* Bir ulusal diyalog konferansından ya da kapsayıcı bir ulusal toplantıdan ve Suriye'de yeni bir aşamayı tesis edecek bir anayasadan bahsettiniz. Ancak hangi mekanizmayı benimseyeceksiniz? Suriye halkının tüm kesimlerinin, özellikle de halk ve askeri tabanınızın yeni ılımlı söyleminize katılmayabilecek bir kesiminin temsil edilmesini nasıl sağlayacaksınız?

- Son kısımda sizinle aynı fikirde olmayabilirim, ancak genel olarak Suriyelilere kişisel görüşlerimi empoze etmek istemiyorum. Bunu deneyimli ve uzman hukukçulara bırakıyorum, böylece hukuk, insanlar arasındaki ilişkiyi formüle etmede ayrım çizgisi olacaktır. Suriye büyüklüğünde ve zenginliğinde, farklı bileşenleri olan bir ülkenin tek bir görüşün hakimiyetinde olmasını bekleyemeyiz. Bu farklılık iyi ve sağlıklıdır. Bu zafer bir grubun diğerine karşı zaferi değil, tüm Suriyelilerin zaferidir. Önceki rejime sadık olduğunu düşündüğümüz kişilerin bile sevinçlerine şahit olduk. Çünkü insanların ne hissettiklerini ya da düşündüklerini söylemeleri mümkün değildi. Toplumun her kesiminden tüm Suriyelilerin ülkelerini koruyacak kadar bilinçli olduklarından eminim.

Kısacası benim arzum, farklılıklarımızı çözerken başvurabileceğimiz kapsayıcı bir anlaşmaya ve bir hukuk devletine ulaşmaktır.

Ahmed eş-Şera: İntikam peşinde koşmayacağız

* Sizi bekleyen pek çok çetrefilli dosyadan biri de zorla kaybedilenlerin, cezaevlerinde ve toplu mezarlarda kaybedilenlerin dosyası. Bu konuyu nasıl ele alacaksınız?

- Aslında biz siyasi bir rejimle değil, kelimenin tam anlamıyla bir suçlular ve haydutlar çetesiyle savaşıyorduk. Hem barışta hem de savaşta tutuklamalar, zorla kaybetmeler, öldürmeler, yerinden etmeler, aç bırakmalar, kimyasal silahlar, sistematik işkence... Bugün davanın bittiğini söylüyoruz. Dolayısıyla, insanların Sednaya Hapishanesi’nden sorumlu olanlardan, varil bombaları ve kimyasal silahlar atanlardan ve bilinen zulümleri işleyenlerden hesap sorma hakkını saklı tutarak, olaylara intikam açısından bakamayız. Bu kişiler sorumlu tutulmalı ve yargılanmalıdır. İsimleri bilinmeyen kişilere gelince, insanların bu kişileri de sorumlu tutmak için haklarında suç duyurusunda bulunma hakları vardır.

scvdfb
Ahmed eş-Şera, Şam'da BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen ile görüştü

Önemli olan, kısıtlamaları kırmış olmamız ve uzman kuruluşların bu göreve yardımcı olmak üzere gelmiş olmalarıdır. Kayıp kişilerin dosyalarını takip etmek hem yaşayan hem de ölü olan kişilerin akıbetlerini belirlemek ve ailelerinin ölüm belgeleri, miras gibi işlerini kolaylaştırmak üzere uzmanlaşmış bir bakanlık kurulacaktır. Bu çok iş demek, ancak hakikate ulaşmalıyız.

* Beşar Esad'ın oturduğu yerde, Halk Sarayı'nda bizi ağırlamak nasıl bir duygu?

- (Gülüyor) Dürüst olmam gerekirse, hiç rahat değilim. Ancak burası halka açık olması gereken bir yer. Böylece halk burayı ziyaret edebilir ve çocuklar bu avlularda oynayabilir.