Nasr el-Hariri Şarku’l Avsat’a konuştu: Türkiye sınırlarında güvenli bölge olumlu bir düşünce

Nasr el-Hariri Şarku’l Avsat’a konuştu: Türkiye sınırlarında güvenli bölge olumlu bir düşünce
TT

Nasr el-Hariri Şarku’l Avsat’a konuştu: Türkiye sınırlarında güvenli bölge olumlu bir düşünce

Nasr el-Hariri Şarku’l Avsat’a konuştu: Türkiye sınırlarında güvenli bölge olumlu bir düşünce

Birleşmiş Milletler’in (BM) yeni Suriye Elçisi Geir Pedersen ilk turu kapsamında bugün, çeşitli konuları ele almak üzere muhalefetteki Suriye Müzakere Heyeti Başkanı Nasr el-Hariri ile bir araya geliyor. Masaya yatırılacak konular arasında ABD’nin çekilişi ile ABD ve Türkiye arasında sınırlarda güvenli bir bölgeye dair yapılan anlaşma da yer alıyor.
El-Hariri, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Siyasi bir çözüme ulaşmak adına yeni elçi ile siyasi ve sahadaki son gelişmeleri ele almayı; olumsuzlukların farkına varıp yeniden net bir zaman çizelgesi oluşturmayı umuyoruz” ifadelerini kullandı.
Pedersen perşembe günü Şam’a ilk ziyaretini gerçekleştirerek sekiz senedir ülkede devam eden çekişmeyi BM gözetiminde sonlandıracak siyasi bir çözüme olan ihtiyacın altını çizdi.
Toplantıda, eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan döneminden Lahdar İbrahimi ve Staffan de Mistura’ya kadar olan süreçteki müzakerelerin sonuçları, kat edilen aşamalar, siyasi sürecin maruz kaldığı tökezlemeler ve bu sürecin ilerlemesinin önündeki başlıca engellerin ele alınacağını ifade eden el-Hariri, “Yeni elçinin siyasi sürecin geleceği ve yeniden nasıl başlayacağına dair görüşünün ne olduğunu öğrenmek istiyoruz. Bizim bir hedefimiz, bir arzumuz var ve bunun ortak bir etken olmasını umuyoruz. Biz siyasi süreci tekrar rayına oturtmak ve doğru istikamette ilerlemek istiyoruz” ifadelerini dile getirdi.
El-Hariri sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Çok sayıda sığınmacı ve yerinden edilmiş kişi var. Bu kişiler; demografik oluşuma müdahale etmek ve nüfus yapısını değiştirmek amacıyla tehcir edildi. Söz konusu kimselerin kendi topraklarına dönme hakkı var. Biz, Suriye’de Suriye’nin milli düşüncesinin haricinde gündemler ve ideolojilere sahip yabancılar görmek istemiyoruz. Şu an öncelikli olarak Suriye-Türkiye sınırlarında yer alan ve tüm tarafların endişelerini gideren güvenli bir bölge inşa edilmesi tasarlandı. Bunun olumlu bir düşünce olduğuna ve doğru istikamette bir adım teşkil ettiğine inanıyoruz”.
Röportaj metninin tamamı:
-Yeni BM Elçisi, Şam ziyaretinin ardından Riyad’a geçecek. Bu ziyaret, ne gibi sonuçlar verebilir?

Evet, de Mistura’nın halefi olarak göreve başlayan BM’nin yeni Suriye elçisi ile yarın Riyad’da bir araya gelecek; siyasi bir çözüme varmak amacıyla olumsuzlukları ele alıp yeniden net bir zaman çizelgesi oluşturacağız. Yeni elçi ile siyasi ve sahadaki son gelişmeleri masaya yatıracağız.
-Ondan ne umuyorsunuz?
Siyasi süreci yeniden rayına oturtmayı ve doğru istikamete yönelmeyi temenni ediyoruz. Nitekim biz, anayasa sürecini başlatmak için Anayasa Komisyonu oluşturmak suretiyle BM ile etkileşime girdik ve verimli bir işbirliği gerçekleştirdik. Bilindiği üzere 50 adaylık bir liste sunduk, önemli anayasal tartışmalara katılım gösterdik. Muhakkak ki bunun siyasi sürecin geleceği üzerinde kayda değer bir etkisi olacaktır. Bununla beraber biz, konunun özünü ve tüm detaylarıyla geçiş aşamasını ifade eden 2254 sayılı kararın nasıl uygulanacağını tartışmadan ne anayasal sürecin ne de seçimin bir anlam ifade edemeyeceğini düşünüyoruz. BM de dahil tüm uluslararası taraflarca gözden kaçırılan veya iyi takip edilemeyen esaslı bir mesele var: Tutuklular. Hepimiz, tespit edilen rakama göre, Rejimin elinde 250 bin tutuklumuzun bulunduğunu biliyoruz. Bunlar gizli veya açık; bilinen yerlerde tutuluyor. Bununla birlikte gerçek rakam tespit edilenden çok daha fazlası. Maruz kaldıkları ihlaller belli ve BM raporları ile sabit. Ancak şu zamana kadar bu dosyanın çözülmesinin yolunu açan; tutuklarının serbest bırakılıp kendilerine karşı işlenen ihlalleri durduran ve suçluları hesaba çeken belirleyici adımlar atılmadı.
-Yeni elçiye tam olarak nasıl bir sorumluluk yüklüyorsunuz?
Önceki müzakere turlarında gösterilen çabaların meyvesini alıyoruz. Soçi’deki anlaşmamız, Suriye’nin kuzey sınırlarında son gerilimi azaltma bölgesini korumak adına bizim için önemli. Zira bu bölge sivillerin korunmasını sağlayıp terör unsurlarının bitirilmesi ve siyasi sürecin ilerlemesi için fırsat kapısı açıyor. Ayrıca yerinden edilmişler topraklarına dönene kadar Suriye’nin kuzeydoğu bölgesinin çeşitli milislerden korunmasına, yasal bir sürece yönelmek için Rejim üzerinde gerçek bir baskı unsuru oluşturmaya da imkân tanıyor. Suriye’nin kuzeydoğusuna dair yürütülen müzakereler önem taşıyor.
-Yeni elçi, Şam’da Rejim ile Anayasa Komisyonu meselesini ele aldı. Ne dersiniz, sizin toplantınızda bu konuda bir atılım gerçekleşir mi?
Şimdilik yeni elçinin Anayasa Komisyonu meselesine ilişkin durumuna dair bir tasarı yok. Ancak biz bu süreçte BM ile birlikte hareket ediyoruz. Ben, selefi ile daha önce gelinen noktanın üzerine bir şeyler inşa etmesi gerektiğine inanıyorum. Bununla birlikte hâlihazırda Anayasa Komisyonu’nun önünde rejim engelleri mevcut. Onun tartışılması için bir buçuk seneden fazla zaman harcandı ve şu ana dek oluşturulamadı. Dolayısıyla hepimizin 2254 sayılı kararın uygulanmasına dayalı bir yol bulmada yeni BM Elçisi ile irtibat halinde olmamız gerekir. Söz konusu kararda da belirtildiği üzere mezhep odaklı değil herkesi kuşatıcı güvenilir bir iktidar ve Cenevre Beyanında tarif edildiği gibi tam yetki sahibi yönetim organı da dahil olmak üzere temel etkenler bu kararın kapsamındadır. Ayrıca Suriye Anayasası’nın yeni taslağını oluşturmada da BM Elçisi ile etkileşim gerçekleştirmeliyiz. Müzakerelerden sonra altı ay içerisinde Anayasa taslağının Suriye halkı tarafından oylanması bekleniyor.
-Washington ve Ankara yakın zamanda güvenli bir bölge konusunda anlaşmaya vardı. Bu Suriye muhalefeti için ne anlam ifade ediyor?
Şu an için çeşitli detaylar üzerinde nihai bir anlaşma yok. Zira müzakereler hala devam ediyor. Müzakereler çok taraflı: Bir yandan Amerika-Türkiye, bir yandan Türkiye-Rusya ve diğer yandan Amerika-Rusya. Bence bu müzakerelerde her halükârda ilkeler paketinin gözetilmesi gerekir. Öncelik Suriye birliğinin korunması. Nitekim Suriye’nin birliği ve toprak bütünlüğü, halkının selameti, bağımsızlığı ve egemenliği gözetilmedikçe siyasi bir çözüme varmak mümkün değil.
Aynı şekilde çok sayıda sığınmacı ve yerinden edilmiş kişi var. Bu kişiler; demografik oluşuma müdahale etmek ve nüfus yapısını değiştirmek amacıyla tehcir edildi. Söz konusu kimseler kendi topraklarına dönme hakkına sahip. Biz, Suriye’de Suriye’nin milli düşüncesinin haricinde gündemler ve ideolojilere sahip yabancılar görmek istemiyoruz. Şu an öncelikli olarak Suriye-Türkiye sınırlarında yer alan ve tüm tarafların endişelerini gideren güvenli bir bölge inşa edilmesi tasarlandı. Bunun olumlu bir düşünce olduğuna ve doğru istikamette bir adım teşkil ettiğine inanıyoruz. Evet, bu tek başına sorunu çözemez ancak bu adım gerçekleşirse gelecekte 2254 sayılı kararın tam anlamıyla uygulandığı siyasi bir çözüme varmak için yerel güçlere ve yerel nüfusa dayanmak ve onlara geçici bir süreliğine bölgelerini yönetme imkânı tanımak açısından projeyi tamamlama imkânı buluruz.
-Menbiç’te yaşanan hadiselerde muhalifler tam olarak nerede konumlanıyor?
Menbiç’te olanlar ortada. İlgili yol haritasını uygulamadaki gecikmeyi garipsiyoruz. Soru şu: Menbiç’e omurgası veya temel parçası olduğu Kürt Halkını Koruma Birlikleri’ni temsil eden Suriye Demokratik Güçleri mi hükmediyor? Daha önce de belirttiğim gibi ABD ve Türkiye arasında kaygıları gideren makul bir yol haritasına ulaşılmış ve bu haritanın şartlarının uygulanması beklenirken bizim ve Suriye halkının bu çetelerin egemen olmasını ya da bu bölgeleri yönetmesini kabullenmemiz mümkün değil.
-ABD’nin çekilmesi milislerin, ama özellikle de İran’ın Suriye’deki elemanlarını artırma konusunda iştahını mı kabarttı?
ABD’nin çekilme kararının ardından orada büyük askeri birlikleri olan İranlıların iştahı kabardı. Gerek sayı ve donanma açısından ve gerekse İranlılar ve Esed rejiminin bu bölgeye ilerleme hedefine dair dillendirmeye başladılar. Kalabalık nüfusun yanı sıra petrol, gaz ve iç zenginlik kaynağına sahip olan bu bölgenin İranlı güçlerin damak tadına uygun bir lokma olduğuna şüphe yok. Ayrıca İran’ın projesi olan Tahran’dan Beyrut’a uzanan kara koridorunun da merkezinde yer alıyor. Devrim Muhafızları bugün Suriye Hükümeti istediği sürece askeri danışmanları, askeri güçleri ve silahları ile Suriye’de kalacaklarını açıkladı. Tüm dünya biliyor ki Rejimin asıl kurtarıcıları İran ve Rusya. Bu rejim, İran rejiminin bir düğümü haline geldi; hiçbir şekilde ondan kopamaz.
-İdlib’e ilişkin Soçi Anlaşması’nı kabul ettiniz. Sırrı nedir?
Soçi’de İdlib’e dair bir anlaşma yapıldığında gerçekten çok sevindik. Bu, oradaki vatandaşlarımızı korumanın bir yolu. Orada 4 ila 4.5 milyon civarında masum insan bulunuyor. Onların büyük bir kısmı Suriye’nin farklı bölgelerinden oraya tehcir edildi. Bölge halkının büyük çoğunluğu ise işkence gördü, kovuldu ve şimdiye değin Esed’in ölümcül varilleri ile öldürüldü. Anlaşmayı onaylamamızın sebebi, İdlib sakinlerinin hayatı konusundaki hassasiyetimizdi. Nitekim bu anlaşma, Türkiye ve Özgür Suriye Ordusu’na imkân tanıması ve Heyet-i Tahrir-i Şam (HTŞ) meselesini çözümlemek için yeterli zaman vermesi açısından uygulanan noktaları içeriyor; sivillerin hayatını koruyor ve Suriyelilerin çoğunu memnun eden güvenilir bir sonuca götürecek siyasi süreç için de bir fırsat kapısı aralıyor. HTŞ’nin tutumu, bunun tam tersi. İranlılar, Ruslar ve Rejim, bu bölgede askeri bir cephe açmak için bahane icat etmeye çalışıyor ve gerekçe olarak da terörü gösteriyorlar. Halbuki el-Kaide, İran rejimi ile bağlantıda.
-Daha önceki müzakerelerde gerçekleştirilenleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Daha önce elde edilenler az ancak önemli. Bunlar, BM ile olan ve Rejimin yer almadığı müzakerelerimizde belirlenen ve Soçi Konferansı’nda kabul edilen 12 ilke ile Anayasa Komisyonu’nda varılan sonuçları garanti altına alıyor. 2254 sayılı kararın uygulaması kapsamında BM’nin gözetiminde çalışmaları başlatılan anayasa sürecini tamamlamak için müzakerelere devam etmemiz lazım. Ancak tüm bunlardan da önemlisi, BM Güvenlik Konseyi kararında yer alan diğer iki konuyu görüşmek: Geçiş aşaması ile BM’nin denetiminde parlamento ve başkanlık seçimleri. Tüm bu meselelere başlamak için en başta daha önce Cenevre Beyanında tarif edilen, 2254 sayılı kararda detayları verilen ve o olmaksızın uluslararası kararın çeşitli yollarında ilerleme kaydetmenin mümkün olmadığı ‘tarafsız’ güvenli ortamın oluşturulması gerekir.
12 ilke var: Devletin birliği ve toprakları üzerindeki egemenliği, Suriye halkının iradesinin bağımsızlığı, işgal edilmiş toprakları ele geçirmek için ve güçler ayrılığı ilkesine dayalı demokratik, çoğulcu ve sivil bir devlet uğruna mücadele hakkı, hukuk devleti, ülkenin tüm bileşenleri için refah; ırk, din, renk ve siyasi kanaatine bakmaksızın halkın tüm bireyleri arasında eşitlik bakımından Suriye Devleti’ne nihai şeklini veren ölçütleri tanımlayan kamusal ilkeler.
Askeri ve güvenlik teşkilatının yeniden yapılandırılması gerekir. Bu yeni yapılandırma, onların vatandaşların hayatına müdahale etmeyip baskı uygulamaksızın temel görevlerini yerine getirmelerine imkân tanıyacak. Anayasa ve kanuna göre ordunun vazifesi, ülkeyi ve sınırları korumaktır. Güvenlik teşkilatının görevi ise herhangi bir dış tehdide karşı ülkenin; ve iç işlerine karışmaksızın vatanın ve vatandaşın güvenliğini sağlamaktır. Bu ilkeler, 2017 yılında muhalefet ve BM arasında gerçekleşen müzakerelerde belirlenmiş ve Soçi Konferansı’nda karara bağlanmış; konferansın bitiş konuşmasında da garanti altına alınmıştır. Dolayısıyla anayasa sürecinin ve genel anlamda siyasi sürecin temeli haline gelmiştir.



Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) Başkanı Şarku’l Avsat’a konuştu: Sınır komşumuz olan Türkiye'yi kışkırtmak gibi bir niyetimiz yok

Suriye Kürt Ulusal Konseyi Başkanı Süleyman Oso (Şarku’l Avsat)
Suriye Kürt Ulusal Konseyi Başkanı Süleyman Oso (Şarku’l Avsat)
TT

Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) Başkanı Şarku’l Avsat’a konuştu: Sınır komşumuz olan Türkiye'yi kışkırtmak gibi bir niyetimiz yok

Suriye Kürt Ulusal Konseyi Başkanı Süleyman Oso (Şarku’l Avsat)
Suriye Kürt Ulusal Konseyi Başkanı Süleyman Oso (Şarku’l Avsat)

Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) Başkanı Süleyman Oso, konseyin, sınır komşusu Türkiye ile karşı karşıya gelmek istemediğini söyledi. Türkiye'nin uzun bir sınırı paylaşan komşu bir ülke olduğunu ifade eden Oso, Türkiye'nin Suriye'deki Kürt halkının mahremiyetine saygı göstereceğini umduğunu belirtti.

Oso, Türkiye-Suriye yakınlaşması ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Esed arasında yakın zamanda bir görüşme yapılacağına dair çıkan söylentilerle ilgili özellikle de ENKS içinde Kürtlerin endişeli olup olmadığına ilişkin soruları yanıtladı.

Oso Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, ENKS’nin Suriye muhalefetinin bir parçası olduğunu dile getirdi. Oso kapsamlı çözümün, Suriye'deki azınlıklar ve milliyetler meselesine adil bir çözüm bulmayı da içeren uluslararası kararlarda yattığını vurguladı.

ENKS’nin Suriye devrimine katıldığından bu yana Suriye'nin ulusal çıkarlarını temel aldığına dikkat çeken Oso, “Ulusal haklarımız için endişe duyuyoruz. Bu rejim, varlıklarının anayasal olarak tanınmasını ve ulusal haklarının güvence altına alınmasını isteyen Kürt halkının taleplerini karşılamıyor. Kürt halkının ulusal haklarını halen inkâr ediyor” ifadelerini kullandı.

Oso ayrıca, Suriye'deki Kürt bölgesiyle ilgili olarak rejim ve Türkiye arasında anlaşmalar yapılacağına olan inancını dile getirdi.

sdcfvgbr
Halep'in kuzeyindeki el-Bab kentinde askeri karargah önünde gerçekleşen halk protestolarından (arşiv)

Oso, Türkiye'deki mültecilerin Türk nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde yaşanan ihlallere ve gösterilere maruz kalmasıyla ilgili olarak şunları söyledi: “Rejim aygıtlarının baskı ve zulmü nedeniyle evlerini terk eden Suriyeli mültecilere yönelik Türkiye, Lübnan ve Irak'taki nefret söylemini endişeyle takip ediyoruz. Türk muhalefeti tarafından Suriyeli mültecilere karşı uygulanan bu söylemi şiddetle kınıyoruz.”

Oso, ‘bunun devam etmesine izin vermenin Türk devletinin çıkarına olmadığını ve mültecileri korumak için acil yasal çözümler getirilmesini beklediklerini’ vurguladı.

Özerk yönetim seçimleri

Oso, özerk yönetim belediye seçimlerine katılmayı reddetmeleri hususunda ise “Bu seçimleri boykot ettiğimizi resmî açıklamalarla duyurduk” dedi.

asdf
Ed-Derbasiye kasabası sakinleri Suriye'nin kuzeydoğusundaki yerel seçimler için yapılan ön seçimlerde oylarını kullandı. (Şarku’l Avsat)

Oso sözlerini şöyle sürdürdü: “Üzerinde mutabık kaldığımız maddelerden biri de yerel seçimlerin düzenlenmesiydi. O dönemde, seçim maddesi de dahil olmak üzere siyasi anlaşmanın yüzde 70'inden fazlasını tamamlamıştık. Bu maddede iktidar ortaklığı, ortak bir yönetim kurulması, ENKS'nin geçiş döneminde 11 ay boyunca bölge yönetiminde gerçek bir ortak olması, uygun koşulların yaratılması, vatandaşlar arasında güvenli bir atmosfer oluşturulması, yönetimin bölgedeki tüm siyasi bileşenleri temsil ettiği konusunda onlara güven verilmesi ve bölge sakinlerinin sandığa gidip özgürce oylarını kullanmaları için güvenlerinin arttırılması konusunda anlaşmıştık. Ancak, bu müzakereler, karşı tarafın uzlaşmazlığı nedeniyle kısa sürede sekteye uğradı ve çöktü.”

sdvfr
Suriye seçimlerinde Şam'daki adayların kampanya afişleri (AFP)

ENKS’nin son seçimlere katılmayı reddetmesinin nedenine ilişkin olarak Oso, “Suriye'de seçimlerin yapılması için 2254 sayılı uluslararası kararla belirlenen koşullar mevcut değildi. Baskı ve otoriter yönetimin varlığında da hiçbir zaman bu güvenli koşullar olmayacak. İster özerk yönetim belediye seçimleriyle ilgili olsun, ister Suriye Halk Meclisi seçimleriyle ilgili olsun hepsinin sonuçları iktidar partileri lehine belirleniyor” açıklamasında bulundu.

Oso, yönetim seçimlerinin başka askeri işgallere yol açacağından korktuğunu ifade etti. Yönetim seçimlerine devam ederse kuzeyde yeni bir Türk askeri operasyonu konusunda ciddi endişeler olduğunu vurgulayan Oso, Türkiye'nin daha önce Afrin'i almakla tehdit ettiğini ve tehdidini gerçekleştirdiğini, ayrıca Rasulayn ve Tel Abyad'ı almakla tehdit ettiğini ve tehdidini gerçekleştirdiğini belirtti.

ENKS Başkanlığı’nın ABD Suriye Özel Temsilcisi ile yaptığı görüşmeye de değinen Oso, “ABD Temsilcisi, ABD yönetimi adına müzakerelerin yeniden canlandırılması için bir girişimde bulundu ve bu müzakerelerin başarıya ulaşması konusunda ciddi olduklarını söyledi. Biz de kendisine karşı tarafın, yani PYD’nin ihlalleri nedeniyle müzakerelerin durduğunu, zira daha önce SDG Komutanı Mazlum Abdi ve ABD'nin eski Suriye Özel Temsilcisi Yardımcısı David Brownstein'ın taahhütlerini içeren bir garanti belgesi imzalandığını söyledik. Garanti belgesi kapsamında müzakerelere geri dönmeye hazır olduğumuzu ifade ettik” şeklinde konuştu.

ENKS Başkanı, Kürt hareketinin iki tarafı arasındaki çıkmazda bir ilerleme sağlanmasının zor olduğunu düşünüyor. “Bugüne kadar bu çıkmazda bir ilerleme kaydedilemedi. Buradaki durumu daha da karmaşık hale getiren şey, bu ayın başlarında kaçırılan 12 üyesinin serbest bırakılması talebiyle ENKS’nin düzenlediği barışçıl toplantı sırasında ENKS destekçilerine ve üyelerine yapılan saldırı oldu” diyen Oso, söz konusu saldırının ABD'nin Kürt-Kürt müzakerelerini yeniden canlandırma çabalarını baltalamaya yönelik bir mesaj olduğunu açıkladı.

Suveyda ayaklanması

Başka bir bağlamda Oso, Suveyda’da yaşananlar hakkında şunları söyledi: “Suriye'deki Kürt halkının kıymetli vilayeti olan ve Dürzi kardeşlerimizi de içeren Suveyda’daki protestoların başlamasından bu yana ENKS, özgürlük, demokrasi ve tüm Suriyeliler yararına federal bir Suriye için yapılan bu barışçıl protestoların yanında yer aldı.”

dvfbr
Suriye seçimlerinde Şam'daki adayların kampanya afişleri (AFP)

Uluslararası topluma Suriye krizinin çözümüne yönelik kararların uygulanmasını hızlandırma çağrısında bulunan Oso, “Tüm Suriyelilerin ekonomik durumunun çok kötü olması ve mutlak çoğunluğun yoksulluk tehdidi altında yaşaması nedeniyle Suriye halkı bir bütün olarak açlığa, yoksulluğa ve yokluğa daha fazla tahammül edemez. Sığındıkları ülkelerde yerlerinden edilen Suriyeli mültecilerin ve ülke içinde yerinden edilenlerin trajedilerini unutmamalıyız” ifadelerini kullandı.

Oso, ENKS’nin Suriye muhalefetiyle kurduğu ittifakın Suriyelilerin kurtuluşu için bir seçenek olduğunu vurguladı. “Koalisyonun ve müzakere organının bir parçasıyız. Uluslararası sponsorluk altında oluşturulan anayasa komitesinin de bir parçasıyız. Kaderimiz bir bütün olarak Suriye halkıyla bağlantılı. Muhalefet saflarına katıldığımızda Suriye halkının yanında durmayı seçtik” şeklinde konuşan Oso, koalisyonda ve Suriyeli muhalif güçlerle birlikte temsil edilmelerinin her konuda aynı fikirde oldukları anlamına gelmediğini belirtti. Özellikle de Afrin, Rasulayn ve Tel Abyad kentlerinde yaşanan ihlaller ve buralardaki hizipçi kaos hakkında kesinlikle farklı noktalarda olduklarını beyan eden Oso sözlerini şöyle noktaladı:

“Afrin, Rasulayn ve Tel Abyad şehirlerinden Haseke ve Kamışlı kamplarına yerleştirilen tüm yerinden edilmiş insanlar, geçici koalisyon hükümetine bağlı gruplar tarafından yönetilen evlerine dönmeyi dört gözle bekliyor. Umarım koalisyon bu konudaki karar ve politikalarını yeniden gözden geçirir ve yerinden edilen herkesin evlerine ve mülklerine dönmesi için çalışır. ENKS bu konuyu ilgili tüm taraflarla birlikte ele almak için çalışıyor.”