Nasr el-Hariri Şarku’l Avsat’a konuştu: Türkiye sınırlarında güvenli bölge olumlu bir düşünce

Nasr el-Hariri Şarku’l Avsat’a konuştu: Türkiye sınırlarında güvenli bölge olumlu bir düşünce
TT

Nasr el-Hariri Şarku’l Avsat’a konuştu: Türkiye sınırlarında güvenli bölge olumlu bir düşünce

Nasr el-Hariri Şarku’l Avsat’a konuştu: Türkiye sınırlarında güvenli bölge olumlu bir düşünce

Birleşmiş Milletler’in (BM) yeni Suriye Elçisi Geir Pedersen ilk turu kapsamında bugün, çeşitli konuları ele almak üzere muhalefetteki Suriye Müzakere Heyeti Başkanı Nasr el-Hariri ile bir araya geliyor. Masaya yatırılacak konular arasında ABD’nin çekilişi ile ABD ve Türkiye arasında sınırlarda güvenli bir bölgeye dair yapılan anlaşma da yer alıyor.
El-Hariri, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Siyasi bir çözüme ulaşmak adına yeni elçi ile siyasi ve sahadaki son gelişmeleri ele almayı; olumsuzlukların farkına varıp yeniden net bir zaman çizelgesi oluşturmayı umuyoruz” ifadelerini kullandı.
Pedersen perşembe günü Şam’a ilk ziyaretini gerçekleştirerek sekiz senedir ülkede devam eden çekişmeyi BM gözetiminde sonlandıracak siyasi bir çözüme olan ihtiyacın altını çizdi.
Toplantıda, eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan döneminden Lahdar İbrahimi ve Staffan de Mistura’ya kadar olan süreçteki müzakerelerin sonuçları, kat edilen aşamalar, siyasi sürecin maruz kaldığı tökezlemeler ve bu sürecin ilerlemesinin önündeki başlıca engellerin ele alınacağını ifade eden el-Hariri, “Yeni elçinin siyasi sürecin geleceği ve yeniden nasıl başlayacağına dair görüşünün ne olduğunu öğrenmek istiyoruz. Bizim bir hedefimiz, bir arzumuz var ve bunun ortak bir etken olmasını umuyoruz. Biz siyasi süreci tekrar rayına oturtmak ve doğru istikamette ilerlemek istiyoruz” ifadelerini dile getirdi.
El-Hariri sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Çok sayıda sığınmacı ve yerinden edilmiş kişi var. Bu kişiler; demografik oluşuma müdahale etmek ve nüfus yapısını değiştirmek amacıyla tehcir edildi. Söz konusu kimselerin kendi topraklarına dönme hakkı var. Biz, Suriye’de Suriye’nin milli düşüncesinin haricinde gündemler ve ideolojilere sahip yabancılar görmek istemiyoruz. Şu an öncelikli olarak Suriye-Türkiye sınırlarında yer alan ve tüm tarafların endişelerini gideren güvenli bir bölge inşa edilmesi tasarlandı. Bunun olumlu bir düşünce olduğuna ve doğru istikamette bir adım teşkil ettiğine inanıyoruz”.
Röportaj metninin tamamı:
-Yeni BM Elçisi, Şam ziyaretinin ardından Riyad’a geçecek. Bu ziyaret, ne gibi sonuçlar verebilir?

Evet, de Mistura’nın halefi olarak göreve başlayan BM’nin yeni Suriye elçisi ile yarın Riyad’da bir araya gelecek; siyasi bir çözüme varmak amacıyla olumsuzlukları ele alıp yeniden net bir zaman çizelgesi oluşturacağız. Yeni elçi ile siyasi ve sahadaki son gelişmeleri masaya yatıracağız.
-Ondan ne umuyorsunuz?
Siyasi süreci yeniden rayına oturtmayı ve doğru istikamete yönelmeyi temenni ediyoruz. Nitekim biz, anayasa sürecini başlatmak için Anayasa Komisyonu oluşturmak suretiyle BM ile etkileşime girdik ve verimli bir işbirliği gerçekleştirdik. Bilindiği üzere 50 adaylık bir liste sunduk, önemli anayasal tartışmalara katılım gösterdik. Muhakkak ki bunun siyasi sürecin geleceği üzerinde kayda değer bir etkisi olacaktır. Bununla beraber biz, konunun özünü ve tüm detaylarıyla geçiş aşamasını ifade eden 2254 sayılı kararın nasıl uygulanacağını tartışmadan ne anayasal sürecin ne de seçimin bir anlam ifade edemeyeceğini düşünüyoruz. BM de dahil tüm uluslararası taraflarca gözden kaçırılan veya iyi takip edilemeyen esaslı bir mesele var: Tutuklular. Hepimiz, tespit edilen rakama göre, Rejimin elinde 250 bin tutuklumuzun bulunduğunu biliyoruz. Bunlar gizli veya açık; bilinen yerlerde tutuluyor. Bununla birlikte gerçek rakam tespit edilenden çok daha fazlası. Maruz kaldıkları ihlaller belli ve BM raporları ile sabit. Ancak şu zamana kadar bu dosyanın çözülmesinin yolunu açan; tutuklarının serbest bırakılıp kendilerine karşı işlenen ihlalleri durduran ve suçluları hesaba çeken belirleyici adımlar atılmadı.
-Yeni elçiye tam olarak nasıl bir sorumluluk yüklüyorsunuz?
Önceki müzakere turlarında gösterilen çabaların meyvesini alıyoruz. Soçi’deki anlaşmamız, Suriye’nin kuzey sınırlarında son gerilimi azaltma bölgesini korumak adına bizim için önemli. Zira bu bölge sivillerin korunmasını sağlayıp terör unsurlarının bitirilmesi ve siyasi sürecin ilerlemesi için fırsat kapısı açıyor. Ayrıca yerinden edilmişler topraklarına dönene kadar Suriye’nin kuzeydoğu bölgesinin çeşitli milislerden korunmasına, yasal bir sürece yönelmek için Rejim üzerinde gerçek bir baskı unsuru oluşturmaya da imkân tanıyor. Suriye’nin kuzeydoğusuna dair yürütülen müzakereler önem taşıyor.
-Yeni elçi, Şam’da Rejim ile Anayasa Komisyonu meselesini ele aldı. Ne dersiniz, sizin toplantınızda bu konuda bir atılım gerçekleşir mi?
Şimdilik yeni elçinin Anayasa Komisyonu meselesine ilişkin durumuna dair bir tasarı yok. Ancak biz bu süreçte BM ile birlikte hareket ediyoruz. Ben, selefi ile daha önce gelinen noktanın üzerine bir şeyler inşa etmesi gerektiğine inanıyorum. Bununla birlikte hâlihazırda Anayasa Komisyonu’nun önünde rejim engelleri mevcut. Onun tartışılması için bir buçuk seneden fazla zaman harcandı ve şu ana dek oluşturulamadı. Dolayısıyla hepimizin 2254 sayılı kararın uygulanmasına dayalı bir yol bulmada yeni BM Elçisi ile irtibat halinde olmamız gerekir. Söz konusu kararda da belirtildiği üzere mezhep odaklı değil herkesi kuşatıcı güvenilir bir iktidar ve Cenevre Beyanında tarif edildiği gibi tam yetki sahibi yönetim organı da dahil olmak üzere temel etkenler bu kararın kapsamındadır. Ayrıca Suriye Anayasası’nın yeni taslağını oluşturmada da BM Elçisi ile etkileşim gerçekleştirmeliyiz. Müzakerelerden sonra altı ay içerisinde Anayasa taslağının Suriye halkı tarafından oylanması bekleniyor.
-Washington ve Ankara yakın zamanda güvenli bir bölge konusunda anlaşmaya vardı. Bu Suriye muhalefeti için ne anlam ifade ediyor?
Şu an için çeşitli detaylar üzerinde nihai bir anlaşma yok. Zira müzakereler hala devam ediyor. Müzakereler çok taraflı: Bir yandan Amerika-Türkiye, bir yandan Türkiye-Rusya ve diğer yandan Amerika-Rusya. Bence bu müzakerelerde her halükârda ilkeler paketinin gözetilmesi gerekir. Öncelik Suriye birliğinin korunması. Nitekim Suriye’nin birliği ve toprak bütünlüğü, halkının selameti, bağımsızlığı ve egemenliği gözetilmedikçe siyasi bir çözüme varmak mümkün değil.
Aynı şekilde çok sayıda sığınmacı ve yerinden edilmiş kişi var. Bu kişiler; demografik oluşuma müdahale etmek ve nüfus yapısını değiştirmek amacıyla tehcir edildi. Söz konusu kimseler kendi topraklarına dönme hakkına sahip. Biz, Suriye’de Suriye’nin milli düşüncesinin haricinde gündemler ve ideolojilere sahip yabancılar görmek istemiyoruz. Şu an öncelikli olarak Suriye-Türkiye sınırlarında yer alan ve tüm tarafların endişelerini gideren güvenli bir bölge inşa edilmesi tasarlandı. Bunun olumlu bir düşünce olduğuna ve doğru istikamette bir adım teşkil ettiğine inanıyoruz. Evet, bu tek başına sorunu çözemez ancak bu adım gerçekleşirse gelecekte 2254 sayılı kararın tam anlamıyla uygulandığı siyasi bir çözüme varmak için yerel güçlere ve yerel nüfusa dayanmak ve onlara geçici bir süreliğine bölgelerini yönetme imkânı tanımak açısından projeyi tamamlama imkânı buluruz.
-Menbiç’te yaşanan hadiselerde muhalifler tam olarak nerede konumlanıyor?
Menbiç’te olanlar ortada. İlgili yol haritasını uygulamadaki gecikmeyi garipsiyoruz. Soru şu: Menbiç’e omurgası veya temel parçası olduğu Kürt Halkını Koruma Birlikleri’ni temsil eden Suriye Demokratik Güçleri mi hükmediyor? Daha önce de belirttiğim gibi ABD ve Türkiye arasında kaygıları gideren makul bir yol haritasına ulaşılmış ve bu haritanın şartlarının uygulanması beklenirken bizim ve Suriye halkının bu çetelerin egemen olmasını ya da bu bölgeleri yönetmesini kabullenmemiz mümkün değil.
-ABD’nin çekilmesi milislerin, ama özellikle de İran’ın Suriye’deki elemanlarını artırma konusunda iştahını mı kabarttı?
ABD’nin çekilme kararının ardından orada büyük askeri birlikleri olan İranlıların iştahı kabardı. Gerek sayı ve donanma açısından ve gerekse İranlılar ve Esed rejiminin bu bölgeye ilerleme hedefine dair dillendirmeye başladılar. Kalabalık nüfusun yanı sıra petrol, gaz ve iç zenginlik kaynağına sahip olan bu bölgenin İranlı güçlerin damak tadına uygun bir lokma olduğuna şüphe yok. Ayrıca İran’ın projesi olan Tahran’dan Beyrut’a uzanan kara koridorunun da merkezinde yer alıyor. Devrim Muhafızları bugün Suriye Hükümeti istediği sürece askeri danışmanları, askeri güçleri ve silahları ile Suriye’de kalacaklarını açıkladı. Tüm dünya biliyor ki Rejimin asıl kurtarıcıları İran ve Rusya. Bu rejim, İran rejiminin bir düğümü haline geldi; hiçbir şekilde ondan kopamaz.
-İdlib’e ilişkin Soçi Anlaşması’nı kabul ettiniz. Sırrı nedir?
Soçi’de İdlib’e dair bir anlaşma yapıldığında gerçekten çok sevindik. Bu, oradaki vatandaşlarımızı korumanın bir yolu. Orada 4 ila 4.5 milyon civarında masum insan bulunuyor. Onların büyük bir kısmı Suriye’nin farklı bölgelerinden oraya tehcir edildi. Bölge halkının büyük çoğunluğu ise işkence gördü, kovuldu ve şimdiye değin Esed’in ölümcül varilleri ile öldürüldü. Anlaşmayı onaylamamızın sebebi, İdlib sakinlerinin hayatı konusundaki hassasiyetimizdi. Nitekim bu anlaşma, Türkiye ve Özgür Suriye Ordusu’na imkân tanıması ve Heyet-i Tahrir-i Şam (HTŞ) meselesini çözümlemek için yeterli zaman vermesi açısından uygulanan noktaları içeriyor; sivillerin hayatını koruyor ve Suriyelilerin çoğunu memnun eden güvenilir bir sonuca götürecek siyasi süreç için de bir fırsat kapısı aralıyor. HTŞ’nin tutumu, bunun tam tersi. İranlılar, Ruslar ve Rejim, bu bölgede askeri bir cephe açmak için bahane icat etmeye çalışıyor ve gerekçe olarak da terörü gösteriyorlar. Halbuki el-Kaide, İran rejimi ile bağlantıda.
-Daha önceki müzakerelerde gerçekleştirilenleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Daha önce elde edilenler az ancak önemli. Bunlar, BM ile olan ve Rejimin yer almadığı müzakerelerimizde belirlenen ve Soçi Konferansı’nda kabul edilen 12 ilke ile Anayasa Komisyonu’nda varılan sonuçları garanti altına alıyor. 2254 sayılı kararın uygulaması kapsamında BM’nin gözetiminde çalışmaları başlatılan anayasa sürecini tamamlamak için müzakerelere devam etmemiz lazım. Ancak tüm bunlardan da önemlisi, BM Güvenlik Konseyi kararında yer alan diğer iki konuyu görüşmek: Geçiş aşaması ile BM’nin denetiminde parlamento ve başkanlık seçimleri. Tüm bu meselelere başlamak için en başta daha önce Cenevre Beyanında tarif edilen, 2254 sayılı kararda detayları verilen ve o olmaksızın uluslararası kararın çeşitli yollarında ilerleme kaydetmenin mümkün olmadığı ‘tarafsız’ güvenli ortamın oluşturulması gerekir.
12 ilke var: Devletin birliği ve toprakları üzerindeki egemenliği, Suriye halkının iradesinin bağımsızlığı, işgal edilmiş toprakları ele geçirmek için ve güçler ayrılığı ilkesine dayalı demokratik, çoğulcu ve sivil bir devlet uğruna mücadele hakkı, hukuk devleti, ülkenin tüm bileşenleri için refah; ırk, din, renk ve siyasi kanaatine bakmaksızın halkın tüm bireyleri arasında eşitlik bakımından Suriye Devleti’ne nihai şeklini veren ölçütleri tanımlayan kamusal ilkeler.
Askeri ve güvenlik teşkilatının yeniden yapılandırılması gerekir. Bu yeni yapılandırma, onların vatandaşların hayatına müdahale etmeyip baskı uygulamaksızın temel görevlerini yerine getirmelerine imkân tanıyacak. Anayasa ve kanuna göre ordunun vazifesi, ülkeyi ve sınırları korumaktır. Güvenlik teşkilatının görevi ise herhangi bir dış tehdide karşı ülkenin; ve iç işlerine karışmaksızın vatanın ve vatandaşın güvenliğini sağlamaktır. Bu ilkeler, 2017 yılında muhalefet ve BM arasında gerçekleşen müzakerelerde belirlenmiş ve Soçi Konferansı’nda karara bağlanmış; konferansın bitiş konuşmasında da garanti altına alınmıştır. Dolayısıyla anayasa sürecinin ve genel anlamda siyasi sürecin temeli haline gelmiştir.



Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (2): Sudan’ın bölünmesini oldubittiye getirmek istiyorlar… HDK'nın operasyon odalarında yabancılar var

Darfur Bölgesi Valisi Mini Arko Minawi
Darfur Bölgesi Valisi Mini Arko Minawi
TT

Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (2): Sudan’ın bölünmesini oldubittiye getirmek istiyorlar… HDK'nın operasyon odalarında yabancılar var

Darfur Bölgesi Valisi Mini Arko Minawi
Darfur Bölgesi Valisi Mini Arko Minawi

Darfur Bölgesi Valisi Mini Arko Minawi, Al Majalla’ya verdiği röportajın ikinci bölümünde Sudan’la ilgili uluslararası ve bölgesel bir tartışmanın olduğunu belirtti. Minawi, “Sudan’ı ya bölmek istiyorlar ya da bölünmeyi oldubittiye getirmek istiyorlar” diyerek dışarıdan ülkeyi bölmeye yönelik bir plan yapıldığı uyarısında bulundu.

Röpottajın iilk bölümünde 15 Nisan’da Hartum'da tanık olduklarını anlatan Darfur Bölgesi Valisi Minawi, Muhammed Hamdan Dagalu komutasındaki HDK'nın başlangıçta yaklaşık 25 bin kişiden oluştuğunu ancak savaş başlamadan önce Hartum’a 120 bin HDK üyesinin getirildiğini belirterek, “Bunların yüzde 70'inden fazlası eğitimsizdi. Gerçek sicile sahip HDK’ya bağlı seçkin güçler arasında yer almıyordu. Sudan'ı yağmalamak ve işgal etmek için (başkent Hartum’a) farklı ülkelerden çok sayıda genç getirildi” şeklinde konuştu.

HDK’nın Darfur bölgesindeki 5 eyaleti askeri olarak kontrol ettiğini, ancak tam kontrole sahip olmadığını söyleyen Minawi, HDK’nın yanında Rus paralı asker grubu Wagner’in de rolü olduğuna dikkati çekerek “HDK üyelerinin yüzde 50’sinden fazlası yabancı uyruklu ve operasyon odalarında Sudanlı olmayan yabancı subaylar oturuyor” ifadelerini kullandı.

Rusya’nın Port Sudan’da askeri bir üs kurma anlaşmasının ‘öldüğünü’ belirten Minawi, ancak Sudan Ordusu ile Tahran arasında, askeri ortaklık karşılığında İran’ın ürettiği silahlı insansız hava araçlarının (SİHA) satın alımının da olduğu bir mutabakata varılabileceğini göz ardı etmedi.

İşte Darfur Bölgesi Valisi ve Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi ile Zoom uygulaması üzerinden yaptığımız röportajın ikinci bölümü:

*Sudan’daki savaşın, iki general (Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ve HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu) arasındaki bir savaş olduğunu, Darfur’daki savaşın bir uzantısı olarak patlak verdiğini ve dolayısıyla Darfur’daki savaşın bitmediğini, mevcut savaş başlayınca Darfur'daki savaşın bir uzantısı olarak oldubittiye getirildiğini söyleyenler var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bu doğru. Bu savaş, Darfur’daki savaşın, 1955 yılında Torit şehrinde patlak veren savaşın, Güney Sudan’daki savaşın, Nuba Dağları’ndaki savaşın, Mavi Nil’de yaşanan savaşın ve tüm birikmiş meselelerin bir uzantısıdır. Bunu neden söylediğime gelince öncelikle HDK'nın yapısı kabile temellidir. Kurulduğu dönemde Darfur'da çıkan olaylar adına oluşturuldu. Ben de başlarda bu oluşum içinde yer aldım. HDK, dönemin Cumhurbaşkanı Ömer Hasan el-Beşir'i, bazı generalleri ve yardımcılarıyla birlikte Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) önüne çıkarana kadar birtakım eylemler gerçekleştirdi.

Darfur'da bir soykırımın yaşandığı, 2003 yılında başlayan etnik temizliğin 2006 ve 2007 yıllarına kadar devam ettiği herkesçe biliniyor. Darfur’daki çatışmanın tüm dünyayı, bölgenin kontrolünü Afrika Birliği (AfB) tarafından gönderilen AMIS (African Union Mission in Sudan) adlı barışı koruma gücüne devredecek kadar ikilem içerisine soktuğu biliniyor. Durumun kötüleşmesi üzerine AfB Barışı Koruma Gücü’nün (AMIS) misyonu Birleşmiş Milletler (BM) tarafından oluşturulan bir görev gücüne devredildi. BM ve AfB’nin ortak görev gücüne o dönemde dünyanın en büyük misyonu olan ‘UNAMID’ (BM-AfB Darfur Misyonu) adı verildi.

FOTO: Minni Arko Minawi, Sudan hükümeti ile beş isyancı hareket arasında imzalanan barış anlaşmasının ardından Sudan Adalet ve Eşitlik Hareketi lideri Cibril İbrahim Muhammed ile birlikte, 31 Ağustos 2020 (Reuters)
 Minni Arko Minawi, Sudan hükümeti ile beş isyancı hareket arasında imzalanan barış anlaşmasının ardından Sudan Adalet ve Eşitlik Hareketi lideri Cibril İbrahim Muhammed ile birlikte, 31 Ağustos 2020 (Reuters)

Tüm bunlar olurken, merkez ile kenarlar arasındaki gerginlik, merkez beni çağırıncaya kadar zaman zaman şekil değiştirdi. O sıra iktidarda siyasal İslamcı Ulusal Kongre Partisi hükümeti vardı. HDK, demokratik dönemde Sadık el-Mehdi hükümeti ve şu ​​an Milli Ümmet Partisi’nin lideri olan general tarafından kurulmuş bir kabile ordusu olmasına rağmen ondan yardım istediler.

HDK, devletin kendisine sağladığı imkanlar sayesinde orduyu destekleyen bir yapıdan paralel bir orduya dönüştü.

*HDK, bahsettiğim gibi Darfur’daki daha önceki savaşta önemli bir rol üstlenmişti. Bu savaş yeniden başlamış gibi görünüyor. İhlallerden, sahadaki ve insani durumdan bahsediliyor. Şu an Darfur'daki askeri durumla ilgili nasıl bir harita çizersiniz?

HDK 2003-2004 döneminde bu saydıklarınızı içeren bir kültür üzerine kuruldu. Tıpkı ‘her kap içindekini dışına sızdırır’ deyiminde ifade edildiği gibi. HDK, son dakikaya yani hedef aldığı düşmanın kafasına sıkacağı son kurşuna kadar uygulanmak üzere manifesto geliştiren bir yapıdır. Dolayısıyla HDK’nın sahip olduğu bu kültür, karşınıza çıkan ne varsa mutlaka ele geçirilmesi gerektiğini salık verir. Karşısına çıkan tüm kadınlara tecavüz etmesi gerekiyor, çünkü o dönemde bu gücü oluşturan istihbarat üyelerinin bu güçleri oluşturmadaki gerçek niyeti bu tür ihlallere yol açmaktı. ‘Her kap içindekini dışına sızdırır’ derken kast ettiğim o kabın içindeki işte bu. Dolayısıyla bir şekilde iktidarı ele geçirmeye karar verdiklerinde, komşu ülkelerden çok sayıda paralı asker, savaş tutkunu, para düşkünü ve kaos müptelası, hiç eğitim almamış, vicdanı olmayan, çölden gelmiş, insanlık nedir bilmeyen kim varsa getirdiler. Hepsi Sudan sahasında, savaş alanında toplandı. Herkes bunun bir parçası oldu. Tecavüz olsun, yağma olsun, insanlara baskı olsun, başka şeyler olsun istediklerini yapıyorlar. Tam özgürlüğe sahipler. Hartum'da evlere el koydular. Sudan dışından gelenler ne Sudan halkını ne de Sudan ruhunu umursuyorlar. Çünkü ele geçirmek için geldiler. Yaklaşım bu. Onlara verilen mesaj da bu. Dolayısıyla aldıkları mesajı yerine getiriyorlar.

HDK’nın operasyon odalarında yabancı uyruklu, Sudanlı olmayan subaylar oturuyor

*HDK askeri olarak Darfur’un kontrol ediyor mu?

Evet, Darfur’u askeri olarak kontrol ediyor. Darfur dört eyaletten oluşuyordu. Darfur’daki savaş sırasında Ulusal Kongre Partisi hükümeti bu sayıyı Batı Darfur, Orta Darfur, Güney Darfur, Doğu Darfur ve Kuzey Darfur eyaletleri olmak üzere beşe çıkardı. HDK dört eyaleti kontrol ediyor, ama yönetimi ele geçirmedi. Tam bir kaos yaşanıyor. Vatandaşlar da bu yüzden tüm bu eyaletlerden kaçıyorlar. Gerçekler bunlar.

*Wagner güçlerinin HDK’ya Darfur'daki operasyonlarında yardım ettiği konuşuluyor. Bununla ilgili bir bilginiz var mı?

Bu konuda yeterli ve kesin bir bilgiye sahip değilim. Fakat savaştan önce bile duyduklarım ve elde ettiğim bilgiler doğrultusunda bunu göz ardı etmiyorum. Ama bu savaşı destekleyenler ve bu savaşı çok yüksek bir oranda, yüzde 50’nin üstünde yönetenler Sudanlı değiller. HDK’nın operasyon odalarında Sudanlı değil, yabancı uyruklu subaylar oturuyor.

(Soldan sağa) HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Daklu, Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ve dönemin Başbakanı Abdullah Hamduk başkent Hartum'da düzenlenen bir tören sırasında, 8 Ekim 2020 (AFP)
(Soldan sağa) HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Daklu, Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ve dönemin Başbakanı Abdullah Hamduk başkent Hartum'da düzenlenen bir tören sırasında, 8 Ekim 2020 (AFP)

*Sudanlı olmayanlar da var dediniz. Wagner’den olanların ve olmayanların olduğunu mu söylemek istiyorsunuz?

Evet, Wagner’den olanlar ve Wagner’den olmayanlar var.

*Wagner’den olmayanlar, yani Afrikalılar. Bildiğiniz gibi Çad'da darbe girişimi yaşandı. Kabilelerin Darfur bölgesine müdahalesi nedeniyle Darfur'daki savaşın Çad ve Orta Afrika'da yansımaları olduğunu düşünenler var. Bununla ilgili yorumunuz nedir?

Ben herhangi bir ülkenin adını vermedim ve daha fazla ileriye gitmek de istemiyorum. Ama Çad’a ile ilgili ne kastettiniz. Orada darbe girişimi mi oldu yoksa başka bir şey mi oldu bilmiyorum. Fakat güvenlik durumu ve kriz haline gelip çözülmesi gereken siyasi gerginliklerin yaşandığını biliyoruz. Ama bahsettiğim rol, Sudan'ın savaşın yönetilmesinde oynadığı rol. Burada Çad devletini kastetmiyorum.

Altın kaçakçılığı ve Sudan topraklarının sömürülmesi korkunç bir durum.

*Wagner meselesine dönecek olursak, basında Wagner'in HDK'yı desteklediğine dair birçok haber yer alıyor. Altın kaçakçılığına karıştığı konuşuluyor. Sizce bu haberler doğru mu? Bununla ilgili herhangi bir bilginiz var mı?

Biz bu tür haberleri ve bilgileri, hassas istihbarat bilgilerine sahip, modern istihbarat eğitimi almış, tecrübesi ve kabiliyeti yüksek, bu tür gelişmeleri takip edebilecek uyduları olan kişilerden alıyoruz. Elimde, basında çıkan haberleri teyit edecek bir bilgi yok ama altın kaçakçılığı ve Sudan topraklarının sömürüldüğü açık. Bu çok korkunç. Sudan'da kaynaklar gibi birçok alanda da sömürü var. Dolayısıyla bu sömürü sayesinde şimdi bu savaşın büyük potansiyeli ortaya çıktı.

*Milislerden ve HDK'dan bahsetmişken, sizce Orgeneral Hamideti ile ne ölçüde temas halindeydiniz? Hamideti’nin HDK’yı tamamen kontrol ettiğini düşünüyor musunuz? HDK’ın kaç üyesi var?

Bu güçler bir ya da birkaç kabileden oluşuyor. Hatta bu güçlerin içindeki kabilelerin doğal olarak kardeş lidere ve komutan yardımcısına yakınlıklarına göre düzenlenmiş kategorileri var. Bu yüzden sayıları çok. Ancak bu güçlere liderlik edenler seçkin kesimlerden kişiler. Seçkinler ve elitler birdir, kabile de birdir. Kabile içinde bile ailelerin en üst düzeyden en alt düzeye kadar çeşitlilik gösterdiği biliniyor.

*Tam bir kontrol ve net bir yapı olduğunu düşünüyor musunuz?

Tabii ki hayır, oluşumu gereği kontrol tam olamaz. Hatta bunu bizzat Hamideti bile söyledi. Olan bitenlerin sebebinin ‘isyancılar’ olduğunu ifade etti. Hamideti onlara böyle diyor. Hamideti’nin yardımcısı Sayın Abdurrahim Hamdan Dagalo ile görüştüm. O da (Darfur’daki) el-Cenine’de yaşananların ‘isyancılardan’ yani kendi kontrolleri dışında olanlardan kaynaklandığını düşünüyordu. Belki savaşlardan çıkar sağlıyorlar ve operasyonlarından faydalanıyorlar ama askeri emirlere ve talimatlara uyanlardan değiller. Bu sebeple isyancıların olduğuna şüphe yok. Bununla birlikte seçkinler gibi sistemin içinden gelen, ancak kişisel çıkar elde etme eğiliminde olanlar da var. Bunlar, HDK’nın düzenli ordu oluşturma yöntemiyle oluşturulmamasından ötürü varlar.

*HDK’nın üye sayısıyla ilgili bir tahmininiz var mı?

Sayılarını tam olarak bilmiyorum ama savaştan önce generallerden öğrendiğime göre Hartum’a dışarıdakiler hariç yaklaşık 120 bin HDK üyesi girdi. Bunların yüzde 70'inden fazlası eğitimsizdi. Gerçek sicile sahip HDK’ya bağlı seçkin güçler arasında yer almıyordu. Sudan'ı yağmalamak ve işgal etmek için (başkente) farklı ülkelerden çok sayıda genç getirildi.

Bu ittifak ‘Anayasal Bildiri’ üzerine kurulmuştu. Anayasal Bildirinin üç imzalı nüshası vardı ve her bir nüshada farklı hükümler yer alıyordu.

*Yaklaşık 120 bin HDK'lının Hartum'a girdiği söylenebilir mi?

O dönemde böyle olduğu söyleniyordu. Bu, Hartum'daki sayıydı. Çünkü savaşa altı aydan az bir süre kala HDK sayısının 25-30 bin civarında olduğunu söylüyorlardı. Ancak savaşa birkaç gün kala Hartum’a 120 binden fazla HDK üyesinin getirildiğini söylediler. Bu, sayının çok fazla olduğu ve çok az dönemde dramatik bir şekilde katlandığı anlamına geliyor. Bu artışın arkasında bir kuşatma vardı ve bunun arkasında da bir hedef.

*Röportajın başında Özgürlük ve Değişim Güçleri’nin (ÖDG) rolünden bahsettiniz. Siz o dönemde de önemli bir isimdiniz, şimdi de öylesiniz. 25 Ekim 2021 günü Abdullah Hamduk hükümetine yapılan darbe hakkında ne düşünüyorsunuz?

Hamduk hükümetine yapılan darbe üçüncü darbedir. Darbe diyebiliriz ama ben bunu darbe olarak görmüyorum. Çünkü iktidarı Beşir’in elinden alanlar Hamduk değil, Burhan ve Hamideti idi. Hamduk o dönem hükümetin üçüncü adamı olması için getirilmişti.

Orada bulunan görgü tanıklarından birinin aktardığına göre Hamduk 25 Ekim'den önce nüfuz sahibi biri değildi. Çünkü yönetim bizzat generallerin elindeydi. En nihayetinde Hamduk bir komutan değildi ve başbakanın yetkisi dahilinde olması gereken birçok konuda onlardan yardım istiyordu. Ancak Merkez Konseyi, ÖDG, ordu ve HDK arasında yapılan ittifak sonucu Hamduk hükümeti düştü. Bu bir darbeden ziyade bir ortaklığın sona ermesiydi. Çünkü bu ittifak ‘Anayasal Bildiri’ üzerine kurulmuştu. Anayasal Bildirinin üç imzalı nüshası vardı ve her bir nüshada farklı hükümler yer alıyordu. Dolayısıyla ne devlet ne de hükümet vardı. Bu da kaosun başlangıcı oldu.

Kaos, Anayasal Bildirinin imzalanmasıyla başladı.

*Kaos ile neyi kastediyorsunuz?

Kaos, Anayasal Bildiri imzalandığında başladı. ÖDG’nin Merkez Konsey kanadı ve ÖDG'yi kanla kurduğumuz, silahlı hareketlerle inşa ettiğimiz için benim de içinde bulunduğum Demokratik Blok kanadı dahil olmak üzere diğer gruplar tarafından darbe yapıldığına inanıyorduk. Ancak (eski Cumhurbaşkan Ömer) el-Beşir rejiminin devrilmesinin ardından ordu ve HDK ile ÖDG'nin temel oluşumuna karşı çıkanlar arasında gizli bir ittifak yapıldı. Çok sayıda kişi HDK'ya katıldı. Aslında Sudan'ın lehine değil de kendi lehlerine hedefleri olan ülkelerden uluslararası yardım aldılar. Bu kusurlu oluşum 25 Ekim'e kadar böyle devam etti.

FOTO: Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ve dönemin Başbakanı Abdullah Hamduk Hartum'da siyasi bir anlaşmanın imzalandığı törende, 21 Kasım 2021 (Sudan Cumhurbaşkanlığı)
Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ve dönemin Başbakanı Abdullah Hamduk Hartum'da siyasi bir anlaşmanın imzalandığı törende, 21 Kasım 2021 (Sudan Cumhurbaşkanlığı)

*Darbenin Burhan ile Hamideti tarafından Hamduk’a karşı yapılmadığını söylüyorsunuz ama gerçekte ÖDG ve Merkez Konsey kanadı içinde Hamideti’ye karşı bir anlaşmazlık mı vardı?

Darbe, ÖDG içinde gerçekleşti. ÖDG'den bazı gençler tarafından yönetilen ve Hamideti ve Burhan'la ittifak kurmalarını sağlayan bu darbe, 18 Ağustos 2019'da Beşir rejiminin düşmesinin ardından ‘geçiş hükümeti’ ve diğer oluşumların kisvesi altında üstü kapalı olarak gerçekleşti. Darbe böyle başladı. Bundan önce Hamideti ve Burhan Beşir'e darbe yaptı. Durum böyle ilerledi. Askeri Konsey’deki kardeşlerimiz darbecilerin merkez noktalarını tasfiye etmek için orduyu kullanıyorlardı. Mesela bir gün darbeye kalkışabilecekleri zayıflatmak için Burhan’ı kullanıyorlardı, başka bir gün askeri operasyonla iktidara gelebilecek silahlı hareketleri zayıflatmak için Hamideti'yi. Dile getirdikleri gizemli amaç da buydu.

*Sizce en fazla suçlu olan ÖDG-Merkez Konseyi mi?

Kesinlikle. Çünkü ÖDG-Merkez Konseyi, 25 Ekim öncesi dönemde siyasi güçlerle ulaşıp orduya sızdılar.

Sudan sahnesinde şu an yer alan taraflarla Anayasal Bildiriyi oluşturan taraflar aynı olduğundan bir yenilik görmüyorum.

*Hamideti ve Hamduk arasındaki son anlaşma hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sivil Demokratik Güçler Koordinasyonu (Tekaddüm) lideri Abdullah Hamduk siyasi rol, HDK Komutanı Hamideti ise askeri rol oynuyordu. Dolayısıyla onların aynı partinin ya da örgütün kanatları olduğuna inanıyorum. Bu da Sudan halkı açısından ‘gülünç’ bir durum. Bir diğer ‘gülünç’ olan konu ise bu tür senaryolar, skeçler ve oyunlarla bizi kandırdıklarını düşünmeleri.

*Sizce bu Sudan'da daha geniş kapsamlı bir çözümün başlangıcı mı, yoksa şu an var olan bölünmenin devamı mı?

Henüz ortaya yeni bir yapı çıkmış değil. Sudan sahnesinde şu an yer alan taraflarla Anayasal Bildiriyi oluşturan taraflar aynı olduğundan bir yenilik görmüyorum.

*Ordu Komutanı Orgeneral Burhan ile iletişim halinde olduğunuzu sanıyorum, doğru mu?

Ben herkesle iletişim halindeyim. Ancak Cuba Barış Anlaşması çerçevesinde oluşturulan hükümetteyim. Bu hükümetin başında da hâlâ Orgeneral Burhan bulunuyor.

Bu savaşı yürüten ülkeler, Sudan’ı bölme ve bölgenin haritasını yeniden çizme planının arkasında olan ülkeler.

*Şu an Orgeneral Burhan’ın Port Sudan’da bulunduğu, ordunun güç merkezinin Port Sudan'da olduğu, Hamideti komutasındaki HDK’nın ise Hartum’da olduğu ve Darfur'da savaştığı bir durum söz konusu. Cevabını net olarak almak istediğim bir soru var. Sudan’ın bir gerçeklik bağlamında coğrafi olarak daha fazla bölünmeye doğru sürüklendiğini düşünüyor musunuz?

Bu savaşı ister orduda olsun ister HDK'da olsun, savaş saflarında yer alan Sudan vatandaşları ya da vatanseverler değil, devletler yürütüyor. Bu savaşı yürüten ülkeler, Sudan’ı bölme ve bölgenin haritasını yeniden çizme planının arkasında olan ülkelerdir. Eğer Sudan'da başarılı olurlar ve Sudan’ı bölmeyi başarırlarsa bu felaket daha fazla yere yayılacak. HDK, Hartum'dan dönüp kasım ayı sonları aralık ayı başlarına kadar Darfur’daki operasyonlara odaklandığında, amaç Darfur'u ele geçirmek ve bir oldubittiye getirmekti. Bu oldubittinin amacı, bir zamanlar Sudan’ın komşusu olan ülkelerde yaşananları tekrarlamaktı.

Bu elbette bildiğimiz gerçeklere dayanıyor. Bunun arkasında HDK’nın olması şart değil. Daha ziyade söz konusu ülkelerin bir gündemi var. Bu gündemin uygulanması gerekiyor ve iç unsurları da var.

FOTO: Sudan Ordusu ile HDK arasındaki çatışmalar sırasında başkent Hartum'da bir bölgede yükselen dumanlar, 8 Haziran 2023 (AP)
 Sudan Ordusu ile HDK arasındaki çatışmalar sırasında başkent Hartum'da bir bölgede yükselen dumanlar, 8 Haziran 2023 (AP)

*Kim o ülkeler?

İsim vererek hiçbir ülkeyi rencide etmek istemiyorum.

*Sudan'ın bölünmesinin oldubittiye getirilmesinden mi yoksa Sudan'ın bölünmesinden mi endişeleniyorsunuz?

Sudan’ın bölmek ya da bölünmeyi oldubittiye getirmek istiyorlar. Darfur'dan başlayıp HDK'nın Darfur’u ele geçirmesini ve ardından burayı insani yardım kisvesi altında kendisini dayatmasını istediler. Darfur'u ele geçirenlerin desteğiyle bu oldubittiye getirilecek. Hartum senaryosunun suya düşmesiyle bu senaryoya yöneldiler.

*Yani Sudan’ın bölünmesinden bahsediyoruz. Peki, ordu yalnızca Port Sudan’ı mı kontrol ediyor?

Ordu, Port Sudan'ı kontrol ediyor, Hartum'da, Darfur'da ve el-Faşir’de de ordu güçleri var. Yani ordu sadece Port Sudan’da değil, birçok bölgede güçleri var. Ancak örneğin, ülkeyi Port Sudan'dan yönetmeyi tercih ederse bu ordunun sadece Port Sudan’ı kontrol ettiği anlamına gelmez.

*Geçtiğimiz günlerde Burhan’ın Mısır’ı Hamideti’nin ise Libya’yı ziyaret ettiği söylendi. Bu ziyaretler oldu mu?

Hamideti’nin Libya’yı ziyaret ettiğine dair herhangi bir şey duymadım, ancak Burhan'ın Mısır ziyaret ettiğini biliyorum ve bu ziyareti takip ettim.

Mısır çok önemli ve Sudan’ın komşusu olan bir ülke. Sudan'daki istikrar Mısır’ın çıkarınadır. Aynı durum Sudan için de geçerli.

*Peki, Burhan’ın Mısır ziyaretini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu sıradan bir ziyaretti. Mısır çok önemli ve Sudan’ın komşusu olan bir ülke. Sudan'daki istikrar Mısır’ın çıkarınadır. Aynı durum Sudan için de geçerli. İki ülkenin liderlerinin karşılıklı ziyaretlerde bulunmasının çok doğal olduğunu düşünüyorum.

*Eski ABD Başkanı George W. Bush'la şahsi ve doğrudan bir ilişkiniz vardı...

Şimdiye kadar birçok ABD’li ile şahsi ilişkilerim oldu. Cumhuriyetçi Parti'deki birçok önemli isimle de şahsi ilişkilerim var.

*ABD, birkaç gün önce Sudan'a özel bir temsilci atadı. ABD’nin Sudan’la ilgili eğilimleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Yeni özel temsilci atanmasını memnuniyetle karşıladık ama ABD’nin Sudan eğilimleri her zaman kurumsal eğilimler olarak kaldı. Kişisel ilişkilerden ziyade kurumlarının planlarına, kurumlarının ve ofislerinin yönlendirdiği yönlere ve yaklaşımlara bağlı olmaya devam etti. Bu konuda onlara yazdım ve Sudan'a yönelik politikalarını daha önceki özel temsilcilerin ve büyükelçilerin yönlendirmelerinden farklı bir şekilde ele almaları çağrısında bulundum. Çünkü Sudan çok büyük bir ülke. Kültürleri ve dinleri farklı milletlere ev sahipliği yapıyor. Burası uçsuz bucaksız bir ülke. Tüm bu milletler, Sudan'ın her karışını seviyor. Sudan'da iyi insanların yanında kötü insanların da olduğunu kabul etmezler. Dışarıdan gelen ve iyi biri olarak tanımlanan kişi Sudan’da sorun yaşayabilir. Bu yüzden onları Sudan'da istikrarın sağlanması ve Sudan halkının sevgisinin kazanılması için tüm sivil ve siyasi güçlerle temasa geçmeye çağırdım.

*Sanki siz de böyle olduğunu düşünmüyorsunuz?

Bilmiyorum. Çünkü atanan kişi henüz görevinde ilerleme kaydetmedi. Fakat son iki yıldır Sudan dosyasını bizi savaşa sürükleyecek şekilde yönetenlerle deneyimlerimiz oldu. Elbette onlarla birlikte başkaları da vardı. Onların değerlendirmeleri yanlış olabilir.

*Sudan'daki savaşta ABD’nin Sudan politikasının etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?

Belki de bu, ABD’nin Sudan politikası değil, Sudan dosyasını yöneten kişilerin politikasıdır. Çünkü ABD, kendileri için belki de Sudan'dan daha büyük olan başka sorunlarla, Ukrayna gibi başka ülkelerle, başka eksenlerle ilgileniyordu. ABD’nin yol açtığı insani felaketlerin yanında büyük sorunlar da vardı. Örneğin Ukrayna, ABD’liler için bir iç felaketti. Belki de dosyaları yöneten kişiler tahminlerinde hata yapmışlardı.

Mevcut hükümetten ABD ile özel ilişkileri olduğuna dair herhangi bir sinyal almadım.

*Bu belki de şu ya da bu şekilde, Sudan hükümeti ile Rusya arasında, Port Sudan’da askeri bir deniz üssü kurulmasına ilişkin anlaşmaya atıftır. Belki de ABD’nin bu anlaşmayı engellemekte çıkarı vardır. Bize bu anlaşmayla ilgili daha fazla bilgi verebilir misiniz?

Bu anlaşma eski olmadığı gibi yeni de değil. Hatta bir anlaşma da değil, daha ziyade bir anlaşma taslağıydı ve henüz hayata geçirilmedi. Mevcut hükümetten ABD ile özel ilişkileri olduğuna dair herhangi bir sinyal almadım. Kimse bu konuyu gündeme getirmiyor.

*Ben Rusya’nın Port Sudan’a kurmak istediği askeri üsle ilgili anlaşmayı kastediyorum. Ordu ile Rusya arasında Port Sudan’da askeri üs kurulması konusunda sanırım bir taslak anlaşma vardı...

Şu an böyle bir anlaşma yok. Daha görüşülmedi bile. Ben bu anlaşmanın ölü doğmuş olabileceğine inananlardanım.

FOTO: Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) ekipleri Batı Darfur’da savaşta yaralananlara Çad'daki Adre Hastanesi’nde yardım ederken hastane önünde toplanan Sudanlı mülteciler, 16 Haziran 2023 (Reuters)
Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) ekipleri Batı Darfur’da savaşta yaralananlara Çad'daki Adre Hastanesi’nde yardım ederken hastane önünde toplanan Sudanlı mülteciler, 16 Haziran 2023 (Reuters)

*İran’ın, Kızıldeniz kıyısında bir deniz üssüne sahip olma karşılığında Sudan ordusunun envanterine SİHA sağlamayı teklif ettiğine dair haberleri okumuşsunuzdur. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Tüm bunlar gerçek olmaktan ziyade basında dolaşan söylentiler. Sizin gibi ben de bu haberleri okudum, ancak şimdiye kadar bununla ilgili resmi bir hükümet kaynağından bilgi almadım. Ben de hükümetin içindeyim. Bu haberin doğru mu yanlış mı olduğunu herhangi bir zamanda herhangi bir kaynaktan tespit edebilirim. Ancak sorduğum insanlardan hiçbiri bana bunun doğruluğunu teyit edemedi. İran ya da başka ülkelerle iş birliği konusuna gelince, tüm bunlar ülkeler arası ilişkilere, özellikle Sudan gibi bir ülkenin değerlendirmesine, dış politikasına ve şu andaki mevcut durumuna bağlı. Ordu değil, devlet hisseder. Burada devlet ile orduyu birbirinden ayırmamız gerekiyor. Çünkü ordu devletin bir organıdır. Eğer devlet çevresinde bir kuşatma, kapatma, komplo olduğunu hissederse kuşatmayı kırabilecek herkesten yardım ister.

*Rusya, Port Sudan'da askeri üs kurmaya çalıştı, İran'ın da böyle bir girişimde bulunduğundan bahsediliyor. Aynı şekilde bölgedeki başka ülkeler için de aynı durum geçerli. Sudan konusunda bölgesel ve uluslararası bir rekabet olduğunu düşünüyor musunuz?

Bu savaş, Sudan konusunda uluslararası ve bölgesel rekabetin bir özelliğidir.

Sudan halkının tanık oldukları hiç kolay değil.

*Bu savaşın yakın zamanda sona ereceğini düşünüyor musunuz? Sizce bu savaşı sonlandırmanın en iyi yolu hangisi?

Elbette bu savaş bir gün bitecek. Çünkü savaş Sudan’da, dünyada ve hiçbir yerde normal olmayıp aksine anormal bir durumdur ve belli koşullar altında bitebilir. Dolayısıyla bu savaşa yol açan koşulların artık savaşa son vermenin bir yolunu bulması gerekiyor. Savaş, Sudan siyasi ve sivil güçlerinin onayı, birbirini tanıması, ulusal diyalog ve tüm tarafların rızasıyla sona erecektir. Sudan halkı bu noktaya ve bu kanaate ulaşırsa savaş bir daha başlamamak üzere biter.

FOTO: Batı Darfur'un yönetim şehri el-Faşir'de Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi ve ona sadık isyancılar, 19 Eylül 2008 (AFP)
 Batı Darfur'un yönetim şehri el-Faşir'de Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi ve ona sadık isyancılar, 19 Eylül 2008 (AFP)

*Gerçekten bunun olacağını düşünüyor musunuz?

Kesinlikle. Çünkü Sudan halkının sadece 15 Nisan savaşıyla değil, 70 yıllık bağımsızlık tarihi boyunca tanık oldukları hiç kolay değil.

*Size özel bir soru: Neden biraz ağır bir Arapça konuşuyorsunuz?

Ben Arapça konuşmayan bir kabileden geliyorum. Kabilemin farklı bir dili var. On yaşımdayken okula girdim ve Arapçayı burada öğrendim. İlk kez Arapça bir kelime duyduğumda on yaşındaydım. Arapça dersleri gördüm. Bu yüzden Arapçada dilim ağır geliyor, çünkü ana dilim değil.

*Darfur bölgesinde öğretmendiniz. Sonra Sudan Kurtuluş Hareketi'ne mi katıldınız?

Evet, bu doğru.

*Bu özel soruları size geçmişinizle ilgili okuyucularımıza daha fazla bilgi aktarmak için sordum.

Çok memnun oldum, teşekkür ederim.

*Bu röportaj Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.