ABD tarihinde Müslüman entelektüel bir köle: Ömer bin Said

ABD tarihinde Müslüman entelektüel bir köle: Ömer bin Said
TT

ABD tarihinde Müslüman entelektüel bir köle: Ömer bin Said

ABD tarihinde Müslüman entelektüel bir köle: Ömer bin Said

ABD’de köleler henüz okuma yazma bilmezken, içlerinden Afrikalı bir Müslüman anılarını Arapça kaleme alarak tarihe not düştü.
Köle iken “Morro” ya da “Moreau Amca” diye çağrılıyordu.
Ufak tefek, ağır işlere pek yatkın olmayan 60’lı yaşlarında asil bir adamdı ve neredeyse çeyrek asır boyunca kölelik yaptı. Çok az İngilizce biliyordu.
Asıl adı Ömer bin Said idi. 1807’de kaçırıldığında, Batı Afrika ülkesi Senegal’deki köyünde Müslüman bir âlim olarak yaşıyordu.

Kendi tabiriyle "kötü adamlar ordusu" tarafından alı konularak, 6 hafta boyunca kötü şartlardaki bir gemi seyahati ile ABD’nin Güney Karolina eyaletinin Charleston şehrine getirildi.  
İbn-i Said, köyünden zorla alınarak Yeni Dünyaya getirildiğinde 37 yaşındaydı.  
ABD’de sadece birkaç kölenin okuyup yazabildiği 1830’lu yıllarda, kendisi gibi olan kölelerden hayatta kalan tek kişi olduğu düşünülen bu adam, yaşadığı anılarını 1831 yılında 60lı yaşlarındayken Arapça olarak kaleme almaya başladı.  
Köyündeki pek çok insanın vahşice öldürüldüğünü ve kaçmaya çalışanların ağır şekilde cezalandırıldığı gibi konulara değinen İbn-i Said’in eseri, Amerika'daki Müslüman bir kölenin günlük yaşantısı, hayatı ve toplumdaki yerine dair az bilinen detayları da gün yüzüne çıkarıyor.
Anıların orijinali, İbn-i Said’in anadili olan Arapça dilinde yazılmış. Daha sonra ise İngilizce'ye çevrilmiş.
Belgenin Arapça yazılmış olması, İbn-i Said'in sahibi tarafından değiştirilmemiş olduğu anlamına geliyor ki bu da belgeyi daha kıymetli yapıyor.

“Bilgiyi aradım ve 25 yıl boyunca da aramaya devam ettim”
İbn-iSaid, günümüze kadar kalmayı başaran tek Müslüman-Amerikalı köle otobiyografisi olan eserine, Kur’an-ı Kerim’den, Allah’ın her şeye egemen olduğunu söyleyen 67. sure ile başlıyor.
Arapça harflerle demir pasından mürekkeple kâğıt üzerine yazılmış ve kahverengi bir kâğıt kapağı olan belgede sahiplerinin kendisine “iyi” davrandığını belirten İbn-i Said, Allah tarafından cezalandırılmaya karşı da insanları uyarıyor.
Eserde, “benim adım Ömer bin Said” diye yazan entelektüelin, adını korumuş olmasının kendi içinde bir zafer oluşturduğu ortada.
“Doğum yerim Fut Tur [günümüz Senegal sınırları içinde]. ... Bilgiyi aradım ve 25 yıl boyunca da bilgiyi aramaya devam ettim... [Derken oraya] büyük bir ordu geldi. Pek çok insanı öldürdüler. Beni aldılar ve büyük denizin kıyısına götürdüler. Hristiyan bir adama satıldım ve beni alan adam benimle birlikte yürüdü, büyük denizdeki büyük bir gemiye bindik.”
Eseri geçtiğimiz hafta satın alan ABD Kongre kütüphanesinin Afrika ve Orta Doğu Bölümü şefi Mary-Jane Deeb, bu olayın yaklaşık 1807 yılında gerçekleşmiş olabileceğini söylüyor. Deeb, İbn-i Said’in “felsefe, teoloji, astronomi” alanlarında 25 yıllık bir eğitim aldığını düşündüklerini de belirtti.
İbn-i Said’in eğitimini, “Kur’an’ı gönülden okuma, yazma ve öğrenmenin ötesine geçmiş birinden” beklenecek düzeyde olduğunu ifade eden Deeb, öğrenim dili olan Arapça’nın yanısıra bölgedeki yerel dillerden birini de konuşabildiğini söyledi.  
Kaçırıldıktan sonra, tarihçi Sylviane A. Diouf'a göre, şu anda Senegal’e ait olan Saint-Louis limanına, daha sonra da Güney Karolina’daki Charleston şehrine götürüldü. Muhtemelen, o yıl 385 Afrikalı'yı köle olarak Charleston'a teslim eden Saint-Louis'den yelken açan dört Amerikan köle gemisinden biriydi.
“Charleston adı verilen yere varana dek büyük Deniz’de bir buçuk ay kadar gittik. Ve beni sattılar. Zayıf ufak tefek kötü bir adamdı; Johnson adında imansız, Allah korkusu olmayan bir adam satın aldı” diye anlatıyor İbn-i Said.
Yaşadığı çağda da gazetelere konu oldu
Kaçarak Kuzey Carolina’ya giden İbn-i Said, Fayetville şehrinde yakalandıktan sonra orada hapse atıldı. Daha sonra çiftlik sahibi ve gelecekteki kongre üyesi olacak olan John Owen’a satıldı.  
İbn-i Said’in, hapishane duvarına Arapça yakarmalar yazarken yetkililerin dikkatini çektiği de anlatılmaktadır.
İbn-i Said geriye kalan ömrünü Owen ailesinin Kuzey Karolina eyaletinin Bladen şehrindeki Cape Fear River çiftliklerinde rahat bir şekilde geçirmişti.  
İbn-i Said’in saygınlığı ve çektiği çileler nedeniyle kendi yaşadığı çağda da insanların dikkatini çektiğini söyleyen Deeb, entelektüelin gazetelere konu olduğunu ve hatta “bilim insaları” tarafından ziyaret edildiğini belirtti.
İddiaya göre, İbn-i Said Hristiyanlığı bir derece kabul etmişti ve sahibinin kendisi için edindiği Kutsal Kitap’ın Arapçasını okuduğunu söylemişti.
Sahibi James Owen’dan ve kardeşi John’dan övgüyle söz eden İbn-i Said, “O, iyi bir insan, kendisi ne yerse ve ne giyerse aynısını yemem ve giymem için bana verir” dedi.
İbn-i Said’in bu belgeleri neden ya da kim için yazdığı ise henüz belli değil.  

Deeb, ABD’deki diğer Müslüman Köleler için olabileceğini söylüyor. ABD tarihindeki kölelerin yüzde 10 ile 15’inin Müslüman olduğu biliniyor.
İbn-i Said, “Ömer’den Şeyh Hunter’a” diyerek el yazmasının bir yerinde şöyle yazmıştır:
“Benden hayatımın hikâyesini yazmamı istedin. Büyük ölçüde konuşmayı ve özellikle de Araplarla konuşmayı unuttuğum için hayatımı yazamam”.
Şeyh Hunter’ın kim olduğu tam olarak bilinmemektedir. Bu bir ihtimal rahip Eli Hunter olabilir. Alryyes’e göre, Hunter bir grup siyahî insanı Afrika’ya geri göndermek için çalışan Amerikan Kolonileşme Cemiyeti mensubuydu.  
“Köleliği sürdüğü sırada bir köle tarafından yazılmış otobiyografi”
ABD’ye köle olarak getirilen İbn-i Said’e ait 1831 tarihli nadir el yazması anılar ABD Kongre Kütüphanesi tarafından geçen hafta Derrick Beard isimli Müslüman bir koleksiyoncu’dan satın alınmıştı.
Geçtiğimiz Temmuz ayında 59 yaşında hayatını kaybeden Beard, eseri 20 yıl boyunca ülke çapında sergilemişti.
İnternete koyulan ve böylece tüm kamuoyunun erişimine açılan eser, daha önce Kuzey Carolina eyaletindeki Davidson Üniversitesi'nde muhafaza ediliyordu.
Kütüphaneden Deeb, “(Beard) bunu bizim almamız gerektiğine karar vermişti” dedi.
Deeb, Beard’in, “bunun (İbn-i Said’in eserinin) özel bir koleksiyoncuda kalmayıp tüm Amerikalıların ulaşabileceği bir yerde olması gerektiğine” inandığını söyledi.
Deeb sözlerine şöyle devam etti:
“Çok üzücü… Çok hastaydı… ‘bunu alıyor musunuz? Bunu alacak mısınız’ demişti. Biz satın aldıktan birkaç ay sonra vefat etti. Tek diyebileceğim, mutlu ölmüş olmalı. Çünkü elyazması, istediği gibi, kütüphaneye geldi.
Kur’an’daki tüm bölümler içinden bunu (67.sure) seçmiş. İslam’da her şey Allah’a aittir. Kimse gerçekten bir şeye sahip değildir… Bu ayetin seçilmiş olması son derece önemlidir. Diğer insanların sahip olma hakkına kökten bir eleştiridir bu. Bu, pek çok nedenlerden ötürü çok önemli. Öncelikle… bu köleliği sürdüğü sırada bir köle tarafından yazılmış olan bir otobiyografi. Özgür bir adam değil, köle olarak öldü.”
İbn-i Said, 1864’te 90’lı yaşlarındayken İç Savaş’ın ortasında kölelik henüz kaldırılmamışken ölmüştü.
Afrika’da yıllarca İslamî çalışmalar yapan İbn-i Said’in Arapça kaleme aldığı eserini ABD’de kendi sahibi de dahil, çok az kişi okuyabiliyordu.
Amerika’daki köleler arasında okuma yazmanın tehlikeli addedildiğini ve genellikle yasaklandığını belirten Deeb, İbn-i Said “daha açık yazabilirdi” dedi.  
Deeb, bilindiği kadarıyla bu belgenin, ABD’de esaret altındaki bir köle tarafından yazılan tek Arapça el yazması olduğunu da sözlerine ekledi.
Amerikanın kölecilik tarihine ışık tutacak
Kongre Kütüphanesi'nden yapılan açıklamada belgenin Afrika'nın 18. ve 19. yüzyıllarına ayrıca Amerika'nın kölecilik tarihine önemli ışık tuttuğu ve bu nedenle bu alanlarda yapılacak araştırmalar için paha biçilmez bir kaynak oluşturduğu belirtildi.
28 Mart 1996’da ABD’deki köleler hakkında bir kitap yazmakta olan Diouf,  İbn-i Said koleksiyonunun da içinde olduğu Afrikalı Amerikanlar hakkında basılı ve elyazması eserlerin satışa konduğu ilk özel müzayedeye katılmak üzere New York’taki Swann Galerilerine gitti.
Teklif vermek için gitmiş değildi. “Sadece el yazmalarını görmek istedim” dedi. Orada Beard ile tanıştı.
 “Onu tanımıyordum”, diyen Diouf, Beard’i, “son derece sosyal, daima gülümseyen, çabuk samimiyet kuran bir insan” olarak tanımladı.
Diouf aralarında geçen konuşmayı şöyle anlatıyor:
“Kendisinin Müslüman olduğunu ve koleksiyonu almakla ilgilendiğini söyledi. İlginçti, çünkü tek teklif veren o idi. Başka hiç kimsenin eserle ilgilenmemesi bir tür şok oldu benim için. Çünkü insanların büyüleneceğini düşünmüştüm” dedi.
Diouf, kanser hastası olduğu belirtilen Beard’in, eserlerin ABD tarihinin bir parçası olduğu gerekçesiyle ülkede kalmasını istediğini belirtti.
Koleksiyonun 21.850 dolara satıldığını duyuran Swann galerisi, şu açıklamaya yer vermişti:
 “(Beard) bir Afrika-Amerikalı, bir Müslüman ve Afro-Amerikan sanat ve maddi kültür koleksiyoncusu olarak bu özel parçalar için derin bir sorumluluk hissediyordu. Bunları, onlar üstünden para kazanmak için almış değildi. Bu belge ve hikayeleri paylaşırken son derece hassastı. Eserin, Derrick’le her zaman nerede olduğunu ve ona özen göstereceğini ve paylaşacağını biliyorduk.”

El yazmasının 183 yıllık serüveni
El yazmaları 1836’da, Batı Afrika’dan gelmiş eski bir Müslüman köle olan “Yaşlı Paul” lakaplı Lahman Kebby’ye gönderildi.
Kebby bunları Amerikan Etnoloji Cemiyeti kurucu üyelerinden koleksiyoncu Theodore Dwight’a verdi.   
Dwight, Arapça el yazmaları, bunların tercümeleri, mektupları ve haberlerinin koleksiyonunu topluyordu.
Deeb’in dediğine göre anlatı ve koleksiyon çeşitli kişilerin eline geçti ve 20. yüzyılın büyük bir kısmında gözlerden uzak kaldı.
Gazeteci Jonathan Curiel’e göre koleksiyon, İslamî paralar koleksiyoncusu Howland Wood’un torunları tarafından İskenderiye’deki bir sandıkta bulundu.
Washington Post'dan Independent Türkçe
 



2024'ün öne çıkan 10 kitabı

2024, farklı türlerden çarpıcı eserlerin okurlarla buluştuğu bir yayıncılık şölenine sahne oldu (Unsplash)
2024, farklı türlerden çarpıcı eserlerin okurlarla buluştuğu bir yayıncılık şölenine sahne oldu (Unsplash)
TT

2024'ün öne çıkan 10 kitabı

2024, farklı türlerden çarpıcı eserlerin okurlarla buluştuğu bir yayıncılık şölenine sahne oldu (Unsplash)
2024, farklı türlerden çarpıcı eserlerin okurlarla buluştuğu bir yayıncılık şölenine sahne oldu (Unsplash)

Kanatlarını ilk kez bu yıl açan Minerva'nın Baykuşu, 2024'e son bir bakış atıyor. 

Savaş ve siyasi krizlerin eksik olmadığı bu yıl, toplumsal dayanışmadan hayvan haklarına, merhametten anlayışa kadar insanlığın sınıfta kaldığı bir sene oldu.

Kaçımız dört bir yanımızdan yükselen "Hayatını değiştirmelisin" çağrısına kulak verip bir muhasebeye girişecek bilinmez. 

Ama tarihte birçok dönüşümün önce sanattan başladığını biliyoruz. Bu yıl yayımlanan çeviri ve telif eserlerin ortak yanı belki de bize bu çağrıyı hatırlatmaları oldu. 

2024'te bizi gözlerimizi ve kulaklarımızı açmaya davet eden 10 eseri seçtik.

Antony Loewenstein - Filistin Laboratuvarı: İsrail İşgal Teknolojilerini Dünyaya Nasıl İhraç Ediyor?

Hamas'ın 7 Ekim 2023'te düzenlediği Aksa Tufanı'yla başlayan Gazze savaşının üzerinden 14 aydan uzun bir süre geçti. İsrail ordusu bu yıl da binlerce Filistinliyi öldürdü ve Gazze Şeridi'ni enkaza çevirdi.
 

xacdfreg
Loewenstein, İsrail'in Filistin'i nasıl bir laboratuvara dönüştürdüğünü kapsamlı bir araştırmayla ortaya koyuyor (@antloewenstein/Instagram)

Yahudi gazeteci Antony Loewenstein'ın Filistin Laboratuvarı: İsrail İşgal Teknolojilerini Dünyaya Nasıl İhraç Ediyor? adlı çalışması, bu trajik dönemde Tel Aviv yönetiminin savaş siyasetini tekrar yakın merceğe alarak yaşananlara farklı bir perspektiften bakma imkanı sağlıyor. 

Yalnızca Filistinlilere uygulanan zulmü değil, İsrail'in işgal politikalarının dünyanın dört bir yanındaki otoriter rejimlere nasıl ilham kaynağı olduğunu da deşifre eden kitabın daha detaylı incelemesini buradan okuyabilirsiniz.

Antony Loewenstein - Filistin Laboratuvarı: İsrail İşgal Teknolojilerini Dünyaya Nasıl İhraç Ediyor?
İngilizceden çeviren: Özlem Özarpacı, 297 s., 2024, Metis Yayınları

Bülent Diken - Yeni Despotizm: Eski Bir Canavarın Yeniden Canlandırılması

Despotizm kavramını tüm yönleriyle ele alan Bülent Diken'in yeni kitabı, bunun siyaset ve kültür alanlarında nasıl farklı şekillerde işlediğini irdeliyor.

Ekonomi ve güvenliğe indirgenen bir dünyada Yeni Despotizm, otoriter liderlerin izlediği politikaların yıkıcı etkilerini açığa çıkarırken, bunların "demokrasinin hemen her yerde askıya alındığı, küresel çapta bir istisna siyasetinin koyu gölgesi altında" yaşadığımız gündelikteki izdüşümlerini de takip ediyor.
 

ascdfrg
Bülent Diken, yeni kitabında iktidarların sindirme tekniklerini inceliyor (Kadir Has Üniversitesi)

Kadir Has Üniversitesi'nde ve Birleşik Krallık'taki Lancaster Üniversitesi'nde dersler veren akademisyen, Nihilizm ve İsyan, Devrim, Eleştiri'yle de siyasi-kültürel analizlerini farklı açılardan geliştirmişti. Diken'in Graeme Gilloch ve Craig Hammond'la birlikte kaleme aldığı Nuri Bilge Ceylan Sineması'nı da okurlara tavsiye ederiz. 

Bülent Diken - Yeni Despotizm: Eski Bir Canavarın Yeniden Canlandırılması
İngilizceden çeviren: Ayşecan Ay, 208 s., 2024, Metis Yayınları

Michael Hardt - Yıkıcı Yetmişler 

Siyaset felsefesi ve edebiyat kuramı üzerine çalışmalar yapan Michael Hardt, son kitabı Yıkıcı Yetmişler'de, 1970'lerde dünyada patlak veren protestoların ve işçi hareketlerinin yanı sıra çeşitli özyönetim ve direniş çabalarını inceliyor. 
 

safwerg
Yıkıcı Yetmişler, protesto ve grevleri tarihsel bir perspektiften yorumluyor (Duke Üniversitesi)

İtalyan felsefeci Antonio Negri'yle yaptığı ortak çalışmalarla adını duyuran Hardt, kitabında 1970'lerdeki direniş hareketleri arasında "Fatsa Komünü'ne" de yer veriyor. 

Felsefeci, Şili, Nikaragua, Portekiz, İtalya, İran ve Türkiye gibi birçok farklı ülkede yaşanan ayaklanmaları mercek altına aldığı kitabını tanıtmak 12 Ekim'de İstanbul'a gelmişti. Ünlü düşünürün söyleşisiyle ilgili izlenimlerimizi buradan okuyabilirsiniz.

Michael Hardt - Yıkıcı Yetmişler 
İngilizceden çeviren: Münevver Çelik, 352 s., 2024, Otonom Yayıncılık

Martin Heidegger - Sanat Eserinin Kökeni

Sanat Eserinin Kökeni, Heidegger'in ilk defa 13 Kasım 1935'te Freiburg'da sunduğu bir konuşmaya dayanıyor. 

Heidegger'in 1960'a kadar üzerinde çalıştığı ve çeşitli değişiklikler yaptığı bu metin, Platon'dan Baumgartner, Kant ve Romantikler'e kadar uzanan estetik anlayışını ters yüz ediyor.

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nden Prof. Dr. Kaan H. Ökten'in çevirisiyle artık Türkçede de Heidegger'in kendine özgü patikalarında yürümek mümkün. 

Martin Heidegger - Sanat Eserinin Kökeni
Almancadan çeviren: Kaan H. Ökten, 104 s., 2024, Alfa Yayınları

Byung-Chul Han - Tefekkür Yaşamı

Tüketim, hız ve eylem üzerine kurulu günümüz toplumuna yerinde bir müdahalede bulunan Tefekkür Yaşamı, derinlemesine düşünmenin imkanlarını sorguluyor.
 

acdfrgt
Han, Almanya ve İsviçre'deki üniversitelerde uzun süre ders verdi (Ketebe Yayınları) 

Eylemsizliği bir tembellik ya da erteleme davranışından ziyade insan varoluşunun özü olarak gören Han, okuru daha farklı bir yaşam tarzına çağırıyor.

Performans baskısı ve sömürü altında silinip giden bir hayat yerine dünyanın, duyguların ve ilişkilerin daha derinlemesine deneyimlenebildiği bir var olma hali bu.

Byung-Chul Han - Tefekkür Yaşamı
Almancadan çeviren: Barış Tut, 100 s., 2024, Ketebe Yayınları

Ayhan Geçgin - Dünyalararasında

Dünyalararasında, bu yılın en vurucu edebiyat eserlerinden biri. 
 

cdfergt
Dünyalararasında, Geçgin'in 6. romanı (Metis Yayınları)

Ayhan Geçgin'in Uzun Yürüyüş'ünü okuyanlara aşina gelecek bir coğrafyada geçen roman, yazının tüm imkanlarını işe koşarak bir anın içindeki yüzlerce katmanı iç içe geçmişliğiyle yakalıyor. 

Belki bir cümle bile denemeyecek parçalanmışlıktaki "Gece, soğuk, bir kaya kovuğu" ifadeleriyle başlayan Dünyalararasında, zihnin kuytularından dünyanın açıklığına uzanan tekinsiz bir anlatı.

Ayhan Geçgin - Dünyalararasında
104 s., 2024, Metis Yayınları

 

Zaven Biberyan - Deniz

Karıncaların Günbatımı ve Meteliksiz Aşıklar gibi romanlarıyla kendine has bir çizgi yaratan Zaven Biberyan'ın Deniz'i, yazarın öykücülükteki ustalığını da gösteriyor.

Getronagan Lisesi'nden Yetişenler Derneği tarafından 1961'de basılan ve 2017'de Aras Yayıncılık tarafından yeniden yayımlanan Deniz, bu yıl ilk kez Türkçede okurlarla buluştu. 
 

evgthy
Biberyan'ın romanları ve öyküleri, yıllarca verdiği mücadeleden izler taşıyor (Aras Yayıncılık)

Gazeteci kimliği ve sosyalist mücadeleye katkılarıyla tanınan Ermeni asıllı yazar, hikayelerinde insana ve yaşama dair tüm çelişkileri gözler önüne seriyor. 

12 öyküden oluşan Deniz'de İstanbul'un sokaklarını mesken tuttuğumuz gibi, Biberyan'ın edebi kişiliğini de daha yakından tanıyoruz. 

Zaven Biberyan - Deniz
Ermeniceden çeviren: Natali Bağdat, 184 s., 2024, Aras Yayıncılık

Barış Bıçakçı - Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin

Barış Bıçakçı'nın son kitabı, birbirine çeşitli şekillerde dolaylı yollardan bağlanan ve dolanan hikayelerden oluşuyor. Ana karakterin aldığı tuhaf bir ansiklopedi yazma teklifi, aslında hayatın akışında pek fark etmediğimiz detayların merkeze taşındığı, gündeliğin farklı boyutlarını açan bir anlatıya dönüşüyor.

ascdfrg
Bıçakçı'nın yeni romanı İletişim Yayınları etiketiyle okurlarla buluştu (@ArtfulLivingArt / Twitter)

Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin, Bıçakçı'nın sade ve durgun üslubuyla insanın türlü türlü hallerine ışık tutuyor. 

Edebiyatla ilgilenenlere, Bıçakçı'nın Ayhan Geçgin ve Behçet Çelik'le yazışmalarının yer aldığı Kurbağalara İnanıyorum'u da tavsiye ederiz.

Barış Bıçakçı - Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin
131 s., 2024, İletişim Yayınları

Rainer Maria Rilke - Hiç Uğruna Bir Nefes

20. yüzyıl şiirinin istikametini tek başına bambaşka bir ufka yerleştiren Rainer Maria Rilke'nin dizelerinin yeniden Türkçede söylenmesi, bu yılın şiir çevirisi alanındaki en önemli olaydı.

Şair ve çevirmen Cem Yavuz'un derleyip notlandırdığı Hiç Uğruna Nefes, Rilke'nin birçok şiirini bir araya getiren büyük bir hazine.
 

ascfdrg
Yeni çevirisinde Rilke'nin şiirlerini, Almanca-Türkçe karşılaştırmalı okuyabilirsiniz (@rebeca6169 / Twitter)

Hayatı boyunca İsviçre'den Mısır'a birçok yere savrulan Rilke, bir dönem Fransız heykeltıraş Rodin'in sekreterliğini de yapmıştı. Bu usta-çırak ilişkisini takip etmek isteyenler, Rachel Corbett'in Hayatını Değiştirmelisin adlı çalışmasını da kesinlikle okumalı.

Rilke'nin ölümünden 6 sene önce 1920'de doğan ve aynı yüzyılda şiiri bir şok tedavisinden geçiren Paul Celan'ın, yine Yavuz'un çevirisiyle 2022'de yayımlanan Sesler İşitin Bizi De adlı derlemesini de öneririz. 

Rainer Maria Rilke - Hiç Uğruna Bir Nefes
Almancadan çeviren: Cem Yavuz, 600 s., 2024, Everest Yayınları

Louis-Ferdinand Céline - Semmelweis

Fransız edebiyatının devlerinden Louis-Ferdinand Céline, bu kısa anlatısında okuru iki asır önceki Viyana'nın tıp dünyasına götürüyor. Bu yolculukta, lohusa humması olarak da bilinen, kadınların doğum esnasında mikrop kapmasından kaynaklanan ölümlerin nedenini aydınlatan hekim Ignaz Philipp Semmelweis'ın trajik hikayesine eşlik ediyoruz. 
 

fergthy
Semmelweis, Céline'in insana dair keskin gözlemleriyle daha da güçleniyor (Wikimedia Commons)

Pasteur'den yaklaşık 40 yıl önce bulaşıcı hastalıklara mikroorganizmaların sebep olduğunu bulan Semmelweis'ın keşfinin hayatları kurtarması, çevresindeki hekimlerin mesleki hırsları nedeniyle engellenir. Baskı ve dışlanmaya dayanamayan Semmelweis ise akıl hastanesine yatırılır ve orada yaşamını kaybeder. 

Gecenin Sonuna Yolculuk'la edebiyatı alt üst eden ve kendisi de doktor olan Céline, bu trajik figürün yaşam öyküsünü bitirme tezine çevirme cesaretini gösterebilecek belki de tek aykırı dehaydı. 

Louis-Ferdinand Céline - Semmelweis
Fransızcadan çeviren: Ayberk Erkay, s. 96, 2024, Jaguar Yayınları

Hayal gücünün sınırlarında: Okumanız gereken 10 bilim kurgu eseri

Mesele ister keyfince yaşamak ister hayata katlanmak olsun, devam etmek için herkesin kendine ve başkalarına anlatacağı bir hikayeye ihtiyacı var.

Yeni yılı sık sık hikayemizde "yeni bir sayfa" olarak görürüz. Boş sayfalar dolarken Céline'in sözü de hepimizin kulağında çınlasın: 

Anlatılmaya değer tek öykü, bedelini ödediğiniz öyküdür.