‘Büyük Birader’ Google’ın karanlık yüzü

‘Büyük Birader’ Google’ın karanlık yüzü
TT

‘Büyük Birader’ Google’ın karanlık yüzü

‘Büyük Birader’ Google’ın karanlık yüzü

İnternetteki en tanınmış arama motoru Google’ı hangimiz bilmez ki?  Google, sayfasının ortasında yer alan o küçük penceresiyle internetin gizemli siber ortamında toplanan bilgilerin özüne ulaşmak için en büyük platforma dönüştü. Google’ın becerisi, hızı, kolaylığı ve paralel bilgi dizinlerini birbirine bağlayıp cevaplar sunma noktasındaki sıra dışı özelliği, internet kullanıcılarını kendisine hayran bıraktı.
Google, her potansiyel araştırmanın ayrılmaz bir parçası haline gelerek, birçok dünya dilinde bireylerin internet üzerindeki arama motorlarıyla etkileşimini ifade eden alternatif bir “fiil” kipine dönüştü. Google’ın ortaya çıkışıyla birlikte ansiklopediler değerini kaybetti. Kavramlar dizini ve sözlükler terk edildi. Artık kâğıda, belgeleri arşivlemeye, kitaplara ya da olayları takip etmek için gazete ve dergilere ihtiyaç kalmadı. Hatta ajandalara, takvimlere, karalama defterlerine, mektuplara, yapışkanlı not kâğıtlarına, haritalara ve hesap makinelerine neredeyse gerek duyulmamaya başlandı. Zira Google, bunların hepsini, şifresini sadece size verdiğinden ve renklerle, kendi ya da sevdiğiniz birisinin fotoğrafıyla süsleme imkânı sunmasından dolayı özel mülkiyetiniz ve alanınız olarak düşünebileceğiniz tek bir yerde topladı.
1999 yılına kadar Google, yatırılan büyük paralar karşılığında tatmin edici gelir getirmiyordu. Elbette Google, sürekli büyüyen internet üzerinde sörf yapmak için o dönemde gelişmiş teknik imkânlara ve aktif bir arama motoruna sahipti. Ancak aynı arama motorunun mantalitesi, hizmetleri karşılığında ücret almasına izin vermiyordu. Zira ücret almayı zorunlu tutması halinde dünya çapında yayılma fırsatını kaybedebilirdi.
O dönemde Google, arama hizmetlerini iyileştirmek, hızlandırmak ve kullanıcılarla daha fazla ilişkilendirmek için kullanıcıların ağ üzerindeki davranışlarının ve kişisel sanal işaretlerinin geri bildirimlerini topluyordu. Geri bildirim, bilinçli ya da bilinçsiz olarak hizmetin en iyi seviyeye çıkartılması için kullanıcıların gönüllü olarak verdiği karşılıksız bilgilerdir.
Dünyadaki en büyük yapay zekâ sisteminin muazzam bir şekilde bilgi toplayıp bu bilgileri analiz ettiğinden, sınıflandırdığından, göz açıp kapayıncaya kadar ilgili bilgileri karşımıza getirdiğinden ve Google’ın performansını iyileştirip bu sayede paralel diğer hizmetlerin eklendiğinden kullanıcıların haberleri yoktu. Fakat hizmetler karşılığında ücret almak için herhangi bir sistemin mevcut olmamasından dolayı bu dâhiyane proje, hızlı bir şekilde bilinmeze doğru yol alıyordu.
Çalışma modelinin biçimlendirilmesi
“Kötü olma!” sloganını benimseyen Google’ın kurucuları Sergey Brin ve Larry Page, şirketin dayandığı kolektif çalışma modelini yeniden biçimlendirmeleri gerektiğini fark etti. Şirketin kurucuları, akıllı hizmetleri karşılığında yeterli gelir elde etmeyi garantileyecek aktif bir yöntem bulamadıkları için 2000 yılında binlerce firmanın hizmet dışı kalmasına neden olan internet şirketleri balonunun patlaması sürecini geride bırakmak istedi. O tarihi dönemde kullanıcıların davranışları aracılığıyla toplanan bilgi okyanusu, meyvesini vermeye başladı. Şöyle ki Google, birçok kapital kurumların kendi algoritma (Algoritma, bir işlemi gerçekleştirmek için birbiriyle bağlantılı matematiksel denklemler kümesidir) verilerinde geniş tüketici kitlesini hedef almasını ve tüketicilerin söz konusu şirketlerin ürünlerini satın almasını sağlayacak bir altın kaynağı bulduğunu fark etti.
Google, dikkatsiz kullanıcılardan elde ettiği karşılıksız hammaddeleri, müşterilerin isteklerine göre ambalajlayıp milyarlarca dolar karşılığında satan bir nevi dev bir reklam şirketine dönüştü. Büyük miktardaki bu paralar sayesinde şirket, dâhiyane personellerini görülmemiş maaşlara ve kârlara boğdu. Google, hayal ötesi teknik becerilerini ve davranış izleme algoritmalarını geliştirmek için yatırım yaptı.
Kurucuların “Tüm internet, Google’a dönüşüyor” vizyonu, fiilen yavaş yavaş gerçekleşmeye başladı. Sergey Brin ve Larry Page, Google’ı bilgi kütüphanesinin sekreteri, bilgi ve iletişim demokrasisinin destekçisi, çağdaş toplumda yaşamak için vazgeçilmez kişisel bir yardımcı ve karşılıksız bir şekilde açık yazılımları geliştirmek için önemli araç-gereçleri sağlayan bir platform olarak, sevilen ve güvenilen “dev” yüzüyle ortaya çıkartmaya çalıştı. Hatta Google, dünyanın sanat ve kültürel mirasını arşivlemeye başladı. Ayrıca sivil kullanımlar ve diğer önemli hizmetler için kullanıcılarına karşılıksız bir şekilde akıllı ve yüksek çözünürlüklü haritalar sundu. Aynı şekilde Google sayesinde dünya çevresindeki müzelerde sergilenen klasik büyük sanatçıların çalışmalarını kişisel bilgisayarın ekranından izlemek, dünyanın herhangi bir bölgesinin havadan fotoğrafını çekmek ve bilet almadan seyahat yollarını seçmek için güncel ve geniş bilgiler elde etmek mümkün hale geldi.
Google’ın karanlık yüzü
Fakat üzerinde son derece dikkatli bir şekilde çalışılan bu pozitif ve iyi imajın arkasında Google’ın karanlık başka bir yüzü bulunuyor. Araştırdığımız zaman burada dikkatsiz kullanıcıların saflığıyla ve iyi niyetiyle sırlarını teslim eden ve aynı zamanda rehin düşen insanlığı ne zaman altüst edeceğini –ya da fiilen altüst etti- bilmediğimiz birçok hayaletin ve ejderhanın yaşadığını görürüz.
Google, internet üzerinden aramaları filtreleyip belirli bir sıraya ve geçmiş aramalara göre kullanıcıya bilgi sunan gelişmiş algoritmaları yönetirken, şirketin iddia ettiği bilgiye demokratik yollardan ulaşma düşüncesini ele alalım. Tabi buradaki sorun, sadece kullanıcıya en yakın arama sonuçlarını getirmekle ilgili değil. Bazıları bunun yararlı olduğunu düşünüyor. Bu algoritmaları yapanlar, şüpheli, gizli ve belki de prensip olarak yasal olmayan programlara göre arama konularını kendi isteklerine uygun olarak getirecek şekilde farklı sonuçlar sunan belli bir etnik, din, ideolojik, yaş, konum ve dil kriterleri tercih ediyor. Google algoritmaları, bilgilerimizi aldığı ve filtrelenmiş bilgiler sunarak kâr elde ettiği ölçüde bilgiyi karşılıksız olarak dağıtıyor.
Şu ana kadar bu dev şirket, hem bilgi türü hem de kullanıcıların davranışlarını ve düşüncelerini etkileme yöntemi konusunda gizli bir duvar inşa ederek kullanıcılarla müşteriler arasında davranış bilgilerini neredeyse tamamen ayrı tutmaya daima özen gösterdi. Fakat hiç şüphesiz akıllı elektronik eşyaların, çağdaş yaşamın tüm yönlerine yayılıp şu an teknik bakımdan vatandaşların davranışlarını şekillendirmede aktif bir rol oynamasından dolayı Google’a kontrol imkânı veren dev internet iletişim sistemiyle iç içe olması daha tehlikeli bir durumdur. Örneğin TV, filan programın gösterilmemesi gerektiğine karar veriyor. Eğer gençseniz ve uyku saatiniz geldiyse TV kendini kapatabiliyor. Buzdolabı, belirli bir saatten sonra yemek yenmesinin sağlıklı olmadığına karar verip bazı bölümlerini devre dışı bırakabiliyor. Öte yandan Google, kan basıncınızı kontrol edip durumunuzun kötüleştiğine dair doktorunuza işaret gönderiyor. Google, sigorta taksitlerini ödemediyseniz aracınızı devre dışı bırakabiliyor ya da sürüş üslubunuza, trafik kurallarına ve yollardaki hız sınırına ne kadar uyduğunuza dayanarak güvenliğinizi artırabiliyor.
İngiliz Edebiyatçı George Orwell’in 70 yıl önce haber verdiği gibi “Büyük Birader” sıfatı, -bireylerin özgürlüğüne yönelik tehlikesi hangi seviyeye ulaşırsa ulaşsın- elbette sadece sivil meselelerle sınırlı değil. Şöyle ki davranış dosyanızı tüketim malzemeleri firmalarına satan ve sizi o firmaların ürünlerine yönlendirmeye çalışan kimse, aynı dosyayı ticari kârın ötesindeki amaçlardan dolayı kullanıcıları gözlemlemek ya da fikirlerini ve izlenimlerini etkilemek isteyen hükümetlere ve örgütlere de satabilir. Nitekim Google, dünyanın geri kalanına egemen olmaya çalışan ciddi imparatorluk politikalarına sahip büyük devletin kanunlarına göre hareket ediyor.  
Google, son 20 yılda çok fazla değişime uğrayarak, korkunç bir yeteneğe sahip bir deve dönüştü. Fakat Google’nın bu güzel ve temiz maskesinin arkasında bilmemizi istemedikleri karanlık bir yüz bulunuyor.



Arap dünyasındaki özgürlük tartışması

Arap dünyası, Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi'nin yok olmasının yanı sıra Tunus ve Mısır'da otokrat rejimlerin çöküşüyle diktatörlüklere darbe vurdu. (Reuters)
Arap dünyası, Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi'nin yok olmasının yanı sıra Tunus ve Mısır'da otokrat rejimlerin çöküşüyle diktatörlüklere darbe vurdu. (Reuters)
TT

Arap dünyasındaki özgürlük tartışması

Arap dünyası, Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi'nin yok olmasının yanı sıra Tunus ve Mısır'da otokrat rejimlerin çöküşüyle diktatörlüklere darbe vurdu. (Reuters)
Arap dünyası, Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi'nin yok olmasının yanı sıra Tunus ve Mısır'da otokrat rejimlerin çöküşüyle diktatörlüklere darbe vurdu. (Reuters)

Mustafa el-Feki
Eski ve modern Arap tarihini araştıran herhangi biri olayların bağlamından, liderliğin doğasından ve yönetimin kalitesinden özgürlüğün her zaman kritik bir konu olduğunu görecektir. Şiirde ve nesirde, övgüde ve hicivde ağırlığı olan bir konuşma özgürlüğünün mirasçısı olan Arapçanın kökenlerinin özgürlük duygusuna ve savunuculuğuna dayandığını keşfedecektir. Burada, ulusal çıkarların sınırlarını aşmayan, ‘diğerleri arasından sivrilme’ mantığıyla şöhret peşinde koşmayan, başkalarının haklarını ihlal etmeyen ve diğerini rencide etmeyen sorumlu özgürlüğü kastediyoruz. Özgürlük, insanlığın yaradılışından itibaren alışık olduğu açık ve net bir kavramdır. “Hiç elleri kelepçeli doğan bir bebek gördünüz mü?” diyenler haklılar.  Zira insan hür yaratılmıştır. Hür yaşar ve hür ölür. Bunlar tartışmaya kapalı konulardır. Ama bizi ilgilendiren, insan hakları arasında öne çıkan özgürlük hakkını, modern dünyamızın içinde bulunduğu mevcut koşulları çerçevesinde Araplara ve Arap dünyasında olan bitenlere özel bir uygulamayla nasıl kullanacağımızdır. Bu yüzden Arap ülkelerindeki özgürlük tartışması ve halkların bu tartışmaya karşı tutumu ile ilgili olarak şu maddeleri ele aldık:
1 - Arap dünyası, son on yıl içinde Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi'nin yok olmasının yanı sıra Tunus ve Mısır'da otokrat (buyurgan) rejimlerin çöküşüyle ​​diktatörlüklere darbe vurdu. Bu gelişmelerin ardından bölgedeki siyasi harita, olduğu gibi değişti. ‘Arap Baharı’ olayları, Arap dünyasında daha önce var olmayan bir özgürlüğe kapıyı araladığını kabul etmemize rağmen tartışma konusu olmaya devam ediyor. Ancak tartışmanın koşulları, konunun netleşmediğini anlamamızı sağlıyor. Arap Baharı olaylarının, büyük güçlerin bazı Arap ülkelerinin içinde bulundukları şartlar üzerinden bölgeyi şekillendirmek istedikleri stratejik bir planın ve bu ülkelerde yaygın olan yolsuzluk, ihmalkârlık ve zayıflığın bir parçası olduğunu düşünenlerdenim. Aynı şekilde bu olayların, halkların çektiği acılardan ve yaygın işsizlik oranlarından yararlanılarak değişim sloganlarıyla bu ülkelerin tek bir sisteme dönüştürülmeleri için kullanıldığını da düşünüyorum. Bunu bir kenara bırakalım. Zira bu sistemlerin ömrü, ya devrim niteliğindeki teklifler ya sloganlar sonucunda ya da bazılarının gevşemesi ve kendilerine biçilen ömrün sona ermesiyle bitmiştir.
2 – Araplar bir yanda siyasi bağımsızlık, diğer yanda özgürlükler arasında kemikleşmiş ve yaygın bir kafa karışıklığı yaşıyorlar. Değerler ve fikirlerin kaybolduğu ve özellikle özgürlük tek başına yeterli olmadığından, buna ekonomik özgürlüğün elde edildiği, en kalabalık ve en yoksul sınıfları hesaba katan, çağın ruhuna ve modern teknolojiye ayak uyduran, arzulanan toplumsal dönüşüme de kapıları ardına kadar açan bir reform programının eşlik etmesi gerektiğinden dolayı rahatlığı çağrıştırmayan sahnelerle karşı karşıyayız. Aynı şekilde günümüz dünyasında, gelişmiş ülkelerin geçtiği ve yükselen ulusların her zaman yöneldiği vizyona doğru değişim ve ilerleme yoluyla reform yapabilmemizi zorunlu kılan bazı büyük değişimlerle de karşı karşıyayız. Arapların zamanın medeniyetine çok sınırlı bir yaklaşıma sahip olmaları ve zenginliklerimizin büyük bir bölümünün Arap olmayanlar tarafından kullanılması bizim çıkarımıza değil. Bu yüzden kalıcı bir zihinsel ve entelektüel olgunlaştırma süreci başlatmak da bize düşüyor. Akıl, davranışların belirleyicisidir. Geri kalmışlığın entelektüel bir durgunluk olması gibi değişim de zihinsel bir karardır.
3 – Araplar olarak özellikle büyük bir mirasın gölgesinde yaşadığımız için siyaset ve din arasında bir ayrım yapmamızın zamanı geldi. Memleketimiz semavi mesajların diyarıdır. Bu yüzden dinlerin ve medeniyetlerin döndüğü noktadır. Bu yüzden dinin derinliklerimize kök salması doğal bir durum ve bu iyi bir şey. Fakat asıl sorun, dinin siyasetle iç içe geçmesinden kaynaklanıyor. Bu yüzden taraflar kendi amaçlarına hizmet etmesi için dini kullanmalarına imkan doğar. Bize din adına farklı bir yaşam tarzı dayatmak isterler. Oysa din tüm bunlardan uzaktır. Özgürlük tartışması, semavi mesajları uzaklaşmadan ya da abartmadan anlamak adına dini ılımlılıkla bağlantılı olmalı. Böylece gerçek din, makasidu'ş-şeriat (dini kuralların amaçları) ile tutarlı olarak hayatımızdaki baskın maneviyat kavramı haline gelir. İslam dünyasında dini siyasete alet etme girişiminin ilk etapta dine zarar verdiğini bile düşünüyorum. Siyasete gelince; siyaset petrol gibidir. Yapışkan ve kirlidir. Sonuç, manevraya, ertelemeye, ilerlemeye ve geciktirmeye başvuran siyasi oyunlar ile dini değerler arasında bariz çelişkinin varlığıyla onu takip edenler ve takipçilerinden nefret edenler karşısında dinin yüce çehresini çarpıtır! Siyaset, ahlak nedir bilmezken din, manevi değerlerin damarı ve bizi daha iyiye götüren inancın kaynağıdır.
4 - Ülkemizde özgürlük tartışması, kimi zaman dinle kimi zaman rejimlerle olmak üzere her defasında geçmişten miras kalan değerlerle kesişiyor. Dolayısıyla özgürlüğün insanların ödediği ve milletlerin uğruna çabaladığı bir bedeli vardır. Bu zorlu denklem, bir yanda özgürlükleri, diğer yanda dini duyguları, diğer yanda ise yönetim sistemlerini uzlaştırmaya başlar. Buna sınıflar arasındaki eşitsizliğinin etkisini ve ekonomik durumun bu mesele üzerindeki etkisini eklediğimizde ortaya bir ikilem çıkar. Eskiler, seçim özgürlüğünün bir somun ekmekle bağlantılı olduğunu söylerler. Bunun siyasi anlamı, özgürlük, ekonominin doğal bir ürünü demektir. Bazıları insanların özgürlük ile arayış içerisinde oldukları ufuklara doğru yola çıkmak arasındaki bağı koparmak için halkların öne atıldığı bir tür diktatörlükten bahsedebilirler.
5 – Özgürlük, doğası gereği göreceli bir meseledir. Mutlak özgürlük, gerçeklikten ziyade kurguya daha yakındır. Özgürlüğün önündeki engeller genellikle eğitim, medya ve dini kurumun rolü gibi diğer faktörlerle ilgilidir. Bu yüzden özgürlükler geniş bir cephede ilerliyor. Toplumun bileşenlerini ve halkın mirasını, geleneklerini ve göreneklerini bir araya getiriyor. Bir ülkede belirli bir zamanda kabul edilebilir olan, başka bir ülkede ve farklı bir zamanda kabul edilemeyebilir. Özgürlük, insan hakları sorunlarının en başında geliyor. Bu yüzden imzalanan farklı sözleşmelerde insan hakları ile karakterize edilen aynı ölçülere sahip olması doğaldır. Düşünce, ifade ve inanç özgürlüğü ortak unsurları olduğundan bu konuda büyük bir eşitsizlik yoktur. Aynı durum, ikamet ve hareket özgürlüğü gibi sınırları başkalarının özgürlüğüyle biten kişisel özgürlükler için de geçerli. Burada ‘özgürlük kültürü’ olarak adlandırılabilecek duruma dikkati çekmeliyim. Özgürlük kültürü, eğitimin kalitesine ve her bireyin kendi birikmiş deneyimlerine bağlı olarak oluşan kültürel bir kalıptır. Eskilerin bir sözü vardır: Senin adına ne suçlar işleniyor ey özgürlük!
Bu söz kültürün, insan davranışı ve sosyal düzeyi olduğuna işaret eder. Özgürlüğün anlamı, her döneme ve mevcut koşullara göre şekillenir ve doğasını anlamada önemli bir faktör oluşturur.
Tüm bu maddelerle Arap dünyasındaki özgürlükler tartışmasını aktarmaya çalıştık. Herkesin ülkelerinin günümüz dünyasında modern toplumların çabaladığı amaç ve hedeflerine ulaşmadaki sorunlarına bağlı olarak özgürlüğün anlamıyla ilgili ortak bir formül ve tek bir kavram belirlemeleri için bir uyarıda bulunmayı istedik. Zaman faktörü her zaman siyasi ve toplumsal hareketle bağlantılı olduğundan, görmezden gelinmesi zor bir dönüm noktasından geçtiğimizi anlamalıyız. Dünya bugün çelişkili akımlarla dalgalanan ve sonuçları halkların çıkarları uğruna bazı özgürlüklerin geçici olarak askıya alınması olan bir salgınla karşı karşıya. Burada, özgürlüğün mutlak hakim olmadığını, zaman ve mekan şartlarının yanı sıra eğitim, kültür ve çağdaş dünyamızdaki diğer gelişim tezahürleri gibi bir takım faktörlere bağlı olduğunu bir kez daha vurgulamalıyız.
*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.