Beni Sadr Şarku’l Avsat’a konuştu: İran'a yapılan dış baskılar rejime hayat öpücüğüdür

Beni Sadr, 1980 yılında görevden alınmadan önce Humeyni’nin oğlu Ahmed ile konuşurken (Getty İmages)
Beni Sadr, 1980 yılında görevden alınmadan önce Humeyni’nin oğlu Ahmed ile konuşurken (Getty İmages)
TT

Beni Sadr Şarku’l Avsat’a konuştu: İran'a yapılan dış baskılar rejime hayat öpücüğüdür

Beni Sadr, 1980 yılında görevden alınmadan önce Humeyni’nin oğlu Ahmed ile konuşurken (Getty İmages)
Beni Sadr, 1980 yılında görevden alınmadan önce Humeyni’nin oğlu Ahmed ile konuşurken (Getty İmages)

On yıllardır Fransa’da sürgün hayatı yaşayan eski İran Cumhurbaşkanı Ebu'l-Hasan Beni Sadr, mevcut ABD yönetiminin İran’ın içeride ve dışarıda boğuştuğu zorluklar ve problemlerin müsebbibi olarak görülen İran rejimine ihtiyacı olduğunu düşünüyor.
Fransa’nın batısında yer alan Versailles şehrindeki evinde Şarku’l Avsat ile özel bir görüşme gerçekleştiren Beni Sadr, mevcut İran rejiminin Şah rejiminden daha tehlikeli ve diktatör olduğunu, kendisine meşruiyet kazandırmak ama özellikle de baskı ve zulmü aklamak için dini alet ettiğini söyledi.
Eski İran Cumhurbaşkanı, kendisinin anayasal esasların hazırlanması ve demokratik hukuk devletinin kurulması ile ilgilendiğini belirtti. Ardından Tahran’ın içte ve dışta sekiz savaş çıkarttığını belirterek İranlı siyasileri önceliği İran halkına vererek diğer ülkelere müdahale etmekten vazgeçmeye çağırdı.
Beni Sadr aynı zamanda rejime yönelik dış baskıların arttığı her durumda içerideki tepki hareketinin zayıfladığını düşünüyor.
Beni Sadr’a göre kendisi, Halkın Mücahitleri veya Şah’ın oğlunun aksine mevcut rejime alternatif oluşturuyor ve demokratik bir İran meydana getirmek için yeni bir hukuk düzeni tasarlamak için çabalıyor.
Röportaj metni aşağıda:
-Devrim dönemine dair sahip olduğunuz en iyi ve en kötü hatıra nedir?
En iyi hatıram, İmam Humeyni’yi taşıyan uçağın Tahran Havalimanı’na iniş yaptığı ana ait. Kendimizi umut, samimiyet ve coşku ile dolu yüzlerden oluşan bir insan denizi ile karşı karşıya bulduk. Unutulamayacak bir andı. En kötüsü ise İran’dan gizlice çıkış yapmamdan önce İmam Humeyni ile gerçekleştirdiğim son toplantıdır. O zamana kadar Humeyni’nin iktidar istemediğini düşünmüştüm. O esnada Amerikalılarla ABD'nin Tahran Büyükelçiliği’ndeki rehinelere dair imzalanan anlaşma gizliydi. ABD'li rehinlerin serbest bırakılmasının, Başkan Carter’ı cezalandırmak için 1980 yılındaki Amerikan seçimlerinden sonraya ertelenmesi gerekiyordu ve Humeyni bundan uzak duruyordu. Ancak ABD ile müzakereleri gizlemek ve anlaşmayı onaylamakla kalmamış, benden onu onaylayıp onunla birlikte yürümemi istemişti. O andan sonra anladım ki İmam Humeyni iktidar heveslisiydi.
-Bu sizin vatan haini olarak ilan edilmenizden önceydi. Sizi İran’dan ayrılmayan iten şey nedir?
Hayır, o beni vatan haini ilan etmedi. Beni 12 gerekçe ile Meclis yaftaladı. Bunlardan biri Cumhurbaşkanı olma ehliyetine sahip olmadığım iddiasıydı. Zira ben insan haklarını ve demokrasiyi savunuyordum; idam uygulamalarına, devrim mahkemelerine ve Devrim Muhafızları’na karşıydım; bağımsızlık ve özgürlük hattını destekliyordum. Tüm bunlar onlara göre benim vatan haini sayılmam için geçerli kabahatlerdi! Peki ne oldu: Humeyni’nin oğlu Ahmed, Ali Ekber Haşimi Rafsancani’ye geldi. Rehber, meclisten benim Cumhurbaşkanlığından olabildiğince hızlı bir şekilde alınmam için oylama yapılmasını talep ediyordu ve bunu Meclis Başkanı’na söylemenin vakti gelmişti.
-Birçokları bu olaydan sonra İran’dan nasıl kaçabildiğinizi bilmiyor ya da unuttu. Hatırlatabilir misiniz?
Benim İran’dan çıkışımı hazırlayan, Halkın Mücahitleri Lideri Mesud Recevi’nin ekibidir. Wolksvagen marka bir aracın içerisinde Tahran’daki hava üssüne ulaştık. Ben İran Hava Kuvvetleri subaylarını engellemeye yarayacak bir kart taşıyordum, onun sayesinde üsse girdim. Saat 22:00'a kadar orada bekledikten sonra F-14 savaş uçağının yakıtını doldurmak için tahsis edilen Boeing 707 model bir askeri uçağa bindik. Tahran’dan Türk hava sahasına doğru uçtuk. Uçağın pilotu General Muizzi ile iki yardımcısı benim uçaktaki varlığımdan haberdardı ancak diğer ikisi bunu bilmiyordu. Fransa’ya yöneldik. Uçak, Paris’in güneyinde yer alan askeri bir havalanına iniş yaptı.
-Fransız yetkililer veya istihbaratı sizin kaçarak Paris’e sığındığınızı biliyor muydu?
Hayır, bilmiyorlardı. Ancak Fransız hava sahasına yaklaştığımızda uçağın pilotundan dönemin Fransa Başbakanı Raymond Barre'nin Başbakanlık Ofisi ile iletişime geçip benim uçakta olduğumu haber vermesini istedim. İniş izni istiyorduk, yaklaşık yarım saat sonra aldık. Bu, benim ülkeden ayrıldıktan sonra Fransızlar ile kurduğum ilk irtibattı.
Mollalar Dini sömürdü
-Devrimin ve mevcut rejimin kurulmasının üzerinden 40 yıl geçti. Bugün İran ve rejimin durumunu nasıl görüyorsunuz?
Mevcut rejimin bizi Şah diktatörlüğüne döndürdüğünü görüyorum ancak bana kalırsa bu rejim, Şah rejiminden daha tehlikeli.
İkisi arasındaki fark şu: Şah, siyasi amaçlar uğruna dini kullanamadı; bu rejim ise zulmü, baskıyı ve yolsuzluğu perdelemek için dini alet ediyor.
Örneğin; yakın zamanda Meşhed’de Cuma namazı imamı şunu söyleyebildi: "Herhangi bir sorun çıktığında “Yüce Rehber” (Hamaney), Kum yakınlarındaki Cemkeran dinî merkezine gidiyor; orada bir kuyuda Beklenen Mehdi On İkinci İmam ile görüşüyor. Durumu kavradıktan sonra da gerekeni yapmak için geri dönüyor."
Rejim, dinin içini boşaltarak onu yalanlar ve akla mantığa aykırı zırvalarla doldurdu. Bunun sınırı da yok. Her gün bir grup molla, İran’ın mevcut durumunu gerekçelendiremediği için dinin arkasına gizleniyor.
ABD'nin Mollalara Mollaların da ABD'ye ihtiyacı var
-Biraz da sosyal ve ekonomik durumdan bahsedelim: Geçim darlığı, işsizlik, yerel para biriminin değersizleşmesi, fabrikaların kapatılması, vergiler vs. Bunları nasıl gerekçelendiriyorlar?
Bahane hazır: Sebep hep Amerika! Amerikalılar ve dostları, düşmandır ve İran’daki fakirlik ve kötü durumların sorumlusudur. Amerikalıların rejime ihtiyacı var ancak rejimin Amerikalılara daha fazla ihtiyacı var. Çünkü iç ve dış siyasetinde Amerikalıları odağa oturtmuş durumda. Öte yandan Washington da İsrail’e mutlak destek ve silah satışı ile petrol gelirlerine erişim gibi bölgesel politikalarını meşru kılmak için rejime muhtaç. Mevcut rejim, ABD için bir hediye; daha ne istesin?!
-Bu rejim 40 yıldır varlığını sürdürüyor. Onun devamlılığını mümkün kılan temeller sizce neler? Ve bu temeller, onun devamlılığına imkân tanıyacak mı?
İlk yapıtaşı, insanların bu rejime tahammül etmek için taşıdıkları korkudur. İran’ı yeni bir Suriye ya da Afganistan’a çeviren şey bu korku.
Bugün İran sekiz savaşa girmiş durumda: Ekonomik savaş, Suriye’de doğrudan, başka yerlerde dolaylı askeri savaş, terör üzerinden savaş, dinî savaş, diplomatik savaş, dış propaganda savaşı, ABD ve İsrail tehditlerine karşı savaş.
İran, daima kriz hali yaşayan bir ülke. Hatırlayın önce rehineler savaşı, ardından Irak ile sekiz sene süren savaş, sonra nükleer kriz. İşte şimdi de sekiz cephede savaş veriyoruz. Bu krizler ve savaşlar, İran halkının hayatını temelinden yıktı. Bu korkuya bir de baskıya başvurma ekleniyor.
Nitekim bu rejim Şah döneminden aşina olduğumuz yolları kullanıyor. Mevcut rejimin eski rejime dönme korkusundan faydalandığına da işaret etmek gerekir: Ya ben döneceğim ya da beraberinde ABD'li ve İsrailli ajanlarla birlikte Şah zamanı.
Bugün İran halkı Şah rejimine geri dönmekten başka alternatiflerin olduğunun farkında.
Özgürlük, bağımsızlık, halkı temsil eden ve bizzat halk tarafından desteklenip güçlendirilen bir rejimin iş başına geçmesi gibi alternatifler mevcut.
Öyleyse bugün İran halkı bu rejimden sonraki aşamadan çekiniyor. Bu yüzden ABD başta olmak üzere dış baskılar kalkarsa ve İran halkı kendini güvende hissederse harekete geçecektir.
-İran halkı yüz binleri bulan sayılarla gösteri yapıp tepkisini ve taleplerini ortaya koymak için sokağa döküldü. Ancak hiçbir sonuç elde edilmedi.
Barack Obama Başkan iken bir sonuç elde edildi ancak bugün ABD’nin İran’a karşı baskıları, artık sınır tanımıyor. Rejime yönelik artan öfkeye rağmen protesto hareketi geri çekildi.
İkincisi, bu protesto hareketi rejimden reform talep ediyor ki bu, Arap Baharı ile arasındaki büyük fark. Nitekim orada istenen şey rejimin değişmesiydi; politikasının değişmesi değil. 
Halk, isteklerini rejimle çerçevelediğinde baskı güçleri, rejimin yerinde ve devamlı olduğundan emin olur ve rejimin emirleri doğrultusunda hareket etmekten vazgeçmez. Ancak bu güçler rejimin devam edemeyeceğini fark ederse emirlere karşı gelerek halka saldırmaya daha hazır hale gelecektir. Bundan dolayı alternatif, rejim dışından ve dış müdahalelerden uzak bir değişim olursa işler değişir.
-Bence önemli olan şu noktaya geri dönmek istiyorum: Mevcut rejime kim alternatif olabilir? Halkın Mücahitleri mi Şah’ın oğlu mu? Yoksa siz mi?
Öncelikle şuna işaret etmek isterim ki çok sayıda rejim unsuru, böyle devam edemeyeceğini söylüyor. Mesela eski Başkan Hatemi’nin danışmanlarından biri olan Prof. Muhammed Rıza Tacik ki aynı zamanda rejim entelektüellerinden biridir, rejimin varlığını sürdüremeyeceğini dile getirdi. Önceki gün Hatemi dönemi İçişleri Bakanı Abdulvahid Musevi Lari de aynı şeyi söylemekten çekinmedi. Daha da ileri giderek Hamaney’in yakın adamlarının sır olarak söyledikleri şu sözü de belirteceğim: Eğer “Yüce Rehber” ipleri biraz olsun gevşetirse düşüş kesin. Aynı şekilde rejim içerisinde onun kalıcı olmaya güç yetiremeyeceğini öngören başkaları da var.
-Alternatif kim, ona gelelim…
Şayet alternatif, dışarı ile bağlantılı olursa, mesela Halkın Mücahitleri'nin lideri Recevi, İran halkı bunu kabullenmeyecektir. Zira o dışarı ile bağlantılı; ABD ile mi İsrail ile mi yoksa bölgesel odaklarla mı belli değil. Dolayısıyla İran halkı tarafından kabul görmeyecek.
Şah’ın oğlunu göz önüne alacak olursak şu soruyu ortaya atarım: O kim; neyi temsil ediyor? İran halkının kurtulmak için ayaklandığı bir rejimin temsilcisi.
-Geriye kim kalıyor, Ebu'l-Hasan Beni Sadr mı?
İran devriminin hedefleri uğruna mücadele veren ve hukuk devletini amaçlayan kişi.
-Bu alternatifin şekli şemaili nedir?
Karşında duran Beni Sadr! Yani İran halkının ilk seçtiği kişi. İran’da bu rejimin içeriden reform kabul etmeyeceğine ikna olmuş bir reformcu kanat var.
-Siz bu grupla iletişim halinde misiniz?
Buna dair bir şey söyleyemem. Ancak emin olun ki ben, içeride pek çok kimse ile iletişim halindeyim.
-Rejimin siz hayatta iken son bulduğunu göreceğinize inanıyor musunuz?
Ömürleri Allah biçer. Ancak ben bu rejimin ortadan kaldırılıp yerini bir hukuk devletinin alacağından eminim. Umarım muştuladığım bu hukuk devletini görecek kadar yaşarım.
-Cumhurbaşkanı iken yapmak isteyip de yapamadığınız şey nedir?
"Devrim'e İhanet" adlı kitabımda işlediğim 12 hatadan bahsettim. Mesela Humeyni’ye gözü kapalı güvenmek bunlardan biriydi. Ancak Tahran’a döndükten sonra devrime ve ideallerine ihanet ettiği ortaya çıktı. Bu noktada Humeyni’nin bana söylediği şu sözü hatırlatayım:
“35 milyon İranlı (1980’deki İran nüfusu) evet dese ben hayır diyeceğim”.  İşte o anda tüm yetkileri Din adına elinde tutan bir liderin temsil ettiği tehlikenin farkına vardık. Üstelik ilk İran seçimlerinin sonucu %70 oranında uydurma idi.
Benim seçilmeme gelince… Bu noktada da Ayetullah Beheşti’nin söylediği şeyi hatırlatmak istiyorum: “Seçim yapılsın ya da yapılmasın, Beni Sadr Cumhurbaşkanı olmayacak”. Benim Cumhurbaşkanlığı koltuğuna erişmemi engellemek için ellerinden geleni yaptılar.
Sonuç olarak Humeyni, dönemin İslam Cumhuriyeti Partisi liderleri Muhammed Beheşti ile Haşimi Rafsancani’ye Meclis'e el koymaları talimatı verdi. Bundan sonra da seçim sonuçları üzerinde oynandı. Bu oynamaya rağmen bu sahte Meclis ile birlikte çalışmayı kabul etmek zorunda kaldım.
Yeni bir Hukuk düzeni şart
-Bugün Beni Sadr’ı nasıl konumlandırabilirim: Kanaat önderi mi? Siyasi ‘Rehber’ mi? Siz nasıl tarif edilmeyi tercih edersiniz? Sizce bugünkü ‘vazifeniz’ nedir?
Ben çok yazarım. Yakın zamanda beş insan hakkına dair yazılmış Farsça bir kitap yayınladım. Şu an anayasal bir düzen teorisinin hazırlığı ile ilgileniyoruz.
-Yani yarının İran’ını hazırlamakla mı meşgulsünüz?
Elbette. Anayasal bir düzen teorisi, tasarısı yayınlayacağız. Rejimin ölümünden yeni bir demokratik rejim kurulana kadarki geçiş dönemi için bir anayasa tasarısı ile program hazırladık. İran halkına ‘şiddetsiz bir şekilde değişim için her türlü yola sahibiz’ dedirtmek için gerekeni yapıyoruz.
-Şiddetsiz derken? Nasıl peki?
Rejimi değiştirecek olan genel halk hareketi.
İran'a dış müdaheleye karşıyız
-Ancak kabul edersiniz ki bu rejim varlığını zor kullanarak müdafaa edecektir. Öyle değil mi? Suriye’de yaşananları ele alın.
Tabi ki. Her rejim yapar bunu. Biz değişim hareketinin içeriden olması gerektiğine inanıyoruz. Şayet dışarıdan bir müdahale olursa sonuç başarısız olacaktır. Biz İran’ın içişlerine dışarıdan karışılmaması için elimizden geleni yapıyoruz.
İşte bunun için herhangi bir dış müdahaleye karşı çıkıyor, rejimin ABD'yi iç ve dış siyasetinde odağa oturtmasını reddediyor, Ruslara ve Çinlilere tabi olmasını kabul etmiyor ve bu halkın Şah rejimine karşı yaptığı gibi kendi kaderini kendisinin tayin etmesi için çabalıyoruz. Eğer halk bunu yaparsa rejim, bunun gerçeklemesini engelleyebilecek herhangi bir yola sahip olmayacak. Böyle bir durumda Devrim Muhafızları’nın veya rejim hamilerinin Hamaney'e sadık kalacağından kim emin olabilir?
-Rejimin ayakta kalmasından çıkar devşirdikleri sürece kalacaklar. Öyle değil mi?
Edindiğim bilgiler, bugün Devrim Muhafızları saflarında yoğun kaygıların yaşandığı yönünde. İran’ın dış siyasetine dair kendi aralarında çatışan üç eğilim var.
Birincisi şu an içeride ve bölgede yürütülen politikalar konusunda uyarıyor ve rejim içerisinde bir reform yapılmasını istiyor.
İkincisi tam tersine hükümet kararı üzerindeki egemenliği artırmak ve devlet içinde devlet kurmak istiyor.
Üçüncüsü ise uzun vadede bugünkü konumuna sahip olamayacak olan Devrim Muhafızları’nın rejim içindeki konumunu sorguluyor.
-Yarının İran’ı için bir hazırlık içerisinde olduğunuzu söylediniz. Bu çabaya destek veren, bu projeye inanarak çalışan birileri var mı?
Değişim iki yoldan gerçekleşebilir: Biri Şah ve Humeyni örneğinde olduğu gibi diğeri ise bizzat halk tarafından gelen değişim.
ABD'li bir kurumun yaptığı bir anketten elde edilen sonuçlar, İranlıların %85’inin insan haklarını bildiklerini ve bu haklardan faydalanan vatandaşlar olarak yaşamak istediklerini ortaya koyuyor. Aynı şekilde %80’i demokrasi istiyor ki biz 25 yılı İran dışında olmak üzere kırk senedir bunun için çalışıyoruz. Bu uğurda bundan bahseden 10 tane kitap yayınladım.
-Ne Halkın Mücahitleri ve Şah yanlıları ile çalışmak ne de dış yardım istediğinizi söylüyorsunuz. Öyleyse kiminle çalışmak, meydanda kimin varlık göstermesini istiyorsunuz?
İran içinde ve dışında İran’a özgü yetkinlikler ve demokratik duyarlılık sahibi kimselerle; entelektüeller, akademisyenler, öğrenciler vs. Böyle bir çok insan var. Biz uzun vadeli çalışıyoruz ve yeterince sabrımız var.
Ruhani başarısız oldu
-Ruhani’nin siyasetini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir inisiyatifi var mı yoksa kendisinden isteneni mi yerine getiriyor?
Destekçileri onun başarısız olduğunu söylüyor. Ekonomi ve dış politikada başarısız oldu. Örnek vermek gerekirse 2015 yılında nükleer program konusunda bir anlaşma yaptı. Bu tehlikeliydi zira o, bu anlaşma gereğince 105 şartı kabul ederken diğer tarafın görüşünü değiştirmek ya da anlaşmadan çekilmek gibi bir imkânı vardı. İşte Trump’ın yaptığı şey bu. Aynı şekilde Ruhani, enflasyonun %10 oranında düşeceğinin sözünü verdi. Bugün yüzde 70 ile 80 dolaylarında seyrediyor ve halkın günlük hayatını doğrudan etkiliyor. Yerel para biriminin değeri düşerken genel durum oldukça kötüleşti.
-Dışişleri Bakanı Zarif, makamında kimi temsil ediyor?
Zarif, kendisi için çizilen sınırlar içerisinde “Yüce Rehber” Hamaney’i temsil ediyor. Zira anayasaya göre dış siyasetin büyük çizgilerini Rehber çizer. Her halükârda pratikte bizim tek bir dışişleri bakanımız yok: Aynı zamanda Rehber’in ofisi, Devrim Muhafızları Komutanı veya Kasım Süleymani de var.
Bizim bildiğimiz Ruhani ve Zarif’in İran’ı uluslararası yaptırımların boyunduruğundan kurtarmak için nükleer anlaşma yaptıkları. İran ekonomisi üzerindeki yaptırımları kaldırmak için imzalandı, değil mi?
İmzalanması hata idi. Ancak bundan önce rejim, halkın isteklerini dikkate almadan nükleer bir program yürüttü. İranlılar, nükleer programlarından daha sonra haberdar oldular. Resmî olarak bu programın hedefleri nedir ve hükümete maliyeti nedir, haberdar edilmediler. Bu program, iç meselenin başlangıcı oldu ve daha sonra önce dış meseleye sonra da bir krize dönüştü. En başından beri halka bu programa dair söz hakkı tanınmadı.
-İran’ın dış politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Suriye, Yemen, Irak savaşı ile Lübnan’a füze programı müdahalesi!
Devletlerin bağımsızlığı ve egemenliği ilkesine saygı duymazsak İran’ı Suriye, Afganistan ve Yemen’de dış savaşlara dalmış halde buluruz. Rejimin bunu neden yaptığına gelirsek; yapıyor çünkü içeride halk desteğini yitiriyor. Halk, rejime muhalif. Haliyle içerideki üslerini desteklemek için şimdi yaptıklarını yapmaya ihtiyaç duyuyor. Mevcut rejim, iktidarda kalışını haklı göstermek için çareler arıyor. Dışarıda da bunun peşinde. En büyük amacı, İran’ın bölgeye egemen olduğunu söyleyerek meşruiyetinin sınırlarını genişletmek.
-Doğru, İranlı generallerden biri, İran’ın şu dört Arap başkentinde karar merciinde olduğunu söylemekten çekinmedi: Beyrut, Şam, Bağdat ve Sana.
Bu strateji kesinlikle yanlış. Sonra bu, rejime pahalıya mal oluyor. Suriye’de rejime asker, mal ve silah desteği sağlıyor. Rejimin dışarısı yerine İran ve İranlılarla ilgilenmesi ve İranlıların yükünü sırtlanması en iyisi.
-Sizce İran ve İsrail arasında doğrudan bir karşılaşma mümkün ve olası mı?
Bu mümkün. Ama bugün bu ihtimal zayıf. Ancak bizim bir savaşa ihtiyacımız var mı? Korkunç sonuçlar doğuran yaptırımlar yetmiyor mu?
İran’a doğrudan dış müdahaleye yönelik tehditler, yatırımları engelliyor ve İran sermayesini onlarca milyarla dışarıya kaçırıyor. Önceki gün bir uzman, 80 ton altının İran’dan çıktığını ifade etti. Üstelik beyin göçü de söz konusu. Tüm bunlar tehditler ve yaptırımların epey olumsuz etkilerinin olduğunu ortaya koyuyor.



Rusya’ya giden Suriye heyetinin ziyaret amacı ve verdiği mesajlar

Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Rusya’nın başkenti Moskova'da yaptıkları görüşmelerin ardından düzenlenen basın toplantısında tokalaşırken, 31 Temmuz 2025 (Reuters)
Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Rusya’nın başkenti Moskova'da yaptıkları görüşmelerin ardından düzenlenen basın toplantısında tokalaşırken, 31 Temmuz 2025 (Reuters)
TT

Rusya’ya giden Suriye heyetinin ziyaret amacı ve verdiği mesajlar

Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Rusya’nın başkenti Moskova'da yaptıkları görüşmelerin ardından düzenlenen basın toplantısında tokalaşırken, 31 Temmuz 2025 (Reuters)
Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Rusya’nın başkenti Moskova'da yaptıkları görüşmelerin ardından düzenlenen basın toplantısında tokalaşırken, 31 Temmuz 2025 (Reuters)

Subhi Franjieh

Suriye hükümetinden 20'den fazla isim Beşşar Esed rejiminin düşmesinden sonra Suriye'nin Rusya'ya yaptığı ilk resmi ziyaret kapsamında 31 Temmuz Perşembe günü Moskova'ya geldi. Heyetin başında Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani, Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra, Genel İstihbarat Başkanı Hüseyin Selame ve Suriye Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mahir Şara bulunuyor. Suriye heyetinin gündeminde, Rus tarafıyla görüşülecek birçok konu var. Bunların başında Rusya’nın Suriye'deki askeri üsleri, önceki rejim döneminde imzalanan Suriye-Rusya ekonomik anlaşmalarının akıbeti, İsrail'in Suriye'nin güneyindeki müdahaleleri, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile ilişkiler ve Suriye rejiminin kalıntıları geliyor.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla'dan aktardığı habere göre haziran ayı sonlarında gerçekleşmesi beklenen ziyaret Suriye hükümeti tarafından ertelenmişti. Ancak Suriye'nin güneyindeki kanlı olayların ve İsrail'in Suriye'deki Dürzileri korumak bahanesiyle müdahalesinin yol açtığı karmaşıklıklar, Suriye hükümetinin Rusya ziyaretiyle içeride ve dışarıda kamuoyuna çeşitli mesajlar vermek istemesi nedeniyle hız kazandı. İki gün süren ziyaret sırasında Rusya'daki Suriyeli iş adamlarıyla da görüşmeler gerçekleşti. Bu görüşmeler, iş birliği kapılarını açmak ve Suriyelilere Suriye'nin yeniden inşasında ve ekonomik yatırımlarda rol almalarının memnuniyetle karşılanacağını bildirmeyi amaçlıyordu.

Dışişleri Bakanı Şeybani, Kremlin'de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile, ardından Şeybani ve Mahir Şara, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile sonrasında da Şeybani, Murhaf Ebu Kasra ve Seleme, Rusya Savunma Bakanı Andrey Belousov ile görüştü. Suriye hükümetini defalarca kez Moskova’ya davet eden Rusya, tüm bu görüşmelerden birkaç saat sonra Suriye heyeti adına resepsiyon verdi. Al Majalla'ya konuşan bir diplomatik kaynak, Putin ile görüşmenin ziyaret öncesinde kesinleşmemiş olduğunu, ancak Lavrov ve Belousov ile yapılan ‘olumlu görüşmelerin’ sonucunda gerçekleştiğini belirtti. Kaynak, Suriye’nin devrik Devlet Başkanı Beşşar Esed'in kardeşi Mahir Esed'in, ziyaretin gündemini ve Moskova'daki Suriyeli büyük sermayedarlarla yapılan görüşmeleri düzenlemede önemli bir rol oynadığını ve ayrıca onun varlığının iki taraf arasındaki buzları eritmede etkili olduğunu da ekledi.

Al Majalla kaynaklarına göre Putin ile yapılan görüşme yaklaşık bir saat sürdü ve görüşmede, Esed rejimi döneminde faaliyet gösteren Suriye-Rusya Ortak Komitesi'nin yeniden faaliyete geçirilmesi ve komite üyelerinin değiştirilmesi konusunda mutabakat sağlandı. Komitenin görevi, Suriye ve Rusya arasında politika, güvenlik ve ekonomi konularında koordinasyonu sağlamak olacak. Görüşmelerde ayrıca, Rusya'nın Suriye ile savunma iş birliği alanında kolaylıklar sağlamaya hazır olduğu yönünde mesajlar da yer aldı.

Al Majalla birkaç gün önce Rusya'nın Suriye ile ilişkilerinin geleceğine olumlu baktığını yayınlamıştı. Suriye'nin Batı eksenine kaymasının kaçınılmaz olmadığını ve Rusya'nın Şam ile iletişim kurma ve askeri açıdan anlaşma sağlama şansı olduğunu düşünüyor. Bunu, Suriye hükümetine yeni Suriye ordusunu güçlendirmek için Rus silahları satın alması için kolaylıklar sağlayarak yapmayı planlıyor. Moskova, bunun Şam'ın Rusya'nın Hmeymim Hava Üssü’nde veya Kamışlı’daki askeri üste kalmasına onay vermesinin önünü açacağını düşünüyor.

Suriye'nin değişen öncelikleri

Geçtiğimiz aralık ayı başlarında Suriye rejiminin düşüşünden ve Beşşar Esed'in insani sığınma hakkı verdiği Rusya'ya kaçmasından bu yana, Suriye hükümetinin öncelikleri birkaç konuya odaklandı. Bunların başında Beşşar Esed ve Esed'in Suriyelilere karşı savaşında kendisine yardım eden askeri komutanları geri kazanma ve Rusya'da bulunan Suriye fonlarını geri alma çabaları geliyor. Ayrıca Esed'e askeri destek sağladığı ve Suriyeli sivilleri ve Suriye'nin altyapısını hedef aldığı için Rusya'dan tazminat talep edilmesi de bu konular arasındaydı. Fakat bu öncelikler, özellikle de geçtiğimiz mart ayında Suriye’nın kıyı bölgelerinde yaşanan olaylar, eski Suriye rejimi savaşçılarının güvenli bir sığınak olarak Lazkiye'deki Hmeymim Hava Üssü’ne sığınması ve yine kıyı şeridinde Rusya’dan koruma talep eden çağrılar başlaması sonrasında değişmeye başladı ve bunlara güvenlik öncelikleri eklendi.

Bu gelişme Suriye hükümetinde endişe yarattı ve Rusya'nın Fırat'ın doğusunda, Kamışlı’daki havaalanında eski rejimin komutanlarıyla görüşerek onları kendisiyle iş birliği yapmaya ikna etmek suretiyle sessizce askeri adımlar atmasının ardından bu endişe daha da arttı. Diğer taraftan SDG'nin kontrol ettiği ve Suriye hükümetinin coğrafi sınırları dışında sayılan havaalanında askeri nüfuzunu güçlendirdi. Bu dönüşümler Suriye hükümetinin önceliklerini değiştirdi.

Putin ile görüşme ziyaret öncesinde kesin değildi, ancak Lavrov ve Belousov ile yapılan ‘olumlu görüşmelerin’ sonucunda gerçekleşti.

Al Majalla'ya konuşan bazı kaynaklar, Suriye hükümetinin Suriye'deki (Hmeymim ve Kamışlı’daki) Rus güçlerinin geleceği ve önümüzdeki dönemde bununla nasıl başa çıkılacağı konusunu ele aldığını söyledi. Hükümetin görüşmelerinde Rus güçlerinin Kamışlı'daki varlığı, Hmeymim'deki varlığından daha önemliydi. Çünkü Kamışlı’daki hava üssü, Rusya'nın temmuz ayında onlarca askeri naklederek askeri nüfuzunu güçlendirmesiyle son zamanlarda Suriye hükümeti üzerinde güvenlik ve siyasi bir baskı oluşturmaya başladı. Ayrıca, Rusya ile SDG arasında düzenli toplantılar yapılıyor ve SDG, önümüzdeki dönemde kendisini destekleyen ABD'nin nüfuzunun daha da azalması durumunda Rusya ile ittifak planları yapmaya çalışıyor.

Görüşmelerde, Rusya'nın Beşşar Esed döneminde Suriye ile imzaladığı askeri ve ekonomik anlaşmaların yeniden gözden geçirilmesi gerektiği de ele alındı. Al Majalla'nın bilgilerine göre, bu askeri ve ekonomik anlaşmaların bazıları Suriye hükümetinin ekonomik planlarını ve Arap ve Batı yatırımlarına açılmasını engelliyor. Rusya’nın kıyı bölgesindeki varlığı ve önceki rejimle imzalanan anlaşmalar, Suriye hükümetinin temmuz ayı ortalarında Dubai Ports World (DP World) şirketi ile 800 milyon dolar değerinde imzaladığı anlaşmanın bazı yönlerinin uygulanmasını engelleyebilir. Suriye Kara ve Deniz Limanları Genel Müdürlüğü ile imzalanan bu anlaşma, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) merkezli şirkete, Tartus Limanı’nı geliştirmesi ve işletmesi için 30 yıllık imtiyaz hakkı veriyor. Birbiriyle çakışan bu durum, Suriye hükümetinin çimento, gaz, fosfat ve altyapı gibi birçok sektörde Arap ve Batılı şirketlerle imzalamayı planladığı birçok sanayi ve yatırım anlaşması için de geçerli. Bilgilere göre hükümet heyeti, önceki anlaşmaların gözden geçirilmesi ve geleceği konusunda Rus tarafının esnek davranmasını bekliyor.

tynju
Şeybani ve beraberindeki heyet, Moskova'da Lavrov ile görüşürken, 31 Temmuz 2025 (AFP)

Suriyeli heyetin gündemindeki dosyalardan biri de İsrail’in Suriye'ye askeri müdahalesiydi. Suriye hükümeti, İsrail'in Suriye'deki Dürzi azınlığı koruma söylemiyle istikrarı bozduğunu düşünüyor. Şam, İsrail'in davranışının iç bölünmeyi pekiştirdiğini ve hükümetin Suriye coğrafyasını birleştirmek için iç uzlaşmaya varmayı zorlaştırdığını düşünüyor. Şam, Moskova'nın bazı Arap ülkeleri, Türkiye ve ABD’nin çabalarının yanı sıra Şam'ın içeride bazı adımlar atmasını engelleyen İsrail'in müdahalelerini durdurmak için uzlaşmaya varmada ek bir rol oynamasını umuyor. Şam'ın Rusya’nın üstlenmesini umduğu rolü, bir yandan Moskova ile Tel Aviv arasındaki yakın ilişkiden, diğer yandan da Şam'ın beklentileriyle uyumlu olduğunu düşündüğü Rusya'nın İsrail'in müdahalelerine karşı tutumundan kaynaklanıyor. Al Majalla kaynaklarına göre Suriye heyetinin şu anda borç ve tazminat konularını gündeme getirmesi beklenmiyor, çünkü Suriye'nin güvenliği ve hükümetin Arap dünyası ve Batılı ülkelerin yatırımlarıyla yeniden inşa sürecini hızlandırma çabaları daha önemli hale geldi.

Öte yandan Şam bu ziyaretin, dış destekten yararlanmaya çalışan birçok askeri gücün beklentilerini azaltmada rol oynayacağını düşünüyor. Bunlar arasında, Rusya'nın kendilerini destekleyerek askeri güç oluşturmaya hazır olduğu yönünde söylemler yaymaya çalışan, Suriye rejiminin kıyı şeridinde kalan hücreleri de bulunuyor. Bunun yanında SDG'nin bazı uzantıları da Rusya'nın Fırat'ın doğusunda güçlü bir müttefik olabileceğine inanıyor. Diğer taraftan Şam, Moskova ziyaretini, dış destek yoluyla siyasi kazanımlar elde etmeye çalışan Suveyda'daki askeri konseye yönelik bir iç mesaj olarak görüyor.

Hükümetin görüşmelerinde Rus güçlerinin Kamışlı'daki varlığı, Hmeymim'deki varlığından daha önemliydi. Çünkü Kamışlı’daki hava üssü, Suriye hükümeti üzerinde güvenlik ve siyasi bir baskı oluşturmaya başladı.

Suriye hükümeti, bu ziyaretin Batı'nın endişelerini uyandırmasını beklemiyor, çünkü Şam, bu ziyaretin hükümetin güvenliğini ve ekonomisini güvence altına alma çabalarının bir parçası olduğunu düşünüyor. Ayrıca bu ziyaret, Rusya ile ittifak bağlamında değil, daha çok Rus müdahalesini durdurmak ve Suriye'nin çıkarlarını güvence altına alacak şekilde Moskova ile ilişkileri normalleştirmek için atılmış bir adım olarak görülüyor. Ancak Şam aynı zamanda Batı'ya, ittifaklar ve askeri ve siyasi destek sağlamak için Batı dışında başka kapılar da çalabileceği mesajını vermek istiyor.

Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani, 31 Temmuz Perşembe günü Moskova'da Rus mevkidaşı Sergey Lavrov ile düzenlediği ortak basın toplantısında, Suriye-Rusya ilişkilerinin kritik ve tarihi bir süreçten geçtiğini, Rusya ile iş birliğinin saygıya dayandığını ve ‘Rusya ile diyalogun Suriye'nin geleceğini destekleyen stratejik bir adım’ olduğunu söyledi. Şeybani, “Suriye halkının çıkarlarını güvence altına almak için Rusya ile önceki anlaşmaları yeniden gözden geçirmek üzere bir komite kurduk” diye devam etti.

Ziyaretin amacı baskı mı yoksa stratejik bir konumlanma mı?

Rusya, Suriye rejiminin düşüşünden bu yana eski Suriye rejiminin kalıntıları ve subaylarıyla iletişim kanallarını açık tutmak da dahil olmak üzere birçok konuda sessizce çalışıyor. SDG ile görüşmelerini sürdürmek ve zaman zaman Kamışlı havaalanı dışında seyahat eden Rus otobüslerinin korunması konusunda SDG ile iş birliği yapmak, SDG liderleriyle Şam ile müzakere konularını görüşmek için toplantılar düzenlemek gibi konular yer alıyor. Suriye sahilinde olaylar başlamasıyla birlikte, Rusya’nın sahil bölgesindeki halkın ruh halini değiştirmede ve Suriye'deki istikrar çabalarını, rejimin kalıntıları ve subaylarını destekleyerek veya onları Rusya'nın askeri gündemine hizmet etmek üzere Suriye sınırları dışına naklederek bozma konusunda daha belirgin bir rol oynadığı ortaya çıktı.

ftyu7
Rusya Savunma Bakanı Andrey Belousov, Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ve Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra, Rusya'nın Moskova kentinde bir araya geldiler, 31 Temmuz 2025 (AFP)

Suriye hükümeti bu eylemleri endişeyle izliyordu ve müttefikleri aracılığıyla Ruslara, bu adımların Rusya ile Suriye arasındaki ilişkileri normale döndürme çabalarını baltaladığını mesajını vermeye çalışıyordu. Rusya ise, özellikle Suriye hükümetinin 2019 yılında Rus şirketi STG ile Suriye rejimi arasında imzalanan ve Moskova'ya Tartus limanını 49 yıl boyunca işletme ve yatırım yapma hakkı tanıyan anlaşmayı feshetmesinin ardından, Suriye'nin güvenliğini ve istikrarını sarsma kapasitesine sahip olduğunu Şam’a iletmek istediği görülüyor.

Rusya, Suriye’nin Suveyda ilinde geçtiğimiz temmuz ayı başlarında kanlı olaylar başladığında Fırat'ın doğusunda faaliyetlerini yoğunlaştırdı ve Rus uçakları onlarca Rus askerini Kamışlı’daki hava üssüne taşıdı. Üsse silah ve mühimmat da nakledildi. Fırat'ın doğusunda, Rusya'nın yakın gelecekte SDG ile Suriye hükümeti arasında bir çatışma başlamasında durumunda barış arabulucusu ve çatışmayı önleyici güç olarak hazırlandığına dair söylentiler yayıldı. SDG'nin bir kanadı bu söylentiyi yakaladı ve Şam ile ilişkilerinin kötüleşmesi durumunda Rusya ile ittifak kurma olasılığını değerlendirmeye çalıştı.

Al Majalla, SDG liderlerinin son zamanlarda Kamışlı'daki hava üssünün Şam ve Moskova arasındaki müzakerelerde masaya yatırıldığını ve Şam'ın bu üssün kalması konusunda esnek bir tutum sergileyeceğini söylediğini öğrendi. Bu haberlerin doğru olması halinde SDG'nin Rusya ile ittifak kurmak için elinde bir koz olacağını belirttiler. Tüm bu göstergeler Şam'ın endişelerini artırdı ve bu da Suriye hükümetinin Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı ve Genel İstihbarat Teşkilatı’nın üst düzey isimlerinin Moskova ziyaretini hızlandırdı. Bu da ziyaret sırasında ele alınacak konuların niteliğine dair bir gösterge olarak değerlendirilebilir.

Al Majalla, SDG liderlerinin son zamanlarda Kamışlı'daki hava üssünün Şam ve Moskova arasındaki müzakerelerde masaya yatırıldığını ve Şam'ın bu üssün kalması konusunda esnek bir tutum sergileyeceğini söylediğini öğrendi.

Rusya, Şam'ın kontrolünden uzak olan Fırat'ın doğusunda sessizce nüfuzunu güçlendirmeye çabasıyla haziran ve temmuz aylarında SDG ile görüşmelerini yoğunlaştırdı, eski rejimin kalıntılarına kapılarını açık tuttu ve Rusya’nın müttefiklerini terk etmeyeceği yönündeki genel havayı korudu. Tüm bu faktörler, Şam'ı bu ve diğer konuları görüşmek üzere müzakerelere başlamaya zorladı. Bazıları bunu Rusya'nın Şam ile ilişkilerin normalleşmesini hızlandırmak için attığı bir adım olarak görebilir. Rusya aynı zamanda devrik Beşşar Esed rejimi sonrası bir nüfuz durumu oluşturmaya çalışıyor ve bu da yeni Şam yönetiminin bunu hızlı bir şekilde sonlandırmasını zorlaştırıyor. Rusya’nın beklentilerine göre bu kartlar, Suriye'de sıcak sularda veya Fırat'ın doğusunda Rusya’nın askeri ve ekonomik varlığının devamını sağlayan stratejik hamleler.

dfrgtyhu
Suriye'nin batısındaki Tartus Limanı, 16 Aralık 2024 (AFP)

Rusya'nın Suriyeli heyeti ağırlaması ve bu ziyaretin Rusya Devlet Başkanı Putin ile Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani'nin görüşmesiyle taçlandırılması, sadece iki ülke arasındaki normalleşme sürecini hızlandırmayı değil, aynı zamanda Batı'ya provokatif mesajlar vermeyi de amaçlıyordu. Bu mesajlar, Rusya'nın Suriye coğrafyasında hala bir oyuncu olduğunu ve Esed rejiminin düşüşünden sonra bile Rus ayısının kaybeden taraf olmayacağını bir kez daha kanıtlıyor.

Al Majalla'nın edindiği bilgilere göre Moskova'nın hedefleri arasında önümüzdeki dönemde Şam ile çeşitli düzeylerde anlaşmalara varmak da yer alıyor. Bu anlaşmalar arasında Suriye ordusuna yeniden silah satışı ve askeri misyonlar aracılığıyla ordu kadrolarının eğitimi bulunuyor. Moskova, bunun yanında önceki rejim döneminde imzalanan bazı yatırım sözleşmelerini de sürdürmeyi hedefliyor. Moskova, Suriye'nin siyasi ve ekonomik açıdan Batı'ya açılması nedeniyle bu hedefleri gerçekleştirmenin zor olduğunu bilse de Batı'nın bir an önce geri adım atmasını ve Suriye'ye alternatif ve tarihi müttefik olarak siyasi çarkını Suriye topraklarında yeniden harekete geçirmesini umuyor.