Taliban sözcüsü Şarku’l Avsat’a konuştu: Yeni bir sayfa açıyoruz

Taliban unsurları Host’ta tatbikat yaptıkları sırada (Şarku’l Avsat)
Taliban unsurları Host’ta tatbikat yaptıkları sırada (Şarku’l Avsat)
TT

Taliban sözcüsü Şarku’l Avsat’a konuştu: Yeni bir sayfa açıyoruz

Taliban unsurları Host’ta tatbikat yaptıkları sırada (Şarku’l Avsat)
Taliban unsurları Host’ta tatbikat yaptıkları sırada (Şarku’l Avsat)

Taliban Sözcüsü Molla Zebihullah Mücahid, Taliban hareketinin önde gelen liderlerinden biri olmanın yanı sıra örgütün ikinci adamı olarak biliniyor. Peştuca (ana dili) ve Farsça biliyor. Aynı zamanda Arapça, İngilizce ve Urduca gibi başka dilleri de anlıyor.
Aynı zamanda bir aktivist olan ve küçük ve büyük basın organları ile internet aracılığıyla sürekli temaslarda bulunan Zebihullah Mücahid, 17 yıl süren savaşın ardından ABD birliklerinin geri çekilmesi beklentisinin ardından Şarku’l Avsat’ın Afganistan'daki barış fırsatları hakkındaki sorularını cevapladı.
Bu, Zebihullah’ın gazetemizle ilk diyaloğu değil. Şarku’l Avsat daha önce, Taliban'ın daha fazla kan dökülmesini engelleme sözünü verdiği Devlet Başkanlığı seçimlerinden sonra, e-posta yoluyla kendisi ile görüşmüştü.
Yeni yıla girerken, Afgan hükümeti ile Taliban arasındaki yıllardır süren çatışma, her iki tarafın da son zamanlarda “çabaların hız kazandığı barış sürecine güçlü bir şekilde dahil olma girişimi” çerçevesinde bir tür psikolojik savaşa dönüştü.
-Afganistan Devlet Başkanı Eşref Gani Ahmedzai’nin Kabil ile ciddi görüşmelere başlaması için Taliban’a çağrıda bulunması hakkında ne düşünüyorsunuz? Eşref Gani ile müzakere masasına oturulacağına dair herhangi bir umut var mı?
Biz defalarca Kabil yönetimini Afgan halkının iradesinin resmi temsilcisi olarak tanımadığımızı ve yetkileri olmayan bir konuda kendileri ile müzakerelerde bulunmak istemediğimizi vurguladık. Bu yüzden Amerikalılarla yabancı birliklerin  ülkedeki varlığına son verilmesi konusunda görüşmeler yaptık.
Asıl olan İslam'a bağlılıktır, belirli bir mezhebe veya ırka değil. Dine olan bağlılık, Müslümanların kanlarını döken, servetlerini gasp eden, insanlar arasında ahlaksızlığı yayan ve yoksullara yardım bahanesiyle insanları Hristiyanlaştıran işgalcilerin Müslüman beldelerinde varlıklarının olmamasını gerektirir.
Taliban temsilcilerinin ABD'nin Afganistan Özel Temsilcisi Zalmay Halilzad ile aynı masaya oturması, Amerikalı bir delege ile oturmaktır. Eşref Gani ise yerel bir destekçidir. Onun rejimi Afganistan’ın feri bir meselesidir. Onun çözümü, asıl mesele olan işgal sorununun çözümünden sonra geliyor. Bunu, Afganlar arasında bilinen en kolay yöntemle çözmek için çalışacağız.
-Kurban Bayramı'nda Taliban savaşçılarını hükümet askerleriyle ve halkla büyük bir uyum ve mutluluk içinde gördük. Taliban ile hükümet arasında böyle bir günün tekrar yaşanma olasılığı var mı?
Askerler fakir halkın çocuklarıdır. Cehalet ve yoksulluk onların orduya katılmalarının temel sebepleridir. Sömürgeciler ve ajanlar söz konusu kimselerin zihinlerini Taliban hakkında çeşitli yalanlar ve yanlışlarla doldurdu. Bayram zamanı ilan edilen ateşkes, bu askerlerin Taliban içerisindeki silahlı kardeşlerini doğrudan tanımaları için bir fırsattı. Birçoğunun sempatisini kazandığımız ve çoğuyla daha sonra işbirliği yaptığımızdan dolayı bizim için oldukça yararlı bir deneyim oldu.
Afgan hükümet yetkilileri, Batı düşüncesinden etkilenmiş entelektüellerdir. Sömürgecilere katıldılar ve para ve yüksek mevkiler için onlara hizmet ettiler. Meselenin aslının farkındaydılar. Bundan dolayı cehaleti, kendileri için bir özür olarak takdim edemezler. Fakat içinde bulundukları sapkınlıktan geri dönüp tövbe ederlerse onlarla olan muamelemizi değiştirmemiz oldukça doğal. Anlaşmazlıklar otomatik olarak ortadan kalkar. Şeriatın hükümleri hepimizin tabi olduğu hükümlerdir.
-New York Times’a röportaj veren Zalmay Halilzad’ın, “Anlaşma olmadan sonuçlandırılması gereken bir taslak çerçeve planımız var” ifadesi ile ilgili yorumunuz nedir?
Amerikalılarla görüşmelerimiz devam ediyor. ABD tarafı, işgali sonlandırmaya hazır olduğunu belirtti ve biz ise ülkemizin hiç kimse için güvenlik tehdidi olmadığına dair güvence verdik.
-Ateşkes ve yabancı birliklerin Afganistan'dan çekilmesine ilişkin zaman çizelgesi ile ilgili olarak herhangi bir anlaşmazlık var mı?
İşgal güçlerinin ülkemizden ayrılması gibi temel bir talebimiz var. Ayrıca işgal güçleri tarafından haksız yere hapsedilen mahkumların serbest bırakılmasını istiyoruz. Afganistan hiç kimse için tehdit teşkil etmiyor. Ayrıca başkalarının da kendisini diğer ülkelere yönelik bir tehdit unsuru olarak kullanmasına izin vermez. Bizim tarafımızdan çözülmemiş bir mesele kalmadı, fakat ABD’nin işgali sonlandırması ve ülkenin ve bölgenin güvenliğine zarar veren DEAŞ’ı himaye etmemesi gerekiyor.
-Batı'daki gözlemciler, Taliban operasyonları ve hükümet güçlerine yönelik saldırıların ivmesinin neden son aylarda arttığını soruyor?
Taliban operasyonlarının ivme kazanmasının sebebi, işgalin bir an önce ülkeyi terk etmesi için baskı yapmaktır. Yerel kukla güçleri, köy ve kasabalardaki sivillere yönelik tüm saldırı operasyonlarında çıbanın başı olan işgalin elinde bulunan en büyük vurucu güç oldu. Bu yüzden Taliban savaşçılarının saldırılarından en büyük payı onlar alıyor. Bununla birlikte, işgal kuvvetlerinin verdiği can ve mal kayıpları, düşük seviyedeki sayılarına oranla daha yüksektir. Ayrıca burada ajan milisler, DEAŞ grupları ve ABD askerlerinin iki katı olan bir yabancı paralı asker ordusu var. Hepsi sürekli bir şekilde militanların saldırılarına maruz kalıyor.
-Afganistan topraklarının ne kadarı sizin kontrolünüz altında bulunuyor?
Afganistan topraklarının çoğunu kontrol ediyoruz. Başkent, devlet kurumları ve çeşitli organlar da dahil olmak üzere her yerde savaşçılarımız var. Düşman taraflar sürekli rakamlara ilişkin açıklamalarda bulunarak halkımız üzerinde psikolojik bir baskı oluşturuyorlar. Biz bu rakam savaşına girmeyeceğiz. Askeri operasyonlarımız bu husustaki gerçeği kanıtlıyor.
-Neden ABD ile olan görüşmeleriniz için Suudi Arabistan veya BAE’yi değil de Katar'ı tercih ettiniz?
BAE'de bir toplantı yaptık, ancak siyasi ofisimiz Katar’da. Bundan dolayı toplantıların çoğunu orada yapıyoruz.
Mevcut durum ateşkesin zamanlamasına ilişkin daha fazla müzakerelerin yapılmasını gerektiriyor mu?
 Afganistan topraklarında tek bir işgalci asker olduğu sürece savaşımız devam edecek.  Ateşkese gelince, bu bir zamanlama meselesi değil, bilakis prensip meselesi. Eğer düşman hiçbir şekilde Afganistan’dan çıkmazsa savaşın ateşini sönene dek müzakereler devam eder. Bu nedenle her şeyden önce yabancı güçlerin geri çekilmesinde ısrar ediyoruz.
-Afganistan'da 17 yıldır süre gelen savaşın sona ermesi konusunda iyimser hissediyor musunuz?
Evet, bu konuda iyimseriz ve Allah’ın kullarına olan vaadine güveniyoruz. Bu, imanın ve Allah’a olan hüsnü zannın bir parçasıdır. Molla Muhammed Ömer, Amerika’nın halkımıza karşı saldırılarının başlangıcında şu sözleri söylemişti:
“Amerika bize yenilgiyi vaat etti. Allah ise bize zafer sözü verdi. Kimin vaadinde sadık olduğunu göreceğiz.”
-Afgan hükümetiyle olan ilişkilerinizde İran arabuluculuğunu kabul ediyor musunuz?
İşgalin geri çekilmesinin ardından şu anki Afganistan hükümeti ile olan bütün sorunlarımız birer iç problem halinde gelecek. Bundan dolayı kimsenin arabuluculuk etmesine gerek yok. Afgan halkı iç sorunlarını çözmek için geleneksel mekanizmalara sahiptir ve dış müdahalenin durması şartıyla bunlar daima etkili olmuşlardır.
-İran’ın Fatimi Tugayı’nı Afganistan'a nakletmesi durumunda tutumunuz ne olur?
Öncelikle şimdiye dek böyle bir şeye tanık olmadık. İkinci olarak ise Taliban’a bağlı olan Afganistan İslam Emirliği, meşru savunma sisteminin dışındaki iç silahlı örgütlerin varlığını kabul etmiyor ve bu örgütlerin Afganistan'da bulunmasına izin vermiyor.
-Afgan hükümetine yakın çevreler şöyle diyor: “İran, Helmand Nehri'nin sularından talep ettiğini elde etmek için batı Afganistan'daki varlığınıza aldırış etmiyor.” Bu hususta ne düşünüyorsunuz?
Hükümet, söylentileri yaymak dışında bir şey yapmıyor. Afganistan'ın komşularının hepsi, sınırdaki veya yakınındaki Taliban kuvvetlerinin varlığını memnuniyetle karşılıyor. Topraklarımız üzerinde faaliyet gösteriyoruz ve komşularımızın güvenliğini tehdit etmiyoruz.
-Eski İran cumhurbaşkanı, Tahran’ın Taliban yönetimini ortadan kaldırmak için koalisyon kuvvetlerine lojistik hizmetler sağladığını söylemişti. İran'ın geçmiş yıllardaki rolü hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Birçok ülke bölgelerini, limanlarını ve havaalanlarını kullanmaları için işgal kuvvetlerine açtı. Afgan halkının mücadelesini bastırmak ve Müslüman Afgan kardeşlerini öldürmek için işgal güçlerinin yanında yer alan ülkeler bile var. Ancak, herkese yeni bir sayfa açmayı ve bunu kelimelerle değil eylemlerle kanıtlamayı umuyoruz. Mazinin karanlık sayfası kapandı ve Afganistan ile tüm komşuları ve dünya arasında yeni ve parlak bir sayfa açılmaya başladı.
-Tahran, İran Dışişleri Bakanlığının, Taliban delegasyonu ile görüşmelerde bulunduğunu söyledi. Bu görüşmelerin niteliği hakkında bir şeyler söyler misiniz?
Afganistan İslam Emirliği, görmezden gelinmesi imkansız olan bir Afgan gerçeğidir. Ayrıca kimse komşularını seçemez veya değiştiremez. Bölgedeki bütün devletlerin himaye etmesi gereken bir çıkar var. Tahran ve diğerleri ile olan müzakerelerin niteliği buydu.
-İran’da, Körfez'de güçlerini yeniden konuşlandırmak için çalışan ABD’nin bölgeden çekilmesinin Amerika’nın İran’a karşı savaş açacağı riskini artırabileceğine inananlar var. İran ile ABD arasındaki savaş kabusu hakkında ne düşünüyorsunuz?
ABD işgalinin Afganistan’da bulunması, Afganistan’ın yanı sıra bölgedeki tüm ülkeler için de bir tehdit oluşturuyor. ABD ile İran arasında yakın gelecekte bir savaşın olabileceğini düşünmüyoruz. ABD’nin asıl çabası, doğrudan savaştan ziyade, dışardan gelen baskılar aracılığıyla İran rejimini içerden çökertmektir.
-ABD’nin Afganistan’dan çekilme tekliflerinin ciddiyetinden yüzde kaç eminsiniz?
Allah’a ve O’nun bizi muzaffer kılacağına dair umudumuz yüzde yüz. Allah hiçbir zaman vaadinden dönmez. O bize zafer vaadinde bulundu. Fakat ABD’ye güvenimiz yok. Yüz binlerce insanımızı öldüren, köylerimizi tahrip eden ve ailelerimizi yerinden eden ve binlerce insanımıza zilleti tattıran ABD’ye nasıl güvenebiliriz?



Şera bir Yahudi gazetesine ilk röportajını verdi: İstikrarlı bir Suriye nutuk ve sloganlarla inşa edilmeyecek

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, geçtiğimiz şubat ayında Şam'da düzenlenen Ulusal Diyalog Konferansı’nın kapanışında konuştu. (AFP)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, geçtiğimiz şubat ayında Şam'da düzenlenen Ulusal Diyalog Konferansı’nın kapanışında konuştu. (AFP)
TT

Şera bir Yahudi gazetesine ilk röportajını verdi: İstikrarlı bir Suriye nutuk ve sloganlarla inşa edilmeyecek

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, geçtiğimiz şubat ayında Şam'da düzenlenen Ulusal Diyalog Konferansı’nın kapanışında konuştu. (AFP)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, geçtiğimiz şubat ayında Şam'da düzenlenen Ulusal Diyalog Konferansı’nın kapanışında konuştu. (AFP)

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, iç ve dış politikadaki sorumlulukları veya pozisyonları hakkında yorum yaparken devrik lider Beşşar Esed'i çevreleyen tüm duvarları yıkıyor. Şera doğrudan konuşuyor; İsrail ile ilişkiler ve Suriye topraklarının işgali gibi daha önce çifte dille konuşulan, bazıları sloganlarla kamuoyuna duyurulan ancak gerçeklerin masanın altında olduğu ‘tabu konular’ hakkında açıkça konuşmaktan çekinmiyor. Şera, 6 aydan kısa bir süre önce iktidara gelmesinden bu yana ilk kez  bir Yahudi medya kuruluşuna konuştu. Şera, The Jewish Journal’a röportaj verdi.

Esed rejiminin mirası

28 Mayıs'ta yayınlanan röportaj, Jonathon Bass'ın şu sözleriyle başlıyor: “Pek çok Suriyeli, Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'da bir devrimci değil; savaş yorgunu, kimliği yıpranmış bir ulusu yeniden inşa edebilecek, yenilenmiş bir lider görüyor. Tarihin her duvarından fısıldadığı, yaşayan en eski şehir olan Şam, iktidarla değil, yeniden inşa, uzlaşma ve uzun süredir parçalanmış bir ulusa liderlik etme yüküyle ilgili bir diyalog için uygun bir yer.”

Bass, Suriye Cumhurbaşkanı hakkındaki izlenimlerini şöyle aktarıyor: “Sessiz biri ama söylediği her kelimeyi düşünerek söylüyor. Sesinde zafer tonu yok, sadece kastettiği ve vurguladığı kelimeler var.”

Şera röportajın başında, “Bize enkazdan daha fazlası miras kaldı. Travma, güvensizlik ve yorgunluk miras aldık. Ama aynı zamanda umudu da miras aldık. Kırılgan bir umut” ifadelerini kullandı.

fgthyj
Sednaya Hapishanesi’ndeki tutukluların ailelerinden oluşan bir kalabalık, hayatta kalanları arama çalışmalarının sürdüğü binanın dışında bekliyor. (Suriye Sivil Savunma Müdürlüğü)

Suriye on yıllar boyunca sadakat ve sessizliği, bir arada yaşama ve nefreti, istikrar ve baskıyı birbirine karıştıran bir sistemle yönetildi. Esed hanedanı, Hafız ve ardından Beşşar, ülke üzerindeki kontrollerini sağlamlaştırmak için korku ve infazları kullanarak demir yumrukla yönetirken, ülkenin kurumları soldu ve muhalefet ölümcül bir ayaklanmaya dönüştü.

Gazeteci Jonathon Bass, Şera'nın aldığı miras konusunda açık görüşlü olduğunu düşünüyor. Zira Şera şöyle diyor: “Temiz bir sayfadan bahsetmek sahtekârlık olur. Geçmiş, her insanın gözünde, her sokakta, her ailede mevcuttur. Şimdi görevimiz bunu tekrarlamamak. Daha hafif versiyonu yok. Tamamen yeni bir şey yaratmalıyız.”

Suriyelilerin güveni

Eş-Şera'nın iktidara geldiğinden beri attığı ilk adımlar, röportajı yapan kişinin de belirttiği gibi, temkinli ama son derece sembolik oldu. Siyasi tutukluların serbest bırakılmasını emretti, sürgün edilen ya da susturulan muhalif gruplarla diyalog başlattı ve kötü şöhretli Suriye güvenlik aygıtında reform yapma sözü verdi. Ayrıca, kayıp ve ölülerin akıbetini ele almak üzere bir bakanlık kurulmasını önerdi.

Suriye'deki toplu mezarların ardındaki gerçeği ortaya çıkarmak için Şera, DNA veri tabanları oluşturmaktan geçmişteki zulümlerden sorumlu olanların iş birliğini sağlamaya kadar adli tıp teknikleri ve ekipmanları sağlamak için ABD ile bir ortaklığa ihtiyaç olduğunu söyledi.

Şera, “Eğer konuşan tek kişi bensem, Suriye hiçbir şey öğrenmemiştir. Tüm sesleri diyalog masasına davet ediyoruz. Devlet artık başkalarına dikte ettiğinden daha fazla dinlemelidir” dedi.

‘Ama insanlar bir kez daha güvenecek mi? Diktatörlüğün küllerinden doğan bir hükümetin vaatlerine inanacaklar mı?’ sorusuna Şera şöyle cevap verdi: “Ben güven istemiyorum, sabır ve inceleme istiyorum. Beni sorumlu tutun. Güven bu şekilde sağlanır.”

Suriyelilerin evlerini yeniden inşa etmeleri gerekiyor

Şera, Suriyelilerin şu anda en çok neye ihtiyacı olduğu sorusuna tereddüt etmeden cevap verdi: “Eylem yoluyla haysiyet. Amaç yoluyla barış.”

Savaşın boşalttığı şehirlerde ve çatışmanın etkilerinden halen mustarip olan köylerde kimse siyaset istemiyor, normale dönüş istiyor; evlerini yeniden inşa etme, çocuklarını büyütme ve barış içinde hayatlarını kazanmak istiyorlar.

dfgthy
Halep'te yıkılan evlerin yeniden inşası bazı bölge sakinlerinin kişisel inisiyatifiyle gerçekleştiriliyor. (Reuters)

Şera bunun gayet farkında. Tarım, sanayi, inşaat ve kamu hizmetlerinde istihdam yaratmaya odaklanan acil ekonomik programlar için bastırıyor. Şera, “Artık mesele ideoloji değil, mesele insanlara kalmak için bir neden, yaşamak için bir neden, inanmak için bir neden vermek. Bir işi olan her gencin radikalleşme riski daha az olacak. Okuldaki her çocuk gelecek için bir ses” dedi.

Şera, bölgesel yatırımcılarla ortaklıkların, geri dönenlere yönelik küçük işletme hibelerinin ve ‘gençler için mesleki eğitimin’ önemini vurguladı. Şera, “İstikrarlı bir Suriye nutuklarla ya da sloganlarla değil, eylemlerle inşa edilecek; pazarlarda, sınıflarda, çiftliklerde, atölyelerde... Tedarik zincirlerini yeniden inşa edeceğiz. Suriye bir ticaret merkezi olarak geri dönecek” şeklinde konuştu.

İsrail ile ilişkiler

Bu ekonomik vizyonun ardında daha derin bir vizyon var. Bir neslin kaybından sonra Suriyeliler çatışmadan yoruldu. Barışa, sadece savaşın yokluğuna değil, fırsatların varlığına da hasretler. Bass şöyle diyor: “Sohbetimizin en hassas bölümlerinden birinde Şera, Suriye'nin İsrail ile gelecekteki ilişkisine değindi. 1948'den bu yana bölgeyi rahatsız eden bu konu, her hava saldırısı, gizli operasyon ve vekalet savaşı suçlamasıyla daha da şiddetleniyor.”

ı89o
Golan'daki tampon bölge sınırında duran bir İsrail askeri (AFP)

Şera, “Açık konuşmak istiyorum. Sonsuz karşılıklı bombardıman dönemi sona ermeli. Hiçbir ülke korku ile doluyken gelişemez. Gerçek şu ki ortak düşmanlarımız var ve bölgesel güvenlikte kilit bir rol oynayabiliriz” ifadelerini kullandı.

dwert5y6
İsrail saldırılarına tepki olarak 25 Şubat'ta Suriyeli Dürziler tarafından açılan bir pankart: ‘Suveyda, Suriye'nin sırtındaki zehirli hançer olmayacak.’ (AP)

Şera, sadece bir ateşkes hattı olarak değil, karşılıklı itidal ve sivillerin, özellikle de güney Suriye ve Golan Tepeleri’ndeki Dürzilerin korunması için bir temel olarak 1974 Ayrılma Anlaşması’nın ruhuna geri dönme arzusunu dile getirdi. Şera, “Suriye'nin Dürzileri piyon değildir. Onlar vatandaştır, köklüdür, tarihsel olarak sadıktır ve yasalar çerçevesinde her türlü korumayı hak etmektedir. Onların güvenliği müzakere edilemez” dedi.

Derhal normalleşme önermekten kaçınan Şera, uluslararası hukuk ve egemenlik temelinde gelecekteki görüşmelere açık olduğunu belirtti.

Trump bir barış adamı

Belki de Trump'ın yaptığı en önemli diplomatik jest, doğrudan masaya oturma isteğiydi. Şera şunları söyledi: “Medya onun hakkında ne imaj çizerse çizsin, ben onu bir barış adamı olarak görüyorum. İkimiz de aynı düşman tarafından saldırıya uğradık. Trump nüfuzun, gücün ve sonuçların ne anlama geldiğini biliyor. Suriye'nin diyaloğu yeniden başlatabilecek dürüst bir arabulucuya ihtiyacı var. Eğer bölgede istikrara ve ABD ile müttefiklerinin güvenliğine katkıda bulunacak bir uzlaşma ihtimali varsa, ben bu diyaloğu kurmaya hazırım. Bu bölgeyi onarabilecek ve bizi adım adım bir araya getirebilecek tek kişi o.”

ferty6
ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şera, 14 Mayıs'ta Riyad'da bir araya geldi. (AP)

Bass şu yorumu yaptı: “Bu sadece açık sözlülüğü açısından değil, aynı zamanda içerdiği anlamlar açısından da dikkate değer bir açıklamaydı. Yeni Suriye, barış ve tanınma arayışında alışılmadık adımlar atmaktan korkmuyor. Şera Suriye'nin sorunlarını (toplu mezarlarda bir milyondan fazla ölü, 12 milyon yerinden edilmiş insan, yaşam destek ünitesine bağlı bir ekonomi, halen yürürlükte olan yaptırımlar ve kuzeyde saklanan milisler) yumuşatarak anlatmıyor. ‘Bu bir peri masalı değil. Bu bir iyileşme ve iyileşme sancılıdır’ diyor.”