Jeremy Hunt: Esed uzun süre iktidarını sürdürecek gibi görünüyor

Jeremy Hunt: Esed uzun süre iktidarını sürdürecek gibi görünüyor
TT

Jeremy Hunt: Esed uzun süre iktidarını sürdürecek gibi görünüyor

Jeremy Hunt: Esed uzun süre iktidarını sürdürecek gibi görünüyor

İngiltere Dışişleri Bakanı Jeremy Hunt, Şarku’l Avsat röportajında, Rusya'nın Ortadoğu'ya daha önce benzeri görülmemiş bir şekilde ilgi gösterdiğini ve Devlet Başkanı Beşşar Esed'in Rus müdahalesi nedeniyle iktidarda olduğunu söyledi.
Esed’in kısa vadede ve daha da uzun bir süre iktidarda kalacağını dile getiren Hunt, Rusya’nın Suriyelilere nasıl uygulanabilir bir çözüm sunacağını ve Suriye'ye nasıl barış ve istikrar getireceğini göstermesi gerektiğini söyledi. Ayrıca Hunt Londra'nın Şam'da büyükelçilik açma planının olmadığını vurguladı.
“ABD’lilerin yerini almak gibi bir niyetimiz yok”
Hunt, ABD’nin Suriye’nin doğusunda çekilmesi ile ilgili olarak Washington ile Londra arasındaki temasların devam ettiğini dile getirerek, bu çekilme sürecinin birkaç yıl boyunca koalisyon ile birlikte DEAŞ’a karşı savaşan Suriye Demokratik Güçleri (SDG) için aksi sonuçlara yol açacak şekilde yapılmaması gerektiğini vurguladı. Ayrıca Hunt, İngiliz birliklerinin Amerikalıların bölgedeki yerini almak gibi bir düşüncesinin olmadığını belirtti.
Yemen hakkında da açıklamalarda bulunan İngiltere Dışişleri Bakanı, İran'ın Yemen'i ‘komşu ülkeleri istikrarsızlaştırmak için bir üs olarak kullanmamasını’ sağlayacak kapsamlı bir çözüme ulaşmanın önemini ve Tahran’ın vermiş olduğu sözler doğrultusunda harekete geçmesi gerektiğini vurgulayarak, “Şu an Husilerin Hudeyde Limanı’ndan çekilmesi ile birlikte Tahran'ın taahhütlerini yerine getirdiğini görmek istiyoruz. Eğer bu çekilme süreci derhal gerçekleşmezse, operasyonların devam edeceğini hepimiz biliyoruz” dedi.
Hunt, mevcut aşamada Ortadoğu’da koalisyonun yeniden oluşumuna tanık olunduğunu belirterek, 2019 yılının İsrail-Filistin çatışması için çok önemli olacağını söyledi. İngiltere’nin Brexit’in ardından Ortadoğu’ya sırtını dönmeyeceğini söyleyen Hunt, Arap Dünyası ile ilişkilerin her zamankinden daha fazla olacağını kaydetti.
Brexit konulu meclis tartışmasına katılmak için Varşova Konferansı’nın akabinde geri dönen Hunt’ın, Perşembe günü meclisteki ofisinde Şarku’l Avsat’a verdiği röportaj:
Varşova Konferansı'ndan yeni döndünüz ve konferansa sizinle birlikte katılan İtalyan mevkidaşınız ile birlikteydiniz. Konferansı nasıl buldunuz? Konferans gerçekten İran’ın kontrol altına alınmasını sağlayacak mı?

-Evet, İtalyan mevkidaşımla birlikteydim. Konferans, İran dışında da birçok sorunu el aldı. Aslında, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ile Arap ve uluslararası bakanların da konferansa katılması çok anlamlıydı. Daha önce böyle bir şey olmamıştı. Bugün tanık olduğumuz şey, Ortadoğu'daki ittifakların yeniden şekillendirildiğidir. Bu alana çok şey giriyor. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Suudi Arabistan Dış İlişkilerden Sorumlu Devlet Bakanı Adil el-Cubeyr ve BAE’li mevkidaşı Abdullah bin Zayed'in de katılımıyla Yemen hakkında çok yapıcı bir toplantı gerçekleştirildi. Yemen'de barışın sağlanması üzerine uzun uzun konuştuk. Toplantı oldukça önemliydi. İsrail ve Filistin arasındaki meselelerin çözümü için içinde bulunduğumuz yıla odaklanmamız gerekiyor. Daha önce hiç ortaya çıkmayan kanallar var.
ABD Dışişleri Bakanı Pompeo ile birlikte Yemen konulu toplantıya başkanlık ettiniz. Yemen'de kapsamlı bir barış nasıl sağlanabilir?
-Husilerin Yemen'deki tüm bileşenlerin güvenliğini sağlamada rol oynadığı bir ulusal birlik hükümetinin kurulması ile birlikte, İran’ın komşu ülkeleri istikrarsızlaştırmak için Yemen'i üs olarak kullanmaması gerekiyor. Bununla birlikte şu anda dünyanın en kötü insani krizi yaşanan Yemen’deki krize son verilmesi gerekiyor. Sorun, nihai bir çözüm meselesi değil. Çünkü tüm taraflar bu hususta hemfikirler. Asıl mesele buna nasıl ulaşılacağı ve nasıl güven oluşturulacağıdır. Stockholm Anlaşması'nı uygulamak, Hudeyde şehrinden ve Kızıldeniz Limanı’ndan geri çekilmek, un fabrikalarına ulaşım ve 4 milyon insanı etkileyen kıtlığı sona erdirmek için Dünya Gıda Programı (WFP) aracılığıyla insani yardımları bölgeye ulaştırmak, bu hususta oldukça önem taşıyor.
Hükümet Husileri itham ediyor ve anlaşmaya riayet ettiğini söylüyor?
-Hiçbir tarafı suçlamak istemiyorum. Meselenin aslı şu ki, iki taraf da ateşkes kararına saygı duyuyor. İki ay önce çok az insan bunun mümkün olduğunu düşünüyordu. Fakat ilerleme kaydettik. Bununla birlikte ülkenin kuzeyine yardımların ulaştırılması için Hudeyde Limanı’nın açılması gerekiyor. Bu henüz gerçekleşmedi. Stockholm Anlaşması’nın gelecekteki başarının temeli olup olmayacağını göreceğimiz bir noktaya ulaştık. Tarafların mevcut durumun sonsuza dek sürmeyeceğini bilmeleri gerekiyor. Limanın açılması ve Hudeyde’nin boşaltılması için esas olacak bir ateşkes var. Olması gereken bu.
Dörtlü Grup’ta Tahran ile kanalları olan tek devlet sizsiniz. Bunu İran’a mı aktardınız?
-Bakan Muhammed Cevad Zarif ile Yemen hakkında uzun uzun konuştuk. Yemen'deki insani durumu tartıştık. Bana, İran'ın Yemen'de bir çözüme ulaşılması hususunda rol oynadığını söyledi. Verdiğimiz taahhütleri yerine getirdik ve şu anda Husilerin Hudeyde’den çekilmesi sürecinin tamamlanmasını istiyoruz. Eğer bu çekilme süreci derhal gerçekleşmezse, savaş operasyonlarının devam edeceğini hepimiz biliyoruz. Bu Yemen halkı için daha kötü olacak. Bütün dünyaya, Stockholm görüşmelerine katılan herkesin ciddi olduğunu ve üzerinde uzlaşılan maddeleri uygulama konusunda kararlı olduğunu göstermeliyiz. Çünkü anlaşmasının uygulanması beklenenden daha uzun sürdü ve insanlar, durumun sadece birtakım sözlerden ibaret olup olmadığını sormaya başladılar. Bu nedenle, Stockholm Anlaşması’nın uygulanması hususunda hiçbir şekilde tolerans gösterilmemelidir.
Perşembe gününün tanık olunan iki resmi vardı: ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ve birçok ülkenin katıldığı Varşova Konferansı ile Soçi'deki Rus-Türk-İran zirvesi. İngiltere Dışişleri Bakanı olarak bu resmi nasıl okuyorsunuz?
-Bu, Rusya’nın daha önce görülmemiş bir şekilde Ortadoğu ile ilgilendiği anlamına geliyor. Aynı zamanda bu durum, ittifaklar içindeki farklı kampların yeniden konumlandığı anlamına gelebilir. Bunun mutlak anlamda olumsuz olması gerekmiyor. Astana süreci, İdlib’de kan banyosundan kaçınılmasında başarılı oldu. Bu olumlu bir şey. Bunun devam etmesini istiyoruz. Suriye'nin güvenliğini ve sınırlarını güvence altına almak ve Suriye'deki çatışmanın insani felakete yol açmayacak şekilde sona ermesini sağlamak için ilgili tüm ülkeler arasında bir anlaşmaya varmalıyız. İki karşıt kampın olduğunu sanmıyorum (Varşova ve Soçi). İki tarafın istikrarı sağlamak ve çatışmaları sona erdirmek için gerekli olan rolünü oynamasını istiyorum.
Londra bunu başarmak için Moskova ile Suriye hakkında konuşuyor mu?
-Açık olalım. Ruslar Suriye'ye müdahale etmeye karar verdiklerinde, Esed oradaydı. Rusya bu seçimi yaptı. Bu nedenle, Rusya'nın değişen hikayenin sonundan emin olmak gibi bir sorumluluğu var. Yani Rusya, Suriyeliler için iyi olan bir çözüme nasıl ulaşılacağını bize göstermeli. Yıllarca Suriye'nin Esed’in yönetimi altında parlak bir geleceğe sahip olmasının imkansız olduğunu düşündük. Esed, uluslararası standartlara aykırı biçimde kimyasal gazları halkına karşı kullanan bir adam. Ruslar onu desteklemeyi tercih etti. Rusya bize Suriye'ye nasıl barış ve istikrar getireceğini göstermeli.
Birkaç hafta önce Esed’in bir süre daha iktidarda kalacağını söylediniz. Kastınız neydi? Yıllar mı, on yıllar mı?
-Esed’in yönetimi altında uzun vadede istikrarın sağlanacağını düşünüyor muyum? Hayır, elbette. O iktidarda kalmak için halkını öldürmekten çekinmeyen korkunç bir insan. Esed’in hala iktidarda bulunuyor olmasının sebebi Rusya’dır. Bundan dolayı daha uzun süre kalması muhtemel görünüyor. Rusya’nın bir an önce bir çözüm bulması gerekiyor. Çünkü bölgeye müdahalesinin gerekçesi olarak bunu ileri sürmüştü.
Bazı Arap ülkeleri Şam’daki elçiliklerini açtılar. Londra böyle bir şey düşünüyor mu?
-Her ülkenin böyle bir karar verme seçeneği vardır. Bunu anlıyoruz. Ancak Suriye ile diplomatik ilişkileri yeniden kurma gibi bir planımız yok.
Arap ülkelerinden Şam'la ilişkilerini normalleşme sürecini durdurmalarını istediniz mi?
- Devletler bu konuda seçimlerini kendileri yapar ve kararlarını kendileri verir.
Amerika Suriye’den çekilmeye karar verdi ve DEAŞ’ın mağlup olduğunu ilan etti. Buna katılıyor musunuz?
- Öncelikle coğrafi bakımdan tam bir mağlubiyet denemez. Koalisyonun örgütü birkaç kilometrekarelik bir alana hapsetmesi büyük bir başarıdır. Fakat henüz DEAŞ’ı ortaya çıkaran sebeplerden bütünüyle kurtulamadık. Hala yapılacak çok iş var. DEAŞ’ın Irak'ın bazı bölgelerinde kendisine bağlı grupları toparlamaya çalıştığına dair kanıtlar var. ABD'nin Suriye'den çekilme konusundaki stratejik düşüncesini anlıyoruz. Irak, Libya, Afganistan ve Suriye’de neler olduğuna bakın. Batılı askerlerin, Ortadoğu’daki sorunlara nadiren uzun vadeli bir çözüm olduğu görülüyor. ABD’nin Suriye’den çekilmesi, birkaç yıl boyunca koalisyon ile birlikte DEAŞ’a karşı savaşan Suriye Demokratik Güçleri (SDG) için aksi sonuçlara yol açacak şekilde yapılmaması gerekiyor.
ABD'nin geri çekilmesinden sonra İngiltere'nin nasıl bir rolü olacak?
-İngiliz birliklerinin Amerikalıların bölgedeki yerini alması gibi bir düşüncemiz yok. Elbette Amerikalılarla görüşmelerimiz devam ediyor. Birkaç hafta önce Washington’daydım ve Suriye’yi nasıl istikrara kavuşturacağımızı tartıştık.
Amerika ve Türkiye'nin kurmaya çalıştığı ‘güvenli bölge’ hususunda herhangi bir şekilde rol alacak mısınız?
-Müttefik olduğumuz için ABD’nin planlarını daima detaylı bir şekilde inceliyoruz. Onları mümkün olduğunca destekleyeceğiz.
Brexit sonrası İngiltere ile Arap Dünyası arasındaki ilişkileri ve Londra'nın Avrupa Birliği'nden (AB) siyasi ve ekonomik olarak ayrılmasını nasıl görüyorsunuz?
- İngiltere'nin Ortadoğu’yla ve Ortadoğu’nun bütün ülkeleri ile tarihi bağları var. Ortadoğu dünyanın en problemli bölgesi. İngiltere'nin Ortadoğu’da dengeleyici bir faktör olma sorumluluğu var. Afganistan, Libya ve Suriye’nin doğusundaki istikrar ve güvenlik gibi ana sorunları çözmek ve İran'ın istikrarsızlaştırıcı etkisine karşı mücadele etmek için tüm kanalları kullanmaya devam edeceğiz.
Brexit’ten sonrada da Ortadoğu’da rol almaya devam edecek misiniz?
- Elbette. Brexit’ten sonra her zamankinden daha fazla bunu sürdürmeye devam edeceğiz. Ortadoğu’ya sırtımızı dönmeyeceğiz.



Andri Snaer Magnason: Günümüzde her şeyi sonuna kadar sömürme eğilimindeyiz

İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)
İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)
TT

Andri Snaer Magnason: Günümüzde her şeyi sonuna kadar sömürme eğilimindeyiz

İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)
İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)

Nesrein El-Bakhshawangy

Yazar, müzisyen, belgesel film yapımcısı ve çevre aktivisti Andri Snaer Magnason, şiir, roman, tiyatro, çocuk ve genç yetişkin edebiyatı ve bilimsel kitaplar yazarak İzlanda Edebiyat Ödülü'nü tüm dallarında kazanan tek isim. Magnason, “LoveStar: A Novel” (Love Star) adlı kitabıyla 2016 yılında Fransa'da En İyi Yabancı Bilim Kurgu Romanı ödülü de dahil olmak üzere birçok ödül kazandı.

Magnason, 1973 yılında doğdu, İzlanda Dili ve Edebiyatı bölümünde okudu. Ancak çevre ve iklim değişikliği konuları ilgisini çeken yazar, yazılarında başlıca olarak bu konuları ele aldı. Ülkesinin temiz enerjiye geçmesi ve ulusal dilin önemi gibi alanlarda sıkı çalışmalar yapmak üzere 2016 yılında cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylığını koydu. Çalışmaları İngilizce, Fransızca, Japonca, Arapça ve Türkçe dahil olmak üzere 30'dan fazla dile çevrildi.

İşte Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason röportajın tam metni;

*Çevre ve iklim değişikliği hakkında yazmaya ilk olarak ne zaman ilgi duymaya başladınız?

Milenyumun başlarında İzlanda'daki birçok önemli yer kentleşme tehdidi altındaydı. Örneğin, belirli bir kaz türünün dünyadaki en büyük yuvalama alanı sular altında kalmıştı. Bunun gibi tehdit altındaki pek çok yerin yazabileceklerimden çok daha önemli olduğunu hissettim. Bu alanları koruyup koruyamayacağımı, dünyaya bir roman ya da yeni bir kitapla yapabileceğimden daha fazla katkıda bulunup bulunamayacağımı merak ettim. Daha sonra bu düşüncelerimi, bazen doğrudan, kurgusal olmayan bir biçimde, bazen de bilim kurgu, şiir ya da çocuk kitaplarında konu etrafında örmenin bir yolunu buldum ve bunları bir kitaba dönüştürdüm.

LoveStar: A Novel kitabında en son aşkın, ölümün ve dinin sonuna kadar sömürülmesi gerektiğini gösterdim.

Teknoloji ve özgürlük

*LoveStar: A Novel adlı romanınız teknoloji ve özgürlük arasındaki çatışmayı ele alıyor. Sizi bu romanı yazmaya iten neydi?

LoveStar: A Novel oldukça çılgın bir roman. İçinde bulunduğumuz çağın mitlerine karşı ilerleme ve teknoloji dünyasını keşfetmek ve şu anki trajik tanrılarımızı incelemek istedim. Yani Elon Musk ya da Steve Jobs gibi girişimciler dünyada devrim yarattılar, ama aynı zamanda kendilerini de yok ettiler. Onlar bana dünyayı istila eden ve bedenlerini ya da ruhlarını ele geçiren fikirlerin sadece ev sahipleri gibi görünüyorlar. Bu roman sosyal medyanın hayatımıza girmesinden önce yazıldı. Bu yüzden Jobs ve Musk'ın romanın ilham kaynağı olduğunu söylemek yanlış olur. Bu roman onları bu yolculuğa çıkmadan önce yazıldı. Yaklaşan internet çağının vaat ettiklerini, bağlantı ve veri çağını ve bu gelişen teknolojilerin sonuçlarını keşfetmek istedim. Sahte haberler, bilgi balonları ve kişiselleştirilmiş derecelendirmeler kitapta geçse de bunlar o zamanlar gündemde olan konular değildi. George Orwell’ın 1984 adlı kitabını, Kurt Vonnegut ve Aldous Huxley'in eserlerini, kendi zamanlarının gerçekliğine nasıl tepki verdiklerini ve bizim gerçekliğimiz için ne tür bir tepki hayal ettiğimi düşünüyordum. Uluslararası şirketlerin etiği ‘eğer biz yapmazsak başkası yapacak, o yüzden biz de yapmalıyız’ şeklindedir.

sdwcfvrgbt
LoveStar: A Novel adlı romanın kitap kapağı

*Peki bu romanda modern kapitalizmi ve onun toplum üzerindeki etkisini eleştirirken size ilham veren neydi?

Ben bunu daha çok araştırma, taklit ve deney olarak görüyorum. Doğanın ya da insan etkileşimlerinin ve kültürün giderek daha fazla alanının metalaştığını hissettim. Yeni teknolojinin, daha önce mümkün olmayan insan ilişkilerinden yararlanma ve bunlardan faydalanma olanaklarını nasıl açacağını düşündüm. Hiçbir şeyin kendi haline bırakılamayacağına, çağımızda her şeyi sonuna kadar sömürme eğiliminde olduğumuza tanık olmaktan ilham aldım ve bu romanda en son aşkın, ölümün ve dinin sonuna kadar sömürülmesi gerektiğini gösterdim. LoveStar: A Novel, bu 'kaynakları' sonuna kadar kullanmanın yollarını buluyor.

İklim değişikliği meseleleri

*Bize “On Time and Water” (Zaman ve Suya Dair: Bir Buzula Ağıt) adlı kitabı yazma sürecinden bahseder misiniz? Kitabın beyaz perdeye uyarlanma fikri nasıl ortaya çıktı ve filme nasıl hazırlandınız?

Yaşadığım zamanın ve mekânın bir yazarı olarak, bu konu benim için yazılması gereken en önemli konuydu. İklim değişikliği meseleleri üzerine yazılan çoğu yazının ilgi çekici olmadığını ve hatta yapay zeka tarafından yazılmış gibi tahmin edilebilir olduğunu gördüm. Bu konuların akıbetini öngörebildiğimi ve anlatı yoluyla bunlar hakkında beyin fırtınası yapabildiğimi fark ettim. İletişim yeteneği, bilimsel konuları ortalama bir insana açıklamak için büyük önem taşısa da bunun ötesine geçilmesi gerektiğini hissettim. Daha derin bir yaklaşım gerekiyordu. Bu dilden daha büyük bir şey. Zira bu temiz enerji dünyasına doğru bir paradigma değişimiyle ilgili ve bir paradigma değişiminde dil ve normlar yıkılmaya başlar.

ccdfvrbg
On Time and Water romanının kitap kapağı

İçinde yaşadığımız zamanı anlamadığımızı nasıl anlayabiliriz? Kitap ailemle ilgili, büyükannem ve büyükbabam 1950'lerde buzul kaşifleriydi. Kitap, bir yandan da zamanı ele alıyor. Çünkü 2100 gerçekten ne anlama geliyor? Biz bunu nasıl anlıyoruz? Kelimeler ne anlama geliyor? Olaylar 1000 ya da 2000 yıl sonra hala iklim değişikliği olarak adlandırılacak mı yoksa başka bir isimle mi anılacaklar?

Yeni nesillerin ‘nasıl çiftçilik yapılır, nasıl inşaat yapılır, nasıl seyahat edilir?’ gibi pek çok şeyi yeniden keşfetmesi gerekiyor.

Çocuklar ve çevre

*Bir çocuk edebiyatı yazarı olarak, sizce çocukları ve gençleri çevreyle ilgili konularda erken yaşta eğitmek önemli hedeflere ulaşılmasına nasıl yardımcı olabilir?

Çocukların ve gençlerin tüm eğitim metotlarıyla temiz enerjiye geçişin önemi konusunda bilinçlendirilmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü geçtiğimiz yüzyılın tasarım yöntemleri, alışkanlıkları ve endüstrisi artık eskidi. Yeni nesillerin ‘nasıl çiftçilik yapılır, nasıl inşaat yapılır, nasıl seyahat edilir?’ gibi pek çok şeyi yeniden keşfetmesi gerekiyor. Benim yaşıma geldiklerinde tüm dünyanın temiz enerjiye ihtiyacı olacak. Bu büyük bir değişim ve zorluk. Bugün doğan bir çocuk 2100 yılı civarında emeklilik yaşına ulaşacak. Şu anda dünyamız gelecekte istikrarlı olacak şekilde tasarlanmamıştır.

tynm
The Casket of Time (Yonder) kitabının kapağı

Bir genç yetişkin romanı olan The Casket of Time'da modern hikayeleri antik destanlarla birleştirirken karşılaştığınız zorluklar oldu mu?

Yeni bir eser yazarken karşılaşılan başlıca zorluk, eserin çerçevesini belirlemektir. Eser bir seri mi olmalı? Üç kitap mı, beş kitap mı? Ya da çok uzun bir kitap olabilir. Ama ben uzun kitaplardan ziyade kısa ve konu odaklı hikayeleri seviyorum. Bu yüzden geleceğin ve geçmişin hikayelerini bir arada örmek ve bunları mantıklı, şaşırtıcı ve izleyiciler için eğlenceli hale getirmek zordu, ama umarım başarmışımdır.

Bir resim bin kelimeden daha fazlasını anlatabilir, ancak bir kelime de bin resimden daha fazlasını anlatabilir.

*Kişisel internet sitenizde “Ben Noam Chomsky ve Lewis Carroll'un gayrimeşru oğluyum” diye yazmışsınız. Onların yazıları çalışmalarınızı nasıl etkiledi?

Chomsky'nin dilbilim teorilerini inceledim. Carroll ise beni vahşi ve eğlenceli hayal gücüyle etkiledi. Kelimelere ve dile olan ilgi ve hayal gücünüzü ne kadar genişletebileceğinizi görmek gibi şeyler zihnimde takılıp kaldı.

*“Dreamland” (Düş ülkesi) kitabınızın belgesel film haline getirilmesiyle birlikte, edebiyatın görsel eserlere dönüştürülmesinin önemini nasıl görüyorsunuz?

Gerek sözlü anlatıcılık gerek kitapta yazılı, gerekse müzikal ya da film olarak olsun hikayelerin farklı ifade biçimleri her zaman ilgimi çekmiştir. Farklı formlardan çok şey öğrendiğimi düşünüyorum. Her ifade biçiminin kendi kuralları ve kendi büyüsü vardır. Bir resim bin kelimeden daha fazlasını anlatabileceği gibi bir kelime de bin resimden fazlasını anlatabilir.

*Sizi 2016 yılında İzlanda cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmaya iten neydi? Sizce bir şair ve romancı böyle bir makamda ne kadar başarılı olabilir?

İzlanda cumhurbaşkanı devletin bir temsilcisidir. Doğrudan bir gücü olmasa da nüfuzu vardır. Benim gündemim İzlanda dilinin korunmasının önemi konusunda farkındalık yaratmak ve İzlanda'nın iklim değişikliğinin etkileri konusunda küresel bir eylem örneği haline gelmesini sağlamaktı. Cumhurbaşkanlığı daha çok kelimeler, kavramlar ve vizyonla ilgili. Bu, bugün her zamankinden daha önemli olduğu için gündeme getirebileceğimi düşündüğüm bir konuydu.

*Tüm ilgi alanlarınız arasında en çok neyle gurur duyuyorsunuz ve neden?

Belki çocuklarım! Dört tane çocuğum var. Ama birçok ülkedeki insanlara ulaşan çok farklı türde sanat yapma becerimle gurur duyuyorum. İzlandaca yazmak ve çeviri yoluyla Arapça konuşulan ülkelerdeki biriyle konuşmak ve yazının hala sınırları aşabildiğini görmek harika. Bununla gurur duyuyorum.

*Belgesel film yapımcısı olarak yaptığınız çalışmalar yazarlığınızı nasıl etkiledi?

Kariyerimi tarımdaki gibi bir tür ürün rotasyonu olarak görüyorum. Ürün rotasyonunda bir yıl patates ekersiniz, ertesi yıl arpa ve sonra belki de bir yıl boyunca tarlada yabani otların büyümesine izin verirsiniz. Böylece her tarla diğerini besler. Of Time and Water'ı yazarken kendimi bir belgesel film çekiyormuş gibi hissettim. Bilim insanlarıyla, yaşlılarla, Dalai Lama gibi kişilerle röportajlar yaptım. Ama sonra elimdeki malzemenin o kadar büyük olduğunu fark ettim. Bunun kitaplaştırılması gerektiğini düşündüm ve şimdi de bir belgesel film oldu.

*Belgesel filminiz “The Hero's Journey to the Third Pole - a Bipolar Musical Documentary with Elephants” (Kahramanın Üçüncü Kutba Yolculuğu: Fillerle Bir Bipolar Müzikal Belgesel) adlı belgesel filminiz, bipolar bozukluğu olan kişilerle ilişkili ruh sağlığı sorunları ve yaratıcı yetenekler konusunda farkındalık yaratmayı mı amaçlıyor?

Akıl hastalıkları üzerine tartışmak zor ve hassas bir konu. Filmimde, bipolar bozukluk şikayeti olan iki kahramana kendileri hakkında konuşma şansı verdik. Filmde tıpkı hepimiz gibi çok sempatik iki insan görüyoruz. Yani hayatlarının bir noktasında normal biri gibi muamele görüyorlar. Ancak hastalığın depresif evrelerinde karanlık zamanlardan geçerken manik evrelerinde yıldızlara dokunacak kadar coşkulu olabiliyorlar. Ardından farklı bir bilinçle ve hepimizin bir şekilde öğrenebileceği yeni bir insanlık durumu anlayışıyla geri dönüyorlar.