BM Suriye Özel Temsilcisi: Siyasi çözüm için uğraşıyoruz

BM Suriye Özel Temsilcisi: Siyasi çözüm için uğraşıyoruz
TT

BM Suriye Özel Temsilcisi: Siyasi çözüm için uğraşıyoruz

BM Suriye Özel Temsilcisi: Siyasi çözüm için uğraşıyoruz

Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen, Şarku’l Avsat ile gerçekleştirdiği özel röportajda, Suriye Anayasa Komisyonu’nun oluşturulmasına ve çalışma ilkelerinin belirlenmesine yönelik çalışmaların devam ettiğini söyledi ve kapsamlı bir yaklaşımın “Yönetim ve anayasa, BM’nin denetiminde gerçekleştirilecek seçimler, güvenlik ve terörle mücadele” olmak üzere dört noktayı içermesi gerektiğini belirtti.
Yılın başında göreve geldiğinden bu yana ilk kez Şarku’l Avsat’a konuşan Pedersen, 2254 sayılı karar uyarınca kendisine tevdi edilen görevin, BM himayesinde yürütülecak seçimler ve anayasa reformu üzerinde çalışmak olduğunu ifade etti. Müzakerelerin sonucu hakkında yargılarda bulunmadığını belirten Pedersen, “Anayasanın nasıl olacağını söylemek benim görevim değil. Bu Suriye egemenliğinin vereceği bir karardır” dedi.
Suriye hükümetiyle görüşmek üzere Şam'ı ziyaret ederek göreve başladığını dile getiren Pedersen, Şam'dan sonra Suriye Muhalefeti Müzakere Yüksek Kurulu ile görüşmek üzere Riyad'a yöneldiğini belirterek, “Tarafların bir araya gelmesi, aralarındaki ilişkilerin geliştirilmesi ve asli müzakerelerin başlatılması için hem hükümet hem de muhalefet ile çalışmam gerektiği, 2254 sayılı kararda açık bir şekilde ifade ediliyor” dedi.
Pedersen, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile ilgili tutumunun ne olduğu sorusuna, “2254 sayılı karar gereğince bana tevdi edilen vazife açık. Devlet Başkanı Beşşar Esed liderliğindeki hükümet ile muamelelerde bulunuyorum. BM, muhalefette ve hükümette kimlerin bulunacağına ve Suriye devlet başkanının kim olacağına karar vermiyor. Bu bir Suriye meselesidir” ifadelerini kullandı.
Suriye'de Amerika, Rusya, İran, Türkiye ve İsrail olmak üzere 5 ülkenin askerlerinin bulunduğuna dikkat çeken Pedersen, “Çalışmaya odaklanmalı ve çatışmanın önlendiğinden emin olmalıyız. Burası, hataların meydana gelebileceği bir alandır. Suriye için büyük ve feci sonuçlara yol açabilir ve bölgenin ve dünyanın istikrarı için tehdit oluşturabilir” dedi.
Pedersen, Suriye’nin üçte birini kontrol eden Suriye Demokratik Güçleri (SDG) temsilcilerinin müzakere masasına davet edilip edilmeyeceğine ilişkin bir soruya, “SDG, kuzeydoğu Suriye'de önemli bir oyuncu. SDG’nin siyasi rolü, tartışmaya devam etmemiz gereken bir konudur” diyerek cevap verdi.
İngiltere Dışişleri Bakanı Jeremy Hunt’ın aralarında bulunduğu İngiliz yetkililerle gerçekleştirdiği görüşmelerin ardından Pedersen ile Londra’da gerçekleştirilen röportajın metni:
-BM Lübnan Özel Temsilcisi olarak Suriye'nin bölgesel rolünü tartışmak üzere birkaç yıl önce Şam'a ziyarette bulundunuz. Aynı zamanda BM Suriye Özel Temsilcisi olarak birkaç gün önce tekrar Şam'ı ziyaret ettiniz ve ülkenin geleceğini tartışmak üzere bölgede bir tur gerçekleştirdiniz. Bu sizin için zor mu oldu yoksa işinizi kolaylaştırdı mı?
Öncelikle, görevimin Şam'a gitmekle başladığını biliyorsunuz. Şam'dan sonra Suriye Muhalefeti Müzakere Yüksek Kurulu ile görüşmek üzere Riyad'a gittim. Bunun vurgulanması gerekiyor. Çünkü benim görevim, 2254 sayılı Güvenlik Konseyi kararının uygulanmasıdır. Tarafların bir araya gelmesi, aralarındaki ilişkilerin geliştirilmesi ve asli müzakerelerin başlatılması için hem hükümet hem de muhalefet ile çalışmam gerektiği 2254 sayılı kararda açık bir şekilde ifade ediliyor. Bu çalışmalar ile birlikte 8 yıldır süregelen çatışma konusunda bir çözüme ulaşmayı hedefliyoruz. Özellikle Suriyeli bir mülteciyseniz, bu oldukça uzun bir zamandır.
-Yani, hükümetle ve muhaliflerle iki eşit taraf olarak mı çalışıyorsunuz?
Suriyeli taraflarla, Güvenlik Konseyi kararını ve kararın içeriğini temel alan bir yaklaşımla muamelelerde bulunuyorum. Doğru bir şekilde işaret ettiğiniz gibi bölgesel bir tur gerçekleştirdim ve önemli başkentlere gittim. Çatışmayı çözmek istiyorsanız, yalnızca Suriyelilerle değil, aynı zamanda uluslararası ve bölgesel aktörlerle da konuşmanız gerekiyor. Moskova, Washington ve Avrupa başkentlerinin elinde çatışmanın nasıl çözüleceğine dair net bir resmin bulunması gerekiyor.
-Onlara ne söylediniz?
Onlara mesajım şöyleydi: “Suriyelilerle birlikte ilerlememiz gerekiyor. Ancak uluslararası tarafların da sürece destek olmasını istiyorum. Bu ikilinin süreci birlikte yürütmeleri gerekiyor.”
-Bundan önce BM Lübnan Özel Temsilcisi olarak görev yaptınız ve Suriye yetkilileriyle Suriye'nin Lübnan'daki rolü hakkında konuştunuz. Şimdi ise BM’nin Suriye Özel Temsilcisi olarak görev yapıyorsunuz ve ülkenin geleceği hakkında görüşmelerde bulunuyorsunuz. Bu, uluslararası bir elçi olarak sizin için zor bir durum mu?
Aslında zor değil. BM tarafından belirlenen görev tanımım açık. Lübnan’dayken 1701 sayılı karar uyarınca görevlendirilmiştim ve önce Lübnanlılarla, daha sonra da kararla ilgili bölgesel taraflarla görüşmem gerekiyordu. Şu anki asli görevimin çerçevesi hükümet, muhalifler ve Suriye halkı ile sınırlı. Zor olan kısım bu değil. Asıl zor olan, 8 yıllık bir çatışmanın ardından Suriye toplumundaki bölünmelerin -özellikle de dile getirdiğim taraflar arasındaki bölünmelerin- ilerleme kaydedilmesini zorlaştıracak şekilde derinleşmesidir.
İlerleme kaydetmek için her taraf için ele alınması ve çözülmesi gereken birtakım meseleler var. İlerlemenin asli unsuru, çatışan tarafları güven oluşturmak ve çözüme ulaşmak üzere müzakere masasında bir araya getirmektir. Bu kolay mı? Hayır, bahsettiğim şeyler yüzünden oldukça zor.
-2254 sayılı Güvenlik Konseyi kararını uygulamakla vazifelisiniz. Bir araya geldiğiniz herkese bunu söylüyorsunuz. 2012 yılında Cenevre Bildirgesi, sonra Viyana Süreci ve şimdi 2254 sayılı karar.  2254 sayılı karar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kısaca söylemek gerekirse, 2254 sayılı karar, kapsamlı bir siyasi çözüm için gerekli tüm unsurları içeriyor. Güvenlik Konseyine brifing verdiğim sırada söylediğim şey buydu. Bana ulaşan bütün değerlendirmelerde ifade edilen şey aynı: “Bu hepimizin hemfikir olduğu bir şey.”
Hepimiz biliyoruz ki sahada yeni gelişmeler var ve 2015 yılında olduğundan daha farklı bir resimle karşı karşıyayız. Daha önce de söylediğim gibi çatışmanın askeri yönü sakinleşiyor olabilir, ancak çatışmalar henüz bitmedi. Hala diğer birtakım durumlar var. Çatışmanın kökleri hala mevcut. Bir yandan İdlib’de yaşanan durumlar, diğer yandan Suriye’nin kuzeydoğusunda yaşananlar…
Ayrıca Suriye içlerinde tanık olunan İsrail saldırıları var ve bölgede hala DEAŞ’ın kalıntıları bulunuyor. Suriye'de içinden çıkılması zor olan bir ekonomik ve sosyal durum da var. Bütün bunlar, bir şekilde üstesinden gelmemiz gereken diğer zorluklara ekleniyor.
Ayrıca, 2254 sayılı kararın içerdiği çok önemli unsurlar var. Karar öncelikle Suriye'nin egemenliğine ve birliğine saygı duyulması ile başlıyor ve bunu vurguluyor. Sonra Suriye halkının uzun süredir çektiği ıstıraptan ve terörle mücadeleden bahsediyor. Kararda, Suriyelilerin BM arabuluculuğu ile çatışmanın sona erdirilmesine yönelik politik sürece önderlik etmesi gerektiği belirtiliyor ve aynı zamanda, güven artırıcı önlemlerin gerekliliği hususuna değiniliyor. Karar dahilinde tutuklanan, kaybolan ve kaçırılan kimselere dair bahisler de var. Bunlar benim görevimin önemli unsurları ve parçalarıdır. Gerçekleştirdiğim bütün ziyaretlerde bu hususlarda ilerleme kaydedilmesi üzerine görüşmelerde bulundum.
-Bunu başarmak için atılması gereken en önemli adımlar nelerdir?
Bu hususta odaklanacağım belirli noktalar var. Öncelikli olanlar, güven inşa etmek ve hükümetle ve muhalefetle olan ilişkimi derinleştirmemdir. Böylece, ilerlemek için ortak noktalara dayanan bir anlaşmaya varabileceğimiz alanları tespit edebiliriz. Ayrıca üzerinde çalışmak için anlaşmazlık noktalarını tespit etmek gerekiyor. İkinci olarak Suriye sivil toplum kuruluşları ile kurulacak ciddi ilişkilerden bahsettim, bunu gerçekleştirmem gerekiyor. Üçüncü olarak tutuklanan, kaybolan ve kaçırılan kimseler üzerinde çalışmak gerekiyor. Bu, tüm Suriyeliler için çok önemli bir konudur. Suriye çatışmasında, bu trajediden etkilenmemiş tek bir ev bulunmuyor. Bu benim için oldukça önemli ve asli bir konu.
Siyasi olarak hükümet ve muhalefet ile olan diyaloğun derinleştirilmesi gerekiyor. Ayrıca eski BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura’dan miras aldığım Anayasa Komisyonu meselesi var. Bunun üzerinde çalışıyorum ve bir çözüm bulmayı umuyorum. Üçüncü liste ile ilgili birtakım anlaşmazlıklar var. İsimler ve çalışma ilkeleri üzerinde anlaşmaya varılması gerektiğini düşünüyorum. İlerlemekte olduğumuzu hissediyorum, ancak henüz bitirmedik.
-Güvenlik Konseyi’nde istikrar hakkında konuştunuz. Suriye'de istikrarın nasıl gerçekleştirileceğine dair düşünceleriniz neler?
Müzakerelerin neticesinde çatışmanın son bulmasını umuyorum. BM’nin dünyadaki çeşitli çatışma alanlarındaki deneyimleri bize gösteriyor ki, istikrarın sağlanabilmesi için çeşitli taraflar arasında güven inşa edilmesi ve yaraların sarılması gerekiyor. Güvenlik Konseyi'nde de dediğim gibi, gerçek bir uzlaşı ile birlikte taraflar arasında inşa edilecek güven ve çatışmanın ekonomik boyutu üzerine çalışılması gerekiyor.
-Bunun siyasi içeriği nedir?
Siyasi içerik, 2254 sayılı karar uyarınca çatışmaya ilişkin müzakere edilmiş bir çözümdür.
-Neye ulaşmak için?
Barışçıl bir çözüme ulaşmak için. Sonrasında siyasi olarak nasıl ilerleme kaydedileceğine dair gerçek müzakereleri başlatmak için tüm tarafları müzakere masasına getirmeye çalışmam gerekiyor. Bugün, bunun ayrıntılarından bahsetmemem gerektiğini düşünüyorum. Suriyeli tarafların bunu nasıl yapacaklarını görmeleri gerekiyor. Fakat sürecin nasıl seyredeceğine dair bazı net fikirlerimiz var. Şimdi bir arabulucu olarak yaptığım şey, üzerinde bir uzlaşıya varılan ve varılmayan hususların belirlenmesi sürecini kolaylaştırmaktır. Yakın zamanda bunu yapabilmeyi umuyorum. Şu an bulunduğumuz duruma gelene kadar 8 senelik bir sürenin geçtiğinin farkındayım.
-Anayasa Komisyonu meselesine geri döneceğim, fakat bölgedeki askeri duruma ilişkin bir soru sormak istiyorum.  Güvenlik Konseyi’nde Suriye’de Amerika, Rusya, İran, Türkiye ve İsrail olmak üzere 5 ülkenin askerlerinin bulunduğunu söylediniz. Uluslararası bir elçinin böyle bir ortamda siyasi bir süreç başlatması zor mudur?
Sadece zor değil, aynı zamanda tehlikeli! Bu nedenle, çalışmaya odaklanmalı ve dış güçler arasındaki çatışmaları önlediğimizden emin olmalıyız. Burası, hataların meydana gelebileceği bir alandır. Suriye için büyük ve feci sonuçlara yol açabilir ve bölgenin ve dünyanın istikrarı için tehdit oluşturabilir. Bu hususta derin zorlukların bulunduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu nedenle, Güvenlik Konseyi’nde, çatışmadaki uluslararası oyuncularla çalışmanın gerekliliğini dile getirdim. Çünkü çatışmanın uluslararası bir boyutu var. Tehditleri azaltmak ve birlikte hareket etmek için neler yapılabileceğini görmek amacıyla ciddi anlamda çalışıyorum.
-Anayasa Komisyonu meselesini miras aldığınızı söylediniz. Bunu Soçi-Astana sürecinden mi, yoksa 2254 sayılı karardan mı miras aldınız? Uluslararası kararı okudum, fakat Anayasa Komisyonu’na dair herhangi bir şeye rastlamadım.
2254 sayılı uluslararası kararda anayasa reformundan söz edilmektedir.
-Fakat Anayasa Komisyonu’ndan söz edilmiyor değil mi?
Siyasi bir süreç üzerinde uzun süre çalışmalar yürüttüğünüz zaman elde ettiğiniz şey bu olur. Burada anayasa reformundan bahsediliyor. Süreç daha sonra Anayasa Komisyonu gibi tek bir yol üzerine odaklanmaya yönelik gelişme gösteriyor. Bunun üzerinde çalışıyoruz. Hükümet 50 kişiyi aday gösterdi. Aynı şekilde muhalifler de 50 isim belirledi. Üçüncü liste üzerine çalışıyoruz. Fakat komisyonun çalışma kuralları hakkında da söylediğim gibi, eğer bu hususta başarılı olursak Suriye halkının güvenini kazanabileceğimiz güvenilir ve dengeli bir komiteye sahip olacağız.
-Komite üye sayısına bağlı kalacak mısınız?
Evet, üye sayısı konusunda herhangi bir değişiklik yapmayacağım.
-İlk önce listedeki 50 üzerinde anlaşmazlık vardı. Daha sonra bu sayı 28’e düştü. Şimdi ise Ruslarla 6 isim üzerinde görüşmeler yapıyorsunuz. Rusların herhangi bir karşılık olmaksızın çok şey elde ettiğini düşünüyor musunuz?
Açık olmamız gerekiyor. İsimler üzerinde bir anlaşmazlık vardı. Komisyonun BM tarafından belirlenen kriterleri karşılaması mümkündür. Komisyonun güvenilir ve dengeli olması gerekiyor. İsimler üzerinde çalışıyoruz. Aynı şekilde önemli olan bir diğer husus ise komitenin uygun ve profesyonel bir şekilde çalışmasını sağlamak için birtakım çalışma ilkeleri üzerine uzlaşı sağlanmasıdır. Güvenlik Konseyi'nde de belirttiğim gibi bunun sağlanması, siyasi bir sürecin başlangıcı olabilir.
-İsimler üzerinde uzlaştığınızı varsayalım. Bu adayların Suriyeli taraflarca hedef alınmayacağının garantisi var mı? 150 ismin korunacağına dair güvence aldınız mı?
Bu normal bir durum. Sadece üçüncü liste değil, komisyonun 150 üyesinin korunmasının güvence altına alınması gerekiyor. Bu, uzlaşıların bir parçasıdır.
-Listedeki bazı isimlerin adaylığının kabul edilmesinden korktuğunu biliyorum. İsimler belirlenmeden önce adaylarla konuştunuz mu? 150 adayın hepsinin çalışmayı kabul edeceğinden emin misiniz?
İlgili taraflar ile birlikte isimler üzerinde bir uzlaşıya varırsak, uluslararası toplumun da desteğiyle siyasi sürecin başlangıcı olarak tanımlanabilecek şeyler üzerinde çalışabileceğimizi umuyorum. Bu, eksiksiz bir anlaşma üzerinde uzlaşıya varılmasını gerektiriyor.
-Bazı kişiler, daha öncesinde kendileri ile istişare edilmediği için listeye katılmayı kabul etmeyecekler.
Tekrar sorunun kaynağına geri dönüyoruz. Aradan geçen 8 yılın ardından siyasi sürece dair güvenin olmaması normaldir. Bazı gerginliklerin ve tartışmaların olacağını tahmin ediyorum. Ancak, hükümetin, muhalefetin ve uluslararası toplumun bir uzlaşıya varmasıyla bunun üstesinden gelebileceğimizi umuyorum.
-Suriye Anayasa Komisyonu’nun oluşturulması ve çalışma ilkelerinin belirlenmesi için tayin edilen bir süre var mı?
Bu çerçevede kaydedilen bir takım ilerlemeler var, fakat belirli bir tarih yok.
-Muhalifler “seçimler, anayasa ve yönetim” hususunda konuşmak istediğini söylüyor?
Bu hususta geniş çaplı bir uzlaşı var. Bazen bunu unutuyoruz. 12 siyasi ilke, seçimler, anayasa, güvenlik ve terörle mücadele hususunda daha önce yapılmış bir anlaşma var. Bu yönde nasıl ilerleyebileceğimizi görmek için hükümetle ve muhalefetle diyaloğu derinleştirmeye çalışıyorum.
-Nasıl?
Hükümet ve muhalefet ile görüşmelerde bulunuyorum. Sadece anayasayı değil, bahsettiğim diğer bütün unsurları da tartışıyoruz. Çünkü 2254 sayılı karar, kapsamlı bir yaklaşımı içeriyor. Çatışmayı sona erdirmeye yönelik adımların atılabilmesi için kapsamlı bir yaklaşımın benimsenmesi gerekiyor. Benim görevim bu ve bu yönde çalışmalarımı sürdürüyorum.
-Bazı Batılı ülkeler ve bazı muhalifler “siyasi bir geçişten” söz ediyor. Bu vaki mi yoksa geçerliliğini yitirdi mi?
Zorlukların ayrıntılarda olduğunu biliyorum. Bu, Suriyeli tarafların müzakere masasına oturdukları vakit tartıştıkları anayasa, seçimler, güvenlik ve terörizm meseleleri ile ilgilidir. Bunun için kapsamlı bir yaklaşım gerekiyor. Tartışmaların sonucu hakkında öncesinden önyargılı bir şekilde konuşmam hata olur. Bu tartışmaların sonucu hakkında yargıda bulunmamalıyım.  Ancak görüşmeler için uygun bir ortam yaratmak adına neler yapılabileceği konusunda bazı fikirlerimiz var.
-Şam'daki bazı yetkililer, tüm Suriye toprakları üzerindeki kontrolün geri alınmasının ve ülkeden yasadışı dış güçlerin çıkarılmasının öncesinde siyasi sürece devam etmenin mümkün olmadığını söylüyor.
Bizim için önemli olan şey yapılanlardır.  Hükümet, Anayasa Komisyonu için 50 aday belirledi. Muhalifler de aynı şeyi yaptı. Umarım, bir an önce üçüncü liste ile ilgili olarak da bir uzlaşıya varılır ve komite çalışmalarına başlarız.
-Hükümet 2015 ortalarında ülke topraklarının yüzde 15’ini kontrol ediyordu. Şimdi ise yüzde 60'ını kontrol ediyor. Bazı analistler, hükümetin kaybettiği sırada hiçbir taviz vermediğini söylüyor. Hükümet şuan kazançlı bir durumda ve Rusya ve İran tarafından destekleniyor. Bundan dolayı şimdi hiçbir taviz vermeyecek. Ne düşünüyorsunuz?
Bir çözüm bulunabileceğini düşünmeseydim, bu işi ve bu görevi kabul etmezdim. Yeni bir gerçeklik ile karşı karşıya olduğumuzu biliyorum. Halihazırda mevcut gerçeklik sürekli değişiyor. En önemli şeyin çatışmaya bir son verilmesi olduğunu söylüyorum. Olur da 8 yıl sonra görüşecek olursak, “ Bir çözüme ulaşmak için elimize geçen fırsatı değerlendirdik” demeyi umut ediyorum.
-Bazıları, Rusya ve İran’dan tam destek alan hükümetin kazandığını söylüyor. Buna karşın, diğer bazı kimseler ise ülkenin harap olduğunu, ekonominin çöktüğünü, Batılı ülkelerin ülke üzerinde yaptırımlar uyguladığını ve ülkenin yüzde 40'ının devlet kontrolü dışında olduğunu söylüyor. Görevinizi başarıyla yerine getirebilmeniz için hangi görüş size yardımcı olur?
Suriye'deki duruma ilişkin ufkumu genişletmek için hükümet, muhalefet, sivil toplum kuruluşları ve Kadın Danışma Konseyi ile yoğun istişareler de bulundum. Ayrıca Riyad, Tahran, Ankara, Moskova, Washington, Paris ve Londra'yı ziyaret ettim. Farklı görüşler var ve uluslararası bir arabulucu ve BM elçisi olarak benim rolüm, Suriyelileri ve uluslararası toplumu 2254 kararını destekleyecek bir duruma getirecek şekilde çalışmaktır. Çeşitli değerlendirmeler hakkında yargıda bulunmayacağım. Tarafları bir araya getirmeye ve anlaşmazlıkları gidermeye çalışmaya devam edeceğim.
-Suriye sahnesindeki oyuncuların çoğu ile bir araya geldiniz. Suriye topraklarının yüzde 30'unu kontrol eden SDG temsilcileriyle görüştünüz mü?
Hayır. Onlarla henüz görüşmedim. Doğru bir şekilde işaret ettiğiniz gibi SDG, kuzeydoğu Suriye'de önemli bir oyuncudur ve ülke arenasındaki siyasi rolü, tartışmaya devam etmemiz gereken bir konudur.
-ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile Washington'da bir araya geldiniz. Amerikalılar Cenevre'deki barış görüşmelerini ilerletmek için Suriye'nin doğusunda bulunduklarını söylüyorlar. Amerikalılardan Kürtlerin müzakere masasına getirilmesi yönünde bir talep var mı?
Amerikalılar görevimin öneminin farkındalar ve şu anda yaptıklarıma saygı duyuyorlar. Suriye hükümeti ve muhalefet ile görüşmeler de bulundum. Pompeo ile görüştüğüm meseleler ikimizin arasında kalacak.
-Şam’a yaptığınız son ziyarette Devlet Başkanı Beşşar Esed ile görüşmediniz. Bu hususta farklı görüşler var. İngiltere Dışişleri Bakanı Jeremy Hunt bana iki hafta önce Esed’in iktidarını sürdürebileceğini söyledi. Bu, Batı ülkelerinin görüşüdür. Muhaliflerin farklı talepleri var. Bu hususta ne düşünüyorsunuz?
2254 sayılı karar gereğince bana tevdi edilen vazife açık. Devlet Başkanı Beşşar Esed liderliğindeki hükümet ile görüşmelerde bulunuyorum. BM, muhalefette ve hükümette kimlerin bulunacağına ve Suriye devlet başkanının kim olacağına karar vermiyor. Bu Suriye'nin iç meselesidir.
-Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri de görevinizin bir parçası mı?
2254 sayılı karar uyarınca benim görevim, BM himayesinde yürütülen seçimler ve anayasa reformu üzerinde çalışmaktır.
-Cumhurbaşkanlığı ve parlamento?
Müzakerelerin sonucuyla ilgili yargıda bulunmamam gerekiyor.  Anayasanın nasıl olacağını ve Suriyelilerin ne hususta anlaşacaklarını söylemek benim görevim değil. Bu Suriye egemenliğinin vereceği bir karardır. Buna göre, BM himayesinde seçimler yapılacak. Bu gerçekleştiği takdirde sizinle bu konuyu görüşmeye hazır olacağım.
-Başkanlık ve parlamento seçimlerine hazırlanmak görevinizin bir parçası mı?
Karar öyle demiyor. Bilakis bunun anayasal bir süreç olduğunu söylüyor. Seçimler buna göre yapılacak.
-Sizin düşünceniz nedir?
Bunun gerçekleşmesini umuyorum. Bu Suriye egemenliğinin vereceği bir karardır. Bekleyip göreceğiz.
-Yeni bir anayasa yapılmasından mı yoksa mevcut anayasada değişiklik yapılmasından mı yanasınız?
2254 sayılı karar açıkça yeni bir anayasadan bahsediyor. Anayasal reformun yapılmasının gerekliliği açıktır. Buna Suriyelilerin kendileri karar verecek.
-Güvenlik Konseyi brifinginde ana hatlarıyla dile getirdiğiniz planınızın maddelerinden biri olan kayıp kimseler ve kaçırılanlar ile ilgili dosyaya dönelim. Bu hususta ne söyleyebilirsiniz?
Bu, tüm Suriyeliler için çok önemli bir konudur. Suriye çatışmasında, bu trajediden etkilenmemiş tek bir ev bulunmuyor. Bu benim için oldukça önemli ve asli bir konu. Ailelerin sevdiklerinin başına ne geldiğini bilmesi çok önemli. Bu açık bir şekilde benim görevimin bir parçası. Doğru şekilde ortaya konduğu takdirde Suriye toplumunun yaralarının sarılmasına yardımcı olacak bir konu.
-Soçi-Astana süreci çalışma grubu aracılığıyla bu dosya ile ilgili çalışmalara daha fazla dahil olacak mısınız?
Rusya, Türkiye ve İran'dan oluşan bir çalışma grubu var ve bizimle birlikte çalışıyorlar. Bu çalışmalar devam edecek. Şam'a gittiğim zaman görevimin bir parçası olarak bunu da tartışacağım.
-Batılı yetkililerden ‘stratejik sabır’ diye adlandırdıkları bir tutumu benimsediklerini duyuyoruz. Yani hükümetin birtakım tavizler vermesini sağlamak için Şam üzerindeki yaptırımların sonuçlarını bekliyorlar. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Suriye’deki çatışmaya ilişkin bir çözüme ulaşılması için gerekiyor.
-Bunun “stratejik aciliyet” ile birlikte olması mı kastınız?
Suriyeliler ve bölge için mümkün olan en kısa sürede çatışmaya bir çözüm bulunması gerektiğine inanıyorum. Uzun süredir devam eden bir ıstırap var. 2254 sayılı karar uyarınca müzakere edilen bir çözümle bu çatışmanın sona ermesi gerekiyor.  
-DEAŞ coğrafi olarak sona ermek üzere. Bunun görevinize bir etkisi olacak mı? DEAŞ’ın bir örgüt olarak veya ideolojik bakımdan sona erdiğini düşünüyor musunuz?
DEAŞ’ın coğrafi bakımdan hezimete uğraması oldukça yakın. Fakat hepimiz biliyoruz ki bu, DEAŞ’ın nihai olarak son bulacağı anlamına gelmiyor. Örgün hiçbir şekilde geri dönmemesinden emin olmak için çok çalışmamız gerekiyor.
-Nasıl?
Suriye’deki çatışmalar hususunda getirilebilecek adil ve kapsamlı bir çözümün, DEAŞ’ın ve korkunç fikirlerinin geri dönüşünün önlenmesine katkıda bulunacağı konusunda şüphe yok.



Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (2): Sudan’ın bölünmesini oldubittiye getirmek istiyorlar… HDK'nın operasyon odalarında yabancılar var

Darfur Bölgesi Valisi Mini Arko Minawi
Darfur Bölgesi Valisi Mini Arko Minawi
TT

Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (2): Sudan’ın bölünmesini oldubittiye getirmek istiyorlar… HDK'nın operasyon odalarında yabancılar var

Darfur Bölgesi Valisi Mini Arko Minawi
Darfur Bölgesi Valisi Mini Arko Minawi

Darfur Bölgesi Valisi Mini Arko Minawi, Al Majalla’ya verdiği röportajın ikinci bölümünde Sudan’la ilgili uluslararası ve bölgesel bir tartışmanın olduğunu belirtti. Minawi, “Sudan’ı ya bölmek istiyorlar ya da bölünmeyi oldubittiye getirmek istiyorlar” diyerek dışarıdan ülkeyi bölmeye yönelik bir plan yapıldığı uyarısında bulundu.

Röpottajın iilk bölümünde 15 Nisan’da Hartum'da tanık olduklarını anlatan Darfur Bölgesi Valisi Minawi, Muhammed Hamdan Dagalu komutasındaki HDK'nın başlangıçta yaklaşık 25 bin kişiden oluştuğunu ancak savaş başlamadan önce Hartum’a 120 bin HDK üyesinin getirildiğini belirterek, “Bunların yüzde 70'inden fazlası eğitimsizdi. Gerçek sicile sahip HDK’ya bağlı seçkin güçler arasında yer almıyordu. Sudan'ı yağmalamak ve işgal etmek için (başkent Hartum’a) farklı ülkelerden çok sayıda genç getirildi” şeklinde konuştu.

HDK’nın Darfur bölgesindeki 5 eyaleti askeri olarak kontrol ettiğini, ancak tam kontrole sahip olmadığını söyleyen Minawi, HDK’nın yanında Rus paralı asker grubu Wagner’in de rolü olduğuna dikkati çekerek “HDK üyelerinin yüzde 50’sinden fazlası yabancı uyruklu ve operasyon odalarında Sudanlı olmayan yabancı subaylar oturuyor” ifadelerini kullandı.

Rusya’nın Port Sudan’da askeri bir üs kurma anlaşmasının ‘öldüğünü’ belirten Minawi, ancak Sudan Ordusu ile Tahran arasında, askeri ortaklık karşılığında İran’ın ürettiği silahlı insansız hava araçlarının (SİHA) satın alımının da olduğu bir mutabakata varılabileceğini göz ardı etmedi.

İşte Darfur Bölgesi Valisi ve Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi ile Zoom uygulaması üzerinden yaptığımız röportajın ikinci bölümü:

*Sudan’daki savaşın, iki general (Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ve HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu) arasındaki bir savaş olduğunu, Darfur’daki savaşın bir uzantısı olarak patlak verdiğini ve dolayısıyla Darfur’daki savaşın bitmediğini, mevcut savaş başlayınca Darfur'daki savaşın bir uzantısı olarak oldubittiye getirildiğini söyleyenler var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bu doğru. Bu savaş, Darfur’daki savaşın, 1955 yılında Torit şehrinde patlak veren savaşın, Güney Sudan’daki savaşın, Nuba Dağları’ndaki savaşın, Mavi Nil’de yaşanan savaşın ve tüm birikmiş meselelerin bir uzantısıdır. Bunu neden söylediğime gelince öncelikle HDK'nın yapısı kabile temellidir. Kurulduğu dönemde Darfur'da çıkan olaylar adına oluşturuldu. Ben de başlarda bu oluşum içinde yer aldım. HDK, dönemin Cumhurbaşkanı Ömer Hasan el-Beşir'i, bazı generalleri ve yardımcılarıyla birlikte Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) önüne çıkarana kadar birtakım eylemler gerçekleştirdi.

Darfur'da bir soykırımın yaşandığı, 2003 yılında başlayan etnik temizliğin 2006 ve 2007 yıllarına kadar devam ettiği herkesçe biliniyor. Darfur’daki çatışmanın tüm dünyayı, bölgenin kontrolünü Afrika Birliği (AfB) tarafından gönderilen AMIS (African Union Mission in Sudan) adlı barışı koruma gücüne devredecek kadar ikilem içerisine soktuğu biliniyor. Durumun kötüleşmesi üzerine AfB Barışı Koruma Gücü’nün (AMIS) misyonu Birleşmiş Milletler (BM) tarafından oluşturulan bir görev gücüne devredildi. BM ve AfB’nin ortak görev gücüne o dönemde dünyanın en büyük misyonu olan ‘UNAMID’ (BM-AfB Darfur Misyonu) adı verildi.

FOTO: Minni Arko Minawi, Sudan hükümeti ile beş isyancı hareket arasında imzalanan barış anlaşmasının ardından Sudan Adalet ve Eşitlik Hareketi lideri Cibril İbrahim Muhammed ile birlikte, 31 Ağustos 2020 (Reuters)
 Minni Arko Minawi, Sudan hükümeti ile beş isyancı hareket arasında imzalanan barış anlaşmasının ardından Sudan Adalet ve Eşitlik Hareketi lideri Cibril İbrahim Muhammed ile birlikte, 31 Ağustos 2020 (Reuters)

Tüm bunlar olurken, merkez ile kenarlar arasındaki gerginlik, merkez beni çağırıncaya kadar zaman zaman şekil değiştirdi. O sıra iktidarda siyasal İslamcı Ulusal Kongre Partisi hükümeti vardı. HDK, demokratik dönemde Sadık el-Mehdi hükümeti ve şu ​​an Milli Ümmet Partisi’nin lideri olan general tarafından kurulmuş bir kabile ordusu olmasına rağmen ondan yardım istediler.

HDK, devletin kendisine sağladığı imkanlar sayesinde orduyu destekleyen bir yapıdan paralel bir orduya dönüştü.

*HDK, bahsettiğim gibi Darfur’daki daha önceki savaşta önemli bir rol üstlenmişti. Bu savaş yeniden başlamış gibi görünüyor. İhlallerden, sahadaki ve insani durumdan bahsediliyor. Şu an Darfur'daki askeri durumla ilgili nasıl bir harita çizersiniz?

HDK 2003-2004 döneminde bu saydıklarınızı içeren bir kültür üzerine kuruldu. Tıpkı ‘her kap içindekini dışına sızdırır’ deyiminde ifade edildiği gibi. HDK, son dakikaya yani hedef aldığı düşmanın kafasına sıkacağı son kurşuna kadar uygulanmak üzere manifesto geliştiren bir yapıdır. Dolayısıyla HDK’nın sahip olduğu bu kültür, karşınıza çıkan ne varsa mutlaka ele geçirilmesi gerektiğini salık verir. Karşısına çıkan tüm kadınlara tecavüz etmesi gerekiyor, çünkü o dönemde bu gücü oluşturan istihbarat üyelerinin bu güçleri oluşturmadaki gerçek niyeti bu tür ihlallere yol açmaktı. ‘Her kap içindekini dışına sızdırır’ derken kast ettiğim o kabın içindeki işte bu. Dolayısıyla bir şekilde iktidarı ele geçirmeye karar verdiklerinde, komşu ülkelerden çok sayıda paralı asker, savaş tutkunu, para düşkünü ve kaos müptelası, hiç eğitim almamış, vicdanı olmayan, çölden gelmiş, insanlık nedir bilmeyen kim varsa getirdiler. Hepsi Sudan sahasında, savaş alanında toplandı. Herkes bunun bir parçası oldu. Tecavüz olsun, yağma olsun, insanlara baskı olsun, başka şeyler olsun istediklerini yapıyorlar. Tam özgürlüğe sahipler. Hartum'da evlere el koydular. Sudan dışından gelenler ne Sudan halkını ne de Sudan ruhunu umursuyorlar. Çünkü ele geçirmek için geldiler. Yaklaşım bu. Onlara verilen mesaj da bu. Dolayısıyla aldıkları mesajı yerine getiriyorlar.

HDK’nın operasyon odalarında yabancı uyruklu, Sudanlı olmayan subaylar oturuyor

*HDK askeri olarak Darfur’un kontrol ediyor mu?

Evet, Darfur’u askeri olarak kontrol ediyor. Darfur dört eyaletten oluşuyordu. Darfur’daki savaş sırasında Ulusal Kongre Partisi hükümeti bu sayıyı Batı Darfur, Orta Darfur, Güney Darfur, Doğu Darfur ve Kuzey Darfur eyaletleri olmak üzere beşe çıkardı. HDK dört eyaleti kontrol ediyor, ama yönetimi ele geçirmedi. Tam bir kaos yaşanıyor. Vatandaşlar da bu yüzden tüm bu eyaletlerden kaçıyorlar. Gerçekler bunlar.

*Wagner güçlerinin HDK’ya Darfur'daki operasyonlarında yardım ettiği konuşuluyor. Bununla ilgili bir bilginiz var mı?

Bu konuda yeterli ve kesin bir bilgiye sahip değilim. Fakat savaştan önce bile duyduklarım ve elde ettiğim bilgiler doğrultusunda bunu göz ardı etmiyorum. Ama bu savaşı destekleyenler ve bu savaşı çok yüksek bir oranda, yüzde 50’nin üstünde yönetenler Sudanlı değiller. HDK’nın operasyon odalarında Sudanlı değil, yabancı uyruklu subaylar oturuyor.

(Soldan sağa) HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Daklu, Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ve dönemin Başbakanı Abdullah Hamduk başkent Hartum'da düzenlenen bir tören sırasında, 8 Ekim 2020 (AFP)
(Soldan sağa) HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Daklu, Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ve dönemin Başbakanı Abdullah Hamduk başkent Hartum'da düzenlenen bir tören sırasında, 8 Ekim 2020 (AFP)

*Sudanlı olmayanlar da var dediniz. Wagner’den olanların ve olmayanların olduğunu mu söylemek istiyorsunuz?

Evet, Wagner’den olanlar ve Wagner’den olmayanlar var.

*Wagner’den olmayanlar, yani Afrikalılar. Bildiğiniz gibi Çad'da darbe girişimi yaşandı. Kabilelerin Darfur bölgesine müdahalesi nedeniyle Darfur'daki savaşın Çad ve Orta Afrika'da yansımaları olduğunu düşünenler var. Bununla ilgili yorumunuz nedir?

Ben herhangi bir ülkenin adını vermedim ve daha fazla ileriye gitmek de istemiyorum. Ama Çad’a ile ilgili ne kastettiniz. Orada darbe girişimi mi oldu yoksa başka bir şey mi oldu bilmiyorum. Fakat güvenlik durumu ve kriz haline gelip çözülmesi gereken siyasi gerginliklerin yaşandığını biliyoruz. Ama bahsettiğim rol, Sudan'ın savaşın yönetilmesinde oynadığı rol. Burada Çad devletini kastetmiyorum.

Altın kaçakçılığı ve Sudan topraklarının sömürülmesi korkunç bir durum.

*Wagner meselesine dönecek olursak, basında Wagner'in HDK'yı desteklediğine dair birçok haber yer alıyor. Altın kaçakçılığına karıştığı konuşuluyor. Sizce bu haberler doğru mu? Bununla ilgili herhangi bir bilginiz var mı?

Biz bu tür haberleri ve bilgileri, hassas istihbarat bilgilerine sahip, modern istihbarat eğitimi almış, tecrübesi ve kabiliyeti yüksek, bu tür gelişmeleri takip edebilecek uyduları olan kişilerden alıyoruz. Elimde, basında çıkan haberleri teyit edecek bir bilgi yok ama altın kaçakçılığı ve Sudan topraklarının sömürüldüğü açık. Bu çok korkunç. Sudan'da kaynaklar gibi birçok alanda da sömürü var. Dolayısıyla bu sömürü sayesinde şimdi bu savaşın büyük potansiyeli ortaya çıktı.

*Milislerden ve HDK'dan bahsetmişken, sizce Orgeneral Hamideti ile ne ölçüde temas halindeydiniz? Hamideti’nin HDK’yı tamamen kontrol ettiğini düşünüyor musunuz? HDK’ın kaç üyesi var?

Bu güçler bir ya da birkaç kabileden oluşuyor. Hatta bu güçlerin içindeki kabilelerin doğal olarak kardeş lidere ve komutan yardımcısına yakınlıklarına göre düzenlenmiş kategorileri var. Bu yüzden sayıları çok. Ancak bu güçlere liderlik edenler seçkin kesimlerden kişiler. Seçkinler ve elitler birdir, kabile de birdir. Kabile içinde bile ailelerin en üst düzeyden en alt düzeye kadar çeşitlilik gösterdiği biliniyor.

*Tam bir kontrol ve net bir yapı olduğunu düşünüyor musunuz?

Tabii ki hayır, oluşumu gereği kontrol tam olamaz. Hatta bunu bizzat Hamideti bile söyledi. Olan bitenlerin sebebinin ‘isyancılar’ olduğunu ifade etti. Hamideti onlara böyle diyor. Hamideti’nin yardımcısı Sayın Abdurrahim Hamdan Dagalo ile görüştüm. O da (Darfur’daki) el-Cenine’de yaşananların ‘isyancılardan’ yani kendi kontrolleri dışında olanlardan kaynaklandığını düşünüyordu. Belki savaşlardan çıkar sağlıyorlar ve operasyonlarından faydalanıyorlar ama askeri emirlere ve talimatlara uyanlardan değiller. Bu sebeple isyancıların olduğuna şüphe yok. Bununla birlikte seçkinler gibi sistemin içinden gelen, ancak kişisel çıkar elde etme eğiliminde olanlar da var. Bunlar, HDK’nın düzenli ordu oluşturma yöntemiyle oluşturulmamasından ötürü varlar.

*HDK’nın üye sayısıyla ilgili bir tahmininiz var mı?

Sayılarını tam olarak bilmiyorum ama savaştan önce generallerden öğrendiğime göre Hartum’a dışarıdakiler hariç yaklaşık 120 bin HDK üyesi girdi. Bunların yüzde 70'inden fazlası eğitimsizdi. Gerçek sicile sahip HDK’ya bağlı seçkin güçler arasında yer almıyordu. Sudan'ı yağmalamak ve işgal etmek için (başkente) farklı ülkelerden çok sayıda genç getirildi.

Bu ittifak ‘Anayasal Bildiri’ üzerine kurulmuştu. Anayasal Bildirinin üç imzalı nüshası vardı ve her bir nüshada farklı hükümler yer alıyordu.

*Yaklaşık 120 bin HDK'lının Hartum'a girdiği söylenebilir mi?

O dönemde böyle olduğu söyleniyordu. Bu, Hartum'daki sayıydı. Çünkü savaşa altı aydan az bir süre kala HDK sayısının 25-30 bin civarında olduğunu söylüyorlardı. Ancak savaşa birkaç gün kala Hartum’a 120 binden fazla HDK üyesinin getirildiğini söylediler. Bu, sayının çok fazla olduğu ve çok az dönemde dramatik bir şekilde katlandığı anlamına geliyor. Bu artışın arkasında bir kuşatma vardı ve bunun arkasında da bir hedef.

*Röportajın başında Özgürlük ve Değişim Güçleri’nin (ÖDG) rolünden bahsettiniz. Siz o dönemde de önemli bir isimdiniz, şimdi de öylesiniz. 25 Ekim 2021 günü Abdullah Hamduk hükümetine yapılan darbe hakkında ne düşünüyorsunuz?

Hamduk hükümetine yapılan darbe üçüncü darbedir. Darbe diyebiliriz ama ben bunu darbe olarak görmüyorum. Çünkü iktidarı Beşir’in elinden alanlar Hamduk değil, Burhan ve Hamideti idi. Hamduk o dönem hükümetin üçüncü adamı olması için getirilmişti.

Orada bulunan görgü tanıklarından birinin aktardığına göre Hamduk 25 Ekim'den önce nüfuz sahibi biri değildi. Çünkü yönetim bizzat generallerin elindeydi. En nihayetinde Hamduk bir komutan değildi ve başbakanın yetkisi dahilinde olması gereken birçok konuda onlardan yardım istiyordu. Ancak Merkez Konseyi, ÖDG, ordu ve HDK arasında yapılan ittifak sonucu Hamduk hükümeti düştü. Bu bir darbeden ziyade bir ortaklığın sona ermesiydi. Çünkü bu ittifak ‘Anayasal Bildiri’ üzerine kurulmuştu. Anayasal Bildirinin üç imzalı nüshası vardı ve her bir nüshada farklı hükümler yer alıyordu. Dolayısıyla ne devlet ne de hükümet vardı. Bu da kaosun başlangıcı oldu.

Kaos, Anayasal Bildirinin imzalanmasıyla başladı.

*Kaos ile neyi kastediyorsunuz?

Kaos, Anayasal Bildiri imzalandığında başladı. ÖDG’nin Merkez Konsey kanadı ve ÖDG'yi kanla kurduğumuz, silahlı hareketlerle inşa ettiğimiz için benim de içinde bulunduğum Demokratik Blok kanadı dahil olmak üzere diğer gruplar tarafından darbe yapıldığına inanıyorduk. Ancak (eski Cumhurbaşkan Ömer) el-Beşir rejiminin devrilmesinin ardından ordu ve HDK ile ÖDG'nin temel oluşumuna karşı çıkanlar arasında gizli bir ittifak yapıldı. Çok sayıda kişi HDK'ya katıldı. Aslında Sudan'ın lehine değil de kendi lehlerine hedefleri olan ülkelerden uluslararası yardım aldılar. Bu kusurlu oluşum 25 Ekim'e kadar böyle devam etti.

FOTO: Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ve dönemin Başbakanı Abdullah Hamduk Hartum'da siyasi bir anlaşmanın imzalandığı törende, 21 Kasım 2021 (Sudan Cumhurbaşkanlığı)
Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ve dönemin Başbakanı Abdullah Hamduk Hartum'da siyasi bir anlaşmanın imzalandığı törende, 21 Kasım 2021 (Sudan Cumhurbaşkanlığı)

*Darbenin Burhan ile Hamideti tarafından Hamduk’a karşı yapılmadığını söylüyorsunuz ama gerçekte ÖDG ve Merkez Konsey kanadı içinde Hamideti’ye karşı bir anlaşmazlık mı vardı?

Darbe, ÖDG içinde gerçekleşti. ÖDG'den bazı gençler tarafından yönetilen ve Hamideti ve Burhan'la ittifak kurmalarını sağlayan bu darbe, 18 Ağustos 2019'da Beşir rejiminin düşmesinin ardından ‘geçiş hükümeti’ ve diğer oluşumların kisvesi altında üstü kapalı olarak gerçekleşti. Darbe böyle başladı. Bundan önce Hamideti ve Burhan Beşir'e darbe yaptı. Durum böyle ilerledi. Askeri Konsey’deki kardeşlerimiz darbecilerin merkez noktalarını tasfiye etmek için orduyu kullanıyorlardı. Mesela bir gün darbeye kalkışabilecekleri zayıflatmak için Burhan’ı kullanıyorlardı, başka bir gün askeri operasyonla iktidara gelebilecek silahlı hareketleri zayıflatmak için Hamideti'yi. Dile getirdikleri gizemli amaç da buydu.

*Sizce en fazla suçlu olan ÖDG-Merkez Konseyi mi?

Kesinlikle. Çünkü ÖDG-Merkez Konseyi, 25 Ekim öncesi dönemde siyasi güçlerle ulaşıp orduya sızdılar.

Sudan sahnesinde şu an yer alan taraflarla Anayasal Bildiriyi oluşturan taraflar aynı olduğundan bir yenilik görmüyorum.

*Hamideti ve Hamduk arasındaki son anlaşma hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sivil Demokratik Güçler Koordinasyonu (Tekaddüm) lideri Abdullah Hamduk siyasi rol, HDK Komutanı Hamideti ise askeri rol oynuyordu. Dolayısıyla onların aynı partinin ya da örgütün kanatları olduğuna inanıyorum. Bu da Sudan halkı açısından ‘gülünç’ bir durum. Bir diğer ‘gülünç’ olan konu ise bu tür senaryolar, skeçler ve oyunlarla bizi kandırdıklarını düşünmeleri.

*Sizce bu Sudan'da daha geniş kapsamlı bir çözümün başlangıcı mı, yoksa şu an var olan bölünmenin devamı mı?

Henüz ortaya yeni bir yapı çıkmış değil. Sudan sahnesinde şu an yer alan taraflarla Anayasal Bildiriyi oluşturan taraflar aynı olduğundan bir yenilik görmüyorum.

*Ordu Komutanı Orgeneral Burhan ile iletişim halinde olduğunuzu sanıyorum, doğru mu?

Ben herkesle iletişim halindeyim. Ancak Cuba Barış Anlaşması çerçevesinde oluşturulan hükümetteyim. Bu hükümetin başında da hâlâ Orgeneral Burhan bulunuyor.

Bu savaşı yürüten ülkeler, Sudan’ı bölme ve bölgenin haritasını yeniden çizme planının arkasında olan ülkeler.

*Şu an Orgeneral Burhan’ın Port Sudan’da bulunduğu, ordunun güç merkezinin Port Sudan'da olduğu, Hamideti komutasındaki HDK’nın ise Hartum’da olduğu ve Darfur'da savaştığı bir durum söz konusu. Cevabını net olarak almak istediğim bir soru var. Sudan’ın bir gerçeklik bağlamında coğrafi olarak daha fazla bölünmeye doğru sürüklendiğini düşünüyor musunuz?

Bu savaşı ister orduda olsun ister HDK'da olsun, savaş saflarında yer alan Sudan vatandaşları ya da vatanseverler değil, devletler yürütüyor. Bu savaşı yürüten ülkeler, Sudan’ı bölme ve bölgenin haritasını yeniden çizme planının arkasında olan ülkelerdir. Eğer Sudan'da başarılı olurlar ve Sudan’ı bölmeyi başarırlarsa bu felaket daha fazla yere yayılacak. HDK, Hartum'dan dönüp kasım ayı sonları aralık ayı başlarına kadar Darfur’daki operasyonlara odaklandığında, amaç Darfur'u ele geçirmek ve bir oldubittiye getirmekti. Bu oldubittinin amacı, bir zamanlar Sudan’ın komşusu olan ülkelerde yaşananları tekrarlamaktı.

Bu elbette bildiğimiz gerçeklere dayanıyor. Bunun arkasında HDK’nın olması şart değil. Daha ziyade söz konusu ülkelerin bir gündemi var. Bu gündemin uygulanması gerekiyor ve iç unsurları da var.

FOTO: Sudan Ordusu ile HDK arasındaki çatışmalar sırasında başkent Hartum'da bir bölgede yükselen dumanlar, 8 Haziran 2023 (AP)
 Sudan Ordusu ile HDK arasındaki çatışmalar sırasında başkent Hartum'da bir bölgede yükselen dumanlar, 8 Haziran 2023 (AP)

*Kim o ülkeler?

İsim vererek hiçbir ülkeyi rencide etmek istemiyorum.

*Sudan'ın bölünmesinin oldubittiye getirilmesinden mi yoksa Sudan'ın bölünmesinden mi endişeleniyorsunuz?

Sudan’ın bölmek ya da bölünmeyi oldubittiye getirmek istiyorlar. Darfur'dan başlayıp HDK'nın Darfur’u ele geçirmesini ve ardından burayı insani yardım kisvesi altında kendisini dayatmasını istediler. Darfur'u ele geçirenlerin desteğiyle bu oldubittiye getirilecek. Hartum senaryosunun suya düşmesiyle bu senaryoya yöneldiler.

*Yani Sudan’ın bölünmesinden bahsediyoruz. Peki, ordu yalnızca Port Sudan’ı mı kontrol ediyor?

Ordu, Port Sudan'ı kontrol ediyor, Hartum'da, Darfur'da ve el-Faşir’de de ordu güçleri var. Yani ordu sadece Port Sudan’da değil, birçok bölgede güçleri var. Ancak örneğin, ülkeyi Port Sudan'dan yönetmeyi tercih ederse bu ordunun sadece Port Sudan’ı kontrol ettiği anlamına gelmez.

*Geçtiğimiz günlerde Burhan’ın Mısır’ı Hamideti’nin ise Libya’yı ziyaret ettiği söylendi. Bu ziyaretler oldu mu?

Hamideti’nin Libya’yı ziyaret ettiğine dair herhangi bir şey duymadım, ancak Burhan'ın Mısır ziyaret ettiğini biliyorum ve bu ziyareti takip ettim.

Mısır çok önemli ve Sudan’ın komşusu olan bir ülke. Sudan'daki istikrar Mısır’ın çıkarınadır. Aynı durum Sudan için de geçerli.

*Peki, Burhan’ın Mısır ziyaretini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu sıradan bir ziyaretti. Mısır çok önemli ve Sudan’ın komşusu olan bir ülke. Sudan'daki istikrar Mısır’ın çıkarınadır. Aynı durum Sudan için de geçerli. İki ülkenin liderlerinin karşılıklı ziyaretlerde bulunmasının çok doğal olduğunu düşünüyorum.

*Eski ABD Başkanı George W. Bush'la şahsi ve doğrudan bir ilişkiniz vardı...

Şimdiye kadar birçok ABD’li ile şahsi ilişkilerim oldu. Cumhuriyetçi Parti'deki birçok önemli isimle de şahsi ilişkilerim var.

*ABD, birkaç gün önce Sudan'a özel bir temsilci atadı. ABD’nin Sudan’la ilgili eğilimleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Yeni özel temsilci atanmasını memnuniyetle karşıladık ama ABD’nin Sudan eğilimleri her zaman kurumsal eğilimler olarak kaldı. Kişisel ilişkilerden ziyade kurumlarının planlarına, kurumlarının ve ofislerinin yönlendirdiği yönlere ve yaklaşımlara bağlı olmaya devam etti. Bu konuda onlara yazdım ve Sudan'a yönelik politikalarını daha önceki özel temsilcilerin ve büyükelçilerin yönlendirmelerinden farklı bir şekilde ele almaları çağrısında bulundum. Çünkü Sudan çok büyük bir ülke. Kültürleri ve dinleri farklı milletlere ev sahipliği yapıyor. Burası uçsuz bucaksız bir ülke. Tüm bu milletler, Sudan'ın her karışını seviyor. Sudan'da iyi insanların yanında kötü insanların da olduğunu kabul etmezler. Dışarıdan gelen ve iyi biri olarak tanımlanan kişi Sudan’da sorun yaşayabilir. Bu yüzden onları Sudan'da istikrarın sağlanması ve Sudan halkının sevgisinin kazanılması için tüm sivil ve siyasi güçlerle temasa geçmeye çağırdım.

*Sanki siz de böyle olduğunu düşünmüyorsunuz?

Bilmiyorum. Çünkü atanan kişi henüz görevinde ilerleme kaydetmedi. Fakat son iki yıldır Sudan dosyasını bizi savaşa sürükleyecek şekilde yönetenlerle deneyimlerimiz oldu. Elbette onlarla birlikte başkaları da vardı. Onların değerlendirmeleri yanlış olabilir.

*Sudan'daki savaşta ABD’nin Sudan politikasının etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?

Belki de bu, ABD’nin Sudan politikası değil, Sudan dosyasını yöneten kişilerin politikasıdır. Çünkü ABD, kendileri için belki de Sudan'dan daha büyük olan başka sorunlarla, Ukrayna gibi başka ülkelerle, başka eksenlerle ilgileniyordu. ABD’nin yol açtığı insani felaketlerin yanında büyük sorunlar da vardı. Örneğin Ukrayna, ABD’liler için bir iç felaketti. Belki de dosyaları yöneten kişiler tahminlerinde hata yapmışlardı.

Mevcut hükümetten ABD ile özel ilişkileri olduğuna dair herhangi bir sinyal almadım.

*Bu belki de şu ya da bu şekilde, Sudan hükümeti ile Rusya arasında, Port Sudan’da askeri bir deniz üssü kurulmasına ilişkin anlaşmaya atıftır. Belki de ABD’nin bu anlaşmayı engellemekte çıkarı vardır. Bize bu anlaşmayla ilgili daha fazla bilgi verebilir misiniz?

Bu anlaşma eski olmadığı gibi yeni de değil. Hatta bir anlaşma da değil, daha ziyade bir anlaşma taslağıydı ve henüz hayata geçirilmedi. Mevcut hükümetten ABD ile özel ilişkileri olduğuna dair herhangi bir sinyal almadım. Kimse bu konuyu gündeme getirmiyor.

*Ben Rusya’nın Port Sudan’a kurmak istediği askeri üsle ilgili anlaşmayı kastediyorum. Ordu ile Rusya arasında Port Sudan’da askeri üs kurulması konusunda sanırım bir taslak anlaşma vardı...

Şu an böyle bir anlaşma yok. Daha görüşülmedi bile. Ben bu anlaşmanın ölü doğmuş olabileceğine inananlardanım.

FOTO: Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) ekipleri Batı Darfur’da savaşta yaralananlara Çad'daki Adre Hastanesi’nde yardım ederken hastane önünde toplanan Sudanlı mülteciler, 16 Haziran 2023 (Reuters)
Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) ekipleri Batı Darfur’da savaşta yaralananlara Çad'daki Adre Hastanesi’nde yardım ederken hastane önünde toplanan Sudanlı mülteciler, 16 Haziran 2023 (Reuters)

*İran’ın, Kızıldeniz kıyısında bir deniz üssüne sahip olma karşılığında Sudan ordusunun envanterine SİHA sağlamayı teklif ettiğine dair haberleri okumuşsunuzdur. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Tüm bunlar gerçek olmaktan ziyade basında dolaşan söylentiler. Sizin gibi ben de bu haberleri okudum, ancak şimdiye kadar bununla ilgili resmi bir hükümet kaynağından bilgi almadım. Ben de hükümetin içindeyim. Bu haberin doğru mu yanlış mı olduğunu herhangi bir zamanda herhangi bir kaynaktan tespit edebilirim. Ancak sorduğum insanlardan hiçbiri bana bunun doğruluğunu teyit edemedi. İran ya da başka ülkelerle iş birliği konusuna gelince, tüm bunlar ülkeler arası ilişkilere, özellikle Sudan gibi bir ülkenin değerlendirmesine, dış politikasına ve şu andaki mevcut durumuna bağlı. Ordu değil, devlet hisseder. Burada devlet ile orduyu birbirinden ayırmamız gerekiyor. Çünkü ordu devletin bir organıdır. Eğer devlet çevresinde bir kuşatma, kapatma, komplo olduğunu hissederse kuşatmayı kırabilecek herkesten yardım ister.

*Rusya, Port Sudan'da askeri üs kurmaya çalıştı, İran'ın da böyle bir girişimde bulunduğundan bahsediliyor. Aynı şekilde bölgedeki başka ülkeler için de aynı durum geçerli. Sudan konusunda bölgesel ve uluslararası bir rekabet olduğunu düşünüyor musunuz?

Bu savaş, Sudan konusunda uluslararası ve bölgesel rekabetin bir özelliğidir.

Sudan halkının tanık oldukları hiç kolay değil.

*Bu savaşın yakın zamanda sona ereceğini düşünüyor musunuz? Sizce bu savaşı sonlandırmanın en iyi yolu hangisi?

Elbette bu savaş bir gün bitecek. Çünkü savaş Sudan’da, dünyada ve hiçbir yerde normal olmayıp aksine anormal bir durumdur ve belli koşullar altında bitebilir. Dolayısıyla bu savaşa yol açan koşulların artık savaşa son vermenin bir yolunu bulması gerekiyor. Savaş, Sudan siyasi ve sivil güçlerinin onayı, birbirini tanıması, ulusal diyalog ve tüm tarafların rızasıyla sona erecektir. Sudan halkı bu noktaya ve bu kanaate ulaşırsa savaş bir daha başlamamak üzere biter.

FOTO: Batı Darfur'un yönetim şehri el-Faşir'de Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi ve ona sadık isyancılar, 19 Eylül 2008 (AFP)
 Batı Darfur'un yönetim şehri el-Faşir'de Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi ve ona sadık isyancılar, 19 Eylül 2008 (AFP)

*Gerçekten bunun olacağını düşünüyor musunuz?

Kesinlikle. Çünkü Sudan halkının sadece 15 Nisan savaşıyla değil, 70 yıllık bağımsızlık tarihi boyunca tanık oldukları hiç kolay değil.

*Size özel bir soru: Neden biraz ağır bir Arapça konuşuyorsunuz?

Ben Arapça konuşmayan bir kabileden geliyorum. Kabilemin farklı bir dili var. On yaşımdayken okula girdim ve Arapçayı burada öğrendim. İlk kez Arapça bir kelime duyduğumda on yaşındaydım. Arapça dersleri gördüm. Bu yüzden Arapçada dilim ağır geliyor, çünkü ana dilim değil.

*Darfur bölgesinde öğretmendiniz. Sonra Sudan Kurtuluş Hareketi'ne mi katıldınız?

Evet, bu doğru.

*Bu özel soruları size geçmişinizle ilgili okuyucularımıza daha fazla bilgi aktarmak için sordum.

Çok memnun oldum, teşekkür ederim.

*Bu röportaj Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.