​Mısır- İsrail barış anlaşmasının 40’ıncı yıldönümü

ABD Başkanı Jimmy Carter’ın gözetiminde, Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat ve İsrail Başbakanı Menahem Begin arasında, 1979 yılının mart ayında imzalanan barış anlaşması.(AFP)
ABD Başkanı Jimmy Carter’ın gözetiminde, Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat ve İsrail Başbakanı Menahem Begin arasında, 1979 yılının mart ayında imzalanan barış anlaşması.(AFP)
TT

​Mısır- İsrail barış anlaşmasının 40’ıncı yıldönümü

ABD Başkanı Jimmy Carter’ın gözetiminde, Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat ve İsrail Başbakanı Menahem Begin arasında, 1979 yılının mart ayında imzalanan barış anlaşması.(AFP)
ABD Başkanı Jimmy Carter’ın gözetiminde, Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat ve İsrail Başbakanı Menahem Begin arasında, 1979 yılının mart ayında imzalanan barış anlaşması.(AFP)

Mısır’da halk ve sendikaların öfkesi, geçen yılın ekim ayında düzenlenen Uluslararası Kahire Sinema Festivali’nde ‘Siyonizm’e destek veren’ tutumuyla tanınan Fransız yönetmen Claude Lelouch’a ödül verilmemesini sağlamıştı. Ancak Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi söz konusu olaydan yaklaşık 2 hafta önce, 2018’in eylül ayında New York’ta gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Genel Kurulu yıllık toplantılarının oturum arasında ülkesinin İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile ilişkilerine dair açıklamalarda bulunmuştu.
Her ikisi de Mısır ve İsrail arasında 40 yıl önce imzalanan barış anlaşmasının durumunu ortaya koyuyor. Bazıları söz konusu anlaşmanın uygulanması konusunda resmi düzeyde ‘siyasi gelişmeler’ olduğunu söylerken aynı durumun halk içinde de geçerli olduğunu söylemek mümkün değil.
Dönemin Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat ve İsrail Başbakanı Menahem Begin’in ABD gözetiminde 26 Mart 1979’da ‘barış imzalamasından’ bu yana siyasi denklem, güç dengelerinde bir ‘stratejik darbeye’ sahne oldu. Bu, Mısır’ın Arap Birliği üyeliğinin askıya alınması da dahil birçok tepkiye yol açtı.
Mısır ile barış anlaşması imzalama çağrısı, 1977 yılında İsrail’i ziyaret eden dönemin Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat’ın girişimi üzerine yapıldı. Söz konusu dönemde başarılı sonuç almak neredeyse imkansız görünüyordu. O yıllarda İsrail’in sağ kesimi Menahem Begin’in liderliğindeydi. Barış için bedel ödemeyi reddetmesiyle tanınan Begin iktidara geldi. Ancak özellikle Ortadoğu’da barış konulu uluslararası bir konferans düzenlemek için Sovyetler Birliği ile iş birliği yapmaya başlayan Jimmy Carter başkanlığındaki ABD, ziyarette önemli bir fırsat yakaladı. İsrail, bu konferansa şiddetle karşı çıkıyordu.
İsrail, Bu anlaşmalar gereği Mısır’ın Sina bölgesinden tamamen çekildi. Yerleşim birimlerini yıkarak 7 bin yerleşimciyi bölgeden tahliye etti. Filistinlilere tam bir özerklik vermeyi kabul etti. İsrail ordusunun Batı Şeria’daki ve Gazze’deki birçok bölgeden çekilmesi, daha derin bir anlaşmaya götüren beş yıllık müzakereler yapılması ve Filistin halkına kendi kaderini tayin hakkı tanıması da anlaşmanın şartları arasında bulunuyordu. Ancak anlaşmanın bu kısmı uygulanmadı. Anlaşmada Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) görmezden gelinerek Ürdün, Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nden Filistinli yerli heyetler ile müzakereler yapılmasına değiniliyordu. Ürdünlüler de Filistinliler de buna katılmayı reddetti. Begin hükümeti bu reddi, hedeflerini uygulamak için bir fırsat bildi. Batı Şeria, Gazze Şeridi ve işgal altındaki Doğu Kudüs'te hızla yerleşimler kuruldu.
Siyasi Bilimler Profesörü Dr. Mustafa Kamil es- Seyyid, üzerinden 40 yıl geçen anlaşmaya dair değerlendirmelerde bulundu. Seyyid, Şarku'l Avsat’a yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Taraflar, anlaşmayı ‘yalnızca Mısır ve İsrail arasında bir barış olarak değil’ kapsamlı bir çözümün başlangıcı olarak da değerlendirdi. Batı Şeria, Gazze ve Golan’da olanlara bakıldığında bu hedefe dayanarak Arap-İsrail çözümüne doğru bir ilerleme kaydedilmedi.”
Seyyid’in değerlendirmelerine göre anlaşma, İsrail’in tüm taleplerini karşıladı. Kahire, çatışma arenasından çekildi. İşgal devleti, batı cephesini güvenlik altına aldı.
Anlaşmaya göre Mısır, Sina’nın kuzeyinde yalnızca sınırlı bir varlığa sahip olabilir. Ancak Mısır şu an silahlı terörist unsurlarla mücadele için ağır mühimmatları ile bölgede bulunuyor. Seyyid konuya dair şunları söyledi:
“Meydana gelen değişimin anlaşma metniyle değil Mısır ve İsrail’in olağanüstü bir tehlikeye maruz kalması ile ilgisi bulunuyor. Bu grupların bazıları özellikle İsrail’e karşı düşmanlık beslediği iddiasında bulunuyor. Bu nedenle İsrail’in Mısır’ın ağır silahlarla yasaklı bölgeye girişine engel olacağını sanmıyorum.”
Öte yandan İsrail Dışişleri Bakanlığı tarafından dün yayınlanan raporda ‘kısmen başarılı olan barış anlaşmasına’ övgüde bulunuldu. Raporda anlaşmanın çok sayıda sarsıntıya maruz kalmasına rağmen sağlam kaldığına dikkat çekildi. Anlaşmaların tarım, turizm, güvenlik ve politika alanlarında geniş çaplı bir iş birliği sağladığına işaret edildi.
İsrail’in Mısır’dan yaptığı ithalatın değeri sadece 650 milyon dolar. İsrail’in Mısır’a ihracatı ise geçtiğimiz yıl 110 milyon doları bulmuştu. Mısır’a giden İsrailli turistlerin sayısı 125 bin oldu. Bu turistlerin çoğunluğunu 48 Arapları oluşturuyor. İki ülke arasındaki iş birliği Serbest Ticaret Bölgesi Anlaşması ile sonuçlandı. Bu iş birliği 2005 yılında ABD ile imzalanan Serbest Ticaret Bölgesi Anlaşması’nı doğurdu. Söz konusu anlaşmaya göre Mısır, fabrikalarında üretilen ürünleri İsrail ile sınırlı bir ortaklık ve düşük gümrük vergisi ile ABD’ye ihraç etmeye başladı. Bu ihracatın değeri, toplamda 8 milyar dolara ulaştı.
Söz konusu süreçte Mısır’da görev yapan bazı eski diplomatlar, barış anlaşmalarının faydasını kanıtladığını ve iki ülke arasındaki ilişkilerin en iyi haline ulaştığı görüşünde. İsrail’in eski Kahire Büyükelçisi Dr. Haim Koren, bu anlaşmanın stratejik ilişkilere dönüştüğünü, birçok sınavı kararlı bir şekilde verdiğini ve İhvan-ı Müslimin’den (Müslüman Kardeşler) Mısır eski Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi dönemine kadar etkisini kaybetmediğini söyledi. Koren, iki ülke arasında sevgi ya da dostluk bulunmadığını ancak çıkar ortaklığı olduğunu ifade etti.
Seyyid açıklamasında her iki ülke için resmi anlamda üst düzeye ulaşan ilişkilerin her zamankinden daha iyi durumda olduğunu belirtti. Bununla birlikte ekonomik ilişkilerde, özellikle de İsrail’in Mısır’a gaz ihraç etme anlaşması imzalanmasının ardından benzer bir gelişme kaydedildiğine dikkat çekti. Mısır’ın Doğu Akdeniz Gaz Forumu'na dahil olmasının ardından birçok ülke ile öncekinden çok daha fazla ticari ilişki kurduğunun altını çizdi.
Seyyid, anlaşmanın Mısır halkına yansıması konusunda da şu değerlendirmelerde bulundu:
“Cumhurbaşkanı Sedat’ın İsrail’e gerçekleştirdiği sürpriz ziyaretten dönüşünün ardından askeri seferberliğin sona ermesi, beklenen refah vaatlerinin verilmesi, harekete geçilmesi, yatırım dönemine girilmesi ve ülke ekonomisinin toparlanmasını sağlayacak İsrailli turistlerin artması memnuniyetle karşılandı. Bu nedenle kalabalıklar tarafından coşkuyla karşılandı. Şimdi, tüm bu yılların ardından resmi verilere göre Mısırlıların yüzde 32’si halen yoksulluk sınırında yaşıyor. Bu nedenle davanın savunucularından bazılarının coşkusu azaldı.”
Mısırlıların ve İsraillilerin ilişkilerini normalleştirmesi, şu ana kadar dindirilemeyen bir fırtınaya neden oldu ve karşı çıkıldı. Bu öfke fırtınası, eski milletvekillerinden Tevfik Ukkaşe’nin, dönemin İsrail Büyükelçisi Haim Koren ile görüşmesinin ardından 2016 yılında parlamento üyeliğinin düşürülmesine sebep oldu.
ABD’nin Kahire Büyükelçiliği, anlaşmanın 40’ıncı yıl dönümünde Kahire Maslahatgüzarı Thomas Goldberger’in kaleminden yayınladığı makalede şu ifadeleri kullandı:
“Her geçen gün bu cesur tercihin olumlu sonuçlarını görüyorum. Bunu, gelişen Mısır ekonomisi, bölgedeki rolü ve ABD ile ilişkisinde gözlemleyebiliyorum. Mısır’ın barış anlaşması nedeniyle daha istikrarlı, güvenli ve gelişmiş bir hal aldığına, ayrıca bölgedeki rolüne sahip çıktığına dair derin bir inanca sahibiz.”
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da dün yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Barış Antlaşması, Camp David anlaşmalarının ardından Mısır ile İsrail arasında Ortadoğu tarihinde yeni dönem başlattı. Taçlandırılan bu diplomatik başarı, uzun yıllar süren yoğun müzakerelerin bir sonucudur. Barış anlaşması, bölgede daha fazla güvenliğin, istikrarın ve uyumun önünü açtı. Uzun süren silahlı çatışma dönemini sonlandırdı.”



Cezayir seçimleri: Siyasal İslamcılara karşı “bağımsızlar”

Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)
Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)
TT

Cezayir seçimleri: Siyasal İslamcılara karşı “bağımsızlar”

Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)
Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)

Cezayir, 12 Haziran'da yapılması planlanan Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun döneminin ilk seçimlerine doğru giderken İslami eğilimli partilerin, çoğu bağımsız olan muhalifler karşısında güçlü sonuçlar elde etme olasılığının yüksek olduğunu gösteren göstergeler söz konusu. İslami eğilimli partilerin şansı, ülkede 2019 yılında halkın sokaklara döküldüğü, eski Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika'nın uzun soluklu iktidarının sona ermesine katkıda bulunan ‘halk hareketinin’ (Hirak) bazı kesimlerinin yanı sıra Sosyalist Güçler Cephesi (FFS) ile Kültür ve Demokrasi Birliği (RCD) gibi laik partilerin seçimleri boykot etme kararı almaları dahil olmak üzere birçok faktör tarafından destekleniyor. Siyasi arenaya uzun yıllar hakim olan Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN) ve Demokratik Ulusal Birlik (RND) partileri, eski rejime olan bağlılıkları nedeniyle, yarışa bölünmüş halde girdiler.
Pekk, seçim yarışı tablosu, sandık başına gidilmesine günler kala nasıl şekillendi?

‘Milliyetçi’ partiler
FLN, Cezayir’in 1962 yılında bağımsızlığını kazanmasında bu yana ülkenin siyaset sahnesini hegemonyası altına aldı. Hegemonyası, yetkililerin halk protestolarından sonra tek partili hükümet sistemini kaldırdığı 1989 yılına kadar devam etti. Parti, Aralık 1991 seçimlerinde İslami Kurtuluş Cephesi (FIS) karşısında neredeyse iktidarı kaybediyordu. Ancak ordu, seçimlerin ilk tur sonuçlarını iptal etti. Bu adım, 1992 yılının başlarından itibaren ülkenin on yılı aşkın bir süre boyunca şiddet döngüsüne girmesine neden oldu. Cezayir 1997 yılında, 1992'de iptal edilen seçimlerden sonraki ilk parlamento seçimlerini gerçekleştirdi. RND, bu seçimleri, açık ara farkla (156 milletvekili) kazandı. RND, FLN tarafından ihanete uğramaktan korkan parti yetkilileri tarafından kurulan yeni bir partiydi. FLN ise FIS’in kapatılmasının ardından ülkedeki ana İslami eğilimli parti haline gelen Barış Toplumu Hareketi'nden (MSP (69 milletvekili) sonra üçüncü sırada (62 milletvekili) geldi.
FLN, 2002 seçimlerinde 199 sandalye kazanarak yeniden lider olurken RND (1997 seçimlerinde 156 milletvekili çıkardıktan sonra) sadece 47 sandalyeyle üçüncü sıraya geriledi. Partinin bu düşüşü, o dönem parti lideri olan Liamine Zeroual ile bağlantılı olabilir.  Zeroual istifa edip iktidarı Buteflika'ya devrettikten sonra, Buteflika'nın onursal başkanlığını yaptığı FLN iktidarı yeniden geri aldı. 2007 seçimlerinde FLN 136 sandalyeyle liderliğini sürdürürken, onu 61 sandalyeyle RND izledi. 2012 seçimlerinde de tablo değişmedi. FLN, 208 sandalyeyle liderliğini sürdürürken RND 58 sandalye ile peşinden geldi. 2017 seçimlerinde aynı sahne bir kez daha tekrarlandı. FLN, 146 sandalyeyle liderliğini korurken RND, 97 sandalyeyle onu takip etti.
FLN ve RND’nin, Buteflika'nın 1999'dan 2019'a kadar süren iktidarının temel dayanakları olduğu açıkça görülse de Cezayirliler, 12 Haziran'da sandık başına gittiklerinde, iki partinin Buteflika rejimine bağlılıkları ve eski rejimi savunmaları onlara zarar verebilir. Bu iki partinin Buteflika'yı hasta ve konuşamazken haldeyken bile desteklediği ve sağlığının sebep olduğu engelleri bilmelerine rağmen Buteflika’yı arka arkaya cumhurbaşkanlığına aday gösterdikleri biliniyor. Dahası, Buteflika rejimi düşer düşmez bu iki partiden önde gelen çok sayıda isim, yolsuzluk ve yasadışı servet edinme suçlarından hüküm giyerek kendilerini parmaklıklar ardında buldu.
Tüm bu faktörler, kendilerini milliyetçi olarak niteleyen bu iki partinin egemenliğinin sona ermek üzere olabileceği ve 12 Haziran seçimlerinden feci sonuçlarla çıkabileceği izlenimi veriyor.

İslami eğilimli partiler
İslami eğilimli partiler, muhaliflerinin dağılması ve bir noktada her zaman hükümetlerin milliyetçilerle siyasal İslamcıları (FLN, RND ve MSP) bir araya getirmesi gerektiğinde ısrar eden eski Cumhurbaşkanı Buteflika’nın rejiminin bir parçası olmasına rağmen, Buteflika'ya karşı halk hareketine verdiği desteği sürmesini sonucunda 2021 seçimlerine güçlü bir konumda giriyorlar.
Siyasal İslamcıların Buteflika yönetiminden ayrılması, 2011'de Arap Baharı'nın başlamasından hemen sonrasına denk geliyor. İslami eğilimli partiler, muhalifleri tarafından, tökezleyen halk hareketini sürdürerek fırsatçı olmakla suçlandılar. Arap Baharı, Mısır, Tunus ve Libya'da olduğu gibi Cezayir’de de siyasal İslamcıları öne çıkardı. Tıpkı, parlamento seçimlerinin siyasal İslamcıların ilk kez hükümete liderlik etmelerine izin veren en büyük payı kazanmasıyla sonuçlandığı Fas’ta olduğu gibi.
Ancak 2012 seçimleri, siyasal İslamcıların istediği gibi geçmedi. Çünkü resmi sonuçlar FLN'nin ve RND’nin hakimiyetinin devam ettiğini gösterdi. Bu sonuçlar, siyasal İslamcıları seçimlerde hileli yapıldığı iddiasında bulunmaya itti. Aynı sonuç, siyasal İslamcıların milliyetçilerin ardından üçüncü sırada yer aldığı 2017 seçimlerinde de tekrarlandı. Ancak bugün 2021 seçimlerinin arifesinde, rakiplerinin ve muhaliflerinin yaşadığı talihsizlikler, en çok siyasal İslamcıların işine yarayacak gibi görünen bir tablo söz konusu.
İslami eğilimli partilerin başını şuan, Abdurrezzak Mukri liderliğindeki MSP ve Abdullah Caballa liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Cephesi (FJD) çekiyor.

Laik partiler
Cezayir’deki laik partilerin başını ise uzun yıllardır, güçleri Tizi Vuzu ve Bicaye gibi aşiret bölgelerinde yoğunlaşan FFS ve RCD çekiyor. Ancak bu iki parti geçtiğimiz yıllarda, özellikle FFS’nin önde gelen isimlerinden Hüseyin Ayet Ahmed’in partiden ayrılmasından ve RCD’nin lideri Said Sadi'nin istifasından sonra, kendilerini sürekli bir kaos içerisinde buldular. Bunun yanı sıra iki parti, 2021 seçimlerini boykot etme kararı aldıklarını açıkladılar. Troyka yanlısı (Avrupa Birliği/AB, Uluslararası Para Fonu/IMF, Avrupa Merkez Bankası/AMB) siyasetçi Louisa Hanun liderliğinde Sosyalist Eşitlik Partisi (PES) adlı üçüncü bir sol eğilimli parti daha var. Bu parti de 12 Haziran seçimlerini de boykot edecek, ancak halk arasındaki popülaritesi, hiçbir zaman 1990'larda siyasal İslamcılara yönelik sert eleştirileriyle tanınan lideri Hanun'unki kadar yüksek olmadı.

Halk hareketi ve ordu
Halk hareketi, 2019 yılında Buteflika rejimini devirmede orduyla birlikte önemli bir rol oynadı. Cumhurbaşkanının sağlığının elverişsiz olmasına rağmen seçimlerde yeniden aday olmasına karşı başlayan halk protestoları sonrasında ordu, halk hareketinin yanında yer almaya karar verdi ve aynı yılın Nisan ayında Buteflika'yı iktidardan uzaklaştırdı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Ahmed Kayid Salah, Buteflika’nın azledilmesinin yanı sıra Buteflika rejiminin iktidarının temel direkleri eski başbakanlardan Abdulmelik Sellal ve Ahmed Uyahya ile parti liderleri ve işadamlarından ve hatta bazı ordu komutanlarından çok sayıda ismin yargılanmasında kilit bir rol oynadı. Aynı zamanda ‘General Tevfik’ adıyla bilinen eski İstihbarat ve Güvenlik Dairesi (DRS) Başkanı Muhammed Medin ve İstihbarat Teşkilatı Başkanı Osman Tartak (Beşir) da görevden alındı. Ancak Kayid Salah'ın rolü, Buteflika rejimini devirmesinden sadece aylar sonra Aralık 2019'da aniden vefat etmesiyle sona erdi. Ancak orduya verdiği halk hareketiyle birlikte hareket etmesi yönündeki emri, Abdulmecid Tebbun’u cumhurbaşkanlığına getiren mevcut dönemin önünü açtı.
Cezayir ordusu şuan, sürekli olarak askeri birliklerin önünde konuşmalar ve sırayla saha ziyaretleri yapan Genelkurmay Başkanı Said Şangariha tarafından yönetiliyor. Ama aslında, ordu liderliğinin ve onunla birlikte istihbarat servisinin, tıpkı geçmiş yıllarda olduğu gibi bu kez de perde arkasında siyasi bir rol oynamaya devam etmeye istekli mi olduğu yoksa siyaset sahnesini seçimlerden çıkacak olan iktidara terk mi edeceği henüz netlik kazanmış değil.
FLN’nin 1992 yılında iktidara gelmesinin engellenmesi için ordunun doğrudan müdahale etmesi gerekti. Bu adımı eleştirenler ülkeyi kanlı bir on yıla sürüklediğini söylerken, destekleyenler ise bu adımın ülkeyi o dönemde liderlerinin açıklamalarından çıkarılan sonuca göre demokrasiye inanmayan bir partinin elinden kurtardığını söylüyorlar.
Öte yandan, halk hareketinin Buteflika yönetimine son vermedeki ana rolüne rağmen, asıl sorunu eleştirenlerin de söylediği üzere kendisini temsil eden ve onun adına konuşan bir liderlik üretememiş olmasıdır. Her ne kadar hareketin kendisini temsil edecek birini çıkaramamasının, kendi çıkarına olumlu bir faktör olduğunu söyleyenler de var. Çünkü onlara göre iktidar, halk hareketini sona erdirmek için hareketin önde gelen isimlerini tutuklayabilirdi. Hatta hareketin, İslami eğilimli saflarda daha görünür hale gelmesiyle, belki de gösterilerin FLN’nin kalesi olarak bilinen bölgelerden gelenlerin güçlü bir şekilde yer aldıkları başkent Cezayir’de çoğu zaman cuma namazından sonra düzenlenmesi nedeniyle, ortaya çıkışının ilk aylarında sahip olduğu ivmenin bir miktarını geçtiğimiz aylarda kaybettiği de ortadadır.
Dolayısıyla, hareketin bir bölümünün ihtiyaç duyulan değişikliği sağlayamayacağı gerekçesiyle seçimleri boykot edeceği, ideolojiye sahip bir başka kesimin ise siyasal İslamcılara oy vereceği açıktır.

Bağımsızlar
Eğer tablo böyle devam ederse, siyasal İslamcıların iktidara gelmesini önleme iddiası, özellikle Cumhurbaşkanı Tebbun belirli bir partiyi desteklemediğinden ve seçimlerde yarışacak bir partiye sahip olmadığından, büyük ölçüde önümüzdeki anketlerdeki bağımsız adayların performansına bağlı olacak gibi görünüyor. Cezayir Bağımsız Ulusal Seçim İdaresi istatistiklerine göre seçim yarışı, 646’sı partili,  837’si bağımsız olmak üzere bin 483 milletvekili adayı arasında gerçekleşecek. Peki, kim galip gelecek? Bu sorunun cevabı seçime birkaç gün kala netleşebilir mi?