İsrail'de hem Netanyahu hem de Gantz zaferini ilan etti

Netanyahu eşi Sara ile seçimi kazandığını açıkladı (AFP)
Netanyahu eşi Sara ile seçimi kazandığını açıkladı (AFP)
TT

İsrail'de hem Netanyahu hem de Gantz zaferini ilan etti

Netanyahu eşi Sara ile seçimi kazandığını açıkladı (AFP)
Netanyahu eşi Sara ile seçimi kazandığını açıkladı (AFP)

İsrail'de yapılan erken genel seçimlerin ilk sonuçlarına göre Binyamin Netanyahu liderliğindeki Likud Partisi ve Benny Gantz liderliğindeki Mavi-Beyaz İttifakı başa baş gidiyor. Gelen ilk sonuçların  ardından hem Netanyahu ve hem de rakibi Gantz seçimleri kazandıklarını ilan etti..
Sonuçlara göre, Netanyahu’nun partisi Likud, bir sandalye farkla Benny Gantz’ın partisi Mavi-Beyaz’ı geride bıraktı.  Netanyahu seçmenlerine kendilerini zafere taşıdıkları için teşekkür etti. Netanyahu eşine dönerek “Bu büyük bir zafer gecesi” dedi.
Benny Gantz ise seçim sonuçları az bir farkla kendi lehine yükseldiği sırada televizyon karşısına geçerek tarihi bir güne şahitlik ettiklerini ifade ederek, “Netanyahu’ya ülkeye yaptıkları hizmetlerinden dolayı teşekkür ederiz” şeklinde konuştu.
Gantz konuşmasında, seçim öncesi Başbakanın belki de “Mavi- Beyaz”, “Likud” tan fazla oy alacak uyarılarına atıfta bulunarak  “Netanyahu’nun dediği gibi en çok oy alan partinin hükümeti kurması gerekiyor” dedi.
Hem Netanhyahu hem de Gantz, zaferini ilan etse de liderlerin ortaya çıkan henüz resmi olmayan sonuçlarla zaferini ilan etmeleri için çok erken.



Kolombiya'da bomba yüklü araç saldırılarını eski FARC üyeleri üstlendi

AA
AA
TT

Kolombiya'da bomba yüklü araç saldırılarını eski FARC üyeleri üstlendi

AA
AA

Kolombiya basınında çıkan haberde, 20-23 Eylül'de polis karakolu ve askeri üslere yapılan iki ayrı bombalı saldırıyı FARC'ın üstlendiği belirtildi.

Örgütün sitesinden yapılan açıklamada, saldırıların sorumluluğu kabul edilerek, "Yapılan askeri eylem sonucu 2 sivilin ölmesini bir hata olarak kabul ediyoruz. Ülke genelindeki silahlı eylemleri askıya alıyor ve 8 Ekim'e kadar tek taraflı ateşkes ilan ediyoruz. Barış istiyorsak savaşı durduralım." ifadelerine yer verildi.

Kolombiya hükümetiyle varılan 10 aylık ikili ateşkes anlaşmasını hatırlatan örgüt, Cumhurbaşkanı Gustavo Petro'dan da benzer bir talimat vermesini talep etti.

Örgütün bomba yüklü araçlarla düzenlediği iki ayrı saldırıda 3 kişi ölmüş, 12 kişi yaralanmıştı.

Hükümet, silah bırakmayan eski FARC üyeleriyle 8 Ekim'den itibaren geçerli olmak üzere ikili ateşkes için anlaşmaya varmıştı.

Devlet ile FARC arasında Kasım 2016'da yapılan barış anlaşmasına katılmayan FARC'ın çatı örgütü Estado Mayor Central (EMC) temsilcileri, ilk kez hükümetle ateşkes için masaya oturmuştu.

EMC

"Ivan Mordizco" ismiyle bilinen Nestor Gregorio Vera'nın yönettiği ve barış anlaşmasına hiç katılmayan EMC, FARC'ın sözde "Genelkurmay Başkanlığı" ismiyle de biliniyor.

Ülke basınına göre, 2 bin 180'i silahlı olmak üzere 3 bin 500'den fazla üyeye sahip EMC, Venezuela ve Ekvador'un yanı sıra Kolombiya'nın batı, orta ve doğusunda varlık göstererek uyuşturucu, kaçakçılık ve haraç gibi yollarla finansman sağlıyor.

FARC'la 50 yıldan fazla süren çatışmaları bitiren barış anlaşmasını, dönemin Kolombiya Cumhurbaşkanı Juan Manuel Santos ile eski FARC lideri Rodrigo Londono, başkent Bogota'daki tarihi Colon Tiyatrosu'nda 24 Kasım 2016'da imzalamıştı.

Yapılan bu barış anlaşmasına rağmen örgütle ters düşen bazı eski komutanlar ve FARC üyeleri, silahlı eylemlerine devam ediyor.

"Topyekun Barış" politikası kapsamında silahlı gruplarla görüşmeler yürüten hükümet, ülkedeki en büyük silahlı isyancı örgüt Ulusal Kurtuluş Ordusu (ELN) ile 9 Haziran'da "180 günlük geçici ikili ateşkes anlaşması" imzalamıştı.


Seul, Pekin'den Kuzey Kore'ye karşı ‘yapıcı bir rol oynamasını’ istedi

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping (AP)
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping (AP)
TT

Seul, Pekin'den Kuzey Kore'ye karşı ‘yapıcı bir rol oynamasını’ istedi

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping (AP)
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping (AP)

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping bugün, Hangcou şehrinde düzenlenen 19. Asya Oyunları'nın açılış törenine katılmak üzere ülkeyi ziyaret eden Güney Kore Başbakanı Han Duck-soo ile görüştü.

Reuters’ın haberine göre, Çin Devlet Başkanı Cinping'in görüşmede, Güney Kore'yi ziyaret etme konusunu ‘ciddi şekilde’ değerlendireceğini söylediği bildirildi.

Güney Kore resmi haber ajansı Yonhap ise görüşmeye ilişkin servis ettiği haberinde, Başbakan Han'ın Şi’den Kuzey Kore konusunda yapıcı bir rol oynamasını istediğini aktardı.


Çete yönetimindeki hapishaneden manzaralar: İçinde hayvanat bahçesi ve gece kulübü bile var

Mahkumlar pazar sokaklarında dolaşarak yiyecek ve eşya satabiliyordu (Michel Baljet)
Mahkumlar pazar sokaklarında dolaşarak yiyecek ve eşya satabiliyordu (Michel Baljet)
TT

Çete yönetimindeki hapishaneden manzaralar: İçinde hayvanat bahçesi ve gece kulübü bile var

Mahkumlar pazar sokaklarında dolaşarak yiyecek ve eşya satabiliyordu (Michel Baljet)
Mahkumlar pazar sokaklarında dolaşarak yiyecek ve eşya satabiliyordu (Michel Baljet)

Venezuelalılar gündüzleri beyzbol oynayabiliyor; atların, domuzların ve flamingoların bulunduğu hayvanat bahçelerini ziyaret edebiliyor ve çocukları parklarda oynarken yiyecek ve mal satan çarşı sokaklarında dolaşabiliyordu.

Geceleriyse bira içebiliyor, bahis oynayabiliyor ve gece kulübüne gidebiliyorlardı. Ancak burası bir tatil yeri ya da beldesi değildi. Burası, güçlü Tren de Aragua çetesi tarafından kontrol edilen, Venezuela'nın en kötü şöhretli hapishanelerinden biriydi.

1982'de inşa edilmiş bir beyzbol sahasına bile sahip (Michel Baljet)
1982'de inşa edilmiş bir beyzbol sahasına bile sahip (Michel Baljet)

İşte bu yerleşkede 11 bin güvenlik görevlisi 300 ailenin yaşadığı hapishaneyi silahlar ve zırhlı araçlarla bu hafta temizleyerek "kontrolü tamamen" ele geçirdi.

Cezaevi; Kolombiya, Şili ve Peru'nun da aralarında olduğu bazı Latin Amerika ülkelerinde suç örgütlerine sahip Tren de Aragua adlı çetenin merkezi olarak kullanılıyordu.

Polise göre, örgüt üyeleri neredeyse 20 yıldır yasadışı altın madenciliği, insan kaçakçılığı, fuhuş çeteleri ve göçmenlerden haraç alma işleriyle uğraşıyordu.

İçerideki tesislerden yararlanan mahkumlar bahis oynayabiliyor, derme çatma bir bankadan kredi çekebiliyor ve "Tokio" diye bilinen bir gece kulübünde tüm gece dans edebiliyordu.

Mahkumlar bahis oynayabilecekleri ve kredi çekebilecekleri tesislerden yararlanıyordu (Michel Baljet)
Mahkumlar bahis oynayabilecekleri ve kredi çekebilecekleri tesislerden yararlanıyordu (Michel Baljet)

1982'de inşa edilen ve çocukları hemen yandaki parklarda oynarken, mahkumların sporun tadını çıkarabilecekleri bir beyzbol sahası bile vardı.

Venezuela'da ekonomik krizin doruğa ulaştığı dönemde gıda ve gündelik eşyaları bulmak zorlaştığında, bir gazete yerel halkın başka hiçbir yerde bulamadıkları temel ihtiyaç maddelerini satın almak için Tocorón'a gittiğini bildirmişti.

Çete hakkında bir kitap yazan Ronna Rísquez, BBC'ye hapishanenin "küçük bir şehir" gibi işlediğini söyledi. Rísquez şöyle konuştu:

Operasyon merkezleri kapatılsa da bu örgütün liderleri ve yurtdışındaki hücreleri faaliyetlerine devam edebilir.

Hapishane çete lideri Hector Guerrero Flores tarafından yönetiliyordu ama o, Venezuelalı yetkililerin baskını kendisine bildirmesi üzerine kaçtı.

Hapishanede çocuklar ve aileler için oyun parkları vardı (Michel Baljet)
Hapishanede çocuklar ve aileler için oyun parkları vardı (Michel Baljet)

Güvenlik güçleri içeride otomatik tüfekler, tabancalar ve mühimmat kutularından oluşan bir silah cephaneliği buldu. Görevlilerin, mahkumların hücrelerindeki televizyon ve mikrodalga fırınlara da el koyduğu görüldü.

Polis ayrıca, baskın sırasında bazı uyuşturucu baronlarının aşağıdan kaçmalarını sağlayabileceği düşünülen, özenle inşa edilmiş tüneller de buldu.

İçişleri ve Adalet Bakanı Remigio Ceballos'a göre bir yıldan uzun süredir planlanan operasyonda bir asker öldürüldü.

Devlet Başkanı Nicolás Maduro'nun yönetimi yaptığı açıklamada güvenlik güçlerini "temiz ve hızlı eylemleri" için övüp cezaevinde "düzeni yeniden tesis ettikleri" gerekçesiyle kutladı.

Hapishane yerleşkesinde yaklaşık 300 aile yaşıyordu (Michel Baljet)
Hapishane yerleşkesinde yaklaşık 300 aile yaşıyordu (Michel Baljet)

Ancak daha sonra yapılan bir açıklamada, operasyonun "ikinci aşamasının" başlatıldığı ve bu aşamanın "kaçan suçluların tamamının ve her birinin yakalanmasını" içerdiği, yönetim tarafından duyuruldu.

Ancak Venezuela'nın en korkulan suç çetesinin üyeleriyle dolu bir hapishanede böylesine büyük bir operasyonun bu kadar barışçıl bir şekilde gerçekleştirilmesi, yetkililerin Tren de Aragua'yla pazarlık yapmış olabileceği spekülasyonlarına yol açtı.

Independent Türkçe


İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Ben-Gvir'den Netanyahu'ya Filistin resti

Filistinlilere karşı tahrik edici söylemleriyle tanınan Ben-Gvir, geçen yıl eylülde cuma namazı vakti Mescid-i Aksa'ya girmesiyle de gündem olmuştu (Reuters)
Filistinlilere karşı tahrik edici söylemleriyle tanınan Ben-Gvir, geçen yıl eylülde cuma namazı vakti Mescid-i Aksa'ya girmesiyle de gündem olmuştu (Reuters)
TT

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Ben-Gvir'den Netanyahu'ya Filistin resti

Filistinlilere karşı tahrik edici söylemleriyle tanınan Ben-Gvir, geçen yıl eylülde cuma namazı vakti Mescid-i Aksa'ya girmesiyle de gündem olmuştu (Reuters)
Filistinlilere karşı tahrik edici söylemleriyle tanınan Ben-Gvir, geçen yıl eylülde cuma namazı vakti Mescid-i Aksa'ya girmesiyle de gündem olmuştu (Reuters)

Radikal sağcı İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, Suudi Arabistan'la normalleşme sürecinde Filistinlilere "taviz" verilmesi halinde iktidar koalisyonundan çekileceklerini duyurdu.

Yahudi Gücü partisinin lideri Ben-Gvir, Suudi Arabistan'la normalleşme sürecini desteklediklerini fakat Filistin meselesinin kırmızı çizgileri olduğunu belirterek, şunları söyledi: 

Filistinlilere taviz verilirse koalisyondan ayrılırız. Bu, sadece bizim için değil Dini Siyonizm partisi için de geçerli. Netanyahu böyle bir anlaşmayı ancak Benny Gantz'la yapabilir.

Filistin düşmanlığıyla tanınan Ben-Gvir'in açıklaması, Başbakan Binyamin Netanyahu'nun Birleşmiş Milletler'in 78'inci Genel Kurul toplantısına dün yaptığı konuşmada, "Suudi Arabistan'la tarihi bir barışın eşiğindeyiz" sözlerinin ardından geldi.

Netanyahu, konuşmasında Riyad yönetimiyle normalleşme sürecinin tamamlanmasıyla "yeni bir Ortadoğu düzeninin" yaratılacağını da söylemişti.

Yahudi Gücü ve Dini Siyonizm partisinin mecliste toplamda 14 koltuğu var. Bu partilerin koalisyondan ayrılması durumunda Netanyahu çoğunluğu kaybediyor.

Dini Siyonizm partisinin lideri ve İsrail Maliye Bakan Bezalel Smotriç de normalleşme sürecini desteklediklerini fakat Filistinlilere taviz verilecek bir anlaşmayı onaylamayacaklarını söyledi.

Eski İsrail Savunma Bakanı ve muhalefetteki Ulusal Birlik Partisi Başkanı Benny Gantz ise normalleşme sürecinde Netanyahu'nun radikal sağcı blokunu desteklemeyeceklerini söylemişti. 

Eski İsrail Başbakanı ve ana muhalefet lideri Yair Lapid ise Netanyahu'nun BM'deki konuşmasında Riyad yönetiminin sivil nükleer programı talebine değinmemesini eleştirdi. 

Suudi Arabistan, ABD arabuluculuğunda İsrail'le yürütülen normalleşme sürecinde sivil bir nükleer program geliştirerek kendi uranyumunu zenginleştirmeyi talep ediyor. İsrail ve ABD ise bölgede nükleer silahlanma yarışını tetikleyebileceği gerekçesiyle buna sıcak bakmıyor. 

Süreçteki diğer önemli konulardan biri de Filistin sorunu. Suudi Arabistan, bu mesele çözülmeden Tel Aviv yönetimini tanımayacağını defalarca açıklamıştı. 

Filistin yönetimiyse anlaşmanın kabulü için işgal altındaki Batı Şeria'da kontrolün kendilerine verilmesini, İsrail'in yasadışı yerleşim faaliyetlerinin durdurulmasını ve üç yıl önce Riyad yönetiminin kestiği mali yardımların tekrar başlatılmasını talep ediyor.

ABD'nin önde gelen gazetelerinden Wall Street Journal (WSJ), geçen ayki haberinde Riyad'ın Filistin'e mali yardımları yeniden devreye sokmayı planladığını yazmıştı. 

Haberde, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın ekonomik desteği devam ettirme karşılığında, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'tan, Batı Şeria'daki şiddet olaylarının ve bölgedeki silahlı grupların faaliyetlerinin kontrol altına alınmasını istediği aktarılmıştı.

Independent Türkçe, Times of Israel, Wall Street Journal, AA


Rusya: Ukrayna'da Batı'dan gelen silah ve zayıflatılmış uranyumlu mühimmat depolarını vurduk

AA
AA
TT

Rusya: Ukrayna'da Batı'dan gelen silah ve zayıflatılmış uranyumlu mühimmat depolarını vurduk

AA
AA

Bakanlıktan yapılan açıklamada, Rus askeri birliklerinin Ukrayna'daki eylemlerine yönelik bilgi verildi.

Rusya Silahlı Kuvvetlerinin 17 Eylül-23 Eylül tarihlerinde Ukrayna hedeflerine yönelik saldırılar gerçekleştirdiği belirtilen açıklamada, "Rus ordusu, havadan ve karadan fırlatılan uzun menzilli yüksek hassasiyetli füzelerle insansız hava araçlarıyla (İHA) uçak ve zırhlı araç onarım tesisleri, petrol rafinerileri, yüksek hassasiyetli silah, yabancı üretimi silah ve mühimmat depoları, Ukrayna sabotaj grupları ve istihbarat merkezleri, yabancı paralı savaşçı yerleşim noktalarına grup saldırıları düzenledi." ifadeleri kullanıldı.

Saldırılar sonucunda Herson ve Zaporijya yönünde Ukrayna ordusunun lojistik destek merkezlerinde ciddi hasar meydana geldiği kaydedilen açıklamada, "Düşmanın onarım kabiliyetleri azaldı. Ukrayna'ya Batı'dan gelen çok namlulu roketatar ve uçaksavar sistemleri, seyir füzesi ve zayıflatılmış uranyumlu mühimmat depolarının bir kısmı yok edildi." ifadelerine yer verildi.

Rus Hava ve Uzay Kuvvetleriyle Rus hava savunma sistemlerinin bir hafta boyunca Ukrayna'ya ait Su-24M, Mig-29 ve 2 adet Su-25 uçağını düşürdüğü bildirilen açıklamada, Rus İHA'larının Dnipro'daki Dogintsevo askeri havaalanındaki Mig-29'u vurduğu belirtildi.

Açıklamada, Rus hava savunma sistemlerinin elektronik harp vasıtasıyla bir hafta içinde 257 Ukrayna İHA'sını düşürdüğü aktarıldı.


Ukrayna: Kuvvetlerimiz güneydeki Rus hatlarına sızdı

Orkhiv'de ön cephede askeri bir aracın tepesindeki Ukraynalı askerler (DPA)
Orkhiv'de ön cephede askeri bir aracın tepesindeki Ukraynalı askerler (DPA)
TT

Ukrayna: Kuvvetlerimiz güneydeki Rus hatlarına sızdı

Orkhiv'de ön cephede askeri bir aracın tepesindeki Ukraynalı askerler (DPA)
Orkhiv'de ön cephede askeri bir aracın tepesindeki Ukraynalı askerler (DPA)

Ukrayna’nın güney cephesinin büyük bir bölümünde faaliyet gösteren Tavria Müşterek Kuvvetler Harekatı’nın Komutanı General Oleksandr Tarnavsky, ordunun güney Ukrayna'daki Rus birliklerinin hatlarına sızdığını bildirdi.

Ukrayna, geçtiğimiz Haziran ayında Rus güçlerinin işgal ettiği toprakları geri almak için karşı saldırısını başlattı.

Bölgedeki mayınlar nedeniyle ilerleme beklenenden yavaş oldu, ancak son haftalarda Kiev, Zaporijya bölgesinde ilerleme kaydedildiğini duyurdu.

Tarnavsky, CNN’e yaptığı açıklamada, ilerlemeye devam ettiklerini bildirirken, ilerlemenin Ukrayna'nın umduğundan daha yavaş olduğunu kabul etti.

General açıklamasında, “Beklediğimiz kadar hızlı değil, İkinci Dünya Savaşı filmleri gibi değil” dedi.

AFP’ye göre, Kiev geçen ay güneydeki Robotin köyünü geri alarak stratejik bir zafer ilan etti.

Öte yandan Tokmak'ın geri alınması, Ukrayna kuvvetlerinin doğuda bulunan işgal altındaki Melitopol'e ve Rusya tarafından ilhak edilen Kırım Yarımadası'na doğru ilerlemesine olanak tanıyacak. Tarnavsky, “Tokmak'tan sonra bir atılım olacağına inanıyorum… Rus kuvvetleri oradaki savunma hattının derinliğine güveniyor” dedi.

Açıklamasında işgalin başlamasından 19 ay sonra güneyde yaşanan çatışmalara da değinen Tarnavsky, “Şu anda ne düşman ne de biz büyük oluşumlar kullanamıyoruz. Bölük yok, tabur yok, tugay yok. 10 ila 15 kişilik gruplardan oluşan saldırı ekipleri kullanıyoruz” şeklinde konuştu.

Ukraynalı general karşı saldırının başarısının sadece cephede olup bitenlere değil, aynı zamanda ‘savaş alanında kaos ortamı’ yaratacak şekilde ‘komuta merkezlerinin yok edilmesine’ bağlı olduğunu belirtti.

Röportaj, Kiev'in Rusya'nın Karadeniz filosunun Kırım'daki karargahına düzenlediği saldırıda ‘üst düzey’ lider isimlerin öldürüldüğünü açıklamasından sonra yayınladı.


İran'da tutuklu 5 ABD’linin serbest bırakılması süreci

İran kökenli ABD’li mahkumlar geçen salı günü Virginia'daki Davison Askeri Havalimanı'nda aileleriyle buluştular. (AP)
İran kökenli ABD’li mahkumlar geçen salı günü Virginia'daki Davison Askeri Havalimanı'nda aileleriyle buluştular. (AP)
TT

İran'da tutuklu 5 ABD’linin serbest bırakılması süreci

İran kökenli ABD’li mahkumlar geçen salı günü Virginia'daki Davison Askeri Havalimanı'nda aileleriyle buluştular. (AP)
İran kökenli ABD’li mahkumlar geçen salı günü Virginia'daki Davison Askeri Havalimanı'nda aileleriyle buluştular. (AP)

ABD’nin, Arap Körfez devletlerinin gizli arabuluculuğuyla, İran'la yıllarca sürdürdüğü özenli müzakerelerin ardından Başkan Joe Biden'ın üst düzey yardımcıları nihayet 6 Haziran'da İran'ın en ünlü hapishanelerinden birinde tutuklu bulunan beş ABD'linin serbest bırakılmasını öngören bir anlaşmaya vardı. ABD bunun karşılığında, İran'ın petrol gelirlerindeki altı milyar dolarlık donmuş varlıklarını etkinleştirdi ve ABD yaptırımlarını ihlal etmekle suçlanan İranlılara yönelik suçlamaları azalttı.

ABD’li müzakereciler halen son dakika engellerinin ortaya çıkabileceğinin farkındaydı ancak işler yolunda ilerliyordu. Tahran'daki gardiyanlar ABD’li tutukluları hapishane müdürünün ofisine transfer etti, onlara eşyalarını toplamalarını söyledi. Serbest bırakılmaları artık çok yakındı. Üç gün içinde evlerine dönmek için hazır olacaklardı. Ancak Beyaz Saray yetkilileri kötü bir haber almak üzereydi.

Anlaşmaya varıldıktan bir gün sonra FBI'dan, İran'ın Afganistan'da yardım çalışması yapan Kalifornia'dan emekli başka bir ABD vatandaşı bir kadını tutukladığını öğrendiler. Kadının gözaltına alınmasının stratejik bir karar mı olduğu, yoksa sadece İran'ın güvenlik ağına yakalanıp yakalanmadığı konusu o zaman da şimdi de net değil. İran’da sol elin ne yaptığını sağ elin bilmediği yaygın bir belirsizlik durumu hakim. Tutuklamanın gerekçesi ne olursa olsun bu durum ABD’li yetkilileri her halükarda öfkelendirdi.

Biden'ın, son olarak tutuklanan ABD vatandaşı kadını İran'da hapiste bırakacak bir anlaşma imzalaması mümkün değildi. Anlaşma çöktü. Bu aşamada yakın zamanda evlerine dönmeyi bekleyen mahkumların umutları yıkıldı. Halen gizlice çalışma yürüten ABD'li yetkililerin, Umman, Katar ve BAE'deki diplomatların yardımıyla müzakereleri tekrar rayına oturtması haftalar alacaktı. Ne var ki Biden nihayet pazartesi günü, yeni tutuklanan kadın da dahil olmak üzere ABD’lilerin evlerine doğru yola çıktıklarını duyurdu. Bu, yalnızca mahkumların serbest bırakılmasına değil, aynı zamanda sivillerin serbest bırakılmasına da odaklanan, yıllarca süren hassas müzakerelerin doruk noktasıydı. Daha ziyade İran'la gerilimi azaltmayı ve ABD'nin Tahran'ın Orta Doğu'daki istikrarsızlaştırıcı faaliyetleri olarak değerlendirdiği şeylerle yüzleşmeyi amaçlayan çabaları içeriyordu.

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, "Tüm parçalar yerine oturduğunda hepimiz rahat bir nefes alacağız ancak o zamana kadar nefesimizi tutmamız gerekiyor" dedi ve sözlerine şunu ekledi:

"Bu ABD’lilerin katlandığı korkunç çilenin, olması gerekenden bir gün daha uzun sürmesini istemiyoruz."

Bu müzakerelerin öyküsü ABD, İran ve Katar'daki yetkililerin yanı sıra bazı mahkumların aile üyeleri, avukatları ve görüşmelere aşina olan diğer kuruluşların temsilcileri tarafından anlatıldı. Çoğu, mahkumlarla ilgili gizli konuşmalar hakkında konuşurken isimlerini açıklamamayı da şart koştular. Bu anlaşma ile şu sonuca ulaşıldı; şiddetli rakipler bile bazen anlaşmaya varmanın yolunu bulabilir. Ancak anlaşma bütünüyle gerçekleşmedi.

Nükleer müzakereler durduruldu

ABD vatandaşlarını ülkelerine geri döndürme çalışmaları, Biden'ın göreve gelmesinden sadece birkaç hafta sonra, 2021'in başlarında başladı. Siamak Namazi, İmad Şarki ve Murad Tahbaz asılsız casusluk suçlamasıyla hapse atılmıştı. Onlar, işkence suçlamalarıyla nam salmış olan ve İran rejiminin otoriter adalet yaklaşımının sembolü olan Evin Cezaevi'nde tutuluyorlardı. Biden ve danışmanları onları öyle ya da böyle geri getirmeye kararlıydı. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken gözaltına alınanların isimlerini aylarca cebinde taşıdı. Ancak öncelikle ABD ve İran'ın daha geniş konular hakkında konuşmanın yollarını bulması gerekiyordu. Washington ve Tahran, 2021 yılı boyunca ve 2022'nin ilk yarısı boyunca, iki ülkenin, yaptırımların hafifletilmesi karşılığında İran'ın nükleer programını sınırlayan Obama dönemi nükleer anlaşmasını yeniden canlandırabileceğini umuyordu. Eski Başkan Donald Trump ise nükleer anlaşmadan vazgeçmişti.

ABD’li ve İranlı yetkililer Viyana'da dolaylı görüşmelerde bulundu. Ancak Ağustos 2022'ye gelindiğinde bu görüşmeler tamamen çöktü. Başka bir bağlamda Biden yönetimi, tutuklu ABD’lilerin serbest bırakılması için baskı yaptı.

İran nükleer programıyla ilgili ABD'nin kabul edemeyeceği taleplerde bulundu. Tahran uranyum zenginleştirme oranını hızla yüzde 20'ye, ardından yüzde 60'a çıkardı, bu da artık süresi dolmuş olan Obama dönemindeki nükleer anlaşmada onaylanan seviyelerin ötesinde uranyum stoklamasına yol açtı. Üst düzey İranlı yetkililer, Ukrayna işgalinde Rusya'nın yanında yer aldı ve İran insansız hava araçlarının Rusya'ya satıldığı ve sivilleri hedef almak için kullanıldığına dair haberler ortaya çıktı.

Tutuklu ABD'lilerin serbest bırakılmasına ilişkin perde arkasında yürütülen müzakereler, Kapsamlı Ortak Eylem Planı olarak bilinen daha geniş nükleer anlaşmayla iç içe geçti. Her iki taraftaki müzakereciler için, nükleer müzakereler çöktüğünde ABD'nin maliyetli bir mahkum anlaşmasını kabul etmeyeceği açık görünüyordu.

İran, döviz sorunları nedeniyle Güney Kore'deki hesaplarında neredeyse kullanılamaz hale gelen altı milyar dolarlık petrol gelirine ulaşabilmek istiyordu. İranlı müzakereciler paranın kendilerinin kullanabileceği şekilde aktarılmasını talep etti. ABD bu paranın gıda, ilaç, tıbbi cihazlar ve tarım dışında herhangi bir amaçla kullanılmasını imkansız hale getiren kontroller uygularken, paranın kısıtlı hesaplara aktarılmasında ısrar etti. İranlılar bu eğilimi tamamen reddetti. Bundan bir ay sonra, Eylül 2022'nin ortalarında, ahlak polisi tarafından gözaltına alınan Mahsa Amini'nin ölümünün ardından İran genelinde protestolar patlak verdi. İran hükümeti protestoculara acımasız bir güçle karşılık verdi ve İran’da genç erkeklerin vurulduğu, öldürüldüğü, darp edildiği ve tutuklandığı sahneler hakim oldu. İran güçleri Suriye'deki ABD kuvvetlerine yönelik saldırılarını da yoğunlaştırdı.

ABD'deki birçok İranlı göçmen, çeşitli eyaletlerdeki çeşitli şehirlerde protestolar düzenledi ve Washington'a, İran'la tüm müzakereleri sona erdirmesi ve demokratik değişim için mücadele eden İranlıları desteklemesi için baskı yaptı.

Bu arada İran, kimliği gizli tutulan dördüncü bir ABD vatandaşını da tutukladı. Bu kişi iş insanı ve aynı zamanda bilim insanıydı.

Biden yönetimi tutukluların serbest bırakılması için İran’a yönelik baskısını sürdürdü. ABD’nin İran Özel Temsilcisi Robert Malley, İran'ın Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi ve Büyükelçisi Emir Said İrvani ile birkaç kez görüştü. Bunlar, ABD ile İran arasında mahkumlarla ilgili yapılan tek önemli yüz yüze görüşmelerdi, ancak herhangi bir ilerleme kaydedilmedi.

Fotoğraf Altı: Murad Tahbaz, Siamak Namazi ve İmad Şarki geçen pazartesi günü Doha'ya vardı. (AP)
Murad Tahbaz, Siamak Namazi ve İmad Şarki geçen pazartesi günü Doha'ya vardı. (AP)

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre ABD'li tutukluların aileleri ve avukatları, Biden'a siyaseti bir kenara bırakıp ailelerini evlerine döndürmesi için açıkça baskı yaptı. 51 yaşındaki iş insanı Namazi, mart ayında Evin hapishanesinden CNN'e verdiği röportajda, ardı ardına gelen ABD başkanlarının kendisini İran'daki bir hücrede çürümeye terk ettiğini söyledi ve yardım istedi.

CNN'e konuşan Namazi, 1979 devrimi sırasında İran'da rehin tutulan ve 444 gün boyunca alıkonulan ABD’lilere atıfta bulunarak, "7 buçuk yıldır rehineyim, yani rehine krizinin süresinin altı katı. İran'a taviz verilmesini içeren herhangi bir konuda anlaşmaya varmak bir milyon mil uzakta görünüyor" dedi.

Mekik diplomasisinin yeniden başlaması

ABD’li diplomatlar geçen mayıs ayında Umman'a büyük bir şüphe ve kuşkuyla geldiler. İran ise arabulucular aracılığıyla Tahran'ın gerilimi azaltmak istediği mesajını verdi.

Sadece birkaç hafta önce Biden, ABD savaş uçaklarına Suriye'nin doğusunda İran istihbarat servisleriyle bağlantılı bir mühimmat deposuna saldırı düzenleme talimatı verdi. Biden yönetimi, İran'ın Suriye'deki ilk ABD’li müteahhidin öldürülmesindeki suç ortaklığına doğrudan bir yanıt olan bu saldırının İranlıları alarma geçirdiğine inanıyor. Ancak aralarında Orta Doğu'nun kıdemli diplomatı Brett McGurk'un da bulunduğu ABD’li yetkililer İran'ın ciddiyeti konusunda şüpheciydi. McGurk ve ABD’li ekibi Umman'ın başkenti Maskat'ta bir otel odasında buluştu. İran Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Başmüzakereci Ali Bakıri Kani başkanlığındaki İran heyeti başka bir toplantıda bir araya geldi. Ummanlı arabulucular birbirlerini pencerelerden görebilen iki grup arasında saatlerce gidip geldi.

McGurk'un mesajı basitti: Eğer İran gerilimi azaltmak ve hatta nükleer müzakereleri yeniden başlatmak istiyorsa, ABD kuvvetlerine saldırmayı bırakmalıdır. İran yıllardır tutuklu bulunan 4 ABD’liyi serbest bırakmalıydı.

McGurk pencerelerden İranlıların tartıştığını görebiliyordu, bu da çok az fikir birliğine varıldığının işaretiydi. Ancak Ummanlı arabulucuların hazırladığı mesajlar bir sürpriz içeriyordu. İranlılar petrol satışlarına yönelik yaptırımların hafifletilmesi konusunda taviz istiyorlardı ve tutuklu ABD'lilerin serbest bırakılmasına yönelik ABD’nin taleplerini de dikkate almaya istekliydiler. Birkaç hafta içinde Katar'da yeni görüşmeler düzenlendi. Komşu Körfez ülkesi yıllardır İran’da tutuklu bulunan ABD’lilerin serbest bırakılmasına yardım etmeye çalışıyor.

6 Haziran'da Doha'da Katarlılar ana arabulucu iken ABD’li ve İranlı yetkililer yazılı bir anlaşmaya vardı. Anlaşmaya göre İran’da tutuklu ABD vatandaşları serbest bırakılacak ve ABD, İran'ın, Güney Kore bankalarında dondurulmuş petrol satışlarından elde ettiği altı milyar doları kullanarak insani yardım malzemeleri satın almasına izin verecek. ABD ayrıca, ABD yaptırımlarını ihlal etmekle suçlanan 5 İranlı hakkındaki suçlamaları da azaltacak.

McGurk ve Beyaz Saray ile Dışişleri Bakanlığı'ndaki diğer yetkililere göre geçen baharda Umman ve Katar'da yaşanan diplomasi telaşı bir umut anıydı. Belki de sonunda ABD’lileri evine getirme şansı doğacaktı.

Fotoğraf Altı: Siamak Namazi geçen salı günü Virginia'daki Davison Askeri Havaalanında babası Bakir Namazi ve kardeşi Babak Namazi'ye sarılırken. (AP)
Siamak Namazi geçen salı günü Virginia'daki Davison Askeri Havaalanında babası Bakir Namazi ve kardeşi Babak Namazi'ye sarılırken. (AP)

Bir gecikme daha

Afganistan'da yardım çalışmaları yürüten Kaliforniyalı ABD’li kadının tutuklanması, hızlı bir çözüme yönelik tüm umutları boşa çıkardı. McGurk ve ABD'deki diğer yetkililer birkaç hafta boyunca 6 Haziran'da imzaladıkları anlaşmayı yeniden canlandırmaya çalıştılar. Tekrar arabulucular aracılığıyla çalışan ABD’li yetkililer, anlaşmayı ilerletmenin tek yolunun ABD’li kadının da serbest bırakılmasından geçtiğini söylediler. ABD’li bir yetkilinin de söylediği gibi; ‘ilişkileri koparmak’ biraz zaman aldı. Ancak İranlılar beş mahkumun serbest bırakılması talebini kabul ettiğinde müzakereler bir dönüm noktasına ulaştı.

Katar Devlet Bakanı Muhammed Abdulaziz el-Halifi'nin Ağustos başında Tahran'a yaptığı ziyaretin ardından iki taraf, mahkum değişimi ve fon transferi mekanizması da dahil olmak üzere üzerinde mutabakata varılan şartları belirten nihai bir anlaşmaya vardı. Ayrıca, İran'ın gıda, ilaç ve tıbbi malzeme gibi insani yardım alımları yapmak istemesi halinde, fonların Katar'da tutulması ve doğrudan satıcılara ödenmesi gibi koşullar da anlaşma maddelerinde yer aldı.

10 Ağustos'ta tüm mahkumlar Tahran'ın kuzeyindeki bir otele nakledildi ve paranın tamamının aktarılmasını beklemek üzere ev hapsine alındı. İran'da ABD'nin Menfaatlerini Koruyan İsviçre Büyükelçiliği Maslahatgüzarı, pazartesi günü iki ABD vatandaşını (Namazi'nin annesi Efe ve Murad Tahbaz'ın eşi Vida) daha havaalanına transfer etti.

İran, Namazi'nin annesi Efe ve Murad Tahbaz'ın eşi Vida'nın, Nessa uçağında akrabalarıyla birlikte seyahat etmesini kabul etti. Aile üyelerinin gözaltına alınması nedeniyle bu iki kadının İran'dan ayrılması yasaklanmıştı.

Diğer yandan beş ABD'li mahkum ev hapsinde tutuldukları otelde havaalanına doğru yola çıkmaya hazırdı. Katar hükümeti tarafından, mahkumları Soğuk Savaş tarzı bir değişim için Doha'ya götürmek üzere sağlanan uçak, havaalanında bekledikten sonra kalktı. Bir gecikme daha ayrıca yaşandı. İran'daki yetkililer, Güney Kore'nin sağladığı paranın tamamının Katar'daki banka hesabına ulaşmadığını ve paranın kaderi belirlenmedikçe ABD'lilerin gitmesine izin verilmeyeceğini söylediler. Oradaki herkes iki saatten fazla bekledi.

New York'ta Biden ve yardımcıları yaklaşmakta olan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na vardıklarında ulusal güvenlik yetkilileri endişeyle bekliyordu. İranlı yetkililer paranın ulaştığını ve bundan memnun olduklarını bildirince ABD’liler 40 dakika içinde Tahran havaalanına gitmek üzere arabalara bindiler.

Hapsedilmelerinden bu yana ilk kez serbest kalan ABD vatandaşları salı günü sabah saat 5:30'da Doha'da kısa bir duraklamanın ardından kuzey Virginia'daki bir askeri üste uçaktan indiler. Jake Sullivan iki saat sonra serbest kalan ABD'li mahkumların küçük hükümet uçağında toplu bir fotoğrafını paylaştı. Sullivan paylaşımında yer verdiği ABD bayraklı emojinin yanına şu ifadeyi yazdı:

"Evinize hoş geldiniz."

Bu makale Şarku’l Avsat tarafından *New York Times’tan çevrildi.


BM’den İran'a yeni başörtüsü yasasını yürürlükten kaldırma çağrısı

İran’da kadınların yönetimin başörtüsü kararlarına tepkili. (AP)
İran’da kadınların yönetimin başörtüsü kararlarına tepkili. (AP)
TT

BM’den İran'a yeni başörtüsü yasasını yürürlükten kaldırma çağrısı

İran’da kadınların yönetimin başörtüsü kararlarına tepkili. (AP)
İran’da kadınların yönetimin başörtüsü kararlarına tepkili. (AP)

Birleşmiş Milletler cuma günü, İranlı yetkililere başörtüsünü çıkaran kadınlara yönelik cezaları önemli ölçüde ağırlaştıran yeni yasayı yürürlükten kaldırmaları çağrısında bulunarak bunu baskıcı ve aşağılayıcı olarak nitelendirdi.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Ofisi, başörtüsü takma özgürlüğü talep eden İranlı kadınları 10 yıla kadar hapis cezasıyla karşı karşıya bırakan sözde ‘İffet ve Hicap Yasası’nın kabul edilmesinden derin üzüntü duyduğunu açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığı habere göre Ofis Sözcüsü Ravina Shamdasani Cenevre'de gazetecilere yaptığı açıklamada, yasanın ‘hapis cezalarını önemli ölçüde arttırdığını ve zorunlu kıyafet kurallarına uymayan kadın ve kız çocuklarına büyük para cezaları getirdiğini’ söyledi.

Uzun hapis cezaları ve ağır para cezalarının yanı sıra, yasayı ihlal eden kadınlar kırbaçlanabiliyor ve seyahat kısıtlamalarıyla karşı karşıya kalabiliyor.

Shamdasani, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri ‘Volker Türk'ün bu katı yasa tasarısının uluslararası hukukla açıkça çeliştiğini ve rafa kaldırılması gerektiğini yinelediğini’ de sözlerine ekledi.

İran'da yaptırımların sıkılaştırılması yönündeki baskılar, 22 yaşındaki Mahsa Amini'nin başörtüsü sebebiyle tutuklanmasının ardından ölümüyle başlayan protesto dalgasından bir yıl sonra geldi.

Söz konusu dönemden bu yana giderek artan sayıda İranlı kadın, başörtüsü takmadan ya da çok dar veya herhangi bir şekilde açıkta bırakan kıyafetlere karşı kurallara uymadan toplum içinde görülüyor.

Resmi IRNA haber ajansı, İran yasama organının ‘İffet ve Hicap Kültürünün Teşvik Edilmesi Yoluyla Aileye Destek Yasası’ başlıklı kararnameyi üç yıllık bir deneme süresi için onayladığını bildirdi.

Shamdasani ise yasaya ilişkin şunları söyledi:

 “Ne yazık ki yasa tasarısı daha öncekilerde daha da kötü. Mahsa Amini'nin öldürülmesinin ardından yaşanan öfkeye rağmen maalesef çok fazla ilerleme kaydedemedik. İran'da kadın hakları konusunda durum iyileşmedi.”

Shamdasani, İranlı yetkilileri baskıcı ve aşağılayıcı olarak nitelendirdiği yasa tasarısını iptal etmek için adım atmaya çağırdı: “Kadınlara ve kız çocuklarına ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapılmamalıdır” dedi. ‘yetkililerin tüm İranlıların haklarına eşit bir şekilde saygı göstermek ve korumakla yükümlü olduğunu’ vurguladı.

İran yasasının uluslararası düzeyde kınanması, aktivistlerin İran'ın Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi Sosyal Forumu başkanlığına seçilmesinden duydukları endişeyi dile getirdikleri ve İran'ın başkanlığının önümüzdeki Kasım ayında başlamasının planlandığı bir döneme denk geldi.

Belucistan eyaletinin merkezi Zahedan'ın önde gelen Sünni din adamı ve Cuma İmamı Abdülhamid İsmail Zahi, İran Parlamentos’unun ‘Hicap ve İffet Yasası’nı kabul etme kararını eleştirdi.

İsmail Zahi bugünkü cuma hutbesinde, “Eğer doğru hareket etmiş olsaydık, Parlamento'ya sert ve karmaşık bir yasa sunmamıza ve kadınlara polislik yapmamıza gerek kalmazdı” dedi.

Norveç merkezli İran İnsan Hakları Örgütü de geçen yılki protestoları bastırmak için yetkililer tarafından uygulanan şiddet sırasında Al Ain'de en az 138 kişinin yaralandığını bildirdi. Örgüt, yaralananların yüzde 56'sının kadın olduğuna dikkat çekti.


İran’dan bölge ülkelerine askeri iş birliği çağrısı

Tahran'da düzenlenen askeri geçit töreninde Fettah hipersonik balistik füzesi sergilendi. (İran Cumhurbaşkanlığı)
Tahran'da düzenlenen askeri geçit töreninde Fettah hipersonik balistik füzesi sergilendi. (İran Cumhurbaşkanlığı)
TT

İran’dan bölge ülkelerine askeri iş birliği çağrısı

Tahran'da düzenlenen askeri geçit töreninde Fettah hipersonik balistik füzesi sergilendi. (İran Cumhurbaşkanlığı)
Tahran'da düzenlenen askeri geçit töreninde Fettah hipersonik balistik füzesi sergilendi. (İran Cumhurbaşkanlığı)

İran Silahlı Kuvvetleri dün (Cuma), 1980'li yıllarda Irak'la yapılan savaşın yıl dönümünde balistik ve hipersonik seyir füzeleri, hava savunma sistemleri ve insansız hava araçlarını (İHA) sergiledi. İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, İran'ın askeri gücünün büyümesine ilişkin çeşitli mesajlar göndererek, bunların İran'ın büyük güçlerle müzakere pozisyonunu güçlendirmek için önemli olduğunu belirtti. Bölgede ve dünyada ‘stratejik genişleme’ konusundaki kararlılığını ifade eden Reisi, bölge ülkelerine askeri iş birliği çağrısı yaptı. Karabağ bölgesindeki herhangi bir sınır değişikliği konusunda güçlü bir uyarıda bulunan Reisi ayrıca, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ndeki (IKBY) muhalif partilerin silahsızlandırılması konusunda ısrar etti.

Şarku’l Avsat’In edindiği bilgilere göre Reisi, İran halkının İran'ın askeri anlamda genişlemesine verdiği desteği anlatarak İran'ın yaklaşımının devam ettiğini yinelediği açıklamasını şöyle sürdürdü:

“Düşmanları geri çekilmeye zorlayan şey teslimiyet ve taviz değil, kararlılık ve direniştir. Körfez'de ve bölgede güçlerimizin varlığı, bölge halkı için endişe yaratan yabancı güçlerin varlığının aksine emniyet ortamı yaratmaktadır.”

Yabancı güçlerin varlığının ‘bölge için en büyük sorun’ olduğunu söyleyen Reisi, Batılı ülkelere yönelik mesajında ise “Yaptırımların bizi durduracağını düşündüler. Ama silahlı kuvvetlerimiz tehditleri fırsata dönüştürmenin en önemli örneğidir” ifadelerini kullandı.

Stratejik genişleme

Reisi, ‘Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) ile Besic arasında birlik, Besic ile kolluk kuvvetleri (polis) arasında birlik, İslam Cumhuriyeti'nin bölge ve dünyadaki stratejik uzantısı ile silahlı kuvvetler ve İran halkı arasında birlik sloganını’ yükseltti.

Reisi silahlı kuvvetlere övgüde bulundu ve onları bölgesel ve uluslararası müzakereler ve denklemlerde İran, halkı ve hükümeti için ‘büyük bir sermaye’ olarak tanımladı. Reisi ‘silahlı kuvvetlerin ve teçhizatının varlığının, İran topraklarına yönelik herhangi bir saldırı planına karşı caydırıcı bir güç içerdiğini’ ifade etti.

Fotoğraf Altı: İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi Tahran'da düzenlenen askeri geçit töreninde konuşma yaptı. (İran Cumhurbaşkanlığı)
 İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi Tahran'da düzenlenen askeri geçit töreninde konuşma yaptı. (İran Cumhurbaşkanlığı)

Reisi, “Silahlı kuvvetlerin ve halkın varlığından dolayı artık İran'a saldırmaktan söz edilmiyor. Bu seçenek düşman literatüründen çıkarıldı” dedi. Bu açıklamalar, İran liderinin geçen ay ortasında DMO liderleriyle yaptığı toplantıda ‘askeri seçenek masada’ ifadesinin artık anlamsız hale geldiğini söylemesinin tekrarıydı.

Ancak Reisi, ‘sürdürülebilir güvenlik ve caydırıcılık için savunmacı bir yaklaşımın kalıcı ve pratik bir politika olduğunu’ belirterek askeri hazırlığın sürdürülmesi gerektiği konusunda ısrar etti. “Düşmanın İran İslam Cumhuriyeti'ni izole etme ve İran halkını hayal kırıklığına uğratma projesi başarısız oldu” diyen Reisi, bunu ‘silahlı kuvvetlerin gücüne’ bağladı. Reisi ayrıca hükümetinin silahlı kuvvet birimlerini desteklemek ve donatmak zorunda olduğunu söyledi.

Reisi ayrıca ‘ülkesinin dini siyasetle birleştirebilen veya insanların gönüllerinde yer edinebilen ve düşmanlara karşı güçlü durabilen İslam Cumhuriyeti’ni dünyaya bir yönetim modeli olarak sunduğunu’ ifade etti.

Komşuluk politikası

Reisi, hükümetinin benimsediği ‘komşuluk’ politikasına işaretle şunları söyledi:

“Komşuluk politikasını bir kez daha yineliyoruz. Ekonomi, ticaret, bilim ve diğer alanların yanı sıra komşuluk politikasının tezahürlerinden biri de askeri ve güvenlik iş birliğidir. Silahlı kuvvetlerimiz güven inşa etmek için bölgedeki tüm ülkelerle iş birliği yapmaya hazırdır. Bölgedeki askeri birlikleri güçlendirecek bu iş birliğiyle Körfez ve tüm bölge dış güçlerin varlığından arındırılabilir, bölgenin güvenliği bütünüyle sağlanabilir. Bölgedeki yabancıların varlığı sorunlara neden oluyor ve bu sorunları çözülmüyor.”

Uyarılar

Reisi, İran askeri güçlerinin bölgedeki her türlü jeostratejik değişime karşı koymaya ve sınırları değiştirmeye hazır olduğunu söylerken üslubunu daha da yükseltti ve özellikle İran'ın kuzey komşuları Azerbaycan ve Ermenistan'a değindi. Reisi, “Karabağ'ın Azerbaycan'a iadesi konusunda bir tartışma yok ama Ermenilerin haklarının korunmasının bir zorunluluk olduğunu vurguluyoruz. Sınır koşulları korunurken onların bölgedeki güvenliği ve hakları da korunmalıdır” dedi.

İranlı Kürt muhalif partilerin silahsızlandırılması konusunda İran'ın Bağdat ve IKBY'ye uyguladığı baskıya da dikkat çeken Reisi, “Irak hükümetinin olumlu bir adım attığını” söyledi. Reisi, İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri'ye ‘ayrılıkçı’ Kürt partilerinin silahsızlandırılmasını sağlamak için IKBY’ye heyetler göndermesi çağrısında bulundu.

Fotoğraf Altı: Tahran'da düzenlenen askeri geçit töreninde Paveh seyir füzesi modelleri sergilendi. (IRNA)
Tahran'da düzenlenen askeri geçit töreninde Paveh seyir füzesi modelleri sergilendi. (IRNA)

Füzeler ve İHA’lar

Reisi’nin açılış konuşmasının sona ermesinin ardından İran Silahlı Kuvvetleri, balistik füzeler, seyir füzeleri, İHA’lar ve savunma sistemlerini sergiledi. Cumhurbaşkanı ve silahlı kuvvetler komutanlarının bulunduğu platformun önünden geçen kamyonların taşıdığı füzeler arasında, İran'ın geçtiğimiz haziran ayında üretimini duyurduğu ve ilk hipersonik balistik füze olarak tanımlanan Fettah füzesi de vardı. Füzenin menzili bin 400 kilometre civarında. Ayrıca bin 650 kilometre menzile sahip olan ve geçtiğimiz şubat ayında tanıtılan Paveh adlı seyir füzesini de sergiledi.

DMO, Fettah balistik füzeleri ve Paveh seyir füzelerinin hizmete girmesi için bir tarih belirtmedi. DMO’ya bağlı Tasnim haber ajansı, İran ordu birlikleri ve DMO bünyesindeki paralel birimler tarafından incelenen silahların uzun bir listesini yayınladı.

İran geçtiğimiz ay, menzili ve uçuş süresi iyileştirilmiş, daha büyük bir yük taşıma kabiliyetine sahip Muhacir 10 adlı gelişmiş bir İHA ürettiğini duyurdu. Resmi medya, o dönemde uçağın menzilinin iki bin kilometreye kadar çıktığını ve 24 saate kadar uçabildiğini bildirmiş, yükünün de 300 kilograma ulaşarak Muhacir 6 İHA’nın taşıyabildiği yükün iki katına çıktığını da eklemişti.

Geçit öreninde sergilenen İHA’lar arasında Şahid-136 kamikaze İHA’ları da yer aldı. İran, bu araçların menzilinin 2 bin kilometreye kadar olduğunu ve ağırlığının 200 kilograma ulaştığını belirtti. Uzunluğunun 3,5 metre ve kanat açıklığının da 2,5 metre civarında olduğu ifade edildi.

Fotoğraf Altı: Tahran'da düzenlenen askeri geçit töreninde Şahid-136 kamikaze İHA’ları sergilendi. (Tasnim)
 Tahran'da düzenlenen askeri geçit töreninde Şahid-136 kamikaze İHA’ları sergilendi. (Tasnim)

ABD, İran'ı Rusya'ya Şahid-136 ve Muhacir-6 İHA’lar sağlamakla suçluyor. Kanıtlara rağmen İran, Ukrayna'daki savaşta kullanılmak üzere Rusya'ya İHA sağladığını reddediyor.

Reisi, Tahran'da düzenlenen askerî geçit töreninde şunları söyledi:

“Güçlerimiz bölgenin ve Körfez'in güvenliğini garanti ediyor. Bugünün yolunun kararlılık olduğunu bölge halklarına öğretebiliriz. Düşmanı geri çekilmeye zorlayan şey teslimiyet ve tereddüt değil, direniştir.”

İran-Irak savaşı, Eylül 1980'de, dönemin Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin yönetimindeki güçlerin, iki ülke arasında aylarca süren aralıklı sınır çatışmalarından sonra İran'ı işgal girişimiyle patlak verdi. Ekonomik açıdan yıkıcı olan ve en az 500 bin kişinin ölümüne yol açan savaş, Ağustos 1988'de sona erdi.


Almanya’nın Ukrayna’nın en önemli Batılı ortağına dönüşme süreci

Almanya Başbakanı Olaf Scholz, New York’ta yapılan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu oturum aralarında Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ile bir araya geldi. (DPA)
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, New York’ta yapılan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu oturum aralarında Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ile bir araya geldi. (DPA)
TT

Almanya’nın Ukrayna’nın en önemli Batılı ortağına dönüşme süreci

Almanya Başbakanı Olaf Scholz, New York’ta yapılan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu oturum aralarında Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ile bir araya geldi. (DPA)
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, New York’ta yapılan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu oturum aralarında Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ile bir araya geldi. (DPA)

Almanya geçtiğimiz birkaç gün içinde, Ukrayna’nın gözünde çekimser bir ortaktan en yakın ve en güvenilir görünen bir müttefike dönüştü. ABD’nin desteğindeki ‘durgunluk’ ve Polonya ile her geçen gün derinleşen anlaşmazlığa karşı Almanya, Kiev’e desteğini tereddüt etmeden ve gecikmeden devam ettiren tek Batılı ülke haline geldi.

Almanya’nın Ukrayna’daki savaşın başlangıcından bu yana Kiev’e yeterli desteği sağlama konusunda çekimser kalması sebebiyle Polonya’dan sert eleştirilere maruz kalmasının ardından, bugün, eleştiri rüzgarları tam tersi yönde esmeye başladı. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre bir hafta önce Polonya’nın Ukrayna’dan tahıl ithalatını yasaklaması nedeniyle başlayan gerilim, Varşova’nın Kiev’e askeri yardımı durdurma kararıyla daha kötü bir hal aldı. Polonya Başbakanı Mateusz Morawiecki, Polonyalı bir medya kuruluşuna verdiği röportajda Varşova’nın Ukrayna’ya silah göndermeyi bırakarak kendisini silahlandırmaya odaklanacağını söyledi. Daha sonra bir Polonya hükümeti sözcüsü, Polonya’nın belirli silahlara ilişkin geçmiş anlaşmalara bağlı kalacağını, ancak yeni anlaşmaların olmayacağını açıkladı.

Berlin’den ilk yorum, Yeşiller Partisi’nden Tarım Bakanı Cem Özdemir’den, açık bir eleştiri şeklinde geldi. Özdemir, Polonya’nın kararını ‘kısmi bir destek’ olarak nitelendirerek bunun sadece Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in yararına olacağını söyledi.

Fotoğraf Altı: Bulgaristan’daki tahıl üreticileri, 19 Eylül’de başkent Sofya yakınlarında Ukrayna buğday ithalatına uygulanan yasağın kaldırılmasını protesto etti. (Reuters)
 Bulgaristan’daki tahıl üreticileri, 19 Eylül’de başkent Sofya yakınlarında Ukrayna buğday ithalatına uygulanan yasağın kaldırılmasını protesto etti. (Reuters)

Alman siyasetçilerden tepki

Alman Parlamentosu (Bundestag) Savunma Komitesi Başkanı Marie-Agnes Strack-Zimmermann, Der Spiegel dergisine verdiği röportajda, “Polonya hükümeti iç nedenlerden dolayı Ukrayna’yı silahlandırmayı durdurmaya karar verirse Almanya, Polonya’da bulunan hava savunma sistemlerini Ukrayna’ya taşımayı düşünmelidir” ifadelerini kullandı. Almanya, yılın başından itibaren üç hava savunma sistemini doğu Polonya’ya taşımıştı ve bunların yıl sonuna kadar orada kalacağını duyurmuştu.

Almanya koalisyon hükümetinin ortaklarından liberal Hür Demokrat Partisi’nin (FDP) Dış Politika Sözcüsü Ulrich Lechte, Polonya’nın Ukrayna’nın ‘en güvenilir ortağıyken’ şu an takındığı tutumu ‘utanç verici’ olarak nitelendirdi. Lechte, Die Welt gazetesine verdiği demeçte “Ukrayna’ya yönelik askeri desteği ve diyaloğu bu şekilde kesmesi utanç verici” dedi. Bununla birlikte, Lechte, Polonya’nın tutumunun ‘kendi içerisiyle’ ilgili olduğunu ve 15 Ekim’de yapılması planlanan genel seçimleriyle ilgili olduğunu belirtti.

‘İç hesaplar’

Özellikle iktidardaki Hukuk ve Adalet Partisi’nin (PiS) rüşvet karşılığında mültecilere Schengen vizesi satma skandalına karıştığı yönünde birkaç gün önce çıkan haberlerden sonra, bazı yetkililer ve analistler, Polonya’nın bu tutumunu seçimlere bağladı. AP’nin aktardığına göre kimliği açıklanmayan ABD’li bir yetkili, Polonya Başbakanı’nın açıklamalarının ‘Washington’da Ukrayna’ya yönelik ortak Batı desteğinin parçalanmasının bir sinyali olarak değerlendirilmediğini’ söyledi. Yetkili “Destek veren ülkelerin her birinin kendi iç gündemi var. Bu ülkelerden bazıları seçim kampanyalarının ortasında ve seçmenlerine mesajlarını ulaştırmakla meşgul” dedi.

Fotoğraf Altı: Polonya Cumhurbaşkanı Andrzej Duda, Ukrayna Devlet Başkanı’nın da katıldığı New York’taki BM Genel Kurul çalışmaları sırasında Polonya Büyükelçisi ile bir araya geldi. (AP)
Polonya Cumhurbaşkanı Andrzej Duda, Ukrayna Devlet Başkanı’nın da katıldığı New York’taki BM Genel Kurul çalışmaları sırasında Polonya Büyükelçisi ile bir araya geldi. (AP)

Polonya’daki bazı partiler seçmenleri kazanmak için popülizme oynuyor. Muhafazakar sağcı çizgideki iktidar partisinden bazı politikacılar, Kiev’e yapılan askeri yardımın durdurulmasından söz etmenin yanı sıra, özellikle 2023 yılının Ukraynalı milliyetçilerin 1943-1945 yılları arasında Polonyalılara karşı gerçekleştirdiği ‘Volhynia Katliamları’ olarak bilinen olayların 80’inci yıl dönümüne denk gelmesiyle, Ukrayna karşıtı duyguları da körüklemeye çalışıyorlar. Tarihçiler bu olayları 100 bine yakın Polonyalının öldürüldüğü bir ‘soykırım’ olarak nitelendiriyor. Polonya’daki aşırı sağ çizgideki Konfederacja Partisi, katliamların yıl dönümünü, Ukrayna karşıtlığını körüklemek ve hatta Polonya topraklarındaki mültecilere yapılan yardımların azaltılması çağrısında bulunmak için kullanmaya başladı.

Almanya’nın rolü

Alman basını Almanya’nın Polonya-Ukrayna ilişkilerinin bozulmasında rol oynadığını öne sürüyor. Die Welt gazetesi, Ukrayna’nın, Avrupa Birliği (AB) içindeki nüfuzu nedeniyle Almanya’yı Polonya’dan daha önemli bir ortak olarak görmeye başladığını yazdı. Polonya’nın AB içinde ortağı olmadığına ve nüfuz sahibi Almanya’nın aksine Polonya’nın AB içinde karar alma noktalarında çok küçük bir rol oynadığına dikkat çekti.

Fotoğraf Altı: Ukrayna’nın tahıl ihracatı Avrupa ülkeleriyle anlaşmazlıklara yol açtı. (Reuters)
Ukrayna’nın tahıl ihracatı Avrupa ülkeleriyle anlaşmazlıklara yol açtı. (Reuters)

Gazete, Almanya’nın da güvenilir bir ortak olduğunu kanıtladığına ve Almanya Başbakanı’nın tahıl ihracatı konusundaki anlaşmazlıkta Ukrayna’nın yanında durmasının bunun bir kanıtı olduğuna işaret etti.

AB, geçtiğimiz mayıs ayında Polonya, Bulgaristan, Romanya, Slovakya ve Macaristan’da tarımsal ürünlerin korunması amacıyla bu ülkelerde tahıl satışlarına yasak getirmişti. Yasak geçen cuma günü sona ermiş ve bu durum bu ülkeler ile Ukrayna arasında anlaşmazlığa neden olmuştu.

Die Welt gazetesi, Berlin’de siyasetin Varşova’ya göre daha istikrarlı olduğunu ve hükümete katılan parti ne olursa olsun Ukrayna’ya verilen desteğin değişmeyeceğini öne sürdü.

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’nin hafta sonu New York’ta, Almanya’ya Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde daimi bir sandalye verilmesi için destek vermesi dikkat çekti. Bunun, Ukrayna’nın yeni ittifaklarındaki hesaplarının bir göstergesi olarak değerlendirilebileceği öne sürüldü.