Cibuti Devlet Başkanı: Suudi Arabistan'daki zirveler birlik, güvenlik ve istikrarı güçlendirecektir

Cibuti Devlet Başkanı İsmail Ömer Guelleh
Cibuti Devlet Başkanı İsmail Ömer Guelleh
TT

Cibuti Devlet Başkanı: Suudi Arabistan'daki zirveler birlik, güvenlik ve istikrarı güçlendirecektir

Cibuti Devlet Başkanı İsmail Ömer Guelleh
Cibuti Devlet Başkanı İsmail Ömer Guelleh

Cibuti Devlet Başkanı İsmail Ömer Guelleh, Suudi Arabistan'ın  Körfez, Arap ve İslam zirvelerine ev sahipliği yapmasının, ülkenin omuzları üzerinde büyük bir sorumluluk hissettiğini gösterdiğini söyledi. Guelleh, söz konusu zirvelerin bölgeyi çevreleyen mevcut koşullar altında güvenlik ve istikrarın güçlendirilmesine katkıda bulunacağına dikkat çekti.
İslami zirveden krizlerin çözülmesini ve İslam ülkeleri arasındaki birlik ve beraberliğin korunmasına katkıda bulunacak kararların çıkmasını umut ettiğini söyleyen Guelleh, Suudi Arabistan'ın Arapların önderi, İslam dininin ve Müslümanların kıblesi olduğunu kaydetti. Ayrıca Suudi Arabistan’ı hedef alan her türlüsaldırının Arapları ve İslam ülkelerini de hedef aldığını vurguladı.
Cibuti Devlet Başkanı İsmail Ömer Guelleh, Şarku’l Avsat'la gerçekleştirdiği özel röportajda Suudi Arabistan’a ait iki petrol  istasyonunun hedef alınmasının gerek bölgenin gerekse de enerji kaynaklarının güvenliğini tehdit eden bir terör eylemi olduğuna dikkat çekti. Söz konusu eylemlerle yüzleşilmesi adına uluslararası dayanışmaya duyulan ihtiyacın altını çizdi. Ayrıca Körfez'e ve Kızıldeniz’e yönelik gerçekleştirilen saldırıların bölgesel ve uluslararası güvenliği tehdit ettiğini de belirten Guelleh, bu tür eylemlerin şiddetle karşısında olduklarını vurguladı.
Bölgenin şu anda yaşadığı krizlere, özellikle Filistin, Suriye, Yemen, Libya, Irak ve diğer Arap ülkelerindeki duruma dikkat çeken Guelleh, söz konusu meselelerin ayın sonunda Suudi Arabistan’da gerçekleştirilecek zirvenin en önemli gündem maddeleri arasında yer alacağını söyledi. Cibuti Devlet Başkanı İsmail Ömer Guelleh röportajda gerek bölgesel gerekse uluslararası alana dair birçok başlıkta Şarku'l Avsat'a özel açıklamalarda bulundu.
Önümüzdeki birkaç gün içinde Arap ve Körfez zirvelerinin yanı sıra bir de İslam zirvesine katılacaksınız. Sizce karşı karşıya kalınan en önemli zorluklar neler?
- Ramazan’ın 25’inde ve 26’sında Mekke'de yapılacak olan bu zirveler, İslam dünyasının halihazırda içinde bulunduğu kritik koşullar ve karmaşık zorluklarla paralel gerçekleştiriliyor. Şu an Yemen, Suriye, Libya, Irak, Cezayir, Sudan ve Somali gibi birçok Müslüman ve Arap ülkesi zor şartlardan geçiyor. Bir yandan Filistin ve Kudüs toprakları işgal altındayken diğer yandan küresel güvenliği tehdit eden aşırılık ve terörizm de gün geçtikçe büyüyor. Bununla birlikte bölgede yaşanan ciddi bir su krizi de var. Bunlar, bölgedeki güvenlik tehditlerini tartışmak için büyük çabalar sarf edilmesini gerektiren büyük zorluklardır.
Zirvelerden ne gibi sonuçlar alınması bekleniyor?
- Zirvelerin İslam dünyasını sarsan çeşitli sorunlara ışık tutarak krizlerin çözümüne katkı sağlayacak önemli kararlarla sonuçlanacağını, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ülkeleri arasındaki birlik ve beraberliği koruyacağını ve ülkelerin kendi aralarındaki ilişkileri geliştirmelerine katkıda bulunacağunı umuyorum.
Kardeşim Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz’in rehberliğinde yeryüzündeki en kutsal mekan olan Mekke’de, Kadir Gecesi'nde gerçekleştirilecek zirvelerin zamanın ve mekanın da bereketiyle oldukça verimli geçeceği konusunda iyimseriz.
Zirvelerde Filistin, Suriye, Yemen, Libya ve Irak konuları hangi ölçüde kendine yer bulacak?
- Filistin öncelikli Arap ve İslam meselesidir. Bundan dolayı geçekleştirilen bütün toplantılarda ilk sırada yer alması doğaldır. Bununla birlikte Suriye krizinin yanı sıra Yemen, Libya ve Irak'taki istikrarsızlığın ve güvensizliğin de endişe verici meseleler olduğuna şüphe yok.
Suriye'deki trajedi sadece siyasi çözümle sonlandırılabilir. Suriye halkının beklentilerini ve taleplerini karşılayacak nitelikte olması gerekn bu çözüm, ülkenin birliğinin ve bağımsızlığın korunması ile ülkede güvenlik ve istikrarın sağlanmasına bağlıdır.
Elbette bir de Yemen meselesi var. Yemenli kardeşlerimize ‘anayasal meşruiyeti desteklemek, ülkenin ve meşru liderliğinin yanında olmak ve ülkede kaosa sebep olan darbeyi sona erdirmek’ üzere el ele vermeleri çağrısında bulunuyoruz. Ülkedeki krizden çıkışın tek yolu Körfez Girişimi ve Yürütme Mekanizması, Ulusal Diyalog Konferansı sonuçları ve BM Güvenlik Konseyi’nin 2216 kararına dayalı barışçıl ve siyasi bir çözümdür.
Libya'daki kardeşlerimize olan desteğimizi de yineliyor ve Libyalı taraflara ‘halkın beklentileri olan güvenlik, istikrar ve refah için bölünmeleri ve çatışmaları sonlandırarak omuz omuza vermeleri’ çağrısında bulunuyoruz. Aynı zamanda güvenlik ve istikrarın sağlanmasına ve terör çetelerinin ortadan kaldırılmasına yönelik çabalarında kardeş ülke Irak’ın da yanında olduğumu bir kez daha dile getiriyoruz.
Arap Körfezi, Kızıldeniz ve Bab'ül Mendep gibi bölgesel suların güvenliği tehdit altında. Bu tehditlerin büyüklüğüyle ilgili değerlendirmeniz nedir?
- Güvenlik tehditleri genellikle ilgili bölgenin yüksek stratejik önemi ile ilişkilidir. Bundan dolayı Arap bölgesel sularına yönelik ‘aşırılıkçı, terörizm, deniz korsanlığı, mezhep savaşları ve bazı uluslararası ve bölgesel güçlerin olumsuz müdahalesi’ gibi çeşitli tehditler var. Bütün bunlar, dünya barışı ve güvenliğinin sağlanması için yüksek bir uluslararası koordinasyona ihtiyaç duyan durumlardır.
Arap sahillerinin çoğunun Kızıldeniz'deki Bab'ül Mendep ve Basra Körfezi'ndeki Hürmüz gibi oldukça hassas geçitlere ev sahipliği yaptığı biliniyor. Her iki boğaz da gerek jeopolitik gerekse ekonomik ve güvenlik bakımından oldukça önemli bir konuma sahip. Ayrıca Kızıldeniz, kıyılarının uzunluğu ve Afrika, Asya ve Avrupa kıtalarının ortasında bulunmasından dolayı önemli stratejik ayrıcalıklara sahip. Buna karşılık uluslararası ticaretin yüzde 13'ünden fazlası Bab'ül Mendep Boğazı’ndan geçiyor. Nitekim Körfez petrolünün hayat damarı olan Hürmüz Boğazı’nda da durum böyle. Dünyadaki ham petrolün yaklaşık yüzde 30'u ve Körfez petrol ürünlerinin yüzde 90'ı buradan geçiyor.
Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) ait dört gemi saldırıya uğradı. Bu saldırının ciddiyetinin derecesi nedir ve böyle bir saldırıdan kim fayda sağlıyor?
- Küresel seyrüseferlere yönelik saldırılar ve uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden durumlar, karşı durulması ve şiddetle kınanması gereken eylemlerdir. Bundan dolayı teröristlerin son olarak BAE sularındaki Füceyre Emirliği yakınında gerçekleştirdikleri saldırıları en güçlü şekilde kınıyoruz. Bu hadiselerden yararlanan taraflar kim olursa olsun, söz konusu saldırılar bu hayati bölgedeki potansiyel tehlikelere karşı uyanık olma sorumluluğunu iki katına çıkarıyor.
İran’ın bölge ülkelerine müdahalesi ve Suudi Arabistan’ı füzelerle hedef alması Arap ve Körfez güvenliğini ne ölçüde tehdit ediyor? İran’ın bölgeye yönelik arzularının önüne geçilmesi ile ilgili beklentileriniz neler?
- Suudi Arabistan, Arapların önderi, İslam dininin ve Müslümanların kıblesidir. Ayrıca Suudi Arabistan’ı hedef alan herhangi bir saldırı aynı zamanda Arapların ve İslam ülkelerinin de hedef alındığı anlamına gelir. Bundan dolayı insansız hava araçları kullanılarak başkent Riyad'ın 320 kilometre batısındaki iki petrol istasyonuna gerçekleştirilen terör saldırılarını bir kez daha şiddetle kınıyoruz. Bu son saldırıların öncesinde ülke defalarca balistik füzelerle hedef alındı. Son olarak Müslümanların kıblesi olan Mekke-i Mükerreme bölgesindeki Cidde şehri hedef alınmıştı. Bu terör eylemlerinin bölge istikrarına ve enerji arzının güvenliğine yönelik ciddi bir tehdit oluşturduğunu söylüyoruz. Ayrıca bütün bu tehditler karşısında Suudi Arabistan Krallığı’nın ve halkının yanında olduğumuzu bir kez daha vurguluyoruz.
Suudi Arabistan ve Cibuti arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Cibuti-Suudi Arabistan ilişkilerinin tarihi oldukça eskiye dayanıyor. 1977'den öncesine, yani Cibuti'nin bağımsızlığını kazanmasına kadar uzanıyor. Nitekim Suudi Arabistan Krallığı’nın desteğinin Cibuti'nin bağımsızlığını kazanmasında önemli bir rolü vardı.
Bir kez daha kardeş Suudi Arabistan ile olan ilişkilerimizin her seviyede güven, anlayış ve yüksek koordinasyona dayandığını ve bunun uluslararası ve bölgesel krizlere yönelik tutumlarda açıkça görüldüğünü belirtmek istiyorum.
Suudi Arabistan’a gerçekleştirdiği resmi ziyaretten ve Kral Selman bin Abdulaziz ile görüşmemden bu yana niteliksel bir sıçramaya tanık olan iki ülke arasındaki ilişkiler gün geçtikçe daha da güçleniyor. İlişkiler daha stratejik bir hale geldi. Kral Selman bin Abdulaziz ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile daima iletişim halindeyim.
İki ülke arasındaki iş birliğinin ve sürekli koordinasyonun göstergesi olarak ortak bir komite var. Komite, üçüncü başarılı oturumunu nisan ayının sonunda Cibuti’de gerçekleştirdi. Cibuti ve Suudi iş adamları için ortak bir konsey de bulunuyor. Bu konsey de ikinci oturumunu nisan ayının sonunda Cibuti’de gerçekleştirdi. Ayrıca iki ülke arasındaki askeri iş birliğine tahsis edilen ortak bir askeri komite ve güvenlik iş birliği için kurulan ortak bir güvenlik komitesi de mevcut.
Sudan’daki durumla ilgili değerlendirmeniz nedir? Siyasi fikir birliğinin oluşturulmasına katkıda bulunmaya ne ölçüde hazırsınız?
- Tarih boyunca yanında olduğumuz Sudan’la yine dayanışma içerisinde olacağız. Ayrıca Cibuti, Afrika Boynuzu'ndaki barış ve uzlaşı konusunda oynadığı rollerle tanınıyor. Daha önceki dönemlerde Sudanlı tarafları bir araya getirmek için önemli çabalar sarf ettik. 1999 yılının sonlarında Ulusal Umma Partisi ile Sudan hükümeti arasında Kapsamlı Barış Anlaşması'nın (CPA) imzalanmasına arabuluculuk yaptık. Bu anlaşma, söz konusu dönemde var olan birçok sorunun ve anlaşmazlığın çözülmesine katkıda bulundu. Ayrıca tarafları barış içinde bir arada yaşama hedefini ön planda tutmaya teşvik ettik.
Halihazırda Cibuti Cumhuriyeti olarak kardeş ülke Sudan’daki gelişmeleri takip ediyoruz. Cibuti, Kıta ve bölge genelinde katıldığı organizasyonlarla Sudan'ın birliğini ve istikrarını korumak için gereken çabaları sarf etmeye bütünüyle hazır olduğunu ortaya koydu.
Somali, ülkedeki silahlı gruplar, korsanlık ve diğer birtakım faaliyetler sebebiyle halen ciddi bir kaosla karşı karşıya. Cibuti bu konuda nasıl bir rol oynuyor?
- İki ülke arasında güçlü ilişkiler ve büyük insani etkileşimler söz konusu... Cibuti, tüm krizlerinde ve sorunlarında Somali’yi desteklemek için ülkenin yanında olmaya devam ediyor. 1990'ların başında medana gelen Somali'deki iç savaş sırasında mültecilerin Cibuti'ye kabul edilmesi bunun en net örneklerinden biridir.
Cibuti'nin Somali'nin gerek yeniden inşası gerekse de taraflar arasındaki bölünmeyi sonlandırmak için birden fazla girişime ve konferansa arabuluculuk yaptığı biliniyor. Bunlardan en önemlisi 2000'in mayıs ayında Cibuti’nin Arta bölgesinde düzenlenen Arta Uzlaşı Konferansı’dır. Bu konferans, ülkedeki siyasi uzlaşmaların temelini oluşturdu. İlk iki uzlaşı konferansının da Cibuti'de yapıldığını belirtmek gerekiyor. Cibuti’nin ayrıca Afrika Birliği Somali Misyonu’nda (AMISOM) 2 binden fazla askeri görev yapıyor.
Daha önce çeşitli vesilelerle birçok kez dile getirdiğimiz gibi Somali, anayasal kurumlarını kurduktan sonra, ciddi güvenlik sorunlarına rağmen demokratik seçim deneyimleriyle kendini toparlamaya çalışıyor. Somali'nin İslam ve Arap ülkelerinin desteğine ihtiyaç duyduğunu bir kez daha vurguluyorum.
Suudi Arabistan'ın himayesinde Cidde'de varılan uzlaşının ardından Cibuti-Eritre ilişkilerinde ne gibi gelişmeler yaşandı?
- Cibuti-Eritre krizini çözme çabaları geçen yılın ikinci yarısında Afrika Boynuzu'nun şahit olduğu aktif diplomatik hareketlilik kapsamında geldi. Bu çözüm çabaları, kardeş Kral Selman bin Abdulaziz ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın himayesinde Cidde’de varılan uzlaşıyla taçlandı.
Bu tarihi uzlaşı, komşu ülke Eritre ile aramızdaki bölünmüşlük sayfasının kapanmasına ve taraflar arasındaki güvenin yeniden sağlanmasına vesile oldu. Anlaşmazlık nedenlerine ilişkin –gelecek nesiller için de sorunu bütünüyle sonlandırmış olacak- nihai bir çözüm üzerinde çalışıyoruz. Suudi Arabistan bu konudaki çabalarını sürdürmesini arzu ediyoruz.



İsrail ordusu Refah Sınır Kapısı'nın Filistin tarafında kontrolü ele geçirdiğini duyurdu

İsrail'in dün (pazartesi) Mısır-Refah sınırının yakınlarındaki binalara düzenlediği hava saldırısının ardından yükselen dumanlar. (AP)
İsrail'in dün (pazartesi) Mısır-Refah sınırının yakınlarındaki binalara düzenlediği hava saldırısının ardından yükselen dumanlar. (AP)
TT

İsrail ordusu Refah Sınır Kapısı'nın Filistin tarafında kontrolü ele geçirdiğini duyurdu

İsrail'in dün (pazartesi) Mısır-Refah sınırının yakınlarındaki binalara düzenlediği hava saldırısının ardından yükselen dumanlar. (AP)
İsrail'in dün (pazartesi) Mısır-Refah sınırının yakınlarındaki binalara düzenlediği hava saldırısının ardından yükselen dumanlar. (AP)

İsrail Ordu Radyosu'nun bugün (Salı) bildirdiğine göre Hamas'ın Mısır ve Katar'ın Gazze Şeridi'nde ateşkes önerisini kabul ettiğini açıklamasına rağmen İsrail güçleri, Gazze Şeridi'nin güneyinde Mısır sınırında bulunan Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafını kontrol altına aldı.

İsrail ordusu “Mısır sınırındaki Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafının operasyonel olarak kontrol altında olduğunu” duyurdu ve ‘özel kuvvetlerin bölgeyi taradığını’ bildirdi.

Ordu, kuvvetlerinin, dün geceden beri Refah'ın doğusunda, bölge sakinlerinin ve bazı uluslararası kuruluşların tahliye edildiği belirli bir bölgede faaliyet gösterdiğini belirtti.

Gazze Sınır Kapıları İdaresi'nden bir sözcü bugün Reuters'a yaptığı açıklamada, Gazze ile Mısır arasındaki Refah Sınır Kapısı’nın İsrail tanklarının varlığı nedeniyle Filistin tarafında kapalı olduğunu söyledi.

Reuters'a konuşan üç insani yardım kaynağı, sınır kapısından yardım geçişinin kesintiye uğradığını bildirdi.

İsrail ordusu sabah erken saatlerde yaptığı basın açıklamasında, “Kerem Şalom Sınır Kapısı güvenlik nedeniyle bugün kapalı. Güvenlik durumu elverdiğinde yeniden açılacaktır” ifadeleri yer aldı.

İsrail daha önce önerilen anlaşmanın şartlarının taleplerini karşılamadığını açıklamış ve anlaşma müzakerelerine devam etme niyetindeyken, Refah'ta saldırılara devam etmişti.

Yedi aydır devam eden savaştaki gelişmeler, İsrail güçlerinin Refah'ı havadan ve karadan bombalamasıyla başladı. Bir milyondan fazla yerinden edilmiş Filistinlinin sığındığı kentin bazı bölgelerinin boşaltılması talimatı verildi.

Hamas tarafından dün yapılan kısa açıklamada, “Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye'nin Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ve Mısır İstihbarat Şefi Abbas Kâmil ile yaptığı iki telefon görüşmesinde, Hamas'ın, ateşkes anlaşması önerisini onayladığını bildirdiği” ifade edildi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisi ise ateşkes önerisinin İsrail'in taleplerini karşılamadığını, ancak anlaşmaya varmak için müzakerecilerle görüşmek üzere bir heyet gönderileceğini açıkladı.

dfvevervfr
İsrail ordusunun saldırı tehdidi öncesinde, Gazze Şeridi'nin güneyindeki kentin doğu kesimlerinden sivilleri tahliye etmeye başlamasının ardından Refah’tan ayrılan yerlerinden edilmiş Filistinliler (Reuters)

Katar Dışişleri Bakanlığı, Doha'dan bir heyetin İsrail ile Hamas arasındaki dolaylı müzakereleri yeniden başlatmak üzere bugün Kahire'ye gideceğini açıkladı.

Netanyahu'nun ofisinden yapılan açıklamada, Savaş Kabinesi'nin Refah'taki operasyonun devam etmesini onayladığı belirtildi. Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safedi ise X platformu üzerinden yaptığı açıklamada, ‘Netanyahu'nun Refah'ı bombalayarak ateşkesi baltalama riskini aldığını’ ifade etti.

Gazze'deki sağlık yetkililerine göre İsrail askerî harekâtı 34 bin 600'den fazla Filistinlinin ölümüne neden oldu. Birleşmiş Milletler (BM) ise Gazze'de kıtlığın eli kulağında olduğu uyarısında bulundu.

Gazze'deki savaş Hamas mensuplarının 7 Ekim'de İsrail'e saldırmasıyla patlak verdi. İsrail saldırıda yaklaşık bin 200 kişinin öldüğünü ve 133'ünün halen Gazze'de olduğuna inandığı 252 kişinin esir alındığını açıkladı.

Refah bombardıman altında

Herhangi bir ateşkes, kasım ayında Hamas'ın esirlerin yaklaşık yarısını serbest bıraktığı bir haftalık ateşkesten bu yana çatışmalarda ilk duraklama olacak.

O zamandan bu yana yeni bir ateşkese varma çabaları, Hamas'ın savaşı kalıcı olarak durdurma sözü vermeden daha fazla esiri serbest bırakmayı reddetmesi, İsrail'in ise sadece geçici bir duraklamayı görüşmekte ısrar etmesi nedeniyle sonuçsuz kaldı.

Heniyye'nin Basın Danışmanı Tahir en-Nunu Reuters'a yaptığı açıklamada, önerinin, hareketin Gazze'deki yeniden inşa çabaları, yerlerinden edilen Filistinlilerin geri dönüşü ve İsrailli esirlerin İsrail hapishanelerindeki Filistinli tutuklularla takas edilmesine ilişkin taleplerini karşıladığını söyledi.

Hamas'ın Gazze Şeridi'ndeki başkan yardımcısı Halil el-Hayya, teklifin altı haftalık üç aşamadan oluştuğunu ve ikinci aşamada İsrail'in Gazze'deki güçlerini geri çekeceğini ifade etti.

dfvrbt
Eşyalarıyla birlikte araçların arkasında oturan yerlerinden edilmiş Filistinliler (Reuters)

İsrail dün, Gazze Şeridi'nin 2,3 milyonluk nüfusunun yaklaşık yarısının son sığınağı olan Mısır sınırındaki Refah'ın bazı bölgelerinin boşaltılması emrini verdi.

Sağlık görevlileri, İsrail'in Refah'ta bir eve düzenlediği saldırıda aralarında bir kadın ve bir çocuğun da bulunduğu beş Filistinlinin öldüğünü duyurdu.

Çok sayıda Hamas savaşçısının ve muhtemelen onlarca esirin Refah'ta olduğunu söyleyen İsrail, zafer için bu kilit kentin ele geçirilmesi gerektiğini belirtiyor.

Diğer taraftan ABD, müttefiki İsrail'i Refah'a saldırmamaya çağırdı ve oradaki sivilleri korumak için henüz açıklamadığı tam bir plan olmadan ilerlememesi gerektiğini bildirdi.

ABD'li bir yetkili, Washington'un İsrail'in Refah'a yönelik son saldırılarından endişe duyduğunu, ancak bunların büyük bir askeri operasyon anlamına gelmediğine inandığını söyledi.

Bazı Filistinli aileler, kısa mesajlar, telefon aramaları ve Arapça broşürler aracılığıyla İsrail ordusunun yaklaşık 20 kilometre uzaklıktaki ‘genişletilmiş insani bölge’ olarak tanımladığı yere gitmeleri yönünde talimat aldıktan sonra, bahar yağmurları altında bölgeden kaçmaya başladı.


Hizbullah'ın insansız hava aracı saldırısında iki İsrail askeri öldürüldü

İsrail'in kuzey Lübnan sınırından yükselen dumanlar (AFP)
İsrail'in kuzey Lübnan sınırından yükselen dumanlar (AFP)
TT

Hizbullah'ın insansız hava aracı saldırısında iki İsrail askeri öldürüldü

İsrail'in kuzey Lübnan sınırından yükselen dumanlar (AFP)
İsrail'in kuzey Lübnan sınırından yükselen dumanlar (AFP)

Lübnan Hizbullahı, İsrail'in kuzeyindeki Metulla kasabası yakınlarında İsrail askerlerinin toplandığı bir toplama noktasına insansız hava aracıyla dün (Pazartesi) saldırı düzenlediğini açıkladı.

İsrail ordusu daha sonra saldırıyı ve iki askerin öldürüldüğünü doğruladı.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığı habere göre Hizbullah, İsrail sınırındaki askeri hedeflere onlarca roket attığını belirtti.

İsrail ve Hizbullah, Gazze'deki savaşın başlangıcından bu yana her gün karşılıklı sınır ötesi bombardıman gerçekleştiriyor.

Hizbullah'ın saldırıları şu ana kadar İsrail'in kuzeyindeki dar bir şeritle sınırlı kaldı. Saldırılar, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi üzerindeki baskısını hafifletmeyi amaçlıyor.


‘Gazze Savaşı’ İran-Suriye ilişkilerine gölge düşürüyor

Yermuk Mülteci Kampı’ndaki Kudüs Günü anma töreninde, İran'ın resmi temsiliyeti ve İranlı ve Lübnanlı Hizbullah liderlerinin fotoğrafları yer almadı. (Şarku’l Avsat)
Yermuk Mülteci Kampı’ndaki Kudüs Günü anma töreninde, İran'ın resmi temsiliyeti ve İranlı ve Lübnanlı Hizbullah liderlerinin fotoğrafları yer almadı. (Şarku’l Avsat)
TT

‘Gazze Savaşı’ İran-Suriye ilişkilerine gölge düşürüyor

Yermuk Mülteci Kampı’ndaki Kudüs Günü anma töreninde, İran'ın resmi temsiliyeti ve İranlı ve Lübnanlı Hizbullah liderlerinin fotoğrafları yer almadı. (Şarku’l Avsat)
Yermuk Mülteci Kampı’ndaki Kudüs Günü anma töreninde, İran'ın resmi temsiliyeti ve İranlı ve Lübnanlı Hizbullah liderlerinin fotoğrafları yer almadı. (Şarku’l Avsat)

Gazze Şeridi'nde devam eden savaş, İran'ın Suriye'deki askeri varlığını gölgede bırakmış görünüyor.

Yerel kaynaklara göre Tahran, önde gelen birçok komutanının İsrail hava saldırılarında öldürülmesinin ardından Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) üyelerini tahliye etme ve tanınmış komutanlarının karargâhlarını Şam kırsalından Lübnan yakınlarındaki bölgelere taşıma planları yapmaya başladı. Bu savaşın rüzgârları iki ülke arasındaki ilişkileri de etkiledi; Şam'ın Tahran'a karşı takındığı ‘tarafsız’ tutumdan sonra gerilemeye başlayan ilişkiler, iki ülkenin başkanlık kurumları arasındaki yabancılaşma ve Şam'ın ‘savaş sahalarının birliği’ ekseninden uzaklaşması, ardından Tahran'ın Suriye güvenlik birimlerinin kendi subaylarının hareketleri hakkında bilgi sızdırdığına dair şüpheleri, Şam'ın Arap açılımına dair işaretlere verdiği yanıttan duyduğu endişe ve Batı ile ilişkileri normalleştirerek İran darboğazından çıkma arzusu şeklinde ortaya çıktı.

Şarku’l Avsat'ın saha gözlemlerine göre Seyyide Zeynep'teki silahlı varlık şu anda özellikle İran, Irak, Lübnan, Pakistan ve Afganistan'dan gelen Şii ziyaretçilerin uğrak yeri olan türbe çevresinde ve Şam Uluslararası Havaalanı yolundan bölgeye giden el-Mustakbel kontrol noktasında Hizbullah unsurlarıyla sınırlı.

Seyyide Zeynep'in kuzeyinde bulunan Huceyre kasabasındaki yerel kaynaklar, “Burası komutanın ve İranlı dini ve askeri liderlerin karargâhı. Ancak İsrail bölgeye yönelik bombardımanını yoğunlaştırdığından beri nadiren görülüyorlar. Son zamanlarda onları hiç görmedik, ortadan kayboldular” şeklinde konuştu.


Hamas ateşkesi kabul ederken İsrail işgalde ısrar ediyor

Hamas'ın dün (pazartesi) Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta ateşkes önerisini kabul ettiğini açıklamasını kutlayan Filistinliler (AFP)
Hamas'ın dün (pazartesi) Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta ateşkes önerisini kabul ettiğini açıklamasını kutlayan Filistinliler (AFP)
TT

Hamas ateşkesi kabul ederken İsrail işgalde ısrar ediyor

Hamas'ın dün (pazartesi) Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta ateşkes önerisini kabul ettiğini açıklamasını kutlayan Filistinliler (AFP)
Hamas'ın dün (pazartesi) Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta ateşkes önerisini kabul ettiğini açıklamasını kutlayan Filistinliler (AFP)

Hamas dün (Pazartesi) Mısır'ın Gazze Şeridi'nde ateşkes önerisini kabul ettiğini açıklarken, İsrail buna karşılık olarak Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ı işgal etmeye devam edeceğini duyurdu. İsrail Başbakanlık Ofisi'nden yapılan açıklamada, Savaş Kabinesi'nin oybirliğiyle, esirlerin serbest bırakılmasını sağlamak ve savaşın diğer hedeflerine ulaşmak amacıyla Hamas'a askeri baskı uygulamak için İsrail'in Refah operasyonuna devam etmesine karar verdiği ifade edildi. Açıklamada aynı zamanda İsrail'in Kahire'nin ev sahipliği yaptığı müzakereleri tamamlamak üzere bir heyet göndereceği de belirtildi.

İsrail'in bu tutumu, Hamas'ın yaptığı açıklamada Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye'nin Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ve Mısır İstihbarat Şefi Abbas Kâmil ile yaptığı iki telefon görüşmesinde hareketinin ateşkes önerisini kabul ettiğini bildirmesinin ardından geldi.

Hareket içindeki kaynaklar Şarku’l Avsat'a “Mısır ve Katar'ın hareketin sorularına ve endişelerine verdiği net yanıtlar alındıktan ve hareketin içinde ve dışında yapılan istişarelerden sonra onayın açıklandığını” belirterek, “Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları'nın olumlu yanıta doğrudan katkıda bulunduğunu” söyledi.

Duyurunun hemen ardından Gazze Şeridi'nde şarkılar söylenerek ve havaya ateş açılarak kutlamalar yapıldı.

Ancak İsrail Kamu Yayın Kuruluşu KAN resmi bir kaynağa dayandırdığı haberinde, Hamas'ın İsrail'in kabul ettiğinden farklı ve tek taraflı bir Mısır belgesini kabul ettiğini belirtti. Üst düzey yetkililer Kanal 12'ye, anlaşmanın İsrail tarafından kabul edilemeyecek uzun vadeli bir öneriyle ilgili olduğunu söyledi.

Gelişmeler, Mısırlı bir kaynağın Hamas heyetinin ateşkes müzakerelerini sürdürmek üzere bugün (Salı) Kahire'ye geleceğini açıklamasının ardından geldi.

Diğer yandan bölgesel ve uluslararası örgütler, Refah'ta askeri bir operasyonun tehlikeleri konusunda uyarıda bulundu. Suudi Arabistan, İsrail güçlerinin neden olduğu büyük yıkımın ardından güvenli sığınakların olmayışı nedeniyle, İsrail işgal güçlerinin Refah'ı hedef almasının tehlikelerine karşı uyarısını yineledi.


Hamas’tan  her biri 42 gün sürecek üç aşamalı bir anlaşma girişimi

Hamas’ın Gazze Yönetimi Başkan Yardımcısı Halil el-Hayya ve Hamas’ın Lübnan Temsilcisi Usame Hamdan, basın toplantısında (Reuters- Arşiv)
Hamas’ın Gazze Yönetimi Başkan Yardımcısı Halil el-Hayya ve Hamas’ın Lübnan Temsilcisi Usame Hamdan, basın toplantısında (Reuters- Arşiv)
TT

Hamas’tan  her biri 42 gün sürecek üç aşamalı bir anlaşma girişimi

Hamas’ın Gazze Yönetimi Başkan Yardımcısı Halil el-Hayya ve Hamas’ın Lübnan Temsilcisi Usame Hamdan, basın toplantısında (Reuters- Arşiv)
Hamas’ın Gazze Yönetimi Başkan Yardımcısı Halil el-Hayya ve Hamas’ın Lübnan Temsilcisi Usame Hamdan, basın toplantısında (Reuters- Arşiv)

Hamas'ın Gazze Şeridi'ndeki başkan yardımcısı Halil el Hayya, dün (Pazartesi) televizyonda yaptığı açıklamalarda, hareketin onayladığı ateşkes teklifinin her biri 42 gün süren üç aşamalı bir anlaşma olduğunu söyledi.

El-Hayya, anlaşmanın ikinci aşamasının İsrail'in Gazze'den tamamen çekilmesini öngördüğünü belirtti.

El-Hayya, "Katar ve Mısır'daki arabulucuların bize sunduğu öneri, kalıcı bir ateşkese ulaşmak amacıyla her biri 42 gün süren 3 aşamadan oluşuyor" dedi. El Hayya anlaşmanın, kalıcı bir ateşkesin sağlanması amacıyla, "Gazze'den tamamen çekilmeyi, yerinden edilenlerin geri dönüşünü ve mahkumların değişimini" içerdiğine dikkat çekti.


Irak'ta "terör" suçundan hüküm giyen 11 kişinin idam cezası infaz edildi

Irak Bayrağı (EPA)
Irak Bayrağı (EPA)
TT

Irak'ta "terör" suçundan hüküm giyen 11 kişinin idam cezası infaz edildi

Irak Bayrağı (EPA)
Irak Bayrağı (EPA)

Irak güvenlik ve sağlık kaynakları, Fransız Haber Ajansı AFP'ye dün (Pazartesi) Iraklı yetkililerin "terör suçlarından" hüküm giymiş 11 kişiyi infaz ettiğini, bunun, nisan sonundan beri idam cezasına çarptırılan ikinci grup olduğunu belirtti.

İsminin açıklanmasını istemeyen bir güvenlik kaynağı, infazların Zikar Valiliği'nin (güney) Nasıriye şehrindeki El-Hout hapishanesinde gerçekleştirildiğini ve burada geçen ay da "terör suçlarından" hüküm giymiş diğer 11 kişinin daha idam edildiğini söyledi.


Hamas’ın desteklediği, İsrail’in ise reddettiği ateşkes anlaşmasının başlıca detayları neler?

İsrail'in Cibaliye Mülteci Kampı’nı bombalamasının ardından enkaz altında yakınlarını arayan Filistinliler, 31 Ekim 2023 (Reuters)
İsrail'in Cibaliye Mülteci Kampı’nı bombalamasının ardından enkaz altında yakınlarını arayan Filistinliler, 31 Ekim 2023 (Reuters)
TT

Hamas’ın desteklediği, İsrail’in ise reddettiği ateşkes anlaşmasının başlıca detayları neler?

İsrail'in Cibaliye Mülteci Kampı’nı bombalamasının ardından enkaz altında yakınlarını arayan Filistinliler, 31 Ekim 2023 (Reuters)
İsrail'in Cibaliye Mülteci Kampı’nı bombalamasının ardından enkaz altında yakınlarını arayan Filistinliler, 31 Ekim 2023 (Reuters)

Hamas Hareketi dün bir açıklama yaparak Gazze’de ateşkes ve esir takası mutabakatı için üç aşamalı bir anlaşmayı kabul ettiğini duyurdu. Ancak İsrailli bir yetkili, anlaşmanın ‘hafifletilmiş’ hükümleri olduğu gerekçesiyle, İsrail için kabul edilemez olduğunu söyledi.

Hamas Hareketi ile İsrail arasındaki dolaylı müzakerelere Katar ve Mısır ile birlikte arabuluculuk yapan ABD, Hamas’ın yanıtını incelediğini ve Ortadoğu'daki müttefikleriyle görüşeceğini açıkladı.

Reuters haber ajansının Hamas yetkilileri ve müzakerelerle ilgili bilgi sahibi bir yetkili tarafından şimdiye kadar açıklanan detaylarına dayandırdığı haberine göre Hamas Hareketi’nin onayladığını açıkladığı üç aşamalı anlaşmada şunlar yer alıyor:

Birinci aşama

1- Toplam 42 gün sürecek ateşkes.

2- Hamas, İsrail hapishanelerindeki Filistinlilerin serbest bırakılması karşılığında 33 İsrailli rehineyi serbest bırakacak.

3- İsrail Gazze'deki güçlerini kısmen geri çekecek ve Filistinlilere Gazze'nin güneyinden kuzeyine hareket etme özgürlüğü tanıyacak.

İkinci aşama

1- Toplam 42 günlük bir başka ateşkes dönemi olacak ve Gazze'de ‘sürdürülebilir bir sakinliğin’ yeniden sağlanmasına dair bir anlaşma yapılacak. Müzakereler hakkında bilgi sahibi olan bir yetkili, Hamas Hareketi’nin ve İsrail'in ‘kalıcı bir ateşkes’ konusunda herhangi bir müzakere başlatmama konusunda anlaştıklarını söyledi.

2- İsrail güçleri Gazze'den tamamen çekilecek.

3- Hamas, İsrail'in Filistinli tutukluları serbest bırakması karşılığında İsrailli rehineler arasındaki aktif görevde olan askerleri ve yedek askerleri serbest bırakacak.

Üçüncü aşama

1- Karşılıklı olarak alıkonulan cenazeler takas edilecek ve Katar, Mısır ve Birleşmiş Milletler (BM) tarafından denetlenen bir plana göre Gazze’nin yeniden inşası başlatılacak.

2- Gazze Şeridi'ne uygulanan abluka tamamen kaldırılacak.


İtalya'da Müslümanlara ibadet engeli: Dua edecek yerleri kalmadı

Müslüman göçmenler, tekrar kültür merkezlerinde ibadet edebilmek için mahkeme kararını bekliyor (AFP)
Müslüman göçmenler, tekrar kültür merkezlerinde ibadet edebilmek için mahkeme kararını bekliyor (AFP)
TT

İtalya'da Müslümanlara ibadet engeli: Dua edecek yerleri kalmadı

Müslüman göçmenler, tekrar kültür merkezlerinde ibadet edebilmek için mahkeme kararını bekliyor (AFP)
Müslüman göçmenler, tekrar kültür merkezlerinde ibadet edebilmek için mahkeme kararını bekliyor (AFP)

Fransız haber ajansı AFP, İtalya'nın Monfalcone ilçesinde Müslümanların ibadet ettiği yerlerin kapatılmasının yarattığı olumsuz etkiyi haberleştirdi. 

Haberde, "Yüzlerce Müslümanın cuma namazını otoparkların beton zemininde kılmak zorunda kaldığı" yazıldı.

İtalya'nın kuzeydoğusundaki Gorizia kentine bağlı Monfalcone ilçesinin belediye başkanı Anna Maria Cisint, kasımda Müslümanların namaz kıldığı iki kültür merkezinin kapatılmasına karar vermişti. 

Ayrıca aralıkta, eski bir süpermarketin bulunduğu alanda namazlarını kılmak isteyen Müslümanlar, belediyenin söz konusu yeri inşaat alanı ilan etmesiyle engellenmişti. 

Bunun ardından 23 Aralık'ta yaklaşık 8 bin kişi uygulamaya karşı protesto yürüyüşü düzenlemişti. 

2006'da Bangladeş'ten Monfalcone'ye geldiğini ve İtalyan vatandaşlığına geçtiğini söyleyen Rejaul Hak, Müslümanlara adil davranılmadığını savunarak şöyle konuştu:

Söyleyin nereye gideyim? Neden Monfalcone'nin dışına çıkmak zorundayım? Burada yaşıyorum, burada vergi ödüyorum! Katolikler, Ortodokslar, Protestanlar, Yehova Şahitleri, hepsi kendi kilisesine sahip. Bizim niye ibadethanemiz olmasın?

İktidar ortağı radikal sağcı Lig Partisi'nden Cisint ise şehir planlama kanunlarının ibadethane yerlerinin inşasını sınırladığını belirterek, yasalara uygun davrandıklarını savundu.

İzinsiz bölgelerde ibadete izin vermeyeceklerini söyleyen Cisint, Müslümanlara yönelik herhangi bir ayrımcılık yapmadıklarını öne sürerek "Bir belediye başkanı olarak kimseye karşı değilim, böyle bir tavırla vakit kaybedemem. Ben yasaları uygulamakla yükümlüyüm" dedi. 

Yaklaşık 59 milyon nüfusa sahip İtalya'da 2,7 milyona yakın Müslüman yaşıyor. AFP'nin aktardığına göre İslam'ın İtalyan hukukunda resmi bir statüsü olmaması, ibadethane sorununu daha da karmaşıklaştırıyor.

Birçok tersanenin yer aldığı Monfalcone'de 30 binden fazla kişi yaşıyor. Yabancı uyruklu 9 bin 400 kişiden 6 bin 600'üyse Müslümanlardan oluşuyor.

Cisint ise Monfalcone'nin daha fazla Müslüman göçmeni kaldıramayacağını öne sürerek, "Bu sayı Monfalcone için çok fazla. Gerçekten çok fazla. Durum bu" dedi. 

İtalyan İslam Dini Cemaati'nin (COREIS) başkanı Yahya Zanolo, ülke çapında resmi olarak tanınan cami sayısının 10'u bulmadığını belirtti. Zanolo bu yüzden Müslümanların derme çatma yerlerde ibadet etmek zorunda kaldığını, bunun da "gayrimüslim nüfusta korkuya ve önyargılara yol açtığını" söyledi. 

Monfalcone'de çalışan Müslüman göçmenlerden 38 yaşındaki Ahmed Raju da "Hiç aşamayacağımız devasa bir duvarın önünde gibi hissediyoruz" dedi. 

İlçedeki Müslümanlar, kültür merkezlerinde ibadete getirilen yasağı mahkemeye taşımıştı. AFP'nin aktardığına göre karar duruşması 23 Mayıs'ta yapılacak.

Independent Türkçe

 

 


Hamas: Netanyahu'nun Refah ısrarı ateşkesi engelledi

İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda 14 bin 944'ü çocuk, 9 bin 849'u kadın en az 34 bin 683 Filistinli öldürüldü (AFP)
İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda 14 bin 944'ü çocuk, 9 bin 849'u kadın en az 34 bin 683 Filistinli öldürüldü (AFP)
TT

Hamas: Netanyahu'nun Refah ısrarı ateşkesi engelledi

İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda 14 bin 944'ü çocuk, 9 bin 849'u kadın en az 34 bin 683 Filistinli öldürüldü (AFP)
İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda 14 bin 944'ü çocuk, 9 bin 849'u kadın en az 34 bin 683 Filistinli öldürüldü (AFP)

Mısır'ın başkenti Kahire'deki ateşkes müzakerelerinde ilk etapta ilerleme kaydediliği fakat daha sonra sürecin, özellikle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Refah'a kara operasyonu ısrarıyla yeniden tıkandığı aktarıldı.

Kimliğinin paylaşılmasını istemeyen İsrailli yetkililer, Amerikan gazetesi New York Times'a "Tarafların anlaşmaya yaklaştığına dair işaretler vardı fakat görüşmeler durdu, Hamas heyeti pazar günü Kahire'yi terk etti" dedi.

Adlarının açıklanmasını istemeyen Hamas yetkilileri, Netanyahu'nun anlaşma yapılsın yapılmasın Refah'a kara harekatı düzenleme ısrarının süreci tıkadığını savundu. 

Hamas yetkilisi Musa Ebu Marzuk, "Anlaşmayı tamamlamaya çok yaklaşmıştık fakat Netanyahu'nun dar görüşlü tavrı süreci engelledi" dedi.

Netanyahu, ateşkes müzakerelerinin sonuçlarından bağımsız olarak Refah'a kara harekatı düzenleyeceklerini defalarca söylemiş, ABD de operasyon planlarına karşı çıkmıştı.

İsrailli yetkili de Netanyahu'nun Refah konusundaki tutumunu değiştirmemesi nedeniyle Hamas'ın duruşunu sertleştirdiğini savundu.

Diğer yandan kimliklerinin paylaşılmasını istemeyen iki ABD'li yetkili, görüşmelerin tıkanmadığını, tarafların teklifleri değerlendirmeyi sürdürdüğünü iddia etti.

Netanyahu ise pazar günkü konuşmasında süreci tıkayan tarafın Hamas olduğunu öne sürerek "Rehinelerin serbest bırakılmasını engelliyorlar" demişti.

Başka bir Hamas yetkilisi, Kahire'de yaşanan durumu tekrar gözden geçirmek için Katar'ın başkenti Doha'da bugün toplantı düzenleyeceklerini söyledi. Yetkili, örgütün sürece yapıcı şekilde yaklaşmaya özen gösterdiğini savundu.

İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), bombardımanlardan kaçan yaklaşık 1,5 milyon Filistinlinin sığındığı Refah'ın doğusundaki mahalleleri tahliye etmeye başladı. IDF, en az 100 bin kişinin şehrin kuzeyinde hazırlanan Mavasi "insanı bölgesine" gönderileceğini açıkladı. 

Ayrıca İsrail ordusunun broşürler ve telefon mesajlarıyla sivilleri tahliye sürecine dair bilgilendirdiği aktarıldı. 

24 Kasım'da sağlanan ve bir hafta süren ateşkeste 81 İsrailli ve 240 Filistinli esir karşılıklı serbest bırakılmıştı. IDF'nin verilerine göre Hamas'ın elinde halen yaklaşık 130 rehine var. İsrail ordusu, bunlardan 34'ünün öldüğünü doğrulamıştı.

Independent Türkçe, New York Times, Jerusalem Post, Guardian


Türkiye yeniden Gazze hattında

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’yi İstanbul’da ağırladı (Arşiv - Reuters)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’yi İstanbul’da ağırladı (Arşiv - Reuters)
TT

Türkiye yeniden Gazze hattında

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’yi İstanbul’da ağırladı (Arşiv - Reuters)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’yi İstanbul’da ağırladı (Arşiv - Reuters)

Tony Francis

Gazze’deki savaş pazar günü itibariyle 213’üncü gününe girerken halen bir ateşkes anlaşması ihtimali ufukta görünmüyor. Çatışmalar ve İsrail’in bombardımanları bugüne kadar yaklaşık 35 bin Filistinlinin ölümüne, on binlerce Filistinlinin kaybolmasına, yaralanmasına veya sakat kalmasına neden olurken ateşkes görüşmeleri halen devam ediyor. Esir takası ve Gazze Şeridi’ne insani yardımların ulaştırılmasının kolaylaştırılması meseleleri ise İsrail'in Hamas'ı ortadan kaldırma hedefiyle Hamas Hareketi’nin 7 Ekim saldırısı öncesine dönme talepleri arasında sıkışıp kalmış durumda.

Ölüm makinesi (İsrail) Gazze Şeridi'ndeki en yoğun nüfuslu Refah şehrine kara saldırısı düzenleme tehdidini sürdürürken, son birkaç haftadır tabloda pek fazla değişiklik olmadı. Aynı arabulucular; Katar, Mısır ve ABD, yeni bir ateşkes için arabuluculuk yapmaya devam ediyor.

Nisan ayı neredeyse ateşkesle ilgili formüllerin sunulması ve yanıtların beklenmesiyle geçerken, İran-İsrail çatışmasının ardından bazı gelişmeler netleşmeye başladı. Bunların başında Türkiye’nin rolünün yeniden aktifleşmesi geliyor. Öyle ki Hamas, Türkiye'den yeni bir eleştiri dalgası ve boykot tedbirleriyle karşı karşıya kalan İsrail ile Hamas Hareketi arasında varılması beklenen ateşkes anlaşmanın dördüncü garantörü olarak Ankara'yı önerdi.

İran-İsrail gerilimi, baskılandı ve Tahran’ın Tel Aviv'e yönelik füze saldırısının Filistinlileri savunmak için değil, Şam'daki İran konsolosluğunun hedef alınmasına misilleme olarak yapıldığını açıklamasıyla, ‘Filistin boyutunun’ dışında tutuldu. ABD’de ve Batı ülkelerinde özgürlüklerin bastırılmasını kınamaya odaklanan ve yine eski sloganlarını dillendirmeye dönen Tahran, Gazze ile dayanışma kampanyasını sürdürdü.

Gazze’de ateşkes için yapılan müzakereler ve izlenen yol, mollaların başkentinin umurunda değildi, zira kendi projesi bunun ötesindeydi. Tahran, geçtiğimiz hafta başlarında İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasır Kenani’nin dilinden ‘Filistin krizine denizden nehre kadar bağımsız bir Filistin devleti kurulması dışında bir çözüm olmadığını’ vurgulama konusunda istekli görünüyordu. Ancak bu, mevcut gerçekler, güç dengeleri ve Filistin halkının doğrudan çıkarları için değeri olmayan bir tutumdu.

İran ‘kamil bir kurtuluş’ sloganıyla Gazze'de, Lübnan'da, Husilerin Akdeniz'deki ticaret gemilerinin seyrüsefer özgürlüğünü tehdit ettiği Yemen'de ve Tel Aviv'i Irak’tan ve Suriye’den vurma görevini yerine getirmek üzere Saraya el-Eşter'in filizlendirdiği Bahreyn’de, vekillerini savaşa iterken, kendisinin açıkça uzak durduğu ‘sonsuz savaş’ tarifi veriyordu.

Hamas, İran'ın İsrail'e misillemesinin boyutundan ve kısıtlı olmasından memnun değildi ve Hamas lideri, devletlerin kendilerini savunmalarının doğal bir hak olduğunu söylemekle yetindi. Hamas’ın Gazze'deki liderleri, İsrail'i ülke genelinde birkaç cephede birden savaşmaya zorlayacak bir gerilim başlatmayı umuyorlardı, fakat olmadı.

İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri, “İsrail karşılık vermediği sürece İran konuyu kapanmış sayacaktır” diyerek, ülkesinin tutumunu net bir şekilde ortaya koydu. Ne Bakıri’nin ne de başka bir İranlı liderin açıklamasında, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nden çekilmesi bir yana, Gazze'de ateşkes, insani yardımların arttırılması ve yerinden edilen Gazzelilerin evlerine geri dönmesi gibi herhangi bir şart yer almadı. İran, basitçe “Bitti” yanıtı verdi.

İran’ın İsrail’e misillemesi, Hamas'ın Tahran’a büyük ölçüde bel bağlamış olmasına rağmen müzakerelerde lehine olmadı. Tüm bunlar olurken Hamas liderlerine ev sahipliği yapan Katar’a, sunulan tekliflerde bazı tavizler vermeyi kabul etmesi için Hamas’ı ikna etmede daha güçlü bir rol oynaması yönünde baskılar arttı ve Hamas liderlerinin başka bir ülkeye taşınması konuşulmaya başladı.

Amaç, fikri ve dini olarak Hamas’a ve Katar'a yakın bir siyasi parti tarafından yönetilen, İran ve onun bölgesel mezhepçi projesine karşı büyük bir mücadele veren bir ülke olan Türkiye'yi öne çıkarmaktı. Türkiye, Gazze'deki savaşın başlamasından bu yana aylarca süren tereddütten sonra öne çıkma fırsatı buldu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ı Hamas'ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye ile görüşmek üzere Katar'a gönderdi. Ardından Heniyye İstanbul'a gelecek ve Erdoğan, kendisine ‘Filistin davasının lideri’ olarak hitap edecekti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha sonra yaptığı bir konuşmada, Hamas'ı ‘bir terör örgütü’ olarak değil, bir ‘milli kurtuluş hareketi’ olarak tanımladı ve Kurtuluş Savaşı sırasında ortaya çıkan milli kurtuluş hareketi Kuvayi Milliye’ye benzetti.

Şarku’l Avsat’ın TurkPress haber sitesinden aktardığına göre Türk analistler, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Gazze’deki ve bölgedeki savaşa ilişkin tutumundaki değişikliği birkaç faktörle açıklıyorlar. Bu faktörlerin ilki, çok sayıda gücün Hamas'ın kendi ipini çektiğini düşünmesinin ardından, Hamas'ın kararlı tutumuydu. İkincisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yerel seçimlerdeki yenilgisiydi. Bu yenilgi, bir bakıma Türk halkının Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın politikalarından duyduğu memnuniyetsizliğin işaretiydi. Üçüncüsü, İran'ın İsrail'e yaptığı ve bölgeyi neredeyse topyekun bir savaşa sürükleyecek olan misillemesiydi. Türkiye, bu misillemenin ardından ‘olaylardan uzak durmanın kendisine yönelik yansımalarından kurtarmayacağını’ anladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İran’ın ‘İsrail'e misilleme işinin şimdilik bittiğini’ açıklamasından sonraki 72 saat boyunca ‘Hamas'la uyumlu’ yeni bir tutum ortaya koymasını bekledi ve ardından Hamas liderlerini İstanbul'da ağırladı. Böylece hem İran'a hem de ilgili taraflara Türkiye'nin Filistin'in yanında yer aldığı ve ‘çok geç olmadan gerilimin tırmanmasını engellemeye yardımcı olacak siyasi bir rol oynamaya hazır olduğu’ mesajını verdi.

Filistin meselesi üzerinden somut bir siyasi sürece girmeye istekli görünen Türkiye'nin bu tutumu, herhangi bir müzakereye ya da savaşın ertesi gününe dair açıkça bir ilgi göstermeyen ve önceliğinin kendi çıkarlarını ve hedeflerini korumak olduğunu yineleyen İran'ın tutumuna ters düşüyor.

İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney, 1 Mayıs’ta Gazze'deki durumu ve yansımalarını ele alan bir konuşma yaptı. Konuşmada, yaşananların İran'ın bakış açısının geçerliliğini kanıtladığını öne sürdü. Hamaney’e göre ABD’deki üniversitelerde Gazze’deki savaşı protesto eden öğrenci hareketleri de Gazze’de on binlerce kişinin öldürülmesi de İran’ın tutumunun doğruluğunu kanıtlıyordu. Hamaney özetle, her şeyin ‘İran’ın ABD yönetimine güvenilemeyeceği ve güvenilmemesi gerektiği yönündeki tutumunun’ ne kadar doğru olduğunun kanıtladığını savundu.

Türkiye ise tam tersi bir çizgide ve dikkate değer bir pragmatiklikle meseleye dair yeni adımlar attı. İki devletli çözüm olasılıkları konusunda Arap ülkelerinin görüşüyle yakın bir vizyon geliştiren Türkiye, siyasi bir çözüm için ABD ve Avrupa ile birlikte oynayabileceği bir rol olduğunu düşünüyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan hesap yaparken (Washington ziyaretinin tarihinin değiştirileceğine dair söylentilere rağmen), Başkan Joe Biden ile yakında görüşeceğini ve bu görüşmenin kendisine ‘savaşın sona ermesi için baskı yapma ve siyasi bir çözüm arama fırsatı vereceğini’ dikkate alıyor.

Bu görüşme ve sonrasında Türkiye'nin oynayacağı rol için yapılan hazırlıklar, birkaç gündür İstanbul'da bulunan ve Ankara'nın siyasi ve ekonomik ağırlığı, NATO üyeliği ve Batı ülkelerinin yanı sıra Rusya ve Çin ile olan iyi ilişkileri sayesinde daha büyük bir rol oynayabileceğine, savaşın durdurulması, insani yardımların ulaştırılması ve Gazze Şeridi’nin yeniden inşası için baskı uygulayabileceğine, hatta Filistin'in iç durumuyla ilgili olumlu bir rol üstlenebileceğine ve başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devleti kurulmasına yönelik Filistinlilerin tutumunu savunacağına inanan Hamas liderleriyle yapılan istişarelerle birlikte devam ediyor.

Türkiye üstlendiği misyonun İran'ın endişelerini arttıracağını dikkate alıyor. Bu misyon sadece Filistin meselesiyle ilgili değil, aynı zamanda Irak, Suriye ve hatta Lübnan'la da ilgili. Ankara, söz konusu ülkelerin her birinde İran'ın müdahalesini dengeleyici bir etki yaratmaya çalışıyor.  Bu etki de bazı açılardan ABD'nin stratejisine cevap verebilir.

Öte yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Irak’a son ziyaretinin ardından Bağdat ile Ankara arasında önemli anlaşmalar imzalandı. Suriye'de ise Türkiye silahlı muhalif grupları birleştirme çabalarına destek veriyor. Bu gruplar son günlerde ülkenin kuzeyi için ortak bir komutanlık oluşturmak üzere iki toplantı düzenlediler. Ülkenin güneyindeki gruplar da kuzeyle koordinasyonu sağlayacak ortak bir komutanlık oluşturmak üzere Amman'da bir toplantı düzenlemeye hazırlanıyor.

İstanbul’daki toplantılara katılan bir kaynak, ‘yeni komutanlığın Suriye rejimi güçleri, rejim sadık milisler ve radikal örgütlerle mücadele edeceğini’ açıkladı. Burada ‘sadık milisler’ ifadesiyle neyin kastedildiğini söylemeye gerek olmadığına inanıyorum.

Türkiye'nin Irak açılımı, Basra'dan Türkiye sınırına uzanan kara ve demir yolu ulaştırma koridoru fikrinin yeniden canlanması, Suriyeli muhalif grupları birleştirme çabalarının yeniden başlaması ve İsrail'e karşı koyma başlığı altında Lübnan'daki Cemaat-i İslami grubunun harekete geçirilmesinde Türkiye'nin parmağı olması İran ve İran’ın bahsi geçen ülkelerdeki vekilleri için iyi bir haber değil. Bu, kısmen İran projesinin hesaplarının teyidi üzerinden, kısmen Erdoğan'ın bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu topraklarının bir parçası olduğunu söylediği Gazze’ye müdahale üzerinden, kısmen de Ankara'nın Rusya ve ABD ile aynı anda yürüttüğü Atlantikçi ilişkilerin yanı sıra Mısır ve Körfez Arap ülkeleriyle başlattığı normalleşme ve açılım üzerinden Türkiye'nin bölgede yeniden rol almaya hazırlanmasının bir parçası olarak görülecek.