Cibuti Devlet Başkanı: Suudi Arabistan'daki zirveler birlik, güvenlik ve istikrarı güçlendirecektir

Cibuti Devlet Başkanı İsmail Ömer Guelleh
Cibuti Devlet Başkanı İsmail Ömer Guelleh
TT

Cibuti Devlet Başkanı: Suudi Arabistan'daki zirveler birlik, güvenlik ve istikrarı güçlendirecektir

Cibuti Devlet Başkanı İsmail Ömer Guelleh
Cibuti Devlet Başkanı İsmail Ömer Guelleh

Cibuti Devlet Başkanı İsmail Ömer Guelleh, Suudi Arabistan'ın  Körfez, Arap ve İslam zirvelerine ev sahipliği yapmasının, ülkenin omuzları üzerinde büyük bir sorumluluk hissettiğini gösterdiğini söyledi. Guelleh, söz konusu zirvelerin bölgeyi çevreleyen mevcut koşullar altında güvenlik ve istikrarın güçlendirilmesine katkıda bulunacağına dikkat çekti.
İslami zirveden krizlerin çözülmesini ve İslam ülkeleri arasındaki birlik ve beraberliğin korunmasına katkıda bulunacak kararların çıkmasını umut ettiğini söyleyen Guelleh, Suudi Arabistan'ın Arapların önderi, İslam dininin ve Müslümanların kıblesi olduğunu kaydetti. Ayrıca Suudi Arabistan’ı hedef alan her türlüsaldırının Arapları ve İslam ülkelerini de hedef aldığını vurguladı.
Cibuti Devlet Başkanı İsmail Ömer Guelleh, Şarku’l Avsat'la gerçekleştirdiği özel röportajda Suudi Arabistan’a ait iki petrol  istasyonunun hedef alınmasının gerek bölgenin gerekse de enerji kaynaklarının güvenliğini tehdit eden bir terör eylemi olduğuna dikkat çekti. Söz konusu eylemlerle yüzleşilmesi adına uluslararası dayanışmaya duyulan ihtiyacın altını çizdi. Ayrıca Körfez'e ve Kızıldeniz’e yönelik gerçekleştirilen saldırıların bölgesel ve uluslararası güvenliği tehdit ettiğini de belirten Guelleh, bu tür eylemlerin şiddetle karşısında olduklarını vurguladı.
Bölgenin şu anda yaşadığı krizlere, özellikle Filistin, Suriye, Yemen, Libya, Irak ve diğer Arap ülkelerindeki duruma dikkat çeken Guelleh, söz konusu meselelerin ayın sonunda Suudi Arabistan’da gerçekleştirilecek zirvenin en önemli gündem maddeleri arasında yer alacağını söyledi. Cibuti Devlet Başkanı İsmail Ömer Guelleh röportajda gerek bölgesel gerekse uluslararası alana dair birçok başlıkta Şarku'l Avsat'a özel açıklamalarda bulundu.
Önümüzdeki birkaç gün içinde Arap ve Körfez zirvelerinin yanı sıra bir de İslam zirvesine katılacaksınız. Sizce karşı karşıya kalınan en önemli zorluklar neler?
- Ramazan’ın 25’inde ve 26’sında Mekke'de yapılacak olan bu zirveler, İslam dünyasının halihazırda içinde bulunduğu kritik koşullar ve karmaşık zorluklarla paralel gerçekleştiriliyor. Şu an Yemen, Suriye, Libya, Irak, Cezayir, Sudan ve Somali gibi birçok Müslüman ve Arap ülkesi zor şartlardan geçiyor. Bir yandan Filistin ve Kudüs toprakları işgal altındayken diğer yandan küresel güvenliği tehdit eden aşırılık ve terörizm de gün geçtikçe büyüyor. Bununla birlikte bölgede yaşanan ciddi bir su krizi de var. Bunlar, bölgedeki güvenlik tehditlerini tartışmak için büyük çabalar sarf edilmesini gerektiren büyük zorluklardır.
Zirvelerden ne gibi sonuçlar alınması bekleniyor?
- Zirvelerin İslam dünyasını sarsan çeşitli sorunlara ışık tutarak krizlerin çözümüne katkı sağlayacak önemli kararlarla sonuçlanacağını, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ülkeleri arasındaki birlik ve beraberliği koruyacağını ve ülkelerin kendi aralarındaki ilişkileri geliştirmelerine katkıda bulunacağunı umuyorum.
Kardeşim Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz’in rehberliğinde yeryüzündeki en kutsal mekan olan Mekke’de, Kadir Gecesi'nde gerçekleştirilecek zirvelerin zamanın ve mekanın da bereketiyle oldukça verimli geçeceği konusunda iyimseriz.
Zirvelerde Filistin, Suriye, Yemen, Libya ve Irak konuları hangi ölçüde kendine yer bulacak?
- Filistin öncelikli Arap ve İslam meselesidir. Bundan dolayı geçekleştirilen bütün toplantılarda ilk sırada yer alması doğaldır. Bununla birlikte Suriye krizinin yanı sıra Yemen, Libya ve Irak'taki istikrarsızlığın ve güvensizliğin de endişe verici meseleler olduğuna şüphe yok.
Suriye'deki trajedi sadece siyasi çözümle sonlandırılabilir. Suriye halkının beklentilerini ve taleplerini karşılayacak nitelikte olması gerekn bu çözüm, ülkenin birliğinin ve bağımsızlığın korunması ile ülkede güvenlik ve istikrarın sağlanmasına bağlıdır.
Elbette bir de Yemen meselesi var. Yemenli kardeşlerimize ‘anayasal meşruiyeti desteklemek, ülkenin ve meşru liderliğinin yanında olmak ve ülkede kaosa sebep olan darbeyi sona erdirmek’ üzere el ele vermeleri çağrısında bulunuyoruz. Ülkedeki krizden çıkışın tek yolu Körfez Girişimi ve Yürütme Mekanizması, Ulusal Diyalog Konferansı sonuçları ve BM Güvenlik Konseyi’nin 2216 kararına dayalı barışçıl ve siyasi bir çözümdür.
Libya'daki kardeşlerimize olan desteğimizi de yineliyor ve Libyalı taraflara ‘halkın beklentileri olan güvenlik, istikrar ve refah için bölünmeleri ve çatışmaları sonlandırarak omuz omuza vermeleri’ çağrısında bulunuyoruz. Aynı zamanda güvenlik ve istikrarın sağlanmasına ve terör çetelerinin ortadan kaldırılmasına yönelik çabalarında kardeş ülke Irak’ın da yanında olduğumu bir kez daha dile getiriyoruz.
Arap Körfezi, Kızıldeniz ve Bab'ül Mendep gibi bölgesel suların güvenliği tehdit altında. Bu tehditlerin büyüklüğüyle ilgili değerlendirmeniz nedir?
- Güvenlik tehditleri genellikle ilgili bölgenin yüksek stratejik önemi ile ilişkilidir. Bundan dolayı Arap bölgesel sularına yönelik ‘aşırılıkçı, terörizm, deniz korsanlığı, mezhep savaşları ve bazı uluslararası ve bölgesel güçlerin olumsuz müdahalesi’ gibi çeşitli tehditler var. Bütün bunlar, dünya barışı ve güvenliğinin sağlanması için yüksek bir uluslararası koordinasyona ihtiyaç duyan durumlardır.
Arap sahillerinin çoğunun Kızıldeniz'deki Bab'ül Mendep ve Basra Körfezi'ndeki Hürmüz gibi oldukça hassas geçitlere ev sahipliği yaptığı biliniyor. Her iki boğaz da gerek jeopolitik gerekse ekonomik ve güvenlik bakımından oldukça önemli bir konuma sahip. Ayrıca Kızıldeniz, kıyılarının uzunluğu ve Afrika, Asya ve Avrupa kıtalarının ortasında bulunmasından dolayı önemli stratejik ayrıcalıklara sahip. Buna karşılık uluslararası ticaretin yüzde 13'ünden fazlası Bab'ül Mendep Boğazı’ndan geçiyor. Nitekim Körfez petrolünün hayat damarı olan Hürmüz Boğazı’nda da durum böyle. Dünyadaki ham petrolün yaklaşık yüzde 30'u ve Körfez petrol ürünlerinin yüzde 90'ı buradan geçiyor.
Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) ait dört gemi saldırıya uğradı. Bu saldırının ciddiyetinin derecesi nedir ve böyle bir saldırıdan kim fayda sağlıyor?
- Küresel seyrüseferlere yönelik saldırılar ve uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden durumlar, karşı durulması ve şiddetle kınanması gereken eylemlerdir. Bundan dolayı teröristlerin son olarak BAE sularındaki Füceyre Emirliği yakınında gerçekleştirdikleri saldırıları en güçlü şekilde kınıyoruz. Bu hadiselerden yararlanan taraflar kim olursa olsun, söz konusu saldırılar bu hayati bölgedeki potansiyel tehlikelere karşı uyanık olma sorumluluğunu iki katına çıkarıyor.
İran’ın bölge ülkelerine müdahalesi ve Suudi Arabistan’ı füzelerle hedef alması Arap ve Körfez güvenliğini ne ölçüde tehdit ediyor? İran’ın bölgeye yönelik arzularının önüne geçilmesi ile ilgili beklentileriniz neler?
- Suudi Arabistan, Arapların önderi, İslam dininin ve Müslümanların kıblesidir. Ayrıca Suudi Arabistan’ı hedef alan herhangi bir saldırı aynı zamanda Arapların ve İslam ülkelerinin de hedef alındığı anlamına gelir. Bundan dolayı insansız hava araçları kullanılarak başkent Riyad'ın 320 kilometre batısındaki iki petrol istasyonuna gerçekleştirilen terör saldırılarını bir kez daha şiddetle kınıyoruz. Bu son saldırıların öncesinde ülke defalarca balistik füzelerle hedef alındı. Son olarak Müslümanların kıblesi olan Mekke-i Mükerreme bölgesindeki Cidde şehri hedef alınmıştı. Bu terör eylemlerinin bölge istikrarına ve enerji arzının güvenliğine yönelik ciddi bir tehdit oluşturduğunu söylüyoruz. Ayrıca bütün bu tehditler karşısında Suudi Arabistan Krallığı’nın ve halkının yanında olduğumuzu bir kez daha vurguluyoruz.
Suudi Arabistan ve Cibuti arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Cibuti-Suudi Arabistan ilişkilerinin tarihi oldukça eskiye dayanıyor. 1977'den öncesine, yani Cibuti'nin bağımsızlığını kazanmasına kadar uzanıyor. Nitekim Suudi Arabistan Krallığı’nın desteğinin Cibuti'nin bağımsızlığını kazanmasında önemli bir rolü vardı.
Bir kez daha kardeş Suudi Arabistan ile olan ilişkilerimizin her seviyede güven, anlayış ve yüksek koordinasyona dayandığını ve bunun uluslararası ve bölgesel krizlere yönelik tutumlarda açıkça görüldüğünü belirtmek istiyorum.
Suudi Arabistan’a gerçekleştirdiği resmi ziyaretten ve Kral Selman bin Abdulaziz ile görüşmemden bu yana niteliksel bir sıçramaya tanık olan iki ülke arasındaki ilişkiler gün geçtikçe daha da güçleniyor. İlişkiler daha stratejik bir hale geldi. Kral Selman bin Abdulaziz ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile daima iletişim halindeyim.
İki ülke arasındaki iş birliğinin ve sürekli koordinasyonun göstergesi olarak ortak bir komite var. Komite, üçüncü başarılı oturumunu nisan ayının sonunda Cibuti’de gerçekleştirdi. Cibuti ve Suudi iş adamları için ortak bir konsey de bulunuyor. Bu konsey de ikinci oturumunu nisan ayının sonunda Cibuti’de gerçekleştirdi. Ayrıca iki ülke arasındaki askeri iş birliğine tahsis edilen ortak bir askeri komite ve güvenlik iş birliği için kurulan ortak bir güvenlik komitesi de mevcut.
Sudan’daki durumla ilgili değerlendirmeniz nedir? Siyasi fikir birliğinin oluşturulmasına katkıda bulunmaya ne ölçüde hazırsınız?
- Tarih boyunca yanında olduğumuz Sudan’la yine dayanışma içerisinde olacağız. Ayrıca Cibuti, Afrika Boynuzu'ndaki barış ve uzlaşı konusunda oynadığı rollerle tanınıyor. Daha önceki dönemlerde Sudanlı tarafları bir araya getirmek için önemli çabalar sarf ettik. 1999 yılının sonlarında Ulusal Umma Partisi ile Sudan hükümeti arasında Kapsamlı Barış Anlaşması'nın (CPA) imzalanmasına arabuluculuk yaptık. Bu anlaşma, söz konusu dönemde var olan birçok sorunun ve anlaşmazlığın çözülmesine katkıda bulundu. Ayrıca tarafları barış içinde bir arada yaşama hedefini ön planda tutmaya teşvik ettik.
Halihazırda Cibuti Cumhuriyeti olarak kardeş ülke Sudan’daki gelişmeleri takip ediyoruz. Cibuti, Kıta ve bölge genelinde katıldığı organizasyonlarla Sudan'ın birliğini ve istikrarını korumak için gereken çabaları sarf etmeye bütünüyle hazır olduğunu ortaya koydu.
Somali, ülkedeki silahlı gruplar, korsanlık ve diğer birtakım faaliyetler sebebiyle halen ciddi bir kaosla karşı karşıya. Cibuti bu konuda nasıl bir rol oynuyor?
- İki ülke arasında güçlü ilişkiler ve büyük insani etkileşimler söz konusu... Cibuti, tüm krizlerinde ve sorunlarında Somali’yi desteklemek için ülkenin yanında olmaya devam ediyor. 1990'ların başında medana gelen Somali'deki iç savaş sırasında mültecilerin Cibuti'ye kabul edilmesi bunun en net örneklerinden biridir.
Cibuti'nin Somali'nin gerek yeniden inşası gerekse de taraflar arasındaki bölünmeyi sonlandırmak için birden fazla girişime ve konferansa arabuluculuk yaptığı biliniyor. Bunlardan en önemlisi 2000'in mayıs ayında Cibuti’nin Arta bölgesinde düzenlenen Arta Uzlaşı Konferansı’dır. Bu konferans, ülkedeki siyasi uzlaşmaların temelini oluşturdu. İlk iki uzlaşı konferansının da Cibuti'de yapıldığını belirtmek gerekiyor. Cibuti’nin ayrıca Afrika Birliği Somali Misyonu’nda (AMISOM) 2 binden fazla askeri görev yapıyor.
Daha önce çeşitli vesilelerle birçok kez dile getirdiğimiz gibi Somali, anayasal kurumlarını kurduktan sonra, ciddi güvenlik sorunlarına rağmen demokratik seçim deneyimleriyle kendini toparlamaya çalışıyor. Somali'nin İslam ve Arap ülkelerinin desteğine ihtiyaç duyduğunu bir kez daha vurguluyorum.
Suudi Arabistan'ın himayesinde Cidde'de varılan uzlaşının ardından Cibuti-Eritre ilişkilerinde ne gibi gelişmeler yaşandı?
- Cibuti-Eritre krizini çözme çabaları geçen yılın ikinci yarısında Afrika Boynuzu'nun şahit olduğu aktif diplomatik hareketlilik kapsamında geldi. Bu çözüm çabaları, kardeş Kral Selman bin Abdulaziz ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın himayesinde Cidde’de varılan uzlaşıyla taçlandı.
Bu tarihi uzlaşı, komşu ülke Eritre ile aramızdaki bölünmüşlük sayfasının kapanmasına ve taraflar arasındaki güvenin yeniden sağlanmasına vesile oldu. Anlaşmazlık nedenlerine ilişkin –gelecek nesiller için de sorunu bütünüyle sonlandırmış olacak- nihai bir çözüm üzerinde çalışıyoruz. Suudi Arabistan bu konudaki çabalarını sürdürmesini arzu ediyoruz.



Kudüs sokaklarını kapatan İsrailli protestocular hükümetin düşmesini talep etti

Göstericiler İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümetini protesto etmek için Kudüs'te bir yolu kapattı. (Reuters)
Göstericiler İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümetini protesto etmek için Kudüs'te bir yolu kapattı. (Reuters)
TT

Kudüs sokaklarını kapatan İsrailli protestocular hükümetin düşmesini talep etti

Göstericiler İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümetini protesto etmek için Kudüs'te bir yolu kapattı. (Reuters)
Göstericiler İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümetini protesto etmek için Kudüs'te bir yolu kapattı. (Reuters)

Görgü tanıkları bugün (Pazar) Kudüs'ün, Gazze Şeridi'ndeki esirlerin serbest bırakılması için Hamas'la bir esir takası anlaşması yapılmaması halinde Binyamin Netanyahu hükümetinin düşmesi ve erken seçime gidilmesi çağrısında bulunan İsrailliler tarafından düzenlenen gösterilere sahne olduğunu bildirdi.

Arap Dünyası Haber Ajansı'na (AWP) konuşan bir görgü tanığı, yüzlerce göstericinin Kudüs girişlerindeki ana yolları kapatarak trafiği engellediğini ve polisin göstericileri dağıtmaya çalıştığını söyledi.

scdfb g
Kudüs girişinde Netanyahu hükümetine karşı düzenlenen protesto sırasında polis memurları bir adamı yoldan kaldırmaya çalışıyor. (Reuters)

Bir başka görgü tanığı da Kudüs'e onlarca araçla gelen protestocuların seçim sandığını andıran bir maketle erken seçim çağrısı yaptıklarını ifade etti.

İsrail'de muhalefet, Netanyahu hükümetinin düşmesi ve erken seçime gidilmesi çağrısında bulunan gösterilere öncülük ediyor.

dcvfrbt
Bir seçim sandığı maketinin içindeki protestocular (Reuters)

İsrail Savaş Kabinesi bu akşam Refah'taki operasyonu ve Kudüs'teki durumu görüşmek üzere bir toplantı yapacak. Toplantıda alınan kararların bugün İsrail'e gelmesi beklenen ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jack Sullivan'a sunulması bekleniyor.


2017'den beri ses çıkmıyordu: Kamalmaz, Suriye'de öldü

14 toruna sahip psikoloğun kızı Maryam Kamalmaz, 17 Ocak'ta gazetecilerin karşısına geçmişti (AP)
14 toruna sahip psikoloğun kızı Maryam Kamalmaz, 17 Ocak'ta gazetecilerin karşısına geçmişti (AP)
TT

2017'den beri ses çıkmıyordu: Kamalmaz, Suriye'de öldü

14 toruna sahip psikoloğun kızı Maryam Kamalmaz, 17 Ocak'ta gazetecilerin karşısına geçmişti (AP)
14 toruna sahip psikoloğun kızı Maryam Kamalmaz, 17 Ocak'ta gazetecilerin karşısına geçmişti (AP)

2017'de Suriye'de alıkonan Majd Kamalmaz'ın yaşamını yitirdiği bildirildi. Amerikalı rehinelerin ve tutukluların serbest bırakılması için uğraşan Bring Our Families Home Campaign adlı hareketin sözcüsü Jonathan Franks dün yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:

Trajik bir şekilde, hapishanelerin vahşi koşullarına dayanamadı. Dava, duruşma ve ailesiyle herhangi bir iletişim olmadan 7 uzun yıl geçti. Bir oğul, eş, baba, dede ve amca olarak iyi kalpli, sevgi dolu ve etrafındakileri umursayan biriydi.

Maryam Kamalmaz da babasının ölümünü "7 yıldır babamın yokluğunu kabullenmekte zorlanıyoruz. Ailemin çektiği acı ve duygusal karmaşa hayatımızı derinden etkiledi. Kendisini çok özleyeceğiz. İhtiyaç sahiplerine yardım konusunda bıraktığı mirasın pek çok kişi tarafından sürdürülmesini umuyoruz" diyerek açıkladı. 

New York Times, ay başında Amerikan istihbaratından yetkililerin aileye ölümü bildirdiğini duyurdu. Ölümün yıllar önce gerçekleşmiş olabileceği de haberde vurgulandı.

Kamalmaz'ın ölümünü sitesinde hâlâ doğrulamayan FBI, kaybolduğundan beri ABD yurttaşından haber alınamadığını belirtiyor.

Kayıp kişilerle ilgili sitedeki "Savaş ve doğal afetlerden etkilenmiş kişilerle çalışan travma psikoloğu Majd Kamalmaz, 2017'de bir akrabasını ziyaret etmek için Suriye'ye gitti. Şubat 2017'de kaybolduğundan beri ne görüldü ne de sesi duyuldu" ifadeleri değişmedi.

fvrbgtny
1958 doğumlu Kamalmaz, Suriye ve ABD pasaportlarına sahipti (CNN)

Lübnan'da kurduğu merkezle mültecilere yardım etmeye çalışan Teksaslı psikoterapist, 7 yıl önce kansere yakalanmış bir akrabasını ziyaret için gittiği Suriye'nin başkenti Şam'daki bir kontrol noktasında alıkonmuştu. 

Suriye yönetimi Kamalmaz'ı hapse attığını hiçbir zaman doğrulamadı. 

Donald Trump yönetimindeki yetkililerin 2020'de Şam'ı ziyaret etmesi, kendisinden haber alamayan ailesini umutlandırsa da herhangi bir sonuç çıkmamıştı. 

Önceki aylarda diğer Amerikalı rehineler ve tutukluların aileleriyle birlikte ABD Başkanı Joe Biden'ı ziyaret etmek isteyen Maryam Kamalmaz sonuç alamamış ve "Görünmezmişiz gibi hissediyoruz" demişti. 

Independent Türkçe, CNN, New York Times


Arzu edilen etik ile erdemsiz siyaset hakkında

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Arzu edilen etik ile erdemsiz siyaset hakkında

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Husam İytani

Herhangi bir çağdaş olguda etik ile siyasi veriler arasında bir ayırıcı çizgi çizmek, otomatik veya kolay bir süreç değildir. Sonuçları her zaman bunu yapan kişinin lehine değildir. Çünkü bir faktörün ilerleyişine aşırı şekilde bağlılık göstermek ve ona değer olarak öncelik vermek çoğu zaman hem siyaset hem de etiğin birlikte ortadan kalkmasına yol açar.

Etik ve siyaset iç içe geçer, karışır ve birini diğerinden çıkarmak beyhude bir mesele haline gelir.

ABD ve Avrupa üniversitelerindeki öğrenci gösterilerini ele alıp, katılımcıların etik üstünlüğünü, sloganlarını ve taleplerini göz önünde bulundurarak onları siyasi olarak değerlendirmek istersek, hızlı bir analiz ile bunun Joe Biden yönetimi ile İsrail arasındaki derin ittifakı gösterdiğini görürüz. Bu ittifakın amacı, Hamas hareketini yenilgiye uğratmak, Gazze Şeridi'nin yönetici organı konumuna geri dönmesini engellemek ve silahlı varlığına son vermektir. Washington'un İsrail ordusuna uçaklarda kullanacağı füzelerin sevkiyatını askıya almasının ardından ortaya çıkan anlaşmazlığı, Amerikalılar görüş farklılığı bağlamına yerleştirirken, Binyamin Netanyahu ve hükümetindeki aşırı dinci sağ korosu, bunu İsrail'in kendisini savunmasını engelleme girişimi olarak göstermeye çalıştı.

Biden'ın 7 Ekim saldırısını takip eden ilk saatlerden bu yana İsrail'e verdiği mutlak desteğe Arap Amerikalıların dile getirdiği derin itiraza, Amerikan yönetiminin gösterilere tepkisi, öğrencilerin tutuklanması ve binlerce öğrencinin geleceğinin yok edilmesi noktasına varılması ekleniyor. Bu iki faktörün birleşimi, Biden'ın gençlerin ve Arap Amerikalıların oylarını kazanma konusunda zaten zayıf olan şansına ciddi bir darbe indirecek. Biden'ın başkanlık seçimleri kampanyasına Demokrat adayın göç politikasının başarısızlığı ve ileri yaşına, tökezlemelerine ve gaflarına güçlü bir şekilde odaklanılması gibi başka zayıflık faktörleri de ekleniyor. Bu durumda görünen o ki tüm soruşturmalara ve popülist söylemlere rağmen Cumhuriyetçi aday Donald Trump'a Beyaz Saray'a dönme konusunda ciddi bir şans veren kamuoyu yoklamaları, Amerikan toplumundaki derin kutuplaşma durumu göz önüne alındığında büyük bir güvenilirliğe sahip.

Buraya dikkatli bakıldığında öğrencilerin, istemeden ve dilemeden, İsrail'in işgal altındaki Suriye’nin Golan bölgesini ilhak etmesini tanıyan ve Amerikan büyükelçiliğini Kudüs'e taşıyan Trump'ın, Biden’a karşı önemli bir ilerleme kaydetmesini sağladıkları görülüyor. Hem de Demokrat Parti'nin yıldızlarından biri olduğu dönemde Kongre'de yaptığı ünlü konuşmasında Biden’ın kendisinin de, ABD'nin İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana gerçekleştirdiği en önemli eylemin "İsrail'e yatırım yapmak" olduğu değerlendirmesinde bulunmasına rağmen.

Dikkatli bakıldığında öğrencilerin, istemeden ve dilemeden, İsrail'in işgal altındaki Suriye’nin Golan bölgesini ilhak etmesini tanıyan ve Amerikan büyükelçiliğini Kudüs'e taşıyan Trump'ın, Biden’a karşı önemli bir ilerleme kaydetmesini sağladıkları görülüyor.

İki pozisyon arasındaki etik çizgi nerede?

Öğrenciler doğal olarak Trump'ın kampanyasına destek vermek istemiyorlar. Aynı zamanda İsrail'in Gazze'deki katliamına yönelik mutlak Amerikan desteğinin devam etmesini de istemiyorlar. Ne var ki etik yükseklik savunucularının nefret ettiği ve küçümsediği "gerçeklik" şu denklemi dayatıyor: Biden'a ister destek verin ister muhalif olun, başkanlık seçimleri sonrasında Beyaz Saray'da kimin ikamet edeceğine bakılmaksızın ABD'nin İsrail'e desteği devam ediyor. Buradan hareketle madem ki Trump ile Biden aynı, o zaman öğrencilerin katliamı reddettiklerini ifade etmek için gösteri yapmalarının daha iyi olacağını söyleyenler olabilir. Buna karşılık bazıları da, sonuç aynı olduğu sürece, yani ABD'nin İsrail'e desteği her türlü devam edecekse, öğrencilerin gösteri yapıp üniversitelerinin meydanlarında çadır kurmalarının veya hiçbir şey yapmamalarının bir önemi olmadığını söyleyecektir. Başka bir deyişle, “etiği” bir eylem kılavuzu olarak benimsemek kolay, ancak seçimler söz konusu olduğunda siyasi etkinliğini hesaplamak zor. Basitleştirme çoğu zaman eleştirel düşünmeyi, verilerin çokluğunu ve örtüşmesini hesaba katmayı reddetmenin bir işaretidir.

Kendisini etik açısından üstün görse bile bir tutumun tam tersine dönüşmesine, düşmanlarına hizmet eder hale gelmesine başka örnekler de mevcuttur. Post-kolonyal ekollerin takipçileri ekranlarda rakiplerini alt edip galip geldiklerine inandıkları hüzünlü müdahalelerde bulunurlar. Ama güç dengesini ve dünya haritasını belirleyen temel gerçekleri görmezden gelen bu müdahaleleri, aslında yaşadıkları kafa karışıklığının, bugün ve geleceğe yönelik giderek daha karmaşık, kompleks ve belirsiz hale gelen geçmişçi bakış açılarının bir başka kanıtıdır. Muhaliflerin, post-kolonyalistlerin, yeni ve eski solun, siyasi İslam'ın takipçilerinin görüşlerinin bu karışımı rahatlatıcı bir şey değil. Etiğin bu grupların karışımını gerektirdiğini söylemek, kimsenin nasıl sözde ideolojik düşmanı ile el ele tutuştuğunu sorgulamadan tek bir konu üzerinde buluştuğu bu farklı fikirlerin ve geçmişlerin doğasının derinlemesine yeniden düşünülmesini gerektiriyor.

Bu sözler, Filistinlilerin öldürülmesinin durdurulması ve topraklarında bağımsız bir devlet kurulması da dahil olmak üzere meşru haklarının iade edilmesi amacıyla üniversitelerde veya sokaklarda gösteri yapılmaması yönünde bir çağrı mı içeriyor? Tabi ki hayır. Aksine seçim yapmanın zorluğunu gösteriyor. Bu seçimde bir yanda, vekilliği veya bir davayı sahiplerinden ayrı olarak temsil etmeyi hesaba katmadan etik bütünlüğü ön planda tutan pozisyon vardır. Diğer yanda ise sözde "dürüstlük", tüm olumsuzlukları, katliamları, Gazze ve diğer yerlerde çocukların ölümü ile gerçekliği olduğu gibi okumanın somut siyasi yansımaları vardır. İşte yukarıda zikredilenler, bu seçimin Filistin kefiyesi takıp zafer işaretleri yapmak kadar basit bir iş olmadığına işaret ediyor.

Etik ve siyaset arasındaki bu okyanus, temel yazılarda ve kamusal tartışmalara yapılan katkılarda her zaman eksiktir. Yakın zafer fikirlerini yaymak için mükemmel bir fırsatı temsil etmektedir.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


İsrail'in Nuseyrat Mülteci Kampı’na düzenlediği bombalı saldırıda 31 kişi hayatını kaybetti

Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki Filistinliler yardım dağıtılan alana yürüyor. (DPA)
Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki Filistinliler yardım dağıtılan alana yürüyor. (DPA)
TT

İsrail'in Nuseyrat Mülteci Kampı’na düzenlediği bombalı saldırıda 31 kişi hayatını kaybetti

Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki Filistinliler yardım dağıtılan alana yürüyor. (DPA)
Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki Filistinliler yardım dağıtılan alana yürüyor. (DPA)

El-Aksa TV bugün (Pazar), İsrail'in dün gece Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nın batısına düzenlediği saldırının ardından 31 kişinin hayatını kaybettiğini bildirdi. Kurbanlar, İsrail savaş uçaklarının Nuseyrat Mülteci Kampı’nın batısındaki Hasan ailesinin evini hedef almasının ardından birkaç evin enkazından çıkarıldı.

Filistin Kızılayı bugün erken saatlerde, İsrail'in Nuseyrat Mülteci Kampı’na düzenlediği saldırıda beş kişinin öldüğünü açıkladı. Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığı habere göre Gazze Şeridi'nin merkezindeki Aksa Şehitleri Hastanesi daha önce yaptığı açıklamada, “Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nın kuzeyindeki yeni kampta bulunan Hasan ailesinin evini hedef alan İsrail bombardımanı sonucunda 20 kişinin öldüğünü ve çok sayıda yaralı olduğunu” duyurdu.

Görgü tanıklarına göre saldırı gece saat 3 sularında gerçekleşti.

İsrail ordusu olayı soruşturduğunu söyledi.

Dün gece İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinin merkezinde bir apartman dairesine düzenlediği hava saldırısında en az üç Filistinli ölmüş, diğerleri de yaralanmıştı. Şarku’l Avsat’ın Filistin resmi haber ajansı WAFA’dan aktardığına göre yerel kaynaklar, kurtarma ekiplerinin Refah'ın merkezindeki el-Beled bölgesinde bulunan Ebu Haşim binasındaki bir apartman dairesinin İsrail savaş uçakları tarafından bombalanmasının ardından enkazdan üç ölü çıkardığını bildirdi.

İsrail güçlerinin 8 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne karadan, denizden ve havadan düzenlediği saldırılarda çoğu kadın ve çocuk 35 bin 386 sivil hayatını kaybetti, 79 bin 366 kişi de yaralandı.


ABD'nin Gazze'de ‘ertesi gün’ için planı yok… Hamas'ın ortadan kaldırılması öncelik olmaya devam ediyor

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus kentinin sokaklarında yürüyen yerlerinden edilmiş Filistinliler (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus kentinin sokaklarında yürüyen yerlerinden edilmiş Filistinliler (AFP)
TT

ABD'nin Gazze'de ‘ertesi gün’ için planı yok… Hamas'ın ortadan kaldırılması öncelik olmaya devam ediyor

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus kentinin sokaklarında yürüyen yerlerinden edilmiş Filistinliler (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus kentinin sokaklarında yürüyen yerlerinden edilmiş Filistinliler (AFP)

İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik savaşını sona erdirmeyi ve Filistinli tutuklular karşılığında İsrailli esirleri serbest bırakmayı amaçlayan görüşmeler tıkanırken, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümeti, savaşı sona erdirmek ve Hamas'ı ortadan kaldırmak için kilit bir hedef olarak gördüğü Refah'ın işgali için bastırmaya devam ediyor.

Bazılarının ‘amaçtan’ ziyade ‘araçlar’ etrafında döndüğünü düşündüğü ‘anlaşmazlıklara’ rağmen, ABD'li yetkililer İsrail'in Gazze savaşından sonraki ‘ertesi güne’ ilişkin bir ‘planın’ olmadığından bahsediyor. Peki ABD'nin planı ne?

Analistler, Hamas'ın geçen yıl 7 Ekim'de başlattığı ve devam eden savaşı tetikleyen saldırının sadece İsrail'i değil, ABD, İran, bölge ülkeleri ve Filistinlileri de şaşırttığını söylüyor.

Ancak saldırının yankıları, savaşın İsrail ve Filistin arasındaki önceki savaşlara benzemeyeceğini gösterdi. Netanyahu açıkça “bunun bölgenin çehresini değiştirecek uzun bir savaş olacağını” ifade etti.

Savaşın başlamasından yedi aydan fazla bir süre sonra bugün, Gazze'de ‘ertesi gün’ ile ilgili sorular yoğunlaşırken, Bahreyn Zirvesi bildirisine göre iki devletli bir çözüme hazırlık olarak Filistin topraklarında güvenliği devralacak çok uluslu güçlerin oluşturulması da dahil olmak üzere öneriler ve senaryolar ortaya atılıyor.

dsfdvf
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan (Reuters)

Öte yandan, Hamas'ın kontrolünün sona erdirilmesi koşuluyla, güvenliğin yeniden sağlanması ve Gazze Şeridi'nin yeniden inşasına katılmak üzere ortak güçlerin Gazze Şeridi'nde konuşlandırılmasına ilişkin, bazıları ABD tarafından ortaya atılan ‘fikirler’ öne sürülüyor.

Stratejik ikilemler

Bazı raporlar, konunun hem ABD'nin hem de İsrail'in karşı karşıya olduğu stratejik ve siyasi ikilemleri ortaya koyduğuna ve Başkan Joe Biden yönetiminin çatışmayı sona erdirmek için yeni bir girişimde bulunmadığına inanıyor. Çünkü çok az ABD'li yetkili Arap ülkeleriyle aralarındaki farklılıkların çözülmeye yakın olduğuna dair herhangi bir iyimserlik ifade etti.

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ve bir dizi üst düzey ABD'li yetkilinin geçtiğimiz hafta Pazar günü Riyad ve diğer Arap başkentlerini de kapsayan bir turla İsrail'e gelmesiyle birlikte Biden yönetimi Refah ve ötesindeki seçenekleri, özellikle de buradaki askeri operasyon ve Gazze'nin geleceğini görüşmek istiyor.

ABD planı yok

Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü'nde kıdemli araştırmacı olan Gays el-Ömeri, ABD'nin bir planı olmadığını, zira ABD'nin ‘savaşın bir parçası olmadığını’ vurguladı. Şarku’l Avsat'a konuşan el-Ömeri, “ABD'nin İsrail'e Washington'un şehir savaşları konusundaki deneyimlerine dayanarak tavsiyelerde bulunduğunu, ancak ABD savaşın bir tarafı olmadığı için plan yapmanın ABD'nin yetkisinde olmadığını” söyledi. El-Ömeri, “Bunun yerine ABD net hedefler belirledi: İsrail'in Refah'a yönelik herhangi bir operasyonda sivilleri korumak için inandırıcı planlar sunması gerekiyor. İsrail'in planları bu hedefe göre değerlendirilecektir” ifadelerini kullandı.

dsfv
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (DPA)

Demokrasileri Savunma Vakfı'nda kıdemli araştırmacı olan Richard Goldberg Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte şu ifadeleri kullandı: “Biden yönetimi nihayetinde İsrail için kabul edilemez olan bazı parametreler konusunda rahat. Söz konusu parametreler şunlar: ‘Hamas'ın El Fetih ile birleşmiş bir siyasi parti olarak kalması, Filistin Yönetimi liderliğindeki hükümetin Gazze Şeridi'ni yönetmesinin desteklenmesi ve Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı’nın (UNRWA) birincil sosyal ve insani yardım sağlayıcısı olarak kalması’. Biden için bu, bir Filistin devletine giden yoldur. İsrail içinse bu, 7 Ekim'e giden bitmeyen bir yoldur.”

Çok uluslu güç ölü mü, yoksa henüz vakti mi değil?

Arap Birliği, Gazze Şeridi de dahil olmak üzere iki devletli çözüm beklentisiyle Filistin topraklarına çok uluslu güçlerin gönderilmesini tavsiye etti. Bu önerinin Amerikan pozisyonuyla uyumlu olmadığı ve İsrail'in bunu reddettiği açıkça görüldü.

El-Ömeri, “ABD, Hamas'ı yenilgiye uğratma ve esirlerin serbest bırakılmasını sağlama hedeflerini İsrail ile paylaşıyor. Şu anda uluslararası bir güç oluşturulması Washington'da erken bir fikir olarak görülüyor. Bu fikir, savaş sona erdikten sonra ABD'nin sıcak bakabileceği bir şey. Ancak buna rağmen uluslararası güç fikri, bu gücün yapısıyla ilgili pek çok soruyu da gündeme getiriyor: Bu gücün içinde Arap kuvvetleri olacak mı? Bu gücün görev alanı nedir? Hamas'ın Gazze Şeridi'ndeki kalıntılarıyla savaşabilecek mi? Gücünün kaynağı ne olacak?” ifadelerini kullandı.

sxdvfb
Bahreyn'deki 33. Arap Birliği Zirvesi’nden (EPA)

İsrail'e gelince, el-Ömeri, Netanyahu'nun Gazze Şeridi'ndeki savaştan sonraki gün için herhangi bir siyasi ya da güvenlik fikrini tartışmayı reddettiğini belirtti. Zira Netanyahu, koalisyonunu kaybetme korkusuyla uluslararası güçleri bile tartışmak istemiyor. El-Ömeri, “Ancak İsrail Savunma Bakanı'nın son açıklamaları, Netanyahu üzerinde ertesi günün senaryosunu ortaya koyması için baskı yaratıyor. Buna savaştan sonra Gazze Şeridi'nde güvenliği kimin sağlayacağı sorusu da dahil” dedi.

Goldberg, çok uluslu bir güç oluşturma önerisinin iki nedenden ötürü duyurulduğu günden bu yana ölü doğduğunu düşünüyor: “Birincisi, böyle bir öneri, Kudüs ve gelecekteki herhangi bir barış anlaşmasında İsrail'in kontrolünde kalması muhtemel bölgeler üzerindeki İsrail egemenliğini silmeyi amaçlıyor. İkincisi, İran'ın Hamas'ı sadece Gazze Şeridi'nde değil Batı Şeria'da da yeniden inşa etmesinin önünü açıyor.” Goldberg, “Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün İran destekli terör örgütleriyle nasıl başa çıktığı konusunda daha fazla bilgi edinmek istiyorsak, son 17 yılda Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücü (UNIFIL) ile Hizbullah arasında neler yaşandığını gözden geçirelim” ifadesini kullandı.

Öncelik Hamas'ı yenmek

Bazı ABD'li yetkililer, İsrail'in stratejisinin Hamas'ı yenmekte başarısız olduğunu ve dolayısıyla Refah operasyonunun da başarısız olduğunu söylese de el-Ömeri, “Bunun Washington'un görüşünü tam olarak yansıttığından emin değilim. Biden yönetimi Hamas'ı yenme kararlılığını sürdürüyor, ancak bu hedefe sivilleri koruyan bir askeri operasyonla ulaşılabileceğine inanıyor. İsrail'le aralarındaki gerilim ise hedefle değil yöntemlerle ilgili” dedi.

dsvfbgn
ABD Başkanı Joe Biden (AFP)

Goldberg şu değerlendirmede bulundu: “Bu, Hamas'ı olduğu gibi bırakan bir ateşkesi zorlamayı haklı çıkarmak için mümkün olduğunca çok argüman yaratmayı amaçlayan siyasi bir iletişim çabası gibi görünüyor. Hem ABD hem de İsrail gerçeklerle ve ayrıntılarla uğraşsa daha iyi olur: Hamas bugün ne kadar güçlü? Hâlâ nerelerde faaliyet gösteriyor? Gazzelilerin Hamas'ın bir daha iktidara gelmeyeceğine inanması için kalan birimlerin dağıtılması, Hamas liderliğinin ve kontrolünün ortadan kaldırılması ve üst düzey liderlerinin öldürülmesi için ne gerekiyor?”


İdlip’te Cevlani'nin düşmesi ve İdlib’teki Genel Güvenlik Servisi’nin lağvedilmesi talebiyle protesto gösterileri düzenlendi

İdlib'in Binniş beldesinde göstericilerin yolunu kesen HTŞ üyeleri, 17 Mayıs Cuma (AP)
İdlib'in Binniş beldesinde göstericilerin yolunu kesen HTŞ üyeleri, 17 Mayıs Cuma (AP)
TT

İdlip’te Cevlani'nin düşmesi ve İdlib’teki Genel Güvenlik Servisi’nin lağvedilmesi talebiyle protesto gösterileri düzenlendi

İdlib'in Binniş beldesinde göstericilerin yolunu kesen HTŞ üyeleri, 17 Mayıs Cuma (AP)
İdlib'in Binniş beldesinde göstericilerin yolunu kesen HTŞ üyeleri, 17 Mayıs Cuma (AP)

Mustafa Rüstem

Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib ilinde düzenlenen protesto gösterilerinde cuma günü göstericilerin Heyetu Tahrir’uş-Şam (HTŞ) lideri Ebu Muhammed el-Cevlani'nin gitmesini talep eden sloganlar atmaları ve ardından HTŞ’nin gösterileri dağıtmak için aşırı güç kullanmasıyla İdlib’teki halk hareketi yeni bir sürece girdi.

Halk hareketi yeniden başladı

İdlib’in kentsel kesiminin yanı sıra Taftanaz, Hazano, Binniş, Cisr es-Şuğur, Kefer Takharim ve diğer bazı kırsal bölgelerde HTŞ'nin İdlib’i kontrolüne karşı protesto gösterileri düzenlendi.

HTŞ lideri Cevlani, 2017 yılından bu yana yönetimine karşı ayaklananların taleplerinin raydan çıktığını söyleyerek protesto gösterilerinin ‘kurtarılmış bölgede genel bir kargaşaya dönüştüğünü’ belirtti. Cevlani, kullandığı ‘kurtarılmış’ ifadesi, Şam'ın müttefikleri olan Rusya ve İran’ın durumu rejimin lehine çevirdiği ve Humus, Halep, Hama ve Dera’daki sailahlı muhalifleri püskürterek otobüslerle İdlib’e gönderdiği 2013 yılından bu yana yaşanan şiddetli çatışmaların ardından rejim güçlerinin çekilmesiyle ele geçirilen bölgeleri ifade ediyor.

Şarku’l Avsat’ın  Independent Arabia'dan aktardığı habere göre protestoları bastırmakla görevli askeri ve güvenlik güçlerinin geri çekildiğini ve mevzilerini boşalttıklarını belirten yerel kaynaklar HTŞ’nin askeri kanadında da huzursuzluklar yaşandığını ifade ettiler. söylediler. Gözlemciler ise meydanların güvenlik güçlerinden boşaltılmasının, şehirde fırtınalı ve öfkeli bir günün ardından normal hayata dönülmesine izin verdiği belirttiler.

dfvrgth
Binniş'teki bir gösteri sırasında Suriye Devlet Başkanı Esed, DEAŞ’ın eski lideri Bağdadi ve HTŞ lideri Cevlani'yi kınayan bir pankartı tutan bir protestocu, 17 Mayıs 2024 (AP)

İnsan hakları savunucusu Rıfat es-Seyyid Ömer, güvenlik güçlerinin, onların yorulmaları ve halk gösterilerinde alışılageldiği üzere önümüzdeki cuma günü daha büyük gösteriler yapılması beklentisi çerçevesinde geri çekildiklerini ya da sayılarının azaltıldığını düşündüğünü söyledi.

Ömer, protesto gösterilerinin mart ayında önde gelen isimlerin de aralarında olduğu bin kadar kişinin tutuklanmasının ardından olduğu gibi, bugün Genel Güvenlik Servisi'nin (GSS) feshedilmesi ve HTŞ’nin kontrolündeki cezaevlerinde tutulanların serbest bırakılması talebiyle yeniden başladığını belirtti.

Öte yandan Sugur eş-Şam ve HTŞ gruplarından bazı liderlerin yanı sıra HTŞ'nin askeri kanadının komutanlarından Ebu Hasan Halfaya, bir video kaydıyla ‘kurtarılmış’ bölgenin halkını savunmada askeri yeteneklerini geliştirdikten sonra devrimin kurumlarından ödün verilmesine karşı uyardılar. Videoda, “Bir sonraki savaşa hizmet edecek gücü geliştirmeye ve büyütmeye devam ediyoruz. Böyle bir kaos bu gücün gelişimini büyük ölçüde engelleyecek ve askeri yeteneklerinin güçlendirilmesini büyük ölçüde sekteye uğratacaktır” ifadelerini kullandılar.

Yeşil Şehir

Suriyelilerin ünlü zeytin ağaçları nedeniyle ‘Yeşil Şehir’ diye anılan İdlib’te devam eden olaylar, 2011 yılında HTŞ’nin eski adı olan Nusra Cephesi’nin lideri Cevlani'nin gölge adamı ve Nusra Cephesi’nin kurucularından Ebu Mariya el-Kahtani'nin hapse atılmasının ardından yaşanan gerilimi yeniden gündeme getirdi. Alınan bilgilere göre Cevlani’yi devirmeye çalışmak ve dış güçler için çalışmak gibi suçlamalarla tutuklanan Kahtani, altı ay hapiste kaldıktan sonra serbest bırakıldı. Ancak Kahtani’nin serbest bırakıldıktan sonra İdlib kırsalındaki Sarmada beldesindeki misafirhanesinde bir bombanın patlaması sonucu ölmesi şaşkınlık yarattı.

Cevlani, siyasi söyleminde modern bir imaj çizmesine ve Batılı ülkelere yaklaşmaya çalışmasına rağmen HTŞ'yi terör örgütleri listelerinden çıkarmayı başaramadı. Birkaç katı görüşlü silahlı grubun yer aldığı Fethu'l Mubin adlı bir operasyon odası oluşturan ve İdlib’i askeri operasyonları için bir kale olarak kullanan HTŞ, rejime bağlı Suriye ordusunun yanı sıra Rus kuvvetleri ve İran güçleriyle savaşmaya devam ediyor.

Nusra Cephesi adıyla 28 Ocak 2017 tarihinde kurulan HTŞ, başta Fetihu’ş-Şam Cephesi olmak üzere Ensaruddin Cephesi, Ceyşu’l-Sünne, Liva el-Hak ve Nureddin el-Zengi Hareketi gibi silahlı grupları bira raya getiren katı Selefi bir gruptur.

Öte yandan Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), HTŞ’ye ait zırhlı araçların İdlib kırsalındaki Binniş beldesinde protestoculara sert müdahalesini belgeledi. SOHR’un belgelediği görüntülerde söz konusu araçlar, göstericileri ezmeye ve Cevlani’nin ve rejimin düşmesi için sloganlar atan protestocuları dağıtmaya çalıştılar. İdlib'in batı kırsalındaki Cisr es-Şuğur ilçesinde ise göstericilere sert müdahalede bulunan GSS üyeleri, göstericileri dağıtmak için ateş açarken bazılarını darp ettiler.

İdlib'deki gelişmelerle ilgili olarak gözlemciler, durumun son derece karmaşık olduğunu ve protestocuların taleplerinde ısrar etmeleri ve bu taleplerin karşılanmaması halinde gerilimin daha da tırmanabileceğini düşünüyorlar. Cevlani'nin görevinden ayrılmasının mümkün olmadığına inanan gözlemciler, gerilimin artacağını tahmin ediyorlar. Gözlemcilere göre Cevlani, muhaliflerini susturmak için düzenli ordu ile temas hatlarında yan çatışmalar başlatabilir. Tüm bunlar olurken Suriye düzenli ordusunun İdlib'i geri almak için ne zaman başlatılacağı belli olmayan bir askeri harekât hazırlığında olduğuna dair haberler dolaşıyor.


Gazze Sağlık Bakanlığı: İsrail bombardımanında ölenlerin sayısı 35,386'ya yükseldi

İsrail'in Gazze şehrine yönelik baskınları sonucu oluşan yıkım (AFP)
İsrail'in Gazze şehrine yönelik baskınları sonucu oluşan yıkım (AFP)
TT

Gazze Sağlık Bakanlığı: İsrail bombardımanında ölenlerin sayısı 35,386'ya yükseldi

İsrail'in Gazze şehrine yönelik baskınları sonucu oluşan yıkım (AFP)
İsrail'in Gazze şehrine yönelik baskınları sonucu oluşan yıkım (AFP)

Gazze Şeridi'ndeki Filistin Sağlık Bakanlığı dün (Cumartesi) yaptığı açıklamada, 7 Ekim'den bu yana İsrail bombardımanında ölenlerin sayısının 35.386'ya, yaralananların sayısının ise 79.366 kişiye yükseldiğini duyurdu.

Bakanlık basın açıklamasında, "İsrail işgalinin Gazze Şeridi'nde son 24 saatte 83'ü şehit, 105'i yaralı olmak üzere ailelere yönelik 9 katliam gerçekleştirdiği" belirtildi.

Açıklamada, İsrail'in Gazze Şeridi'nde devam eden saldırısının 225'inci gününde, çok sayıda kurbanın hâlâ enkaz altında ve yollarda olduğu, ambulans ve sivil savunma ekiplerinin ise onlara ulaşamadığı ifade edildi.


Libya'daki BM misyonu kaçırılan parlamenterin bulunması için yetkililere çağrıda bulundu

Libya Temsilciler Meclisi üyeleri bir oturumda (Reuters)
Libya Temsilciler Meclisi üyeleri bir oturumda (Reuters)
TT

Libya'daki BM misyonu kaçırılan parlamenterin bulunması için yetkililere çağrıda bulundu

Libya Temsilciler Meclisi üyeleri bir oturumda (Reuters)
Libya Temsilciler Meclisi üyeleri bir oturumda (Reuters)

Libya'daki Birleşmiş Milletler Destek Misyonu (UNSMIL) dün (Cumartesi) yetkili makamlara kaçırılan Milletvekili İbrahim ed-Dırisi'nin yerinin tespit edilmesi ve derhal serbest bırakılmasını sağlamaları çağrısında bulundu.

X platformunda yayınlanan bir açıklamada UNSMIL, yetkilileri "Al- Dırisi'nin kaybolma koşullarına ilişkin kapsamlı bir soruşturma yürütmeye ve sorumluları yasalar çerçevesinde hesap vermeye" çağırdı.

Libya İçişleri Bakanlığı cuma günü, Temsilciler Meclisi üyesi İbrahim el-Dırisi'nin "kaçırılması" olayını soruşturduğunu açıkladı.

Bakanlığın Emniyet Enformasyon Dairesi'nden yapılan açıklamada, Bingazi Emniyet Müdürlüğü'nün "gece geç saatlerde evine girilip soyulduktan sonra" milletvekilinin kaybolduğuna dair bir ihbar aldığı belirtildi. "Bingazi Güvenlik Müdürü, İç Güvenlik Servisi ve Kriminal Soruşturma Servisi, el- Dırisi'nin ortadan kayboluş koşullarını belirlemek için kapsamlı ve acil bir soruşturma açmakla görevlendirildi" denildi.


Husi saldırısında bir petrol tankeri vuruldu

Husiler Tarafından 6 Aydır alıkonulan "Galaxy Leader" gemisinin personeli (AP)
Husiler Tarafından 6 Aydır alıkonulan "Galaxy Leader" gemisinin personeli (AP)
TT

Husi saldırısında bir petrol tankeri vuruldu

Husiler Tarafından 6 Aydır alıkonulan "Galaxy Leader" gemisinin personeli (AP)
Husiler Tarafından 6 Aydır alıkonulan "Galaxy Leader" gemisinin personeli (AP)

Panama bandıralı bir petrol tankeri Kızıldeniz'in güneyinde füze saldırısına uğradı. Yangın çıkan gemide mürettebattan ölen ya da yaralanan olmadı.

ABD Merkez Komutanlığı (CENTKOM), Husilerin Kızıldeniz'de bir petrol tankerini gemisavar füzeyle hedef aldığını doğruladı. Panama bayrağı taşıyan ve Yunanistan'ın sahibi olduğu ve işlettiği MT Wind tankerinin geçtiğimiz günlerde Rusya'ya yanaştığı ve Çin'e doğru yola çıktığını açıkladı.


El Kassam Tugayları: Refah'ta pusuya düşürdüğümüz 5 İsrail askerini öldürdük

Hamas'ın askeri kanadı Kassam Tugayları'ndan savaşçılar (arşiv - Reuters)
Hamas'ın askeri kanadı Kassam Tugayları'ndan savaşçılar (arşiv - Reuters)
TT

El Kassam Tugayları: Refah'ta pusuya düşürdüğümüz 5 İsrail askerini öldürdük

Hamas'ın askeri kanadı Kassam Tugayları'ndan savaşçılar (arşiv - Reuters)
Hamas'ın askeri kanadı Kassam Tugayları'ndan savaşçılar (arşiv - Reuters)

Hamas'ın askeri kolu Kassam Tugayları dün (Cumartesi) yaptığı açıklamada Refah'ta beş İsrail askerini öldürdüğünü ve birçok askeri de yaraladığını duyurdu.

El Kassam’ın Telegram üzerinden yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ın doğusunda yer alan El Tabain Camii yakınlarında tuzaklanan bir anti-personel patlayıcının, İsrail ordu gücünün tuzağa çekilerek patlatılması sonucu beş askerin öldüğü ve birçok askeri de yaraladığı belirtildi.

Açıklamada ayrıca dün Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ın doğusunda devam eden çatışmalar sırasında çok sayıda İsrail askeri aracının top mermileri ve patlayıcılarla hedef alındığı duyuruldu.

İsrail Savunma Bakanı Yoav Galant ise perşembe günü yaptığı açıklamada, ilave kuvvetlerin "Refah'a gireceğini" duyurarak operasyonları "yoğunlaştırma" sözü verdi.

Refah'taki askeri operasyonun "ek güçler (bölgeye) girdikçe devam edeceğini" ifade eden Galant, "Güçlerimiz bölgedeki birçok tüneli imha etti... Bu faaliyet yoğunlaştırılacaktır" ifadelerini kullandı.