ABD’nin Çin’e yönelik tarifelerinden kim zararlı kim karlı çıkacak?

ABD Başkanı Trump ve Çinli mevkidaşı Şi Cinping’in Pekin'de bir araya geldikleri eski görüşmelerinden bir kare (Reuters)
ABD Başkanı Trump ve Çinli mevkidaşı Şi Cinping’in Pekin'de bir araya geldikleri eski görüşmelerinden bir kare (Reuters)
TT

ABD’nin Çin’e yönelik tarifelerinden kim zararlı kim karlı çıkacak?

ABD Başkanı Trump ve Çinli mevkidaşı Şi Cinping’in Pekin'de bir araya geldikleri eski görüşmelerinden bir kare (Reuters)
ABD Başkanı Trump ve Çinli mevkidaşı Şi Cinping’in Pekin'de bir araya geldikleri eski görüşmelerinden bir kare (Reuters)

ABD Başkanı Donald Trump’ın Baş Ekonomi Danışmanı Larry Kudlow geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, ABD’nin Çin’le arasında artan ticaret savaşının Amerikalı tüketicilere de olumsuz yansımaları olacağını belirtti. Bu durum, Trump’ın Çin’den ABD Hazinesi’ne tek yönde milyarlarca dolar getirecek tarifelerinin uygulanma maksadının aksini işaret ediyor.
ABD Ulusal Ekonomik Konsey Direktörü Larry Kudlow’un açıklamaları, Başkan Trump’ın, 200 milyar dolar değerindeki Çin mallarına yönelik tarifeleri yüzde 10'dan yüzde 25'e yükseltilmesi ve Çin’in ABD’ye ihraç ettiği ürünlerin neredeyse tamamına vergi uygulamaya başlaması sebebiyle başarısız olan Çin-ABD müzakerelerinin 11’inci turunun ardından geldi.
Kudlow bu ayın ortalarında Fox News’a verdiği röportajda, “Aslında, bunun bedelini iki taraf da ödeyecek ve sonunda her ikisi de zarar görecek” dedi.
Kudlow’un itiraf gibi açıklamaları, Trump’ın ticaret savaşının sonunda mali açıdan ABD’nin karlı çıkacağına dair görüşünün aksini düşünen ekonomi uzmanlarının açıklamalarını teyit eder nitelikteydi. Kudlow, ticaret savaşlarını kazanmanın kolay olduğunu ve bu yükün ABD’nin ortakları üzerinde orantısız bir şekilde dağıldığını belirtti.
Kudlow ve Başkan Trump, uzun sürecek olan ticaret savaşının sonunda maddi açıdan ABD’nin kazanacağını söylüyorlar. Kudlow’a göre Çin'in ABD’li şirketlerle daha adil bir şekilde çalışmaya zorlanması tüm bu çekilen çileye değecek türden.
“Sadece yapman gerekeni yapmalısın!” diyen Kudlow, “Yıllarca haksız ticaret uygulamalarına maruz kaldık. Bu nedenle, ekonomik sonuçların çok küçük olduğuna ve ABD'nin açık pazarlardaki ilgili ticaret ve ihracat gelişmelerini hak ettiğine inanıyorum” ifadelerini kullandı.
Piyasalar zor durumda
Öte yandan finans piyasaları ticaret savaşından olumsuz etkilendiklerinin sinyallerini daha sert vermeye başladı. Öyle ki, Asya piyasası Pazartesi günü sabah saatlerinde düşerken ortaya çıkan veriler, Wall Street piyasalarının da işlemlerinde düşüşler yaşanmasına başlayacağına işaret ediyor.
İki ülke arasındaki görüşmeler, ABD yönetiminin, Çin’i, önerilen ve aralarında Çin yasalarının bazı maddelerinde değişiklikler yapılması da bulunan anlaşma şartlarının çoğunluğuna sıcak bakmamakla suçlamasının ardından bu ayın başlarında durdu. Buna karşın görüşmelerin yapıcı olduğu konusunda ısrar eden Çinli yetkililer, müzakere turlarına devam edeceklerini söylediler. Kudlow ayrıca ABD Başkanı Trump ile Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in konuyu muhtemelen Haziran ayının sonunda Japonya’da yapılacak G-20 zirvesinde ele alacağını kaydetti. Ancak Trump, Twitter hesabından paylaştığı mesajda, tarifelerin sonsuza dek değişmeden kalması halinde mutlu olacağını söyledi.
Trump'ın ABD ekonomisinin gücüne duyduğu güven, ticaret savaşını körükleyen kararlarını pekiştirdi. Fakat ekonomi, Trump'ın savaşta ne kadar ileri gitmek istediğine ve sonunda nasıl bir açıklama yapacağına bağlı olarak kalıcı kayıplar yaşayabilecek bir alan.
Trump, Twitter hesabından paylaştığı bir başka mesajda, ABD’nin Çin’e karşı tutumunda haklı olduğunu belirterek, “Uyguladığımız tarifelerle Çin'den on milyarlarca dolar alıyoruz” ifadelerini kullandı.
Buna karşın ekonomistler, ticaret savaşının ekonomik büyümeyi ne ölçüde etkileyeceği konusunda hemfikir olmasalar da, tarifelerin maliyetlerinden etkilenecek ürünlerdeki yüksek fiyatların, projelere veya tüketicilere olumsuz olarak yansıyacağına dair hemfikirler.
ABD yönetiminin yüzde 25’lik tarife uygulamasıyla fiyatları artan ürünler arasında, bilgisayar parçaları, tuvalet kâğıdı, köpek tasması, Noel ağacı süsleme ampulleri ve yataklar yer alıyor.
Uzmanlara göre yeni tarifeler, ABD ekonomisinde durgunluğa neden olmayacak. Ancak, Çin'den yapılan tüm ithalatlara vergi uygulama planı devam ederse ekonomik büyümeye zarar verecek.
Tarifelerin bedelini kim ödüyor?
ABD hükümetinin istatistiklerine göre, ABD 2018'de Çin'den 540 milyar dolarlık ürün ithal etti. ABD Merkezli Peterson Uluslararası Ekonomi Enstitüsü ekonomistlerinden Chad Bown konuya ilişkin değerlendirmesinde, “Trump, sorunlar ve yanlış anlamalarla Çin'le olan anlaşmazlıkları kritik bir noktaya itiyor. Bunun bedelini hem girişimciler, hem de tüketiciler ödeyecek” ifadelerini kullandı.
Bir araştırmaya göre, geçen yıl onaylanan tarifeler, ABD'deki tüketicilerin gelirlerini enflasyonun değerini hesaba katacak şekilde düşürürken, Kasım ayına göre aylık 4.4 milyar dolarlık bir düşüş yaşandı. Hem tarife hem de ithalatın maliyeti en yüksek seviyeye ulaşırken, bu tarifiler her bir ABD’li aile başına yıllık 419 dolara mal oldu. Araştırmanın yazarlarından Columbia Üniversitesi ekonomisti David Weinstein’e göre son zamlı tarife uygulamasının her bir aile için 800 dolara mal olması bekleniyor.
Trump ve danışmanları, Beyaz Saray'ın yaklaşımının, Çin'i pazarlarını ABD şirketlerine daha fazla açmaya ve daha adil davranmaya zorlayarak veya şirketleri, tarifelere maruz kalmamak için üretimlerini ABD’ye kaydırmaya teşvik ederek sonunda ABD ekonomisine olumlu yansımaları olacağı konusunda ısrarcılar.
Bununla birlikte ticaret savaşını uzatma kararı, bu yıl istihdama, büyümeye ve yatırımda canlanmaya neden olan ekonomik görünümü tersine çevirebilir. Çünkü olumlu beklentilerin sebeplerinden biri, iki ülke arasında uzun vadeli bir ticaret savaşına ilişkin korkuların hafiflemesiydi. Bu karar ayrıca Trump'ın ticaret politikasının 2019'da gerçekleşmesi beklenen yüzde 3.2’lik büyüme oranına yardımcı olacağına inanan ABD yönetiminin ekonomi uzmanlarının öne sürdüğü tahminleri de değiştirebilir.
FED yetkilisi: Tamamen bilinmez bir bölgeye gireceğiz
Eski ABD Merkez Bankası (FED) yetkilisi ve UBS'nin şu anki CEO'su Rob Martin olası gerginliğe yönelik değerlendirmesinde, “Söz konusu tarifelerin uygulanması ve sürdürülmesi durumunda, durgunluk yaşanması ihtimalinin artacağından hiç şüphe yok. Tarifeler, ABD ekonomisi için risk oluşturuyor” şeklinde konuştu.
Martin ve meslektaşları, Başkan Trump tarafından onaylanan son vergi artışının önümüzdeki 6 ay içinde gayri safi yurtiçi hasılayı (GSYİH) yüzde 0.25-0.35 oranında azaltacağını tahmin ediyorlar.
Martin, “Bir sonraki tarife aşamasına geçersek, tamamen bilinmez bir bölgeye gireceğiz” diye konuştu. Bununla birlikte bir sonraki aşamada yer alan ürünlerin; oyuncaklar, bisikletler ve iPhone’lar gibi bazılarının alternatiflerini bulmanın zor olduğu tüketim mallarının üçte ikisini oluşturduğuna dikkat çekmekte fayda var.
Öte yandan, ABD ile Çin arasındaki uzun vadeli ticaret savaşı Çin ekonomisine de zarar verebilir. Yatırımcıların ABD tarifeleri nedeniyle kısmen güven kaybına uğraması, Çin'in ekonomik büyümesini geçtiğimiz yılın ikinci yarısında yavaşlattı. Yavaşlamadan bu yana, Çin hükümeti finans sistemine milyarlarca dolar enjekte etti ve devlete ait bankalara kredilendirme çalışmalarını güçlendirmeleri için baskı uyguladı.
Yetkililer, geçtiğimiz ay ekonominin ilk çeyrekte bir önceki çeyreğe göre yüzde 6.4 oranında büyüdüğünü belirttiler. Ancak Trump'ın mevcut ekonomik hesaplamaları dönüştürmek için uzun vadeli bir çatışmaya güvendiği de açık.
Çin tarafından yapılan bir uyarıda ise, “Eğer müzakereler iki dönem daha sürerse anlaşma ABD için daha kötü bir sonuç doğuracak” ifadelerine yer verildi.
Ekonomik zararlar
Trump, izlediği yolda kendinden emin adımlarla ilerliyor gibi görünse de Çin’e yeni vergi tarifeleri uygulama kararı, onun ekonomi yönetimine övgüde bulunan analistler ve bazı ekonomi gruplarını şoke etti.
Örneğin, 2017 yılında yapılan vergi indirimlerinin ekonomik büyümede önemli bir artış sağlayacağını öngören Washington merkezli düşünce kuruluşu Vergi Politikaları Merkezi’nin (Tax Foundation) analistleri, şimdi Trump tarafından hâlihazırda onaylanan veya uygulayabileceğine dair tehditlerde bulunduğu yeni vergilerin, en son çıkarılan vergi yasasının tüm olumlu sonuçlarını ortadan kaldıracağını söylüyorlar.
Vergi Politikaları Merkezi’nin ekonomi uzmanlarından Nicole M. Kaeding yaptığı açıklamada, “Tarifelerin artmasına izin verilirse vergi reformundan elde edilen ekonomik faydalar ortadan kaybolacak. Bu durum özellikle daha yüksek ödemeler yapmak zorunda kalacak düşük ve orta sınıf tüketicilere olumsuz olarak yansıyacak. Ekonomistler birçok konuda tartışıyorlar, ancak tarifelerin ekonomi üzerindeki etkisini tartışmaya bile gerek yok. Tarifeler tek kelimeyle ekonomiyi vurdu” ifadelerini kullandı.
TAX gibi grupların birçoğuna göre Trump'ın Çin ile bir anlaşmaya varması ve hükümeti uzun süre kapatmaktan kaçınması durumunda büyüme oranları bu yıl daha da artacak. Yine aynı gruplar, Trump’ın ekonomiyi güçlendireceğine inandığı tarifelere yönelik yanlış algısının ülkeyi tehlikeli bir bölgeye ittiğine inanıyorlar.
Goldman Sachs analistleri yayınladıkları bir makalede ABD-Çin ticaret savaşının daha da kızışması halinde ABD’nin bu yıl ki büyümesini neredeyse yarı yarıya azaltabileceğini ve eğer ekonomik gerilimler, borsada büyük miktarda satışa neden olursa bu durumun büyüme üzerindeki etkisinin daha da kötüleşeceğini söylediler.
Borsa işlemlerinde ise, geçtiğimiz hafta hafif bir rahatlama yaşanırken Cuma günü iyileşme gözlemlendi. Ancak bununla birlikte mali güçlükler nedeniyle oranlar, geçen yılın sonlarında ulaşılan seviyelerden hala uzaklar.
Cornerstone Macro ekonomistlerinden Roberto Perli konuya ilişkin şunları söyledi;
“ABD borsaları şu ana kadar endişeli bir atmosfer çizmedi. Herkesin bir anlaşma beklentisi içerisinde olduğunu düşünüyorum. Ancak mevcut risk, zamanın geçmesi ve hiçbir şeyin değişmemesi. Piyasa ise iyimser tutumunu aştığının farkında.”
Trump’ın kararlılığı
Başkan Trump, ABD’ye “milyarlarca dolar” sağladığını söylediği “büyük tarifelere” ilişkin memnuniyetini ifade ederken geçtiğimiz hafta Twitter hesabından paylaştığı mesajda, “ABD kasasına yıllık 100 milyar doları aşan getiri sağlayan tarifelerden çok memnunum. Bu ABD için harika. Çin için ise iyi değil” dedi.
Ancak bununla birlikte tarifeler her bir Amerikan ailesine 419 dolarlık ek maliyet getirdi. Bu vergileri toplayan ABD, onu yeniden 12 milyar dolarlık tarımsal sübvansiyonlar dâhil olmak üzere harcamalara dağıttı. Ancak iki taraf arasındaki ticaret savaşı devam ederse bu durum değişebilir.
Columbia Üniversitesi ekonomisti Weinstein, şirketlerin, söz konusu yüksek tarifeleri karşılayamayacaklarını ve Çin'den ürün ithal etmeyi durdurmaya zorladıklarını anladıklarında tarife vergilerinin düşebileceğini belirterek, “Çevremizdeki tedarik zincirlerinde çok fazla değişim göreceğiz” dedi.
Bu da Çinli şirketlerin daha fazla ABD yapımı ürün satın alması veya ABD’li şirketlerin Vietnam ve Malezya gibi Çin dışındaki diğer düşük maliyetli üreticilere geçmesi nedeniyle Çinli şirketlerin zarara uğrayacağı anlamına geliyor.
Trump'ın tarifelere yönelmesi iki taraf arasındaki ticaret anlaşmazlığının sakinleşmesini bekleyen FED yetkililerini de şaşırtmış gibi görünüyor.
FED Başkanı Jerome Powell, bu ay düzenlediği basın toplantısında, ABD ve Çin arasındaki ticaret müzakerelerinde kaydedilen ilerleme raporlarına işaret ederek ticaret politikalarının neden olduğu büyümeye yönelik risklerin “biraz azaldığını” söyledi.
Powell ve meslektaşlarının daha büyük tarifelere ve yenilenen bir ticaret savaşına hızlı bir şekilde tepki vermeleri pek mümkün değil. Büyük ihtimalle FED, herhangi bir ticaret politikasından kaynaklanabilecek bir enflasyon oranını geçici olarak değerlendirecek ve oranları düşürmeden veya başka bir işlem yapmadan önce ekonomik büyümeyi yavaşlatacak.
Evercore ISI’da Küresel Politika ve Merkez Bankası Strateji ekibinin başkanı olan Krishna Guha yaptığı değerlendirmede FED’in hızlı hareket etmesinin pek mümkün olmadığını söyledi. Guha bunun sebebini ise ticaret savaşını nasıl biteceğinin belli olmayışına bağladı.
Eğer FED gerçekten bir hamlede bulunursa bunun, ekonomik sıkıntıları dengelemek için faiz oranlarını düşürülmesi şeklinde olması bekleniyor. Atlanta FED Başkanı Raphael Bostic geçtiğimiz hafta Ulusal İşletme Ekonomisi Birliği konferansında, tarife artışlarının neden olacağı yüksek fiyatların tüketicilerin geri çekilmesine neden olması halinde, FED’in, reaksiyonun boyutuna bağlı olarak faiz oranlarını düşürebileceğini söyledi.
FED'in ekonomik büyüme için gerçek bir risk belirtisi görmesi halinde tepki vermekte tereddüt etmeyeceğini söyleyerek Bostic’in görüşüne katılan Guha, bunun yerine, özellikle enflasyonun düşük seyretmesi halinde, sigorta faiz oranlarının düşürülmesi ihtimalinin daha fazla olduğunu söyledi.



Korona: Küresel sistemdeki derin aksaklıkların gün yüzüne çıkması  

Korona: Küresel sistemdeki derin aksaklıkların gün yüzüne çıkması  
TT

Korona: Küresel sistemdeki derin aksaklıkların gün yüzüne çıkması  

Korona: Küresel sistemdeki derin aksaklıkların gün yüzüne çıkması  

Tarih boyunca şahit olunan başlıca olgulardan biri; adaletsizliğin faillerinin kendilerini temize çıkarıp, mağdurları suçlayarak eylemsizliklerini ve kötülüğü haklı çıkarmaya çalışmasıdır. Omicron varyantının ortaya çıkmasından Afrikalıların sorumlu olduğu iddiaları, dünyanın kuzey ülkelerinde aşı kullanımında isteksizlik ve Güneydeki ülkelerin düşük aşılanma seviyeleri, 2021 yılında bu utanç verici hikâyenin bir kez daha tekrarlandığını gösteriyor.  
Omicron Afrika'nın suçu değildir; temel sorumluluk, yüz milyonlarca aşıyı stoklayıp, tüm uyarılara rağmen, dünyanın en savunmasız bölgelerinin aşılanması ve virüsün mutasyonları konusunda çok az şey yapan zengin ülkelerin yönetimlerindedir.  
Kritik sorun, Afrika'daki hükümetlerin aşıları yasaklaması ya da ihtiyatlı yaklaşması değil, Afrika'nın aşılara erişememesidir. Elbette aşı karşıtları dünyanın her yerinde kaos yaymaya çalışıyor. Bununla birlikte, Afrika ve Asya ziyaretlerimde, unutamadığım sahne; bir anne ve çocuklarının, aşılanmak için kilometrelerce yol kat edip günlerce beklemesiydi. O anne, çocuk felci, difteri ve tüberküloz gibi hastalıklar karşısında, ailesinin hayatta kalmak için en iyi şansının aşı olmak olduğunun farkındaydı. O annenin kararlılığı ve tıbbın hayat kurtarıcı gücüne olan inancı, ihtiyacının karşılanması için icabet edilmesi gereken ahlaki bir çağrı anlamına gelir. 
Son zamanlarda yeni bir salgınla karşı karşıya olmamız bize pratik bir zorunluluğu hatırlatıyor: dünya genelinde aşılamada başarısız olursak ailelerimizi ve toplumlarımızı da yüzüstü bırakmış olacağız. Virüsün serbestçe mutasyona uğramasına izin vererek, tamamen aşılanmış olanlara bile musallat olmasına katkı sunmuş oluyoruz. Dünya Sağlık Örgütü, bu yılın eylül ayına kadar, yaklaşık 200 milyon vaka artışı ve 5 milyon ölü sayısı öngörüyor. Bu durum bize şu karamsar söylemi hatırlatıyor; hiçbir yerde kimse korku içinde yaşamasın diye, herkes her yerde korku içinde yaşayacak.  
 Bir ‘korona’ krizinden başka bir ‘korona’ krizine geçmek yerine, 2022 yılını, virüse karşı tam kontrol yılı yapma kararlılığını göstermeliyiz. Seçeneklerimiz tüm dünyanın aşılanmasıyla sınırlı tutulamaz. Nitekim şu anda tüm dünyayı aşılamaya yetecek kadar aşı üretiyoruz. Mevcut üretilmiş aşı miktarı 11,1 milyar doz civarında ve haziran ayına kadar bu sayı yaklaşık 19,8 milyar doza ulaşacak. Ancak buradaki en önemli ve kabul edilemez sorun, dağıtılan milyarlarca aşının yalnızca yüzde 0,9'unun düşük gelirli ülkelerde kullanılmasıdır. Aşıların yüzde 70'i yüksek ve orta gelirli ülkelerde dağıtıldı. Yine testlerin sadece yüzde 0,5'i düşük gelirli ülkelerde yapıldı. Bu ülkelerde, bırakın solunum cihazını, ciddi anlamda temel tıbbi ekipman sıkıntısı yaşanıyor.  
Dünya genelinde tahmini 500 milyon yoksul insan, zorunlu sağlık hizmetleri ödemeleri nedeniyle aşırı yoksulluğa itiliyor.  
Düşük gelirli ülkelerde aşılanma oranları ortalama yüzde 4,8, Afrika genelinde bu oran yüzde 9,96 olarak kayda geçmiş durumda.  Bu kasvetli bir tabloyu yansıtıyor, kuzey ülkelerine kıyasla çok daha düşük maliyetlerle güney ülkelerinde aşılama yapabiliriz. Bu utanç kaynağı eşitsizlik sadece tıbbi bir başarısızlık olarak değil, bizim için ahlaki bir düşüşü göstermektedir.  
2022'de bizi bekleyen en büyük küresel zorluk, dünyanın zenginleri ile korunmasız yoksulları arasındaki büyük uçurumu kapatmak için finansman sağlayarak bu utancı ortadan kaldırmamızdadır. Küresel sağlık çabalarını desteklemeli ve gerekli finansmanı sağlamalıyız.  
Küresel ekonominin 1,1 trilyon dolarla desteklendiği 2009 mali kriziyle ilgili deneyimlerimden biliyorum. İngiltere olarak, özellikle sağlık alanında istihdamı arttırmaya yönelmiştik. İngiltere’nin vatandaşlarının istihdamına yönelik bu vizyonu, dünya geneli için örneklik teşkil etmeye adaydır.  Mevcut her sağlık uzmanını istihdam etmeli, aşı ve ilaç çalışmaları ile muteber dağıtım ajanslarını desteklemeliyiz. Coca-Cola'nın haritalarda yer almayan en ücra yerlere ulaşması gibi, Pfizer'in de gerekirse drone’lar aracılığı ile aşıları her yere ulaştırması lazımdır. Böylelikle daha önce hiç aşı olmamış yetişkinlerin aşıya kavuşması sağlanabilir.  
Dünyadaki en zengin ekonomiler, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) 23.4 milyar dolarlık acil taleplerine yanıt vermelidir.  
Bunun içinde, Kovid-19 salgınına karşı küresel aşı ve tedavi programının (ACT Accelerator) aciliyet içeren 1,5 milyar dolarlık fonu da yer almaktadır. Bu miktar çok yüksek görünebilir, ancak Koronavirüs salgının 2025 yılına kadar dünya ekonomisinde neden olacağı 5,3 trilyon dolarlık zarardan 200 kat daha küçüktür. 23 milyar dolar, kuzeydeki her vatandaş haftada 10 pence (pens) öderse bu meblağ karşılanabilir. Bu tarihteki en önemli yatırımlardan biri olacaktır. Tabi ki yaşam ve ölüm arasında fark yaratmanın, en ucuz bisküvi paketi fiyatından çok daha değerli olduğuna şüphe yok.  

Kovid-19 aşısı ve tedavi yöntemlerine eşit erişim için 23 milyar dolar gerekiyor, buna ek olarak; araştırmaları sürdürmek ve tedavilerin uygulanmasında dahili kapasite oluşturmak için 24 milyar dolara gereksinim var.  
Ayrıca, üç bağımsız kuruluş tarafından önerilen yıllık 10 milyar doları kapsayacak uzun vadeli finansman kaynağına ihtiyaç var. ABD Başkanı Joe Biden'in önümüzdeki aylarda davet edeceği Aşı Konferansı'nda bu meblağların taahhüt edilmesi, gelecekteki salgınları önlemek aşısından son derece önemli olacaktır.  
Öncelikle, uluslararası toplum olarak, tıpkı 1960'larda dünya genelindeki çiçek hastalığını ortadan kaldırmak için yaptığımız gibi, Birleşmiş Milletler, Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası'nın barışı koruma operasyonlarını finanse ettiği gibi, maliyetlerin ülkeler arasında adil bir şekilde paylaştırıldığı bir formül üzerinde anlaşmamız gerekiyor. Halihazırda, küresel sağlık finansmanı, bağış toplama kampanyalarıyla sağlanmaya çalışılıyor. Bunun yerine daha ciddi girişimlerin yapılması zorunludur. Bulaşıcı hastalıkların kontrolü için öncelikle DSÖ ve küresel sağlık çabaları, adil bir dağılımla ortak bir şekilde finanse edilmelidir. ABD ve Avrupa Birliği, maliyetlerin yaklaşık yüzde 25'ini sağlamalı, geri kalan ülkeler ödeme güçlerine göre katkılar sunmalıdır.  
İkinci olarak, koronavirüs salgının göz önüne serdiği, küresel sağlık sisteminin eksiklerinin bir an önce giderilmesine yönelik girişimler gerekiyor. Dünya Sağlık Örgütü salgınla mücadelesinde düşük kaynaklara sahipken, IMF ve kalkınma bankaları para kaynaklarının büyük çoğunluğuna hükmetmektedir. IMF’nin kaynaklarından 10 milyar doları yeni bir aşılama faaliyeti için ayırması lazımdır. Yine uzun vadede 100 milyar dolarlık bir fonun, küresel sağlık mekanizmasını iyileştirmek ve muhtemel salgınlara hazırlanmak için tahsis edilmesi gerekir.  
Üçüncü olarak, ihtiyaç duyulan finansman kaynaklarının sağlanmasında, kuzey ülkelerinin ortak para rezervlerinin kullanılmasına odaklanmalıyız. Sadece başlangıçta 2 milyar dolar ayırarak, en yoksul ülkelerin sağlık sistemlerine katkı sunmamız mümkün olacaktır.  
Son olarak, BM Küresel Sağlık Girişimi, 2006'dan bu yana küresel sağlıkla ilgili uluslararası havayolu vergilerinden yaklaşık 1,25 milyar dolar toplayabilmişti. Bu dayanışmanın benzerini, uluslararası ticari faaliyetlerin normale dönmesinden fayda sağlayacak olan şirketlerden talep edebiliriz. Bu şirketler, koronavirüs salgınıyla baş etme çabalarına katkı sunmalıdır.  
Umut kırılgan bir bileşendir. Bazı ülkelerde stoklardaki aşılar heba olurken, bazı ülkelerin aşıya umutsuzca ihtiyaç duyması umudu öldürebilir. Zengin ülkeler yoksul ülkelere yönelik kendi resmi taahhütlerini yerine getirmezse, kar etmenin insan hayatından öncelikli olduğu düşünülebilir. Ancak bu yıl umut tekrar canlanabilir.  
Bir zamanlar imkânsız görünen şey bugün mümkün olabilir. Önce bir zengin ülkenin katkıları, ardından iki ülkenin, sonra altı ülkenin, derken herkes bu ölümcül hastalığın yayılmasını durdurmak için birleşecektir. Sadece ölümlerin önüne geçmek için değil, tüm insanların yaşamına eşit değer verdiğimizi göstermek için bu böyle olacaktır.   
Bu dayanışma eylemleriyle, Afrika’daki binlerce yoksul anne, 2020 ve 2021'de sınavı kaybeden dünyanın, 2002’de birleştiğini ve kendilerine yardım ettiğini görecektir. O anneler, bizim de başkalarının acısını hissettiğimizi ve kendimizden daha büyük bir şeylere inandığımızı hissedecektir.