ABD’nin Çin’e yönelik tarifelerinden kim zararlı kim karlı çıkacak?

ABD Başkanı Trump ve Çinli mevkidaşı Şi Cinping’in Pekin'de bir araya geldikleri eski görüşmelerinden bir kare (Reuters)
ABD Başkanı Trump ve Çinli mevkidaşı Şi Cinping’in Pekin'de bir araya geldikleri eski görüşmelerinden bir kare (Reuters)
TT

ABD’nin Çin’e yönelik tarifelerinden kim zararlı kim karlı çıkacak?

ABD Başkanı Trump ve Çinli mevkidaşı Şi Cinping’in Pekin'de bir araya geldikleri eski görüşmelerinden bir kare (Reuters)
ABD Başkanı Trump ve Çinli mevkidaşı Şi Cinping’in Pekin'de bir araya geldikleri eski görüşmelerinden bir kare (Reuters)

ABD Başkanı Donald Trump’ın Baş Ekonomi Danışmanı Larry Kudlow geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, ABD’nin Çin’le arasında artan ticaret savaşının Amerikalı tüketicilere de olumsuz yansımaları olacağını belirtti. Bu durum, Trump’ın Çin’den ABD Hazinesi’ne tek yönde milyarlarca dolar getirecek tarifelerinin uygulanma maksadının aksini işaret ediyor.
ABD Ulusal Ekonomik Konsey Direktörü Larry Kudlow’un açıklamaları, Başkan Trump’ın, 200 milyar dolar değerindeki Çin mallarına yönelik tarifeleri yüzde 10'dan yüzde 25'e yükseltilmesi ve Çin’in ABD’ye ihraç ettiği ürünlerin neredeyse tamamına vergi uygulamaya başlaması sebebiyle başarısız olan Çin-ABD müzakerelerinin 11’inci turunun ardından geldi.
Kudlow bu ayın ortalarında Fox News’a verdiği röportajda, “Aslında, bunun bedelini iki taraf da ödeyecek ve sonunda her ikisi de zarar görecek” dedi.
Kudlow’un itiraf gibi açıklamaları, Trump’ın ticaret savaşının sonunda mali açıdan ABD’nin karlı çıkacağına dair görüşünün aksini düşünen ekonomi uzmanlarının açıklamalarını teyit eder nitelikteydi. Kudlow, ticaret savaşlarını kazanmanın kolay olduğunu ve bu yükün ABD’nin ortakları üzerinde orantısız bir şekilde dağıldığını belirtti.
Kudlow ve Başkan Trump, uzun sürecek olan ticaret savaşının sonunda maddi açıdan ABD’nin kazanacağını söylüyorlar. Kudlow’a göre Çin'in ABD’li şirketlerle daha adil bir şekilde çalışmaya zorlanması tüm bu çekilen çileye değecek türden.
“Sadece yapman gerekeni yapmalısın!” diyen Kudlow, “Yıllarca haksız ticaret uygulamalarına maruz kaldık. Bu nedenle, ekonomik sonuçların çok küçük olduğuna ve ABD'nin açık pazarlardaki ilgili ticaret ve ihracat gelişmelerini hak ettiğine inanıyorum” ifadelerini kullandı.
Piyasalar zor durumda
Öte yandan finans piyasaları ticaret savaşından olumsuz etkilendiklerinin sinyallerini daha sert vermeye başladı. Öyle ki, Asya piyasası Pazartesi günü sabah saatlerinde düşerken ortaya çıkan veriler, Wall Street piyasalarının da işlemlerinde düşüşler yaşanmasına başlayacağına işaret ediyor.
İki ülke arasındaki görüşmeler, ABD yönetiminin, Çin’i, önerilen ve aralarında Çin yasalarının bazı maddelerinde değişiklikler yapılması da bulunan anlaşma şartlarının çoğunluğuna sıcak bakmamakla suçlamasının ardından bu ayın başlarında durdu. Buna karşın görüşmelerin yapıcı olduğu konusunda ısrar eden Çinli yetkililer, müzakere turlarına devam edeceklerini söylediler. Kudlow ayrıca ABD Başkanı Trump ile Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in konuyu muhtemelen Haziran ayının sonunda Japonya’da yapılacak G-20 zirvesinde ele alacağını kaydetti. Ancak Trump, Twitter hesabından paylaştığı mesajda, tarifelerin sonsuza dek değişmeden kalması halinde mutlu olacağını söyledi.
Trump'ın ABD ekonomisinin gücüne duyduğu güven, ticaret savaşını körükleyen kararlarını pekiştirdi. Fakat ekonomi, Trump'ın savaşta ne kadar ileri gitmek istediğine ve sonunda nasıl bir açıklama yapacağına bağlı olarak kalıcı kayıplar yaşayabilecek bir alan.
Trump, Twitter hesabından paylaştığı bir başka mesajda, ABD’nin Çin’e karşı tutumunda haklı olduğunu belirterek, “Uyguladığımız tarifelerle Çin'den on milyarlarca dolar alıyoruz” ifadelerini kullandı.
Buna karşın ekonomistler, ticaret savaşının ekonomik büyümeyi ne ölçüde etkileyeceği konusunda hemfikir olmasalar da, tarifelerin maliyetlerinden etkilenecek ürünlerdeki yüksek fiyatların, projelere veya tüketicilere olumsuz olarak yansıyacağına dair hemfikirler.
ABD yönetiminin yüzde 25’lik tarife uygulamasıyla fiyatları artan ürünler arasında, bilgisayar parçaları, tuvalet kâğıdı, köpek tasması, Noel ağacı süsleme ampulleri ve yataklar yer alıyor.
Uzmanlara göre yeni tarifeler, ABD ekonomisinde durgunluğa neden olmayacak. Ancak, Çin'den yapılan tüm ithalatlara vergi uygulama planı devam ederse ekonomik büyümeye zarar verecek.
Tarifelerin bedelini kim ödüyor?
ABD hükümetinin istatistiklerine göre, ABD 2018'de Çin'den 540 milyar dolarlık ürün ithal etti. ABD Merkezli Peterson Uluslararası Ekonomi Enstitüsü ekonomistlerinden Chad Bown konuya ilişkin değerlendirmesinde, “Trump, sorunlar ve yanlış anlamalarla Çin'le olan anlaşmazlıkları kritik bir noktaya itiyor. Bunun bedelini hem girişimciler, hem de tüketiciler ödeyecek” ifadelerini kullandı.
Bir araştırmaya göre, geçen yıl onaylanan tarifeler, ABD'deki tüketicilerin gelirlerini enflasyonun değerini hesaba katacak şekilde düşürürken, Kasım ayına göre aylık 4.4 milyar dolarlık bir düşüş yaşandı. Hem tarife hem de ithalatın maliyeti en yüksek seviyeye ulaşırken, bu tarifiler her bir ABD’li aile başına yıllık 419 dolara mal oldu. Araştırmanın yazarlarından Columbia Üniversitesi ekonomisti David Weinstein’e göre son zamlı tarife uygulamasının her bir aile için 800 dolara mal olması bekleniyor.
Trump ve danışmanları, Beyaz Saray'ın yaklaşımının, Çin'i pazarlarını ABD şirketlerine daha fazla açmaya ve daha adil davranmaya zorlayarak veya şirketleri, tarifelere maruz kalmamak için üretimlerini ABD’ye kaydırmaya teşvik ederek sonunda ABD ekonomisine olumlu yansımaları olacağı konusunda ısrarcılar.
Bununla birlikte ticaret savaşını uzatma kararı, bu yıl istihdama, büyümeye ve yatırımda canlanmaya neden olan ekonomik görünümü tersine çevirebilir. Çünkü olumlu beklentilerin sebeplerinden biri, iki ülke arasında uzun vadeli bir ticaret savaşına ilişkin korkuların hafiflemesiydi. Bu karar ayrıca Trump'ın ticaret politikasının 2019'da gerçekleşmesi beklenen yüzde 3.2’lik büyüme oranına yardımcı olacağına inanan ABD yönetiminin ekonomi uzmanlarının öne sürdüğü tahminleri de değiştirebilir.
FED yetkilisi: Tamamen bilinmez bir bölgeye gireceğiz
Eski ABD Merkez Bankası (FED) yetkilisi ve UBS'nin şu anki CEO'su Rob Martin olası gerginliğe yönelik değerlendirmesinde, “Söz konusu tarifelerin uygulanması ve sürdürülmesi durumunda, durgunluk yaşanması ihtimalinin artacağından hiç şüphe yok. Tarifeler, ABD ekonomisi için risk oluşturuyor” şeklinde konuştu.
Martin ve meslektaşları, Başkan Trump tarafından onaylanan son vergi artışının önümüzdeki 6 ay içinde gayri safi yurtiçi hasılayı (GSYİH) yüzde 0.25-0.35 oranında azaltacağını tahmin ediyorlar.
Martin, “Bir sonraki tarife aşamasına geçersek, tamamen bilinmez bir bölgeye gireceğiz” diye konuştu. Bununla birlikte bir sonraki aşamada yer alan ürünlerin; oyuncaklar, bisikletler ve iPhone’lar gibi bazılarının alternatiflerini bulmanın zor olduğu tüketim mallarının üçte ikisini oluşturduğuna dikkat çekmekte fayda var.
Öte yandan, ABD ile Çin arasındaki uzun vadeli ticaret savaşı Çin ekonomisine de zarar verebilir. Yatırımcıların ABD tarifeleri nedeniyle kısmen güven kaybına uğraması, Çin'in ekonomik büyümesini geçtiğimiz yılın ikinci yarısında yavaşlattı. Yavaşlamadan bu yana, Çin hükümeti finans sistemine milyarlarca dolar enjekte etti ve devlete ait bankalara kredilendirme çalışmalarını güçlendirmeleri için baskı uyguladı.
Yetkililer, geçtiğimiz ay ekonominin ilk çeyrekte bir önceki çeyreğe göre yüzde 6.4 oranında büyüdüğünü belirttiler. Ancak Trump'ın mevcut ekonomik hesaplamaları dönüştürmek için uzun vadeli bir çatışmaya güvendiği de açık.
Çin tarafından yapılan bir uyarıda ise, “Eğer müzakereler iki dönem daha sürerse anlaşma ABD için daha kötü bir sonuç doğuracak” ifadelerine yer verildi.
Ekonomik zararlar
Trump, izlediği yolda kendinden emin adımlarla ilerliyor gibi görünse de Çin’e yeni vergi tarifeleri uygulama kararı, onun ekonomi yönetimine övgüde bulunan analistler ve bazı ekonomi gruplarını şoke etti.
Örneğin, 2017 yılında yapılan vergi indirimlerinin ekonomik büyümede önemli bir artış sağlayacağını öngören Washington merkezli düşünce kuruluşu Vergi Politikaları Merkezi’nin (Tax Foundation) analistleri, şimdi Trump tarafından hâlihazırda onaylanan veya uygulayabileceğine dair tehditlerde bulunduğu yeni vergilerin, en son çıkarılan vergi yasasının tüm olumlu sonuçlarını ortadan kaldıracağını söylüyorlar.
Vergi Politikaları Merkezi’nin ekonomi uzmanlarından Nicole M. Kaeding yaptığı açıklamada, “Tarifelerin artmasına izin verilirse vergi reformundan elde edilen ekonomik faydalar ortadan kaybolacak. Bu durum özellikle daha yüksek ödemeler yapmak zorunda kalacak düşük ve orta sınıf tüketicilere olumsuz olarak yansıyacak. Ekonomistler birçok konuda tartışıyorlar, ancak tarifelerin ekonomi üzerindeki etkisini tartışmaya bile gerek yok. Tarifeler tek kelimeyle ekonomiyi vurdu” ifadelerini kullandı.
TAX gibi grupların birçoğuna göre Trump'ın Çin ile bir anlaşmaya varması ve hükümeti uzun süre kapatmaktan kaçınması durumunda büyüme oranları bu yıl daha da artacak. Yine aynı gruplar, Trump’ın ekonomiyi güçlendireceğine inandığı tarifelere yönelik yanlış algısının ülkeyi tehlikeli bir bölgeye ittiğine inanıyorlar.
Goldman Sachs analistleri yayınladıkları bir makalede ABD-Çin ticaret savaşının daha da kızışması halinde ABD’nin bu yıl ki büyümesini neredeyse yarı yarıya azaltabileceğini ve eğer ekonomik gerilimler, borsada büyük miktarda satışa neden olursa bu durumun büyüme üzerindeki etkisinin daha da kötüleşeceğini söylediler.
Borsa işlemlerinde ise, geçtiğimiz hafta hafif bir rahatlama yaşanırken Cuma günü iyileşme gözlemlendi. Ancak bununla birlikte mali güçlükler nedeniyle oranlar, geçen yılın sonlarında ulaşılan seviyelerden hala uzaklar.
Cornerstone Macro ekonomistlerinden Roberto Perli konuya ilişkin şunları söyledi;
“ABD borsaları şu ana kadar endişeli bir atmosfer çizmedi. Herkesin bir anlaşma beklentisi içerisinde olduğunu düşünüyorum. Ancak mevcut risk, zamanın geçmesi ve hiçbir şeyin değişmemesi. Piyasa ise iyimser tutumunu aştığının farkında.”
Trump’ın kararlılığı
Başkan Trump, ABD’ye “milyarlarca dolar” sağladığını söylediği “büyük tarifelere” ilişkin memnuniyetini ifade ederken geçtiğimiz hafta Twitter hesabından paylaştığı mesajda, “ABD kasasına yıllık 100 milyar doları aşan getiri sağlayan tarifelerden çok memnunum. Bu ABD için harika. Çin için ise iyi değil” dedi.
Ancak bununla birlikte tarifeler her bir Amerikan ailesine 419 dolarlık ek maliyet getirdi. Bu vergileri toplayan ABD, onu yeniden 12 milyar dolarlık tarımsal sübvansiyonlar dâhil olmak üzere harcamalara dağıttı. Ancak iki taraf arasındaki ticaret savaşı devam ederse bu durum değişebilir.
Columbia Üniversitesi ekonomisti Weinstein, şirketlerin, söz konusu yüksek tarifeleri karşılayamayacaklarını ve Çin'den ürün ithal etmeyi durdurmaya zorladıklarını anladıklarında tarife vergilerinin düşebileceğini belirterek, “Çevremizdeki tedarik zincirlerinde çok fazla değişim göreceğiz” dedi.
Bu da Çinli şirketlerin daha fazla ABD yapımı ürün satın alması veya ABD’li şirketlerin Vietnam ve Malezya gibi Çin dışındaki diğer düşük maliyetli üreticilere geçmesi nedeniyle Çinli şirketlerin zarara uğrayacağı anlamına geliyor.
Trump'ın tarifelere yönelmesi iki taraf arasındaki ticaret anlaşmazlığının sakinleşmesini bekleyen FED yetkililerini de şaşırtmış gibi görünüyor.
FED Başkanı Jerome Powell, bu ay düzenlediği basın toplantısında, ABD ve Çin arasındaki ticaret müzakerelerinde kaydedilen ilerleme raporlarına işaret ederek ticaret politikalarının neden olduğu büyümeye yönelik risklerin “biraz azaldığını” söyledi.
Powell ve meslektaşlarının daha büyük tarifelere ve yenilenen bir ticaret savaşına hızlı bir şekilde tepki vermeleri pek mümkün değil. Büyük ihtimalle FED, herhangi bir ticaret politikasından kaynaklanabilecek bir enflasyon oranını geçici olarak değerlendirecek ve oranları düşürmeden veya başka bir işlem yapmadan önce ekonomik büyümeyi yavaşlatacak.
Evercore ISI’da Küresel Politika ve Merkez Bankası Strateji ekibinin başkanı olan Krishna Guha yaptığı değerlendirmede FED’in hızlı hareket etmesinin pek mümkün olmadığını söyledi. Guha bunun sebebini ise ticaret savaşını nasıl biteceğinin belli olmayışına bağladı.
Eğer FED gerçekten bir hamlede bulunursa bunun, ekonomik sıkıntıları dengelemek için faiz oranlarını düşürülmesi şeklinde olması bekleniyor. Atlanta FED Başkanı Raphael Bostic geçtiğimiz hafta Ulusal İşletme Ekonomisi Birliği konferansında, tarife artışlarının neden olacağı yüksek fiyatların tüketicilerin geri çekilmesine neden olması halinde, FED’in, reaksiyonun boyutuna bağlı olarak faiz oranlarını düşürebileceğini söyledi.
FED'in ekonomik büyüme için gerçek bir risk belirtisi görmesi halinde tepki vermekte tereddüt etmeyeceğini söyleyerek Bostic’in görüşüne katılan Guha, bunun yerine, özellikle enflasyonun düşük seyretmesi halinde, sigorta faiz oranlarının düşürülmesi ihtimalinin daha fazla olduğunu söyledi.



Siyasi tutumları daha gerçekçi yorumlamaya yönelik bir yaklaşım

Birçok kişi bazı Ortadoğu meselelerinin bir anda kamuoyunun gündemine oturmasını ve aniden sesinin kısılarak kaybolmasını eleştiriyor (AFP)
Birçok kişi bazı Ortadoğu meselelerinin bir anda kamuoyunun gündemine oturmasını ve aniden sesinin kısılarak kaybolmasını eleştiriyor (AFP)
TT

Siyasi tutumları daha gerçekçi yorumlamaya yönelik bir yaklaşım

Birçok kişi bazı Ortadoğu meselelerinin bir anda kamuoyunun gündemine oturmasını ve aniden sesinin kısılarak kaybolmasını eleştiriyor (AFP)
Birçok kişi bazı Ortadoğu meselelerinin bir anda kamuoyunun gündemine oturmasını ve aniden sesinin kısılarak kaybolmasını eleştiriyor (AFP)

Muhammed Bedreddin Zayid
Pek çok akademik toplantıda, siyasi seminerde tartışmaların, dünyanın süper gücünün veya uluslararası ya da bölgesel güçlerin belirli konulardaki ilgisinin bir diğerinin lehine azalması etrafında döndüğü göze çarpar. Hatta bazen, sözgelimi Ortadoğu ve sorunlarının ABD için ne ölçüde öncelikli olduğu gibi, bu boyutlardan bazıları hakkında tartışmalar yapılır.
Bazen de sanki ilginin gerilemesi, kendisine gösterilen ilgi ve dikkatin azaldığı taraf için bir hakareti temsil ediyormuş gibi mesele tepkisel bir hava kazanır. Dünyada Filistin davasına ve özel olarak Arap dünyasına olan ilginin yanı sıra genel olarak Washington'un Ortadoğu'ya ilgisi, bölgesel aktörlerin rolleri, bölgenin sorunlarına bağlılık, aynı şekilde Lübnan meselesinde uluslararası ve Arap ilgisinin azalması hakkında dönen pek çok tartışma hatırlıyorum.
Aslında burada sunmak istediğim yaklaşım, uzmanların ve politikacıların bu konuda genellemeler ve varsayımlara girişebilecekleri, oysa pratik uygulamada gerçeklik ve motivasyonların çok daha basit olabilecekleridir. Gerçek bir temel olmaksızın bazen sürprizlere yol açanın bu olduğudur.
Filistin davasından başlayabiliriz; birkaç ay öncesine kadar, üzgün bir dille bu konuya ilginin azalması ve halkının çektiği acılar hakkında konuşuyorduk. Sonra olaylar patlak verdi ve Filistin tekrar olayların odağına yerleşti, yeniden konuşulmaya başlandı. Kısa bir süre öncesine kadar ona olan ilginin azaldığını tasavvur edenler, şimdi kendilerini nasıl gözden geçirebilirler? Aslında her iki görüş de çok fazla abartı içeriyor. Bu davanın son yıllardaki tarihini gözden geçiren, bu konuya ilginin pek çok iniş ve çıkışa tanık olduğunu keşfedecektir.
Keza tek sebep bu olmasa da, geçmişe göre ilginin azalmasının, Arap Baharı'ndan bu yana çatışma ve kriz odaklarının çeşitlenmesinde yattığını, Filistin davasının ayağının altındaki halıyı çeken birçok şey olduğunu da fark edecektir. Bu konuya daha sonra döneceğim.
Genel bir çerçeveden başlayabiliriz; o da bazen bu konuyla ilgilenenlerin, karar vericiler, yazarlar, araştırmacılar, gözlemciler veya vatandaşlar olsun insan olduklarını unutmamız. Dikkat edilirse kamusal meseleler ile iç ve dış politika konularına etkilendikleri ölçüde ilgi gösterdiklerini, hepimizin hayatımızda farklı derecelerde bildiklerimizin onlar için de geçerli olduğunu unutmuş gibi yapıyoruz. Bu gerçeklerden biri mesela, arabasıyla bir ürün satın almak ya da bir akrabasını, arkadaşını ziyaret etmeye giden birisi kaza yaptığında ya da ani bir acı hissettiğinde, bu yeni ve daha acil krizle yüzleşmek için rotasını değiştirmekten başka seçeneği olmadığıdır.
Çağdaş Arap dünyamızda karşı karşıya olduğumuz en belirgin husus, kriz noktalarının çokluğu ve herkesin bu sıkıntılarla mücadele eden halklara karşı ilgisizlikten yakınması. Bu nedenle, Arap Baharı ile başlayan ve öyle ya da böyle devam eden bir Filistin yakınması da var. Pek çok kişi ilginin yakında yeniden gerilemesinden endişe ediyor. Öte yandan, bugün milyonlarca Suriyeli de dünyanın kendilerini unuttuğundan yakınıyor. Ne rejimi değiştirebildiler, ne de dünyanın mevcut rejimi yeniden tanıyıp kabullenmesini engelleyebildiler. Ne çözüm gerçekleşti ne de rejim karşıtları rejim ve destekçilerinin zaferlerini kutlamasını istiyorlar. Hala çeşitli tarafların işgali altında olan geniş Suriye toprakları var. Dolayısıyla Suriye'de tanınmış bir yazar ve şahsiyetin ortaya çıkıp “Putin-Biden” zirvesinin ülkesi hakkında somut bir şey üretmediğini kaydetmesi anlaşılabilir. Öte yandan Filistin davasına sempati duyan birçok Suriyelinin bakış açısına göre, bu dava ilgi çekmeye devam edecek, ancak Suriye ve halkının krizi hakkında kimse konuşmak istemiyor. Aynısını, gerçek bir siyasi durgunluk sürecinde gibi görünen Yemen için de tahmin edebiliriz. Farklı televizyon kanallarını takip edenler, kendilerini bazen çelişki derecesine varacak kadar özdeş olmayan dünyalar karşısında bularak, şaşıp kalıyorlar.
Bölgedeki bir kriz hakkında her yazdığımda bana “hani Yemen?” diye soran Yemenli bir arkadaşım var. Krizleri, acıları, milyonlarcasının yerinden edilmesine ilişkin Arap ilgisinin zamansal ve mekansal kapsamıyla ilgili ağır Yemen eleştirileri, aşırı derecede uyumsuzluğuna dönük  ithamları olduğunu biliyorum. Kendilerine yönelik uluslararası ilgiye karşı benzer izlenimleri olduğunu da. Bu ilginin durgun suları hareketlendirmek için zaman zaman boşuna önerilen ve harcanan siyasi çabalarda kayda değer bir başarı sağlayamadan insani yönlere odaklanmasına ağır eleştirileri olduğundan haberim var.  
Birçok Lübnanlı arkadaşımdan duyduğum Lübnan şikayeti de, aslında diğer krizlerin ağırlığını, sayısını, bunların tüm uluslararası ve bölgesel sistemdeki aciliyetini görmezden geliyor. Yukarıda saydığımız gibi karar vericilerden medya ve vatandaşlara kadar ilgililerin tüm bu büyük aktivizmi takip ederken dikkatlerinin dağıldığını göz adı ediyor. Güçlü kurumların varlığında bile Lübnan meselesi doğal olarak eninde sonunda tek bir karar verici veya tek bir karar verici kurumla çatışacak.
Aracını çarptığı için yapmak istediği işi bırakıp daha acil olan krizi çözmeye yönelen kişi hakkında daha önce verdiğimiz örneğe, kişinin bu sorun ile başa çıkmak için ne yapması gerektiğini bilmiyor olabileceğini de ekleyebiliriz. Şahsi görüşüm, şu anda uluslararası ve bölgesel tarafların, bu krizleri çözmek veya kendisiyle başa çıkmak için ne yapılması gerektiğine dair belirli ve başarılı bir yol bilmedikleridir.
Örneğin Lübnan krizinde bölgesel ve uluslararası taraflar ve bunların arasında da baskın bir esas taraf var, o da İran. Ama İran aynı zamanda müttefiki "Hizbullah" aracılığıyla, Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn'a bağlı ve Cibran Basil liderliğindeki Özgür Yurtsever Hareketi ile karmaşık bir ittifakla da zincirlenmiş durumda. İkinci taraf, sahnenin karmaşıklığı konusunda oldukça bilgili ve tıpkı kendisinin Hizbullah'a ihtiyacı olduğu gibi, Hizbullah'ın da kendisine ihtiyacı olduğunun farkında. İran'ın gücü ve zayıflığı karmaşık bir bölgesel denge sahnesinde iç içe geçerken, rejimi bu çıkmazdan çıkarmaya çalışan diğer taraflar felç olmuş ya da çözüm için yeterli araçlara sahip değillermiş gibi görünüyorlar.
Suriye'de Rusya ve müttefiklerinin zaferlerini deklare etmesini engelleyen Batılı güçlerin elinde ne yeterli araç var ne de kimsenin istemediği, maddi ve insani kayıplarının oldukça maliyetli olabileceği yeni bir kapsamlı çatışmayı sürdürmek için gerçek bir istek yok.
Suriye rejimine muhalif bu cephedeki ana oyuncu, yani Türkiye kapasitesinin sınırlarını biliyor ve başka bir şey üzerine bahis oynuyor; sınırlarına bitişik bölgesel genişleme ve bölgesel denge ve çatışmalarda kullanmak amacıyla aşırılıkçı milisler kartını elinde tutmak. Bu sayede bugün “Libya” dosyasında olduğu gibi başka dosyalarda, yarın da belki başka alanlarda avantaj ve kazanımlar elde etmek istiyor.
Bunun ışığında, Suriye krizinin daha fazla uzamaması için bir çözüm ve çıkış yolu bulmak isteyen tarafların, bu krizle başa çıkmak için yeterli araçlara sahip olmadıkları için ellerinden bir şey gelmiyor. Tıpkı yukarıda bahsettiğimiz arabasıyla kaza yapan, kendisini tamir etmese de sürebilen ama bu nedenle birkaç gün sonra arabasının çalışacağının bir garantisi olmayan kişi gibi. Arabasını tamir edemiyor çünkü parası yok, ama gidip alışveriş yapıp, ekmek falan alıyor ya da erteleyebileceği bir işi halletmeye çalışıyor. Söylemek istediğimiz, tüm insanlar bir noktada karşı karşıya oldukları krizle yüzleşmeye takatleri kalmadığını kabullenmeyebilirler, ama asıl sorun ve zor olan ne politikacıların ne de ülkelerin bunu alenen kabul etmemeleridir.
Son olarak, son İsrail savaşının dersleri bunu doğruladı. Bütün dünyanın çözülmemiş Filistin meselesinin devam etmesinden, krizlerin ve meydan okumaların çokluğundan yorulduğu doğru, ama aynı zamanda herkes henüz baskı yapacak ve bu krizi çözecek yeterli güce sahip olmadığının da farkında. İsrail aşırı sağı böyle bir vehme kapılmış olabilir ama eninde sonunda meselenin bundan çok daha karmaşık olduğunu keşfedecek. Liderlerinde de meselenin karmaşıklığını görememelerine neden olan bir inatçılık ve kibir var veya projelerinin etkileneceği korkusuyla bunu deklare etmeye cesaret edemiyorlar. Tıpkı Filistinlilerin haklarını savunan ama en azından şimdiye kadar ne yapacağını bilemeyen onlarca birbirine karşıt politikacı gibi. Bunu ifşa ve itiraf edemiyorlar ve çok azı bunun ötesine geçen geçici düzenlemeler veya çözümler düşünecek bilgeliğe ve hayal gücüne sahip.