Trump, Tahran’la müzakereyi mi yoksa savaşı mı tercih edecek?

Pazartesi günü, Umman Denizi'ndeki ABD’ye ait USS Abraham Lincoln uçak gemisindeki bir F-18 savaş uçağının kokpitine tırmanan bir pilot (AP)
Pazartesi günü, Umman Denizi'ndeki ABD’ye ait USS Abraham Lincoln uçak gemisindeki bir F-18 savaş uçağının kokpitine tırmanan bir pilot (AP)
TT

Trump, Tahran’la müzakereyi mi yoksa savaşı mı tercih edecek?

Pazartesi günü, Umman Denizi'ndeki ABD’ye ait USS Abraham Lincoln uçak gemisindeki bir F-18 savaş uçağının kokpitine tırmanan bir pilot (AP)
Pazartesi günü, Umman Denizi'ndeki ABD’ye ait USS Abraham Lincoln uçak gemisindeki bir F-18 savaş uçağının kokpitine tırmanan bir pilot (AP)

ABD Başkanı Donald Trump, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile görüşmeye hazır olduğunu söyledi. Ancak ABD’nin Tahran’a karşı askeri müdahale olasılığını da dışlamadığı mesajı verdi. İran Cumhurbaşkanı Ruhani de açıklamasında “Bugün seçtiğimiz yol savaş yolu değil, diplomasi yoludur” dedi. Hükümetinin “nükleer anlaşmaya” bağlılığını ifade eden Ruhani, aynı zamanda nükleer anlaşmadan aşamalı bir geri çekilmenin de söz konusu olduğunu vurguladı. Trump’ın müzakere teklifinin İranlı yetkililerin kararını etkilemeyeceğini de sözlerine ekledi.
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Çin ve Rusya’nın nükleer anlaşmanın sürdürülmesi konusunda ortak tutum içerisinde olduklarına işaret ederek Pekin’in bölgede artan gerilim konusundaki endişelerini dile getirdi.
ABD Başkanı Donald Trump, İngiliz ITV kanalına verdiği demeçte İranlılarla müzakere yapma isteğini bir kez daha yineleyerek “Ben göreve geldiğimde İran oldukça agresif bir yerdi. O zamanlar dünyanın bir numaralı terörist ülkesiydi. Muhtemelen bugün de öyle olmaya devam ediyor” ifadelerini kullandı.
Ruhani’nin ABD’ye karşı bir savaş istemediğini de sözlerine ekleyen Trump “Onları nükleer silahlarla bırakamayız” diyerek İran’la yapılan nükleer anlaşmanın işe yaramadığını kaydetti.
ABD geçen yıl İran’a Washington’ın yaptırımlarını kaldırmadan önce bölgedeki silahlı gruplara verdiği desteği sonlandırması gerektiğini iletmiş. Füze geliştirme programını durdurması da dahil olmak üzere 12 şart öne sürmüştü. Ancak ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü tarafından geçen hafta yapılan açıklamada Tahran'a ön şartsız görüşme çağrısı yapıldığında söz konusu şartlar gündeme gelmedi.
Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, pazartesi günü yaptığı açıklamada İran'ın Ortadoğu'daki “şer faaliyetlerini” tersine çevirmek için çalışmaya devam edeceklerini, bunun da ABD’nin İran’a ve nükleer programına yönelik yaptırımlarını hafifletme niyetinde olmadığı anlamına geldiğini söyledi. Pompeo, İran “normal bir ülke gibi davranmaya başladığında” ön koşulsuz olarak müzakerelerde bulunmaya hazır olduklarını kaydetti.
Tahran ve Washington arasındaki gerginlik, geçen yıl Trump’ın nükleer anlaşmadan çekildiğini duyurması ve Tahran'a yönelik yaptırımları yeniden uygulamaya başlamasının ardından arttı. Washington geçen ayın başlarında, ABD’nin anlaşmadan çekilmesinin yıl dönümünde İran’dan petrol ithal eden ülkelere bunu durdurmalarını, aksi takdirde yaptırım uygulanacağını söyledi. ABD ayrıca İran’ı bölgesel tehditlerinden vazgeçirmek için bölgeye takviye askeri destek göndererek olası askeri müdahalelere işaret etti.
Son olarak ABD, Tahran’ı BAE kıyılarında petrol tankerlerinin hedef alındığı sabotaj saldırıların arkasında olmakla suçlarken Birleşmiş Millerler Güvenlik Konseyi'ne (BMGK) bu konuda kanıt sunacağını bildirdi.
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani dün yaptığı aşamalı olarak nükleer anlaşmadan çekildikleri zaman anlaşmaya taraf hiçbir ülkenin kendilerini suçlayamayacağını belirtti.
Ruhani, İran Dini Lideri Ali Hamaney ve İslam ülkelerinin diplomatik misyon temsilcilerinden oluşan heyetin huzurunda yaptığı konuşmada, “Bugün savaş değil, diplomasi yolunu seçtik” dedi.
Hamaney ise önceki gün ABD’nin “hilelerine” karşı uyararak, Trump’ın müzakere teklifini “siyasi bir numara” ve İranlıların “aklını çelecek” bir girişim olarak nitelendirdi. ABD Başkanı’nı İran’a yönelik “korkutma ve gözdağı” politikası yürütmekle suçlayan Hamaney, Trump’a İran’a yaklaşmama uyarısında bulunurken balistik füze geliştirme programını terk etmeyeceklerini söyledi. Hamaney, Trump'ın müzakere teklifinin İranlı yetkilileri aldatamayacağını da vurguladı.
Dün, nükleer anlaşmaya olan bağlılıklarını yineleyen Ruhani, Trump’ın müzakere teklifinin İranlı yetkililerin kararını etkilemeyeceğini söyledi. İran Cumhurbaşkanı ülkesinin nükleer anlaşmayı sürdürmesini “stratejik sabır” olarak nitelendirdi.
İran’ın ABD ile müzakere etme koşullarını bir kez daha yineleyen Ruhani, “Eğer Amerikalılar yükümlülüklerini kabul eder, verdikleri sözleri yerine getirir, kanunlara saygılı olur ve zararları telafi ederlerse o zaman şartlar, mevcut sorunları çözmek için elverişli bir hale gelebilir. Aksi takdirde konuşarak bir yere varılamayacaktır” ifadelerini kullandı.
ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesi konusuna da değinen Ruhani, “Nükleer anlaşmanın imkanlarını onu ihlal edenlere karşı kullanmalıyız” dedi.
İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) medyası, dün Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’ye ait olan bir ses kaydı yayınladı. Söz konusu ses kaydında Süleymani, nükleer programı, füze programını ve İran'ın bölgesel rolünü kapsayan anlaşmanın üç sacayağından biri olarak nitelendirirken nükleer anlaşmaya dair eleştirilerini sıraladı. Süleymani’nin ses kaydı, İran Dini Lideri Ali Hamaney’in geçen hafta anlaşmanın tavsiyelerine göre uygulanmadığına dair eleştirisinin ardından yayınlandı.
Ruhani, geçen cumartesi günü yaptığı açıklamada kanunlara tam olarak saygı gösterilmesi şartıyla yeniden müzakere masasına oturabileceklerini belirterek “Biz müzakere yanlısı ve mantıklı insanlarız” iadesini kullandı. Ruhani, Washington ile herhangi bir müzakerenin yaptırımlarla değil ancak “saygı” çerçevesinde gerçekleşebileceğini vurguladı.
İran Cumhurbaşkanı, pazar günü ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun İsviçre’de yaptığı, “İran’ın normal bir devlet gibi davranması halinde müzakere masasına oturmaya hazır oldukları” şeklindeki açıklamalarına cevap verirken yine gergin bir ton kullandı. Ruhani, asıl müzakere masasında bulunan ve nükleer anlaşmayı ihlal eden tarafın normal şartlara geri dönmesi gerektiğini ve artık buna tahammül edemeyeceklerini, kararlılık ve direniş göstereceklerini söyledi.
İran Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Başkanı Haşmetullah Felahetpişe de ülkesinin ABD yaptırımlarını kaldırmaya yaklaştığını belirtti. Felahetpişe, detay vermeden Twitter hesabından yayınladığı mesajda, “Yaptırımların geri çekilmesi aşamasına yaklaşıyoruz. İran ve ABD, gerginliği üçüncü bir tarafın körüklemesini engelleyecek şekilde yürüttüler” dedi.
Felahetpişe, geçen ay İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi’nin stratejik ilişkiler konusunda yorum yapmaya yetkili tek organ olduğunu vurgulayarak Konsey’e Irak veya Katar aracılığıyla İran ile ABD arasındaki gerginliği yönetmek için yardım alma çağrısında bulunmuştu.
Dün İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Abbas Arakçi, İran medyasında yer alan açıklamasında ülkesinin, Japonya Başbakanı Şinzo Abe'nin ziyaretinin bölgedeki “gerginliği” azaltmasını umduğunu belirtti. Arakçi, Japonya’nın “NHK” kanalına verdiği demeçte  Japonya'nın ABD’yi içinde bulunulan koşulları anlamasını sağlama yeteneğine” sahip olduğuna inandıklarını söyledi.
Ancak Arakçi’nin açıklamaları İran’ın dış politikasındaki önceki yorumlarla çelişen bir durum ortaya çıkardı. Öyle ki İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Abbas Musevi geçtiğimiz hafta düzenlediği basın toplantısında Abe’nin Tahran ziyareti hazırlıkları için Japonya ile görüşmelerin devam ettiğini belirtirken “arabuluculuk” veya “gerginliğin azaltılması” gibi ifadelerin kullanılmasına karşı tepkisini dile getirdi. Musevi, ülkesinin, “iyi niyetle gelişmeleri doğruluk ve hassasiyetle takip eden ülkelerden farklı bakış açılarını dinlediğinin” altını çizdi.
Abe’nin 12-14 Haziran tarihlerinde gerçekleşmesi planlanan ve İran Cumhurbaşkanı Ruhani ve İran Dini Lideri Hamaney ile görüşmesi beklenen ziyareti, bir Japon başbakanının 41 yıl aradan sonra İran’a ilk gidişi olacak.
Japonya merkezli Mainichi Shimbun gazetesinin pazar günü yayınladığı habere göre Başbakan Abe, Washington ile Tahran arasındaki gerilimi azaltacak şekilde arabuluculuk yapmayı umuyor.
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping de Moskova ziyareti öncesinde Rus medyasına verdiği demeçte ABD’nin İran’a yönelik baskısının Ortadoğu’daki gerilimleri endişe verici şekilde artırdığını ve bu nedenle tüm tarafların kendine hakim olması gerektiğini söyledi.
Rus haber ajansı TASS ve Rossiyskaya gazetesine konuşan Şi Cinping, Washington’ın Tahran’a uyguladığı “güçlü baskı” ve tek taraflı yaptırımlar nedeniyle Ortadoğu'daki gerginliklerin artmaya devam ettiğini söyledi. Reuters’ın aktardığı ve Çin Dışişleri Bakanlığı tarafından dün Rusya ziyareti öncesinde yayınlanan metinde Şi, “durumun oldukça endişe verici” olduğunu belirtirken İran'la yapılan nükleer anlaşmanın “tam olarak uygulanması ve saygı gösterilmesi gerektiğini” vurguladı. Çin Devlet Başkanı, Ortadoğu'da barış, istikrar ve nükleer silahların yayılmasının önlenmesinin çok önemli olduğunun altını çizdi.
Nükleer anlaşmayla ilgili Rusya ve Çin’in ortak tutum içerisinde olduğunu ifade eden Şi, “İki ülkenin de İran’la yapılan nükleer anlaşma konusundaki tutumları oldukça benziyor “dedi. Hem Rusya hem de Çin, ilgili tüm tarafların sakin kalmalarını, kendilerine hakim olmalarını, diyalogu ve istişareleri yoğunlaştırmalarını ve mevcut gerginliği sona erdirmelerini umduklarını belirtti.
ABD’nin, yaptırımlarını ihlal ederek İran petrolünü ithal eden ülkelere ve şirketlere yaptırımlar uygulama tehditleri Çin’i kızdırmıştı. Çin ile İran'ın özellikle enerji alanında sıkı bağları bulunuyor. Ancak Şi, doğrudan İran’a uygulanan petrol ihracatına yönelik yaptırımlara değinerek Çin’in meşru haklarını ve çıkarlarını sıkı bir şekilde korumaya devam edeceğini vurguladı.



İsrail İran'a saldırdı ... Tahran yanıt veriyor

İsrail İran'a saldırdı ... Tahran yanıt veriyor
TT

İsrail İran'a saldırdı ... Tahran yanıt veriyor

İsrail İran'a saldırdı ... Tahran yanıt veriyor

İsrail Savunma Bakanı Israel Katz  bugün (Cuma) yaptığı açıklamada, ABD Başkanı Donald Trump'ın İran'ın nükleer tesislerine yönelik yakın bir İsrail askeri saldırısı uyarısında bulunmasından kısa bir süre sonra İsrail ordusunun İran'a karşı “önleyici bir saldırı” başlattığını duyurdu.

Buna karşılık İran silahlı kuvvetleri İsrail'e karşılık vermede “sınır tanımayacaklarını” vurguladı.

Silahlı Kuvvetler Genelkurmay Başkanlığı'ndan yapılan açıklamada şöyle denildi: “Kudüs'ü işgal eden rejim tüm kırmızı çizgileri aştığına göre ... Bu suça karşılık vermenin sınırı olmayacaktır.”

Şu ana kadar yaşanan gelişmelerden bazıları...

  • Yükselen Aslan Operasyonu: Cuma günü şafak vakti İsrail, Natanz'daki Ahmedi Ruşen uranyum zenginleştirme kompleksi de dahil olmak üzere İran'daki çok sayıda nükleer ve askeri tesisin yanı sıra birçoğu suikasta kurban giden üst düzey askeri komutanların evlerine “kesin ve önleyici” saldırılar düzenledi.
  • Hedef alınan İranlı liderler: Devrim Muhafızları Komutanı Hüseyin Selami, Silahlı Kuvvetler Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri ve Ortak Operasyonlar Dairesi Komutanı General Gulam Ali Raşid öldürüldü.
  • Nükleer bilim adamlarına yönelik suikastlar: Saldırılarda başta Muhammed Mehdi Tahrani ve Feridun Abbasi olmak üzere altı nükleer bilim adamı öldürüldü.
  • İran'ın tepkisi: Tahran Tel Aviv'e doğru çok sayıda füze ile karşılık verdi.

*İran Devrim Muhafızları: Füze saldırımızda ülkemizi vurmak için kullanılan İsrail askeri merkezlerini ve hava üslerini hedef aldık.

*Washington'un İran füzelerine karşı İsrail'e yardım ettiğini söyleyen ABD'li bir yetkili: “ABD'nin İsrail'i hedef alan füzelerin düşürülmesine yardımcı olduğunu teyit ediyorum” dedi.

*İsrail medyasında yer alan haberlere göre acil servisler İran'ın füze saldırısında ikisi ağır olmak üzere 40 kişinin yaralandı.

*CNN'e konuşan İsrailli yetkili şu ifadeleri kullandı: "Bakanlar Kurulu şu anda İran'ın füze saldırısına verilecek yanıtı görüşmek üzere toplanıyor."

*İsrail Savunma Bakanlığı İran'a ait onlarca hava savunma sistemi hedefinin imha edildiğini duyurdu.

*İsrail ordusu , gerekli olduğu sürece operasyonlara devam etmeye hazır olduğunu açıkladı.

*İsrail ordusu, Hemedan ve Tebriz de dahil olmak üzere İran Hava Kuvvetleri'ne ait askeri üslere saldırdığını ve imha ettiğini açıkladı.

*Trump, Washington'un bölgesel güvenlik ve istikrarın korunması amacıyla krizin çözümüne yönelik çabalara katılmaya hazır olduğunu teyit etti.

*Suudi Arabistan Nükleer Düzenleme Kurumu: Krallığın çevresi herhangi bir radyolojik sonuca karşı güvenlidir.

*Katar Emiri Trump ile telefonda görüşerek gerilimin azaltılması ve diplomatik çözümlere ulaşılması gerektiğini vurguladı.

*İran hava sahası Cumartesi gününe kadar kapalı kalacak.

*İran Televizyonu: Hava savunma sistemleri ilk kez iki İsrail F-35 savaş uçağını düşürdü.

*İran'a yönelik daha fazla saldırıda bulunma sözü veren Netanyahu yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı: “Son 24 saat içinde üst düzey askeri komutanları, önde gelen nükleer bilim adamlarını, rejimin en önemli uranyum zenginleştirme tesislerini ve balistik füze cephaneliğinin büyük bir bölümünü ortadan kaldırdık. Daha fazlası gelecek... Rejim kendisine ne yapıldığını ya da ne yapılacağını bilmiyor. Hiç bu kadar savunmasız olmamıştı."

*İsrail ordusu: İran İsrail'e en az 100 roket fırlattı, bunların çoğu engellendi ya da hedefe ulaşmadı

*ABD Enerji Bakanı: Ortadoğu'daki mevcut durumun küresel enerji kaynakları üzerindeki olası etkilerini izlemek üzere Ulusal Güvenlik Konseyi ile yakın işbirliği içerisinde çalışıyoruz.

*İran , Fordo ve İsfahan tesislerinde sınırlı hasar olduğunu doğruladı.

*UAEA Genel Direktörü Rafael Grossi Güvenlik Konseyi'ni bilgilendirdi:

*Nükleer tesislerin güvenliğini teyit etmek üzere İranlı yetkililerle temas halindeyiz.

*İran, Natanz uranyum zenginleştirme tesisinin İsrail saldırılarının ilk dalgası sırasında hedef alındığını doğruladı.

*İranlı yetkililer bize Fordo ve İsfahan'daki iki nükleer tesisin saldırıya uğradığını bildirdi.

*İran'ın yüzde 60'a kadar zenginleştirilmiş uranyum ürettiği bir yer üstü tesisi imha edildi.

*Natanz'daki yeraltı zenginleştirme tesislerine yönelik bir saldırı olduğuna dair herhangi bir belirti yok ancak güç kaynağına yönelik saldırı santrifüjlere zarar vermiş olabilir.

*Sebepleri ya da koşulları ne olursa olsun nükleer tesisler asla saldırıya uğramamalıdır.

*İsrail Savunma Bakan, "İran, İsrail'deki sivil yerleşim yerlerine roket atarak kırmızı çizgileri aşmıştır. İran rejimi ağır bir bedel ödeyecektir" dedi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı, "İran rejimi her zamankinden daha zayıftır ve bu İran halkının rejime karşı durması için bir fırsattır. Netanyahu'dan İran halkına: Ben ve İsrail halkı sizinle birlikteyiz. İran'ın balistik füze cephaneliğinin büyük bir bölümünü imha ettik. İsrail, İran'a karşı tarihin en büyük askeri operasyonlarından birini başlattı. İranlıları baskıcı ve şeytani rejime karşı birleşmeye çağırıyorum."

*Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve ABD Başkanı Ortadoğu'da güvenlik, barış ve istikrarın sağlanması için birlikte çalışmaya devam etmenin önemine vurgu yaptılar.

*Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve ABD Başkanı itidal, gerilimi azaltma ve tüm anlaşmazlıkların diplomatik yollarla çözülmesinin önemini ele aldı.

*Suudi Arabistan Veliaht Prensi, İranlı hacıların tüm ihtiyaçlarının karşılanması ve anavatanlarına ve ailelerine güvenli bir şekilde dönmeleri için koşullar hazır olana kadar kendilerine tüm hizmetlerin sağlanması talimatı verdi.

*İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, İsrail'in askeri ve nükleer tesislere yönelik büyük saldırısının ardından ülkesinin itidal çağrılarını reddettiğini vurguladı.

*İsrail itfaiyesi İran'dan atılan roketin ardından binada mahsur kalanları kurtardı.

*İsrail itfaiyesi İran'ın füze saldırısının yol açtığı büyük olaylara müdahale ettiğini duyurdu

*İran devlet televizyonu: İsrail'e dördüncü roket dalgası fırlatıldı

*İsrail ordu sözcüsü İran medyasında yer alan bir savaş uçağının düşürüldüğü ve pilotun yakalandığı haberlerini yalanladı


İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
TT

İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)

Refik Huri

Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin helikopter kazasında ölmesi, İran'ı kritik bir dönemde iki halef kriziyle karşı karşıya bıraktı; birincisi zamanından önce gelen cumhurbaşkanının halefi krizi. İkincisi,1979'da İslam Devrimi'nin fitilini ateşleyen İmam Humeyni’den çok daha uzun süre hüküm süren Dini Lider Ali Hamaney'in sağlık durumu sebebiyle zamanı yaklaşan halefini seçme krizi. Hamaney'in halefinin radikal bir din adamı olacağı kesin ve Reisi öne çıkan bir adaydı. Hem Dini Lider hem de Dini Lider’in istediği seçeneğe oy veren Uzmanlar Konseyi çevresinde önemli bir seçenekti. Reisi'nin halefi konusu ise görünürde Reisi, Ahmedinejad ve Hatemi gibi aşırı muhafazakâr veya Rafsancani ve Ruhani gibi reformcu ve ılımlı bir figür olacak din adamı ya da eski Devrim Muhafızları subayı seçeneklerine açık görünüyor.

Sistemin gerçek hesapları arasında hiçbir fark yok. Zira gerçek güç, “ilahi meşruiyete” sahip olan, kayıp ve beklenen “zamanın sahibinin” vekili olan Dini Liderin elinde. Herhangi bir dini rejim gibi, gittikçe daha da aşırılaşma yönünde ilerlemeye mahkûm bir rejimde, Dini Liderin aşırı muhafazakâr olması doğal. Teorik olarak “halk meşruiyetini” temsil eden cumhurbaşkanlığı makamı için muhafazakâr ya da ılımlı adayları seçen de odur. Seçimler, ister iç koşullar isterse dış ilişkilerin görünen yönü olsun, rejimin her aşamadaki ihtiyaçlarına bağlıdır. Dünyada İran’daki “reformcu akımın” başarısı üzerine oynanan bahisler bağlamında yapılan eski ve yeni tartışmalar ise bir nevi kendini kandırmadır. Dini Liderin iradesi olmadan hiçbir reformcu iktidara ulaşamaz. Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, Hasan Ruhani ve onlardan önce İmam Humeyni'nin ölümünden sonra arkadaşı Ali Hamaney'in Dini Lider konumuna gelmesinde önemli rol oynayan Haşimi Rafsancani'de olduğu gibi, iktidara gelip çizilen kırmızı çizgileri aşmaya çalışan herhangi bir reformcu figür izolasyona mahkumdur.

Hamaney, "bugün ülkenin asıl meselesinin ekonomi ve temel zayıf noktasının da ekonomik mesele" olduğunu düşünüyorsa, Reisi'nin halefi ekonomiye odaklanacak, insanları ekonomik durumdan ve uygulanan sosyal kısıtlamaların sertliğinden kaynaklanan toplumsal memnuniyetsizliklerini azaltmaya ikna edecek ılımlı bir şahsiyet olabilir. Ama bunun aksini düşünenler de var. Bunlara göre Reisi'nin Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, BAE, Katar ve diğerlerine açılma konusunda yaptıkları, ancak ılımlı bir cumhurbaşkanının aksine sorgulanmadan esneklik gösterebilecek katı görüşlü bir cumhurbaşkanı tarafından yapılabilirdi. Pratik olarak Hamaney'in elinde olan anahtar, adayları eleyen ve Reisi'nin aday gösterilmesi sırasında kazanacağı korkusuyla Ali Laricani’nin yarış dışı bırakılmasında olduğu gibi, seçilen adaya tehdit oluşturanların adaylığını önleyen Anayasa Koruma Konseyi'ne ödünç olarak veriliyor. Konsey, eski cumhurbaşkanı Ruhani’nin bile, uzun süredir üyesi olmasına rağmen Uzmanlar Konseyi'ne aday olmaya uygun olmadığına karar vermişti. Bunun nedeni, İmam Humeyni'nin en başından beri İslam Cumhuriyeti'nin en yüksek önceliklerini belirlemiş olmasıdır ve bunlardan en öne çıkanları iki tanedir. Birincisi, "İslam hükümeti velayet ile imanın ikizidir ve düzeni sağlamak bir görev borcudur." İkincisi ise "devrimi ihraç etmek, çünkü rejim kapalı bir ortamda kalırsa kesinlikle yenilgi ile yüzleşecektir." Arap ülkelerindeki Şii milis gruplara “yatırım” yapılması ve Filistin kartına sahip olunmaya çalışılması da bundandır. Bunun hiçbir bölgesel güçte daha önce görülmemiş pratik uygulaması ise Lübnan'da Hizbullah, Irak’ta Haşdi Şabi, özellikle de Hizbullah Tugayları, Seyyid el-Şuhada Tugayı, Kays el-Hazali hareketi, Suriye'de Afganlardan oluşan Fatimiyyun Tugayı ile Pakistanlılardan oluşan Zeynebiyyun Tugayı gibi silahlı mezhepçi ideolojik grupların kurulması, Yemen’de Ensarullah (Husiler), Gazze’de Hamas ve İslami Cihat’ın desteklenmesidir. İran'ın hiçbir şey yapmadan kazanmasını sağlayan da budur. Vekalet ile kazanıyor, vekalet ile savaşıyor ve vekalet ile anlaşıyor. Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve Dış Politika Programı Direktörü Susan Maloney'nin söylediği gibi, Tahran'ın bölgede bahse girdiği şey bir kaos sistemidir. Maloney İran'ın stratejisini "güçlü düşmanlarına, özellikle de ABD'ye karşı avantaj elde etmenin ekonomik açıdan ucuz bir yolu olarak, asimetrik savaşa yatırım yapmak" olarak tanımlıyor. Sahne çok çelişkili ve Sovyetler Birliği'nde yaşanan ve onun çöküşüne yol açan duruma benziyor; içeride ekonomik zayıflık, dışarıda güçlü nüfuz ve büyük harcamaların yapıldığı askeri güç. Hamaney'in 2003'te İran penceresinden gördüğü kadarıyla bölgedeki sahne şöyleydi; “Washington yeni bir Ortadoğu yaratma konusunda tamamen başarısız oldu. Bölgenin jeopolitik haritasının köklü bir değişim içinde olduğu doğru ama bu ABD'nin değil, direniş cephesinin yararına bir değişim. Evet, Batı Asya'nın jeopolitik haritası değişti ama direnişin lehine olacak şekilde değişti.” Dahili sahneye gelince, zorlu ekonomik durumdan duyulan memnuniyetsizlik nedeniyle halk seçimlere katılma konusunda isteksiz. Kadınlara başörtüsünün dayatılmasına, sosyal davranışlar ve giyim üzerindeki kısıtlamaların sıkılaştırılmasına karşı gösteriler düzenleniyor. Son parlamento seçimlerine seçmenlerin ancak yüzde 41'i katıldı. Başkent Tahran'da bu oran yüzde 19'du.Türk analist Murat Yetkin, "İran rejimi uzun menzilli füzeler üretebiliyor ama Cumhurbaşkanı Reisi'nin uçağının yerini tam olarak belirleyemiyor" derken abartmıyordu. Aslında İran'ın uçağın düşüşüne ilişkin hikayesi hâlâ eksik. Dahası kazanın gerçek nedenleri, teknik neden veya sisten mi kaynaklandığı, yoksa sabotaj sonucu mu olduğu gibi sorular cevapsız kalacak kadar boşluklarla dolu. Resim net değil; cumhurbaşkanının uçağı düşerken kendisine eşlik eden iki uçak Tebriz'e dönüş yolculuğuna nasıl devam edebildi? Reisi'nin dini lider konumuna gelmesini engellemek için biri bir komplo mu kurdu? Cenaze törenlerinde Şiiliğin abartılı tezahürleri, soruları gülünç hale getirmeye yönelik bir çaba mıydı?

Totaliter rejimlerde gerçeği bilmek zordur. Ancak içeride baskı ve disipline, bölgede ise kaosa bel bağlayan İslami rejim, din adamları ve Devrim Muhafızları arasında karma bir rejim haline geldi. Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor.