Nietzsche güreşiyordu ya da güreşmiyordu… Laiklik, inançsızlık anlamına gelmez!

Michel Foucault – Henri Pena-Ruiz – Nietzsche
Michel Foucault – Henri Pena-Ruiz – Nietzsche
TT

Nietzsche güreşiyordu ya da güreşmiyordu… Laiklik, inançsızlık anlamına gelmez!

Michel Foucault – Henri Pena-Ruiz – Nietzsche
Michel Foucault – Henri Pena-Ruiz – Nietzsche

Şu an ‘Nietzsche’nin eleştirmen olduğundan’ bahseden bir kitabı zevkle okuyorum. İki büyük filozof karşı karşıya geldiğinde bu manzaranın, Muhammed Ali’nin mücadele ettiği dünya ağır sıklet boks şampiyonasını izlemekten daha heyecan verici olduğunu bilirsiniz. Belki Nietzsche’nin herhangi birini kışkırttığında onu ezip geçtiğini de biliyorsunuzdur. Kim bilir öyle bir anda oldukça eğlenip ağzınız kulaklarınıza varıncaya dek güldüğünüz de olmuştur. Rakibini un ufak eder ve sonra da parmakları arasında istediği gibi oynar. Bunda tek bir eğlence değil; biri anlayış biri de Nietzsche tarzı özgür güreş olmak üzere iki eğlence vardır.
Bilindiği üzere kendisi, Avrupa düşüncesinde her şeyi eleştiriye tâbi tutan ve bir şeyi kabul veya reddetmeden önce titiz bir şekilde inceleyen eleştirel felsefenin kurucusudur. Ancak eleştiri konusunda cesur olmasına rağmen çekimser bir karakter ve hatta aldatıcı bir hile olarak kalmıştır. Niye? Çünkü din eleştirisinde son noktaya kadar gitmemiş ve yapması gerektiği gibi onun köküne inmemiştir. Nietzsche bunun ne anlama geldiğini söylüyor: Neden dine şiddetli bir şekilde saldırmaya cesaret edemediği ve neden yarı yolda durdu.Yalnızca ben cesaret ettim ve saldırdım! Dini kapıdan kovmuştu, bacadan tekrar soktu. Bu, Nietzsche’nin asla affetmeyeceği bir şeydir.
Nietzsche, her şeyi didik didik eder. Nietzsche bildiğiniz üzere Feuerbach, Marx ve Freud ile birlikte Batı’da din karşıtı en büyük filozoflardan biridir. Neredeyse Nietzsche’nin öncesini baltaladığını söyleyeceğim. “Ben insan değil bir dinamitim” diyen o değil miydi!
Benden bu kitabın içeriğini açıklamamı istemeyin bu sayfalar tutar. Nietzsche’nin pençelerine düşenin vay haline! Zira dev de olsa onun şerrinden kurtulamaz…
Öte yandan saygıdeğer Fransız yazar Henri Pena-Ruiz’e ait olan ‘Laiklik Severin Sözlüğü’ adlı başka bir kitap üzerine konuşacağım. “Allah Allah, amma iş! Niçin laikliğin reklamını yapıyorsun? Niçin küfrü ve inançsızlığı teşvik ediyorsun” diye ortalığı velveleye verenlerin bağırışlarını duyar gibiyim. Hemen cevap veriyorum: Büyük afet burada gizli. Arap dünyasında laiklik ile inançsızlığı birbirinden ayırt edemiyorlar! Bu ikisi farklı şeyler ve aralarında yerle gök arasındaki kadar mesafe var. İnançsızlık, sevgili dostlar, Josef Stalin’in her türden din ve dindarın zulüm gördüğü Sovyetler Birliği’ne dayattığı maddeci totaliter rejimdir. Bu tür rejimde pazar günleri kiliseye ya da cuma günleri camiye gitmek veya başka dini ritüelleri yerine getirmek bile yasaktır. İşte gerçek inançsızlık, salt küfür budur.
Laiklik ise bunun tam tersini yapar. Nitekim hâkim rejim olduğu topraklarda varlık gösteren tüm dinleri ve mezhepleri koruması altına alır, herkese istediği zaman dinî vecibelerini yerine getirme imkânı tanır. Bununla birlikte istemiyorsa kimseyi dindar olmaya da zorlamaz.
Söz gelimi kiliseye gitmek istemiyorsanız bunu yapmaya zorlanmazsınız. Veya gitmediğinizde kimse size bir zarar veremez. Dindar olmadığınız için işinizi kaybetmezsiniz. Komşunuz da size yan gözle veya tehditvari bakamaz. Bu sizinle Rabbiniz arasında bir meseledir. Yaptıklarınız veya yapmadıklarınızdan ötürü sizi hesaba çekecek olan da yalnızca odur. İşte laiklik bu. Kelimenin tam manasıyla dinî özgürlük.
İnsanlığın uzun tarihi boyunca eriştiği en yüksek düzen. Tüm bunlara ek olarak laik rejim, Orta Çağ’da hâkim olan, bugün Arap ve İslam dünyasının bazı bölgelerinde halen etkinliğini sürdüren kadim köktenci ve mezhep merkezli devletin yaptığı gibi toplumda var olan belirli bir dini veya mezhebi bir diğerinden üstün tutmaz. Mesela modern Fransız devleti, Fransız halkının yüzde doksanını oluşturmasına rağmen Hıristiyanlığa veya Katolik mezhebine bir ayrıcalık tanımıyor.
Sadece yüzde 2 oranında varlık gösteren Protestanlık mezhebi de İslam ve Yahudilik de aynı haklara sahip. Laik Fransız devleti, Fransa topraklarında yaşayan her dine ve mezhebe karşı tarafsız bir tutum sergiliyor. Azınlığa mensup olanları baskın dine veya mezhebe boyun eğdirmeye çalışmaksızın hepsine saygı gösteriyor. Üstelik bir grubun kurtuluşa erdiği (yani Katolik papalık öğretisi) diğer grup ve dinlerinse ateşe atıldığı bir inanç sistemine de inanmıyor. Modernlik, laiklik, insan hakları ve aydınlanmacı felsefe ülkesinde bu, bütünüyle modası geçmiş bir düşüncedir.
Bununla birlikte aydınlanma, Fransız Devrimi ve laiklik zaferinden önceki Orta Çağ boyunca Fransa’da egemen olan teokratik köktenci devlet böyle yapmıyordu. Öyleyse laik devlet gerçekte şu iki devlet modeline karşı mücadele ediyor: Komünist inançsız devlet ve kadim mezhep merkezli devlet. Arap dünyasında laiklik kelimesinin manasını anlamış olduğumuzu umuyorum.
Sona gelmişken bu uzman araştırmacıya göre tutucu dinî köktencilik, bugünün dünyasında endişe verici bir hal aldı. Hatta bunun da ötesinde dünya barışı için bir tehlike teşkil eder oldu.
Buna karşı mücadelemizde tek bir silahımız var. O da kelimenin geniş felsefi ve manevi anlamıyla laiklik. Tüm dinleri ve mezhepleri aynı devlet ve aynı toplum içerisinde bir arada, barış ve güvenlik havasında yaşatabilecek tek şey o.
Her dindar zorunlu olarak bir vatandaştır. Ancak her vatandaş zorunlu olarak bir dindar olmalı değildir. Bunu ne zaman anlayacağız? Evet, insani manevi laik rejim, nerede olursa olsun bizi sarmaşık köktencilikten ve ezici buldozerlerden korur. Şunu söyleyebiliriz ki DEAŞ ve benzerlerine karşı mücadelede modern bir laik Arap düşüncesi dışında başka çaremiz yok. İslam ve modernlik, ya da köklülük ile çağdaşlık arasındaki uzlaşmayı yalnızca o sağlayabilir.
Bu ansiklopedik eserin, özümsediği takdirde Arap okuyucunun ufkunu genişletebileceğine inanıyorum. Onu okuduktan sonra kesinlikle dinin kendisine saldırmayıp yalnızca dinî bağnazlığa veya dinde zorlamaya karşı çıkan laikliğin destekçisi olacaktır. Bu iki tavır arasında ne kadar da fark var!



Cezayir seçimleri: Siyasal İslamcılara karşı “bağımsızlar”

Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)
Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)
TT

Cezayir seçimleri: Siyasal İslamcılara karşı “bağımsızlar”

Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)
Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)

Cezayir, 12 Haziran'da yapılması planlanan Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun döneminin ilk seçimlerine doğru giderken İslami eğilimli partilerin, çoğu bağımsız olan muhalifler karşısında güçlü sonuçlar elde etme olasılığının yüksek olduğunu gösteren göstergeler söz konusu. İslami eğilimli partilerin şansı, ülkede 2019 yılında halkın sokaklara döküldüğü, eski Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika'nın uzun soluklu iktidarının sona ermesine katkıda bulunan ‘halk hareketinin’ (Hirak) bazı kesimlerinin yanı sıra Sosyalist Güçler Cephesi (FFS) ile Kültür ve Demokrasi Birliği (RCD) gibi laik partilerin seçimleri boykot etme kararı almaları dahil olmak üzere birçok faktör tarafından destekleniyor. Siyasi arenaya uzun yıllar hakim olan Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN) ve Demokratik Ulusal Birlik (RND) partileri, eski rejime olan bağlılıkları nedeniyle, yarışa bölünmüş halde girdiler.
Pekk, seçim yarışı tablosu, sandık başına gidilmesine günler kala nasıl şekillendi?

‘Milliyetçi’ partiler
FLN, Cezayir’in 1962 yılında bağımsızlığını kazanmasında bu yana ülkenin siyaset sahnesini hegemonyası altına aldı. Hegemonyası, yetkililerin halk protestolarından sonra tek partili hükümet sistemini kaldırdığı 1989 yılına kadar devam etti. Parti, Aralık 1991 seçimlerinde İslami Kurtuluş Cephesi (FIS) karşısında neredeyse iktidarı kaybediyordu. Ancak ordu, seçimlerin ilk tur sonuçlarını iptal etti. Bu adım, 1992 yılının başlarından itibaren ülkenin on yılı aşkın bir süre boyunca şiddet döngüsüne girmesine neden oldu. Cezayir 1997 yılında, 1992'de iptal edilen seçimlerden sonraki ilk parlamento seçimlerini gerçekleştirdi. RND, bu seçimleri, açık ara farkla (156 milletvekili) kazandı. RND, FLN tarafından ihanete uğramaktan korkan parti yetkilileri tarafından kurulan yeni bir partiydi. FLN ise FIS’in kapatılmasının ardından ülkedeki ana İslami eğilimli parti haline gelen Barış Toplumu Hareketi'nden (MSP (69 milletvekili) sonra üçüncü sırada (62 milletvekili) geldi.
FLN, 2002 seçimlerinde 199 sandalye kazanarak yeniden lider olurken RND (1997 seçimlerinde 156 milletvekili çıkardıktan sonra) sadece 47 sandalyeyle üçüncü sıraya geriledi. Partinin bu düşüşü, o dönem parti lideri olan Liamine Zeroual ile bağlantılı olabilir.  Zeroual istifa edip iktidarı Buteflika'ya devrettikten sonra, Buteflika'nın onursal başkanlığını yaptığı FLN iktidarı yeniden geri aldı. 2007 seçimlerinde FLN 136 sandalyeyle liderliğini sürdürürken, onu 61 sandalyeyle RND izledi. 2012 seçimlerinde de tablo değişmedi. FLN, 208 sandalyeyle liderliğini sürdürürken RND 58 sandalye ile peşinden geldi. 2017 seçimlerinde aynı sahne bir kez daha tekrarlandı. FLN, 146 sandalyeyle liderliğini korurken RND, 97 sandalyeyle onu takip etti.
FLN ve RND’nin, Buteflika'nın 1999'dan 2019'a kadar süren iktidarının temel dayanakları olduğu açıkça görülse de Cezayirliler, 12 Haziran'da sandık başına gittiklerinde, iki partinin Buteflika rejimine bağlılıkları ve eski rejimi savunmaları onlara zarar verebilir. Bu iki partinin Buteflika'yı hasta ve konuşamazken haldeyken bile desteklediği ve sağlığının sebep olduğu engelleri bilmelerine rağmen Buteflika’yı arka arkaya cumhurbaşkanlığına aday gösterdikleri biliniyor. Dahası, Buteflika rejimi düşer düşmez bu iki partiden önde gelen çok sayıda isim, yolsuzluk ve yasadışı servet edinme suçlarından hüküm giyerek kendilerini parmaklıklar ardında buldu.
Tüm bu faktörler, kendilerini milliyetçi olarak niteleyen bu iki partinin egemenliğinin sona ermek üzere olabileceği ve 12 Haziran seçimlerinden feci sonuçlarla çıkabileceği izlenimi veriyor.

İslami eğilimli partiler
İslami eğilimli partiler, muhaliflerinin dağılması ve bir noktada her zaman hükümetlerin milliyetçilerle siyasal İslamcıları (FLN, RND ve MSP) bir araya getirmesi gerektiğinde ısrar eden eski Cumhurbaşkanı Buteflika’nın rejiminin bir parçası olmasına rağmen, Buteflika'ya karşı halk hareketine verdiği desteği sürmesini sonucunda 2021 seçimlerine güçlü bir konumda giriyorlar.
Siyasal İslamcıların Buteflika yönetiminden ayrılması, 2011'de Arap Baharı'nın başlamasından hemen sonrasına denk geliyor. İslami eğilimli partiler, muhalifleri tarafından, tökezleyen halk hareketini sürdürerek fırsatçı olmakla suçlandılar. Arap Baharı, Mısır, Tunus ve Libya'da olduğu gibi Cezayir’de de siyasal İslamcıları öne çıkardı. Tıpkı, parlamento seçimlerinin siyasal İslamcıların ilk kez hükümete liderlik etmelerine izin veren en büyük payı kazanmasıyla sonuçlandığı Fas’ta olduğu gibi.
Ancak 2012 seçimleri, siyasal İslamcıların istediği gibi geçmedi. Çünkü resmi sonuçlar FLN'nin ve RND’nin hakimiyetinin devam ettiğini gösterdi. Bu sonuçlar, siyasal İslamcıları seçimlerde hileli yapıldığı iddiasında bulunmaya itti. Aynı sonuç, siyasal İslamcıların milliyetçilerin ardından üçüncü sırada yer aldığı 2017 seçimlerinde de tekrarlandı. Ancak bugün 2021 seçimlerinin arifesinde, rakiplerinin ve muhaliflerinin yaşadığı talihsizlikler, en çok siyasal İslamcıların işine yarayacak gibi görünen bir tablo söz konusu.
İslami eğilimli partilerin başını şuan, Abdurrezzak Mukri liderliğindeki MSP ve Abdullah Caballa liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Cephesi (FJD) çekiyor.

Laik partiler
Cezayir’deki laik partilerin başını ise uzun yıllardır, güçleri Tizi Vuzu ve Bicaye gibi aşiret bölgelerinde yoğunlaşan FFS ve RCD çekiyor. Ancak bu iki parti geçtiğimiz yıllarda, özellikle FFS’nin önde gelen isimlerinden Hüseyin Ayet Ahmed’in partiden ayrılmasından ve RCD’nin lideri Said Sadi'nin istifasından sonra, kendilerini sürekli bir kaos içerisinde buldular. Bunun yanı sıra iki parti, 2021 seçimlerini boykot etme kararı aldıklarını açıkladılar. Troyka yanlısı (Avrupa Birliği/AB, Uluslararası Para Fonu/IMF, Avrupa Merkez Bankası/AMB) siyasetçi Louisa Hanun liderliğinde Sosyalist Eşitlik Partisi (PES) adlı üçüncü bir sol eğilimli parti daha var. Bu parti de 12 Haziran seçimlerini de boykot edecek, ancak halk arasındaki popülaritesi, hiçbir zaman 1990'larda siyasal İslamcılara yönelik sert eleştirileriyle tanınan lideri Hanun'unki kadar yüksek olmadı.

Halk hareketi ve ordu
Halk hareketi, 2019 yılında Buteflika rejimini devirmede orduyla birlikte önemli bir rol oynadı. Cumhurbaşkanının sağlığının elverişsiz olmasına rağmen seçimlerde yeniden aday olmasına karşı başlayan halk protestoları sonrasında ordu, halk hareketinin yanında yer almaya karar verdi ve aynı yılın Nisan ayında Buteflika'yı iktidardan uzaklaştırdı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Ahmed Kayid Salah, Buteflika’nın azledilmesinin yanı sıra Buteflika rejiminin iktidarının temel direkleri eski başbakanlardan Abdulmelik Sellal ve Ahmed Uyahya ile parti liderleri ve işadamlarından ve hatta bazı ordu komutanlarından çok sayıda ismin yargılanmasında kilit bir rol oynadı. Aynı zamanda ‘General Tevfik’ adıyla bilinen eski İstihbarat ve Güvenlik Dairesi (DRS) Başkanı Muhammed Medin ve İstihbarat Teşkilatı Başkanı Osman Tartak (Beşir) da görevden alındı. Ancak Kayid Salah'ın rolü, Buteflika rejimini devirmesinden sadece aylar sonra Aralık 2019'da aniden vefat etmesiyle sona erdi. Ancak orduya verdiği halk hareketiyle birlikte hareket etmesi yönündeki emri, Abdulmecid Tebbun’u cumhurbaşkanlığına getiren mevcut dönemin önünü açtı.
Cezayir ordusu şuan, sürekli olarak askeri birliklerin önünde konuşmalar ve sırayla saha ziyaretleri yapan Genelkurmay Başkanı Said Şangariha tarafından yönetiliyor. Ama aslında, ordu liderliğinin ve onunla birlikte istihbarat servisinin, tıpkı geçmiş yıllarda olduğu gibi bu kez de perde arkasında siyasi bir rol oynamaya devam etmeye istekli mi olduğu yoksa siyaset sahnesini seçimlerden çıkacak olan iktidara terk mi edeceği henüz netlik kazanmış değil.
FLN’nin 1992 yılında iktidara gelmesinin engellenmesi için ordunun doğrudan müdahale etmesi gerekti. Bu adımı eleştirenler ülkeyi kanlı bir on yıla sürüklediğini söylerken, destekleyenler ise bu adımın ülkeyi o dönemde liderlerinin açıklamalarından çıkarılan sonuca göre demokrasiye inanmayan bir partinin elinden kurtardığını söylüyorlar.
Öte yandan, halk hareketinin Buteflika yönetimine son vermedeki ana rolüne rağmen, asıl sorunu eleştirenlerin de söylediği üzere kendisini temsil eden ve onun adına konuşan bir liderlik üretememiş olmasıdır. Her ne kadar hareketin kendisini temsil edecek birini çıkaramamasının, kendi çıkarına olumlu bir faktör olduğunu söyleyenler de var. Çünkü onlara göre iktidar, halk hareketini sona erdirmek için hareketin önde gelen isimlerini tutuklayabilirdi. Hatta hareketin, İslami eğilimli saflarda daha görünür hale gelmesiyle, belki de gösterilerin FLN’nin kalesi olarak bilinen bölgelerden gelenlerin güçlü bir şekilde yer aldıkları başkent Cezayir’de çoğu zaman cuma namazından sonra düzenlenmesi nedeniyle, ortaya çıkışının ilk aylarında sahip olduğu ivmenin bir miktarını geçtiğimiz aylarda kaybettiği de ortadadır.
Dolayısıyla, hareketin bir bölümünün ihtiyaç duyulan değişikliği sağlayamayacağı gerekçesiyle seçimleri boykot edeceği, ideolojiye sahip bir başka kesimin ise siyasal İslamcılara oy vereceği açıktır.

Bağımsızlar
Eğer tablo böyle devam ederse, siyasal İslamcıların iktidara gelmesini önleme iddiası, özellikle Cumhurbaşkanı Tebbun belirli bir partiyi desteklemediğinden ve seçimlerde yarışacak bir partiye sahip olmadığından, büyük ölçüde önümüzdeki anketlerdeki bağımsız adayların performansına bağlı olacak gibi görünüyor. Cezayir Bağımsız Ulusal Seçim İdaresi istatistiklerine göre seçim yarışı, 646’sı partili,  837’si bağımsız olmak üzere bin 483 milletvekili adayı arasında gerçekleşecek. Peki, kim galip gelecek? Bu sorunun cevabı seçime birkaç gün kala netleşebilir mi?