İdlib’de hangi gruplar savaşıyor?

Hama’nın kuzeyindeki Suriye Ulusal Kurtuluş Cephesi (UKC) savaşçısı (AFP)
Hama’nın kuzeyindeki Suriye Ulusal Kurtuluş Cephesi (UKC) savaşçısı (AFP)
TT

İdlib’de hangi gruplar savaşıyor?

Hama’nın kuzeyindeki Suriye Ulusal Kurtuluş Cephesi (UKC) savaşçısı (AFP)
Hama’nın kuzeyindeki Suriye Ulusal Kurtuluş Cephesi (UKC) savaşçısı (AFP)

Suriye rejimi, Rusya’nın desteğiyle geçtiğimiz Nisan ayı sonlarında Suriye’nin kuzeybatısında başlangıçta “sınırlı bir operasyon” olarak planlanan askeri bir saldırı başlattı. Amaç, Şubat 2019’da Astana toplantısında imzalanan “silahlardan arındırılmış bölge” yani 2017 yılının ortalarında önerilen ve Eylül 2018’de onaylanan “gerginliği azaltma bölgesi” anlaşmasını desteklemek için birçok hassas stratejik cephede muhalif ve cihatçı gruplara saldırmaktı.
Temelde silahlardan arındırılmış bölgenin tüm terörist örgütlerden ve tüm ağır silahlardan arınmış olması hedeflenmişti. Ancak her iki tarafın unsurları da bölgede kalmaya devam etti. Daha da kötüsü, “gerginliği azaltma bölgesi” ve “silahlardan arındırılmış bölge” olarak adlandırılan alanlarda Birleşmiş Milletler (BM) tarafından terörist olarak sınıflandırılan gruplara karşı yürütülen terörle mücadele çalışmaları dışında neredeyse tamamen şiddete son verilmesi gerekiyordu. Ancak bu ateşkes, neredeyse her gün sayısız sivilin ölümüne neden olan hava saldırılarıyla Esed rejimi ile müttefikleri Rusya ve İran tarafından ilk günden bu yana göz ardı edildi.
Herhangi bir izleme sistemi veya bağımsız uygulama mekanizmalarının bulunmaması nedeniyle “gerginliği azaltma” ve “silahlardan arındırılmış” bölge uygulamasının henüz başlamadan başarısız olacağı belliydi.
Aslında, 2017'nin ortalarında Suriye’nin kuzeybatısında kurulan gerginliği azaltma bölgesi, ülke genelinde rejimin kontrolü dışında kalan dört bölgeden biriydi. Diğer üç bölge ise Doğu Guta ve ülkenin güneybatısı ile Humus’taki Telbise ve Rastan şehirlerini çevreleyen alandı.
Farklı unsurların bulunduğu bir eritme potası: İdlib
Suriye'de gerginliği azaltma bölgeleri kurma fikrini öneren taraf Rusya’dı ve bugün asıl amacın, Esed rejiminin bir anda birden fazla cephede etkin bir şekilde mücadele etmesine engel olan insan gücü yetersizliği kriziyle başa çıkması için olduğu açıkça ortadadır. O tarihten bu yana net bir şekilde görüldüğü üzere Rusya’nın güçlü desteğiyle rejim, 2018’in Şubat ve Nisan ayları arasında Doğu Guta’yı, ardından Nisan ve Mayıs ayları arasında Humus’u ve son olarak Haziran ve Temmuz ayları arasında da Suriye'nin güneybatısını tek tek kuşattı, bombaladı ve kontrol altına aldı. Geriye sadece yerlerinden edilen on binlerce sivil ile birlikte hezimete uğrayan militanların ve cihatçıların bulunduğu “atık sahası” olarak nitelendirilen ülkenin kuzeybatısındaki gerginliği azaltma bölgesi kaldı. İdlib böylece, içinde farklı unsurların bulunduğu bir eritme potasına dönüştü.
Birçok bölgede demokrasiyi, insan haklarını ve ifade özgürlüğünü destekleme kararlılığına dayalı ılımlı bir sivil nüfus bulunsa da buralar El Kaide bağlantılı cihatçı grupların güçlü ve sert muhalefetiyle karşı karşıya kaldı. İlk yıllarda, savaş ihtiyaçlarından dolayı Suriye'deki silahlı muhaliflerin ana akımları söz konusu cihatçı gruplarla işbirliğine girdi. Ancak 2016'dan bu yana, Suriye’deki savaşta uluslararası müdahale ve diplomatik girişimler arasında gelgitler yaşamasıyla, cihatçı gruplar askeri müttefiklerine karşı darbelere başladılar ve sahada kendi isteklerini acımasız tehditler ve zorlamalarla dayatmaya çalıştılar. Bununla birlikte, İdlib’de son zamanlarda artan şiddetin yanı sıra Suriye rejimi ve Rusya’nın süpürme harekatı tehdidi sonucunda, söz konusu grupların birçoğu bozulan eski ittifaklarına geri döndüler.
Bugün Suriye'nin kuzeybatısındaki çeşitli silahlı gruplar, Esed'in kendilerini beşe bölebilecek saldırısıyla karşı karşıyalar. Bu 5 temel çatı ise şu şekilde oluşuyor;
Heyet-u Tahriru'ş Şam
Söz konusu 5 çatıdan biri başlıca unsurları; Feyleku’ş Şam, Ahrar’uş Şam, Nureddin Zengi Hareketi, Sukuru’ş Şam, Ceyşu’l Ahrar, Özgür İdlib Ordusu, Birinci Sahil Tümeni, İkinci Sahil Tümeni, Ceyşu'l-Sani, Ceyşu'l Nuhbe, Birinci Piyade Tümeni, Ceyşu'l Nasr, 23.Tümen, İslam Şehitleri Tugayı ve Şam Topluluğu olan HTŞ çatısıdır.
HTŞ, başlangıçta “Nusra Cephesi” olarak bilinen grubun üçüncü versiyonunu oluşturuyor. Nusra Cephesi’nin adını “Fethu’ş Şam" olarak değiştirmesinden 6 ay sonra kurulan HTŞ, örgütten ayrıldıktan sonra Suriye içinde ve uluslararası düzeyde El Kaide yanlılarının ağır kınamalarına maruz kaldı. HTŞ, her ne kadar El Kaide’nin ve Suriye’deki yanlılarıyla bir düşmanlık sürecinden geçmiş olsa da, son dönemde El Kaide’nin silah depoları üzerinde söz sahibi olduğu ve ön cephelerine erişebildiği bir müzakere çerçevesinde hareket etti.
HTŞ’nin genç lideri Ebu Muhammed el-Cevlani, Taliban’ın Suriye versiyonu gibi görünen selefi bir cihatçı harekete liderlik ederken açıkça aşırılık yanlısı bir ideolojiyi takip ediyor. Ancak odak noktasını, bir ulus-devlet yani Suriye içinde sınırlıyor. HTŞ bugün, özellikle bölge yönetiminde ısrar ederek, siyasi eyleme geçerek, bölgedeki en az iki hükümetle işbirliği yaparak ve Avrupa hükümetleri de dahil olmak üzere daha fazla sayıda hükümetle gizlice iletişim kurmaya çalışarak bir çelişki içerisinde El Kaide'nin doğrudan yönlendirmelerine uymaya devam ediyor.
HTŞ her ne kadar, Türk makamlarıyla askeri, siyasi ve ticari konularda iletişim kanallarını açık tutsa da iki taraf arasındaki ilişki dostluğa değil, pragmatik çıkarlara dayalıdır. Öyle ki HTŞ, Türkiye'yi bir düşmana dönüştürmekten kaçınırken, Türkiye'nin de HTŞ'yi Suriye'nin kuzeybatısındaki çıkarlarını tehdit edecek şekilde kendisine rahatsızlık verecek bir unsur haline getirmekten kaçınması gerekiyor.
HTŞ çatısı altında tam olarak 15 bin savaşçının yanı sıra binlerce sivil görevlinin çalıştığı tahmin ediliyor. HTŞ, Suriye’nin kuzeybatısındaki çeşitli bölgelerde baskın bir nüfuza sahip olsa da bölgede yaşayan 3 milyonluk nüfus arasında fazla popüler sayılmaz. En güçlü askeri unsur olan HTŞ, 18 aydır savaşçılarının eğitim seviyesini artırmaya ve onları çelik kask ve kurşun geçirmez yelekler dahil olmak üzere daha modern silah ve teçhizatlarla donatmaya istekli gibi görünüyor.
Suriye Ulusal Kurtuluş Cephesi
Mayıs 2018’de kurulan ve Ağustos 2018’de genişleyen Suriye Ulusal Kurtuluş Cephesi (UKC) ise başlıca muhalif grupların bir araya geldiği bir başka çatıdır. ÖSO’ya bağlı olduğunu söyleyen UKC, Türk hükümetine de oldukça yakındır. UKC unsurlarının çoğu, 2013-2017 yılları arasında Avrupa ve Ortadoğu’daki müttefik ülkelerin desteklediği ve daha önce ABD’nin Merkezi İstihbarat Teşkilatı’nın (CIA) denetimindeki “Askeri Operasyonlar Koordinasyon Odası”ndan askeri yardım alan unsurlardan oluşuyor.
UKC’yi çok çeşitli ideolojik geçmişleri olan gruplar oluşturuyor. Bunların arasında Özgür İdlib Ordusu ile Müslüman Kardeşler’e (İhvan) bağlılıklarını duyuran Feyleku’ş Şam, Ceyşu’l Ahrar, Ahraru’ş Şam ve selefi bölge unsurlarının oluşturduğu Ceyşu’l Nasr bulunuyor.
Ancak UKC’nin kuruluşundan bu yana gücü ve nüfuzu, başta HTŞ’nin saldırıları olmak üzere bir takım nedenlerden ötürü zayıflıyor. Siyasi olarak ise UKC, son yıllarda görüldüğü gibi HTŞ ve El Kaide yanlılarının ideolojik ve stratejik gündemine şiddetle karşı çıkıyor. Kesin rakamı tahmin etmenin zorluğuna rağmen UKC’nin yaklaşık 30 bin savaşçısının olduğu düşünülüyor.
Ceyşu’l İzze
Esasen Hama'nın kuzeyinde faaliyet gösteren muhalif bir grup olan Ceyşu’l İzze, uzun süredir CIA denetimindeki Askeri Operasyonlar Koordinasyon Odası’nın üyesi olması ve halen ÖSO bayrağı taşımasına rağmen son dönemde UKC çatısından çıkıp bağımsız hareket etme konusunda ısrarcı davranıyor.
Ceyşu’l İzze’nin, Türk hükümetiyle yakın temas içinde olmasına rağmen son aylarda Türkiye’nin ilişkleri azaldı. Bunun en önemli göstergelerinden biri, silahlardan arındırılmış bölge anlaşmasını reddetmesiydi. Bununla birlikte Ceyşu’l İzze, UKC üyelerine kıyasla, çoğunlukla HTŞ ile tarafsız ve olumlu ilişkiler kurma fikrine açık kalma konusunda istekli bir tutum sergiliyor. Ceyşu’l İzze’nin savaşçı sayısını kesin olarak söylemesi güç, ancak bu sayının 2 bin ila 3 bin civarı olduğu tahmin ediliyor.
Suriye Ulusal Ordusu
Suriye Ulusal Ordusu; Bedir Şehitleri Tugayı, Cephetu'ş Şamiyye, Ahraruş’ş Şarkiye ve Ahraru’ş Şimal (Feyleku’ş Şam) gibi İdlib ve Hama'nın kuzeyindeki başlıca aktif unsurları temsil ediyor.
Suriye Ulusal Ordusu, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) 2017 ve 2018 yılları arasında Halep’in kuzeyinde gerçekleştirdiği Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarına katkıda bulunan silahlı muhalif grupların bir araya gelmesi için 2017 yılının sonlarında kurulan devasa bir askeri yapıdır. ÖSO imajını yansıtan bir kimliğe sahip olan Suriye Ulusal Ordusu, 30'dan fazla Arap ve Türkmen kökenli gruptan oluşuyor. En az 20-25 bin civarı savaşçısı olabileceği tahmin ediliyor. Suriye Ulusal Ordusu, raporlara göre Suriye geçici hükümetine (muhalefet) sadık kalmaya devam etse de Türk hükümetine daha bağlı bir imaj çiziyor.
Suriye Ulusal Ordusu, Mayıs ayı ortalarından sonlarına kadar UKC’nin Hama'nın kuzeyindeki savunma pozisyonlarını ve cephenin saldırı kabiliyetlerini güçlendirmek amacıyla, Türkiye’nin ağır silah ve zırhlı araç desteğiyle yüzlerce savaşçısını görevlendirdi. Savaş alanına girmelerinin somut bir etkisi olmasının yanı sıra üstlendikleri rol, Türkiye’nin Suriye ve Rusya saldırıları karşısında yükselişinin açık bir işareti gibi görünüyor.
El Kaide yanlıları
El Kaide yanlıları arasındaki başlıca gruplar ise şunlar; Hurras ed-Din, Türkistan İslam Partisi, Ecnad el-Kafkaz, Ketaib el-Feth, Ensaruddin Cephesi, Cemaat-i Ensaruddin ve İmam Buhari Tugayları’dır.
Nusra Cephesi’nin El Kaide’den ayrılması ve HTŞ’nin kurulmasından bu yana Suriye’nin kuzeybatısındaki El Kaide yanlıları birçok farklı grup kurarak farklı gruplara dağılmışlardır. Bu gruplardan en önemlisi, ikisi uluslararası Şura Konseyi’nden olmak üzere El Kaide’nin birçok üyesinin liderliğinde kurulan Hurras ed-Din örgütüdür.
El Kaide lideri Eymen ez-Zevahiri’nin verdiği talimatlara göre hareket eden Hurras ed-Din ve El Kaide yanlılarının, herhangi bir bölgeyi veya nüfusu kontrol altına alma gibi bir dertleri yok.  Bunun yerine kendilerinden farklı kimliklere yönelik askeri eylemlere ve takip ettikleri temel hedeflere odaklanıyorlar.
Teorik olarak bir araya geldiklerinde 4 bin kişilik bir savaşçı gücüne sahip olabilecek bu gruplar, genellikle UKC ve Suriye Ulusal Ordusu ile ilgili her şeye karşı çıkıyorlar ve HTŞ’yi bol bol eleştiriyorlar. Ancak taraflar arasında herhangi bir kavga veya çatışma çıkmasından da kaçınıyorlar. Bu grup operasyonel düzeyde hala yukarıda belirtilen diğer gruplardan farklı bir çizgiye sahiptir. Diğer gruplarla işbirliği yapmak yerine genellikle kendi ön saflarında çalışırlar.
Öte yandan, “Türkistan İslam Partisi”nin en belirgin özelliği Çin'in Sincan (Uygur) bölgesinden olmasıdır. Parti zamanla Suriye’nin kuzeyinde aktif ve Asya'daki varlığından çok daha güçlü bir hale geldi.
İdlib'in batısındaki Bidama ve Cisr eş-Şugur şehirlerinde aktif olarak yer alan parti, son dönemde ender görülen bir hamlede bulunarak savaşçılarını bugün en şiddetli çatışmaların yaşandığı Hama'nın kuzeyine gönderdi.
Bugün HTŞ ile UKC ve Suriye Ulusal Ordusu arasında, HTŞ ile El Kaide ve El Kaide yanlıları arasında ve UKC ile Suriye Ulusal Ordusu arasında birçok anlaşmazlığın devam etmesine rağmen Suriye’nin kuzeybatısında son aylarda artan gerginlik tüm bu grupların önceliği haline gelmiş durumda. Söz konusu grupların birçoğu Esed yanlısı koalisyona karşı sahada askeri bir işbirliği ihtimalini tartıştılar ve teknik işbirliği için “Şam'ın Fethi” adında ortak bir operasyon odası kurdular. Ancak son dönemde bir takım isim değişikliklerine gidilirken son haftalarda, (El Kaide yanlıları hariç) bu güçlerin bazılarının resmi olarak birleşme olasılığını tartışmak üzere bir dizi toplantı gerçekleşti. Fakat söz konusu birleşmenin olma olasılığı çok düşük görünüyor.
Bu grupların, Suriye rejimi ve Rusya’nın güçlü saldırısı karşısında şuna kadar aralarında bulunan büyük farklılıkları bir kenara koymaları, daha güçlü bir savunma ve taarruz performansını ortaya çıkarmış gibi görünüyor. Bunun kararlı bir şekilde devam etme olasılığı ise büyük ölçüde Türkiye ve Türkiye’nin başta Rusya olmak üzere müttefiklerini destekleme ve gerginliği sürdürme veya siyasi gerekçelerle gerginliği durdurma seçeneğini desteklemesine bağlı.
*Şarku’l Avsat özel



Cezayir seçimleri: Siyasal İslamcılara karşı “bağımsızlar”

Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)
Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)
TT

Cezayir seçimleri: Siyasal İslamcılara karşı “bağımsızlar”

Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)
Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)

Cezayir, 12 Haziran'da yapılması planlanan Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun döneminin ilk seçimlerine doğru giderken İslami eğilimli partilerin, çoğu bağımsız olan muhalifler karşısında güçlü sonuçlar elde etme olasılığının yüksek olduğunu gösteren göstergeler söz konusu. İslami eğilimli partilerin şansı, ülkede 2019 yılında halkın sokaklara döküldüğü, eski Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika'nın uzun soluklu iktidarının sona ermesine katkıda bulunan ‘halk hareketinin’ (Hirak) bazı kesimlerinin yanı sıra Sosyalist Güçler Cephesi (FFS) ile Kültür ve Demokrasi Birliği (RCD) gibi laik partilerin seçimleri boykot etme kararı almaları dahil olmak üzere birçok faktör tarafından destekleniyor. Siyasi arenaya uzun yıllar hakim olan Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN) ve Demokratik Ulusal Birlik (RND) partileri, eski rejime olan bağlılıkları nedeniyle, yarışa bölünmüş halde girdiler.
Pekk, seçim yarışı tablosu, sandık başına gidilmesine günler kala nasıl şekillendi?

‘Milliyetçi’ partiler
FLN, Cezayir’in 1962 yılında bağımsızlığını kazanmasında bu yana ülkenin siyaset sahnesini hegemonyası altına aldı. Hegemonyası, yetkililerin halk protestolarından sonra tek partili hükümet sistemini kaldırdığı 1989 yılına kadar devam etti. Parti, Aralık 1991 seçimlerinde İslami Kurtuluş Cephesi (FIS) karşısında neredeyse iktidarı kaybediyordu. Ancak ordu, seçimlerin ilk tur sonuçlarını iptal etti. Bu adım, 1992 yılının başlarından itibaren ülkenin on yılı aşkın bir süre boyunca şiddet döngüsüne girmesine neden oldu. Cezayir 1997 yılında, 1992'de iptal edilen seçimlerden sonraki ilk parlamento seçimlerini gerçekleştirdi. RND, bu seçimleri, açık ara farkla (156 milletvekili) kazandı. RND, FLN tarafından ihanete uğramaktan korkan parti yetkilileri tarafından kurulan yeni bir partiydi. FLN ise FIS’in kapatılmasının ardından ülkedeki ana İslami eğilimli parti haline gelen Barış Toplumu Hareketi'nden (MSP (69 milletvekili) sonra üçüncü sırada (62 milletvekili) geldi.
FLN, 2002 seçimlerinde 199 sandalye kazanarak yeniden lider olurken RND (1997 seçimlerinde 156 milletvekili çıkardıktan sonra) sadece 47 sandalyeyle üçüncü sıraya geriledi. Partinin bu düşüşü, o dönem parti lideri olan Liamine Zeroual ile bağlantılı olabilir.  Zeroual istifa edip iktidarı Buteflika'ya devrettikten sonra, Buteflika'nın onursal başkanlığını yaptığı FLN iktidarı yeniden geri aldı. 2007 seçimlerinde FLN 136 sandalyeyle liderliğini sürdürürken, onu 61 sandalyeyle RND izledi. 2012 seçimlerinde de tablo değişmedi. FLN, 208 sandalyeyle liderliğini sürdürürken RND 58 sandalye ile peşinden geldi. 2017 seçimlerinde aynı sahne bir kez daha tekrarlandı. FLN, 146 sandalyeyle liderliğini korurken RND, 97 sandalyeyle onu takip etti.
FLN ve RND’nin, Buteflika'nın 1999'dan 2019'a kadar süren iktidarının temel dayanakları olduğu açıkça görülse de Cezayirliler, 12 Haziran'da sandık başına gittiklerinde, iki partinin Buteflika rejimine bağlılıkları ve eski rejimi savunmaları onlara zarar verebilir. Bu iki partinin Buteflika'yı hasta ve konuşamazken haldeyken bile desteklediği ve sağlığının sebep olduğu engelleri bilmelerine rağmen Buteflika’yı arka arkaya cumhurbaşkanlığına aday gösterdikleri biliniyor. Dahası, Buteflika rejimi düşer düşmez bu iki partiden önde gelen çok sayıda isim, yolsuzluk ve yasadışı servet edinme suçlarından hüküm giyerek kendilerini parmaklıklar ardında buldu.
Tüm bu faktörler, kendilerini milliyetçi olarak niteleyen bu iki partinin egemenliğinin sona ermek üzere olabileceği ve 12 Haziran seçimlerinden feci sonuçlarla çıkabileceği izlenimi veriyor.

İslami eğilimli partiler
İslami eğilimli partiler, muhaliflerinin dağılması ve bir noktada her zaman hükümetlerin milliyetçilerle siyasal İslamcıları (FLN, RND ve MSP) bir araya getirmesi gerektiğinde ısrar eden eski Cumhurbaşkanı Buteflika’nın rejiminin bir parçası olmasına rağmen, Buteflika'ya karşı halk hareketine verdiği desteği sürmesini sonucunda 2021 seçimlerine güçlü bir konumda giriyorlar.
Siyasal İslamcıların Buteflika yönetiminden ayrılması, 2011'de Arap Baharı'nın başlamasından hemen sonrasına denk geliyor. İslami eğilimli partiler, muhalifleri tarafından, tökezleyen halk hareketini sürdürerek fırsatçı olmakla suçlandılar. Arap Baharı, Mısır, Tunus ve Libya'da olduğu gibi Cezayir’de de siyasal İslamcıları öne çıkardı. Tıpkı, parlamento seçimlerinin siyasal İslamcıların ilk kez hükümete liderlik etmelerine izin veren en büyük payı kazanmasıyla sonuçlandığı Fas’ta olduğu gibi.
Ancak 2012 seçimleri, siyasal İslamcıların istediği gibi geçmedi. Çünkü resmi sonuçlar FLN'nin ve RND’nin hakimiyetinin devam ettiğini gösterdi. Bu sonuçlar, siyasal İslamcıları seçimlerde hileli yapıldığı iddiasında bulunmaya itti. Aynı sonuç, siyasal İslamcıların milliyetçilerin ardından üçüncü sırada yer aldığı 2017 seçimlerinde de tekrarlandı. Ancak bugün 2021 seçimlerinin arifesinde, rakiplerinin ve muhaliflerinin yaşadığı talihsizlikler, en çok siyasal İslamcıların işine yarayacak gibi görünen bir tablo söz konusu.
İslami eğilimli partilerin başını şuan, Abdurrezzak Mukri liderliğindeki MSP ve Abdullah Caballa liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Cephesi (FJD) çekiyor.

Laik partiler
Cezayir’deki laik partilerin başını ise uzun yıllardır, güçleri Tizi Vuzu ve Bicaye gibi aşiret bölgelerinde yoğunlaşan FFS ve RCD çekiyor. Ancak bu iki parti geçtiğimiz yıllarda, özellikle FFS’nin önde gelen isimlerinden Hüseyin Ayet Ahmed’in partiden ayrılmasından ve RCD’nin lideri Said Sadi'nin istifasından sonra, kendilerini sürekli bir kaos içerisinde buldular. Bunun yanı sıra iki parti, 2021 seçimlerini boykot etme kararı aldıklarını açıkladılar. Troyka yanlısı (Avrupa Birliği/AB, Uluslararası Para Fonu/IMF, Avrupa Merkez Bankası/AMB) siyasetçi Louisa Hanun liderliğinde Sosyalist Eşitlik Partisi (PES) adlı üçüncü bir sol eğilimli parti daha var. Bu parti de 12 Haziran seçimlerini de boykot edecek, ancak halk arasındaki popülaritesi, hiçbir zaman 1990'larda siyasal İslamcılara yönelik sert eleştirileriyle tanınan lideri Hanun'unki kadar yüksek olmadı.

Halk hareketi ve ordu
Halk hareketi, 2019 yılında Buteflika rejimini devirmede orduyla birlikte önemli bir rol oynadı. Cumhurbaşkanının sağlığının elverişsiz olmasına rağmen seçimlerde yeniden aday olmasına karşı başlayan halk protestoları sonrasında ordu, halk hareketinin yanında yer almaya karar verdi ve aynı yılın Nisan ayında Buteflika'yı iktidardan uzaklaştırdı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Ahmed Kayid Salah, Buteflika’nın azledilmesinin yanı sıra Buteflika rejiminin iktidarının temel direkleri eski başbakanlardan Abdulmelik Sellal ve Ahmed Uyahya ile parti liderleri ve işadamlarından ve hatta bazı ordu komutanlarından çok sayıda ismin yargılanmasında kilit bir rol oynadı. Aynı zamanda ‘General Tevfik’ adıyla bilinen eski İstihbarat ve Güvenlik Dairesi (DRS) Başkanı Muhammed Medin ve İstihbarat Teşkilatı Başkanı Osman Tartak (Beşir) da görevden alındı. Ancak Kayid Salah'ın rolü, Buteflika rejimini devirmesinden sadece aylar sonra Aralık 2019'da aniden vefat etmesiyle sona erdi. Ancak orduya verdiği halk hareketiyle birlikte hareket etmesi yönündeki emri, Abdulmecid Tebbun’u cumhurbaşkanlığına getiren mevcut dönemin önünü açtı.
Cezayir ordusu şuan, sürekli olarak askeri birliklerin önünde konuşmalar ve sırayla saha ziyaretleri yapan Genelkurmay Başkanı Said Şangariha tarafından yönetiliyor. Ama aslında, ordu liderliğinin ve onunla birlikte istihbarat servisinin, tıpkı geçmiş yıllarda olduğu gibi bu kez de perde arkasında siyasi bir rol oynamaya devam etmeye istekli mi olduğu yoksa siyaset sahnesini seçimlerden çıkacak olan iktidara terk mi edeceği henüz netlik kazanmış değil.
FLN’nin 1992 yılında iktidara gelmesinin engellenmesi için ordunun doğrudan müdahale etmesi gerekti. Bu adımı eleştirenler ülkeyi kanlı bir on yıla sürüklediğini söylerken, destekleyenler ise bu adımın ülkeyi o dönemde liderlerinin açıklamalarından çıkarılan sonuca göre demokrasiye inanmayan bir partinin elinden kurtardığını söylüyorlar.
Öte yandan, halk hareketinin Buteflika yönetimine son vermedeki ana rolüne rağmen, asıl sorunu eleştirenlerin de söylediği üzere kendisini temsil eden ve onun adına konuşan bir liderlik üretememiş olmasıdır. Her ne kadar hareketin kendisini temsil edecek birini çıkaramamasının, kendi çıkarına olumlu bir faktör olduğunu söyleyenler de var. Çünkü onlara göre iktidar, halk hareketini sona erdirmek için hareketin önde gelen isimlerini tutuklayabilirdi. Hatta hareketin, İslami eğilimli saflarda daha görünür hale gelmesiyle, belki de gösterilerin FLN’nin kalesi olarak bilinen bölgelerden gelenlerin güçlü bir şekilde yer aldıkları başkent Cezayir’de çoğu zaman cuma namazından sonra düzenlenmesi nedeniyle, ortaya çıkışının ilk aylarında sahip olduğu ivmenin bir miktarını geçtiğimiz aylarda kaybettiği de ortadadır.
Dolayısıyla, hareketin bir bölümünün ihtiyaç duyulan değişikliği sağlayamayacağı gerekçesiyle seçimleri boykot edeceği, ideolojiye sahip bir başka kesimin ise siyasal İslamcılara oy vereceği açıktır.

Bağımsızlar
Eğer tablo böyle devam ederse, siyasal İslamcıların iktidara gelmesini önleme iddiası, özellikle Cumhurbaşkanı Tebbun belirli bir partiyi desteklemediğinden ve seçimlerde yarışacak bir partiye sahip olmadığından, büyük ölçüde önümüzdeki anketlerdeki bağımsız adayların performansına bağlı olacak gibi görünüyor. Cezayir Bağımsız Ulusal Seçim İdaresi istatistiklerine göre seçim yarışı, 646’sı partili,  837’si bağımsız olmak üzere bin 483 milletvekili adayı arasında gerçekleşecek. Peki, kim galip gelecek? Bu sorunun cevabı seçime birkaç gün kala netleşebilir mi?