Kushner: Ekonomik gidişat Ortadoğu'daki barışın şartı

Jared Kushner, Manama Çalıştayı açılış oturumunda konuşurken (Reuters)
Jared Kushner, Manama Çalıştayı açılış oturumunda konuşurken (Reuters)
TT

Kushner: Ekonomik gidişat Ortadoğu'daki barışın şartı

Jared Kushner, Manama Çalıştayı açılış oturumunda konuşurken (Reuters)
Jared Kushner, Manama Çalıştayı açılış oturumunda konuşurken (Reuters)

ABD Başkanı Donald Trump’ın damadı ve danışmanı Jared Kushner, ekonomik gidişat konusunda anlaşmanın İsrail- Filistin barış planının zorunlu şartı olduğunu söyledi. Ancak Filistin halkı için refahın, adil bir siyasi çözüm olmadan sağlanamayacağını ifade etti.
Kushner: ABD sizden vazgeçmedi
Kushner, ABD barış planını ekonomik yönden sunmak için Bahreyn'de düzenlenen çalıştayda yaptığı konuşmada, siyasi yönün burada tartışılmayacağını vurguladı. Kushner, Filistinlilere hitaben, “ABD, sizden vazgeçmedi” dedi. ABD’nin barış planının yüzyılın fırsatı olduğunu ifade etti.
Kushner, medyada ‘Yüzyılın Anlaşması’ olarak bilinen planın ilk aşamanın başladığını açıkladı. Filistinlilere, Lübnan, Ürdün ve Mısır’ın da aralarında bulunduğu komşu devletlere kapsamlı bir refah vaadinde bulundu. Trump’ın Filistinlilere verdiği mesajın, “ABD, sıkıntılara rağmen fırsat, ahlak ve onura dayalı, daha iyi bir gelecek için size yardımcı olmaya çalışıyor” dedi.
“Yüzyılın Anlaşması, yüzyılın fırsatı olabilir”
Kushner, ‘Yüzyılın Anlaşması’ planının, liderlerin cesaret ettiği takdirde ‘yüzyılın fırsatı’ olabileceğine işarette bulundu. Planın, bu bölgeyi çatışmaların kurbanı olmaktan, fırsat çeken bir alana dönüştürmeyi hedeflediğini söyleyen Kushner, anlaşmanın 10 yılda 50 milyar dolarlık bir yatırım paketi uygulayacağını vurguladı. Filistin topraklarında bir alt yapı kurma, bölgedeki durumu iyileştirirken, Batı Şeria ile Gazze Şeridi’ni birbirine bağlamaya çalıştığını söyledi.
Kushner, Filistin'in Manama Çalıştayı’nı boykot etmesi hakkında, “Olumsuzdan olumluya dönülebilirdi” diyerek diğerlerini kınamak yerine fırsatları değerlendirme çağrısında bulundu. Bölgedeki yolsuzluk nedeniyle umutların birçoğunun yok olduğunu söyleyen Kushner, “Bunlar sağlık ve eğitim alanında yatırım için kullanılabilirdi. Şu ana kadar yaptıklarımızdan dolayı mutluluk duyuyoruz “dedi.
Barış planının ilk aşaması, dün, Bahreyn'in başkentinde Kushner’ın başkanlığı altında başlatıldı. ABD yönetimi, bunu 1948 yılından beri İsrail ve Filistin arasındaki çatışmaların çözüm bulması için hazırlanan ve başarıya ulaşmayan onlarca planın yerine koymaya çalışıyor. Washington, kredi, bağış ve yatırım yoluyla 50 milyar dolar toplamak için çabalıyor. 2 gün sürecek olan uluslararası çalıştayı yöneten Jared Kushner, bu çalıştayın, Washington planının bir kısmı olduğunu söylemişti. Bu, Washington'ın İsrail- Filistin çatışmasının çözmek için izlediği en kapsamlı politika oldu. Anlaşmanın geri kalanının ilerleyen zaman içerisinde açıklanacağı ifade edildi.
Filistin ve İsrail yönetimleri çalıştaya katılmadı
Filistin yönetimi, çalıştayı boykot ederek katılım göstermedi. İsrail hükümeti de çalıştaya katılmadı. Filistinliler çalıştayın siyasi ve ekonomik durumu birbirinden ayırdığını söylüyor. Öte yandan önümüzdeki Kasım ayından önce açıklanacak olan siyasi kısmın, bağımsız bir Filistin Devleti kurmayı içermediğine dair tahminler yürütülüyor.
Batı Şeria ve Gazze şeridini birbirine bağlayan yol projesi
ABD tarafından hazırlanan plan, Filistinliler lehine 50 milyar dolardan daha fazla değere sahip bağış ve yatırım çekme teklifi içeriyor.  Ayrıca onlara 10 yıl içerisinde 1 milyon iş fırsatı sağlama ve gayri safi yurt içi milli hasılanın iki katına çıkarılmasını vaat ediyor. Önerilen 179 proje içerisinde, 5 milyar dolara mal olan Batı Şeria ve Gazze şeridini birbirine bağlayan bir yol projesi ön plana çıkıyor.
Kushner’ın konuşmasının ardından, İmar Gayrimenkul Şirketi’nin Yönetim Kurulu Başkanı ve kurucusu Muhammed el-Abbar ve ABD'li Blackstone Grup’un kurucusu Stephen Schwarzman, Washington’ın ekonomik planındaki fırsatlardan bahsetti.  Schwarzman, Kushner’ın sunduğu planın derinliği, önemi ve ayrıntılarını beğendiğini söyledi. Bir iş insanı olarak bu planın uygun şartlarda başarılı olabileceğini, kötü şartlarda ise başarısızlığa uğrayabileceği belirtti. Schwarzman, ayrıca doğal kaynakların ekonomik başarı için zorunlu olmadığını söyledi. Singapur’u örnek vererek, “Doğal kaynaklara sahip değil ancak mükemmel bir yönetimi var” dedi. Abbar ise Filistin yönetiminin çalıştayı boykot etmesi hakkındaki bir soruya, “Filistin meselesi, tüm Arapların önem verdiği merkezi bir konudur. Burada olmadıkları için üzgünüz. Ancak bugün onları temsil ettiğimizi düşünüyorum. Bizler olumlu bir halkız gerek hava koşulları, gerekse de siyasi şartlar açısından zor bir çevrede yaşıyoruz. Ancak tüm pozitifliğimizi koruyor ve bunu gerçekleştiriyoruz. Bize düşen Filistinlilere bunun iyi bir plan ve arkasında iyi kişiler olduğunu göstermek” şeklinde konuştu.
Schwarzman, güvenlik ve politik anlamda bir istikrar olmaksızın Filistin ekonomisinin refaha kavuşmasının zor olduğunu söylerken Abbar, Ortadoğu bölgesinin ‘iş açısından kolay bir alan’ olduğunu belirterek, Mısır, Ürdün ve Lübnan'da elde ettiği başarılı tecrübelerine değindi. Abbar, ayrıca “Filistinliler parlak bir zekaya sahip. Onları destekliyor ve imkan sağlıyoruz” dedi. Çalıştaya katılan Birleşik Arap Emirlikleri'nden (BAE) bir iş insanı ise Manama Çalıştayı’ndan iyi bir sonuç elde etme oranı yüzde bir dahi olsa çabalanması gerektiğini söyledi.
Uluslararası katılım
Kushner, çalıştayın açılışında katılımcılara teşekkür etti. Çalıştayda IMF Başkanı Christine Lagarde gibi mali ve ekonomik kurumların temsilcilerinin, ayrıca yatırımcı ve uluslararası sermaye sahibi kişilerin bulunduğuna dikkat çekti.
Çalıştaya uluslararası bakan ve temsilciler katılıyor. Katılımcılar arasında, ABD Hazine Bakanı Steven Mnuchin,  Dünya Bankası Başkanı David Malpass ve FIFA Başkanı İsviçreli Gianni Infantino da bulunuyor. Arap, Batı ve Körfez ülkelerinden bakan ve temsilciler de çalıştaya katılanlar arasında yer alırken İsrail, yalnızca iş adamlarına göndermekle yetindi. Öte yandan Bahreyn ve İsrail arasında diplomatik ilişkiler bulunmuyor.
22 Arap ülkesi arasında Ürdün ve Mısır dışında hiçbirinin İsrail ile tam bir diplomatik ilişkisi bulunmuyor. Bu iki ülke Manama Çalıştayı’na maliye bakanları ve vekilleri düzeyinde katılım sağladı.         Ürdün Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Süfyan el-Kudah, “Ürdün’ün tutumu açık ve net. Hiçbir ekonomik teklif, işgali sonlandıracak, kardeş Filistin halkının meşru haklarını karşılayacak siyasi bir çözüme alternatif olamaz” dedi.
Çalıştaya Suudi Arabistan adına katılan heyete Maliye Bakanı Muhammed bin Abdullah el- Cud’an başkanlık ediyor. SPA’nın haberine göre Suudi heyetinde, Devlet Bakanı Muhammed Al Şeyh ve Kamu Yatırım Fonu Genel Sekreteri Yasir er-Ramyan bulunuyor. Habere göre Suudi Arabistan’ın bu çalıştaya katılması tutumunun sabit olduğu ve Filistin halkının yanında durup davalarına destek vermeye devam ettiğinin bir delili.
Suudi Arabistan'ın bağımsız bir Filistin Devleti kurulma vurgusu
Suudi Arabistan tarafından yapılan açıklama, ayrıca Filistin meselesi konusunda sarsılmaz bir tutuma sahip olunduğu yeniden vurgulandı. Arap barış girişimine göre çözümün 1967 sınırlarına uygun olarak, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin Devleti kurulması ile sağlanabileceğinin altı çizildi. Adil ve kapsamlı bir barış sağlanabilmesi için uluslararası toplum çaba sarf etmeye çağırıldı. Ayrıca bölgenin refaha kavuşmasının, yatırım için cazip bir hale gelmesinin ve ekonomik kalkınma fırsatlarını güçlendiren tüm uluslararası çabaların desteklediği ifade edildi.
Öte yandan BAE Dışişleri ve Uluslararası İş Birliği Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, çalıştaydan memnuniyetle bahsedildi. Başkenti Doğu Kudüs olmak üzere bağımsız bir Filistin Devleti kurulması konusundaki siyasi tutumunun sabit olduğu vurgulandı.
Mısır ve Fas da çalıştaya katılan ülkeler arasında yer aldı. Birleşmiş Milletler (BM) adına ise Birleşmiş Milletler Orta Doğu Barış Süreci Koordinatörü Yardımcısı Jamie McGoldrick katıldı.
Başarı fırsatları hakkında şüpheler
Kushner’ın çalıştay öncesinde yaptığı iyimser açıklamalara rağmen Filistinli yetkili ve çok sayıda Filistinli işadamının çalıştayı boykot etmesi, uygulama fırsatları konusunda bir tehdit oluşturdu. Trump yönetimi, planla, Filistinlilerin uluslararası destekle uygulayacağı bir ‘vizyon’ oluşturmak istiyordu. ‘Ekonomik vizyon’ olarak adlandırdığı projenin önündeki engelleri fark eden Kushner, Manama Çalıştayı’nın hedefinin bir barış antlaşması imzalandığında, projelerin uygulamaya konulması için büyük yatırımcılar ve kalkınma bankalarıyla ekonomik plan hakkında görüş alışverişinde bulunmak olduğunu söyledi. Kushner, iki gün önce gerçekleştirdiği basın toplantısında barış antlaşması olmaksızın, ekonomik projelerin uygulanmasının mümkün olmadığını vurgulamıştı.
Kushner’ın planı, ABD, Filistin ve uluslararası çevre tarafından yapılan eleştiriler ve birtakım zorluklarla karşı karşıya kaldı. Çoğunluk siyasi bir çözüm olmaksızın ekonomik refahın söz konusu olamayacağını düşünüyor. ABD yönetimi, önceki başarısızlıklarına benzer bir durumdan kaçınmak için siyasi çözümden önce ekonomik tekliflere yöneldi. Filistin'deki ekonomik durumla ilgili planda, siyasi kullanımlardan kaçınıldı. Planda, ‘işgal’, ‘denetim noktaları’, ‘yerleşim birimleri’ ve ‘Filistin Devleti’ gibi ifadeler kullanılmadı. Ancak Filistinlilerin, işgal altında günlük olarak karşılaştığı zorluklardan üstü kapalı bir şekilde bahsedildi. Örneğin; ‘Filistinliler rutin olarak Batı Şeria ve Gazze’de ulaşımı engelleyen, ekonomik durgunluğa neden olan, ihracatı azaltıp, yabancıların doğrudan yatırım yapmasına mani olan lojistik zorluklarla karşı karşıya kalıyor’ ifadelerine yer verildi.
Öte yandan pek çok kişi Washington’ın yardım programlarını fon sağlamayı askıya alması ve Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı’na (UNRWA) sağlanan fonun kısmi olarak iptal edilmesi ile ABD'nin daha önce desteklediği tarzda milyarlarca dolarlık bir ekonomik program başlatması arasındaki çelişkiye dikkat çekti. ABD'nin eski Tel Aviv Büyükelçisi Daniel B. Shapiro, geçtiğimiz hafta, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “ABD yönetimi Filistin ekonomik planının tüm hedeflerini destekleyen, yardımcı programlarını sonlandırdı. Biz, yatırımlarımızı çektikten sonra şimdi diğerlerine yatırım yapmaya çağırıyoruz. Bölgede biraz zaman geçiren herkes anlar ki Filistin'in ekonomik meseleleri ve siyasi-güvenlik meselelerini birbirinden ayıramazsınız. İsrail ve Filistinlilerin bu konuyu tek bir paket halinde çözmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Ortadoğu'da Barış İttifakı Kurumu'nun Yönetim Kurulu Genel Müdürü Joel Braunold, ekonomik plan belgesinde kullanılan bazı fotoğraflara işarette bulunarak, Trump yönetimi tarafından askıya alınmadan önce ABD’nin desteklediği yardım programlarına ait olduğunu söyledi. E-mail ile Şarku'l Avsat' a yaptığı açıklamalarda, Washington planında önerilen birçok programın, ABD'li ajanslar tarafından uluslararası kalkınma için destek verilenler olduğuna dikkat çekti. Bunlar arasında içme suyu programı, yeni okullar inşa edilmesi, ulaştırma programı ve benzerlerinin bulunduğuna işarette bulundu.
Braunold, Filistin çalışma toplumunun Kushner’ın projesine cevap verme olasılığı hakkındaki bir soruya, “Bunun tartışmalı durum olduğunu düşünüyorum. Siyasi anlaşma sağlanmaksızın onaylayacaklarını söyleyemem. Anlaşmanın siyasi bölümünün açıklanmasının beklendiğini biliyorum. Ancak Filistinli iş insanlarının siyasi bölüm olmaksızın bunu kabul edip etmeyecekleri hakkında bir hüküm vermek imkansız” şeklinde yanıt verdi.



Hindistan ve Pakistan neden diğer ülkeler gibi savaşmıyor?

Hindistan ile Pakistan arasındaki Wagah Sınır Kapısı yakınlarında duran Hindistan Sınır Güvenlik Güçleri (AFP)
Hindistan ile Pakistan arasındaki Wagah Sınır Kapısı yakınlarında duran Hindistan Sınır Güvenlik Güçleri (AFP)
TT

Hindistan ve Pakistan neden diğer ülkeler gibi savaşmıyor?

Hindistan ile Pakistan arasındaki Wagah Sınır Kapısı yakınlarında duran Hindistan Sınır Güvenlik Güçleri (AFP)
Hindistan ile Pakistan arasındaki Wagah Sınır Kapısı yakınlarında duran Hindistan Sınır Güvenlik Güçleri (AFP)

AP, Hindistan ve Pakistan arasındaki gerilime dikkat çekerek, iki ülkenin 1947'de İngiltere'den bağımsızlıklarını kazanmalarından bu yana üç büyük çaplı savaşa sahne olduğunu belirtti. İki komşu ayrıca, dünyanın en soğuk ve en yüksek rakımlı savaş alanı olarak tanımlanan bir buzulun tepesindeki çatışma da dahil olmak üzere onlarca çatışmaya tanık oldular.

Son gerginlik, Hindistan'ın Pakistan'ı suçladığı, İslamabad'ın ise herhangi bir dahli olduğunu reddettiği, turistlere yönelik ölümcül bir silahlı saldırının ardından yaşandı.

Hindistan ve Pakistan diğer ülkeler gibi savaşmıyor. Buradaki başat faktör, büyük saldırıları caydırmanın ayırt edici bir aracı ve durum kötüleşse bile çatışmanın kontrolden çıkmayacağının garantisi olan nükleer cephanelikleri.

Ncjxj
 Keşmir'in Pakistan tarafından yönetilen kısmının başkenti Muzafferabad'da Hindistan saldırıları sonucu yıkılan bir caminin yakınında nöbet tutan askerler (AFP)

Hindistan ve Pakistan neden bu şekilde savaşıyor? Çünkü nükleer cephanelikleri birbirlerini yok edebilecek kapasitede.

Şarku’l Avsat’ın AP’den aktardığına göre konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Pakistanlı güvenlik analisti Seyyid Muhammed Ali şu ifadeleri kullandı: “Pakistan ve Hindistan diğer tarafı defalarca yok etmeye yetecek kadar nükleer silaha sahip. Nükleer silahları, Karşılıklı Garantili İmha (MAD) senaryosu yaratıyor. Her iki ülke de stoklarının boyutunu ve kapsamını diğerine MAD garantisini hatırlatacak şekilde bilinçli olarak geliştirdi.”

Her iki ülke de nükleer kapasitelerini açıklamıyor, ancak her birinin 170 ila 180 arasında kısa, uzun ve orta menzilli savaş başlığına sahip olduğuna inanılıyor. Her iki ülke de bu silahları hedeflerine ulaştırmak için farklı sistemlere sahip.

Ali, cephaneliklerin daha fazla çatışmayı önlemek ve caydırmak için savunma amaçlı bir hamle olduğunu, çünkü ‘iki tarafın da böyle bir savaşı başlatmayı göze alamayacağını ya da bundan bir şey elde etmeyi umamayacağını’ söylüyor.

İlk bakışta öyle gelmeyebilir ama nükleer silahlar karşı tarafa aşırı tepki veremeyeceğini hatırlatır. Ancak cephaneliklerini çevreleyen gizlilik, Pakistan ya da Hindistan'ın nükleer bir ilk saldırıda hayatta kalıp kalamayacağının ve ‘ikinci saldırı kabiliyeti’ olarak adlandırılan misilleme yapıp yapamayacağının belirsiz olduğu anlamına geliyor.

Jfjfj
Pakistan'ın Lahor kenti yakınlarında Hindistan saldırısında hasar gören hükümet sağlık ve eğitim kompleksinin yönetim binası önünde duran arama kurtarma görevlileri (Reuters)

Bu kabiliyet, nükleer gerilime yol açabilecek saldırganlığı önleyerek bir düşmanın ilk saldırı yoluyla nükleer bir savaşı kazanmaya çalışmasını engeller. Bu kabiliyet olmadan, teoride, bir tarafın diğerine savaş başlığı fırlatmasını engelleyecek hiçbir şey yoktur.

Keşmir anlaşmazlığın merkezinde

Hindistan ve Pakistan, her birinin bağımsızlığını kazandığı 1947'den bu yana Keşmir üzerinde hak iddia ediyor ve sınır çatışmaları on yıllardır bölgeyi istikrarsızlaştırıyor.

Keşmir, Hindistan yönetimine karşı direnen silahlı isyancıların bulunduğu, iki ülke arasında bölünmüş tartışmalı bir Himalaya bölgesidir.

Her iki ülke de Keşmir'in bir bölümünü kontrol ediyor. Bölge yoğun bir şekilde askerileştirilmiş bir sınırla bölünmüş durumda.

Ezeli rakipler üç savaşlarından ikisini de Keşmir için yapmışlardır.

Birçok Keşmirli Müslüman, isyancıların bölgeyi Pakistan yönetimi altında ya da bağımsız bir devlet olarak birleştirme hedefini destekliyor.

Hindistan kontrolündeki Keşmir'de yaşanan sınır çatışmaları ve militan saldırıları Yeni Delhi'nin İslamabad'a karşı giderek daha sert bir tutum takınmasına ve onu ‘terörizmle’ suçlamasına neden oldu.

Son çatışmada Hindistan, geçen ay gerçekleşen silahlı katliamla bağlantılı olarak Pakistan destekli militanlar tarafından kullanılan yerleri vurarak Pakistan'ı cezalandırdı.

Geleneksel askeri dengesizlik

Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü'nün (IISS) Askeri Denge Raporu'na göre Hindistan 2025 yılında 74,4 milyar dolar harcamayla dünyanın en büyük savunma harcaması yapan ülkesi ve dünyanın en büyük silah ithalatçılarından biri.

Pakistan ise geçen yıl 10 milyar dolar harcadı. Pakistan, komşusuna kıyasla iki kat daha fazla aktif silahlı kuvvete sahip olan zengin Hindistan'la asla boy ölçüşemez.

Hindistan'ın silahlı kuvvetleri geleneksel olarak Pakistan'a odaklanmış olsa da, mücadele etmesi gereken bir başka nükleer komşusu da Çin. Hindistan, Hint Okyanusu'ndaki deniz güvenliği konusunda giderek daha fazla endişe duyuyor.

Bunlar Pakistan'ın güvenlik modelinde dikkate almak zorunda olmadığı iki faktör.

Pakistan'ın uzun ve dar yapısı, ordunun dış politikadaki büyük rolü ile birleşince silahlı kuvvetlerin hareketli olmasını ve savunmaya öncelik vermesini kolaylaştırıyor.

Tırmanma ve gerilimi azaltma modeli

Ne Pakistan ne de Hindistan diğerine karşı askeri hamlelerini duyurmak için acele etmiyor. Mevcut düşmanlıkların alevlenmesinden de anlaşılacağı üzere, saldırıların ve misillemelerin teyit edilmesi biraz zaman alabilir.

Ancak her ikisi de diğerinin kontrolündeki topraklarda ve hava sahasında operasyonlar yürütüyor.

Bu operasyonlar bazen kontrol noktalarına, tesislere ya da militanlar tarafından kullanıldığı iddia edilen yerlere zarar vermeyi amaçlıyor. Aynı zamanda liderleri kamuoyunun baskısına boyun eğmeye ve yanlış hesaplama potansiyeline sahip bir şekilde karşılık vermeye zorlamak, onları utandırmak veya kışkırtmak da amaçlanıyor.

Bu faaliyetlerin çoğu Keşmir'i Hindistan ve Pakistan arasında bölen Kontrol Hattı boyunca gerçekleşiyor.

Jfjdj
Hindistan ile Pakistan arasındaki Wagah Sınır Kapısı yakınlarında duran Hindistan Sınır Güvenlik Güçleri (AFP)

Bu hattın medya ve kamuoyundan büyük ölçüde izole edilmiş olması, saldırı veya misilleme iddialarının bağımsız olarak doğrulanmasını zorlaştırıyor.

Bu tür olaylar, iki ülkenin nükleer kapasiteleri göz önüne alındığında uluslararası endişeleri arttırmakta, dikkatleri Hindistan ve Pakistan'a ve nihayetinde Keşmir üzerindeki rekabet eden iddialarına geri çekmektedir.

Her iki ülkenin de kaynaklar için rekabet etmesini gerektirecek bir durum söz konusu değil

Pakistan'ın muazzam bir maden zenginliği var, ancak Hindistan'ın bundan faydalanmak gibi bir arzusu yok. Hinduların çoğunlukta olduğu Hindistan ile Müslümanların çoğunlukta olduğu Pakistan arasında temel ideolojik farklılıklar olsa da birbirlerine hükmetmek ya da birbirlerini etkilemek gibi bir amaçları yok.

Keşmir dışında birbirlerinin topraklarında hak iddia etmek ya da hegemonya kurmak gibi bir niyetleri de yok.