Haysom: Sudan'daki geçiş dönemi kırılgan olacak

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Özel Danışmanı Nicholas Haysom (Şarku’l Avsat)
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Özel Danışmanı Nicholas Haysom (Şarku’l Avsat)
TT

Haysom: Sudan'daki geçiş dönemi kırılgan olacak

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Özel Danışmanı Nicholas Haysom (Şarku’l Avsat)
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Özel Danışmanı Nicholas Haysom (Şarku’l Avsat)

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres'in Özel Danışmanı Nicholas Haysom, Şarku’l Avsat verdiği özel röportajda, BM’nin “Askeri Geçiş Konseyi’nin (AGK) yetkilerini sivillerin başkanlığındaki bir iktidara devretme yönündeki Afrika Birliği (AfB) girişiminin” arkasında olduğunu söyledi. Ayrıca ordunun ülkeyi daha iyi bir yere taşıyabilme ya da iktidarda kalmaya çalıştığı takdirde yıkıcı bir krize sürükleme kabiliyetine sahip olduğuna dikkat çekti.
Sudan'ın derin bir ekonomik krizin içinden geçtiğini dile getiren Haysom, sivil bir iktidarın kurulması yönünde ilerleme kaydedilmesi durumunda bu krizin üstesinden gelinebileceğini vurguladı. Bunun yanı sıra provokasyonlara boyun eğmeyerek kaderini barışçıl bir şekilde kendi elleriyle cesurca belirlemeye çalışan Sudan halkına övgüde bulundu.
Şu anda mevcut siyasi krizle baş etmekle birlikte Sudanlıların önünde, aynı zamanda harika bir fırsatın bulunduğunu düşündüğünü dile getiren Haysom, bu problemlerin ve fay hatlarının yeni değil, bu Arap-Afrika ülkesinin 50 yıldan fazla bir süredir bu sorunlarla boğuştuğunuz söyledi.
Sudan'daki tüm siyasi unsurlar arasındaki uzlaşıya destek vermeye yönelik uluslararası çabaları devam ettirmek üzere Hartum'a gerçekleştireceği ziyaretin arifesinde Şarku’l Avsat’a konuşan Haysom, Nelson Mandela ilkelerine ilham kaynağı olan uluslararası bir diplomat olarak biliniyor.
BM Genel Sekreteri Özel Danışmanı Nicholas Haysom ile gerçekleştirilen röportajın metni:
-Sudan'daki tarafların, Devlet Başkanı Ömer el-Beşir'in devrilmesinin ardından ülkedeki durumu rayına oturtma konusunda bir miktar ilerleme kaydettikleri görülüyor. Birleşmiş Milletler (BM) bu gelişmeyi nasıl değerlendiriyor?

BM, Sudan’daki iktidarın ordudan sivillere geçişi için standartlar koyan AfB’nin girişimini destekleme hususunda erken bir pozisyon aldı. Sivil liderliğin tam olarak ne anlama geldiği henüz açık değil. Fakat Sudanlıların kendilerinin, çatışmanın sivil tarafını desteklediğini söylenebilecek düzenlemeler üzerinde hemfikir olmaları önemlidir. Anlaşma, siviller ile askerler arasında bir tür ortaklık veya ittifak olduğunu gösteriyor. Ancak bu ortaklığın kesin şartları hala bir anlaşmazlık noktası olarak kalmaya devam ediyor. Uluslararası toplumdan sivil bir iktidarın kurulması hususunda net bir tutum takınmasını ve buna bağlı kalmasını istiyoruz. Bunun yanı sıra geçiş döneminin kırılgan olacağının ve ordunun korumasına ihtiyaç duyulacağının farkındayız. Öte yandan yönetimden sorumlu sivilleri ve ordunun buna saygı duyduğunu görmek istiyoruz. Bunun tam olarak nasıl olacağını göreceğiz. Biz konuşurken, tarafların bir anlaşma metni üzerinde anlaşmaya çalıştıklarını biliyorsunuz. Ordu ve siviller arasındaki ilişkiyi belirlemek ve ordunun sivil kararları veto etme hakkı olup olmadığı gibi bazı önemli hususların artık ele alınması için en kısa zamanda bu süreci tamamlamalarını umuyoruz.
-Tarafların şu ana kadar gerçekleştirdikleri hususların büyük bir ilerleme olduğunu düşünüyor musunuz?
Gerçekleştirilecek atılım, tarafların bir anlaşmaya varmalarıdır. Anlaşmanın şartlarını değerlendirmeye başladıktan sonra taraflar farklı yorumlara sahip olabileceklerinin farkına varacaklar. Bundan dolayı, uygulanmadığı sürece nihai bir anlaşmaya varıldığı için kutlama yapmayacağız.
-İktidarın sivillere devredilmesi sürecinin ne kadar hızlı gerçekleşmesini istiyorsunuz?
Sanırım erken olması daha iyi olur. Uluslararası toplumun, düzenlemeler hususunda askeri otorite ile muhatap olmaktan uzun vadede rahatsız olacağını söylemeliyim. Sivil otoritenin hakkı olan yeri aldığını görmeye dönük bir özlem var. Ancak bundan sonra bazı önemli meseleleri ele almaya başlayabiliriz. Şu anda Sudan’ın, ülkede yaşanan siyasi zorluklardan bağımsız olarak derin bir ekonomik krizde olduğunu vurgulamak istiyorum. Ekonomik dar boğazdan çıkış, gerek üye devletlerin gerekse de uluslararası ve bölgesel finans kurumlarının Sudan ile dünyanın geri kalanı arasındaki ekonomik ilişkiyi düzeltmek için bir program geliştirmesine bağlıdır. Bildiğiniz gibi, Sudan ABD tarafından terörün devlet sponsorları listesine eklendi. Bu borçların hafifletilmesine yönelik girişimleri de etkiler. Bunların hepsi mümkündür. Nitekim Sudan listeden çıkarılabilir ve borç yükünün azaltılması temin edilebilir. Sivil iktidara doğru ilerleme kaydedildiği takdirde Sudan'a büyük bir iradenin bulunduğuna tanık olacağız.
-Bu hedeflere ulaşılması hususunda nasıl bir destekte bulunuyorsunuz?
Desteğimizi büyük ölçüde AfB girişimi için uluslararası desteği sağlama hususuyla sınırladık. Başka bir deyişle, AfB tarafından takip edilen yola ek olarak bir başka yol inşa etmekten kaçındık.
-Arap dünyasının bu yönde nasıl bir destek verdiğine tanık olduk…
Evet, provokasyonlara rağmen kaderini, barışçıl bir şekilde kendi elleriyle cesurca belirlemeye çalışan Sudan halkının çabalarına yönelik bir hüsnü niyet söz konusu. Altı ay boyunca provokasyonlara boyun eğmeyerek barışçıl gösteriler düzenlediler. Sıradan insanların katılımıyla ve büyük bir cesaretle bunu gerçekleştirdiler. Fotoğraflara bakın, kadınları ve çocukları sokakta yürürken göreceksiniz.
Sudan’ın Arap desteğine ihtiyacı var
-Arap ülkelerinden beklentileriniz neler? Sudan’ın Afrikalı kimliğinin yanı sıra aynı zamanda bir Arap ülkesi olduğunu biliyoruz…

Sudan'da Arap Birliği'nden bir heyet vardı. Desteklerini dile getirdiler. Desteklerini sürdürecekleri hususunda onlara güveneceğiz. Ayrıca Körfez ülkeleri dahil olmak üzere Kızıldeniz'deki komşularını da desteklememiz gerekiyor. Sudan'ın fakir bir ülke olduğunu ve yalnızca Arap dünyasından değil, dünyanın geri kalanından da finansal desteğe ihtiyaç duyacağını göz önünde bulundurmalısınız. Sudan’ın hem Arap hem de Afrika kimliğine sahip olduğu doğru. Somali, Güney Sudan, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Libya gibi çatışmaların yaşandığı bir dizi ülkeyle sınırları var. Sudan'da işler kötüye giderse, bunun bölge üzerinde bir bütün olarak etkisi olacaktır. Zaten burası oldukça kırılgan bir bölge. Öte yandan bu Sudan için sadece mevcut siyasi krizle baş etmek için değil, aynı zamanda 50 yıldan fazla bir süredir onu etkileyen sorunların üstesinden gelmek için büyük bir fırsat. Dolayısıyla umduğumuz şey şu an sadece bu anlaşmanın imzalanması değil. Ancak daha büyük bir anlaşma Sudanlıların karşı karşıya kaldığı sorunları çözecektir.
-Bu mesaj Sudanlılara mı iletildi?
Evet, ülke arenasındaki tüm oyunculara bu mesaj iletildi. Sudan büyük bir sorunlar karşı karşıya olduğu gibi kaçırılmaması gereken büyük fırsatın da önünde duruyor.
-Onlardan neler işitiyorsunuz?
Bunun farkındalar. Her iki tarafın da daha geniş kapsamlı bir barışa öncelik verdiğini düşünüyorum.
-Bunun Sudan’ı yalnızca mevcut krizden değil, ülkenin maruz kaldığı kronik hastalıklardan da kurtaracak bir fırsat olduğuna gerçekten inanıyor musunuz?
Evet, uzun süredir ülkenin mustarip olduğu bu kronik krizden kurtaracağına inanıyorum.
-Peki, ne yapmaları gerekiyor?
Öncelikle, silahlı grupların Sudan'ın nasıl yönetileceği hususundaki geniş bir tartışmaya katılmalarının bir yolunu bulmaları gerektiğini düşünüyorum.
-BM bunun için hazır mı? Bu hedefin gerçekleşmesi için çalışıyor mu?
Onlarla konuşuyoruz ve bu doğrultuda teşvik ediyoruz.
-Kimlerle konuştunuz?
Son olarak Malik Agar ve Minni Minnawi ile görüştüm. Ben de Addis Ababa’daydım. Ayrıca geçmişte ordu ile görüşmelerde bulundum.
-Şu an oynadığı merkezi rolden dolayı orduya atıfta bulunmak oldukça önemli…
Ordu, ülkeyi daha iyi bir yere taşıyabilme ya da iktidarda kalmaya çalıştığı takdirde yıkıcı bir krize sürükleme kabiliyetine sahip.
-Endişeli misiniz?
Hayır. Anlaşmadan dolayı sevinçliyiz. Çünkü iktidarın sivillere devredilmesi gerektiğini gösteriyor.
-BM’nin bu tür krizlerde faydasız olduğuna dair bir inanç var. BM Sudan'da neden başarılı olsun?
Tekrarlamama izin verin: Sudan’daki çabalara liderlik etmeye çalışmıyoruz. BM’nin -özellikle bölgesel ve alt bölgesel kuruluşların kendi alanlarındaki sorunları çözmede oldukça kıskanç olmaları dolayısıyla- her türlü çabaya öncülük edemeyeceği tamamen doğru. Uygun bir şekilde hareket ediyoruz ve öncülük etmesi gereken tarafları destekliyoruz. BM’nin düşünüldüğü kadar faydasız olduğuna katılmıyorum. Bu, büyük ölçüde üye devletler arasındaki bölünmelerin ve Güvenlik Konseyi'nde bir birlik oluşturamamalarının bir yansımasıdır.
-Güvenlik Konseyi'nde yeterli destek var mı?
Bunun geniş destek alabilecek bir durum olduğunu düşünüyorum.
-Ancak Güvenlik Konseyi'nden AfB ile birlikte sarf ettiğiniz çabaları destekleyecek güçlü bir netice görmedik?
Sudan'daki durumu tartıştıktan birkaç gün sonra bir açıklama yaptılar. Bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü AfB, Güvenlik Konseyi'nin desteğini beklediğine dair açık bir sinyal verdi. Bu gerçekten başka bir yer için söz konusu değil.
-Bir arabulucu olarak, Güvenlik Konseyi'nin desteğine mi ihtiyacınız var?
En nihayetinde Güvenlik Konseyi'nin mutlak yetkiye sahip olduğunu düşünüyorum. İnisiyatifi ele almak için oy elde edemezse arabulucunun ellerinin de bağlanacak.
Öldürülen göstericilere ilişkin soruşturmalar
-Öne çıkan bir diğer mesele ise devrik Devlet Başkanı el-Beşir'in Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin suçlamaları ile karşı karşıya olmasıdır. Şimdi ne olacağı hakkında birtakım sorular var…
Bu, kararı verecek olan Sudan halkına başvurmanız gerektiğini düşündüğüm bir konudur. Geçmiş suçlar için hesap sorulmasını isteyip istemediklerine ve ne kadar ileri gideceklerine karar vermek zorundalar. Acil olan el-Beşir’in meselesi değil, öldürülen protestocular meselesi. Protestocular öyle ya da böyle hesap sorulmasını talep ediyorlar. Halen Sudan'da bu soruşturmanın niteliğinin ulusal mı yoksa uluslararası mı olacağına dair bir tartışma var. Şu anda hangisinin daha iyi olduğuna dair yorum yapmak istemiyorum. Fakat geçiş sürecinin Sudanlıların ellerinde olduğunu vurgulamak istiyorum. Seçtikleri hesap sorma şeklini desteklemeleri gerekiyor. Bunun uzlaşı sürecinin bir parçası olması gerekiyor. Bunun bazı uluslararası katılımın da sağlanmasıyla birlikte ulusal bir niteliğe sahip olması daha olası görünüyor.
-Sudan'a ne zaman gideceksiniz ve ne yapacaksınız?
Bu hafta gitmeyi ve imza töreninin gerçekleşmesini umuyorum. Söz konusu anlaşmanın geliştirilmesi gerekecek. Ayrıca anlaşmanın uygulanması gibi bir diğer mesele var. Bu kolay olmayacak. Denetim rolünün ne kadar güçlü olduğu konusunda farklı görüşler var. Hükümetin kurulması, bakanların ve sivil yönetimin diğer önemli unsurlarının atanması sürecince bunun nasıl yapılacağı gibi bir mesele var.
-Bunun için belirlenen bir zaman çizelgesi var mı?
Henüz öngörülen bir zaman çizelgesi yok. Ancak konuştuğumuz gibi iktidarın sivillere devrine kadar Sudan’ın AfB üyeliği askıda kalacak. ABD Kongresi de iktidarın sivillere teslim edilmesine dek rejime yönelik yaptırımlar uygulama ve ilişkileri askıya alma kararını sürdürme yönünde bir karar aldı. Bundan dolayı bu süreç ne kadar hızlı bir şekilde gerçekleşirse Sudan’ın dünyanın geri kalanıyla diplomatik ve ekonomik ilişkilerini normalleştirmesi o kadar hızlı olur.
-Güvenlik Konseyi, BM-Afrika Birliği Darfur Ortak Barış Gücü'nün (UNAMID) geri çekilme sürecini durdurdu…
Bu doğru. Sudan hükümetiyle geri çekilme sürecine ve sonuçlarına ilişkin görüşülmesi gerekiyor. Sivil liderliğinde yeni bir hükümetin kurulacağı göz önüne alındığında ortaya çıkan soru, şu anda kiminle konuştuğumuzdur.
-Sürecin sonunda seçimlerin yapılması gerekiyor…
En nihayetinde durum, demokrasi ya da devletin kurmak istediği herhangi bir şeye köprü kurmaya odaklanan bir geçiş aşamasıyla ilgilidir. Geçiş dönemi genellikle seçimlerle sonuçlanır. Sonra geçiş süreci sona erer, çünkü artık yeni bir hükümet kurulmuştur.



 Fransız yazar Jelloun, İsrail'in Gazze'deki saldırıları ve İslamofobi'ye ilişkin AA'ya konuştu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

 Fransız yazar Jelloun, İsrail'in Gazze'deki saldırıları ve İslamofobi'ye ilişkin AA'ya konuştu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Birçok ülke ve Türkiye'de kitapları sevilerek okunan Fas asıllı Fransız yazar Tahar Ben Jelloun, İsrail'in Gazze'ye yönelik katliamlarının bir soykırım olduğunu belirterek, "Netanyahu'ya mektup yazdım. 'Savaşı kaybettiğini, çünkü herkesi öldürse bile Filistin'in orada kalacağını, Filistin halkının her zaman var olacağını' söyledim." ifadesini kullandı.

"Kum Çocuk", "Kutsal Gece", "Yoksullar Hanı", "Bay Ahlak'ın Çöküşü", "Kızıma Irkçılığı Anlatıyorum" gibi Türkçeye çevrilenlerin yanı sıra "Çocuklara İslam'ı Anlattım" ve "Kazablanka Aşıkları"nın da aralarında bulunduğu kitapların yazarı, Fransa'nın prestijli edebiyat ödüllerinden Goncourt Ödülü sahibi Tahar Ben Jelloun, Institut Français organizasyonuyla Ankara'ya geldi.

Fas'ta 1944'te doğan, ortaöğrenimi­ni Tanca şehrinde tamamlayan Ben Jelloun, 1971'de Fransa'ya göç ederek sosyoloji ve sosyal psikiyatri alanında öğrenim gördü.

30'dan fazla kitap kaleme alan Ben Jelloun, 1987'de "Kut­­sal Gece" romanıyla Gon­court Ödülü'nü alarak Fransa'da bu ödüle layık görülen ilk Faslı yazar oldu.

Eserlerinde ülkesinin sıkıntılarını, ırkçılık, göçmen soruları ve İslam karşıtlığını konu edinen Ben Jelloun, 1970'lerde başladığı gazeteciliği, Fransa'nın Le Monde gazetesinde sosyal ve siyasal konuları ele aldığı yazılarıyla sürdürüyor.

Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Ünüvar'ın ev sahipliğinde öğrenciler ve akademisyenlerle söyleşide bir araya gelen Ben Jelloun, öncesinde, yazarlık serüveni, kitaplarına konu aldığı Filistin ve Gazze'deki katliamlar ile dünyada artan İslamofobi'ye ilişkin Anadolu Ajansı (AA) muhabirinin sorularını yanıtladı.

Soru: Türkiye'yi gezme şansınız oldu mu?

Tahar Ben Jelloun: Ne yazık ki Türkiye'yi gezme şansım olmadı. İstanbul'a kitaplarımı tanıtmak için 20 sene önce geldim ve çok hızlı bir gezi olmuştu.

Soru: Şu an üzerinde çalıştığınız bir roman var mı? Edebiyatçılar hakkında merak edilen bir şeydir, eski romanlarınızı dönüp okuyor musunuz, "Bugün yazsam farklı yazardım." diyor musunuz?

Tahar Ben Jelloun: Geçen yıl çıkan "Kazablanka Aşıkları" adlı romanımın devamı üzerinde çalışıyorum. Günümüz Fas'ında, Kazablanka'nın orta sınıfında evlilik üzerine bir hikaye. Şu anda ikinci cildi üzerinde çalışıyorum. Kitaplarımı geriye dönüp okumuyorum. Kitaplarımı asla tekrar okumam ve sonra onları unuturum.

Soru: Fransa'da yaşıyorsunuz ve ana vatanınız Fas ile bağlantınızı asla kesmemişsiniz, öyle değil mi?

Tahar Ben Jelloun: Evet, tabii ki yılda 4-5 ay oraya gidiyorum. Fas'a ihtiyacım var çünkü kitaplarımın çoğu Fas hakkında. Balzac'ın bir romancının ne olduğuna dair tanımını ele alırsak, "Bir romancı kendi çağının tanığıdır." der ve benim çağım Fas. Ülkemden kopamam.

Soru: Edebiyatçılık yaş aldıkça farklı bir çehreye bürünüyor mu? Edebiyata başladığınız ilk dönem ile bugünü kıyasladığınızda değerlendirmeniz nasıl olur?

Tahar Ben Jelloun: Yazmaya ilk başladığımda çok zorlandım. Romanı beni eleştirmeyecek, "İyi, bu güzel." diyecek bir yayıncıya teslim etmek istiyordum. Bugün de aynı zorluğu yaşıyorum ancak buna alıştım ve bir romanın yayımlanmasından bir gün önce, 50 yıl önce hissettiğim kaygıyı, heyecanı hissediyorum. Her yaşta hata yapabilirsin, her yaşta kötü bir kitap yazabilirsin. Bir yazar kendinden çok şey talep etmelidir.

- "Sinemacılardan ilham aldım"

Soru: Kitaplarınız akıcı ve betimlemeyi çok seviyorsunuz. Gençliğinizde hangi edebiyatçılardan etkilendiniz? Yazın hayatınıza etki eden, besleyen unsurlar neler oldu?

Tahar Ben Jelloun: Gençliğimde Tanca'da olduğumuz için dikkatimizi dağıtacak çok az şey vardı. Haftada iki kitap ödünç alıp okuduğum bir Fransız kütüphanesi vardı. Balzac, Victor Hugo, Jules Verne ve farklı şairleri okudum. Yazmaya başladığımda, beni en çok etkileyen kişiler yazarlar değil, film yapımcıları, sinemacılardı. Hikaye anlatma tekniği, okuyucuyu ya da izleyiciyi sıkmamak için dikkatli olmanızı gerektirir. Alfred Hitchcock, Fritz Lang ve John Ford gibi büyük sinemacılardan, ülkelerini ve hikayelerini film aracılığıyla anlatmayı seven insanlardan ilham aldım. Yazarların da üzerimde etkisi vardı elbette çünkü sürekli okurdum.

- "İnsanoğluna güvenmiyorum"

Soru: İnsanı merkeze alan kitaplar yazıyorsunuz. 1970'lerden bu yana gittiğiniz ülkelerdeki gözlemlerinize göre toplumların ve insanların davranış modelleri değişti mi, değerlendirmeniz nedir?

Tahar Ben Jelloun: Her zaman bir hümanist oldum. Ülkem Fas'ta kadın haklarından başlayarak insan hakları için kampanya yürüttüm. İlk romanım kadınların durumuyla ilgiliydi ve sonra devam ettim. Şu anda dünyada neler olduğunu görüyoruz. Ukrayna, Gazze, Afrika'nın daha karmaşık hale gelmesi, bazı coğrafyalarda diktatörlerin iktidara gelmesi... Hepsi çok korkutucu çünkü hukuka ve adalete saygısı olmayan insanlarla uğraşıyoruz. Bu yüzden insanlığa, insanoğluna güvenmiyorum. Ancak sade bir vatandaş olarak yazmaya ve politikacılardaki bu insanlık yoksunluğunu kınamaya devam ediyorum.

- "Göçmenlik, edebiyatımda her zaman konu olmuştur"

Soru: Dünyanın her yerinde göçmen sorunu var. Siz de 27 yaşında Fas'tan Fransa'ya göç etmişsiniz ve belki de bir süre Fransa sizi göçmen olarak kabul etti. Kitaplarınızda da bu konuyu irdeliyorsunuz. Son 40-50 yılda göçmenlerin durumu nasıl bir hal aldı?

Tahar Ben Jelloun: Göçmenlerin her yerde olduğu bir zamanda yaşıyoruz ve bunlar önceki dönemin politikaları olan sömürge politikaları, az gelişmişlik ve ırkçı politikalardan kaynaklandı. Şimdi bu nedenlere bir de iklim sorununu ekliyoruz. Fransa'da göç, sömürgeciliğin doğrudan bir sonucuydu. 40'lı, 50'li ve 60'lı yıllarda Fransızlar fabrikalarında çalıştırmak ve insan gücü edinmek için Cezayir, Fas ve Tunus'a gitti. Fransız hükümeti 70'li ve 75'li yıllardan itibaren insani bir bakış açısıyla göçmenler ve ailelerini bir araya getirmeye karar verdi. Fransa'da çalışan erkekler, eşlerini ve çocuklarını ülkeye getirme hakkına sahip oldu. O andan itibaren yeni doğumlar başlayacak ve göçmenlerden değil ama göçmenlerin çocuklarından oluşan yeni bir nesil ortaya çıkacaktı. Bu çocuklar bunu çok ağır yaşadı. Tanınmadıklarını, düzgün bir şekilde karşılanmadıklarını hissettiler. Kalitesiz okullara devam ettiler ve sonuçta ikinci sınıf Fransızlar oldular.

Ben ekonomik bir göçmen değildim. Bir dönem entelektüeller için Fas'ta yaşamak çok zordu, bu yüzden Fransa'ya geldim çünkü bazı arkadaşlarım fikirleri yüzünden çeşitli sıkıntılar çekiyordu. Fransa'da göçmenlere okuma yazma dersleri verdim. Göçmenlik, edebiyatımda her zaman konu olmuştur. Günümüze kadar onların neler yaşadığına tanıklık etmenin ve buna yönelik yazmanın önemli olduğunu düşünüyorum çünkü pek de iyi şeyler yaşamıyorlar.

- "Gazze'de yaşananlar bir trajedidir, soykırımdır"

Soru: İslam'ı anlatmak için kitaplar yazdınız ve Fransa'da İslam'ı anlatıyorsunuz. Bugün artan bir şekilde İslamofobi var. Gazze'de 14 bin çocuk İsrail'in katliamlarıyla hayatını kaybetti. Bu katliam nasıl son bulacak, dünyanın her yerinde kaygı uyandıran bu sıkıntı için değerlendirmeniz nedir?

Tahar Ben Jelloun: Ben edebiyatçı, yazar ve sosyolog olarak değil, sıradan bir vatandaş, bir aile babası olarak, tıpkı "Kızıma Irkçılığı Anlattım" kitabını yazdığım gibi, "Çocuklara İslam'ı Anlattım" kitabını da Fransız çocukların İslam'ın ne olduğunu anlamalarını teşvik etmek için yazdım. Bu bir eğitim ve pedagoji meselesi. Ancak başörtüsüyle ilgili yaşanan olaylar, İslamcılığın bir ideoloji haline gelmesi, terörizm, pek çok konu var. İslam dininin kötüye kullanılmasını İslam devleti ideolojisiyle birbirine karıştırıyoruz. Batı'da İslam'ın ne olduğu konusunda bir bilgi eksikliği var, İslam farklı gösteriliyor. İslam hakkında doğru bir şekilde konuşabilen çok az insan var.

Gazze'de yaşananlar bizim için bir acıdır. Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısını bir makale yayımlayarak alenen kınadığım doğrudur. Ancak korkunç olan İsrail'in 6 aydır sivilleri bilerek katletmek, çocukları öldürmek ve her şeyden önemlisi Filistin halkını aç bırakmak için gıda yardımının gelmesini engellemesi. Gazze'de yaşananlar bir trajedidir ve dünyada suçu tersine çevirmek için çok fazla baskı var. Netanyahu ve ordusunun planı tüm Filistinlileri yok etmek. Bu kesinlikle onun saplantısı, mümkün olduğunca çok Filistinliyi öldürmek ve böylece yeryüzünde hiç Filistinli bırakmamak... İsrailliler, soykırım kelimesinin Yahudilerin soykırımından başka bir şey için kullanılmasını istemiyor. Ancak bir hastaneyi, bir okulu ya da sadece uyuyan ailelerin olduğu bir köyü bombaladığınızda ve herkesi katlettiğinizde, bu soykırımdır. Trajedi şu ki diyalog ve müzakere olabilmesi için herhangi bir uzlaşma göremiyoruz. Bunu istemiyorlar, İsrailliler barışla ilgilenmiyor. Dolayısıyla bu trajedinin olumlu bir sonuca ulaşacağını düşünmüyorum.

- Netanyahu'ya yazdığı mektupla BM'den arandı

Soru: Gazze'de yaşananları romanlaştırma düşünceniz var mı?

Tahar Ben Jelloun: Filistin hakkında şiirler, tiyatro piyesleri yazdım. Gazze'de olanlar için İtalya'da "Çığlık" adında küçük bir kitap yayımladım. Çünkü Fransa'da yayımlamak için ortam müsait değildi. Hem 7 Ekim'in dehşetini hem de İsrail ordusunun dehşetini anlattım. Bir yandan Hamas'ın saldırılarını yazdığım için Arap arkadaşlarım tarafından hakarete uğradım, diğer yandan da İsrail ordusuyla ilgili metinlerimi yayımladığımda Yahudi arkadaşlarım tarafından antisemitik olduğum söylenerek saldırıya uğradım. Düşündüğünü söyleyen özgür bir entelektüelim ve kimseyi memnun etmeye çalışmıyorum. Bir insan olarak her gün gördüklerimi kınıyorum. Ve yazıyorum, yapmam gereken tek şey bu. Ayrıca Netanyahu'ya bir ay önce açık bir mektup yazdım ve bu mektup birkaç gazetede yayımlandı, Netanyahu'ya 'savaşı kaybettiğini çünkü herkesi öldürse bile Filistin'in orada kalacağını, Filistin halkının her zaman var olacağını' söyledim. Bir gazete beni Yahudi karşıtı olarak suçladı. Le Point'te genç bir Yahudi kadın tarafından yayımlanan, bana hakaret eden ve beni karalayan bir yazı yazıldı. İsrail'den bana karşı çok fazla tepki geldi. Bu mektup BM'ye kadar ulaşan ve oradaki pek çok yetkili tarafından okunan bir mektuptu. BM'den bu konuda beni aradılar. Mektup hala sosyal ağlarda dolaşıyor.

- "Batı'daki entelektüeller İslam'a ve Müslüman nüfusa pek ilgi duymuyor"

Soru: Faslı Fransız yazar olarak İslamofobi'nin çözümleneceğini düşünüyor musunuz? Edebiyat ve edebiyatçılar bu soruna kulak tıkıyor mu?

Tahar Ben Jelloun: Fransa'da bir din olarak İslam'ın çok kötü bir imajı var. Hem İslam'ı ve Müslümanları sevmeyenler hem de İslamofobi olarak adlandırılan İslam karşıtı ırkçılığı savunanlar var. İslam'dan korkan pek çok kişi var. Batı'daki entelektüeller, sanatçılar ve yazarlar, İslam'a ve Müslüman nüfusa pek ilgi duymuyor.

İslam'ı nefret konusu haline getiren aşırı sağcı siyasi partilerimiz var. Örneğin Eric Zemmour adında, partisi olmayan ama seçimlere katılmış eski bir gazeteci, aşırı sağa çok bağlı bir politikacı, İslam'ın Fransa için bir tehlike olduğunu söylüyor. Ayrıca "Tesettürlü bir kadın hareket halindeki bir camidir." demiş ve bunu sık sık tekrarlamıştır. Irkçı nefreti kışkırtmaktan hüküm giydi. Ancak bu durum Müslüman karşıtı duyguların yayılmasını engellemedi.

- Fransız yazar, Yaşar Kemal, Orhan Pamuk ve Nedim Gürsel okumuş

Soru: Türkiye, Fransa'nın prestijli ödüllerinden Goncourt'ta ödül alacak eserlerin seçimine dahil oldu. Pek çok ülke bu seçimi yapıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Türk edebiyatını ve kitaplarını okuma fırsatınız oldu mu?

Tahar Ben Jelloun: Gençken Yaşar Kemal'i okurdum, Fransa'da en çok tanınan Türk yazardı. Orhan Pamuk'un eserleri ile Fransızca ve Türkçe yazan arkadaşım Nedim Gürsel'i okudum. Türk kültürüne ve Türk sinemasına çok sempati duyuyorum. Fas ve Türkiye arasında pek çok benzerlik var. Fas'ta Türkiye'ye büyük saygı duyuluyor. Türkiye, Fas'ta endüstriyel, ticari ve zanaat düzeyinde varlık gösteriyor. İki ülke arasında büyük ilişkiler var. Bu da memnuniyet verici. Sizi şaşırtabilir belki ama yaklaşık 10 yıl önce Fas'ta Arapça yayımlanan bir Türk dizisi büyük beğeni kazandı. Dolayısıyla Türkiye bizim için çok tanıdık ve dost bir ülke.

Türkiye'nin Goncourt seçimini lanse etmek için Ankara'ya geldim ve perşembe günü İstanbul'a gidiyorum. Dünyada yaklaşık 42 ülkede öğrenciler bizim hazırladığımız kısa listedeki kitapları okuyor, bir araya gelip bir kitap için oy kullanıyor ve o kitap, prensip olarak Goncourt seçiminin yapıldığı ülkenin diline çevriliyor. Brezilya, Yunanistan ve Fas'tan Cezayir, Polonya ve Romanya'ya kadar, Goncourt seçimini yapan 42 ülke var ve bu Fransızca konuşulan ülkelerdeki gençlerin daha çok okumasını sağlıyor, bu yüzden önemli bir proje.

Yazar Ben Jelloun, röportaj sonrasında, Anadolu Ajansının, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarında beyaz fosfor kullanması başta olmak üzere işlediği savaş suçlarına yönelik belge niteliğindeki fotoğrafların yer aldığı "Kanıt" kitabını inceleyerek, AA'ya tebrik ve çalışmadan dolayı teşekkürlerini iletti.