Geçtiğimiz Pazar günü geçiş dönemi belgelerinin imzalandığı an (AFP)
Hartum/Ahmed Yunus
TT
TT
Sudan'da şimdi ne olacak?
Geçtiğimiz Pazar günü geçiş dönemi belgelerinin imzalandığı an (AFP)
Sudan Askeri Geçiş Konseyi (AGK), dün aralarında iki kadının da bulunduğu egemenlik konseyinin 11 üyesinin atanmasına ilişkin bir kararname yayınladı. Yeni konsey, 39 aylık geçiş dönemi boyunca ülke yönetimini elinde bulunduracak. Öte yandan yerel basında yer alan haberlerde, Sudanlı tarafların Nemat Abdullah Muhammed Hayr’ın yargıtay başkanı olarak atanması ve başsavcının kim olacağı hususunda uzlaşıya vardığı kaydedildi.
Egemenlik konseyinin bugün yargıtay başkanı önünde yemin etmesinin ardından askeri konsey feshedilecek ve bir sonraki oturumda başbakanın ataması yapılacak.
Egemenlik konseyi, taraflar arasında üzerinde uzlaşılan bağımsız bir şahıs ile birlikte 5 sivil ve 5 asker olmak üzere toplamda 11 kişiden oluşuyor. Orgeneral Abdulfettah el-Burhan’ın başkanlığını yapacağı konsey üyeleri arasında Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti), General Şemseddin Kebaşi, General Yasir el-Avad ve General İbrahim Cabir’in yanı sıra, Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG) tarafından seçilen Dr. Ayşe Musa, Profesör Sıddık Tavır, gazeteci Muhammed el-Fekki Süleyman, hukukçu Hasan Şeyh İdris, Hukuk Danışmanı Kıpti Nicola İssa Abdülmesih ve Hasan el-Teayişi bulunuyor.
17 Ağustos'ta imzalanan geçiş dönemine ilişkin belgeler uyarınca egemenlik konseyi, 6’sı sivil ve 5’i asker olmak üzere 11 üyeden oluşacak. Konseye ilk 21 ay boyunca bir general başkanlık edecek ve kalan 18 ayda ise konsey başkanlığı sivillere devredilecek.
Sudan’da yoğun kamuoyu baskısının altında 12 saat süren fırtınalı bir toplantının ardından ÖDBG liderleri, 3 yıl ve 3 ay sürecek olan geçiş dönemi boyunca ülkeyi yönetecek egemenlik konseyinin 6 üyesinin kim olacağı üzerinde uzlaşıya vardı. Anayasa bildirisinde öngörülen zaman çizelgesi uyarınca egemenlik konseyi üyelerinin atamasının önceki gün gerçekleşmesi gerekiyordu. Fakat özgürlük ve değişim koalisyonu içerisinde üyelerin kimler olacağına dair yaşanan anlaşmazlıkların ardından konsey üyelerinin ataması ertelendi.
AGK ile ÖDBG, iki taraf arasında imzalanan anayasa belgesinde öngörüldüğü üzere, egemenlik konseyinin 11’inci üyesinin Kıpti Nicola İssa Abdülmesih olması konusunda uzlaştılar. Bununla birlikte el-Ayn haber ajansının bir kaynaktan aktardığına göre Sudanlı taraflar Nemat Abdullah Muhammed Hayr’ın yargıtay başkanı olarak atanması hususunda da uzlaştı.
Askeri konseyin feshedilmesinin öncesinde egemenlik konseyinin yemin edebilmesi için Nemat Hayr’ın yargıtay başkanı olarak atanmasına ilişkin kararnamenin yayınlanması bekleniyor. Bunun yanı sıra taraflar arasında, başsavcının kim olacağına ilişkin anlaşmazlıkların çözümü üzerine müzakereler devam ediyor. ÖDBG geçen hafta Abdülkadir Muhammed Ahmed’in Yargıtay Başkanı ve Muhammed el-Hafız’ın ise başsavcı olarak atanmasını önermişti. Ancak askeri konseyin bu iki isme itiraz etmesinin ardından diğer alternatiflere gidildi.
Öte yandan ÖDBG tarafından aday gösterilen ekonomi uzmanı Abdullah Hamdok'un geçici hükümetin başbakanı olarak atanması işlemlerinin bugün tamamlanması bekleniyor. Açıklandığı üzere özgürlük ve değişim koalisyonu başbakanın yemin etmesinin hemen ardından sayısı 20’yi geçmeyecek olan bakanlıklar için uygun gördüğü adayları başbakana teslim edecek. Başbakanın adaylar arasından seçim yapmasını takip eden gün egemenli konseyi tarafından onaylanan bakanlar, ayın sonunda yemin edecekler.
Geçiş dönemine ilişkin belgelerinin imzalanmasını takiben üç aydan kısa bir süre içerisinde yasama ve denetleme görevini üstlenmek üzere 300 üyeli bir yasama meclisinin oluşturulması bekleniyor. Meclisin üyelerinin yüzde 67’si özgürlük ve değişim koalisyonu tarafından seçilecek. Geriye kalan yüzde 33’lük kısım ise azledilen rejime katılmayan kimseler arasından seçilecek.
Ankara, Şam ile Tel Aviv arasında olası bir barışın ardından Suriye'deki nüfuzunu kaybeder mi?https://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5160642-ankara-%C5%9Fam-ile-tel-aviv-aras%C4%B1nda-olas%C4%B1-bir-bar%C4%B1%C5%9F%C4%B1n-ard%C4%B1ndan-suriyedeki
Suriye meselesini takip edenler, olası barış anlaşmasının Türkiye'nin Suriye’deki özellikle askeri ve siyasi nüfuzunu azaltacağını düşünüyor (Independent Arabia)
Ankara, Şam ile Tel Aviv arasında olası bir barışın ardından Suriye'deki nüfuzunu kaybeder mi?
Suriye meselesini takip edenler, olası barış anlaşmasının Türkiye'nin Suriye’deki özellikle askeri ve siyasi nüfuzunu azaltacağını düşünüyor (Independent Arabia)
Mustafa Rustem
Suriye’nin ABD'nin arabuluculuğunda İsrail ile barış anlaşması imzalaması halinde bölgeyi çok önemli bir jeopolitik değişim bekliyor. Bu anlaşma, tüm bölgede bir değişim yaratacak ve hatta özellikle Suriye topraklarında olanlar olmak üzere bölgedeki aktörlerin yapısı ve rolleri değişecek ve bazılarının nüfuzu azalacak.
ABD’nin planlaması
Suriye'ye gönderilen ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi ve Ankara Büyükelçisi Tom Barrack, özellikle halkları aynı söylemlerden bıktığı için diyaloğa hazır ‘yeni bir Ortadoğu’dan bahsetti. Barrack, normalleşmeyle ilgili son açıklamalarında, “Öncelikle Gazze'deki durumun iyileşmesiyle birlikte herkesin İbrahim (Abraham) Anlaşmaları’na geri döneceğini göreceksiniz” dedi.
Barrack, İran ile İsrail arasındaki savaşın Ortadoğu'da yeni bir süreç başlattığını ve savaşın ardından Tel Aviv ile Beyrut ve Şam arasında normalleşmenin gerekli hale geldiğini belirtti.
Türkiye ile ABD arasında F-35 savaş uçakları programı ve ABD tarafından Ankara'ya uygulanan yaptırımlarla ilgili anlaşmazlıkların bu yıl sonuna kadar çözüleceğini öngören Barrack, “Türkiye ile İsrail arasında mükemmel ilişkiler vardı ve bu tekrar olabilir. Dolayısıyla görüşmeler ve diyalog olacak. Suriye ile İsrail ve Lübnan ile İsrail arasında da aynı şey olacak” şeklinde konuştu.
Şartlı anlaşma
Şarku’l Avsat’ın i24NEWS’ün İbranice kanalından aktardığı habere göre Suriyeli bir kaynak 2025 yılının sonlarında bir anlaşma imzalanacağını belirtti. Söz konusu barış anlaşması, Tel Aviv'in 8 Aralık 2024’te Beşşar Esed rejiminin düşüşünün ardından tampon bölge içinde ilerlediği, Şeyh Dağı (Hermon Dağı) zirvesi de dahil olmak üzere tüm Suriye topraklarından kademeli olarak çekilmesini öngörüyor.
Buna karşın yakınlaşma konusunda hızla gelişen olayları doğrulayan veya yalanlayan resmi bir açıklama yapılmadı. Ancak İsrail'de Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’nın da aralarında bulunduğu Arap liderlerin, arzu edilen barışı ifade eden bir reklam panosunda yer aldığı bir afiş ortaya çıktı.
Suriye'deki bir askeri üssün üzerinde dalgalanan Türk bayrağı (Independent Arabia)
Öte yandan Şara ve Netanyahu’nun Washington'da bir araya geleceklerine dair söylentiler gün geçtikçe artıyor. İsrail Dışişleri Bakanı Gidon Sa'ar, düzenlediği bir basın toplantısında, ülkesinin Golan Tepeleri'nden (Tel Aviv tarafından 1967'de işgal edildi) vazgeçmeyeceğini vurgulayarak, İsrail'in İbrahim Anlaşmaları'nın kapsamını genişletmek ve Suriye ve Lübnan gibi yeni ülkeleri barış çemberine dahil etmekle ilgilendiğini belirtti.
Genişleme ve daralma arasındaki etki
Bu arada, Suriye meselesini takip edenler, olası barışın Türkiye'nin Suriye’deki özellikle askeri ve siyasi etkisini azaltacağını düşünüyorlar. Uzmanlar bu durumu, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinde, özellikle de eski rejimin düşmesinden ve tehditlerinin sona ermesinden sonra, uzun süreli askeri varlığının gerekçelerinin azalması ve birkaç ay önce İsrail'in Şam'ı işgal etmekle tehdit ederken Şeyh Dağı'nın zirvesini işgal etmesinden sonra kararlaştırıldığı gibi Suriye'nin orta kesimleri ve güneyinde askeri üsler kurma planı ile gerekçelendiriyorlar.
Ankara'nın eskisi gibi siyasi bir aktör olarak ortaya çıkması ve ABD’nin devreye girmesiyle nispeten izole olması bekleniyor. Washington'ın özellikle de Şara yönetiminin, Türk ordusu da dahil olmak üzere tüm yabancı güçlerin Suriye topraklarından çekilmesini talep etmesinden sonra Şam'a verdiği desteğin artmasıyla rollerin değişmesi ihtimali de göz ardı edilemez. Bu durum, Ankara’nın ülkenin güneyindeki Suriye ile ortak sınırlarını Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ve Kürt silahlı güçlerinin tehdidinden korumak için hazırladığı planını zayıflatıyor.
Türk siyasi analisti ve yazarı Firas Rıdvanoğlu, beklenen barışın gerçekleşmesi durumunda bunun Türkiye'nin Suriye’deki nüfuzuna herhangi bir etkisi olmayacağını belirtti. Çünkü kararın Tel Aviv ile Ankara arasındaki ilişkileri dengeleyen Şam tarafından alındığını söyleyen Rıdvanoğlu, ‘Türkiye'nin İsrail ile çatışmaya girmeyeceğini de’ sözlerine ekledi. Bu durumun Şam'ın gücü ve ordusuyla ilgili olduğunu, ABD'nin gelişmiş silahlar veya benzeri silahlar edinmesine izin verip vermeyeceğinin bu noktada önem arz ettiğini belirten Rıdvanoğlu, “Suriye'nin İsrail'le rekabet edecek askeri gücü olmadan ekonomik olarak canlanan bir ülke olabileceğini düşünüyorum, bu yüzden Türkiye'nin varlığı her iki taraf için de garanti sağlayacaktır” ifadelerini kullandı. Türkiye'nin nüfuzunun zayıflamayacağını, çünkü Suriye-Türkiye ilişkisinin İsrail ile olan ilişkiyle karşılaştırılamayacağını söyleyen Rıdvanoğlu, “Türk ve Suriye halkları özellikle son 14 yıl içinde birbirleriyle kaynaştılar. Dolayısıyla bu karşılaştırmayı yapmak oldukça zor. Türkiye, halkın kabulü nedeniyle nüfuzunu sürdürecektir. Bu ilk orta aşamadır ve gelecekte durum değişebilir” ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin ilkeleri ve barışın tozu
Ankara, terörle mücadele gerekçesiyle Suriye’de yeni askeri üsler kurmayı planlıyor. Bunlar arasında DEAŞ tehdidiyle mücadele etmek amacıyla inşa edilmesi planlanan bir hava üssü ve bir deniz üssü de bulunuyor. Bunun yanında Suriyeli yetkililere askeri ve güvenlik alanında yardım sağlanacak. Ayrıca Milli Savunma Bakanlığı geçtiğimiz mayıs ayından bu yana, özellikle son altı ayda İsrail'in 700'e yakın hava saldırısı sonucu Suriye ordusunun stratejik ve askeri kapasitesinin tahrip edilmesinden sonra, yeni Suriye ordusunun kapasitesini güçlendirmek amacıyla bir eğitim üssü kurmayı değerlendiriyor.
Şam ve Ankara, Suriye’ye hava koruması sağlamak amacıyla ortak bir savunma anlaşması müzakerelerine başlamışlardı. Anlaşma, Türkiye'nin Suriye’nin orta kesimlerindeki Palmira (Tedmur) kenti yakınlarındaki askeri noktalarda ve üslerde konuşlanmasını ve T4 Hava Üssü’nde Hisar Savunma Sistemi kurulmasını öngörüyordu.
Yeni Türkiye Araştırma Merkezi araştırmacısı Ali el-Esmer yaptığı değerlendirmede, Türkiye’nin Suriye'deki askeri üsleri ve barış konusunun, İsrail'in katı tutumuna bakılmaksızın ABD tarafından kabul edilebilir konular olduğunu belirtti. ABD Başkanı Donald Trump'ın İsrail Başbakanı Netanyahu'ya “(Cumhurbaşkanı Recep Tayyip) Erdoğan ile sorunlarınız varsa, biz çözeriz” dediğini hatırlatan Esmer, “Türkiye, özellikle NATO'nun aktif bir üyesi olarak ABD’nin Suriye'de bıraktığı boşluğu doldurabilecek tek güç. İsraillilerin hepsi Türkiye'ye Netanyahu gibi bakmadığı bir gerçek. Aksine Türkiye'nin Suriye'deki varlığının İran'ın varlığından çok daha iyi olduğunu söylüyorlar. Bölgenin politikaları Netanyahu hükümetinin istediği gibi şekillendirilemez, çünkü bu hükümet kalıcı değil geçici bir hükümet. Suriye ile İsrail arasındaki normalleşme Türkiye ile İsrail arasında bir çatışmayı önleyecektir. Öte yandan Türkiye daha önce Suriye'deki üslerinin İsrail için bir tehdit oluşturmayacağını açıklamıştı” değerlendirmesinde bulundu.
Firas Rıdvanoğlu ise Türkiye’nin Suriye’deki askeri üslerinin son derece önemli olduğunu ve Tel Aviv'in güney tarafının silahsızlandırılmasını istediğini, ABD’nin Suriye'nin bölünmesini engellemesi halinde İsrail'in hiçbir rolünün kalmayacağını söyledi.
Müzakere baskısı
Bu bağlamda Şara ile Netanyahu'nun görüşme olasılığı artıyor. Yahudi insan hakları örgütü Simon Wiesenthal Merkezi'nin direktörü olan ABD’li Haham Abraham Cooper, “ABD Başkanı Donald Trump, Şara’ya Suriye'nin yeniden inşasında yardım etme sözü verdi” dedi. Şam’ın ziyaret ettiğini söyleyen Cooper, burada Suriye Cumhurbaşkanı ile Şam ve Tel Aviv arasında su ve tarım alanlarında iş birliği girişimleri ve iki taraf arasında kayıp kişilerin akıbeti hakkında görüştüğünü açıkladı.
Ali el-Esmer Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile ilgili değerlendirmesinde ABD’deki Yahudi lobisinin SDG konusunda Başkan Trump'a baskı uyguladığını, ancak Trump’ın silahlı unsurlar uğruna Türkiye ve Suriye hükümetlerini feda etmeyeceğini belirtti.
Esmer, değerlendirmesini şöyle sürdürdü:
“ABD, SDG'nin nihayetinde Suriye ordusuna katılmasının gerekli olduğunu vurguluyor. Bu bir oyun ve tüm taraflar en güçlü kartlarını oynamaya çalışıyor. İsrail'in kartı, bölgedeki azınlıkları kendi çıkarları için kullanmak. Türkiye ise diplomatik yollarla bu planı engellemeye çalışıyor. Türkiye aynı zamanda bir yandan içeride uzlaşıya vararak PKK’nın silah bırakmasını sağlarken, diğer yandan Suriye hükümeti ve Trump yönetimi ile koordinasyon içinde hareket ediyor.”
Türkiye'nin birden fazla kartla oynadığını ve Suriye'nin sosyal, ekonomik, askeri ve güvenlik alanları açısından yeni bir vizyona sahip olduğunu vurgulayan Esmer, buna karşın İsrail’in Suriye'ye karşı tamamen bencil bir güvenlik vizyonuna sahip olduğunu, bunun da ABD’nin Suriye konusunda Türkiye ile daha fazla uyum içinde olmasını sağladığını söyledi.