Yaşı da kurusu da şifa kaynağı

Halsizlik ve yorgunluğa çözüm her gün bir kaşık kuru üzüm

Fotoğraf (İHA)
Fotoğraf (İHA)
TT

Yaşı da kurusu da şifa kaynağı

Fotoğraf (İHA)
Fotoğraf (İHA)

Üzüm hasadının ve kurutmalık üzüm serimlerinin devam ettiği Manisa’da, Diyetisyen Bengü Ünal yaş ve kuru üzümün faydalarını anlattı. Vitamin ve mineraller bakımından zengin olan üzümün hem yaş hem de kuru olarak tüketilmesinin sağlık açısından oldukça yararlı olduğunu kaydeden Ünal, özellikle gebelerde üzüm tüketiminin hem anneye hem de bebeğe büyük fayda sağladığını söyledi. 
Türkiye’nin üzüm ambarı olan Manisa’da bir yandan hasat devam ederken bir yandan da kurutmalık üzümlerin serimleri devam ediyor. Hem yaşı hem kurusu şifa kaynağı olan ancak ülkemizde tüketimi istenen seviyelerde olmayan üzümün faydalarını anlatan Diyetisyen Bengü Ünal, yaş ve kuru üzüm tüketiminin özellikle gebelerde etkisinin hem anne hem de bebek için çok fazla olduğunu dile getirdi. 
Bir kaşık kuru üzüm halsizlik ve yorgunluğu alıyor 
Hamile iken tüketilen besinlere daha çok dikkat edilmesi gerektiğini kaydeden Diyetisyen Ünal, “Çünkü yediğiniz besinler yalnız sizi değil bebeğinizi de etkiler. Ağustos ve Eylül ayının gözde meyvelerinden üzümün sağlık açısında birçok faydası bulunurken özellikle gebelerde etkili birçok faydası görülmektedir. Üzüm; potasyum, sodyum, kalsiyum, bakır, manganez, demir, magnezyum, çinko, karoten, karoten, kripto-ksantin gibi vitamin ve mineraller bakımından zengindir. Hamilelerde kansızlık çok sık karşılaşılan sağlık problemlerinden biridir. Üzüm ise içeriğinde yüksek miktarda demir bulundurmaktadır. Hamile bayanlar her gün 1 yemek kaşığı kuru üzüm ya da 12 adet yaş üzüm tüketerek halsizlik, yorgunluk, tırnak kırılması, saç dökülmesi gibi kansızlıktan kaynaklanan semptomları azaltabilirler. E ve K Vitamini cildin daha parlak ve sağlıklı görünmesini sağlamaktadır. Üzümde bulunan E vitamini hem anne adayının hem de bebeğin cildinde kolajen üretimini desteklemektedir. Üzümün en önemli özelliklerinden biride polifenoller olarak bilinen güçlü antiokdisan içermesidir ve bu yüzden bağışıklık sistemini güçlendirmesiyle beraber anne adaylarının enfeksiyon risklerini de azaltmaktadır. Anne adaylarının en çok rahatsız olduğu problemlerden biride çok sık kramp girmesidir, magnezyumdan zengin üzüm tüketimi ile kramplarının azalmasını sağlayacaklardır” dedi. 
Zihin ve beden gelişimini destekliyor 
Diş eti iltihabı ve dişlerdeki problemlerin gebelerin yaşadığı sorunlardan bir diğeri olduğuna dikkat çeken Ünal, “Üzüm, olenolik asit içeriği ile sağlıklı diş ve diş etlerine kavuşmanızı sağlar. Bunun yanı sıra üzüm posa açısından zengin olmasından dolayı kabızlığı önlemektedir. Üzüm en çok enerji vermesinden dolayı bilinmektedir. O yüzden hamile kadınlar ile beraber çocuklarda zihin ve beden gelişimlerini desteklemek için üzümden yararlanabilirler” diye konuştu. 
Kolesterolü dengede tutuyor 
Üzümün kolesterolü dengede tuttuğunu ve kalp damar rahatsızlıklarına da iyi geldiğini dile getiren Ünal şunları söyledi: “Kuru üzümde bolca demir ve kalsiyum bulunmaktadır. Bu nedenle hamilelikte tüketimi bebeğin kemiklerinin güçlü olmasını sağlar. Fakat üzüm glikozu yüksek bir besindir ve bu yüzden gestasyonel diyabete (gebelik şekeri) sahip olan kadınların üzüm tüketiminde dikkatli olmaları gerekmektedir.” 



Bilinç, beynin neresinde? Öne çıkan iki teori de sınavı geçemedi

Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
TT

Bilinç, beynin neresinde? Öne çıkan iki teori de sınavı geçemedi

Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)

Bilincin beynin hangi bölümünde olduğunu araştıran bilim insanları ilginç sonuçlara ulaştı. 

Kişinin kendisini, etrafını, deneyimlerini, duygularını anlamasını sağlayan bilinç, insan varlığının temel bileşenlerinden biri. 

Bilim insanları uzun zamandır bilincin beynin hangi bölümünde, nasıl meydana geldiğini anlamaya çalışıyor. Pek çok fikir ortaya atılırken halihazırda 30'a yakın teori olduğu tahmin ediliyor. 

Bunlar arasında en çok öne çıkan ikisiyse Küresel Çalışma Alanı Teorisi (GWT) ve Bütünleşik Bilgi Teorisi (IIT). Bunlardan ilki bilincin, beynin ön kısmında olduğunu ve buradaki kilit bölgeler duyusal bilgileri tüm beyne yaydığında bilinçli deneyimin ortaya çıktığını savunuyor. 

IIT ise beyindeki bilginin son derece entegre ve bütünleşik olduğunu ve bu şekilde bilinçli bir deneyimin mümkün olduğunu öne sürüyor.

Önde gelen hakemli dergi Nature'da 1 Mayıs Perşembe günü yayımlanan çalışmada bilim insanları, bu iki teoriyi test ederek hangisinin geçerli olduğunu bulmaya çalıştı. Bulgular, ikisinin de yetersiz olduğuna işaret ediyor. 

Max Planck Enstitüsü'nden Dr. Lucia Melloni ve ekip arkadaşları, ABD, Avrupa ve Çin'deki 12 laboratuvarda 256 kişiye çeşitli görüntüleri izleterek beyinlerindeki elektrik ve manyetik aktiviteyi ve kan akışını ölçtü. 

Katılımcıların bilinçli farkındalığını ölçmek için onlara çeşitli yüzler, nesneler ve semboller gösterildi. Katılımcılar ekranda belirli görüntüler belirdiğinde bir düğmeye bastı. Ekip katılımcıların beynini üç farklı yöntem kullanarak izledi.

Bulgular bilincin, beynin düşünmeyle ilişkili ön kısmından ziyade, görme ve işitmeyle bağlantılı duyusal bölgeleri içeren arka kortekste ortaya çıktığına işaret ediyor. 

Çalışma, beynin arka kısmındaki nöronlarla öndeki bölgeler arasındaki önemli bağlantılar saptasa da bilincin ana merkezinin arka kortekste olduğu fikrini destekliyor.

Araştırmada ayrıca IIT'nin öne sürdüğü gibi bilincin, beynin çeşitli bölümlerinin etkileşimi ve işbirliğiyle oluştuğunu destekleyen güçlü kanıtlar da bulunmadı. 

Makalenin başyazarlarından Christof Koch, "Burada kanıtlar kesinlikle arka korteks lehine. Bilinçli deneyimle ilgili bilgiler ön loblarda ya yoktu ya da arka kortekse kıyasla çok daha zayıftı" diyerek ekliyor: 

Bu durum, ön lobların zeka, yargılama, muhakemede kritik önem taşımasına karşın görme, bilinçli görsel algılama gibi konularda kritik bir rol oynamadığı fikrini destekliyor.

Araştırmacılar yeni çalışmanın komadaki veya bitkisel hayattaki hastalar açısından da önem taşıdığını ifade ediyor.  

Bu durumdaki hastalar birkaç gün boyunca yanıt vermediği zaman genellikle bilinçlerini kaybettikleri varsayılarak yaşam destek ünitesiyle bağları kesiliyor. Ancak geçen yıl yayımlanan bir çalışmada tepkisiz hastaların yaklaşık 4'te birinin bilinci olabileceği tespit edilmişti.

Bu araştırmaya gönderme yapan Koch "Bilincin beyindeki temelini bilmek, sinyal vermeden 'orada olmanın' bu gizli biçimini daha iyi saptamamızı sağlar" diyor. 

Independent Türkçe, Reuters, New York Times, SciTechDaily, Nature