Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın ‘Büyük Lübnan’ın ilanının 100’üncü yıldönümü dolayısıyla yaptığı konuşmada ‘Osmanlıların Lübnanlılara devlet terörü uyguladığı’ şeklindeki ifadelerinin ardından başlayan tartışmalar biraz olsun sakinleşmiş gibi görünüyor.
Bazı gençler, Türkiye’nin Beyrut Büyükelçiliği’nin giriş kapısına üzerinde kafatası resmi bulunan bir Türk bayrağı asmışlar, Lübnan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin geçmişinin yeniden gözden geçirilmesi çağrısı yapmışlardı. Grubun eylemde 'Türklerin Ermenilere yönelik katliamları'ndan bahsetmeleri gerginliği daha da artırmıştı. Ancak Lübnanlılar, yakın ve uzak komşuları arasında krizleri, çekişmeleri ve duyarlılıkları kışkırtıcı provokatif eylemlere karşı soğukkanlılıklarını korudu.
Tarihte küllenmiş konuların gündemleştirilmesiyle başlatılan tartışmaya farklı mezhep, din ve tarih ekollerinden analistler, yazarlar ve siyasiler katıldı.
Lübnan-Türkiye krizi bununla da kalmadı. Lübnanlılara vize uygulamayan Türkiye'ye turizm, ticaret, sağlık ve 'nefes almak' için gidenlerin sayısında kendi ülkelerinde kötüleşen hayat şartları sebebiyle azımsanmayacak bir artış var. Bu yüzden bu krize yeni nesil orta sınıf da dahil oldu.
Siyasi veya mezhepsel anlaşmazlıklardan uzak duran bu kesim sayesinde Türkiye ile yaşanan diplomatik kriz, halktan rağbet görmedi. Çünkü Türkiye'ye yapılan uçuşlar, başta düşük gelirliler olmak üzere Lübnan halkını kuşatan zorlukları hafifletiyor.
Öte yandan Türk hükümeti, Avn’ın açıklamaları ve destekçilerinin eylemleri sayesinde, Osmanlı İmparatorluğu’nun özellikle azınlıklara ve gayrimüslim topluluklara yönelik politikalarını ifade etme ve Osmanlı mirasına ilişkin münhasır ‘yetkisini’ yeniden doğrulama fırsatı buldu.
Dünyanın bu bölgesindeki mevcut eğilim, geçmişe ait olayları eleştirel bir şekilde yeniden hortlatma; karşılaştırma ya da araştırma dayanaklı değil, sonuç çıkarma ve politikalar geliştirmeye yöneliktir.
Ortadoğu’nun Osmanlı geçmişi, şişmiş ve iltihaplı sinirleri uyarmak için kullanılan bir araçtır.
Lübnan'ın Osmanlı dönemi (1516-1918), ülke içindeki siyasi/dini taraflar arasındaki Lübnanlılık ortak kimliğini yeniden canlandırmaya yönelik bir proje için araçsallaştırılıyor.
Lübnanlı Hristiyanlar bu ortak kimliği temellendirmek için Fenikeliler dönemine vurgu yaparken, Lübnanlı politikacıların tutumları ve basındaki makalelerden anlaşıldığı kadarıyla Lübnanlı Müslümanlar arasında da yeni bir Osmanlı savunusu ortaya çıkmış durumda.
Lübnanlı Hristiyanların, Arap ve Müslüman nüfusun baskın olduğu ortamlarda, azınlık konumlarına yönelik bir tehdit olduğunu düşündükleri herhangi bir krizde kimliklerini koruma ihtiyacının sonucu olarak formüle ettikleri 'Fenikeli kimliği'ne başvurdukları iyi biliniyor.
Her kimlik bilinçli veya bilinçsiz, gizli veya açık amaç ve ihtiyaçlara göre formüle edilir. Ancak buradaki durum başka bir olay. Burada Fenikeli kimliğinin reddedilmesi veya onaylanmasına yönelik herhangi bir tartışmanın önemi yok.
Özellikle kendisini tehdit altına hisseden azınlık gruplar, kimliklerini o anki koşullara göre şekillendirirler.
İster Fenikeli, ister Süryani, ister Arap, ister Türk ya da tüm bu ırkların bir karışımı olsun Lübnan’ın şuanki nüfusunun yaşadıkları ve çok yönlü bir kültürün oluşturduğu günlük hayatın gerçekliği asla değişmeyecektir.
Burada dikkat çekici olan ise Müslümanların, Osmanlı mirasının savunmaları gereken bir mesele olduğunu keşfetmeleriydi. Bu keşif, önceki şu durumlardan farklılık gösteriyordu;
Birincisi, Lübnanlı Sünni ve Şii Müslümanlar, 20. Yüzyılın başında Osmanlı merkezi yönetimiyle ilişkiler konusunda hiç de olumlu bir tavra sahip değillerdi. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin yönetimine karşı gizlice örgütlenen Arap gruplarının çalışmalarına katkıda bulundular ve Türk birlikleri Beyrut'tan 1918'de ayrılır[BŞE1] ayrılmaz Saray binasına Arap bayrağını asmak için koştular. Lübnanlı Müslümanlar her zaman, Lübnan’ın kuruluşuyla ilgili resmi olarak öne sürülen, 'Türk yönetiminin; adaletsizliğin, geri kalmışlığın ve yolsuzlukların sebebi olduğu' şeklindeki resmi tarih anlatısını kabullendiler.
Müslümanların son birkaç gündür gözden kaçırdıkları ikinci durum ise Arap kimliği sorunuydu. Ne zaman Fenikeli kimliği gündemleşse genellikle karşısına Arap kimliği çıkartılırdı. Belki de son tartışmada Arap kimliğinin tartışılmaması, mevcut Arap gerçekliği, trajedileri ve Arap dünyasının parçalı hali ile vatandaşlarının kendi ülkelerinde ve yurtdışında küçük düşürülmeleri sebebiyle Lübnanlı Müslümanların kimlik tanımlamalarının değişmesine yol açmış olabilir.
Arap milliyetçiliği ideolojisinin ve Arap siyasal sisteminin ortadan kalkması, ortak bir 'Arap Vatanı' birliği hayallerinin buharlaşması ve Araplar tarafından yüksek sesle haykırılan Filistin ve diğer sloganların çöküşü, Lübnanlıları başkalarına karşı mücadele edebilecek sağlam tarihsel referanslar ve kimlikler aramaya zorluyor. Belki de bu durum Lübnanlı Müslümanların yakın zamanda takındıkları bu tutumu açıklıyordur.
Lübnanlılar Fenikeli mi Osmanlı mı Arap mı?
Lübnanlılar Fenikeli mi Osmanlı mı Arap mı?
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة