Sudan Başbakanı Hamduk: Ömer el-Beşir bölünmemize neden oldu

Sudan Başbakanı Hamduk: Devrim öncesi dönem asla geri gelmeyecek (Independent Arabia)
Sudan Başbakanı Hamduk: Devrim öncesi dönem asla geri gelmeyecek (Independent Arabia)
TT

Sudan Başbakanı Hamduk: Ömer el-Beşir bölünmemize neden oldu

Sudan Başbakanı Hamduk: Devrim öncesi dönem asla geri gelmeyecek (Independent Arabia)
Sudan Başbakanı Hamduk: Devrim öncesi dönem asla geri gelmeyecek (Independent Arabia)

Advan el-Ahmeri
Addis Ababa’dan Hartum’a gittiğim uçaktaki Sudanlı yolcular, ülkelerinde yaşanan devrim ve değişimler hakkında konuşuyorlardı. Bazılarının eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir’in görevden alınmasından bu yana ülkeye hiç gitmedikleri anlaşılıyordu. Düşünceli bir şekilde onları dinliyordum. Böylece yeni Başbakan Abdullah Hamduk ile yapacağım görüşme öncesinde kafamda bir tablo oluşacaktı.
Havaalanına indiğimizde elinde ‘Acil Destek Kuvvetleri’ yazılı kağıt ile bekleyen bir adam duruyordu. Fakat diğer kağıtlar üzerine Arapça yazılmamıştı. Hepsi yabancı isimlerdi. Uçaktan inen kaslı bir grup, bahsettiğim adamın yanına gitti.
Tüm bu sahneler, Hamduk ile görüşmem öncesinde, Sudan sokağının devrim öncesi döneme geri dönmeyeceğine, sivil yönetimin devam edeceğine ve devletin yeniden askeri bir yapıya bürünmeyeceğine olan inancımı artırdı.
Röportajda, Başbakan’a ülkenin neden iki devlete bölündüğünü sordum.
Başlangıçta Beşir’in adını vermek istemeyen Başbakan Hamduk şunları söyledi;
“1956'da, Sudan bağımsızlığını ilan ettiğinde, Güney’deki kardeşlerimiz bir birlik istedi ve bu konuda onlarla bir uzlaşıya vardık. Ancak hemen ertesinde kılık değiştirdik ve uzlaşıyı sürdürmedik. Ekim 1964’teki uzlaşının iptali meselesi Nisan 1985 sonrasına kadar devam etti. Taraflar bu hikayede olması gerektiğinden daha az sorumluluk üstleniyor. Fakat elbette, Güney'in ayrılmasındaki en büyük faktör 30 yıl süren ‘kurtuluş dönemi’ oldu.”
Hamduk ile gerçekleştirilen röportajın tamamı;
Sudanlıların uzlaşıyla seçtikleri Başbakan ile yaptığım röportaj özel bir soruyla başladı.
-Beşir döneminde maliye bakanlığı görevi teklifini reddettiniz. Onunla çalışarak başarıya ulaşmanın zor olduğunu biliyor muydunuz yoksa doğru zamanı bekleyip fırsatı mı değerlendirdiniz?
“Doğru zamanı beklediğimi söylemek yanlış olur. Halkımın isteği üzerine, bu büyük devrimin önceliklerini elde etmek için birlikte başarıya ulaşmaya geldim. Bu durum fırsatı kollamak değil, mecbur kalmaktı. Büyük sorumluluklar ve zorluklar bulunuyor. Dolayısıyla kimse bunu tek başına yapamaz. Bu ortak bir sorumluluktur.”
-Peki, Abdullah Hamduk’a göre bu görev zor mu yoksa kolay mı?
“Zor olduğunu itiraf etmeliyim. Ancak çabaları birleştirerek bunun üstesinden gelebiliriz.”
Röportaj esnasında Başbakanın medya danışmanı Dalia el-Rubi ve Independent Arabia’nın Hartum muhabiri İsmail Muhammed Ali de bulunuyordu. Sorulacak çok soru vardı, fakat zamanımız da kısıtlıydı. Röportaja ayrılan süre 30 dakikaydı. Başbakan, her defasında başka soru olup olmadığını soruyordu ve her seferinde, “Bu son soru” cevabını veriyordum.
-Tüm hedefleri başarıya ulaştırmak için üç yıl yeterli mi?
"Hükümetin belirlenmiş öncelikleri var. İlgili bağlamda geçiş döneminde gerçekleştirilmesi hedeflenen 10 öncelik bulunuyor."
Hamduk, Beşir’in devrilmesinden sonra Sudan'a döndü. Ancak ülkeden asla kopmadığını söyleyen Hamduk, “Geri dönene kadar Sudan’dan gözümü ayırmadım. Yani biliyorsun işimin başındaydım. Hartum'dan bir buçuk saat uzaklıktaki Addis Ababa’daydım. Sudan'la sürekli temas halindeydim. Gençlik yıllarımın ilk günlerinde bir süre ara verdim. Ancak 2002 ve 2003'ten beri ülkede kalıcı bir varlığım var ve düzenli olarak geliyorum” ifadelerini kullandı.
Bölgesel kamplarla uğraşmak
Başbakan,  soruları yanıtlarken temkinli davranıyordu. Bir ülkeyle ya da bir kampla diğerinin pahasına uyum veya uyumsuzluk yaşamak istemiyordu. Başbakan Hamduk’a bölgedeki ittifaklar ve müttefik kamplarla ilgili birkaç soru sordum. Cevabı, ilk gün ilan ettiği dengeli bir dış politika yürütme kararına bağlı kalacağı şeklindeydi.
-Sayın Başbakan, bir yanda Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır ve Bahreyn’in yer aldığı bir kamp, diğer yanda size daha yakın olan Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nı (İhvan) destekleyen Katar ve Türkiye’nin bulunduğu bir kamp var. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
“İlk günden itibaren geçiş döneminde gerçekleştirmeyi planladığımız 10 öncelikten birinin eksenlerden uzak kalmak, dengeli bir dış politika oluşturmak ve Sudan'ın çıkarlarına rehberlik edecek vizyonlar yaratmak için çaba göstereceğimizi duyurduk. Karşılıklı saygı çerçevesinde iyi komşuluk ilişkileri ve barışsever güçlerle ortaklıklar kurmayı, bununla birlikte halkımız adına bu ilişkileri ilerletmeyi hedefliyoruz. Sudan’ın bu eğilime dayanan politikasına geri dönüyoruz.”
Hamduk, ülkesini dış ilişkilerde denge ve herkesle uzlaşma politikasının yaşandığı altın çağına döndürmeyi umduğunu belirterek, “İngiliz sömürgeciliği altında olduğumuz şartlara dönmüş olmamıza rağmen yeniden sömürge olmayı istemedik. Sudan'ı altın çağına geri döndürmek istiyoruz. Bunu da dengeli bir politika ile yapabiliriz. Bu, bizim dış politikamıza yön verecek pusulamız olacak” şeklinde konuştu.
Başbakan Hamduk, hükümetinin ülkesini çevreleyen dalgalı denizin ortasında özellikle Sudan'ın çıkarlarını göz önüne alınarak dengeli ilişkiler kurmaya çalıştığını kaydetti.
Sudan’ın çıkarları
‘Sudan’ın çıkarları’ ifadesini yineleyen Hamduk’a bu çıkarların neye dayandığını sordum. Hamduk ise sorumu şöyle yanıtladı;

“Sudan’ın çıkarları çoğunluğa saygılı, fakat her şeyden önce kendi çıkarlarımızla bağlantılı dengeli ilişkiler oluşturmaya dayanıyor. En büyük önceliğimiz barışı sağlamak. Bunun için çabalayacağız. Ayrıca ekonomik krizle baş edebilmek için gerekli çabayı göstereceğiz. Devlet kurumlarının kurulması, yolsuzlukla mücadele ve kadınların temsili gibi iç meselelerimizle ilgili diğer konularla da ilgileneceğiz. Dediğim gibi, şu anda Sudan'ın hedefinde 10 öncelik bulunuyor.”
Röportaj, Hamduk’un Güney Sudan'ın başkenti Juba ziyaretinden bir gün sonra gerçekleşti. Hamduk’a göre ziyaret, ilişkinin simgesel ve ayırt edici olması için gerekliydi. Hamduk, “Biz tek bir ülkeydik. İlk ziyareti gerçekleştirdik ve birçok hedefe ulaştık. Güney Sudan ile uzun bir sınırımız (2 bin kilometreden fazla) var. Bu ilişki ticarette, imalatta ve ikili ilişkilerde iki halk arasında muazzam bir potansiyel sunuyor. Ziyaret, ayrıca silahlı hareketlerle bir araya gelmek için de bir fırsattı. Juba, Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey (SPLM-N) Başkanı Abdulaziz el-Helu ile görüşme imkanı sundu. Görüşmelerin savaşın durması ve barışın sağlanması yönünde çok olumlu sonuçları olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.
“Beşir, Sudan'ın bölünmesine neden oldu”
Juba’dan yola çıkarak, Başbakan’a ülkenin neden iki devlete bölündüğünü sordum.
Başlangıçta Beşir’in adını vermek istemeyen Hamduk şunları söyledi;
“1956’da bağımsızlığın ilan edilmesinden itibaren Sudan devletinin yapısındaki bir takım dengesizlikler peşimizi bırakmadı ve anlaşmaların bozulmasına neden oldu. Yani eğer bu konuyu, ülkemizdeki çoğunluk ve çeşitliliğin yönetimini hesaba katarak yönetebilseydik, sonuç böyle olmazdı. 1956'da Sudan bağımsızlığını ilan ettiğinde, Güney’deki kardeşlerimiz bir birlik istedi ve bu konuda onlarla bir uzlaşıya vardık. Ancak hemen ertesinde kılık değiştirdik ve uzlaşıyı sürdürmedik. Ekim 1964’teki uzlaşının iptali meselesi Nisan 1985 sonrasına kadar devam etti. Taraflar, bu hikayede olması gerektiğinden daha az sorumluluk üstleniyor. Fakat Güney'in ayrılmasındaki en büyük faktör 30 yıl süren ‘kurtuluş dönemi’ oldu. Kendi vatandaşlarınıza karşı cihat ilan edemezsiniz. Kurtuluş döneminde olan ise buydu. Güney’deki savaş meselesini kastediyorum. 1956'dan beri kurtuluş mücadelesiydi, ama son yıllarda farklı bir boyut kazandı”
Hemen ardından Başbakan’a şu soruyu yönelttim;
-O zaman bir başka deyişle son 30 yıllık bu süreç Beşir döneminde yaşandı. Öyle değil mi?

 “Evet”
-Kadınların temsilciliği batıya iyi görünme çabası mı?
Başbakan'a kadınların temsilciliğinin batıya ya da belirli bir tarafa sevimli görünme çabası olup olmadığını ve kadın bakanların doğru makamlara seçilip seçilmediğini sordum.
20 bakandan sadece 4’ünün kadınlardan oluşuyor olmasını oldukça az bulan ve bu sayının yeterli olmadığına inanan Başbakan, “Hükümet mantığı temsil ediyor. Hükümet içindeki kadın sayısının yeterli olduğunu düşünmüyorum. Ancak doğru yolda atılmış bir adım. 20 bakandan 4’ünün kadın olması yeterli değil. Kadınların sayısının daha fazla olmasını istiyorduk. Sudan tarihinde Dışişleri Bakanlığı’na ilk kez bir kadın atandı. Bu, doğru bir adımdı. Kadınların parlamentoda ve vilayet meclislerinde sayılarının artmasını umuyorum. Bu ülkede nüfusun yüzde 50'sinden fazlasını kadınlar oluşturuyor. Bu da yüzde 50’lik bir temsil hakkına sahip olmalarını makul kılıyor. Adil ve haklı bir temsiliyetten bahsediyorum. Ancak böyle bir mesele bir günde çözülemiyor. Zaman, yaklaşım ve iyileştirmeye ihtiyaç duyuyor. Sudanlı kadınlar devrimde kilit rol oynadılar. Kadınlara bu konuda bir şey bahşetmiş olmuyoruz, haklarını teslim etmiş oluyoruz. Sudan, tüm Arap ve Afrika ülkeleri arasında kadınların öne çıktığı bir ülke. Afrika ve Arap ülkelerinde kadınlar parlamentoya ilk kez Sudan’da girdiler. Bu, bundan 50 yılı aşkın bir süre önce 1965’te Fatıma Ahmed İbrahim’in Sudan Parlamentosu’na girişiyle bu gerçekleşti. Mesele, tercih meselesi değil, bunun toplumun kalkınması ve gelişmesi için doğal bir hak olduğunun idrak edilmesidir. Kadınların haklarına saygı göstermeyen toplum, eksik bir toplumdur” ifadelerini kullandı.
Sudan toplumundaki çeşitli çevrelerin 4 kadın bakanı kabulüne ilişkin görüşleriyle ilgili olarak ise Başbakan, “Ortada bir görüş ayrılığı var. Bunun bir hırs olmadığına inananlar var ve ben de aynı fikirdeyim. Bazıları da bunun doğru bir adım olduğunu düşünüyor. Öte yandan bu adım, kadın örgütleri tarafından büyük alkış aldı ve genel olarak toplum tarafından kabul edildi” diye konuştu.
ÖDBG ile hükümet arasındaki ilişkide dengenin sağlanması
Her ne kadar yeni hükümet, Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG) ve Sudan’daki tüm kesimleri temsil ediyor olsa da Beşir rejiminin sembol isimlerinin yönetimden uzaklaştırılmasını talep eden gösteriler halen devam ediyor. Hamduk'a ÖDBG’nin hükümete baskı yapıp yapmayacağını ve Sudan Egemenlik Konseyi ile yapılan anlaşmayı hiçe sayarak, gösteri düzenleyip düzenlemeyeceğini sordum. Hamduk soruyu, “Gösteriler, demokrasinin bir göstergesidir. İster gösteri, ister seminer isterse de protesto şeklinde olsun hiçbir ifade biçiminin önüne taş koyulmayacak. Bunlar demokrasiye ısınma turları. Bir yıldır demokratik geleneklerin inşa edilmesine tanıklık ediyoruz. Vatandaşlarımızdan hiçbirini yasalar çerçevesinde olduğu takdirde protesto hakkından mahrum etmeyeceğiz. Bu farklı ifadelerin bizi nihayetinde demokratik bir iklime taşıyacağına inanıyoruz. Bunu olumsuz bir tezahür olarak görmüyoruz, hatta tam aksini düşünüyoruz. Bu, devrimin köklerini açık tutmaya ve devrimle elde edilenlerin koruyucusu olarak kalmaya devam etmenin bir garantisidir” şeklinde yanıtladı.
Soruyu bir kez daha yineledim ve “Siz ve ÖDBG arasında görüş ayrılığı olursa bununla nasıl başa çıkacaksınız?” diye sordum. Hamduk, “Bu gibi anlaşmazlıkları yüksek bir sorumluluk duygusuyla yönetiyoruz. Halkımızın çıkarlarını baz alıyoruz” şeklinde cevapladı.
İhvan dönemi geri gelir mi?
- Sudan'daki bazı gözlemciler, ordunun saflarını yeniden düzenlediğini ve mevcut durumu kabul etmeyeceğini söylüyorlar. Eski rejimin sembol isimlerinin yargılanmadığını ve Mısır'da olduğu gibi beraat edeceklerini söyleyenler de var. Siz ne düşünüyorsunuz?

“Sudan asla eskisi gibi olmayacak. Bu derin bir devrim. Köklü bileşenlere ve hedeflere sahip...  Konuya, iki ülkenin aynı olmadığı perspektifinden bakmalıyız. Her ülkenin kendine özgü özellikleri vardır. Bir ülkenin yaşadığı tecrübe diğer ülke için emsal sayılamaz. Başkalarının deneyimlerinden yararlanırız. Ancak yönetim şekli, bu ülkedeki tarihi deneyimlerimize, mirasımıza ve oluşumlarımıza bağlıdır. Arap dünyasının pek çok yerinde benzeri olmayan çok gelişmiş bir siyasi sınıfımız var. Bunu diğer bölgelerle karşılaştıramayız. Arap Baharı deneyimi, bazı bölgelerde değişimlere neden oldu. Arap Baharı, Sudan’ı da neredeyse Suriye ve Libya’ya çeviriyordu. Demokrasinin farklı bir kök saldığı Tunus, Arap Baharı’ndan tamamen başka bir bağlamla çıktı. Sudan'da bu konuyu zengin mirasımızı temel alarak çözeceğiz. Bu durumun Sudan için bir risk yarattığını sanmıyorum.”
Yemen savaşı ve Sudan
Sudan'da biri askeri diğeri ise sivil olmak üzere iki bakış açısı var. Birincisi, askeri Egemenlik Konseyi aracılığıyla, Yemen’de Arap Koalisyonu’nda kalmaya devam etmesi gerektiğini söylüyor. İkincisi ise sivil Bakanlar Kurulu aracılığıyla Yemen'den ve meşru hükümeti destekleyen Arap Koalisyonu’ndan çıkılmasının zorunlu olduğuna inanıyor.
Bu konudaki fikirlerini sorduğum da Hamduk, şu yanıtı verdi;
“Şu anki savaşlardan ve devlet içi çatışmalardan en çok zarar gören ülke biziz. Bu zararın büyüklüğünü ve buna dahil olanların ödeyecekleri bedelleri biliyoruz. Yemenli kardeşlerimize ve koalisyona, bu krizi çözecek anlayışlara ulaşılması konusunda yardımcı olmaktan memnunuz. Tüm tarafların razı olacağı bir çözüme ulaşmak için kardeşlerimiz ile birlikte katkıda bulunacağımızdan ve yıllar önce konuştuğumuz mutlu Yemen’in yeniden geri döneceğinden eminiz”
Hamduk’un verdiği diplomatik cevap beni daha net bir soru sormaya zorladı;
- Sudan güçleri Arap Koalisyonu’nda mı değil mi?

“Tüm tarafların razı olacağı çözümlere ulaşılması için kardeşlerimizle birlikte çalışacağız. Sonunda bu krize son verecek çözümler getireceğine inandığımız hiçbir çabadan kaçınmayacağız. Yemen krizinin diyalog yoluyla çözülmesi gerektiğini düşünüyorum.” 
Hamduk’un tekrarlanan soruya verdiği cevap da yine netlik yoktu.
Yaptırımların kaldırılması ve Arap ülkelerinin yardımı
Yaptırımların kaldırılması ve Sudan'ın terör finansmanları listesinden çıkarılması, yeni hükümetin öncelikleri arasında yer alıyor. Hamduk, konuşmasında olumlu bir ton kullanmasına rağmen Sudan’a yardım edecek veya yaptırımları kaldırmasına katkıda bulunmaları için görüşülecek ülkelerin isimlerini belirtmekten kaçındı. Devrim’in Sudan'da yeni bir atmosfer yarattığına inandıklarını söyleyen Hamduk, “Devrim, sağlam bir demokrasi oluşturmak için güvenilir ve insan haklarına saygılı bir iklim yarattı. Yeni Sudan, artık kimse için bir tehdit değil. Bence bu devrim, Sudan'ın terör finansmanları listesinden çıkarılmasıyla ödüllendirilmeli. ABD, Kanada, Avrupa ve diğer ülkelerdeki ortaklarımızla sıkı çalışma ve ciddi görüşmelere başladık. Arap dünyasındaki kardeşlerimizle de bize bu konularda yardım etmeleri için görüştük” şeklinde konuştu.
Yaptırımların kaldırılmasına katkıda bulunmaları için hangi Arap ülkeleriyle görüştüklerini sorduğumda, söz konusu ülkelerin isimlerini vermekten kaçınan Hamduk, “Bu dosyaya yakın birkaç ülke ile görüştük. Kardeşlerimizin bize verdiği sözlerin yanı sıra bizden bir takım talepleri var. Batı dünyasındaki yetkililerle mükemmel ilişkileri olan ülkeleri çok iyi tanıyorsunuz. Kapılarını çalmakta zorlanacağımızı sanmıyorum. Kardeşlerimizin bu konuda bize yardımcı olacağına inanıyorum. Çünkü birçok mesele buna bağlı. Ekonomik kriz ve sürdürülebilir barışa giden yol bu kapıdan geçiyor. Arap kardeşlerimizin bizi destekleyeceğine inanıyorum”
ifadelerini kullandı.
Uluslararası arenadaki Afrika’ya yönelik yarışta Sudan’ın tutumu
Çin’in yanı sıra Türkiye de Afrika’ya yatırım hattına sıkı bir giriş yaptı. Ancak bu girişim Suudi Arabistan ve Mısır gibi bazı Arap ülkeleri tarafından bölgenin güvenliğine yönelik bir tehdit olarak görülüyor. Çin ve diğer ülkeler, Afrika’daki ‘yatırım pastasından’ pay almayı başardılar.
Başbakan Hamduk’a bu yarışa yönelik tutumlarının ne olduğunu sordum. Aldığım cevap ise şöyleydi;
“Ekonomi, siyasetin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu nedenle yatırım dostu bir iklim oluşturmak birçok konuyla bağlantılı. Sizin de soruduğunuz üzere Afrika genelinde konuşalım. Yatırım konusunda birçok bölgesel ve uluslararası güç arasında adeta bir yarış var. Bunun olduğuna inanıyorum. Afrika'nın çeşitli bölgelerinde ve kurumlarında çalışarak geçirdiğim uzun yıllar boyunca tüm dünya ülkeleriyle Afrika arasındaki ilişkileri takip ettim. Afrika’nın bu dosyada kendi çıkarları adına ustalaştığına inanıyorum. Sudan da bunun bir parçası. Bu da yabancı yatırımcılarla ilişkilerde yönümüzü belirleyecektir.”
SUDAN EGEMENLİK KONSEYİ BAŞKANI EL-BURHAN: SUUDİ ARABİSTAN'IN GÜVENLİĞİNE YÖNELİK TEHDİTLERE İZİN VERMEYİZ



Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) Başkanı Şarku’l Avsat’a konuştu: Sınır komşumuz olan Türkiye'yi kışkırtmak gibi bir niyetimiz yok

Suriye Kürt Ulusal Konseyi Başkanı Süleyman Oso (Şarku’l Avsat)
Suriye Kürt Ulusal Konseyi Başkanı Süleyman Oso (Şarku’l Avsat)
TT

Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) Başkanı Şarku’l Avsat’a konuştu: Sınır komşumuz olan Türkiye'yi kışkırtmak gibi bir niyetimiz yok

Suriye Kürt Ulusal Konseyi Başkanı Süleyman Oso (Şarku’l Avsat)
Suriye Kürt Ulusal Konseyi Başkanı Süleyman Oso (Şarku’l Avsat)

Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) Başkanı Süleyman Oso, konseyin, sınır komşusu Türkiye ile karşı karşıya gelmek istemediğini söyledi. Türkiye'nin uzun bir sınırı paylaşan komşu bir ülke olduğunu ifade eden Oso, Türkiye'nin Suriye'deki Kürt halkının mahremiyetine saygı göstereceğini umduğunu belirtti.

Oso, Türkiye-Suriye yakınlaşması ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Esed arasında yakın zamanda bir görüşme yapılacağına dair çıkan söylentilerle ilgili özellikle de ENKS içinde Kürtlerin endişeli olup olmadığına ilişkin soruları yanıtladı.

Oso Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, ENKS’nin Suriye muhalefetinin bir parçası olduğunu dile getirdi. Oso kapsamlı çözümün, Suriye'deki azınlıklar ve milliyetler meselesine adil bir çözüm bulmayı da içeren uluslararası kararlarda yattığını vurguladı.

ENKS’nin Suriye devrimine katıldığından bu yana Suriye'nin ulusal çıkarlarını temel aldığına dikkat çeken Oso, “Ulusal haklarımız için endişe duyuyoruz. Bu rejim, varlıklarının anayasal olarak tanınmasını ve ulusal haklarının güvence altına alınmasını isteyen Kürt halkının taleplerini karşılamıyor. Kürt halkının ulusal haklarını halen inkâr ediyor” ifadelerini kullandı.

Oso ayrıca, Suriye'deki Kürt bölgesiyle ilgili olarak rejim ve Türkiye arasında anlaşmalar yapılacağına olan inancını dile getirdi.

sdcfvgbr
Halep'in kuzeyindeki el-Bab kentinde askeri karargah önünde gerçekleşen halk protestolarından (arşiv)

Oso, Türkiye'deki mültecilerin Türk nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde yaşanan ihlallere ve gösterilere maruz kalmasıyla ilgili olarak şunları söyledi: “Rejim aygıtlarının baskı ve zulmü nedeniyle evlerini terk eden Suriyeli mültecilere yönelik Türkiye, Lübnan ve Irak'taki nefret söylemini endişeyle takip ediyoruz. Türk muhalefeti tarafından Suriyeli mültecilere karşı uygulanan bu söylemi şiddetle kınıyoruz.”

Oso, ‘bunun devam etmesine izin vermenin Türk devletinin çıkarına olmadığını ve mültecileri korumak için acil yasal çözümler getirilmesini beklediklerini’ vurguladı.

Özerk yönetim seçimleri

Oso, özerk yönetim belediye seçimlerine katılmayı reddetmeleri hususunda ise “Bu seçimleri boykot ettiğimizi resmî açıklamalarla duyurduk” dedi.

asdf
Ed-Derbasiye kasabası sakinleri Suriye'nin kuzeydoğusundaki yerel seçimler için yapılan ön seçimlerde oylarını kullandı. (Şarku’l Avsat)

Oso sözlerini şöyle sürdürdü: “Üzerinde mutabık kaldığımız maddelerden biri de yerel seçimlerin düzenlenmesiydi. O dönemde, seçim maddesi de dahil olmak üzere siyasi anlaşmanın yüzde 70'inden fazlasını tamamlamıştık. Bu maddede iktidar ortaklığı, ortak bir yönetim kurulması, ENKS'nin geçiş döneminde 11 ay boyunca bölge yönetiminde gerçek bir ortak olması, uygun koşulların yaratılması, vatandaşlar arasında güvenli bir atmosfer oluşturulması, yönetimin bölgedeki tüm siyasi bileşenleri temsil ettiği konusunda onlara güven verilmesi ve bölge sakinlerinin sandığa gidip özgürce oylarını kullanmaları için güvenlerinin arttırılması konusunda anlaşmıştık. Ancak, bu müzakereler, karşı tarafın uzlaşmazlığı nedeniyle kısa sürede sekteye uğradı ve çöktü.”

sdvfr
Suriye seçimlerinde Şam'daki adayların kampanya afişleri (AFP)

ENKS’nin son seçimlere katılmayı reddetmesinin nedenine ilişkin olarak Oso, “Suriye'de seçimlerin yapılması için 2254 sayılı uluslararası kararla belirlenen koşullar mevcut değildi. Baskı ve otoriter yönetimin varlığında da hiçbir zaman bu güvenli koşullar olmayacak. İster özerk yönetim belediye seçimleriyle ilgili olsun, ister Suriye Halk Meclisi seçimleriyle ilgili olsun hepsinin sonuçları iktidar partileri lehine belirleniyor” açıklamasında bulundu.

Oso, yönetim seçimlerinin başka askeri işgallere yol açacağından korktuğunu ifade etti. Yönetim seçimlerine devam ederse kuzeyde yeni bir Türk askeri operasyonu konusunda ciddi endişeler olduğunu vurgulayan Oso, Türkiye'nin daha önce Afrin'i almakla tehdit ettiğini ve tehdidini gerçekleştirdiğini, ayrıca Rasulayn ve Tel Abyad'ı almakla tehdit ettiğini ve tehdidini gerçekleştirdiğini belirtti.

ENKS Başkanlığı’nın ABD Suriye Özel Temsilcisi ile yaptığı görüşmeye de değinen Oso, “ABD Temsilcisi, ABD yönetimi adına müzakerelerin yeniden canlandırılması için bir girişimde bulundu ve bu müzakerelerin başarıya ulaşması konusunda ciddi olduklarını söyledi. Biz de kendisine karşı tarafın, yani PYD’nin ihlalleri nedeniyle müzakerelerin durduğunu, zira daha önce SDG Komutanı Mazlum Abdi ve ABD'nin eski Suriye Özel Temsilcisi Yardımcısı David Brownstein'ın taahhütlerini içeren bir garanti belgesi imzalandığını söyledik. Garanti belgesi kapsamında müzakerelere geri dönmeye hazır olduğumuzu ifade ettik” şeklinde konuştu.

ENKS Başkanı, Kürt hareketinin iki tarafı arasındaki çıkmazda bir ilerleme sağlanmasının zor olduğunu düşünüyor. “Bugüne kadar bu çıkmazda bir ilerleme kaydedilemedi. Buradaki durumu daha da karmaşık hale getiren şey, bu ayın başlarında kaçırılan 12 üyesinin serbest bırakılması talebiyle ENKS’nin düzenlediği barışçıl toplantı sırasında ENKS destekçilerine ve üyelerine yapılan saldırı oldu” diyen Oso, söz konusu saldırının ABD'nin Kürt-Kürt müzakerelerini yeniden canlandırma çabalarını baltalamaya yönelik bir mesaj olduğunu açıkladı.

Suveyda ayaklanması

Başka bir bağlamda Oso, Suveyda’da yaşananlar hakkında şunları söyledi: “Suriye'deki Kürt halkının kıymetli vilayeti olan ve Dürzi kardeşlerimizi de içeren Suveyda’daki protestoların başlamasından bu yana ENKS, özgürlük, demokrasi ve tüm Suriyeliler yararına federal bir Suriye için yapılan bu barışçıl protestoların yanında yer aldı.”

dvfbr
Suriye seçimlerinde Şam'daki adayların kampanya afişleri (AFP)

Uluslararası topluma Suriye krizinin çözümüne yönelik kararların uygulanmasını hızlandırma çağrısında bulunan Oso, “Tüm Suriyelilerin ekonomik durumunun çok kötü olması ve mutlak çoğunluğun yoksulluk tehdidi altında yaşaması nedeniyle Suriye halkı bir bütün olarak açlığa, yoksulluğa ve yokluğa daha fazla tahammül edemez. Sığındıkları ülkelerde yerlerinden edilen Suriyeli mültecilerin ve ülke içinde yerinden edilenlerin trajedilerini unutmamalıyız” ifadelerini kullandı.

Oso, ENKS’nin Suriye muhalefetiyle kurduğu ittifakın Suriyelilerin kurtuluşu için bir seçenek olduğunu vurguladı. “Koalisyonun ve müzakere organının bir parçasıyız. Uluslararası sponsorluk altında oluşturulan anayasa komitesinin de bir parçasıyız. Kaderimiz bir bütün olarak Suriye halkıyla bağlantılı. Muhalefet saflarına katıldığımızda Suriye halkının yanında durmayı seçtik” şeklinde konuşan Oso, koalisyonda ve Suriyeli muhalif güçlerle birlikte temsil edilmelerinin her konuda aynı fikirde oldukları anlamına gelmediğini belirtti. Özellikle de Afrin, Rasulayn ve Tel Abyad kentlerinde yaşanan ihlaller ve buralardaki hizipçi kaos hakkında kesinlikle farklı noktalarda olduklarını beyan eden Oso sözlerini şöyle noktaladı:

“Afrin, Rasulayn ve Tel Abyad şehirlerinden Haseke ve Kamışlı kamplarına yerleştirilen tüm yerinden edilmiş insanlar, geçici koalisyon hükümetine bağlı gruplar tarafından yönetilen evlerine dönmeyi dört gözle bekliyor. Umarım koalisyon bu konudaki karar ve politikalarını yeniden gözden geçirir ve yerinden edilen herkesin evlerine ve mülklerine dönmesi için çalışır. ENKS bu konuyu ilgili tüm taraflarla birlikte ele almak için çalışıyor.”