Sudan Başbakanı Hamduk: Ömer el-Beşir bölünmemize neden oldu

Sudan Başbakanı Hamduk: Devrim öncesi dönem asla geri gelmeyecek (Independent Arabia)
Sudan Başbakanı Hamduk: Devrim öncesi dönem asla geri gelmeyecek (Independent Arabia)
TT

Sudan Başbakanı Hamduk: Ömer el-Beşir bölünmemize neden oldu

Sudan Başbakanı Hamduk: Devrim öncesi dönem asla geri gelmeyecek (Independent Arabia)
Sudan Başbakanı Hamduk: Devrim öncesi dönem asla geri gelmeyecek (Independent Arabia)

Advan el-Ahmeri
Addis Ababa’dan Hartum’a gittiğim uçaktaki Sudanlı yolcular, ülkelerinde yaşanan devrim ve değişimler hakkında konuşuyorlardı. Bazılarının eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir’in görevden alınmasından bu yana ülkeye hiç gitmedikleri anlaşılıyordu. Düşünceli bir şekilde onları dinliyordum. Böylece yeni Başbakan Abdullah Hamduk ile yapacağım görüşme öncesinde kafamda bir tablo oluşacaktı.
Havaalanına indiğimizde elinde ‘Acil Destek Kuvvetleri’ yazılı kağıt ile bekleyen bir adam duruyordu. Fakat diğer kağıtlar üzerine Arapça yazılmamıştı. Hepsi yabancı isimlerdi. Uçaktan inen kaslı bir grup, bahsettiğim adamın yanına gitti.
Tüm bu sahneler, Hamduk ile görüşmem öncesinde, Sudan sokağının devrim öncesi döneme geri dönmeyeceğine, sivil yönetimin devam edeceğine ve devletin yeniden askeri bir yapıya bürünmeyeceğine olan inancımı artırdı.
Röportajda, Başbakan’a ülkenin neden iki devlete bölündüğünü sordum.
Başlangıçta Beşir’in adını vermek istemeyen Başbakan Hamduk şunları söyledi;
“1956'da, Sudan bağımsızlığını ilan ettiğinde, Güney’deki kardeşlerimiz bir birlik istedi ve bu konuda onlarla bir uzlaşıya vardık. Ancak hemen ertesinde kılık değiştirdik ve uzlaşıyı sürdürmedik. Ekim 1964’teki uzlaşının iptali meselesi Nisan 1985 sonrasına kadar devam etti. Taraflar bu hikayede olması gerektiğinden daha az sorumluluk üstleniyor. Fakat elbette, Güney'in ayrılmasındaki en büyük faktör 30 yıl süren ‘kurtuluş dönemi’ oldu.”
Hamduk ile gerçekleştirilen röportajın tamamı;
Sudanlıların uzlaşıyla seçtikleri Başbakan ile yaptığım röportaj özel bir soruyla başladı.
-Beşir döneminde maliye bakanlığı görevi teklifini reddettiniz. Onunla çalışarak başarıya ulaşmanın zor olduğunu biliyor muydunuz yoksa doğru zamanı bekleyip fırsatı mı değerlendirdiniz?
“Doğru zamanı beklediğimi söylemek yanlış olur. Halkımın isteği üzerine, bu büyük devrimin önceliklerini elde etmek için birlikte başarıya ulaşmaya geldim. Bu durum fırsatı kollamak değil, mecbur kalmaktı. Büyük sorumluluklar ve zorluklar bulunuyor. Dolayısıyla kimse bunu tek başına yapamaz. Bu ortak bir sorumluluktur.”
-Peki, Abdullah Hamduk’a göre bu görev zor mu yoksa kolay mı?
“Zor olduğunu itiraf etmeliyim. Ancak çabaları birleştirerek bunun üstesinden gelebiliriz.”
Röportaj esnasında Başbakanın medya danışmanı Dalia el-Rubi ve Independent Arabia’nın Hartum muhabiri İsmail Muhammed Ali de bulunuyordu. Sorulacak çok soru vardı, fakat zamanımız da kısıtlıydı. Röportaja ayrılan süre 30 dakikaydı. Başbakan, her defasında başka soru olup olmadığını soruyordu ve her seferinde, “Bu son soru” cevabını veriyordum.
-Tüm hedefleri başarıya ulaştırmak için üç yıl yeterli mi?
"Hükümetin belirlenmiş öncelikleri var. İlgili bağlamda geçiş döneminde gerçekleştirilmesi hedeflenen 10 öncelik bulunuyor."
Hamduk, Beşir’in devrilmesinden sonra Sudan'a döndü. Ancak ülkeden asla kopmadığını söyleyen Hamduk, “Geri dönene kadar Sudan’dan gözümü ayırmadım. Yani biliyorsun işimin başındaydım. Hartum'dan bir buçuk saat uzaklıktaki Addis Ababa’daydım. Sudan'la sürekli temas halindeydim. Gençlik yıllarımın ilk günlerinde bir süre ara verdim. Ancak 2002 ve 2003'ten beri ülkede kalıcı bir varlığım var ve düzenli olarak geliyorum” ifadelerini kullandı.
Bölgesel kamplarla uğraşmak
Başbakan,  soruları yanıtlarken temkinli davranıyordu. Bir ülkeyle ya da bir kampla diğerinin pahasına uyum veya uyumsuzluk yaşamak istemiyordu. Başbakan Hamduk’a bölgedeki ittifaklar ve müttefik kamplarla ilgili birkaç soru sordum. Cevabı, ilk gün ilan ettiği dengeli bir dış politika yürütme kararına bağlı kalacağı şeklindeydi.
-Sayın Başbakan, bir yanda Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır ve Bahreyn’in yer aldığı bir kamp, diğer yanda size daha yakın olan Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nı (İhvan) destekleyen Katar ve Türkiye’nin bulunduğu bir kamp var. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
“İlk günden itibaren geçiş döneminde gerçekleştirmeyi planladığımız 10 öncelikten birinin eksenlerden uzak kalmak, dengeli bir dış politika oluşturmak ve Sudan'ın çıkarlarına rehberlik edecek vizyonlar yaratmak için çaba göstereceğimizi duyurduk. Karşılıklı saygı çerçevesinde iyi komşuluk ilişkileri ve barışsever güçlerle ortaklıklar kurmayı, bununla birlikte halkımız adına bu ilişkileri ilerletmeyi hedefliyoruz. Sudan’ın bu eğilime dayanan politikasına geri dönüyoruz.”
Hamduk, ülkesini dış ilişkilerde denge ve herkesle uzlaşma politikasının yaşandığı altın çağına döndürmeyi umduğunu belirterek, “İngiliz sömürgeciliği altında olduğumuz şartlara dönmüş olmamıza rağmen yeniden sömürge olmayı istemedik. Sudan'ı altın çağına geri döndürmek istiyoruz. Bunu da dengeli bir politika ile yapabiliriz. Bu, bizim dış politikamıza yön verecek pusulamız olacak” şeklinde konuştu.
Başbakan Hamduk, hükümetinin ülkesini çevreleyen dalgalı denizin ortasında özellikle Sudan'ın çıkarlarını göz önüne alınarak dengeli ilişkiler kurmaya çalıştığını kaydetti.
Sudan’ın çıkarları
‘Sudan’ın çıkarları’ ifadesini yineleyen Hamduk’a bu çıkarların neye dayandığını sordum. Hamduk ise sorumu şöyle yanıtladı;

“Sudan’ın çıkarları çoğunluğa saygılı, fakat her şeyden önce kendi çıkarlarımızla bağlantılı dengeli ilişkiler oluşturmaya dayanıyor. En büyük önceliğimiz barışı sağlamak. Bunun için çabalayacağız. Ayrıca ekonomik krizle baş edebilmek için gerekli çabayı göstereceğiz. Devlet kurumlarının kurulması, yolsuzlukla mücadele ve kadınların temsili gibi iç meselelerimizle ilgili diğer konularla da ilgileneceğiz. Dediğim gibi, şu anda Sudan'ın hedefinde 10 öncelik bulunuyor.”
Röportaj, Hamduk’un Güney Sudan'ın başkenti Juba ziyaretinden bir gün sonra gerçekleşti. Hamduk’a göre ziyaret, ilişkinin simgesel ve ayırt edici olması için gerekliydi. Hamduk, “Biz tek bir ülkeydik. İlk ziyareti gerçekleştirdik ve birçok hedefe ulaştık. Güney Sudan ile uzun bir sınırımız (2 bin kilometreden fazla) var. Bu ilişki ticarette, imalatta ve ikili ilişkilerde iki halk arasında muazzam bir potansiyel sunuyor. Ziyaret, ayrıca silahlı hareketlerle bir araya gelmek için de bir fırsattı. Juba, Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey (SPLM-N) Başkanı Abdulaziz el-Helu ile görüşme imkanı sundu. Görüşmelerin savaşın durması ve barışın sağlanması yönünde çok olumlu sonuçları olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.
“Beşir, Sudan'ın bölünmesine neden oldu”
Juba’dan yola çıkarak, Başbakan’a ülkenin neden iki devlete bölündüğünü sordum.
Başlangıçta Beşir’in adını vermek istemeyen Hamduk şunları söyledi;
“1956’da bağımsızlığın ilan edilmesinden itibaren Sudan devletinin yapısındaki bir takım dengesizlikler peşimizi bırakmadı ve anlaşmaların bozulmasına neden oldu. Yani eğer bu konuyu, ülkemizdeki çoğunluk ve çeşitliliğin yönetimini hesaba katarak yönetebilseydik, sonuç böyle olmazdı. 1956'da Sudan bağımsızlığını ilan ettiğinde, Güney’deki kardeşlerimiz bir birlik istedi ve bu konuda onlarla bir uzlaşıya vardık. Ancak hemen ertesinde kılık değiştirdik ve uzlaşıyı sürdürmedik. Ekim 1964’teki uzlaşının iptali meselesi Nisan 1985 sonrasına kadar devam etti. Taraflar, bu hikayede olması gerektiğinden daha az sorumluluk üstleniyor. Fakat Güney'in ayrılmasındaki en büyük faktör 30 yıl süren ‘kurtuluş dönemi’ oldu. Kendi vatandaşlarınıza karşı cihat ilan edemezsiniz. Kurtuluş döneminde olan ise buydu. Güney’deki savaş meselesini kastediyorum. 1956'dan beri kurtuluş mücadelesiydi, ama son yıllarda farklı bir boyut kazandı”
Hemen ardından Başbakan’a şu soruyu yönelttim;
-O zaman bir başka deyişle son 30 yıllık bu süreç Beşir döneminde yaşandı. Öyle değil mi?

 “Evet”
-Kadınların temsilciliği batıya iyi görünme çabası mı?
Başbakan'a kadınların temsilciliğinin batıya ya da belirli bir tarafa sevimli görünme çabası olup olmadığını ve kadın bakanların doğru makamlara seçilip seçilmediğini sordum.
20 bakandan sadece 4’ünün kadınlardan oluşuyor olmasını oldukça az bulan ve bu sayının yeterli olmadığına inanan Başbakan, “Hükümet mantığı temsil ediyor. Hükümet içindeki kadın sayısının yeterli olduğunu düşünmüyorum. Ancak doğru yolda atılmış bir adım. 20 bakandan 4’ünün kadın olması yeterli değil. Kadınların sayısının daha fazla olmasını istiyorduk. Sudan tarihinde Dışişleri Bakanlığı’na ilk kez bir kadın atandı. Bu, doğru bir adımdı. Kadınların parlamentoda ve vilayet meclislerinde sayılarının artmasını umuyorum. Bu ülkede nüfusun yüzde 50'sinden fazlasını kadınlar oluşturuyor. Bu da yüzde 50’lik bir temsil hakkına sahip olmalarını makul kılıyor. Adil ve haklı bir temsiliyetten bahsediyorum. Ancak böyle bir mesele bir günde çözülemiyor. Zaman, yaklaşım ve iyileştirmeye ihtiyaç duyuyor. Sudanlı kadınlar devrimde kilit rol oynadılar. Kadınlara bu konuda bir şey bahşetmiş olmuyoruz, haklarını teslim etmiş oluyoruz. Sudan, tüm Arap ve Afrika ülkeleri arasında kadınların öne çıktığı bir ülke. Afrika ve Arap ülkelerinde kadınlar parlamentoya ilk kez Sudan’da girdiler. Bu, bundan 50 yılı aşkın bir süre önce 1965’te Fatıma Ahmed İbrahim’in Sudan Parlamentosu’na girişiyle bu gerçekleşti. Mesele, tercih meselesi değil, bunun toplumun kalkınması ve gelişmesi için doğal bir hak olduğunun idrak edilmesidir. Kadınların haklarına saygı göstermeyen toplum, eksik bir toplumdur” ifadelerini kullandı.
Sudan toplumundaki çeşitli çevrelerin 4 kadın bakanı kabulüne ilişkin görüşleriyle ilgili olarak ise Başbakan, “Ortada bir görüş ayrılığı var. Bunun bir hırs olmadığına inananlar var ve ben de aynı fikirdeyim. Bazıları da bunun doğru bir adım olduğunu düşünüyor. Öte yandan bu adım, kadın örgütleri tarafından büyük alkış aldı ve genel olarak toplum tarafından kabul edildi” diye konuştu.
ÖDBG ile hükümet arasındaki ilişkide dengenin sağlanması
Her ne kadar yeni hükümet, Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG) ve Sudan’daki tüm kesimleri temsil ediyor olsa da Beşir rejiminin sembol isimlerinin yönetimden uzaklaştırılmasını talep eden gösteriler halen devam ediyor. Hamduk'a ÖDBG’nin hükümete baskı yapıp yapmayacağını ve Sudan Egemenlik Konseyi ile yapılan anlaşmayı hiçe sayarak, gösteri düzenleyip düzenlemeyeceğini sordum. Hamduk soruyu, “Gösteriler, demokrasinin bir göstergesidir. İster gösteri, ister seminer isterse de protesto şeklinde olsun hiçbir ifade biçiminin önüne taş koyulmayacak. Bunlar demokrasiye ısınma turları. Bir yıldır demokratik geleneklerin inşa edilmesine tanıklık ediyoruz. Vatandaşlarımızdan hiçbirini yasalar çerçevesinde olduğu takdirde protesto hakkından mahrum etmeyeceğiz. Bu farklı ifadelerin bizi nihayetinde demokratik bir iklime taşıyacağına inanıyoruz. Bunu olumsuz bir tezahür olarak görmüyoruz, hatta tam aksini düşünüyoruz. Bu, devrimin köklerini açık tutmaya ve devrimle elde edilenlerin koruyucusu olarak kalmaya devam etmenin bir garantisidir” şeklinde yanıtladı.
Soruyu bir kez daha yineledim ve “Siz ve ÖDBG arasında görüş ayrılığı olursa bununla nasıl başa çıkacaksınız?” diye sordum. Hamduk, “Bu gibi anlaşmazlıkları yüksek bir sorumluluk duygusuyla yönetiyoruz. Halkımızın çıkarlarını baz alıyoruz” şeklinde cevapladı.
İhvan dönemi geri gelir mi?
- Sudan'daki bazı gözlemciler, ordunun saflarını yeniden düzenlediğini ve mevcut durumu kabul etmeyeceğini söylüyorlar. Eski rejimin sembol isimlerinin yargılanmadığını ve Mısır'da olduğu gibi beraat edeceklerini söyleyenler de var. Siz ne düşünüyorsunuz?

“Sudan asla eskisi gibi olmayacak. Bu derin bir devrim. Köklü bileşenlere ve hedeflere sahip...  Konuya, iki ülkenin aynı olmadığı perspektifinden bakmalıyız. Her ülkenin kendine özgü özellikleri vardır. Bir ülkenin yaşadığı tecrübe diğer ülke için emsal sayılamaz. Başkalarının deneyimlerinden yararlanırız. Ancak yönetim şekli, bu ülkedeki tarihi deneyimlerimize, mirasımıza ve oluşumlarımıza bağlıdır. Arap dünyasının pek çok yerinde benzeri olmayan çok gelişmiş bir siyasi sınıfımız var. Bunu diğer bölgelerle karşılaştıramayız. Arap Baharı deneyimi, bazı bölgelerde değişimlere neden oldu. Arap Baharı, Sudan’ı da neredeyse Suriye ve Libya’ya çeviriyordu. Demokrasinin farklı bir kök saldığı Tunus, Arap Baharı’ndan tamamen başka bir bağlamla çıktı. Sudan'da bu konuyu zengin mirasımızı temel alarak çözeceğiz. Bu durumun Sudan için bir risk yarattığını sanmıyorum.”
Yemen savaşı ve Sudan
Sudan'da biri askeri diğeri ise sivil olmak üzere iki bakış açısı var. Birincisi, askeri Egemenlik Konseyi aracılığıyla, Yemen’de Arap Koalisyonu’nda kalmaya devam etmesi gerektiğini söylüyor. İkincisi ise sivil Bakanlar Kurulu aracılığıyla Yemen'den ve meşru hükümeti destekleyen Arap Koalisyonu’ndan çıkılmasının zorunlu olduğuna inanıyor.
Bu konudaki fikirlerini sorduğum da Hamduk, şu yanıtı verdi;
“Şu anki savaşlardan ve devlet içi çatışmalardan en çok zarar gören ülke biziz. Bu zararın büyüklüğünü ve buna dahil olanların ödeyecekleri bedelleri biliyoruz. Yemenli kardeşlerimize ve koalisyona, bu krizi çözecek anlayışlara ulaşılması konusunda yardımcı olmaktan memnunuz. Tüm tarafların razı olacağı bir çözüme ulaşmak için kardeşlerimiz ile birlikte katkıda bulunacağımızdan ve yıllar önce konuştuğumuz mutlu Yemen’in yeniden geri döneceğinden eminiz”
Hamduk’un verdiği diplomatik cevap beni daha net bir soru sormaya zorladı;
- Sudan güçleri Arap Koalisyonu’nda mı değil mi?

“Tüm tarafların razı olacağı çözümlere ulaşılması için kardeşlerimizle birlikte çalışacağız. Sonunda bu krize son verecek çözümler getireceğine inandığımız hiçbir çabadan kaçınmayacağız. Yemen krizinin diyalog yoluyla çözülmesi gerektiğini düşünüyorum.” 
Hamduk’un tekrarlanan soruya verdiği cevap da yine netlik yoktu.
Yaptırımların kaldırılması ve Arap ülkelerinin yardımı
Yaptırımların kaldırılması ve Sudan'ın terör finansmanları listesinden çıkarılması, yeni hükümetin öncelikleri arasında yer alıyor. Hamduk, konuşmasında olumlu bir ton kullanmasına rağmen Sudan’a yardım edecek veya yaptırımları kaldırmasına katkıda bulunmaları için görüşülecek ülkelerin isimlerini belirtmekten kaçındı. Devrim’in Sudan'da yeni bir atmosfer yarattığına inandıklarını söyleyen Hamduk, “Devrim, sağlam bir demokrasi oluşturmak için güvenilir ve insan haklarına saygılı bir iklim yarattı. Yeni Sudan, artık kimse için bir tehdit değil. Bence bu devrim, Sudan'ın terör finansmanları listesinden çıkarılmasıyla ödüllendirilmeli. ABD, Kanada, Avrupa ve diğer ülkelerdeki ortaklarımızla sıkı çalışma ve ciddi görüşmelere başladık. Arap dünyasındaki kardeşlerimizle de bize bu konularda yardım etmeleri için görüştük” şeklinde konuştu.
Yaptırımların kaldırılmasına katkıda bulunmaları için hangi Arap ülkeleriyle görüştüklerini sorduğumda, söz konusu ülkelerin isimlerini vermekten kaçınan Hamduk, “Bu dosyaya yakın birkaç ülke ile görüştük. Kardeşlerimizin bize verdiği sözlerin yanı sıra bizden bir takım talepleri var. Batı dünyasındaki yetkililerle mükemmel ilişkileri olan ülkeleri çok iyi tanıyorsunuz. Kapılarını çalmakta zorlanacağımızı sanmıyorum. Kardeşlerimizin bu konuda bize yardımcı olacağına inanıyorum. Çünkü birçok mesele buna bağlı. Ekonomik kriz ve sürdürülebilir barışa giden yol bu kapıdan geçiyor. Arap kardeşlerimizin bizi destekleyeceğine inanıyorum”
ifadelerini kullandı.
Uluslararası arenadaki Afrika’ya yönelik yarışta Sudan’ın tutumu
Çin’in yanı sıra Türkiye de Afrika’ya yatırım hattına sıkı bir giriş yaptı. Ancak bu girişim Suudi Arabistan ve Mısır gibi bazı Arap ülkeleri tarafından bölgenin güvenliğine yönelik bir tehdit olarak görülüyor. Çin ve diğer ülkeler, Afrika’daki ‘yatırım pastasından’ pay almayı başardılar.
Başbakan Hamduk’a bu yarışa yönelik tutumlarının ne olduğunu sordum. Aldığım cevap ise şöyleydi;
“Ekonomi, siyasetin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu nedenle yatırım dostu bir iklim oluşturmak birçok konuyla bağlantılı. Sizin de soruduğunuz üzere Afrika genelinde konuşalım. Yatırım konusunda birçok bölgesel ve uluslararası güç arasında adeta bir yarış var. Bunun olduğuna inanıyorum. Afrika'nın çeşitli bölgelerinde ve kurumlarında çalışarak geçirdiğim uzun yıllar boyunca tüm dünya ülkeleriyle Afrika arasındaki ilişkileri takip ettim. Afrika’nın bu dosyada kendi çıkarları adına ustalaştığına inanıyorum. Sudan da bunun bir parçası. Bu da yabancı yatırımcılarla ilişkilerde yönümüzü belirleyecektir.”
SUDAN EGEMENLİK KONSEYİ BAŞKANI EL-BURHAN: SUUDİ ARABİSTAN'IN GÜVENLİĞİNE YÖNELİK TEHDİTLERE İZİN VERMEYİZ



Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (1): 15 Nisan’da tanık olduklarım bunlar… Hamideti, HDK üyelerini savaştan bir ay önce Hartum'a taşıdı

Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)
Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)
TT

Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (1): 15 Nisan’da tanık olduklarım bunlar… Hamideti, HDK üyelerini savaştan bir ay önce Hartum'a taşıdı

Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)
Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)

Sudan sahnesinin önemli isimlerinden biri olan Mini Arko Minawi, yalnızca Darfur Bölgesi’nin mevcut valisi değil, aynı zamanda bölgede faaliyet gösteren Sudan Kurtuluş Hareketi’nin de lideri. Minawi, Sudan'da 2019 yılının nisan ayında eski Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir rejiminin düşmesini sağlayan ‘Aralık Devrimi’nin başarıya ulaşmasının ardından, 2020 yılı sonlarında Cuba Barış Anlaşması'nın imzalanması sonrası hükümete katıldı. Minawi’nin Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile ilişkileri, HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (Hamideti) ile yaşadığı anlaşmazlıklar ve son yıllarda ülkede yaşanan dönüşümlerin içinde yer alması, tanık olduklarını anlatmasını önemli hale getiriyor.

Al-Majalla, Minawi ile Sudan'daki son durum ve Hamideti’nin ‘iki general (Burhan ve Dagalu) arasındaki savaşın’ başladığı 15 Nisan 2023 tarihinden bir ay önce komutasındaki HDK’yı ve ağır mühimmatlarını Hartum'a nakletmesine ve öncesinde iki generallin birlikte eski Başbakan Abdullah Hamduk hükümetine yaptıkları darbeye ilişkin gözlemleriyle ilgili kapsamlı bir röportaj gerçekleştirdi.

Şarku’l Avsat’ın Al-Majalla’dan aktardığı röportajda, Minawi, 15 Nisan’da savaşın durdurulması için son dakika çabalarında oynadığı rolünden bahsederken o gün Hamideti'nin Hartum'daki konutuna doğru yola çıktığı sırada Hamideti’nin kendisine, Sudan Silahlı Kuvvetleri Genel Komutanlığı’nın ve Ordu Komutanı Orgeneral Burhan’ın kaldığı yerin bulunduğu ve yoğun çatışmaların yaşandığı Matar Mahallesi'nde olduğundan ateş hattında bulunduğu ve yoğun çatışmalar yaşandığı için konutuna gelmemesini söylediğini anlattı. Minavi, iki general arasındaki bu savaşın artık kontrolden çıktığını iki hafta sonra anladığını söyledi.

Hamideti komutasındaki HDK tarafından işgal edilen Darfur’daki saha koşullarından, Rus paralı asker grubu Wagner güçleriyle ilişkisinden ve Sudan'daki altın maden rezervi arayışlarından söz eden Minawi, HDK'nın operasyon odalarında yabancı subayların olduğunu vurguladı.

Özgürlük ve Değişim Güçleri (ÖDG) Merkez Konseyi’ni eleştiren Minawi, “Sudan Silahlı Kuvvetleri ile HDK’nın arasını açtılar. HDK Komutanı’nı askeri adım atmaya ikna eden de onlardı. Çok basit bir hesap yaptılar. Birkaç saat içinde darbe olacak, ardından her şey sona erecekti. Sonra ÖDG-Merkez Konseyi'ndeki kardeşlerimiz, rakiplerini tasfiye edecek ve bazı ülkelerin korumasında sınırsız gücün tadını çıkaracaklardı” diye konuştu. Minawi, “Hamideti ve Hamduk aynı düzenin iki kanadı” ifadelerini kullandı.

İşte Darfur Bölgesi Valisi ve Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi ile Zoom uygulaması üzerinden yaptığımız röportajın birinci bölümü:

*Öncelikle 15 Nisan 2023 günü neredeydiniz? O gün ne oldu?

O gün (15 Nisan), bir süre önce geldiğim Hartum'daydım ve çatışmaların başlamasından sonra yaklaşık iki hafta orada kalmaya devam ettim.

*O güne geri dönebilir miyiz? Neredeydiniz, neler yaşandı? Özellikle askeri düzeyde ne oldu? O gün Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile ya da HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu ile temas kurdunuz mu?

15 Nisan’dan bahsetmeden önce, anlatmaya biraz öncesinden başlamamız gerekiyor. Çünkü HDK’nın, 15 Nisan öncesi özellikle Darfur’dan ve komşu ülkelerden başkent Hartum’a personel taşıdığını gözlemledik. Bundan tam bir ay önce 14 Mart'ta Hartum'dan Darfur'a yaklaşık bin 200 kilometre uzunluğunda bir rotaya doğru gidiyordum. Yol boyunca üç günlük yolculuğumda her biri 150 ile 200 arasında HDK mensubunu taşıyan araçlar ve kamyonetlerin Hartum'a doğru ilerlediklerine net bir şekilde tanık oldum. Bizzat Darfur'dan Hartum'a giden ve Sudan dışındaki ülkelerden de Darfur üzerinden savaşçı taşıyan 67 kamyon saydım.

FOTO: Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (ortada) ve HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (ortada sol), askeri darbeden kaynaklanan krizin sona erdirilmesine yönelik Hartum’da sivil liderlerle birlikte bir ön anlaşmanın imzalandığı törene katıldılar, 5 Aralık 2022 (AFP)
Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (ortada) ve HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (ortada sol), askeri darbeden kaynaklanan krizin sona erdirilmesine yönelik Hartum’da sivil liderlerle birlikte bir ön anlaşmanın imzalandığı törene katıldılar, 5 Aralık 2022 (AFP)

*Bir ay önce mi?

Evet, savaşın başlamasından tam bir ay önceydi. Ayrıca (Kuzey) Darfur'un yönetim şehri el Faşir'e giderken şehrin girişinde Hartum'a nakledilmeyi bekleyen HDK üyeleri olduğunu gördüm. Sayıları çok fazlaydı. Yedi binden fazla HDK mensubu kendilerini Hartum'a taşıyacal kamyonları ve nakliye araçlarını bekliyordu.

*O sıra Hartum'a nasıl bir atmosfer hakimdi?

Tüm huzursuzluklara, özellikle ordu ile HDK arasında yaşanan sorunlara ve bu sorunların daha sonra savaşın çerçevesi haline gelen, Çerçeve Anlaşmasının imzalanması sonrasında geliştiğine tanık oldum. Eğer ordu ile HDK savaşmasaydı, o anlaşmayı imzalamayı reddeden siyasi hareketlerle ve güçlerle savaşacaklardı. Böyle bir durumda, ordu ile HDK güçlerini birleştirebilirlerdi. Ancak bu savaşın arkasında, bazıları arkadaşım olan ÖDG-Merkez Konseyi’nden isimler vardı.

Eğer HDK ile ordu savaşmasaydı, anlaşmayı imzalamayı reddeden siyasi hareketlerle ve güçlerle savaşacaklardı.

*Yani bu, savaşın ayak seslerini duyduğunuz ve aslında iki general arasındaki savaşın kaçınılmaz olduğunu düşündüğünüz anlamına mı geliyor?

Savaş öncesindeki tüm işaretler savaşın yaklaştığını ve kanlı ya da kansız bir darbenin olabileceğini gösteriyordu. Hartum'da bir yılı aşkın bir süre yaptığımız gözlemler ve Hartum'da bulunduğumuz dönemde tespit ettiğimiz göstergeler, böyle bir durumun yaklaştığını işaret ediyordu. Bu işin planlayıcılarının ve sorumlularının tamamı, açıkça ve tüm delilleriyle ÖDG-Merkez Konseyi'ndeki kardeşlerimizdi. Ordu ile HDK’nın arasını açtılar. HDK Komutanı’nı askeri adım atmaya ikna eden de onlardı. Çok basit bir hesap yaptılar. Birkaç saat içinde darbe olacak, ardından her şey sona erecekti. Sonra ÖDG-Merkez Konseyi'ndeki kardeşlerimiz, rakiplerini tasfiye edecek ve diplomatik bir kucaklaşma olarak gördükleri bazı ülkelerin koruması altında sınırsız gücün tadını çıkaracaklardı.” 

*Tüm bunların arkasında ÖDG’nin olduğuna mı inanıyorsunuz?

ÖDG, tasfiye listelerinin hazırlanmasına kadar tüm süreçlerde yer aldı.14 Nisan’ı 15 Nisan’a bağlayan son dakikalarda Hartum'da, cumhurbaşkanlığı konutundaydım. Onlar da Burhan'la birlikteydiler. Saat biri çeyrek geçe Burhan’ın yanından ayrılarak Hamideti’nin yanına gittiler. Darbeci rollerini ve iktidarı ele geçirme yönündeki kötü niyetlerini örtbas etmenin zamanı gelmişti. Biz de buna şahidiyiz. Yalnız değildim, hatta bazılarımız durumu sakinleştirmeye ve onların 'sıfır saatine' ulaşmak için yaptıkları düzenlemeleri engellemeye çalışıyorlardı.

*O güne dönecek olursak, Hamideti ile Burhan arasında ÖDG üyelerinin katıldığı bir toplantı yapıldığı biliniyor. Siz de o toplantıda mıydınız?

Ben o toplantıya katılmadım ama toplantıya ÖDG'nin tamamı değil, ÖDG - Merkez Konseyi kanadı katıldı. Burhan ile Hemedti arasında ÖDG - Merkez Konseyi’nin katıldığı çok sayıda görüşme oldu. Bu görüşmeler, darbe düşünülmeden önce yapılmıştı. Sessiz kalmış olabilirler, ama geçiş sürecine gerçek dokunuşlar yapmak isteyen ÖDG - Demokratik Blok kanadı ve Sudanlı diğer siyasi güçleri tasfiye etmeye yönelik komploların konuşulduğu toplantılar olduğu da bir gerçek.

Bu yüzden çoğunlukla bir arada olunsa da özellikle son dakikalarda ve son 72 saatte ÖDG üyelerinin çoğu Burhan ve Hamideti arasında mekik dokudular. Dr. Cibril İbrahim, Malik Agar ve Muhammed İsa Aliyu, hatta Abdullah Masar ve Dr. Taceddin Said gibi bazen orada olup bazen olmayan bazı isimlerle birlikte sakinleştirme ve olacakları engelleme girişimimizi sürdürüyorduk. Gayretli bir girişime öncülük ediyorduk. Gerçek anlamda iyi niyetle yapılan bir girişimdi. Girişimi bizi yanına çağıran ve bu girişime dahil eden General (Şemseddin) el-Kabaşi başlattı. Bizden duruma müdahale etmemizi istedi. Biz de onun isteği üzerine müdahale ettik.

*Ancak girişim başarısızlıkla sonuçlandı ve savaş patlak verdi, değil mi?

Girişim sırasında 15 Nisan günü saat dokuzda ilk kurşun sıkıldı. Benim ayarladığım randevuya göre Sayın Hamideti ile konutunda görüşmemiz gerekiyordu. Çatışmalar sırasında Menşiye’deki evimden Hamideti’nin Sudan Silahlı Kuvvetleri Genel Komutanlığı’ndaki konutuna giderken onu aradım. Bana çatışmaların yoğunlaştığını ve zarar görebileceğimi öne sürerek konutuna gitmememi istedi. Nitekim evine girmek ısrar ettim ama giremedim, hatta Genel Komutanlığın kapısına kadar ulaştım. Ancak çatışmalar vardı. Her yerden mermi sesleri geliyordu ve ben de geri döndüm. Oysa onunla konutunda görüşmeye kararlıydım. Ancak o sırada konuttan çıktığından haberim yoktu.

FOTO: Hamideti ve Minawi, ülkedeki başlıca beş isyancı grupla barış anlaşması imzaladıktan sonra tokalaşırken, 31 Ağustos 2020 (Reuters)
Hamideti ve Minawi, ülkedeki başlıca beş isyancı grupla barış anlaşması imzaladıktan sonra tokalaşırken, 31 Ağustos 2020 (Reuters)

*Siz onun konutuna giderken Hamideti sizinle telefonda konuşuyordu. Peki, size ne söyledi?

Benimle Menşiye’den onun Genel Komutanlık’taki konutuna gittiğim sırada telefonda konuştu.

*Size ne söyledi?

Benden, Sudan Silahlı Kuvvetleri Genel Komutanlığı’nın ve Ordu Komutanı Orgeneral Burhan’ın kaldığı yerin bulunduğu ve yoğun çatışmaların yaşandığı Matar Mahallesi'nde olduğundan ateş hattında olduğu ve yoğun çatışmalar yaşandığı için konutuna gitmememi istedi. Ancak daha sonra o sıra konutunda olmadığını öğrendim.

Çatışmaların başlamasından iki hafta sonra durumun kontrolden çıktığını anladım.

*Bu, Hamideti ile aranızdaki son görüşme miydi?

Hayır. Savaş sırasında da temasa geçtik. Birinci ve ikinci günden itibaren, hatta konutuna giremeyip saat 12 civarında eve geri döndüğümde bile onu aradım. Çalışmalar, çatışmaların başlamasından iki hafta sonrasına kadar devam etti.

*Darfur Bölgesi Valisi ve askeri ve siyasi bir lider olarak Burhan ve Hamideti ile konuşarak savaşın durdurulması için çaba sarf ettiniz. Çatışmaların kontrolden çıktığını ne zaman anladınız?

Çatışmaların başlamasının ikinci haftasında işlerin kontrolden çıktığını anladım. Çatışmalar başlarda sadece askeri bölgelerde yaşanıyordu. Ancak çatışmaların ikinci haftasında HDK üyeleri evlere girip kendilerine esirler aramaya başladılar. Bu da savaşın başlangıcı oldu. Mayıs ayı sonlarında Darfur'un batısındaki el-Cenine ve Murni'de çok büyük bir kaosun yaşandığı çatışmaların, savaştan ziyade etnik ve kabilesel tasfiye girişimleri olduğu anlaşıldı.

FOTO: Hartum’da HDK ile ordu arasındaki çatışmalar sırasında düzenlenen hava saldırısının ardından binaların üzerinden yükselen dumanlar, 1 Mayıs 2023 (Reuters)
Hartum’da HDK ile ordu arasındaki çatışmalar sırasında düzenlenen hava saldırısının ardından binaların üzerinden yükselen dumanlar, 1 Mayıs 2023 (Reuters)

HDK, haziran ayı başlarında Kuzey Darfur'a girdiğinde oradaydım. Çatışmalar başladı. Bölgenin önde gelen kabilelerinin reislerinin, ileri gelenlerinin ve topluluklarının yanı sıra, bireylerini de hedef alan etnik tasfiyeler gerçekleşti. Tüm bunlar, savaşın ordu ile HDK arasında olmaktan ziyade kontrolden çıkmaya başladığının ve Sudanlıların zarar göreceğinin çok açık göstergeleriydi.

*Röportajın “Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (2): Sudan’ın bölünmesini oldubittiye getirmek istiyorlar… HDK'nın operasyon odalarında yabancı subaylar var” başlıklı ikinci bölümü yarın yayında.