BM toplantılarının arka koltuğunda unutulan savaş

Sivil savunma personeli, Temmuz ayında gerçekleştirilen hava saldırılarının ardından Eriha ilçesindeki yıkıntılar arasında kurbanları arıyor (AFP)
Sivil savunma personeli, Temmuz ayında gerçekleştirilen hava saldırılarının ardından Eriha ilçesindeki yıkıntılar arasında kurbanları arıyor (AFP)
TT

BM toplantılarının arka koltuğunda unutulan savaş

Sivil savunma personeli, Temmuz ayında gerçekleştirilen hava saldırılarının ardından Eriha ilçesindeki yıkıntılar arasında kurbanları arıyor (AFP)
Sivil savunma personeli, Temmuz ayında gerçekleştirilen hava saldırılarının ardından Eriha ilçesindeki yıkıntılar arasında kurbanları arıyor (AFP)

Onlarca dünya lideri ve devlet başkanının bir araya geldiği New York’taki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu toplantılarının gündemine Körfez’deki gerilimler ve küresel ticaret savaşları hâkim oldu. Bununla birlikte Suriye’de uzun süredir devam eden savaş ise arka sıralarda yer aldı.
Suriye iç savaşı 9’uncu yılına girdi.  Birçok Suriye vatandaşı, şu ana kadar askeri veya siyasi bir çözüme ulaşılmayan savaşın, küresel kriz ve çatışmalardan oluşan uzun listede ihmal edilmiş bir dipnot olarak yer almasından endişe duyuyor. Associated Press (AP) muhabirlerine konuşan Suriyeli 35 yaşındaki Hüseyin Ali, Suriye -Türkiye sınırının yakınlarında bulunan ve muhaliflerin kontrolünde olan Azez beldesinde kiraladığı bir odada ailesiyle birlikte yaşıyor. Dünyanın kendilerini unuttuğunu dile getiren Hüseyin Ali, “Hiç kimse Suriye’yi umursamıyor. Her ne kadar DEAŞ’ın ortaya çıkmasının ardından bir süre dikkatler buraya çevrilmiş olsa da zamanla bu ilgi azaldı” ifadelerini kullandı.
Dünya üzerinde sayıları 6 milyona ulaşan Suriyeli mültecilerden çok azı evlerine dönebildi. Mültecilerin bazısı geri döndüğü takdirde rejim güçleri tarafından tutuklanacağından korkarken, diğer bazı kimseler ise evlerinin yıkılmasından dolayı dönecekleri bir yerleri olmaması sebebiyle vatanlarından uzakta bir hayat yaşamaya devam ediyor. Bütün şehirler, kasabalar ve köyler mahvolmuş durumda. Batılılar, Esed başta olduğu müddetçe yeniden inşa çalışmalarına katkıda bulunmayı reddediyorlar. Diğer ülkeler ise siyasi bir çözümün olmamasından dolayı yatırım yapma konusunda isteksizler. Bununla birlikte Rusya tarafından desteklenen hükümet güçleri, İdlib’in kontrolünü yeniden ele geçirmek için gerçekleştirdiği saldırılarla sivillerin kanını dökmeye devam ediyor. Şu ana kadar yüzlerce insan öldürüldü. Sadece son 4 ay içerisinde Suriye ve Rus hava kuvvetlerinin devam eden hava saldırılarından dolayı 400 bini aşkın kişi yerinden oldu. Burada yaşanan kan banyoları çok nadir olarak dünya gündeminde yer buluyor.
Uluslararası Kriz Grubu (ICG) Ortadoğu Proje Direktörü Heiko Wimmen, “Dünya uzun süredir devam eden savaşlardan bıkmış durumda. Ülke çapında ilan edilecek olan bir ateşkes, mümkün olan en iyi senaryodur” diyor.
Anayasa Komitesi
Günümüz dünyası Suriye krizi karşısında neredeyse tamamen bir sessizliğe gömülmüşken, ufukta krizi çözebilecek girişimlerin olduğuna dair de herhangi bir işaret yok. Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen, yıllarca süren siyasi görüşmelerden sonra kayda değer bir netice alamayan ve istifa eden önceki üç elçinin ardından bu göreve geldi. Hükümet, muhalifler sivil toplum arasından eşit bir şekilde seçilen 150 üyeden oluşan anayasa komitesinin pazartesi günü kurulduğu bildirildi. Komite, Cenevre'deki BM’nin gözetiminde gerçekleştirilecek görüşmeler çerçevesinde yeni Suriye anayasasını hazırlamakla sorumlu. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, bu komitenin “trajediden çözüme giden siyasi yolun başlangıcı” olduğu değerlendirmesinde bulundu.
Öte yandan Suriye cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 2021 yılına kadar yapılması bekleniyor. BM, siyasi görüşmelerin tarafsız ve adil oylama için bir mekanizma oluşturmayı başaracağını umuyor. Fakat Beşşar Esed hükümetinin taviz verme olasılığı düşük. Suriyeli yetkililer, Esed’in bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yeniden aday olacağını düşünüyor.
Batılı bir diplomat, BM denetiminde gerçekleştirilecek görüşmelerin, seçimler sırasında uluslararası bir inceleme sağlaması itibariyle oldukça önemli bir adım olduğunu söyledi. Konunun hassasiyeti itibariyle isminin açıklanmasını istemeyen diplomat, “Seçimleri, sürmekte olan savaşa bir çözüm olarak sunmak mümkün değil. Sadece durgun Suriye sularını harekete geçirmenin bir aracı ve çatışan taraflar arasındaki dolaylı görüşmelerden daha kapsamlı bir girişimin kapısı olabilir” ifadelerini kullandı.
Suriyeli Milletvekili Safvan el-Kirbi, anayasa komitesinin hassas ve oldukça tehlikeli işaretler taşıdığına dikkat çekerek, bu komite ile planlanan şeyin, siyasi kararı Suriye’nin elinden almak olduğunu söyledi. Suriyeli muhaliflere ve onları destekleyen taraflara atıfta bulunan el-Kirbi, yıkıcı askeri operasyonlarla ulaşılamayan hedefin böyle bir yöntemle gerçekleştirilmeye çalışılacağını belirtti.
Uzun yol
Her ne kadar ülkedeki şiddetin bir dereceye kadar azaldığını söylemek mümkün olsa da, analistler savaşın uzun süre devam edebileceğini söylüyorlar. Suriye’deki çatışmaların zirveye çıktığı bir zamanda tüm dünya, uluslararası bir göç krizine tanık oldu. Göçlerdeki bu yoğunluk her ne kadar önemli ölçüde azalsa da, işsizlik oranlarının artmasından ve ekonomik koşulların kötüleşmesinden dolayı pek çok ülke mültecilere evlerine geri dönmeleri çağrısında bulundu.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ülkesinin artık topraklarındaki 3,6 milyon mültecinin yükünü kaldıramadığını söyledi. Ayrıca bu ayın başlarında Suriye'de güvenli bir bölge oluşturulmadığı takdirde, kapıları açarak Suriyeli mültecilerin Batı ülkelerine gitmelerine izin vermekle tehdit etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, savaşın insani planda sebep olduğu maliyeti vurgulamak amacıyla, 2015 yılında Türkiye sahilinde ölü bulunan 3 yaşındaki Alan Kurdi’nin resmini gösterdi.
ICG Ortadoğu Proje Direktörü Heiko Wimmen, Esed’in iktidarı bırakmayacağını ve onun devirmenin artık masadaki seçenekler arasında yer almadığını söylüyor. Halihazırda onu uysallaştırmaya veya onun varlığında ülkeyi yeniden inşa etmeye çalışılacağına işaret eden Wimmen, mevcut durumun süreceğini dile getiriyor.



Cezayir seçimleri: Siyasal İslamcılara karşı “bağımsızlar”

Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)
Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)
TT

Cezayir seçimleri: Siyasal İslamcılara karşı “bağımsızlar”

Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)
Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)

Cezayir, 12 Haziran'da yapılması planlanan Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun döneminin ilk seçimlerine doğru giderken İslami eğilimli partilerin, çoğu bağımsız olan muhalifler karşısında güçlü sonuçlar elde etme olasılığının yüksek olduğunu gösteren göstergeler söz konusu. İslami eğilimli partilerin şansı, ülkede 2019 yılında halkın sokaklara döküldüğü, eski Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika'nın uzun soluklu iktidarının sona ermesine katkıda bulunan ‘halk hareketinin’ (Hirak) bazı kesimlerinin yanı sıra Sosyalist Güçler Cephesi (FFS) ile Kültür ve Demokrasi Birliği (RCD) gibi laik partilerin seçimleri boykot etme kararı almaları dahil olmak üzere birçok faktör tarafından destekleniyor. Siyasi arenaya uzun yıllar hakim olan Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN) ve Demokratik Ulusal Birlik (RND) partileri, eski rejime olan bağlılıkları nedeniyle, yarışa bölünmüş halde girdiler.
Pekk, seçim yarışı tablosu, sandık başına gidilmesine günler kala nasıl şekillendi?

‘Milliyetçi’ partiler
FLN, Cezayir’in 1962 yılında bağımsızlığını kazanmasında bu yana ülkenin siyaset sahnesini hegemonyası altına aldı. Hegemonyası, yetkililerin halk protestolarından sonra tek partili hükümet sistemini kaldırdığı 1989 yılına kadar devam etti. Parti, Aralık 1991 seçimlerinde İslami Kurtuluş Cephesi (FIS) karşısında neredeyse iktidarı kaybediyordu. Ancak ordu, seçimlerin ilk tur sonuçlarını iptal etti. Bu adım, 1992 yılının başlarından itibaren ülkenin on yılı aşkın bir süre boyunca şiddet döngüsüne girmesine neden oldu. Cezayir 1997 yılında, 1992'de iptal edilen seçimlerden sonraki ilk parlamento seçimlerini gerçekleştirdi. RND, bu seçimleri, açık ara farkla (156 milletvekili) kazandı. RND, FLN tarafından ihanete uğramaktan korkan parti yetkilileri tarafından kurulan yeni bir partiydi. FLN ise FIS’in kapatılmasının ardından ülkedeki ana İslami eğilimli parti haline gelen Barış Toplumu Hareketi'nden (MSP (69 milletvekili) sonra üçüncü sırada (62 milletvekili) geldi.
FLN, 2002 seçimlerinde 199 sandalye kazanarak yeniden lider olurken RND (1997 seçimlerinde 156 milletvekili çıkardıktan sonra) sadece 47 sandalyeyle üçüncü sıraya geriledi. Partinin bu düşüşü, o dönem parti lideri olan Liamine Zeroual ile bağlantılı olabilir.  Zeroual istifa edip iktidarı Buteflika'ya devrettikten sonra, Buteflika'nın onursal başkanlığını yaptığı FLN iktidarı yeniden geri aldı. 2007 seçimlerinde FLN 136 sandalyeyle liderliğini sürdürürken, onu 61 sandalyeyle RND izledi. 2012 seçimlerinde de tablo değişmedi. FLN, 208 sandalyeyle liderliğini sürdürürken RND 58 sandalye ile peşinden geldi. 2017 seçimlerinde aynı sahne bir kez daha tekrarlandı. FLN, 146 sandalyeyle liderliğini korurken RND, 97 sandalyeyle onu takip etti.
FLN ve RND’nin, Buteflika'nın 1999'dan 2019'a kadar süren iktidarının temel dayanakları olduğu açıkça görülse de Cezayirliler, 12 Haziran'da sandık başına gittiklerinde, iki partinin Buteflika rejimine bağlılıkları ve eski rejimi savunmaları onlara zarar verebilir. Bu iki partinin Buteflika'yı hasta ve konuşamazken haldeyken bile desteklediği ve sağlığının sebep olduğu engelleri bilmelerine rağmen Buteflika’yı arka arkaya cumhurbaşkanlığına aday gösterdikleri biliniyor. Dahası, Buteflika rejimi düşer düşmez bu iki partiden önde gelen çok sayıda isim, yolsuzluk ve yasadışı servet edinme suçlarından hüküm giyerek kendilerini parmaklıklar ardında buldu.
Tüm bu faktörler, kendilerini milliyetçi olarak niteleyen bu iki partinin egemenliğinin sona ermek üzere olabileceği ve 12 Haziran seçimlerinden feci sonuçlarla çıkabileceği izlenimi veriyor.

İslami eğilimli partiler
İslami eğilimli partiler, muhaliflerinin dağılması ve bir noktada her zaman hükümetlerin milliyetçilerle siyasal İslamcıları (FLN, RND ve MSP) bir araya getirmesi gerektiğinde ısrar eden eski Cumhurbaşkanı Buteflika’nın rejiminin bir parçası olmasına rağmen, Buteflika'ya karşı halk hareketine verdiği desteği sürmesini sonucunda 2021 seçimlerine güçlü bir konumda giriyorlar.
Siyasal İslamcıların Buteflika yönetiminden ayrılması, 2011'de Arap Baharı'nın başlamasından hemen sonrasına denk geliyor. İslami eğilimli partiler, muhalifleri tarafından, tökezleyen halk hareketini sürdürerek fırsatçı olmakla suçlandılar. Arap Baharı, Mısır, Tunus ve Libya'da olduğu gibi Cezayir’de de siyasal İslamcıları öne çıkardı. Tıpkı, parlamento seçimlerinin siyasal İslamcıların ilk kez hükümete liderlik etmelerine izin veren en büyük payı kazanmasıyla sonuçlandığı Fas’ta olduğu gibi.
Ancak 2012 seçimleri, siyasal İslamcıların istediği gibi geçmedi. Çünkü resmi sonuçlar FLN'nin ve RND’nin hakimiyetinin devam ettiğini gösterdi. Bu sonuçlar, siyasal İslamcıları seçimlerde hileli yapıldığı iddiasında bulunmaya itti. Aynı sonuç, siyasal İslamcıların milliyetçilerin ardından üçüncü sırada yer aldığı 2017 seçimlerinde de tekrarlandı. Ancak bugün 2021 seçimlerinin arifesinde, rakiplerinin ve muhaliflerinin yaşadığı talihsizlikler, en çok siyasal İslamcıların işine yarayacak gibi görünen bir tablo söz konusu.
İslami eğilimli partilerin başını şuan, Abdurrezzak Mukri liderliğindeki MSP ve Abdullah Caballa liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Cephesi (FJD) çekiyor.

Laik partiler
Cezayir’deki laik partilerin başını ise uzun yıllardır, güçleri Tizi Vuzu ve Bicaye gibi aşiret bölgelerinde yoğunlaşan FFS ve RCD çekiyor. Ancak bu iki parti geçtiğimiz yıllarda, özellikle FFS’nin önde gelen isimlerinden Hüseyin Ayet Ahmed’in partiden ayrılmasından ve RCD’nin lideri Said Sadi'nin istifasından sonra, kendilerini sürekli bir kaos içerisinde buldular. Bunun yanı sıra iki parti, 2021 seçimlerini boykot etme kararı aldıklarını açıkladılar. Troyka yanlısı (Avrupa Birliği/AB, Uluslararası Para Fonu/IMF, Avrupa Merkez Bankası/AMB) siyasetçi Louisa Hanun liderliğinde Sosyalist Eşitlik Partisi (PES) adlı üçüncü bir sol eğilimli parti daha var. Bu parti de 12 Haziran seçimlerini de boykot edecek, ancak halk arasındaki popülaritesi, hiçbir zaman 1990'larda siyasal İslamcılara yönelik sert eleştirileriyle tanınan lideri Hanun'unki kadar yüksek olmadı.

Halk hareketi ve ordu
Halk hareketi, 2019 yılında Buteflika rejimini devirmede orduyla birlikte önemli bir rol oynadı. Cumhurbaşkanının sağlığının elverişsiz olmasına rağmen seçimlerde yeniden aday olmasına karşı başlayan halk protestoları sonrasında ordu, halk hareketinin yanında yer almaya karar verdi ve aynı yılın Nisan ayında Buteflika'yı iktidardan uzaklaştırdı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Ahmed Kayid Salah, Buteflika’nın azledilmesinin yanı sıra Buteflika rejiminin iktidarının temel direkleri eski başbakanlardan Abdulmelik Sellal ve Ahmed Uyahya ile parti liderleri ve işadamlarından ve hatta bazı ordu komutanlarından çok sayıda ismin yargılanmasında kilit bir rol oynadı. Aynı zamanda ‘General Tevfik’ adıyla bilinen eski İstihbarat ve Güvenlik Dairesi (DRS) Başkanı Muhammed Medin ve İstihbarat Teşkilatı Başkanı Osman Tartak (Beşir) da görevden alındı. Ancak Kayid Salah'ın rolü, Buteflika rejimini devirmesinden sadece aylar sonra Aralık 2019'da aniden vefat etmesiyle sona erdi. Ancak orduya verdiği halk hareketiyle birlikte hareket etmesi yönündeki emri, Abdulmecid Tebbun’u cumhurbaşkanlığına getiren mevcut dönemin önünü açtı.
Cezayir ordusu şuan, sürekli olarak askeri birliklerin önünde konuşmalar ve sırayla saha ziyaretleri yapan Genelkurmay Başkanı Said Şangariha tarafından yönetiliyor. Ama aslında, ordu liderliğinin ve onunla birlikte istihbarat servisinin, tıpkı geçmiş yıllarda olduğu gibi bu kez de perde arkasında siyasi bir rol oynamaya devam etmeye istekli mi olduğu yoksa siyaset sahnesini seçimlerden çıkacak olan iktidara terk mi edeceği henüz netlik kazanmış değil.
FLN’nin 1992 yılında iktidara gelmesinin engellenmesi için ordunun doğrudan müdahale etmesi gerekti. Bu adımı eleştirenler ülkeyi kanlı bir on yıla sürüklediğini söylerken, destekleyenler ise bu adımın ülkeyi o dönemde liderlerinin açıklamalarından çıkarılan sonuca göre demokrasiye inanmayan bir partinin elinden kurtardığını söylüyorlar.
Öte yandan, halk hareketinin Buteflika yönetimine son vermedeki ana rolüne rağmen, asıl sorunu eleştirenlerin de söylediği üzere kendisini temsil eden ve onun adına konuşan bir liderlik üretememiş olmasıdır. Her ne kadar hareketin kendisini temsil edecek birini çıkaramamasının, kendi çıkarına olumlu bir faktör olduğunu söyleyenler de var. Çünkü onlara göre iktidar, halk hareketini sona erdirmek için hareketin önde gelen isimlerini tutuklayabilirdi. Hatta hareketin, İslami eğilimli saflarda daha görünür hale gelmesiyle, belki de gösterilerin FLN’nin kalesi olarak bilinen bölgelerden gelenlerin güçlü bir şekilde yer aldıkları başkent Cezayir’de çoğu zaman cuma namazından sonra düzenlenmesi nedeniyle, ortaya çıkışının ilk aylarında sahip olduğu ivmenin bir miktarını geçtiğimiz aylarda kaybettiği de ortadadır.
Dolayısıyla, hareketin bir bölümünün ihtiyaç duyulan değişikliği sağlayamayacağı gerekçesiyle seçimleri boykot edeceği, ideolojiye sahip bir başka kesimin ise siyasal İslamcılara oy vereceği açıktır.

Bağımsızlar
Eğer tablo böyle devam ederse, siyasal İslamcıların iktidara gelmesini önleme iddiası, özellikle Cumhurbaşkanı Tebbun belirli bir partiyi desteklemediğinden ve seçimlerde yarışacak bir partiye sahip olmadığından, büyük ölçüde önümüzdeki anketlerdeki bağımsız adayların performansına bağlı olacak gibi görünüyor. Cezayir Bağımsız Ulusal Seçim İdaresi istatistiklerine göre seçim yarışı, 646’sı partili,  837’si bağımsız olmak üzere bin 483 milletvekili adayı arasında gerçekleşecek. Peki, kim galip gelecek? Bu sorunun cevabı seçime birkaç gün kala netleşebilir mi?