Lavrov, Şarku'l Avsat'a konuştu: Çözüme yönelik ilerleme, Suriye'nin Arap Birliği'ne dönüşüne işaret ediyor

Sergey Lavrov (Şarku’l Avsat)
Sergey Lavrov (Şarku’l Avsat)
TT

Lavrov, Şarku'l Avsat'a konuştu: Çözüme yönelik ilerleme, Suriye'nin Arap Birliği'ne dönüşüne işaret ediyor

Sergey Lavrov (Şarku’l Avsat)
Sergey Lavrov (Şarku’l Avsat)

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, ‘Soçi’deki Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’den çıkan karara dayanarak’ geçtiğimiz yılın başlarında çalışmalarına başlanan Suriye Anayasa Komisyonu’nun kurulmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
Suriye’deki siyasi süreçle ilgili ilerlemenin, Suriye’nin Arap Birliği'ne (AL) geri dönüşüne ilişkin uzun süredir gündemde olan dosyada ilerleme kaydedilmesini sağlayacağına işaret ettiğini belirten Lavrov, AL ülkelerinin çoğunun bölgede söz sahibi olan Suudi Arabistan’ın bu konudaki tutumunu izleyeceğini ifade etti.
Lavrov, Suriye'ye yapılan Rus müdahalesinin ‘rejimi koruma’ maksatlı olup olmadığına ilişkin bir soruyu şöyle cevapladı;
“Rejimi koruma fikriyle ilgili olarak, şunlara dikkat çekmeliyim; dış politikalarımız hiçbir zaman olayları şahıslara bağlamaya yönelik olmadı. Ne belirli kişilere bağlıyız ne de başkasına karşıyız. Moskova, yalnızca Suriyeli yetkililerin talebine cevap vererek, terörle mücadelede onlara yardım etti” şeklinde yanıtladı.
‘Putin, Suudi Arabistan’ı ziyaret edecek’
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Suudi Arabistan’a yapacağı ziyareti ilk kez Şarku’l Avsat’a değerlendiren Lavrov, Moskova ve Riyad arasındaki ilişkilerin ikili çıkarlardaki dostluk, eşitlik, karşılıklı saygı ve her iki tarafın çıkarlarının dikkate alınması ilkelerine dayandığını ve bu yaklaşımın Rusya Devlet Başkanı Putin ve Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz tarafından bizzat kurulduğunu söyledi.
Sürekli temasta kalarak, ilişkilerin temel özelliklerinin oluşturulduğunu ve kararlaştırılmış öncelikli projelerin uygulanmasının takip edildiğini belirten Lavrov, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın bu çabaya büyük bir katkı sağladığının altını çizdi. Putin’in Suudi Arabistan’a yapacağı ziyaretin özel bir önem taşıdığına dikkati çeken Lavrov, “En üst düzeyde yapılacak olan bu görüşmenin, çok yönlü ortaklığımıza destek sağlayacağına, yeni bir seviyeye taşıyacağına ve iki halk arasındaki karşılıklı anlayışı destekleyeceğine eminim” diye konuştu.
İran’ın Suriye’deki varlığı
Diğer yandan İran’ın Suriye’deki varlığına ilişkin bir soruya ise Lavrov, şu şekilde cevap verdi;

“Suriye topraklarındaki dış aktörlerin varlıklarının meşru olabilmesi için bu varlığın, ülkedeki meşru makamların çağrısına veya Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararına dayanması gerekir. İran, Suriye’de DEAŞ’ın ana unsurlarının yenilgiye uğratılmasının ardından görevi sona eren ABD’nin aksine Şam’ın isteği üzerine Suriye’de bulunuyor. ABD’nin Suriye topraklarındaki varlığını sürdürme amacı ile ilgili soru işaretleri mevcut.  Washington’ın BMGK’nın 2254 sayılı kararını doğrudan ihlal ederek, Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanmasını engellediği yönünde güçlü bir his var” yanıtını verdi. Lavrov, ayrıca ABD’nin Başkan Donald Trump’ın Aralık 2018’de verdiği, Amerikan birliklerinin Suriye’den çekilmesi sözünün yerine getirilmesini umduğunu ifade etti.
İsrail’in Suriye’deki bombardımanları
İsrail’in Suriye’deki ‘İran hedeflerine’ yönelik bombardımanlarına ilişkin bir soruyu ise Lavrov, “Durumu daha da dengesizleştirecek, gerginliğin artmasına ve hatta kontrolden çıkmasına neden olabilecek bu tür eylemlere karşı olumsuz bir tutum sergilemekten asla kaçınmadık. Suriye, bir takım planların uygulandığı veya bazı hesapların görüldüğü bir platforma dönüşmemeli. Tüm sorumlu güçlerin temel görevi, Suriye topraklarında barışı yeniden sağlamaya yardımcı olmak olmalı” diye yanıtladı.
Yeni ‘çok kutuplu’ dünya düzenine, ABD ve Batı politikalarına, Washington ile Moskova arasındaki ilişkilere ve Arap dünyası ile Körfez’de yaşanan gelişmelere değinen Lavrov, Rusya’nın Körfez bölgesi için kolektif güvenlik konsepti teklifiyle ilgili olarak, “Teklifin güncellenmiş hali, geçtiğimiz Temmuz ayında Rusya Dışişleri Bakanlığı tarafından resmi olarak sunuldu. Bu girişim, olumlu ve birleştirici bir bölgesel gündem taşıyor. Bununla birlikte zorlukları ve riskleri ele almak için ortak eylem mekanizmaları oluşturuyor. Öte yandan tüm tarafların görüşlerinin dikkate alındığı kademeli bir süreç başlatılması amaçlanıyor. Bu anlamda girişimimiz, ‘bizimle ve bize karşı olanlar arasında yeni ayrım sınırları oluşturulması’ ilkesine dayanıyor” diyerek cevapladı.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov röportajının tam metni;
-Birçok kişi bugün güç dengesinin Sovyetler Birliği sonrası döneme göre değiştiğinden ve yeni bir uluslararası düzenin ortaya çıktığından bahsediyor. Buna katılıyor musunuz?

İki kutuplu çatışmanın yaşandığı 1991 yılı bir milat oldu. Bu, uluslararası toplumun tüm taraflarının çıkarlarını istisnasız karşılayacak şekilde adil, istikrarlı ve işbirliğine dayalı uluslararası bir düzen oluşturmak için gerçek bir fırsattı.
Ne yazık ki, ‘köklü’ Batı ülkeleri bu fırsatı görmezden geldi. Washington ve Batılı bazı başkentler, bunun ‘tarihin sonu’ olduğu konusunda ısrar ederek ve kendisini ‘Soğuk Savaş’ın muzafferi’ olarak niteleyerek, uluslararası ilişkilerde baskın olduklarını ileri sürdüler. ABD ve Batılı müttefikleri, askeri güçlerinin yanı sıra yaptırımlar, haraç kesme, baskı yapma ve gerçekleri çarpıtma gibi politikalarını bu hedeflere ulaşmak için bir araç olarak kullandılar.
Uluslararası hukuku ihlal eden askeri müdahaleler ve savaşlar, tüm bölgeleri istikrarsızlaştırdı. Bu politikaların neden olduğu büyük başarısızlığa ve hasara rağmen ne yazık ki, ‘Batı liderliğindeki bir dünya sistemi’ fikri hala Atlantik’in her iki tarafındaki bazı seçkinlerin kafasında hâkim olmaya devam ediyor.
Fakat tarihin akışını durdurmak mümkün değil. Yeni yüzyılın başından bu yana dünyanın jeopolitik manzarası radikal değişimlere uğradı. Bunun başlıca nedeni, küresel yönetim süreçlerinde başarılı ve etkili bir şekilde yer alan ve bölgelerinde güvenlik ve istikrarı destekleme konusunda sorumluluk üstlenen yeni küresel kutupların ortaya çıkması ve güçlenmesiydi. Örneğin son 30 yılda, dünyanın ekonomisi en büyük yedi ülkesinin (G7) küresel satın alma gücü payı, standartlara göre yüzde 46'dan yüzde 30'a geriledi. Buna karşın, pazarı gelişmekte olan ülkelerin ağırlığı, sürekli olarak artırıyor. Bu bir tesadüf değil. Artık günümüz dünyasındaki önemli konular özellikle dünyanın en zengin 20 ülkesini içinde barındıran G20 zirvesinde gündeme geliyor. Bu da G20’nin 21. yüzyılın gerçek ihtiyaçlarının en güvenilir ve temsili mekanizması olarak konumunu pekiştiriyor.
Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ve BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika Cumhuriyeti) Örgütü gibi yeni model çok taraflı grupların statüsü ve etkisi de her geçen gün artıyor.
- Çok kutuplu sistem nedir?
Uluslararası sistemin çok kutuplu yapısı, çağdaş dünyanın kültür-medeniyet çeşitliliğini nesnel olarak yansıtıyor. Ayrıca halkların, bağımsız yollardan gelişimlerinin ve mekanizmalarını bağımsız ve geleneksel olarak seçme özlemlerini karşılıyor. Böylece uluslararası sistemin çok kutuplu yapısının gelişimi, daha temsili ve dolayısıyla daha adil hale geliyor. Ancak burada tüm ülkelerin daha istikrarlı, sağlam ve daha rahat olması önemli.
Bu bakımdan diplomasinin rolü hafife alınmamalı.  Sadece uluslararası hukuka BM ilkelerine ve karşılıklı saygıya dayalı diyaloglarla terör, yasadışı silah ticareti, uyuşturucu, düzensiz göç ve iklim değişikliği sorunları gibi küresel düzeydeki birçok sorunun üstesinden gelebilir ve mezhepçi, dini ve ırkçı çatışmaların yayılmasını önleyebiliriz.
BMGK’nın daimi üyelerinden biri olan Rusya, dünyadaki güvenlik ve istikrarın ana garantörlerinden biridir. Bu yüzden söz konusu eğilimlere yönelik her türlü çabayı desteklemeye çalışacaktır.
- Bazıları Rusya’yı Batı’yı ciddi şekilde zayıflatmanın yanı sıra Türkiye ve Ukrayna üzerinden Avrupa’ya nüfuz etmeye çalışmakla suçluyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Rusya’yı hedef alan büyük medya savaşı çerçevesinde Avrupa Birliği’ni (AB) bölme girişimlerinde bulunmak veya örneğin ‘Avrupa-Atlantik entegrasyonu’ olarak adlandırılan yapıyı zayıflamaya yönelik birçok ‘günahı’ işlemekle suçlanıyoruz.
Bu durum gerçekleri yansıtmıyor. Biz böyle düşünmüyoruz. Ortaklarımızın bileğini bükmek, ilkelerimiz arasında yer almıyor. Biz onlara ‘ya bizimlesiniz ya da karşımızda’ şeklinde bir seçim sunuyoruz. İç işlerine müdahale etme girişimlerinden söz etmiyorum bile. İşte tam da burada bu gibi uygulamaları neredeyse normal davranışlar olarak gören Washington ve bazı Avrupa başkentleri ile aramızdaki temel fark ortaya çıkıyor.
Irak’ın işgali, ‘Arap Baharı’ olaylarına yönelik dış müdahale ya da iki kardeş halk arasındaki anlaşmazlığı ve Rusya sınırında bir gerginliği artırmayı hedefleyen Ukrayna’da 2014 yılında yaşanan askeri darbeyi hatırlattığımızda, daha fazla örnek vermeye gerek yok. Bugün, Venezuela’nın egemenliğinin nasıl istikrarsızlaştırılmaya çalışıldığını görüyoruz.
Bu yüzden bize bir takım suçlamalarda bulunanlar ‘jeopolitik oyunlar’ oynamayı ve bölgeleri etki alanlarına bölmeyi bırakmalı, BM ilkelerinde belirtilen hükümetler arası etkileşim mekanizmaları ve kurallarına uymaya başlamalılar. Rusya, istisnasız tüm ülkeler ve federal yapılarla tüm tarafların çıkarlarına dayalı adil ve eşit işbirliğine açıktır ve öyle de kalacaktır.
Biz tüm ortaklarımıza önem veriyoruz. Bu, yakın ticari ve ekonomik ilişkilerimizin olduğu komşumuz AB için de geçerli.
- Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Suudi Arabistan ziyaretinden beklentileriniz nelerdir?  Terörle mücadelede işbirliği, Yemen ve Suriye'deki krizin çözümü ve Filistin-İsrail anlaşmazlığı açısından Rusya-Suudi Arabistan ilişkilerini nasıl görüyorsunuz?
Rusya-Suudi Arabistan ilişkileri ikili çıkarlardaki dostluk, eşitlik, karşılıklı saygı ve her iki tarafın çıkarlarının dikkate alınması ilkelerine dayanıyor. Bu yaklaşım, Rusya Devlet Başkanı Putin ve Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz tarafından bizzat kuruldu. Sürekli temasta kalarak, ilişkilerin temel özellikleri geliştirilirken, bunu daha önce kararlaştırılmış öncelikli projelerin uygulanması takip ediyor. Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman da bu çabalara büyük katkılar sağlıyor.
İki ülke de işbirliğini daha da genişletirken, aralarında aktif siyasi görüşmeleri ve geniş çaplı heyet ziyaretleri gerçekleşiyor. Hükümetlerarası ticaret ve ekonomik işbirliği ile bilimsel ve teknik işbirliği komisyonları başarılı çalışmalar yürütüyor. İki ülkenin iş dünyası ve finans toplulukları arasında da Rusya-Suudi Arabistan İş Konseyi düzeyinde doğrudan temaslar geliştiriliyor.
Yatırımlar açısından ilişkilerin gelişimine dikkat çekmekte fayda var. Bununla birlikte hükümetlerarası yatırım fonları çerçevesinde yaklaşık 10 milyar dolarlık potansiyel projelere yönelik anlaşmalar yapma çalışmaları devam ediyor.
Bununla birlikte sanayi, enerji, tarım, altyapı, ulaştırma, doğal kaynaklar ve ileri teknolojiler gibi alanlar da işbirliği için umut vaat ediyor. Ayrıca dünya petrol piyasalarının dengesini sağlamak üzere yakın koordinasyon oluşturmak için ortak bir çalışmamız var.
Öte yandan Suudi dostlarımıza hac mevsimlerinde kutsal yerleri ziyaret eden Rus hacılarına gösterdikleri geleneksel ve meşhur misafirperverlikleri için teşekkür ediyoruz.
Moskova ve Riyad, bugün uluslararası gündemde yer alan çeşitli hayati konularda ortak bir pozisyon sergiliyor. Birlikte, Suriye ve Yemen dahil olmak üzere Ortadoğu’daki krizlere diplomatik ve politik mekanizmalar yoluyla çözümler arıyoruz.
Burada Suudi Arabistan'ın Filistin sorununun iki devletli çözüm ilkesine dayalı çabalar çerçevesindeki rolüne özellikle dikkat çekmek istiyorum. Merhum Kral Abdullah bin Abdulaziz’in 2002 yılında uluslararası olarak tanınmış en önemli bildirilerden biri olan Arap Barış Girişimi'nin başlatıcılarından olduğunu hatırlıyorum.
Rusya ve Suudi Arabistan, terörle mücadelenin devam etmesini şiddetle destekliyor. Radikalizm düşüncesinin verdiği zararın kapsamına ilişkin aynı tutumu sergiliyoruz. Ülkelerimiz, bu tehlikenin farkında ve bunu doğrudan tecrübe etmek zorunda kalıyorlar. Bu yüzden tutumlarımız aynı. Çünkü radikalizm yanlıları ‘ya bizimlesin ya da bize karşı’ şeklinde bir ayrıma gidemez veya bunu amaçlarına ulaşmak için kullanamazlar.
- Devlet Başkanı Putin'in Suudi Arabistan ziyaretinden beklentileriniz nelerdir?
Devlet Başkanı Putin’in Suudi Arabistan’a yakında yapacağı ziyarete özel bir önem veriliyor. En üst düzeyde yapılacak olan bu görüşmenin, çok yönlü ortaklığımıza destek sağlayacağına, yeni bir seviyeye taşıyacağına ve iki halk arasındaki karşılıklı anlayışı destekleyeceğine eminim.
- Rusya’nın Körfez bölgesi için kolektif güvenlik konsepti teklifine ne gibi tepkiler geldi? Burada ABD’nin önerileri ve planlarına yönelik bir rekabet var mı? Bazıları, ABD’nin İran’a yaptırım uygulamasının bölgede silahlı çatışmalara yol açabileceğini söylüyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Körfez bölgesindeki gelişmeler tehlikeli seviyelere ulaştı. Bölgede saatli bombaya benzeyen atmosfer, temelde Washington'ın BMGK’nın 2231 sayılı kararı uyarınca kabul edilen Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) içerisindeki yükümlülüklerini reddetmekle kalmayıp,  gerginliğin artmasına neden olan kışkırtıcı eylemler gerçekleştirdiği sorumsuz politikalarının bir sonucudur. Nihayetinde de büyük bir askeri çatışma tehlikesi ortaya çıktı. Bu tehlikeli senaryo, bizi ciddi şekilde endişelendiriyor. Bölgenin yıkıcı bir askeri çatışmaya girmesine izin verilmesinin sadece Körfez ülkeleri için değil tüm dünya için yıkıcı etkileri olabilir.
Rusya’nın Körfez bölgesine yönelik kolektif güvenlik konsepti teklifinin güncellenmiş hali, geçtiğimiz Temmuz ayında Rusya Dışişleri Bakanlığı tarafından resmi olarak sunuldu. Girişim olumlu ve birleştirici bir bölgesel gündem taşıyor. Bununla birlikte zorlukları ve riskleri ele almak için ortak eylem mekanizmaları oluşturuyor. Öte yandan tüm tarafların görüşlerinin dikkate alındığı kademeli bir süreç başlatılması amaçlanıyor. Bu anlamda girişimimiz, ‘bizimle ve bize karşı olanlar arasında yeni ayrım çizgileri oluşturulması’ ilkesine dayanıyor.
Fikirlerimizi detaylandıracak nitel çalışmaları ilerletmek için 18-19 Eylül tarihlerinde Moskova’da bulunan Rusya Bilimler Akademisi Doğu Bilimi Enstitüsü’nde uzmanlar düzeyinde bir konferans düzenledik. Rusya, İran, Arap ülkeleri, Çin, Fransa, Hindistan ve İngiltere'den yaklaşık 30 uzmanın katılımıyla gerçekleşen konferansın ilerleyen dönemde daha fazla katılımcıyla yenilerinin yapılmasını umuyoruz.
- Suriye ile ilgili neler söyleyeceksiniz? Siyasi bir çözüme yönelik umutları nasıl değerlendiriyorsunuz? Suriye için yeni bir anayasa oluşturulmasını mı yoksa 2012 tarihli Suriye Anayasa’nın sürdürülmesini mi destekliyorsunuz?
Rusya, kesin bir şekilde Suriye halkının çeşitli kesimleri arasındaki anlaşmazlığın kapsamlı bir diyalog yoluyla diplomatik bir siyasi çözüme ulaşmasını destekliyor.
Terörist yapılara yönelik operasyonların ardından şimdi siyasi süreci hızlandırmaya yönelik adımlar atılmaya başlandı. Son zamanlarda, Soçi’deki Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’nden çıkan karara dayanarak, Anayasa Komisyonu oluşturma sürecinin tamamlanmasıyla bu yönde önemli bir adım atılmış oldu. Astana Süreci garantör ülkelerinden biri olarak Rusya, Suriye hükümeti ve muhaliflerle yapılan aktif temaslar da dahil olmak üzere bu sonuca ulaşmak için çok çalıştı.
Cenevre’de başlatılan Anayasa Komisyonu çalışmaları, Suriye’deki siyasi sürecin tüm evrelerine destek sağlayacaktır. Önemli olan, Suriyelilerin müdahale veya dış baskı olmadan, ülkelerinin geleceğini belirlemeleridir. BMGK’nın 2254 sayılı kararına dayanan bu anayasa çalışması ‘Astana Üçlüsü’ tarafından desteklenecektir.
Öte yandan siyasi süreçteki ilerleme, uzun süredir gündemde olan Suriye’nin AL’ye geri dönmesinin gerektiğine dair dosyaya işaret ediyor. Bu konuda AL ülkelerinin çoğu, bölgede söz sahibi olan Suudi Arabistan’ın bu konudaki tutumunu izleyecektir.
- Müdahalesi sonrası Suriye rejimini içinde bulunduğu zor durumdan kurtaran Rusya’nın siyasi çözüme yönelik baskısı olacak mı?
Rejimi koruma fikriyle ilgili olarak şunlara dikkat çekmeliyim; dış politikalarımız hiçbir zaman olayları şahıslara bağlamaya yönelik olmadı. Ne belirli kişilere bağlıyız ne de başkasına karşıyız.
Moskova, yalnızca Suriyeli yetkililerin talebine cevap vererek, terörle mücadelede onlara yardım etti. Bilindiği üzere Suriye’de terörist yapıların yanı sıra gelecekte terör saldırıları gerçekleştirmek ve yıkıcı faaliyetlerde bulunmak üzere ülkemize geri dönebilecek Rus ve federasyonun özerk bölgelerinden binlerce savaşçı bulunuyor.
Başka bir deyişle bu durum, geleceğe ilişkin öngörülerin ufkunu açmak ve bununla birlikte Ortadoğu'nun büyük bir bölümünde hilafet devleti benzeri bir yapı oluşturmayı amaçlayan aşırılık yanlılarını yok etmekle ilgili. Açıkçası, böyle bir senaryonun hayata geçmesi, yalnızca Ortadoğu ve Kuzey Afrika için değil, aynı zamanda tüm dünya için bir felaket olur.
- Rusya İran’ı Suriye’den uzaklaştırabilir veya etkisini azaltabilir mi? Suriye neden Rusya ve ABD'nin birlikte çalışabildiği tek bölge?
Suriye topraklarındaki dış aktörlerin varlıklarının meşru olabilmesi için bu varlığın, ülkedeki meşru makamların çağrısına veya BMGK kararına dayanması gerekir. İran, Suriye’de DEAŞ’ın ana unsurlarının yenilgiye uğratılmasının ardından görevi sona eren ABD’nin aksine Şam’ın isteği üzerine Suriye’de bulunuyor. ABD’nin Suriye topraklarındaki varlığını sürdürme amacı ile ilgili soru işaretleri mevcut. Burada özellikle 7 Nisan 2017 ve 14 Nisan 2018 tarihlerinde gerçekleşen saldırıları hatırlatmak istiyorum.
ABD’nin BMGK’nın 2254 sayılı kararını doğrudan ihlal ederek, Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanmasını engellediği yönünde güçlü bir his var. Ancak ABD Başkanı Donald Trump’ın Aralık 2018’de verdiği, Amerikan birliklerinin Suriye’den çekilmesi sözünün yerine getirilmesini umuyoruz.
Fakat mevcut tüm görüş ayrılıklarına rağmen Rusya ve ABD, Suriye dosyasında işbirliği yapabileceklerini göstermişlerdir. Rusya ve ABD arasında 2013’te yapılan Suriye’nin silahsızlaştırılması konusundaki anlaşma unutulmamalı. Yine ilk kez 2016 yılında Moskova ve Washington’ın aldığı ortak kararla Suriye'deki düşmanca davranışlar sona erdirildi.
Ordumuz, Suriye'de uçuş güvenliğini sağlamak, kriz durumlarında yardımlaşmak için özel bir mekanizma oluşturmak ve havacılık ekiplerinin çalışmalarıyla ilgili kuralları tanımak için iyi bir koordinasyon kurmayı başardı. Bu sayede Rus ve Amerikan ordusunun güvenliğini tehdit edebilecek olayların önüne geçildi.
- İsrail’in Suriye’deki İran askeri tesislerine ve bölgelerine yönelik bombardımanlarına devam etmesi halinde İran ile İsrail arasında büyük çatışmalar yaşanabileceğini düşünüyor musunuz?
İsrail’in Suriye topraklarında gerçekleştirdiği; durumu daha da dengesizleştirecek, gerginliğin artmasına ve hatta kontrolden çıkmasına neden olabilecek keyfi hava saldırılarıyla ilgili olumsuz bir tutum sergilemekten asla kaçınmadık. Suriye, bir takım planların uygulandığı veya bazı hesapların görüldüğü bir platforma dönüşmemeli. Tüm sorumlu güçlerin temel görevi, Suriye topraklarında barışı yeniden sağlamaya yardımcı olmak olmalı.



Ahmed eş-Şera: Irak'taki deneyimim bana mezhep savaşı yapmamayı öğretti

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'nın Şam'da eski İngiltere Başbakanı Tony Blair'in eski sözcüsü Alistair Campbell ve eski İngiliz Muhafazakâr bakan Rory Stewart ile diyaloğu (podcast hesabı)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'nın Şam'da eski İngiltere Başbakanı Tony Blair'in eski sözcüsü Alistair Campbell ve eski İngiliz Muhafazakâr bakan Rory Stewart ile diyaloğu (podcast hesabı)
TT

Ahmed eş-Şera: Irak'taki deneyimim bana mezhep savaşı yapmamayı öğretti

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'nın Şam'da eski İngiltere Başbakanı Tony Blair'in eski sözcüsü Alistair Campbell ve eski İngiliz Muhafazakâr bakan Rory Stewart ile diyaloğu (podcast hesabı)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'nın Şam'da eski İngiltere Başbakanı Tony Blair'in eski sözcüsü Alistair Campbell ve eski İngiliz Muhafazakâr bakan Rory Stewart ile diyaloğu (podcast hesabı)

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, Irak hapishanelerinden salıverildikten sonra Suriye'ye döndüğünde kendisine iki şart koyduğunu söyledi: ‘Irak'ın mezhep savaşı deneyimini tekrarlamamak ve sadece rejimle mücadeleye odaklanmak.’

Bu ifadeler, eski İngiltere Başbakanı Tony Blair'in eski sözcüsü Alistair Campbell ve eski İngiliz Muhafazakâr bakan Rory Stewart'ın geçtiğimiz günlerde Şam'da eş-Şera ile bir araya gelerek gerçekleştirdikleri ve ‘Ahmed eş-Şera hapisteki bir El Kaide savaşçısından Suriye'nin liderine nasıl dönüştü?’ başlığıyla yayınlanan podcastte yer aldı.

Eş-Şera, “El Kaide'nin Irak'ta yaptıklarını tekrarlamak istediler ama ben bunu şiddetle reddettim. Bu durum aramızda bin 200'den fazla savaşçımızın öldürüldüğü ve benim de kuvvetlerimin yüzde 70'ini kaybettiğim büyük bir çatışmaya yol açtı. Ancak yeniden toparlandık ve rejimle savaşmaya odaklandık. Aynı zamanda DEAŞ ve benzeri gruplar gibi diğer taraflardan gelen tehditlerle de başa çıkmak zorunda kaldık” ifadelerini kullandı.

Eş-Şera, “Bir savaşçıydınız, bir mahkumdunuz, bir liderdiniz ve şimdi bir cumhurbaşkanısınız… Bu dönüşüm hakkında ne düşünüyorsunuz?” sorusuna şu yanıtı verdi: “Şu anda Esed'in eskiden bulunduğu bu saraydayım. Ben bir savaşçıydım, savaşmak istediğim için değil. Bugün cumhurbaşkanıyım ama cumhurbaşkanı olmak istediğim için değil.”

Irak savaşı deneyimi

Suriye Cumhurbaşkanı, üniversitenin ilk dönemlerinde genç bir adam olarak, Suriyelilerin 60 yıl boyunca maruz kaldığı acımasız baskıdan, Suriye toplumunun sistematik olarak yok edilmesinden ve Irak'ta savaş patlak verdiğinde oraya gitmesi gerektiğini hissetmesinden duyduğu öfkeden bahsetti.

Eş-Şera Irak'ta üç yıl savaşmış, ardından beş yılını hapiste geçirmiş. İngilizler ona hapishanenin onu nasıl değiştirdiğini, bundan ne öğrendiğini ve çeşitli grupların saflarında nasıl hızlı bir şekilde yükselebildiğini sordu.

cdfrgthy
Suriyeli sanatçı Tamara Bessam Ebu Alvan, Şam'da Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlayan bir duvar resmi çiziyor. (Reuters)

Eş-Şera bu soruya şu cevabı verdi: “Suriye'de var olan baskının boyutlarını fark etmeye başladığımda yaklaşık 19 yaşındaydım. Ülkenin kötüye giden durumunu ve önceki rejimin ülkeyi nasıl korkunç bir şekilde yönettiğini görebiliyordum. Şam'ın taşıdığı yük ve rejimin Suriye toplumunu ve bu kadim şehri nasıl istismar ettiği konusunda derin bir acı hissettim.”

Sözlerine şöyle devam etti: “Bu rejimin düşmesi gerektiğine ikna olmuştum ama bunu gerçekleştirecek araçlarımız ya da uzmanlığımız yoktu. Bu yüzden deneyim kazanabileceğim her yere gitmeye karar verdim. O sırada Amerikalılar Irak'a girmeye hazırlanıyordu ve ABD'nin yaptıklarına karşı güçlü bir Arap ve İslami tepki vardı. Unutmamalısınız ki o zamanlar gençtim ve farklı bir düşünce tarzım vardı. Bu yüzden Irak'a gittim ve farklı gruplarla çalıştım. Zaman içinde bu gruplar yavaş yavaş küçülmeye ve El Kaide örgütüyle birleşmeye başladı. Bu şekilde kendimi El Kaide saflarında buldum.”

sxcdfrgt
Yaklaşan Ramazan Ayı için hazırlanan ‘Benatu’l Başa’ adlı dizinin çekimleri Eski Şam'da yapılıyor. (AFP)

22 yıllık bu yolculuk sırasında eş-Şera, Irak'taki deneyimlerinden öğrendiği en önemli şeyin, aynı hataları tekrarlamaktan kaçınmak istiyorsak politikaların sürekli olarak yeniden gözden geçirilmesi gerektiği olduğunu söyledi. O dönemde Batı'nın Ortadoğu'ya yönelik politikalarını eleştiren eş-Şera, “Bunlar yanlıştı ve değiştirilmeleri gerekiyordu. Bölge halkının her 10 yılda bir kötü kararların bedelini ödemesini istemiyoruz” dedi.

Bir barış adamı!

Kendisini dünyaya bir barış adamı olarak tanıtmak isteyip istemediği ve kendisine halen şüpheyle yaklaşan ülkelerle nasıl ilişkiler kurmayı planladığı sorusuna eş-Şera şu yanıtı verdi: “Bölgemizde, özellikle Suriye'de savaşlardan bıktık. İnsanlık barış ve güvenlik olmadan yaşayamaz, insanların aradığı şey bu, savaş değil. İnsanları bir araya getirebilecek ve savaşa başvurmadan barışçıl çözümlere götürebilecek pek çok şey var. Barış içinde insan olarak bizi birleştiren şeyler, savaş içinde bizi bölen şeylerden çok daha büyüktür.”

scdfvgbth
Yeni Suriye yönetimi geçtiğimiz aralık ayında muhalif grupları birleşik bir Suriye ordusuna entegre etmeye çalıştı. (SANA)

HTŞ grupları

Podcastte eş-Şera’ya bazıları daha radikal olan birçok hareketten oluşan Heyetu Tahriru’ş Şam (HTŞ) içindeki pratik bir zorluk soruldu: “Burada bizimle birlikte oturmanıza kızanlar olabilir. Şimdi cumhurbaşkanı olduğunuza göre, en radikal olanlar da dahil olmak üzere tüm bu eski gruplarla nasıl başa çıkacaksınız?”

Ahmed eş-Şera şöyle yanıtladı: “Burada sizinle birlikte oturmama izin verilmediğini söylemek büyük bir abartı olur. O kadar da kötü değil. Bir arada yaşamamızı ve birbirimizle savaşmaya gerek kalmadan devrimin hedeflerine ulaşmamızı sağlayacak uygun ve kabul edilebilir bir formüle ulaşana kadar tüm bu taraflarla ikna ve diyalog yöntemlerini kullandım... Pek çok kişi bu yaklaşıma katıldı.”

scdfvgrth
Halep kırsalından Humus şehrine dönen yerinden edilmiş Suriyelileri taşıyan bir otobüsün penceresinden bakan bir çocuk, elinde Suriye bağımsızlık bayrağı tutuyor, 10 Şubat. (AFP)

Anayasa ve seçimler

“Peki ya ‘ulusal konferans’ ve anayasa ile seçimlerin belli bir zaman dilimi içinde yapılmasının garanti edilmesi hakkında ne söylersiniz?”

Eş-Şera, Suriye'nin çeşitli aşamalardan geçtiğini ve önceliğin hükümeti istikrara kavuşturmak ve devlet kurumlarının çöküşünü önlemek olduğunu söyledi.

Eş-Şera sözlerini şöyle sürdürdü: “İdlib hükümetini Şam'ın kontrolünü ele geçirdiğimizde iktidarı devralmaya hazır olacak şekilde hazırladık. Bu aşama için üç ay ayırdık. Daha sonra anayasal deklarasyon, ulusal konferansın toplanması ve cumhurbaşkanının atanmasını içeren bir sonraki aşamaya geçeceğiz. Uluslararası sözleşmelere uygun olarak bir cumhurbaşkanı atadık. Anayasa uzmanlarına danıştıktan sonra muzaffer güçler cumhurbaşkanını atadı, önceki anayasayı iptal etti ve eski parlamentoyu feshetti. Şimdi, yeni bir anayasanın ilan edilmesinin önünü açacak öneriler geliştirmek amacıyla çok çeşitli tarafların yer alacağı ulusal diyalog sürecine geçeceğiz. Geçici bir parlamento oluşturulacak ve bu parlamento yeni anayasayı hazırlamak üzere bir anayasa komitesi kurmakla sorumlu olacak.”

Trump ve Gazze

Eş-Şera, ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilerin Mısır ve Ürdün'e taşınmasına ilişkin açıklamalarıyla ilgili olarak şunları söyledi: “İnsanları topraklarını terk etmeye zorlayabilecek hiçbir güç olmadığına inanıyorum. Birçok ülke bunu yapmaya çalıştı ama hepsi başarısız oldu, özellikle de Gazze Şeridi'ne yönelik son savaş sırasında. Geçtiğimiz bir buçuk yıl boyunca Filistin halkı acıya, ölümlere ve yıkıma katlandı ama yine de topraklarını terk etmeyi reddetti. 80 yılı aşkın süredir devam eden bu çatışmada, Filistinlileri zorla yerlerinden etmeye yönelik tüm girişimler başarısız oldu. Terk edenler kararlarından pişman oldular. Birbirini izleyen Filistinli nesillerin aldığı ders, topraklarına bağlı kalmanın ve onu terk etmemenin önemidir.”

scdfvrgty
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera dün Silikon Vadisi'nden Suriye asıllı Amerikalı uzmanlardan oluşan bir heyetle bir araya geldi. (SANA)

Ekonomik model

Kendisini en çok ilgilendiren küresel ekonomik model ve ekonomi yönetimi açısından ilham aldığı belirli bir ülke ismi sorulan Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, Singapur, Suudi Arabistan, bazı dönemlerde Brezilya ve kalkınma yolunda büyük zorlukların üstesinden gelen Ruanda gibi ekonomik büyümeye tanık olan birçok ülkeyi incelediğini söyledi. Her ülkenin kendi zorlukları ve kalkınma aşamasıyla şekillenen kendi bağlamına sahip olduğunu belirtti. “Bu örneklerden değerli dersler çıkarılabilecek olsa da bunları körü körüne taklit etmemeliyiz. Bunun yerine, Suriye'nin kendine özgü durumuna uygun bir yaklaşım geliştirmek için bu dersleri uyarlamalı ve entegre etmeliyiz” dedi.

Ordu ve polisin lağvedilmesi

Eş-Şera'ya, Baas'tan arındırma sonrasında Irak'ta yaşananları anımsatan polis ve ordunun lağvedilmesi ve bu konunun nasıl ele alınacağı sorulduğunda, Suriye ve Irak'taki durum arasında büyük farklar olduğunu ve karşılaştırmaların her zaman büyük farklılıklar gösterdiğini söyledi. Suriye ordusunu ‘bir alternatif hazırlamadan’ dağıtmadığını belirtti.

Eski rejimin ordusunun Irak ordusu gibi olmadığını vurgulayan eş-Şera, “Çok sayıda milis ile İran ve Rusya'dan gelen dış müdahalelerle parçalanmıştı. Ordu dağılmış ve çökmüştü. Birçok genç erkek askere gitmemek için Suriye'den kaçıyordu. Dolayısıyla ordunun Suriyeliler için büyük bir önemi yoktu. Bugün Suriye'de zorunlu askerlik uygulamadım. Gönüllü askerliği tercih ettim. Bugün binlerce kişi yeni Suriye ordusuna katılıyor” ifadelerini kullandı.

Devrimci zihniyet bir devlet inşa edemez

Kendisini halen bir devrimci olarak görüp görmediği sorulan eş-Şera, devrimci zihniyetin bir devlet inşa edemeyeceğini söyledi. Şarku'l Avsat'ın Rory Stewart'ın röportajından aktardığına göre Eş-Şera, “Bir devlet inşa etmek ve bütün bir toplumu yönetmek söz konusu olduğunda farklı bir zihniyete ihtiyaç duyarsınız. Benim için devrim, rejimin devrilmesiyle sona erdi” dedi.

Eş-Şera sözlerini şöyle sürdürdü: “Bugün ülkenin yeniden inşası, ekonomik kalkınma, bölgesel istikrar ve güvenliğin sağlanması, komşu ülkelere güvence verilmesi ve Suriye ile Batı ülkeleri ve bölge ülkeleri arasında stratejik ilişkiler kurulmasını içeren yeni bir aşamaya geçtik.”

sdfgrt
Ahmed eş-Şera'nın geçen ay yaptığı bir konuşmayı Şam'daki er-Ravza kafede takip eden Suriyeliler (Şarku’l Avsat)

Batı medyasının kendisi hakkında söylediklerine ilişkin tutumu sorulan Ahmed eş-Şera, Suriye'nin küresel etkiye sahip stratejik bir ülke olduğunu söyledi. Eş-Şera, “Geçmişte rejim kasıtlı olarak Suriyelileri Avrupa'ya göç ettirmeyi ve Captagon'u Avrupa'ya ve bölgeye kaçırmayı amaçlıyordu. Şam ayrıca, Suriye içindeki bazı ülkelerin oynadığı son derece olumsuz rol nedeniyle bölgede daha fazla istikrarsızlık tohumları ekmek için bir üs olarak kullanıldı” değerlendirmesinde bulundu.

Suriye'nin durumunun kökten değiştiğini ve gelecek vaat eden yeni bir ülke haline geldiğini vurgulayan eş-Şera, “Suriye ekonomik kalkınma yoluyla bölgenin istikrara kavuşmasında önemli bir rol oynayacaktır” dedi. Eş-Şera, tarım, sanayi ve ticaret gibi sektörlerde önemli bir merkez olacak olan Suriye'nin tarihi İpek Yolu üzerinde yer aldığını ve Doğu ile Batı arasındaki ticaretin yeniden gelişmesinin beklendiğini belirtti.

Eş-Şera, Batı'nın Suriye'ye bakışını bu açıdan yeniden gözden geçirmesi gerektiğini söyledi.