Lavrov, Şarku'l Avsat'a konuştu: Çözüme yönelik ilerleme, Suriye'nin Arap Birliği'ne dönüşüne işaret ediyor

Sergey Lavrov (Şarku’l Avsat)
Sergey Lavrov (Şarku’l Avsat)
TT

Lavrov, Şarku'l Avsat'a konuştu: Çözüme yönelik ilerleme, Suriye'nin Arap Birliği'ne dönüşüne işaret ediyor

Sergey Lavrov (Şarku’l Avsat)
Sergey Lavrov (Şarku’l Avsat)

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, ‘Soçi’deki Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’den çıkan karara dayanarak’ geçtiğimiz yılın başlarında çalışmalarına başlanan Suriye Anayasa Komisyonu’nun kurulmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
Suriye’deki siyasi süreçle ilgili ilerlemenin, Suriye’nin Arap Birliği'ne (AL) geri dönüşüne ilişkin uzun süredir gündemde olan dosyada ilerleme kaydedilmesini sağlayacağına işaret ettiğini belirten Lavrov, AL ülkelerinin çoğunun bölgede söz sahibi olan Suudi Arabistan’ın bu konudaki tutumunu izleyeceğini ifade etti.
Lavrov, Suriye'ye yapılan Rus müdahalesinin ‘rejimi koruma’ maksatlı olup olmadığına ilişkin bir soruyu şöyle cevapladı;
“Rejimi koruma fikriyle ilgili olarak, şunlara dikkat çekmeliyim; dış politikalarımız hiçbir zaman olayları şahıslara bağlamaya yönelik olmadı. Ne belirli kişilere bağlıyız ne de başkasına karşıyız. Moskova, yalnızca Suriyeli yetkililerin talebine cevap vererek, terörle mücadelede onlara yardım etti” şeklinde yanıtladı.
‘Putin, Suudi Arabistan’ı ziyaret edecek’
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Suudi Arabistan’a yapacağı ziyareti ilk kez Şarku’l Avsat’a değerlendiren Lavrov, Moskova ve Riyad arasındaki ilişkilerin ikili çıkarlardaki dostluk, eşitlik, karşılıklı saygı ve her iki tarafın çıkarlarının dikkate alınması ilkelerine dayandığını ve bu yaklaşımın Rusya Devlet Başkanı Putin ve Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz tarafından bizzat kurulduğunu söyledi.
Sürekli temasta kalarak, ilişkilerin temel özelliklerinin oluşturulduğunu ve kararlaştırılmış öncelikli projelerin uygulanmasının takip edildiğini belirten Lavrov, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın bu çabaya büyük bir katkı sağladığının altını çizdi. Putin’in Suudi Arabistan’a yapacağı ziyaretin özel bir önem taşıdığına dikkati çeken Lavrov, “En üst düzeyde yapılacak olan bu görüşmenin, çok yönlü ortaklığımıza destek sağlayacağına, yeni bir seviyeye taşıyacağına ve iki halk arasındaki karşılıklı anlayışı destekleyeceğine eminim” diye konuştu.
İran’ın Suriye’deki varlığı
Diğer yandan İran’ın Suriye’deki varlığına ilişkin bir soruya ise Lavrov, şu şekilde cevap verdi;

“Suriye topraklarındaki dış aktörlerin varlıklarının meşru olabilmesi için bu varlığın, ülkedeki meşru makamların çağrısına veya Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararına dayanması gerekir. İran, Suriye’de DEAŞ’ın ana unsurlarının yenilgiye uğratılmasının ardından görevi sona eren ABD’nin aksine Şam’ın isteği üzerine Suriye’de bulunuyor. ABD’nin Suriye topraklarındaki varlığını sürdürme amacı ile ilgili soru işaretleri mevcut.  Washington’ın BMGK’nın 2254 sayılı kararını doğrudan ihlal ederek, Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanmasını engellediği yönünde güçlü bir his var” yanıtını verdi. Lavrov, ayrıca ABD’nin Başkan Donald Trump’ın Aralık 2018’de verdiği, Amerikan birliklerinin Suriye’den çekilmesi sözünün yerine getirilmesini umduğunu ifade etti.
İsrail’in Suriye’deki bombardımanları
İsrail’in Suriye’deki ‘İran hedeflerine’ yönelik bombardımanlarına ilişkin bir soruyu ise Lavrov, “Durumu daha da dengesizleştirecek, gerginliğin artmasına ve hatta kontrolden çıkmasına neden olabilecek bu tür eylemlere karşı olumsuz bir tutum sergilemekten asla kaçınmadık. Suriye, bir takım planların uygulandığı veya bazı hesapların görüldüğü bir platforma dönüşmemeli. Tüm sorumlu güçlerin temel görevi, Suriye topraklarında barışı yeniden sağlamaya yardımcı olmak olmalı” diye yanıtladı.
Yeni ‘çok kutuplu’ dünya düzenine, ABD ve Batı politikalarına, Washington ile Moskova arasındaki ilişkilere ve Arap dünyası ile Körfez’de yaşanan gelişmelere değinen Lavrov, Rusya’nın Körfez bölgesi için kolektif güvenlik konsepti teklifiyle ilgili olarak, “Teklifin güncellenmiş hali, geçtiğimiz Temmuz ayında Rusya Dışişleri Bakanlığı tarafından resmi olarak sunuldu. Bu girişim, olumlu ve birleştirici bir bölgesel gündem taşıyor. Bununla birlikte zorlukları ve riskleri ele almak için ortak eylem mekanizmaları oluşturuyor. Öte yandan tüm tarafların görüşlerinin dikkate alındığı kademeli bir süreç başlatılması amaçlanıyor. Bu anlamda girişimimiz, ‘bizimle ve bize karşı olanlar arasında yeni ayrım sınırları oluşturulması’ ilkesine dayanıyor” diyerek cevapladı.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov röportajının tam metni;
-Birçok kişi bugün güç dengesinin Sovyetler Birliği sonrası döneme göre değiştiğinden ve yeni bir uluslararası düzenin ortaya çıktığından bahsediyor. Buna katılıyor musunuz?

İki kutuplu çatışmanın yaşandığı 1991 yılı bir milat oldu. Bu, uluslararası toplumun tüm taraflarının çıkarlarını istisnasız karşılayacak şekilde adil, istikrarlı ve işbirliğine dayalı uluslararası bir düzen oluşturmak için gerçek bir fırsattı.
Ne yazık ki, ‘köklü’ Batı ülkeleri bu fırsatı görmezden geldi. Washington ve Batılı bazı başkentler, bunun ‘tarihin sonu’ olduğu konusunda ısrar ederek ve kendisini ‘Soğuk Savaş’ın muzafferi’ olarak niteleyerek, uluslararası ilişkilerde baskın olduklarını ileri sürdüler. ABD ve Batılı müttefikleri, askeri güçlerinin yanı sıra yaptırımlar, haraç kesme, baskı yapma ve gerçekleri çarpıtma gibi politikalarını bu hedeflere ulaşmak için bir araç olarak kullandılar.
Uluslararası hukuku ihlal eden askeri müdahaleler ve savaşlar, tüm bölgeleri istikrarsızlaştırdı. Bu politikaların neden olduğu büyük başarısızlığa ve hasara rağmen ne yazık ki, ‘Batı liderliğindeki bir dünya sistemi’ fikri hala Atlantik’in her iki tarafındaki bazı seçkinlerin kafasında hâkim olmaya devam ediyor.
Fakat tarihin akışını durdurmak mümkün değil. Yeni yüzyılın başından bu yana dünyanın jeopolitik manzarası radikal değişimlere uğradı. Bunun başlıca nedeni, küresel yönetim süreçlerinde başarılı ve etkili bir şekilde yer alan ve bölgelerinde güvenlik ve istikrarı destekleme konusunda sorumluluk üstlenen yeni küresel kutupların ortaya çıkması ve güçlenmesiydi. Örneğin son 30 yılda, dünyanın ekonomisi en büyük yedi ülkesinin (G7) küresel satın alma gücü payı, standartlara göre yüzde 46'dan yüzde 30'a geriledi. Buna karşın, pazarı gelişmekte olan ülkelerin ağırlığı, sürekli olarak artırıyor. Bu bir tesadüf değil. Artık günümüz dünyasındaki önemli konular özellikle dünyanın en zengin 20 ülkesini içinde barındıran G20 zirvesinde gündeme geliyor. Bu da G20’nin 21. yüzyılın gerçek ihtiyaçlarının en güvenilir ve temsili mekanizması olarak konumunu pekiştiriyor.
Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ve BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika Cumhuriyeti) Örgütü gibi yeni model çok taraflı grupların statüsü ve etkisi de her geçen gün artıyor.
- Çok kutuplu sistem nedir?
Uluslararası sistemin çok kutuplu yapısı, çağdaş dünyanın kültür-medeniyet çeşitliliğini nesnel olarak yansıtıyor. Ayrıca halkların, bağımsız yollardan gelişimlerinin ve mekanizmalarını bağımsız ve geleneksel olarak seçme özlemlerini karşılıyor. Böylece uluslararası sistemin çok kutuplu yapısının gelişimi, daha temsili ve dolayısıyla daha adil hale geliyor. Ancak burada tüm ülkelerin daha istikrarlı, sağlam ve daha rahat olması önemli.
Bu bakımdan diplomasinin rolü hafife alınmamalı.  Sadece uluslararası hukuka BM ilkelerine ve karşılıklı saygıya dayalı diyaloglarla terör, yasadışı silah ticareti, uyuşturucu, düzensiz göç ve iklim değişikliği sorunları gibi küresel düzeydeki birçok sorunun üstesinden gelebilir ve mezhepçi, dini ve ırkçı çatışmaların yayılmasını önleyebiliriz.
BMGK’nın daimi üyelerinden biri olan Rusya, dünyadaki güvenlik ve istikrarın ana garantörlerinden biridir. Bu yüzden söz konusu eğilimlere yönelik her türlü çabayı desteklemeye çalışacaktır.
- Bazıları Rusya’yı Batı’yı ciddi şekilde zayıflatmanın yanı sıra Türkiye ve Ukrayna üzerinden Avrupa’ya nüfuz etmeye çalışmakla suçluyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Rusya’yı hedef alan büyük medya savaşı çerçevesinde Avrupa Birliği’ni (AB) bölme girişimlerinde bulunmak veya örneğin ‘Avrupa-Atlantik entegrasyonu’ olarak adlandırılan yapıyı zayıflamaya yönelik birçok ‘günahı’ işlemekle suçlanıyoruz.
Bu durum gerçekleri yansıtmıyor. Biz böyle düşünmüyoruz. Ortaklarımızın bileğini bükmek, ilkelerimiz arasında yer almıyor. Biz onlara ‘ya bizimlesiniz ya da karşımızda’ şeklinde bir seçim sunuyoruz. İç işlerine müdahale etme girişimlerinden söz etmiyorum bile. İşte tam da burada bu gibi uygulamaları neredeyse normal davranışlar olarak gören Washington ve bazı Avrupa başkentleri ile aramızdaki temel fark ortaya çıkıyor.
Irak’ın işgali, ‘Arap Baharı’ olaylarına yönelik dış müdahale ya da iki kardeş halk arasındaki anlaşmazlığı ve Rusya sınırında bir gerginliği artırmayı hedefleyen Ukrayna’da 2014 yılında yaşanan askeri darbeyi hatırlattığımızda, daha fazla örnek vermeye gerek yok. Bugün, Venezuela’nın egemenliğinin nasıl istikrarsızlaştırılmaya çalışıldığını görüyoruz.
Bu yüzden bize bir takım suçlamalarda bulunanlar ‘jeopolitik oyunlar’ oynamayı ve bölgeleri etki alanlarına bölmeyi bırakmalı, BM ilkelerinde belirtilen hükümetler arası etkileşim mekanizmaları ve kurallarına uymaya başlamalılar. Rusya, istisnasız tüm ülkeler ve federal yapılarla tüm tarafların çıkarlarına dayalı adil ve eşit işbirliğine açıktır ve öyle de kalacaktır.
Biz tüm ortaklarımıza önem veriyoruz. Bu, yakın ticari ve ekonomik ilişkilerimizin olduğu komşumuz AB için de geçerli.
- Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Suudi Arabistan ziyaretinden beklentileriniz nelerdir?  Terörle mücadelede işbirliği, Yemen ve Suriye'deki krizin çözümü ve Filistin-İsrail anlaşmazlığı açısından Rusya-Suudi Arabistan ilişkilerini nasıl görüyorsunuz?
Rusya-Suudi Arabistan ilişkileri ikili çıkarlardaki dostluk, eşitlik, karşılıklı saygı ve her iki tarafın çıkarlarının dikkate alınması ilkelerine dayanıyor. Bu yaklaşım, Rusya Devlet Başkanı Putin ve Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz tarafından bizzat kuruldu. Sürekli temasta kalarak, ilişkilerin temel özellikleri geliştirilirken, bunu daha önce kararlaştırılmış öncelikli projelerin uygulanması takip ediyor. Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman da bu çabalara büyük katkılar sağlıyor.
İki ülke de işbirliğini daha da genişletirken, aralarında aktif siyasi görüşmeleri ve geniş çaplı heyet ziyaretleri gerçekleşiyor. Hükümetlerarası ticaret ve ekonomik işbirliği ile bilimsel ve teknik işbirliği komisyonları başarılı çalışmalar yürütüyor. İki ülkenin iş dünyası ve finans toplulukları arasında da Rusya-Suudi Arabistan İş Konseyi düzeyinde doğrudan temaslar geliştiriliyor.
Yatırımlar açısından ilişkilerin gelişimine dikkat çekmekte fayda var. Bununla birlikte hükümetlerarası yatırım fonları çerçevesinde yaklaşık 10 milyar dolarlık potansiyel projelere yönelik anlaşmalar yapma çalışmaları devam ediyor.
Bununla birlikte sanayi, enerji, tarım, altyapı, ulaştırma, doğal kaynaklar ve ileri teknolojiler gibi alanlar da işbirliği için umut vaat ediyor. Ayrıca dünya petrol piyasalarının dengesini sağlamak üzere yakın koordinasyon oluşturmak için ortak bir çalışmamız var.
Öte yandan Suudi dostlarımıza hac mevsimlerinde kutsal yerleri ziyaret eden Rus hacılarına gösterdikleri geleneksel ve meşhur misafirperverlikleri için teşekkür ediyoruz.
Moskova ve Riyad, bugün uluslararası gündemde yer alan çeşitli hayati konularda ortak bir pozisyon sergiliyor. Birlikte, Suriye ve Yemen dahil olmak üzere Ortadoğu’daki krizlere diplomatik ve politik mekanizmalar yoluyla çözümler arıyoruz.
Burada Suudi Arabistan'ın Filistin sorununun iki devletli çözüm ilkesine dayalı çabalar çerçevesindeki rolüne özellikle dikkat çekmek istiyorum. Merhum Kral Abdullah bin Abdulaziz’in 2002 yılında uluslararası olarak tanınmış en önemli bildirilerden biri olan Arap Barış Girişimi'nin başlatıcılarından olduğunu hatırlıyorum.
Rusya ve Suudi Arabistan, terörle mücadelenin devam etmesini şiddetle destekliyor. Radikalizm düşüncesinin verdiği zararın kapsamına ilişkin aynı tutumu sergiliyoruz. Ülkelerimiz, bu tehlikenin farkında ve bunu doğrudan tecrübe etmek zorunda kalıyorlar. Bu yüzden tutumlarımız aynı. Çünkü radikalizm yanlıları ‘ya bizimlesin ya da bize karşı’ şeklinde bir ayrıma gidemez veya bunu amaçlarına ulaşmak için kullanamazlar.
- Devlet Başkanı Putin'in Suudi Arabistan ziyaretinden beklentileriniz nelerdir?
Devlet Başkanı Putin’in Suudi Arabistan’a yakında yapacağı ziyarete özel bir önem veriliyor. En üst düzeyde yapılacak olan bu görüşmenin, çok yönlü ortaklığımıza destek sağlayacağına, yeni bir seviyeye taşıyacağına ve iki halk arasındaki karşılıklı anlayışı destekleyeceğine eminim.
- Rusya’nın Körfez bölgesi için kolektif güvenlik konsepti teklifine ne gibi tepkiler geldi? Burada ABD’nin önerileri ve planlarına yönelik bir rekabet var mı? Bazıları, ABD’nin İran’a yaptırım uygulamasının bölgede silahlı çatışmalara yol açabileceğini söylüyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Körfez bölgesindeki gelişmeler tehlikeli seviyelere ulaştı. Bölgede saatli bombaya benzeyen atmosfer, temelde Washington'ın BMGK’nın 2231 sayılı kararı uyarınca kabul edilen Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) içerisindeki yükümlülüklerini reddetmekle kalmayıp,  gerginliğin artmasına neden olan kışkırtıcı eylemler gerçekleştirdiği sorumsuz politikalarının bir sonucudur. Nihayetinde de büyük bir askeri çatışma tehlikesi ortaya çıktı. Bu tehlikeli senaryo, bizi ciddi şekilde endişelendiriyor. Bölgenin yıkıcı bir askeri çatışmaya girmesine izin verilmesinin sadece Körfez ülkeleri için değil tüm dünya için yıkıcı etkileri olabilir.
Rusya’nın Körfez bölgesine yönelik kolektif güvenlik konsepti teklifinin güncellenmiş hali, geçtiğimiz Temmuz ayında Rusya Dışişleri Bakanlığı tarafından resmi olarak sunuldu. Girişim olumlu ve birleştirici bir bölgesel gündem taşıyor. Bununla birlikte zorlukları ve riskleri ele almak için ortak eylem mekanizmaları oluşturuyor. Öte yandan tüm tarafların görüşlerinin dikkate alındığı kademeli bir süreç başlatılması amaçlanıyor. Bu anlamda girişimimiz, ‘bizimle ve bize karşı olanlar arasında yeni ayrım çizgileri oluşturulması’ ilkesine dayanıyor.
Fikirlerimizi detaylandıracak nitel çalışmaları ilerletmek için 18-19 Eylül tarihlerinde Moskova’da bulunan Rusya Bilimler Akademisi Doğu Bilimi Enstitüsü’nde uzmanlar düzeyinde bir konferans düzenledik. Rusya, İran, Arap ülkeleri, Çin, Fransa, Hindistan ve İngiltere'den yaklaşık 30 uzmanın katılımıyla gerçekleşen konferansın ilerleyen dönemde daha fazla katılımcıyla yenilerinin yapılmasını umuyoruz.
- Suriye ile ilgili neler söyleyeceksiniz? Siyasi bir çözüme yönelik umutları nasıl değerlendiriyorsunuz? Suriye için yeni bir anayasa oluşturulmasını mı yoksa 2012 tarihli Suriye Anayasa’nın sürdürülmesini mi destekliyorsunuz?
Rusya, kesin bir şekilde Suriye halkının çeşitli kesimleri arasındaki anlaşmazlığın kapsamlı bir diyalog yoluyla diplomatik bir siyasi çözüme ulaşmasını destekliyor.
Terörist yapılara yönelik operasyonların ardından şimdi siyasi süreci hızlandırmaya yönelik adımlar atılmaya başlandı. Son zamanlarda, Soçi’deki Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’nden çıkan karara dayanarak, Anayasa Komisyonu oluşturma sürecinin tamamlanmasıyla bu yönde önemli bir adım atılmış oldu. Astana Süreci garantör ülkelerinden biri olarak Rusya, Suriye hükümeti ve muhaliflerle yapılan aktif temaslar da dahil olmak üzere bu sonuca ulaşmak için çok çalıştı.
Cenevre’de başlatılan Anayasa Komisyonu çalışmaları, Suriye’deki siyasi sürecin tüm evrelerine destek sağlayacaktır. Önemli olan, Suriyelilerin müdahale veya dış baskı olmadan, ülkelerinin geleceğini belirlemeleridir. BMGK’nın 2254 sayılı kararına dayanan bu anayasa çalışması ‘Astana Üçlüsü’ tarafından desteklenecektir.
Öte yandan siyasi süreçteki ilerleme, uzun süredir gündemde olan Suriye’nin AL’ye geri dönmesinin gerektiğine dair dosyaya işaret ediyor. Bu konuda AL ülkelerinin çoğu, bölgede söz sahibi olan Suudi Arabistan’ın bu konudaki tutumunu izleyecektir.
- Müdahalesi sonrası Suriye rejimini içinde bulunduğu zor durumdan kurtaran Rusya’nın siyasi çözüme yönelik baskısı olacak mı?
Rejimi koruma fikriyle ilgili olarak şunlara dikkat çekmeliyim; dış politikalarımız hiçbir zaman olayları şahıslara bağlamaya yönelik olmadı. Ne belirli kişilere bağlıyız ne de başkasına karşıyız.
Moskova, yalnızca Suriyeli yetkililerin talebine cevap vererek, terörle mücadelede onlara yardım etti. Bilindiği üzere Suriye’de terörist yapıların yanı sıra gelecekte terör saldırıları gerçekleştirmek ve yıkıcı faaliyetlerde bulunmak üzere ülkemize geri dönebilecek Rus ve federasyonun özerk bölgelerinden binlerce savaşçı bulunuyor.
Başka bir deyişle bu durum, geleceğe ilişkin öngörülerin ufkunu açmak ve bununla birlikte Ortadoğu'nun büyük bir bölümünde hilafet devleti benzeri bir yapı oluşturmayı amaçlayan aşırılık yanlılarını yok etmekle ilgili. Açıkçası, böyle bir senaryonun hayata geçmesi, yalnızca Ortadoğu ve Kuzey Afrika için değil, aynı zamanda tüm dünya için bir felaket olur.
- Rusya İran’ı Suriye’den uzaklaştırabilir veya etkisini azaltabilir mi? Suriye neden Rusya ve ABD'nin birlikte çalışabildiği tek bölge?
Suriye topraklarındaki dış aktörlerin varlıklarının meşru olabilmesi için bu varlığın, ülkedeki meşru makamların çağrısına veya BMGK kararına dayanması gerekir. İran, Suriye’de DEAŞ’ın ana unsurlarının yenilgiye uğratılmasının ardından görevi sona eren ABD’nin aksine Şam’ın isteği üzerine Suriye’de bulunuyor. ABD’nin Suriye topraklarındaki varlığını sürdürme amacı ile ilgili soru işaretleri mevcut. Burada özellikle 7 Nisan 2017 ve 14 Nisan 2018 tarihlerinde gerçekleşen saldırıları hatırlatmak istiyorum.
ABD’nin BMGK’nın 2254 sayılı kararını doğrudan ihlal ederek, Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanmasını engellediği yönünde güçlü bir his var. Ancak ABD Başkanı Donald Trump’ın Aralık 2018’de verdiği, Amerikan birliklerinin Suriye’den çekilmesi sözünün yerine getirilmesini umuyoruz.
Fakat mevcut tüm görüş ayrılıklarına rağmen Rusya ve ABD, Suriye dosyasında işbirliği yapabileceklerini göstermişlerdir. Rusya ve ABD arasında 2013’te yapılan Suriye’nin silahsızlaştırılması konusundaki anlaşma unutulmamalı. Yine ilk kez 2016 yılında Moskova ve Washington’ın aldığı ortak kararla Suriye'deki düşmanca davranışlar sona erdirildi.
Ordumuz, Suriye'de uçuş güvenliğini sağlamak, kriz durumlarında yardımlaşmak için özel bir mekanizma oluşturmak ve havacılık ekiplerinin çalışmalarıyla ilgili kuralları tanımak için iyi bir koordinasyon kurmayı başardı. Bu sayede Rus ve Amerikan ordusunun güvenliğini tehdit edebilecek olayların önüne geçildi.
- İsrail’in Suriye’deki İran askeri tesislerine ve bölgelerine yönelik bombardımanlarına devam etmesi halinde İran ile İsrail arasında büyük çatışmalar yaşanabileceğini düşünüyor musunuz?
İsrail’in Suriye topraklarında gerçekleştirdiği; durumu daha da dengesizleştirecek, gerginliğin artmasına ve hatta kontrolden çıkmasına neden olabilecek keyfi hava saldırılarıyla ilgili olumsuz bir tutum sergilemekten asla kaçınmadık. Suriye, bir takım planların uygulandığı veya bazı hesapların görüldüğü bir platforma dönüşmemeli. Tüm sorumlu güçlerin temel görevi, Suriye topraklarında barışı yeniden sağlamaya yardımcı olmak olmalı.



Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (2): Sudan’ın bölünmesini oldubittiye getirmek istiyorlar… HDK'nın operasyon odalarında yabancılar var

Darfur Bölgesi Valisi Mini Arko Minawi
Darfur Bölgesi Valisi Mini Arko Minawi
TT

Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (2): Sudan’ın bölünmesini oldubittiye getirmek istiyorlar… HDK'nın operasyon odalarında yabancılar var

Darfur Bölgesi Valisi Mini Arko Minawi
Darfur Bölgesi Valisi Mini Arko Minawi

Darfur Bölgesi Valisi Mini Arko Minawi, Al Majalla’ya verdiği röportajın ikinci bölümünde Sudan’la ilgili uluslararası ve bölgesel bir tartışmanın olduğunu belirtti. Minawi, “Sudan’ı ya bölmek istiyorlar ya da bölünmeyi oldubittiye getirmek istiyorlar” diyerek dışarıdan ülkeyi bölmeye yönelik bir plan yapıldığı uyarısında bulundu.

Röpottajın iilk bölümünde 15 Nisan’da Hartum'da tanık olduklarını anlatan Darfur Bölgesi Valisi Minawi, Muhammed Hamdan Dagalu komutasındaki HDK'nın başlangıçta yaklaşık 25 bin kişiden oluştuğunu ancak savaş başlamadan önce Hartum’a 120 bin HDK üyesinin getirildiğini belirterek, “Bunların yüzde 70'inden fazlası eğitimsizdi. Gerçek sicile sahip HDK’ya bağlı seçkin güçler arasında yer almıyordu. Sudan'ı yağmalamak ve işgal etmek için (başkent Hartum’a) farklı ülkelerden çok sayıda genç getirildi” şeklinde konuştu.

HDK’nın Darfur bölgesindeki 5 eyaleti askeri olarak kontrol ettiğini, ancak tam kontrole sahip olmadığını söyleyen Minawi, HDK’nın yanında Rus paralı asker grubu Wagner’in de rolü olduğuna dikkati çekerek “HDK üyelerinin yüzde 50’sinden fazlası yabancı uyruklu ve operasyon odalarında Sudanlı olmayan yabancı subaylar oturuyor” ifadelerini kullandı.

Rusya’nın Port Sudan’da askeri bir üs kurma anlaşmasının ‘öldüğünü’ belirten Minawi, ancak Sudan Ordusu ile Tahran arasında, askeri ortaklık karşılığında İran’ın ürettiği silahlı insansız hava araçlarının (SİHA) satın alımının da olduğu bir mutabakata varılabileceğini göz ardı etmedi.

İşte Darfur Bölgesi Valisi ve Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi ile Zoom uygulaması üzerinden yaptığımız röportajın ikinci bölümü:

*Sudan’daki savaşın, iki general (Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ve HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu) arasındaki bir savaş olduğunu, Darfur’daki savaşın bir uzantısı olarak patlak verdiğini ve dolayısıyla Darfur’daki savaşın bitmediğini, mevcut savaş başlayınca Darfur'daki savaşın bir uzantısı olarak oldubittiye getirildiğini söyleyenler var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bu doğru. Bu savaş, Darfur’daki savaşın, 1955 yılında Torit şehrinde patlak veren savaşın, Güney Sudan’daki savaşın, Nuba Dağları’ndaki savaşın, Mavi Nil’de yaşanan savaşın ve tüm birikmiş meselelerin bir uzantısıdır. Bunu neden söylediğime gelince öncelikle HDK'nın yapısı kabile temellidir. Kurulduğu dönemde Darfur'da çıkan olaylar adına oluşturuldu. Ben de başlarda bu oluşum içinde yer aldım. HDK, dönemin Cumhurbaşkanı Ömer Hasan el-Beşir'i, bazı generalleri ve yardımcılarıyla birlikte Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) önüne çıkarana kadar birtakım eylemler gerçekleştirdi.

Darfur'da bir soykırımın yaşandığı, 2003 yılında başlayan etnik temizliğin 2006 ve 2007 yıllarına kadar devam ettiği herkesçe biliniyor. Darfur’daki çatışmanın tüm dünyayı, bölgenin kontrolünü Afrika Birliği (AfB) tarafından gönderilen AMIS (African Union Mission in Sudan) adlı barışı koruma gücüne devredecek kadar ikilem içerisine soktuğu biliniyor. Durumun kötüleşmesi üzerine AfB Barışı Koruma Gücü’nün (AMIS) misyonu Birleşmiş Milletler (BM) tarafından oluşturulan bir görev gücüne devredildi. BM ve AfB’nin ortak görev gücüne o dönemde dünyanın en büyük misyonu olan ‘UNAMID’ (BM-AfB Darfur Misyonu) adı verildi.

FOTO: Minni Arko Minawi, Sudan hükümeti ile beş isyancı hareket arasında imzalanan barış anlaşmasının ardından Sudan Adalet ve Eşitlik Hareketi lideri Cibril İbrahim Muhammed ile birlikte, 31 Ağustos 2020 (Reuters)
 Minni Arko Minawi, Sudan hükümeti ile beş isyancı hareket arasında imzalanan barış anlaşmasının ardından Sudan Adalet ve Eşitlik Hareketi lideri Cibril İbrahim Muhammed ile birlikte, 31 Ağustos 2020 (Reuters)

Tüm bunlar olurken, merkez ile kenarlar arasındaki gerginlik, merkez beni çağırıncaya kadar zaman zaman şekil değiştirdi. O sıra iktidarda siyasal İslamcı Ulusal Kongre Partisi hükümeti vardı. HDK, demokratik dönemde Sadık el-Mehdi hükümeti ve şu ​​an Milli Ümmet Partisi’nin lideri olan general tarafından kurulmuş bir kabile ordusu olmasına rağmen ondan yardım istediler.

HDK, devletin kendisine sağladığı imkanlar sayesinde orduyu destekleyen bir yapıdan paralel bir orduya dönüştü.

*HDK, bahsettiğim gibi Darfur’daki daha önceki savaşta önemli bir rol üstlenmişti. Bu savaş yeniden başlamış gibi görünüyor. İhlallerden, sahadaki ve insani durumdan bahsediliyor. Şu an Darfur'daki askeri durumla ilgili nasıl bir harita çizersiniz?

HDK 2003-2004 döneminde bu saydıklarınızı içeren bir kültür üzerine kuruldu. Tıpkı ‘her kap içindekini dışına sızdırır’ deyiminde ifade edildiği gibi. HDK, son dakikaya yani hedef aldığı düşmanın kafasına sıkacağı son kurşuna kadar uygulanmak üzere manifesto geliştiren bir yapıdır. Dolayısıyla HDK’nın sahip olduğu bu kültür, karşınıza çıkan ne varsa mutlaka ele geçirilmesi gerektiğini salık verir. Karşısına çıkan tüm kadınlara tecavüz etmesi gerekiyor, çünkü o dönemde bu gücü oluşturan istihbarat üyelerinin bu güçleri oluşturmadaki gerçek niyeti bu tür ihlallere yol açmaktı. ‘Her kap içindekini dışına sızdırır’ derken kast ettiğim o kabın içindeki işte bu. Dolayısıyla bir şekilde iktidarı ele geçirmeye karar verdiklerinde, komşu ülkelerden çok sayıda paralı asker, savaş tutkunu, para düşkünü ve kaos müptelası, hiç eğitim almamış, vicdanı olmayan, çölden gelmiş, insanlık nedir bilmeyen kim varsa getirdiler. Hepsi Sudan sahasında, savaş alanında toplandı. Herkes bunun bir parçası oldu. Tecavüz olsun, yağma olsun, insanlara baskı olsun, başka şeyler olsun istediklerini yapıyorlar. Tam özgürlüğe sahipler. Hartum'da evlere el koydular. Sudan dışından gelenler ne Sudan halkını ne de Sudan ruhunu umursuyorlar. Çünkü ele geçirmek için geldiler. Yaklaşım bu. Onlara verilen mesaj da bu. Dolayısıyla aldıkları mesajı yerine getiriyorlar.

HDK’nın operasyon odalarında yabancı uyruklu, Sudanlı olmayan subaylar oturuyor

*HDK askeri olarak Darfur’un kontrol ediyor mu?

Evet, Darfur’u askeri olarak kontrol ediyor. Darfur dört eyaletten oluşuyordu. Darfur’daki savaş sırasında Ulusal Kongre Partisi hükümeti bu sayıyı Batı Darfur, Orta Darfur, Güney Darfur, Doğu Darfur ve Kuzey Darfur eyaletleri olmak üzere beşe çıkardı. HDK dört eyaleti kontrol ediyor, ama yönetimi ele geçirmedi. Tam bir kaos yaşanıyor. Vatandaşlar da bu yüzden tüm bu eyaletlerden kaçıyorlar. Gerçekler bunlar.

*Wagner güçlerinin HDK’ya Darfur'daki operasyonlarında yardım ettiği konuşuluyor. Bununla ilgili bir bilginiz var mı?

Bu konuda yeterli ve kesin bir bilgiye sahip değilim. Fakat savaştan önce bile duyduklarım ve elde ettiğim bilgiler doğrultusunda bunu göz ardı etmiyorum. Ama bu savaşı destekleyenler ve bu savaşı çok yüksek bir oranda, yüzde 50’nin üstünde yönetenler Sudanlı değiller. HDK’nın operasyon odalarında Sudanlı değil, yabancı uyruklu subaylar oturuyor.

(Soldan sağa) HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Daklu, Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ve dönemin Başbakanı Abdullah Hamduk başkent Hartum'da düzenlenen bir tören sırasında, 8 Ekim 2020 (AFP)
(Soldan sağa) HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Daklu, Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ve dönemin Başbakanı Abdullah Hamduk başkent Hartum'da düzenlenen bir tören sırasında, 8 Ekim 2020 (AFP)

*Sudanlı olmayanlar da var dediniz. Wagner’den olanların ve olmayanların olduğunu mu söylemek istiyorsunuz?

Evet, Wagner’den olanlar ve Wagner’den olmayanlar var.

*Wagner’den olmayanlar, yani Afrikalılar. Bildiğiniz gibi Çad'da darbe girişimi yaşandı. Kabilelerin Darfur bölgesine müdahalesi nedeniyle Darfur'daki savaşın Çad ve Orta Afrika'da yansımaları olduğunu düşünenler var. Bununla ilgili yorumunuz nedir?

Ben herhangi bir ülkenin adını vermedim ve daha fazla ileriye gitmek de istemiyorum. Ama Çad’a ile ilgili ne kastettiniz. Orada darbe girişimi mi oldu yoksa başka bir şey mi oldu bilmiyorum. Fakat güvenlik durumu ve kriz haline gelip çözülmesi gereken siyasi gerginliklerin yaşandığını biliyoruz. Ama bahsettiğim rol, Sudan'ın savaşın yönetilmesinde oynadığı rol. Burada Çad devletini kastetmiyorum.

Altın kaçakçılığı ve Sudan topraklarının sömürülmesi korkunç bir durum.

*Wagner meselesine dönecek olursak, basında Wagner'in HDK'yı desteklediğine dair birçok haber yer alıyor. Altın kaçakçılığına karıştığı konuşuluyor. Sizce bu haberler doğru mu? Bununla ilgili herhangi bir bilginiz var mı?

Biz bu tür haberleri ve bilgileri, hassas istihbarat bilgilerine sahip, modern istihbarat eğitimi almış, tecrübesi ve kabiliyeti yüksek, bu tür gelişmeleri takip edebilecek uyduları olan kişilerden alıyoruz. Elimde, basında çıkan haberleri teyit edecek bir bilgi yok ama altın kaçakçılığı ve Sudan topraklarının sömürüldüğü açık. Bu çok korkunç. Sudan'da kaynaklar gibi birçok alanda da sömürü var. Dolayısıyla bu sömürü sayesinde şimdi bu savaşın büyük potansiyeli ortaya çıktı.

*Milislerden ve HDK'dan bahsetmişken, sizce Orgeneral Hamideti ile ne ölçüde temas halindeydiniz? Hamideti’nin HDK’yı tamamen kontrol ettiğini düşünüyor musunuz? HDK’ın kaç üyesi var?

Bu güçler bir ya da birkaç kabileden oluşuyor. Hatta bu güçlerin içindeki kabilelerin doğal olarak kardeş lidere ve komutan yardımcısına yakınlıklarına göre düzenlenmiş kategorileri var. Bu yüzden sayıları çok. Ancak bu güçlere liderlik edenler seçkin kesimlerden kişiler. Seçkinler ve elitler birdir, kabile de birdir. Kabile içinde bile ailelerin en üst düzeyden en alt düzeye kadar çeşitlilik gösterdiği biliniyor.

*Tam bir kontrol ve net bir yapı olduğunu düşünüyor musunuz?

Tabii ki hayır, oluşumu gereği kontrol tam olamaz. Hatta bunu bizzat Hamideti bile söyledi. Olan bitenlerin sebebinin ‘isyancılar’ olduğunu ifade etti. Hamideti onlara böyle diyor. Hamideti’nin yardımcısı Sayın Abdurrahim Hamdan Dagalo ile görüştüm. O da (Darfur’daki) el-Cenine’de yaşananların ‘isyancılardan’ yani kendi kontrolleri dışında olanlardan kaynaklandığını düşünüyordu. Belki savaşlardan çıkar sağlıyorlar ve operasyonlarından faydalanıyorlar ama askeri emirlere ve talimatlara uyanlardan değiller. Bu sebeple isyancıların olduğuna şüphe yok. Bununla birlikte seçkinler gibi sistemin içinden gelen, ancak kişisel çıkar elde etme eğiliminde olanlar da var. Bunlar, HDK’nın düzenli ordu oluşturma yöntemiyle oluşturulmamasından ötürü varlar.

*HDK’nın üye sayısıyla ilgili bir tahmininiz var mı?

Sayılarını tam olarak bilmiyorum ama savaştan önce generallerden öğrendiğime göre Hartum’a dışarıdakiler hariç yaklaşık 120 bin HDK üyesi girdi. Bunların yüzde 70'inden fazlası eğitimsizdi. Gerçek sicile sahip HDK’ya bağlı seçkin güçler arasında yer almıyordu. Sudan'ı yağmalamak ve işgal etmek için (başkente) farklı ülkelerden çok sayıda genç getirildi.

Bu ittifak ‘Anayasal Bildiri’ üzerine kurulmuştu. Anayasal Bildirinin üç imzalı nüshası vardı ve her bir nüshada farklı hükümler yer alıyordu.

*Yaklaşık 120 bin HDK'lının Hartum'a girdiği söylenebilir mi?

O dönemde böyle olduğu söyleniyordu. Bu, Hartum'daki sayıydı. Çünkü savaşa altı aydan az bir süre kala HDK sayısının 25-30 bin civarında olduğunu söylüyorlardı. Ancak savaşa birkaç gün kala Hartum’a 120 binden fazla HDK üyesinin getirildiğini söylediler. Bu, sayının çok fazla olduğu ve çok az dönemde dramatik bir şekilde katlandığı anlamına geliyor. Bu artışın arkasında bir kuşatma vardı ve bunun arkasında da bir hedef.

*Röportajın başında Özgürlük ve Değişim Güçleri’nin (ÖDG) rolünden bahsettiniz. Siz o dönemde de önemli bir isimdiniz, şimdi de öylesiniz. 25 Ekim 2021 günü Abdullah Hamduk hükümetine yapılan darbe hakkında ne düşünüyorsunuz?

Hamduk hükümetine yapılan darbe üçüncü darbedir. Darbe diyebiliriz ama ben bunu darbe olarak görmüyorum. Çünkü iktidarı Beşir’in elinden alanlar Hamduk değil, Burhan ve Hamideti idi. Hamduk o dönem hükümetin üçüncü adamı olması için getirilmişti.

Orada bulunan görgü tanıklarından birinin aktardığına göre Hamduk 25 Ekim'den önce nüfuz sahibi biri değildi. Çünkü yönetim bizzat generallerin elindeydi. En nihayetinde Hamduk bir komutan değildi ve başbakanın yetkisi dahilinde olması gereken birçok konuda onlardan yardım istiyordu. Ancak Merkez Konseyi, ÖDG, ordu ve HDK arasında yapılan ittifak sonucu Hamduk hükümeti düştü. Bu bir darbeden ziyade bir ortaklığın sona ermesiydi. Çünkü bu ittifak ‘Anayasal Bildiri’ üzerine kurulmuştu. Anayasal Bildirinin üç imzalı nüshası vardı ve her bir nüshada farklı hükümler yer alıyordu. Dolayısıyla ne devlet ne de hükümet vardı. Bu da kaosun başlangıcı oldu.

Kaos, Anayasal Bildirinin imzalanmasıyla başladı.

*Kaos ile neyi kastediyorsunuz?

Kaos, Anayasal Bildiri imzalandığında başladı. ÖDG’nin Merkez Konsey kanadı ve ÖDG'yi kanla kurduğumuz, silahlı hareketlerle inşa ettiğimiz için benim de içinde bulunduğum Demokratik Blok kanadı dahil olmak üzere diğer gruplar tarafından darbe yapıldığına inanıyorduk. Ancak (eski Cumhurbaşkan Ömer) el-Beşir rejiminin devrilmesinin ardından ordu ve HDK ile ÖDG'nin temel oluşumuna karşı çıkanlar arasında gizli bir ittifak yapıldı. Çok sayıda kişi HDK'ya katıldı. Aslında Sudan'ın lehine değil de kendi lehlerine hedefleri olan ülkelerden uluslararası yardım aldılar. Bu kusurlu oluşum 25 Ekim'e kadar böyle devam etti.

FOTO: Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ve dönemin Başbakanı Abdullah Hamduk Hartum'da siyasi bir anlaşmanın imzalandığı törende, 21 Kasım 2021 (Sudan Cumhurbaşkanlığı)
Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ve dönemin Başbakanı Abdullah Hamduk Hartum'da siyasi bir anlaşmanın imzalandığı törende, 21 Kasım 2021 (Sudan Cumhurbaşkanlığı)

*Darbenin Burhan ile Hamideti tarafından Hamduk’a karşı yapılmadığını söylüyorsunuz ama gerçekte ÖDG ve Merkez Konsey kanadı içinde Hamideti’ye karşı bir anlaşmazlık mı vardı?

Darbe, ÖDG içinde gerçekleşti. ÖDG'den bazı gençler tarafından yönetilen ve Hamideti ve Burhan'la ittifak kurmalarını sağlayan bu darbe, 18 Ağustos 2019'da Beşir rejiminin düşmesinin ardından ‘geçiş hükümeti’ ve diğer oluşumların kisvesi altında üstü kapalı olarak gerçekleşti. Darbe böyle başladı. Bundan önce Hamideti ve Burhan Beşir'e darbe yaptı. Durum böyle ilerledi. Askeri Konsey’deki kardeşlerimiz darbecilerin merkez noktalarını tasfiye etmek için orduyu kullanıyorlardı. Mesela bir gün darbeye kalkışabilecekleri zayıflatmak için Burhan’ı kullanıyorlardı, başka bir gün askeri operasyonla iktidara gelebilecek silahlı hareketleri zayıflatmak için Hamideti'yi. Dile getirdikleri gizemli amaç da buydu.

*Sizce en fazla suçlu olan ÖDG-Merkez Konseyi mi?

Kesinlikle. Çünkü ÖDG-Merkez Konseyi, 25 Ekim öncesi dönemde siyasi güçlerle ulaşıp orduya sızdılar.

Sudan sahnesinde şu an yer alan taraflarla Anayasal Bildiriyi oluşturan taraflar aynı olduğundan bir yenilik görmüyorum.

*Hamideti ve Hamduk arasındaki son anlaşma hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sivil Demokratik Güçler Koordinasyonu (Tekaddüm) lideri Abdullah Hamduk siyasi rol, HDK Komutanı Hamideti ise askeri rol oynuyordu. Dolayısıyla onların aynı partinin ya da örgütün kanatları olduğuna inanıyorum. Bu da Sudan halkı açısından ‘gülünç’ bir durum. Bir diğer ‘gülünç’ olan konu ise bu tür senaryolar, skeçler ve oyunlarla bizi kandırdıklarını düşünmeleri.

*Sizce bu Sudan'da daha geniş kapsamlı bir çözümün başlangıcı mı, yoksa şu an var olan bölünmenin devamı mı?

Henüz ortaya yeni bir yapı çıkmış değil. Sudan sahnesinde şu an yer alan taraflarla Anayasal Bildiriyi oluşturan taraflar aynı olduğundan bir yenilik görmüyorum.

*Ordu Komutanı Orgeneral Burhan ile iletişim halinde olduğunuzu sanıyorum, doğru mu?

Ben herkesle iletişim halindeyim. Ancak Cuba Barış Anlaşması çerçevesinde oluşturulan hükümetteyim. Bu hükümetin başında da hâlâ Orgeneral Burhan bulunuyor.

Bu savaşı yürüten ülkeler, Sudan’ı bölme ve bölgenin haritasını yeniden çizme planının arkasında olan ülkeler.

*Şu an Orgeneral Burhan’ın Port Sudan’da bulunduğu, ordunun güç merkezinin Port Sudan'da olduğu, Hamideti komutasındaki HDK’nın ise Hartum’da olduğu ve Darfur'da savaştığı bir durum söz konusu. Cevabını net olarak almak istediğim bir soru var. Sudan’ın bir gerçeklik bağlamında coğrafi olarak daha fazla bölünmeye doğru sürüklendiğini düşünüyor musunuz?

Bu savaşı ister orduda olsun ister HDK'da olsun, savaş saflarında yer alan Sudan vatandaşları ya da vatanseverler değil, devletler yürütüyor. Bu savaşı yürüten ülkeler, Sudan’ı bölme ve bölgenin haritasını yeniden çizme planının arkasında olan ülkelerdir. Eğer Sudan'da başarılı olurlar ve Sudan’ı bölmeyi başarırlarsa bu felaket daha fazla yere yayılacak. HDK, Hartum'dan dönüp kasım ayı sonları aralık ayı başlarına kadar Darfur’daki operasyonlara odaklandığında, amaç Darfur'u ele geçirmek ve bir oldubittiye getirmekti. Bu oldubittinin amacı, bir zamanlar Sudan’ın komşusu olan ülkelerde yaşananları tekrarlamaktı.

Bu elbette bildiğimiz gerçeklere dayanıyor. Bunun arkasında HDK’nın olması şart değil. Daha ziyade söz konusu ülkelerin bir gündemi var. Bu gündemin uygulanması gerekiyor ve iç unsurları da var.

FOTO: Sudan Ordusu ile HDK arasındaki çatışmalar sırasında başkent Hartum'da bir bölgede yükselen dumanlar, 8 Haziran 2023 (AP)
 Sudan Ordusu ile HDK arasındaki çatışmalar sırasında başkent Hartum'da bir bölgede yükselen dumanlar, 8 Haziran 2023 (AP)

*Kim o ülkeler?

İsim vererek hiçbir ülkeyi rencide etmek istemiyorum.

*Sudan'ın bölünmesinin oldubittiye getirilmesinden mi yoksa Sudan'ın bölünmesinden mi endişeleniyorsunuz?

Sudan’ın bölmek ya da bölünmeyi oldubittiye getirmek istiyorlar. Darfur'dan başlayıp HDK'nın Darfur’u ele geçirmesini ve ardından burayı insani yardım kisvesi altında kendisini dayatmasını istediler. Darfur'u ele geçirenlerin desteğiyle bu oldubittiye getirilecek. Hartum senaryosunun suya düşmesiyle bu senaryoya yöneldiler.

*Yani Sudan’ın bölünmesinden bahsediyoruz. Peki, ordu yalnızca Port Sudan’ı mı kontrol ediyor?

Ordu, Port Sudan'ı kontrol ediyor, Hartum'da, Darfur'da ve el-Faşir’de de ordu güçleri var. Yani ordu sadece Port Sudan’da değil, birçok bölgede güçleri var. Ancak örneğin, ülkeyi Port Sudan'dan yönetmeyi tercih ederse bu ordunun sadece Port Sudan’ı kontrol ettiği anlamına gelmez.

*Geçtiğimiz günlerde Burhan’ın Mısır’ı Hamideti’nin ise Libya’yı ziyaret ettiği söylendi. Bu ziyaretler oldu mu?

Hamideti’nin Libya’yı ziyaret ettiğine dair herhangi bir şey duymadım, ancak Burhan'ın Mısır ziyaret ettiğini biliyorum ve bu ziyareti takip ettim.

Mısır çok önemli ve Sudan’ın komşusu olan bir ülke. Sudan'daki istikrar Mısır’ın çıkarınadır. Aynı durum Sudan için de geçerli.

*Peki, Burhan’ın Mısır ziyaretini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu sıradan bir ziyaretti. Mısır çok önemli ve Sudan’ın komşusu olan bir ülke. Sudan'daki istikrar Mısır’ın çıkarınadır. Aynı durum Sudan için de geçerli. İki ülkenin liderlerinin karşılıklı ziyaretlerde bulunmasının çok doğal olduğunu düşünüyorum.

*Eski ABD Başkanı George W. Bush'la şahsi ve doğrudan bir ilişkiniz vardı...

Şimdiye kadar birçok ABD’li ile şahsi ilişkilerim oldu. Cumhuriyetçi Parti'deki birçok önemli isimle de şahsi ilişkilerim var.

*ABD, birkaç gün önce Sudan'a özel bir temsilci atadı. ABD’nin Sudan’la ilgili eğilimleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Yeni özel temsilci atanmasını memnuniyetle karşıladık ama ABD’nin Sudan eğilimleri her zaman kurumsal eğilimler olarak kaldı. Kişisel ilişkilerden ziyade kurumlarının planlarına, kurumlarının ve ofislerinin yönlendirdiği yönlere ve yaklaşımlara bağlı olmaya devam etti. Bu konuda onlara yazdım ve Sudan'a yönelik politikalarını daha önceki özel temsilcilerin ve büyükelçilerin yönlendirmelerinden farklı bir şekilde ele almaları çağrısında bulundum. Çünkü Sudan çok büyük bir ülke. Kültürleri ve dinleri farklı milletlere ev sahipliği yapıyor. Burası uçsuz bucaksız bir ülke. Tüm bu milletler, Sudan'ın her karışını seviyor. Sudan'da iyi insanların yanında kötü insanların da olduğunu kabul etmezler. Dışarıdan gelen ve iyi biri olarak tanımlanan kişi Sudan’da sorun yaşayabilir. Bu yüzden onları Sudan'da istikrarın sağlanması ve Sudan halkının sevgisinin kazanılması için tüm sivil ve siyasi güçlerle temasa geçmeye çağırdım.

*Sanki siz de böyle olduğunu düşünmüyorsunuz?

Bilmiyorum. Çünkü atanan kişi henüz görevinde ilerleme kaydetmedi. Fakat son iki yıldır Sudan dosyasını bizi savaşa sürükleyecek şekilde yönetenlerle deneyimlerimiz oldu. Elbette onlarla birlikte başkaları da vardı. Onların değerlendirmeleri yanlış olabilir.

*Sudan'daki savaşta ABD’nin Sudan politikasının etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?

Belki de bu, ABD’nin Sudan politikası değil, Sudan dosyasını yöneten kişilerin politikasıdır. Çünkü ABD, kendileri için belki de Sudan'dan daha büyük olan başka sorunlarla, Ukrayna gibi başka ülkelerle, başka eksenlerle ilgileniyordu. ABD’nin yol açtığı insani felaketlerin yanında büyük sorunlar da vardı. Örneğin Ukrayna, ABD’liler için bir iç felaketti. Belki de dosyaları yöneten kişiler tahminlerinde hata yapmışlardı.

Mevcut hükümetten ABD ile özel ilişkileri olduğuna dair herhangi bir sinyal almadım.

*Bu belki de şu ya da bu şekilde, Sudan hükümeti ile Rusya arasında, Port Sudan’da askeri bir deniz üssü kurulmasına ilişkin anlaşmaya atıftır. Belki de ABD’nin bu anlaşmayı engellemekte çıkarı vardır. Bize bu anlaşmayla ilgili daha fazla bilgi verebilir misiniz?

Bu anlaşma eski olmadığı gibi yeni de değil. Hatta bir anlaşma da değil, daha ziyade bir anlaşma taslağıydı ve henüz hayata geçirilmedi. Mevcut hükümetten ABD ile özel ilişkileri olduğuna dair herhangi bir sinyal almadım. Kimse bu konuyu gündeme getirmiyor.

*Ben Rusya’nın Port Sudan’a kurmak istediği askeri üsle ilgili anlaşmayı kastediyorum. Ordu ile Rusya arasında Port Sudan’da askeri üs kurulması konusunda sanırım bir taslak anlaşma vardı...

Şu an böyle bir anlaşma yok. Daha görüşülmedi bile. Ben bu anlaşmanın ölü doğmuş olabileceğine inananlardanım.

FOTO: Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) ekipleri Batı Darfur’da savaşta yaralananlara Çad'daki Adre Hastanesi’nde yardım ederken hastane önünde toplanan Sudanlı mülteciler, 16 Haziran 2023 (Reuters)
Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) ekipleri Batı Darfur’da savaşta yaralananlara Çad'daki Adre Hastanesi’nde yardım ederken hastane önünde toplanan Sudanlı mülteciler, 16 Haziran 2023 (Reuters)

*İran’ın, Kızıldeniz kıyısında bir deniz üssüne sahip olma karşılığında Sudan ordusunun envanterine SİHA sağlamayı teklif ettiğine dair haberleri okumuşsunuzdur. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Tüm bunlar gerçek olmaktan ziyade basında dolaşan söylentiler. Sizin gibi ben de bu haberleri okudum, ancak şimdiye kadar bununla ilgili resmi bir hükümet kaynağından bilgi almadım. Ben de hükümetin içindeyim. Bu haberin doğru mu yanlış mı olduğunu herhangi bir zamanda herhangi bir kaynaktan tespit edebilirim. Ancak sorduğum insanlardan hiçbiri bana bunun doğruluğunu teyit edemedi. İran ya da başka ülkelerle iş birliği konusuna gelince, tüm bunlar ülkeler arası ilişkilere, özellikle Sudan gibi bir ülkenin değerlendirmesine, dış politikasına ve şu andaki mevcut durumuna bağlı. Ordu değil, devlet hisseder. Burada devlet ile orduyu birbirinden ayırmamız gerekiyor. Çünkü ordu devletin bir organıdır. Eğer devlet çevresinde bir kuşatma, kapatma, komplo olduğunu hissederse kuşatmayı kırabilecek herkesten yardım ister.

*Rusya, Port Sudan'da askeri üs kurmaya çalıştı, İran'ın da böyle bir girişimde bulunduğundan bahsediliyor. Aynı şekilde bölgedeki başka ülkeler için de aynı durum geçerli. Sudan konusunda bölgesel ve uluslararası bir rekabet olduğunu düşünüyor musunuz?

Bu savaş, Sudan konusunda uluslararası ve bölgesel rekabetin bir özelliğidir.

Sudan halkının tanık oldukları hiç kolay değil.

*Bu savaşın yakın zamanda sona ereceğini düşünüyor musunuz? Sizce bu savaşı sonlandırmanın en iyi yolu hangisi?

Elbette bu savaş bir gün bitecek. Çünkü savaş Sudan’da, dünyada ve hiçbir yerde normal olmayıp aksine anormal bir durumdur ve belli koşullar altında bitebilir. Dolayısıyla bu savaşa yol açan koşulların artık savaşa son vermenin bir yolunu bulması gerekiyor. Savaş, Sudan siyasi ve sivil güçlerinin onayı, birbirini tanıması, ulusal diyalog ve tüm tarafların rızasıyla sona erecektir. Sudan halkı bu noktaya ve bu kanaate ulaşırsa savaş bir daha başlamamak üzere biter.

FOTO: Batı Darfur'un yönetim şehri el-Faşir'de Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi ve ona sadık isyancılar, 19 Eylül 2008 (AFP)
 Batı Darfur'un yönetim şehri el-Faşir'de Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi ve ona sadık isyancılar, 19 Eylül 2008 (AFP)

*Gerçekten bunun olacağını düşünüyor musunuz?

Kesinlikle. Çünkü Sudan halkının sadece 15 Nisan savaşıyla değil, 70 yıllık bağımsızlık tarihi boyunca tanık oldukları hiç kolay değil.

*Size özel bir soru: Neden biraz ağır bir Arapça konuşuyorsunuz?

Ben Arapça konuşmayan bir kabileden geliyorum. Kabilemin farklı bir dili var. On yaşımdayken okula girdim ve Arapçayı burada öğrendim. İlk kez Arapça bir kelime duyduğumda on yaşındaydım. Arapça dersleri gördüm. Bu yüzden Arapçada dilim ağır geliyor, çünkü ana dilim değil.

*Darfur bölgesinde öğretmendiniz. Sonra Sudan Kurtuluş Hareketi'ne mi katıldınız?

Evet, bu doğru.

*Bu özel soruları size geçmişinizle ilgili okuyucularımıza daha fazla bilgi aktarmak için sordum.

Çok memnun oldum, teşekkür ederim.

*Bu röportaj Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.