Türk operasyonu, 16 soruyu ve en önemlisi 'Arap normalleşmesini' gündeme getirdi

10 Ekim’de Suriye sınırına yakın Türk askerler ve araçlar (EPA)
10 Ekim’de Suriye sınırına yakın Türk askerler ve araçlar (EPA)
TT

Türk operasyonu, 16 soruyu ve en önemlisi 'Arap normalleşmesini' gündeme getirdi

10 Ekim’de Suriye sınırına yakın Türk askerler ve araçlar (EPA)
10 Ekim’de Suriye sınırına yakın Türk askerler ve araçlar (EPA)

“ABD Başkanı Donald Trump’ın bir tweeti veya konuşması, ABD’nin Suriye’nin doğusundaki varlığının kaderini belirleyecek.” ABD’li tüm yetkililer bunu biliyor. Yetkililer ayrıca, Trump’ın kapalı oturumlardaki görüşmeler sırasında Avrupa ülkelerini ve diğer ülkeleri, DEAŞ’a karşı uluslararası koalisyon kapsamında kuvvetlerin, Fırat’ın doğusuna konuşlandırılmasına ikna etmeyi amaçladığını söylüyor.
Tüm ülkelerin, Trump’ın kısmen geri çekilme kararına şaşırdığı doğru değil. Belki de danışmanları, müttefik ülkeler veya bazı taraflar, “Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmesinin ve tweetlerinin içeriğinden geri çekilmesine” şaşırmış olabilir.
Kararın kendisi hususunda değil, ABD’nin geri çekilme tarihi ve boyutu hususunda bir anlaşmazlık yaşanıyor. Şarku’l Avsat’ın haberine göre, şüphe yok ki Trump’ın kararı, kâğıtları karıştırdı ve şu 16 soruyu gündeme getirdi;
1- “Güvenli Bölge”:
Türkiye, Suriye sınırında 32 km derinliğinde ve 460 km genişliğinde bir alan istediğini açıkladı. Bu talep kapsamında ilk olarak Kürt Halkını Koruma Birlikleri’nin (YPG), ağır silahların uzaklaştırılması ve ABD üslerinin sökülmesi, ikinci olarak ise Suriyeli mültecilerin Ankara’ya bağlı grupların himayesinde bu bölgelere dönmesi gerekiyor. ABD, Kürtlerle “güvenlik mekanizması” hakkında 14 km derinlikte, Tel Abyad ve Resulayn arasında 70- 80 km genişliğinde bir anlaşma önerisinde bulundu. ABD’nin 2 üssü sökmesi sonrasında Tel Abyad ve Resulayn arasında Türkiye operasyonu başladı. Ama Türk bombardımanı, 30 km derinliğe ulaştı ve Kamışlı sınırına kadar uzandı. Bu hususta şu soru ortaya çıktı; Mevcut Türk harekâtının derinliği nedir? ABD açısından kabul edilebilir ve Trump’ın “yönetiminin izin verdiği” sınır ne kadar?
2- ABD varlığı: ABD, bölgede 5 askeri üs, büyük bir havaalanı ve çok sayıda mobil kontrol noktası kurdu. ABD birliklerinin sayısı ise 2 binden 500’e düşürüldü. İngiltere, Fransa ve diğer ülkeler, Trump’ın bu yılın başlarında aldığı kararın ardından geri çekilen ABD kuvvetlerini telafi etti. Özel kuvvetler ve Suriyeli savaşçıları içeren Suriye-Ürdün-Irak sınırının köşesinde ise El-Tanf Üssü bulunuyor. Peki, eski ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton başta olmak üzere Trump yönetiminin, El-Tanf Üssü’nü oluşturması ve İran’ın nüfuzuna karşı varlık göstermesi ışığında ABD’nin geri çekilmesi, Türkiye sınırına yakın noktalardan mı yoksa güneye doğru uzanan noktalardan mı olacak?
3- Suriye Demokratik Güçleri (SDG): ABD, YPG’yi ana dayanak olarak gören Arap- Kürt koalisyonu kurma çabalarına öncülük etti. Bu koalisyon, istikrar ve sınır kontrolü sağlamak için 60 bin savaşçıyı ve yerel polisi (kümülatif tahmin 100 bin) içeriyor. Türk operasyonu, “SDG’deki” Arap ve Kürt bileşenler içerisinde var olan dengeye nasıl yansıyacak? Deyrizor ve Rakka gibi Arap çoğunluğa sahip şehirlerdeki askeri meclislerin akıbeti ne olacak?
4- DEAŞ: Birkaç gün önce ABD’li askeri yetkililer ve araştırmacılar, geçtiğimiz Mart ayında Suriye ve Irak’ta hezimete uğrayan DEAŞ’ın yeniden canlanabileceği uyarısında bulundu. SDG’nin cezaevlerinde ve mülteci kamplarında binlerce DEAŞ’a mensup unsur ve aile bulunuyor. Trump, İngiltere merkezli “Beatles” örgütündeki DEAŞ unsurlarının ABD’nin elinde bulunduğunu ve Suriye dışına nakledildiğini açıkladı. Kürtler ise Türk saldırısının DEAŞ’ı yeniden canlanmasına yol açabileceği uyarısı yaptı. Türkiye ise söz konusu meseleyle ilgilenme taahhüdünde bulundu. Peki, operasyon, DEAŞ’ın yeniden canlanmasında neden olur mu?
5- Arap Kabileler: Suriye’nin kuzeydoğusundaki Arap kabilelerinin, Şam, Ankara, YPG veya Arap ülkelerine bağlılıkları bulunuyor. Bazı kabileler, bağlılıklarını Fırat’ın doğusundaki güç dengesine ve egemen tarafa göre değiştirdi. Şam’a desteklerini, Özgür Suriye Ordusu’na, Nusra’ya, DEAŞ’a veya YPG’ye çevirdiler. Kürt Özerk Yönetimi de kabile büyüklerinden oluşan bir konsey kurdu. Türk operasyonu sonrasında bazı kabilelerin bağlılıklarında değişme olacak mı? Bölgesel kutuplaşmanın değişimi çerçevesinde durum nasıl olacak?
6- Kürt- Kürt İlişkileri: Başta Türkiye’ye yakın olan Suriye Kürt Ulusal Konseyi olmak üzere diğer tarafların nüfuzunu azaltması karşısında PKK’ya yakınlıklarıyla bilinen Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve YPG’nin nüfuzu güçleniyor. Bu durum toplumsal, ekonomik açıdan ve altyapı açısından belirgin. İki Kürt tarafın içsel farklılıklar ve bölgesel ret ile çarpışan anlaşmaları sonuçlandırması yönünde Fransa önderliğinde girişimler ortaya koyuldu. Kürt tarafına yapılan Türk askeri harekâtı karşısında dengeler nasıl değişecek?
7- Petrol, Gaz ve Servet: Fırat’ın doğusu, Suriye petrolünün yüzde 90’ını (2011’den önce 380 bin varildi) ve Suriye gazının yarısını barındırıyor. Verilere göre SDG, Irak Kürdistan’ına günlük, 50 bin ila 60 bin varil, Suriye hükümeti bölgelerine ise 25 bin varil petrol ihraç ediyor. SDG’nin kuyular üzerindeki kontrolünü hafifletmeye başladıkları da bildirildi. Büyük olasılıkla askeri durumdaki gelişmeler uyarınca oyuncular arasındaki müzakere noktaları dâhilinde olacaklar.
8- Özerk Yönetimin Geleceği: Son 7 yılda kontrol altındaki bölgelere ilişkin Kürt liderlerin algıları, Rojava’dan (Kürdistan’ın batısı) Suriye birliği kapsamındaki özerk yönetime ve Kuzey Federasyonu’na kaydı. Yönetimler ve oluşumlar, konuşmalarda ayrılıkçı boyuta değinmeyen bileşenlere odaklanarak Arap, Kürt ve Asur bileşenleri arasında entegrasyon ve denge kurmaya çalıştı. Kürler, yeniden yapılanma ve istikrar için müttefiklerinden destek aldı. Türk operasyonları karşısında kurumlar ve meclisler istikrarlı mı kalacak? Fonun akıbeti ne olacak?
9- Şam ile Müzakereler: 2011 yılı başlarında Şam, ülkenin doğusunda bulunan Kürtleri tarafsızlaştırmaya çalıştı. Bu durum, PYD’nin ve YPG’nin nüfuzunu artırmaya yardımcı oldu. Bu nüfuz, Şam’ın etki ve beklentileri ile DEAŞ’a karşı uluslararası koalisyonun ortaya çıkmasıyla arttı. SDG’nin diyalog veya müzakereyi durdurmasını isteyene kadar ABD, Kürtler ve Şam arasında açık bir hat vardı. Şam ve Kürtler arasında arabuluculuk yapan Rusya, “Şam ve yerel yönetim arasında âdemi merkeziyetçilik sağlarken, Kürtler özerklik istiyor” hususunda bir anlaşmazlığa maruz kaldı. Şam ve Moskova’nın Kürtlere şunu söylemesi ise muhtemel; “ABD’nin sizi terk edeceğini söylemedik mi?” Dışişleri Bakanı Yardımcısı Faysal el-Mikdad, 10 Ekim’de diyaloğu reddetti ve Kürtleri “ihanetle” suçladı.
10- Adana Anlaşması: Şam ve Ankara, Ekim 1998’de bu anlaşmayı imzaladı. Anlaşma, Suriye’nin kuzeyinde 5 km derinliğindeki PKK’ya atıfla Türkiye ordusuna “teröristleri avlama” izni veriyor. Dikkat çekici kısım ise, Türkiye’nin geçtiğimiz Çarşamba günü Güvenlik Konseyi’ne (BMGK) gönderdiği mektupta, yeni saldırının Suriye Arap Cumhuriyeti ile imzalanan Adana Anlaşması uyarınca gerçekleştiği ifade edildi. Rusya, Şam ile Ankara arasındaki müzakere ve normalleşme aracılığıyla Adana Anlaşmasını geliştirmeyi teklif mi edecek ve böylece Türk saldırısının derinliği, Türkiye- Suriye sınır şeridini kapsaması şartıyla 32 km’den az mı olacak? Peki, hükümet güçlerinin İdlib ve kuzeye girmesi ne anlama geliyor? Erdoğan, batıdaki Lazkiye kırsalından yaklaşık 900 km doğudaki Dicle Nehri’ne ve 32 km’ye uzanan “güvenli bölge” arzusunu dile getirmişti.
11- İdlib Ateşkesi: Analistler, Suriye’nin kuzeydoğu ve kuzeybatısındaki gelişmeleri her zaman birbirine bağladı. Türkiye, Rusya ile Astana süreci ve ABD ile güvenli bölge müzakereleri arasında bir denge kuruyordu. Rusya, Fırat’ın doğusunda taviz vermesi için İdlib'de Türkiye’ye baskı yapıyordu. Türkiye’nin Fırat’ın doğusundaki saldırısı, İdlib’deki çatışmasızlık alanlarının geleceğine nasıl yansıyacak? Moskova, İdlib düğümüne bir çözüm bulmak için Ankara’ya ek olarak bir son tarih vermişti. Bu mühlet devam edecek mi yoksa Şam bu süreyi, ‘arabulucu Rusya, Suriye’nin kuzeydoğu ve kuzeybatısını kapsayan anlaşmaları sonuçlandırmak için müdahale edene kadar’ Han Şeyhun’un kuzeyine ilerlemek için mi kullanacak?
12- Menbiç Anlaşması: Washington ve Ankara, YPG’nin ihracı ve ortak devriyelerin seyri de dâhil, Fırat Nehri’nin batısındaki ve Halep’in kuzeyindeki Menbiç hususunda bir “eylem haritasına” ulaştı. Ama YPG’nin ve Sivil Konsey’in varlığına dair anlaşmazlık iki ülke arasında sürekli devam etti. Koalisyon kapsamındaki Fransız üssünün yanı sıra İran milislerine yakın Suriye hükümetine bağlı Rus ve diğer devriyeler Menbiç’te gerçekleştirildi. O halde temas hatlarının akıbeti nedir?
13- Bölgesel Rol: 1990’ların ikinci yarısında ABD’nin Kuzey Irak’ta uçuşa yasak bir bölge oluşturması sonrasında Irak Kürdistan’ında kalkınma görüldü. Türkiye, Suriye ve İran, diğer meselelere dair farklılıklara rağmen Kürt varlığının ortak bir eylem noktası olarak gelişmesini önlemek için üçlü işbirliği platformu oluşturdu. Bu durum şu anda da bir anlamda tekrarlanıyor mu? Aleni ifadelerden uzak şekilde üç ülkenin ulusal güvenliğe tehdit olarak gördüğü Suriye Kürtleri varlığı karşısında Suriye- İran ve Türkiye bir mi oldu?
14- Arap Normalleşmesi: Washington, yılın başlarında elçilikler açarak ve Arap Birliği aracılığıyla kolektif olarak ikili Arap normalleşme sürecini durdurdu. Ancak Arapların “Suriye egemenliği ve birliğine” dair Türk hamlesini kınama boyutu dikkatleri çekti. Rusya, “Arap normalleşmesini” ilerletmek ve Suriye’nin Arap Birliği içerisine yeniden alınmasını sağlamak için Anayasa Komisyonu’nun oluşumunu kullanmak istedi. Cumartesi günü yapılacak Arap Bakanlar toplantısı, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in bölgeye ziyareti öncesinde ve Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un bölge ziyareti sonrasında, hatta özellikle de Arap liderler arasındaki kınama ifadeleri ve telefon görüşmelerinin ardından Suriye’nin birliğe üyeliğini yeniden canlandırmak için bir başlangıç mı olacak?
15- Anayasa Komisyonu: BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen’in Anayasa Komisyonu’nu oluşturmayı başarmasından ve 30 Mayıs’ta Cenevre’de ilk toplantıyı düzenleme hazırlıkları başladıktan sonra olumlu bir atmosfer vardı. Pedersen, önümüzdeki Pazartesi günü Avrupalı Bakanlar Toplantısı’na katıldıktan sonra Şam’ı ziyaret edecek. Şam, Türk harekâtının ortasında siyasi sürece katılmayı kabul edecek mi? Dışişleri Bakanı Velid el-Muallim, Pedersen’den BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in saldırıya karşı sert bir duruş sergilemesini talep edecek mi? Türkiye (Rusya ve İran’ın yanı sıra Astana sürecinin garantörlerinden biri) mevcut siyasi süreçle ilgilenmeye devam edecek mi? BM’yi Anayasa Komisyonu’nda SDG’deki müttefiklerini temsil etmeye zorlamayan ABD, Anayasa Komisyonu toplantısına nasıl bakacak?
16- “Çekişmeyi Önlenme” Notası: Geçtiğimiz yıl Mayıs ayında ABD ve Rusya, bir taraftan Washington önderliğindeki koalisyon uçakları, diğer taraftan da Moskova uçakları arasındaki çekişmeyi önlemek için ortak bir kanıya vardı. Fırat Nehri, taraflar arasında bir temas hattı olarak tanımlandı. Şam’ın müttefikleri, birkaç kez El-Tanf’a yaklaşmaya çalışan İran’a bağlı örgütleri ve Fırat’ın doğusuna sızmaya çalışan Rusya'nın gizli Wagner kuvvetlerini bombalayan Washington’u test etmeye çalıştı. Aynı şekilde İsrail de Deyrizor kırsalında İran’a bağlı mevziileri bombaladı.
Türk savaş uçakları, şu anda Suriye topraklarını bombalıyor. Bu durum, ABD’nin bunu yapmaya izin verdiği anlamına geliyor. Aynı şekilde bu, “çekişmeyi önleme” notasının akıbetinin ve bölgesel- uluslararası askeri düzenlemelerin askeri operasyon devam ederken müzakere masasına koyulacağını gösteriyor.



Arap dünyasındaki özgürlük tartışması

Arap dünyası, Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi'nin yok olmasının yanı sıra Tunus ve Mısır'da otokrat rejimlerin çöküşüyle diktatörlüklere darbe vurdu. (Reuters)
Arap dünyası, Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi'nin yok olmasının yanı sıra Tunus ve Mısır'da otokrat rejimlerin çöküşüyle diktatörlüklere darbe vurdu. (Reuters)
TT

Arap dünyasındaki özgürlük tartışması

Arap dünyası, Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi'nin yok olmasının yanı sıra Tunus ve Mısır'da otokrat rejimlerin çöküşüyle diktatörlüklere darbe vurdu. (Reuters)
Arap dünyası, Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi'nin yok olmasının yanı sıra Tunus ve Mısır'da otokrat rejimlerin çöküşüyle diktatörlüklere darbe vurdu. (Reuters)

Mustafa el-Feki
Eski ve modern Arap tarihini araştıran herhangi biri olayların bağlamından, liderliğin doğasından ve yönetimin kalitesinden özgürlüğün her zaman kritik bir konu olduğunu görecektir. Şiirde ve nesirde, övgüde ve hicivde ağırlığı olan bir konuşma özgürlüğünün mirasçısı olan Arapçanın kökenlerinin özgürlük duygusuna ve savunuculuğuna dayandığını keşfedecektir. Burada, ulusal çıkarların sınırlarını aşmayan, ‘diğerleri arasından sivrilme’ mantığıyla şöhret peşinde koşmayan, başkalarının haklarını ihlal etmeyen ve diğerini rencide etmeyen sorumlu özgürlüğü kastediyoruz. Özgürlük, insanlığın yaradılışından itibaren alışık olduğu açık ve net bir kavramdır. “Hiç elleri kelepçeli doğan bir bebek gördünüz mü?” diyenler haklılar.  Zira insan hür yaratılmıştır. Hür yaşar ve hür ölür. Bunlar tartışmaya kapalı konulardır. Ama bizi ilgilendiren, insan hakları arasında öne çıkan özgürlük hakkını, modern dünyamızın içinde bulunduğu mevcut koşulları çerçevesinde Araplara ve Arap dünyasında olan bitenlere özel bir uygulamayla nasıl kullanacağımızdır. Bu yüzden Arap ülkelerindeki özgürlük tartışması ve halkların bu tartışmaya karşı tutumu ile ilgili olarak şu maddeleri ele aldık:
1 - Arap dünyası, son on yıl içinde Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi'nin yok olmasının yanı sıra Tunus ve Mısır'da otokrat (buyurgan) rejimlerin çöküşüyle ​​diktatörlüklere darbe vurdu. Bu gelişmelerin ardından bölgedeki siyasi harita, olduğu gibi değişti. ‘Arap Baharı’ olayları, Arap dünyasında daha önce var olmayan bir özgürlüğe kapıyı araladığını kabul etmemize rağmen tartışma konusu olmaya devam ediyor. Ancak tartışmanın koşulları, konunun netleşmediğini anlamamızı sağlıyor. Arap Baharı olaylarının, büyük güçlerin bazı Arap ülkelerinin içinde bulundukları şartlar üzerinden bölgeyi şekillendirmek istedikleri stratejik bir planın ve bu ülkelerde yaygın olan yolsuzluk, ihmalkârlık ve zayıflığın bir parçası olduğunu düşünenlerdenim. Aynı şekilde bu olayların, halkların çektiği acılardan ve yaygın işsizlik oranlarından yararlanılarak değişim sloganlarıyla bu ülkelerin tek bir sisteme dönüştürülmeleri için kullanıldığını da düşünüyorum. Bunu bir kenara bırakalım. Zira bu sistemlerin ömrü, ya devrim niteliğindeki teklifler ya sloganlar sonucunda ya da bazılarının gevşemesi ve kendilerine biçilen ömrün sona ermesiyle bitmiştir.
2 – Araplar bir yanda siyasi bağımsızlık, diğer yanda özgürlükler arasında kemikleşmiş ve yaygın bir kafa karışıklığı yaşıyorlar. Değerler ve fikirlerin kaybolduğu ve özellikle özgürlük tek başına yeterli olmadığından, buna ekonomik özgürlüğün elde edildiği, en kalabalık ve en yoksul sınıfları hesaba katan, çağın ruhuna ve modern teknolojiye ayak uyduran, arzulanan toplumsal dönüşüme de kapıları ardına kadar açan bir reform programının eşlik etmesi gerektiğinden dolayı rahatlığı çağrıştırmayan sahnelerle karşı karşıyayız. Aynı şekilde günümüz dünyasında, gelişmiş ülkelerin geçtiği ve yükselen ulusların her zaman yöneldiği vizyona doğru değişim ve ilerleme yoluyla reform yapabilmemizi zorunlu kılan bazı büyük değişimlerle de karşı karşıyayız. Arapların zamanın medeniyetine çok sınırlı bir yaklaşıma sahip olmaları ve zenginliklerimizin büyük bir bölümünün Arap olmayanlar tarafından kullanılması bizim çıkarımıza değil. Bu yüzden kalıcı bir zihinsel ve entelektüel olgunlaştırma süreci başlatmak da bize düşüyor. Akıl, davranışların belirleyicisidir. Geri kalmışlığın entelektüel bir durgunluk olması gibi değişim de zihinsel bir karardır.
3 – Araplar olarak özellikle büyük bir mirasın gölgesinde yaşadığımız için siyaset ve din arasında bir ayrım yapmamızın zamanı geldi. Memleketimiz semavi mesajların diyarıdır. Bu yüzden dinlerin ve medeniyetlerin döndüğü noktadır. Bu yüzden dinin derinliklerimize kök salması doğal bir durum ve bu iyi bir şey. Fakat asıl sorun, dinin siyasetle iç içe geçmesinden kaynaklanıyor. Bu yüzden taraflar kendi amaçlarına hizmet etmesi için dini kullanmalarına imkan doğar. Bize din adına farklı bir yaşam tarzı dayatmak isterler. Oysa din tüm bunlardan uzaktır. Özgürlük tartışması, semavi mesajları uzaklaşmadan ya da abartmadan anlamak adına dini ılımlılıkla bağlantılı olmalı. Böylece gerçek din, makasidu'ş-şeriat (dini kuralların amaçları) ile tutarlı olarak hayatımızdaki baskın maneviyat kavramı haline gelir. İslam dünyasında dini siyasete alet etme girişiminin ilk etapta dine zarar verdiğini bile düşünüyorum. Siyasete gelince; siyaset petrol gibidir. Yapışkan ve kirlidir. Sonuç, manevraya, ertelemeye, ilerlemeye ve geciktirmeye başvuran siyasi oyunlar ile dini değerler arasında bariz çelişkinin varlığıyla onu takip edenler ve takipçilerinden nefret edenler karşısında dinin yüce çehresini çarpıtır! Siyaset, ahlak nedir bilmezken din, manevi değerlerin damarı ve bizi daha iyiye götüren inancın kaynağıdır.
4 - Ülkemizde özgürlük tartışması, kimi zaman dinle kimi zaman rejimlerle olmak üzere her defasında geçmişten miras kalan değerlerle kesişiyor. Dolayısıyla özgürlüğün insanların ödediği ve milletlerin uğruna çabaladığı bir bedeli vardır. Bu zorlu denklem, bir yanda özgürlükleri, diğer yanda dini duyguları, diğer yanda ise yönetim sistemlerini uzlaştırmaya başlar. Buna sınıflar arasındaki eşitsizliğinin etkisini ve ekonomik durumun bu mesele üzerindeki etkisini eklediğimizde ortaya bir ikilem çıkar. Eskiler, seçim özgürlüğünün bir somun ekmekle bağlantılı olduğunu söylerler. Bunun siyasi anlamı, özgürlük, ekonominin doğal bir ürünü demektir. Bazıları insanların özgürlük ile arayış içerisinde oldukları ufuklara doğru yola çıkmak arasındaki bağı koparmak için halkların öne atıldığı bir tür diktatörlükten bahsedebilirler.
5 – Özgürlük, doğası gereği göreceli bir meseledir. Mutlak özgürlük, gerçeklikten ziyade kurguya daha yakındır. Özgürlüğün önündeki engeller genellikle eğitim, medya ve dini kurumun rolü gibi diğer faktörlerle ilgilidir. Bu yüzden özgürlükler geniş bir cephede ilerliyor. Toplumun bileşenlerini ve halkın mirasını, geleneklerini ve göreneklerini bir araya getiriyor. Bir ülkede belirli bir zamanda kabul edilebilir olan, başka bir ülkede ve farklı bir zamanda kabul edilemeyebilir. Özgürlük, insan hakları sorunlarının en başında geliyor. Bu yüzden imzalanan farklı sözleşmelerde insan hakları ile karakterize edilen aynı ölçülere sahip olması doğaldır. Düşünce, ifade ve inanç özgürlüğü ortak unsurları olduğundan bu konuda büyük bir eşitsizlik yoktur. Aynı durum, ikamet ve hareket özgürlüğü gibi sınırları başkalarının özgürlüğüyle biten kişisel özgürlükler için de geçerli. Burada ‘özgürlük kültürü’ olarak adlandırılabilecek duruma dikkati çekmeliyim. Özgürlük kültürü, eğitimin kalitesine ve her bireyin kendi birikmiş deneyimlerine bağlı olarak oluşan kültürel bir kalıptır. Eskilerin bir sözü vardır: Senin adına ne suçlar işleniyor ey özgürlük!
Bu söz kültürün, insan davranışı ve sosyal düzeyi olduğuna işaret eder. Özgürlüğün anlamı, her döneme ve mevcut koşullara göre şekillenir ve doğasını anlamada önemli bir faktör oluşturur.
Tüm bu maddelerle Arap dünyasındaki özgürlükler tartışmasını aktarmaya çalıştık. Herkesin ülkelerinin günümüz dünyasında modern toplumların çabaladığı amaç ve hedeflerine ulaşmadaki sorunlarına bağlı olarak özgürlüğün anlamıyla ilgili ortak bir formül ve tek bir kavram belirlemeleri için bir uyarıda bulunmayı istedik. Zaman faktörü her zaman siyasi ve toplumsal hareketle bağlantılı olduğundan, görmezden gelinmesi zor bir dönüm noktasından geçtiğimizi anlamalıyız. Dünya bugün çelişkili akımlarla dalgalanan ve sonuçları halkların çıkarları uğruna bazı özgürlüklerin geçici olarak askıya alınması olan bir salgınla karşı karşıya. Burada, özgürlüğün mutlak hakim olmadığını, zaman ve mekan şartlarının yanı sıra eğitim, kültür ve çağdaş dünyamızdaki diğer gelişim tezahürleri gibi bir takım faktörlere bağlı olduğunu bir kez daha vurgulamalıyız.
*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.