Türk operasyonu, 16 soruyu ve en önemlisi 'Arap normalleşmesini' gündeme getirdi

10 Ekim’de Suriye sınırına yakın Türk askerler ve araçlar (EPA)
10 Ekim’de Suriye sınırına yakın Türk askerler ve araçlar (EPA)
TT

Türk operasyonu, 16 soruyu ve en önemlisi 'Arap normalleşmesini' gündeme getirdi

10 Ekim’de Suriye sınırına yakın Türk askerler ve araçlar (EPA)
10 Ekim’de Suriye sınırına yakın Türk askerler ve araçlar (EPA)

“ABD Başkanı Donald Trump’ın bir tweeti veya konuşması, ABD’nin Suriye’nin doğusundaki varlığının kaderini belirleyecek.” ABD’li tüm yetkililer bunu biliyor. Yetkililer ayrıca, Trump’ın kapalı oturumlardaki görüşmeler sırasında Avrupa ülkelerini ve diğer ülkeleri, DEAŞ’a karşı uluslararası koalisyon kapsamında kuvvetlerin, Fırat’ın doğusuna konuşlandırılmasına ikna etmeyi amaçladığını söylüyor.
Tüm ülkelerin, Trump’ın kısmen geri çekilme kararına şaşırdığı doğru değil. Belki de danışmanları, müttefik ülkeler veya bazı taraflar, “Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmesinin ve tweetlerinin içeriğinden geri çekilmesine” şaşırmış olabilir.
Kararın kendisi hususunda değil, ABD’nin geri çekilme tarihi ve boyutu hususunda bir anlaşmazlık yaşanıyor. Şarku’l Avsat’ın haberine göre, şüphe yok ki Trump’ın kararı, kâğıtları karıştırdı ve şu 16 soruyu gündeme getirdi;
1- “Güvenli Bölge”:
Türkiye, Suriye sınırında 32 km derinliğinde ve 460 km genişliğinde bir alan istediğini açıkladı. Bu talep kapsamında ilk olarak Kürt Halkını Koruma Birlikleri’nin (YPG), ağır silahların uzaklaştırılması ve ABD üslerinin sökülmesi, ikinci olarak ise Suriyeli mültecilerin Ankara’ya bağlı grupların himayesinde bu bölgelere dönmesi gerekiyor. ABD, Kürtlerle “güvenlik mekanizması” hakkında 14 km derinlikte, Tel Abyad ve Resulayn arasında 70- 80 km genişliğinde bir anlaşma önerisinde bulundu. ABD’nin 2 üssü sökmesi sonrasında Tel Abyad ve Resulayn arasında Türkiye operasyonu başladı. Ama Türk bombardımanı, 30 km derinliğe ulaştı ve Kamışlı sınırına kadar uzandı. Bu hususta şu soru ortaya çıktı; Mevcut Türk harekâtının derinliği nedir? ABD açısından kabul edilebilir ve Trump’ın “yönetiminin izin verdiği” sınır ne kadar?
2- ABD varlığı: ABD, bölgede 5 askeri üs, büyük bir havaalanı ve çok sayıda mobil kontrol noktası kurdu. ABD birliklerinin sayısı ise 2 binden 500’e düşürüldü. İngiltere, Fransa ve diğer ülkeler, Trump’ın bu yılın başlarında aldığı kararın ardından geri çekilen ABD kuvvetlerini telafi etti. Özel kuvvetler ve Suriyeli savaşçıları içeren Suriye-Ürdün-Irak sınırının köşesinde ise El-Tanf Üssü bulunuyor. Peki, eski ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton başta olmak üzere Trump yönetiminin, El-Tanf Üssü’nü oluşturması ve İran’ın nüfuzuna karşı varlık göstermesi ışığında ABD’nin geri çekilmesi, Türkiye sınırına yakın noktalardan mı yoksa güneye doğru uzanan noktalardan mı olacak?
3- Suriye Demokratik Güçleri (SDG): ABD, YPG’yi ana dayanak olarak gören Arap- Kürt koalisyonu kurma çabalarına öncülük etti. Bu koalisyon, istikrar ve sınır kontrolü sağlamak için 60 bin savaşçıyı ve yerel polisi (kümülatif tahmin 100 bin) içeriyor. Türk operasyonu, “SDG’deki” Arap ve Kürt bileşenler içerisinde var olan dengeye nasıl yansıyacak? Deyrizor ve Rakka gibi Arap çoğunluğa sahip şehirlerdeki askeri meclislerin akıbeti ne olacak?
4- DEAŞ: Birkaç gün önce ABD’li askeri yetkililer ve araştırmacılar, geçtiğimiz Mart ayında Suriye ve Irak’ta hezimete uğrayan DEAŞ’ın yeniden canlanabileceği uyarısında bulundu. SDG’nin cezaevlerinde ve mülteci kamplarında binlerce DEAŞ’a mensup unsur ve aile bulunuyor. Trump, İngiltere merkezli “Beatles” örgütündeki DEAŞ unsurlarının ABD’nin elinde bulunduğunu ve Suriye dışına nakledildiğini açıkladı. Kürtler ise Türk saldırısının DEAŞ’ı yeniden canlanmasına yol açabileceği uyarısı yaptı. Türkiye ise söz konusu meseleyle ilgilenme taahhüdünde bulundu. Peki, operasyon, DEAŞ’ın yeniden canlanmasında neden olur mu?
5- Arap Kabileler: Suriye’nin kuzeydoğusundaki Arap kabilelerinin, Şam, Ankara, YPG veya Arap ülkelerine bağlılıkları bulunuyor. Bazı kabileler, bağlılıklarını Fırat’ın doğusundaki güç dengesine ve egemen tarafa göre değiştirdi. Şam’a desteklerini, Özgür Suriye Ordusu’na, Nusra’ya, DEAŞ’a veya YPG’ye çevirdiler. Kürt Özerk Yönetimi de kabile büyüklerinden oluşan bir konsey kurdu. Türk operasyonu sonrasında bazı kabilelerin bağlılıklarında değişme olacak mı? Bölgesel kutuplaşmanın değişimi çerçevesinde durum nasıl olacak?
6- Kürt- Kürt İlişkileri: Başta Türkiye’ye yakın olan Suriye Kürt Ulusal Konseyi olmak üzere diğer tarafların nüfuzunu azaltması karşısında PKK’ya yakınlıklarıyla bilinen Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve YPG’nin nüfuzu güçleniyor. Bu durum toplumsal, ekonomik açıdan ve altyapı açısından belirgin. İki Kürt tarafın içsel farklılıklar ve bölgesel ret ile çarpışan anlaşmaları sonuçlandırması yönünde Fransa önderliğinde girişimler ortaya koyuldu. Kürt tarafına yapılan Türk askeri harekâtı karşısında dengeler nasıl değişecek?
7- Petrol, Gaz ve Servet: Fırat’ın doğusu, Suriye petrolünün yüzde 90’ını (2011’den önce 380 bin varildi) ve Suriye gazının yarısını barındırıyor. Verilere göre SDG, Irak Kürdistan’ına günlük, 50 bin ila 60 bin varil, Suriye hükümeti bölgelerine ise 25 bin varil petrol ihraç ediyor. SDG’nin kuyular üzerindeki kontrolünü hafifletmeye başladıkları da bildirildi. Büyük olasılıkla askeri durumdaki gelişmeler uyarınca oyuncular arasındaki müzakere noktaları dâhilinde olacaklar.
8- Özerk Yönetimin Geleceği: Son 7 yılda kontrol altındaki bölgelere ilişkin Kürt liderlerin algıları, Rojava’dan (Kürdistan’ın batısı) Suriye birliği kapsamındaki özerk yönetime ve Kuzey Federasyonu’na kaydı. Yönetimler ve oluşumlar, konuşmalarda ayrılıkçı boyuta değinmeyen bileşenlere odaklanarak Arap, Kürt ve Asur bileşenleri arasında entegrasyon ve denge kurmaya çalıştı. Kürler, yeniden yapılanma ve istikrar için müttefiklerinden destek aldı. Türk operasyonları karşısında kurumlar ve meclisler istikrarlı mı kalacak? Fonun akıbeti ne olacak?
9- Şam ile Müzakereler: 2011 yılı başlarında Şam, ülkenin doğusunda bulunan Kürtleri tarafsızlaştırmaya çalıştı. Bu durum, PYD’nin ve YPG’nin nüfuzunu artırmaya yardımcı oldu. Bu nüfuz, Şam’ın etki ve beklentileri ile DEAŞ’a karşı uluslararası koalisyonun ortaya çıkmasıyla arttı. SDG’nin diyalog veya müzakereyi durdurmasını isteyene kadar ABD, Kürtler ve Şam arasında açık bir hat vardı. Şam ve Kürtler arasında arabuluculuk yapan Rusya, “Şam ve yerel yönetim arasında âdemi merkeziyetçilik sağlarken, Kürtler özerklik istiyor” hususunda bir anlaşmazlığa maruz kaldı. Şam ve Moskova’nın Kürtlere şunu söylemesi ise muhtemel; “ABD’nin sizi terk edeceğini söylemedik mi?” Dışişleri Bakanı Yardımcısı Faysal el-Mikdad, 10 Ekim’de diyaloğu reddetti ve Kürtleri “ihanetle” suçladı.
10- Adana Anlaşması: Şam ve Ankara, Ekim 1998’de bu anlaşmayı imzaladı. Anlaşma, Suriye’nin kuzeyinde 5 km derinliğindeki PKK’ya atıfla Türkiye ordusuna “teröristleri avlama” izni veriyor. Dikkat çekici kısım ise, Türkiye’nin geçtiğimiz Çarşamba günü Güvenlik Konseyi’ne (BMGK) gönderdiği mektupta, yeni saldırının Suriye Arap Cumhuriyeti ile imzalanan Adana Anlaşması uyarınca gerçekleştiği ifade edildi. Rusya, Şam ile Ankara arasındaki müzakere ve normalleşme aracılığıyla Adana Anlaşmasını geliştirmeyi teklif mi edecek ve böylece Türk saldırısının derinliği, Türkiye- Suriye sınır şeridini kapsaması şartıyla 32 km’den az mı olacak? Peki, hükümet güçlerinin İdlib ve kuzeye girmesi ne anlama geliyor? Erdoğan, batıdaki Lazkiye kırsalından yaklaşık 900 km doğudaki Dicle Nehri’ne ve 32 km’ye uzanan “güvenli bölge” arzusunu dile getirmişti.
11- İdlib Ateşkesi: Analistler, Suriye’nin kuzeydoğu ve kuzeybatısındaki gelişmeleri her zaman birbirine bağladı. Türkiye, Rusya ile Astana süreci ve ABD ile güvenli bölge müzakereleri arasında bir denge kuruyordu. Rusya, Fırat’ın doğusunda taviz vermesi için İdlib'de Türkiye’ye baskı yapıyordu. Türkiye’nin Fırat’ın doğusundaki saldırısı, İdlib’deki çatışmasızlık alanlarının geleceğine nasıl yansıyacak? Moskova, İdlib düğümüne bir çözüm bulmak için Ankara’ya ek olarak bir son tarih vermişti. Bu mühlet devam edecek mi yoksa Şam bu süreyi, ‘arabulucu Rusya, Suriye’nin kuzeydoğu ve kuzeybatısını kapsayan anlaşmaları sonuçlandırmak için müdahale edene kadar’ Han Şeyhun’un kuzeyine ilerlemek için mi kullanacak?
12- Menbiç Anlaşması: Washington ve Ankara, YPG’nin ihracı ve ortak devriyelerin seyri de dâhil, Fırat Nehri’nin batısındaki ve Halep’in kuzeyindeki Menbiç hususunda bir “eylem haritasına” ulaştı. Ama YPG’nin ve Sivil Konsey’in varlığına dair anlaşmazlık iki ülke arasında sürekli devam etti. Koalisyon kapsamındaki Fransız üssünün yanı sıra İran milislerine yakın Suriye hükümetine bağlı Rus ve diğer devriyeler Menbiç’te gerçekleştirildi. O halde temas hatlarının akıbeti nedir?
13- Bölgesel Rol: 1990’ların ikinci yarısında ABD’nin Kuzey Irak’ta uçuşa yasak bir bölge oluşturması sonrasında Irak Kürdistan’ında kalkınma görüldü. Türkiye, Suriye ve İran, diğer meselelere dair farklılıklara rağmen Kürt varlığının ortak bir eylem noktası olarak gelişmesini önlemek için üçlü işbirliği platformu oluşturdu. Bu durum şu anda da bir anlamda tekrarlanıyor mu? Aleni ifadelerden uzak şekilde üç ülkenin ulusal güvenliğe tehdit olarak gördüğü Suriye Kürtleri varlığı karşısında Suriye- İran ve Türkiye bir mi oldu?
14- Arap Normalleşmesi: Washington, yılın başlarında elçilikler açarak ve Arap Birliği aracılığıyla kolektif olarak ikili Arap normalleşme sürecini durdurdu. Ancak Arapların “Suriye egemenliği ve birliğine” dair Türk hamlesini kınama boyutu dikkatleri çekti. Rusya, “Arap normalleşmesini” ilerletmek ve Suriye’nin Arap Birliği içerisine yeniden alınmasını sağlamak için Anayasa Komisyonu’nun oluşumunu kullanmak istedi. Cumartesi günü yapılacak Arap Bakanlar toplantısı, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in bölgeye ziyareti öncesinde ve Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un bölge ziyareti sonrasında, hatta özellikle de Arap liderler arasındaki kınama ifadeleri ve telefon görüşmelerinin ardından Suriye’nin birliğe üyeliğini yeniden canlandırmak için bir başlangıç mı olacak?
15- Anayasa Komisyonu: BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen’in Anayasa Komisyonu’nu oluşturmayı başarmasından ve 30 Mayıs’ta Cenevre’de ilk toplantıyı düzenleme hazırlıkları başladıktan sonra olumlu bir atmosfer vardı. Pedersen, önümüzdeki Pazartesi günü Avrupalı Bakanlar Toplantısı’na katıldıktan sonra Şam’ı ziyaret edecek. Şam, Türk harekâtının ortasında siyasi sürece katılmayı kabul edecek mi? Dışişleri Bakanı Velid el-Muallim, Pedersen’den BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in saldırıya karşı sert bir duruş sergilemesini talep edecek mi? Türkiye (Rusya ve İran’ın yanı sıra Astana sürecinin garantörlerinden biri) mevcut siyasi süreçle ilgilenmeye devam edecek mi? BM’yi Anayasa Komisyonu’nda SDG’deki müttefiklerini temsil etmeye zorlamayan ABD, Anayasa Komisyonu toplantısına nasıl bakacak?
16- “Çekişmeyi Önlenme” Notası: Geçtiğimiz yıl Mayıs ayında ABD ve Rusya, bir taraftan Washington önderliğindeki koalisyon uçakları, diğer taraftan da Moskova uçakları arasındaki çekişmeyi önlemek için ortak bir kanıya vardı. Fırat Nehri, taraflar arasında bir temas hattı olarak tanımlandı. Şam’ın müttefikleri, birkaç kez El-Tanf’a yaklaşmaya çalışan İran’a bağlı örgütleri ve Fırat’ın doğusuna sızmaya çalışan Rusya'nın gizli Wagner kuvvetlerini bombalayan Washington’u test etmeye çalıştı. Aynı şekilde İsrail de Deyrizor kırsalında İran’a bağlı mevziileri bombaladı.
Türk savaş uçakları, şu anda Suriye topraklarını bombalıyor. Bu durum, ABD’nin bunu yapmaya izin verdiği anlamına geliyor. Aynı şekilde bu, “çekişmeyi önleme” notasının akıbetinin ve bölgesel- uluslararası askeri düzenlemelerin askeri operasyon devam ederken müzakere masasına koyulacağını gösteriyor.



Suudi kültürünün geleceğine yönelik altı maddelik vizyon  

Suudi kültürünün geleceğine yönelik altı maddelik vizyon  
TT

Suudi kültürünün geleceğine yönelik altı maddelik vizyon  

Suudi kültürünün geleceğine yönelik altı maddelik vizyon  

Suudi Arabistanlı bir yazar olarak, uzun yıllar, birçok sanatçı, yazar, akademisyen ve aydını barındıran bir entelektüel grubun içinde yer aldım. Kahire, Beyrut, Tunus ve Kazablanka gibi Arap başkentlerindeki konferanslara, festivallere ve kültürel organizasyonlara iştirak ediyorduk. O zamanlar kardeş ülkelerde olan kültür bakanlıklarının bir benzerinin ülkemiz Suudi Arabistan’da da olması için özlem duyuyorduk. Daha sonra enformasyon bakanlığı altında bir kültür komitesi kurulması kararlaştırıldı. Bu haberi yarım yamalak bir tebessümle karşılamak durumunda kaldık. Çünkü bu, hayallerimizin ve beklentimizin altında bir karardı. Biz daha çok yazar, sanatçı ve her alandaki düşünüre ciddi destekler verecek bağımsız bir kültür bakanlığı hayal ediyorduk.  
Suudi Arabistan’daki kültürel sahne oldukça zengin ve çok çeşitlidir.  Suudi kültür ortamı hakkında pek bir şey bilmeyenler için şöyle özetleyebilirim.  Birincisi kamu desteği, ikincisi; özel sektör ve üçüncüsü bağımsız olmak üzere, kültür dünyamız üç alanda değerlendirilebilir. Kamu desteği, devletin kültürel etkinliklere doğrudan veya dolaylı olarak sunduğu desteklerdir. Özel sektörün hizmetleri ise, yayınevleri, edebiyat merkezleri ve sanat galerileri ile sınırlıdır. Bağımsız sanat ise, edebiyat kulüpleri, sivil kültür sanat dernekleri ve geleneksel medya tarafından desteklenen faaliyetleri içerir.  
Bağımsız addedebileceğimiz bu kültürel alanda, ülke genelinde 17 edebiyat kulübü ve 16 kültür sanat derneği faaliyet göstermektedir. Bağımsız alan, yetmişli yıllardan bu yana Krallıktaki kültürel yaşamın gelişiminde çok önemli bir rol oynadı ve oynamaya da devam ediyor. Ülkedeki en önemli kültürel ve düşünsel ürünlerin ortaya çıkmasına olanak sağlayan bağımsız kültürel alan, sınırlı kamu desteği, sınırlı özel sektör desteği ve bağışçıların desteği ile ayakta kalmaktadır.  
2018 yılında yayınlanan kraliyet kararnamesi ile, kültür bakanlığı enformasyon bakanlığından ayrılarak bağımsız bir kuruluş haline geldi. Ülkede kültürel faaliyetleri yakından takip edenler artık farklı bir gelecek tahayyül edebiliyordu. Nitekim takip eden üç yıl içinde kültürel alanlarda önemli atılımlar yapıldı.  
Artık karamsarlığın yerini iyimserlik alabilirdi. Çünkü Suudi Arabistan’ın yeni kültür bakanlığı, Arap ülkelerindeki muadillerinden farklı olarak, aydınların arzu ettiğinden daha olumlu bir vizyon taşımaktaydı. Kültür bakanlığı, bölgedeki ve Arap ülkelerindeki benzerlerinden farklı bir örgütlenmeye gitmişti. Bu örgütlenmenin şekillenmesinde UNESCO aktif rol aldı. Bakanlık süreç içinde faaliyetlerini çeşitli kültürel sektörleri kapsayan 11 başlık altında organize etti. Bu başlıklar altında edebiyat, çeviri, tiyatro, müzik ve resim sanatlarının yanı sıra moda ve yemek pişirme gibi aşina olunmayan kültürel üretim alanları da kendisine yer buldu. Bakanlık nezdinde 16 komisyon oluşturuldu. Dikkat çekici husus ise, bu komisyonların bürokratik ataletten uzak olarak tamamen bağımsız bir şekilde yönetilmeleridir. Bahsi geçen komisyonların yönetim kurulları ve icra komiteleri, kültür aracılığı yapan dernekleri denetlemekte ve desteklemektedir.  Kültürel bir etkinlik yapmak, konferans veya sempozyum düzenlemek isteyenlerin, bakanlık destekli bir dernekle anlaşması gerekiyor. Kitap telif etmek veya yabancı dildeki bir eserin çevirisini yapmak isteyenlerin ise bir yayınevi ile anlaşmaları yeterli oluyor. Komisyonların doğrudan değil de bağımsız dernekler aracılığıyla vatandaşla muhatap olması nedeniyle, bürokratik zorluklar ve idari yolsuzlukların önüne geçilmesi hedefleniyor.  

Bütün bunlar gülümseten olumlu gelişmelerdir. İşlerin gidişatını yakından takip eden biri olarak bu pozitif yargılarda bulunabiliyorum. Sayın kültür bakanının başkanlığını yaptığı, edebiyat ve tercüme komisyonunun içinde yer almaktayım. Kadın çalışanların da yoğunlukta olduğu bu komisyonun çalışma ortamı, daha önce devlet kurumlarında alışık olmadığımız kadar rahat ve özgürlükçü.   
Ancak, bilindiği üzere kültür, ne kadar çeşitli ve gelişmiş olsa da kurumlar tarafından üretilemez. Kurumlar kültürel üretimi teşvik eder ya da sekteye uğratır fakat kültürün üretimini üstlenemez. İster edebiyat olsun ister felsefe veya sanat, tekil ya da çoğul olarak bireyler tarafından üretilir. Kral Abdülaziz tarafından kurulduğu ilk yıllardan itibaren ülkemizin kültürel birikimi, bireysel çabalarla oluşmuştur.  
Sayın Veliaht Prens Muhammed bin Selman liderliğindeki 2030 vizyonunu kültürel alanda yakalayabilmemiz için, kültür üreticisi bireylere uygun koşulların sağlanması bir zorunluluktur. Kültür bakanlığının artan ve çeşitlenen maddi manevi destekleri, bu yolda güçlü bir şekilde ilerlediğimizin güçlü bir göstergesidir. Ancak bu eğilimin sürdürülebilir olması için dikkat edilmesi gereken hususlar var: 
Birincisi: kültürün, entelektüel ve yaratıcı bir doruk noktası olarak görülmesidir. Doruk noktası derken, insanın kültürel faaliyeti ile kendisini gerçekleştirebileceği en üst sınırlara ulaşabilmesini kastediyoruz. Popülizmin cazibesine kapılmadan, üretici ve alıcıları tatmin etmek için nitelikten ödün verilmemesi gerekir. Bunun elitist, üstenci bir yaklaşım olduğunu ve kültürün geniş kitlelere yayılmasına mâni olacağını iddia edenler olabilir.  Ancak niteliğin niceliğe feda edilmesi, kültürel seviyenin ve kalitenin düşmesiyle sonuçlanacaktır. Asıl hedeflenmesi gereken, kitlelerin seviyesinin yukarıya çekilmesi olmalıdır.  Kültürün en yüksek ürünlerinden biri olan felsefe, kimileri için hayata dair basit fikirlere dönüşebilir veya insan hayatındaki en önemli konuların tartışılarak, sorunlarına çözüm bulunmasına katkı sağlayabilir. Tabi ki yüksek standartlar dayatılamaz, bununla birlikte olumlu yönlendirmeler ve hatırlatmaların yapılması gerekir.   
İkincisi: Kültürel üretimin aracı olan Arap diline azami özenin gösterilmesidir. Arapçanın kültürel üretimdeki temel rolü teşvik edilmelidir. Başta eğitim alanında iyileştirmeler olmak üzere, akademi, medya ve ticari alanlarda Arapça dilinin doğru kullanımı yaygınlaştırılmalıdır. Özellikle ticaret alanlarında İngilizcenin Arapçanın yerini almaya başladığı görülüyor. Gençlerin kullandığı dil itibariyle Arapçalarının geliştirilmesi için gerekli adımların atılması zorunludur. Arapça, kültürümüzün geleceğidir, çünkü sahip olduğumuz kültür Arap kültürüdür.   
Üçüncüsü: İfade ve üretim özgürlüğü alanlarının genişletilmesidir. Toplumsal baskı ve muhafazakâr yaklaşım, üretilenlerin kalitesini olumsuz etkiler. Geçmişte, bu korkular ve hassasiyetler nedeniyle, nice kültürel içerik üreticisi yurt dışında yaşamak zorunda kalmıştır. Çok şükür bu yönde olumlu değişikliklerin olduğuna dair birçok işaret var, ancak Suudi Arabistan’ı, kendi çocuklarının ürettikleri için bir merkez haline dönüştürebilmemiz için daha fazla çaba sarf etmeliyiz.  
Dördüncüsü: Kültürün, geniş anlamıyla bir milli servet olduğunun bilincinde olmalıyız.  Veliaht Prens, Cidde şehrinde Suudi aydınlarla yaptığı ilk görüşmede, bu hususu vurgulamıştı. Suudi Arabistan’ın Arap, Müslüman ve dünya düzeyindeki entelektüeller için bir cazibe merkezi olması için bireysel ve toplu olarak daha fazla çaba sarf etmemiz gerekir. Bunun için de ülkemizde kitap dağıtımı, konferans ve festivallerin düzenlenmesi için mevcut prosedürlerin kolaylaştırılması lazımdır. Yakın zamanda ülkemizde geniş katılımlı Arapça kitap fuarının düzenlenmesi ile felsefe ve çeviri alanlarında iki önemli konferansın yapılmış olması, sürdürülmesi gereken doğru yolda atılmış adımlar olarak değerlendirilebilir.  
Beşincisi: Kültürel faaliyette tarihsel olarak önemli bir yeri olan, edebiyat kulüplerinin ve kültür sanat derneklerinin verimliliğinin arttırılması için girişimlerde bulunulmasıdır. Bu kültürel tarihi mirasa yeterli özeni göstermeliyiz.  
 Altıncısı: Akademik ve araştırma kurumlarının, kültürel üretime daha fazla katkıda bulunmaya teşvik edilmesidir. Akademi yaygın olduğu üzere halktan uzak olmamalı, halkla daha fazla etkileşim kurmalıdır. Üniversiteler, yirminci yüzyılın başlangıcından bu yana Arap kalkınmasında önemli roller üstlenmiştir. Suudi Arabistan’ın kültürel tarihinde de üniversitelerin önemli bir yeri olmuştur. Ancak son yıllarda bu rolün azaldığına dair emareler bulunmakta. Üniversitelerin aktif katılımı olmadan gerçek nitelikli bir kültürel canlanma tasavvur edilemez. Zira üniversiteler, aydınlanma, gelişim ve bilinçlenme için en önemli merkezlerdir.  
 Bana göre, ülkemizde kültürel atılım gerçekleşmesi için dikkate alınması gereken hususlar bunlardır. Bu alanlarda şimdiye değin atılmış önemli adımlara ek olarak, bu hususlara da odaklanılırsa yüksek kültür seviyelerine çıkmamız kaçınılmazdır.