Türk operasyonu, 16 soruyu ve en önemlisi 'Arap normalleşmesini' gündeme getirdi

10 Ekim’de Suriye sınırına yakın Türk askerler ve araçlar (EPA)
10 Ekim’de Suriye sınırına yakın Türk askerler ve araçlar (EPA)
TT

Türk operasyonu, 16 soruyu ve en önemlisi 'Arap normalleşmesini' gündeme getirdi

10 Ekim’de Suriye sınırına yakın Türk askerler ve araçlar (EPA)
10 Ekim’de Suriye sınırına yakın Türk askerler ve araçlar (EPA)

“ABD Başkanı Donald Trump’ın bir tweeti veya konuşması, ABD’nin Suriye’nin doğusundaki varlığının kaderini belirleyecek.” ABD’li tüm yetkililer bunu biliyor. Yetkililer ayrıca, Trump’ın kapalı oturumlardaki görüşmeler sırasında Avrupa ülkelerini ve diğer ülkeleri, DEAŞ’a karşı uluslararası koalisyon kapsamında kuvvetlerin, Fırat’ın doğusuna konuşlandırılmasına ikna etmeyi amaçladığını söylüyor.
Tüm ülkelerin, Trump’ın kısmen geri çekilme kararına şaşırdığı doğru değil. Belki de danışmanları, müttefik ülkeler veya bazı taraflar, “Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmesinin ve tweetlerinin içeriğinden geri çekilmesine” şaşırmış olabilir.
Kararın kendisi hususunda değil, ABD’nin geri çekilme tarihi ve boyutu hususunda bir anlaşmazlık yaşanıyor. Şarku’l Avsat’ın haberine göre, şüphe yok ki Trump’ın kararı, kâğıtları karıştırdı ve şu 16 soruyu gündeme getirdi;
1- “Güvenli Bölge”:
Türkiye, Suriye sınırında 32 km derinliğinde ve 460 km genişliğinde bir alan istediğini açıkladı. Bu talep kapsamında ilk olarak Kürt Halkını Koruma Birlikleri’nin (YPG), ağır silahların uzaklaştırılması ve ABD üslerinin sökülmesi, ikinci olarak ise Suriyeli mültecilerin Ankara’ya bağlı grupların himayesinde bu bölgelere dönmesi gerekiyor. ABD, Kürtlerle “güvenlik mekanizması” hakkında 14 km derinlikte, Tel Abyad ve Resulayn arasında 70- 80 km genişliğinde bir anlaşma önerisinde bulundu. ABD’nin 2 üssü sökmesi sonrasında Tel Abyad ve Resulayn arasında Türkiye operasyonu başladı. Ama Türk bombardımanı, 30 km derinliğe ulaştı ve Kamışlı sınırına kadar uzandı. Bu hususta şu soru ortaya çıktı; Mevcut Türk harekâtının derinliği nedir? ABD açısından kabul edilebilir ve Trump’ın “yönetiminin izin verdiği” sınır ne kadar?
2- ABD varlığı: ABD, bölgede 5 askeri üs, büyük bir havaalanı ve çok sayıda mobil kontrol noktası kurdu. ABD birliklerinin sayısı ise 2 binden 500’e düşürüldü. İngiltere, Fransa ve diğer ülkeler, Trump’ın bu yılın başlarında aldığı kararın ardından geri çekilen ABD kuvvetlerini telafi etti. Özel kuvvetler ve Suriyeli savaşçıları içeren Suriye-Ürdün-Irak sınırının köşesinde ise El-Tanf Üssü bulunuyor. Peki, eski ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton başta olmak üzere Trump yönetiminin, El-Tanf Üssü’nü oluşturması ve İran’ın nüfuzuna karşı varlık göstermesi ışığında ABD’nin geri çekilmesi, Türkiye sınırına yakın noktalardan mı yoksa güneye doğru uzanan noktalardan mı olacak?
3- Suriye Demokratik Güçleri (SDG): ABD, YPG’yi ana dayanak olarak gören Arap- Kürt koalisyonu kurma çabalarına öncülük etti. Bu koalisyon, istikrar ve sınır kontrolü sağlamak için 60 bin savaşçıyı ve yerel polisi (kümülatif tahmin 100 bin) içeriyor. Türk operasyonu, “SDG’deki” Arap ve Kürt bileşenler içerisinde var olan dengeye nasıl yansıyacak? Deyrizor ve Rakka gibi Arap çoğunluğa sahip şehirlerdeki askeri meclislerin akıbeti ne olacak?
4- DEAŞ: Birkaç gün önce ABD’li askeri yetkililer ve araştırmacılar, geçtiğimiz Mart ayında Suriye ve Irak’ta hezimete uğrayan DEAŞ’ın yeniden canlanabileceği uyarısında bulundu. SDG’nin cezaevlerinde ve mülteci kamplarında binlerce DEAŞ’a mensup unsur ve aile bulunuyor. Trump, İngiltere merkezli “Beatles” örgütündeki DEAŞ unsurlarının ABD’nin elinde bulunduğunu ve Suriye dışına nakledildiğini açıkladı. Kürtler ise Türk saldırısının DEAŞ’ı yeniden canlanmasına yol açabileceği uyarısı yaptı. Türkiye ise söz konusu meseleyle ilgilenme taahhüdünde bulundu. Peki, operasyon, DEAŞ’ın yeniden canlanmasında neden olur mu?
5- Arap Kabileler: Suriye’nin kuzeydoğusundaki Arap kabilelerinin, Şam, Ankara, YPG veya Arap ülkelerine bağlılıkları bulunuyor. Bazı kabileler, bağlılıklarını Fırat’ın doğusundaki güç dengesine ve egemen tarafa göre değiştirdi. Şam’a desteklerini, Özgür Suriye Ordusu’na, Nusra’ya, DEAŞ’a veya YPG’ye çevirdiler. Kürt Özerk Yönetimi de kabile büyüklerinden oluşan bir konsey kurdu. Türk operasyonu sonrasında bazı kabilelerin bağlılıklarında değişme olacak mı? Bölgesel kutuplaşmanın değişimi çerçevesinde durum nasıl olacak?
6- Kürt- Kürt İlişkileri: Başta Türkiye’ye yakın olan Suriye Kürt Ulusal Konseyi olmak üzere diğer tarafların nüfuzunu azaltması karşısında PKK’ya yakınlıklarıyla bilinen Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve YPG’nin nüfuzu güçleniyor. Bu durum toplumsal, ekonomik açıdan ve altyapı açısından belirgin. İki Kürt tarafın içsel farklılıklar ve bölgesel ret ile çarpışan anlaşmaları sonuçlandırması yönünde Fransa önderliğinde girişimler ortaya koyuldu. Kürt tarafına yapılan Türk askeri harekâtı karşısında dengeler nasıl değişecek?
7- Petrol, Gaz ve Servet: Fırat’ın doğusu, Suriye petrolünün yüzde 90’ını (2011’den önce 380 bin varildi) ve Suriye gazının yarısını barındırıyor. Verilere göre SDG, Irak Kürdistan’ına günlük, 50 bin ila 60 bin varil, Suriye hükümeti bölgelerine ise 25 bin varil petrol ihraç ediyor. SDG’nin kuyular üzerindeki kontrolünü hafifletmeye başladıkları da bildirildi. Büyük olasılıkla askeri durumdaki gelişmeler uyarınca oyuncular arasındaki müzakere noktaları dâhilinde olacaklar.
8- Özerk Yönetimin Geleceği: Son 7 yılda kontrol altındaki bölgelere ilişkin Kürt liderlerin algıları, Rojava’dan (Kürdistan’ın batısı) Suriye birliği kapsamındaki özerk yönetime ve Kuzey Federasyonu’na kaydı. Yönetimler ve oluşumlar, konuşmalarda ayrılıkçı boyuta değinmeyen bileşenlere odaklanarak Arap, Kürt ve Asur bileşenleri arasında entegrasyon ve denge kurmaya çalıştı. Kürler, yeniden yapılanma ve istikrar için müttefiklerinden destek aldı. Türk operasyonları karşısında kurumlar ve meclisler istikrarlı mı kalacak? Fonun akıbeti ne olacak?
9- Şam ile Müzakereler: 2011 yılı başlarında Şam, ülkenin doğusunda bulunan Kürtleri tarafsızlaştırmaya çalıştı. Bu durum, PYD’nin ve YPG’nin nüfuzunu artırmaya yardımcı oldu. Bu nüfuz, Şam’ın etki ve beklentileri ile DEAŞ’a karşı uluslararası koalisyonun ortaya çıkmasıyla arttı. SDG’nin diyalog veya müzakereyi durdurmasını isteyene kadar ABD, Kürtler ve Şam arasında açık bir hat vardı. Şam ve Kürtler arasında arabuluculuk yapan Rusya, “Şam ve yerel yönetim arasında âdemi merkeziyetçilik sağlarken, Kürtler özerklik istiyor” hususunda bir anlaşmazlığa maruz kaldı. Şam ve Moskova’nın Kürtlere şunu söylemesi ise muhtemel; “ABD’nin sizi terk edeceğini söylemedik mi?” Dışişleri Bakanı Yardımcısı Faysal el-Mikdad, 10 Ekim’de diyaloğu reddetti ve Kürtleri “ihanetle” suçladı.
10- Adana Anlaşması: Şam ve Ankara, Ekim 1998’de bu anlaşmayı imzaladı. Anlaşma, Suriye’nin kuzeyinde 5 km derinliğindeki PKK’ya atıfla Türkiye ordusuna “teröristleri avlama” izni veriyor. Dikkat çekici kısım ise, Türkiye’nin geçtiğimiz Çarşamba günü Güvenlik Konseyi’ne (BMGK) gönderdiği mektupta, yeni saldırının Suriye Arap Cumhuriyeti ile imzalanan Adana Anlaşması uyarınca gerçekleştiği ifade edildi. Rusya, Şam ile Ankara arasındaki müzakere ve normalleşme aracılığıyla Adana Anlaşmasını geliştirmeyi teklif mi edecek ve böylece Türk saldırısının derinliği, Türkiye- Suriye sınır şeridini kapsaması şartıyla 32 km’den az mı olacak? Peki, hükümet güçlerinin İdlib ve kuzeye girmesi ne anlama geliyor? Erdoğan, batıdaki Lazkiye kırsalından yaklaşık 900 km doğudaki Dicle Nehri’ne ve 32 km’ye uzanan “güvenli bölge” arzusunu dile getirmişti.
11- İdlib Ateşkesi: Analistler, Suriye’nin kuzeydoğu ve kuzeybatısındaki gelişmeleri her zaman birbirine bağladı. Türkiye, Rusya ile Astana süreci ve ABD ile güvenli bölge müzakereleri arasında bir denge kuruyordu. Rusya, Fırat’ın doğusunda taviz vermesi için İdlib'de Türkiye’ye baskı yapıyordu. Türkiye’nin Fırat’ın doğusundaki saldırısı, İdlib’deki çatışmasızlık alanlarının geleceğine nasıl yansıyacak? Moskova, İdlib düğümüne bir çözüm bulmak için Ankara’ya ek olarak bir son tarih vermişti. Bu mühlet devam edecek mi yoksa Şam bu süreyi, ‘arabulucu Rusya, Suriye’nin kuzeydoğu ve kuzeybatısını kapsayan anlaşmaları sonuçlandırmak için müdahale edene kadar’ Han Şeyhun’un kuzeyine ilerlemek için mi kullanacak?
12- Menbiç Anlaşması: Washington ve Ankara, YPG’nin ihracı ve ortak devriyelerin seyri de dâhil, Fırat Nehri’nin batısındaki ve Halep’in kuzeyindeki Menbiç hususunda bir “eylem haritasına” ulaştı. Ama YPG’nin ve Sivil Konsey’in varlığına dair anlaşmazlık iki ülke arasında sürekli devam etti. Koalisyon kapsamındaki Fransız üssünün yanı sıra İran milislerine yakın Suriye hükümetine bağlı Rus ve diğer devriyeler Menbiç’te gerçekleştirildi. O halde temas hatlarının akıbeti nedir?
13- Bölgesel Rol: 1990’ların ikinci yarısında ABD’nin Kuzey Irak’ta uçuşa yasak bir bölge oluşturması sonrasında Irak Kürdistan’ında kalkınma görüldü. Türkiye, Suriye ve İran, diğer meselelere dair farklılıklara rağmen Kürt varlığının ortak bir eylem noktası olarak gelişmesini önlemek için üçlü işbirliği platformu oluşturdu. Bu durum şu anda da bir anlamda tekrarlanıyor mu? Aleni ifadelerden uzak şekilde üç ülkenin ulusal güvenliğe tehdit olarak gördüğü Suriye Kürtleri varlığı karşısında Suriye- İran ve Türkiye bir mi oldu?
14- Arap Normalleşmesi: Washington, yılın başlarında elçilikler açarak ve Arap Birliği aracılığıyla kolektif olarak ikili Arap normalleşme sürecini durdurdu. Ancak Arapların “Suriye egemenliği ve birliğine” dair Türk hamlesini kınama boyutu dikkatleri çekti. Rusya, “Arap normalleşmesini” ilerletmek ve Suriye’nin Arap Birliği içerisine yeniden alınmasını sağlamak için Anayasa Komisyonu’nun oluşumunu kullanmak istedi. Cumartesi günü yapılacak Arap Bakanlar toplantısı, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in bölgeye ziyareti öncesinde ve Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un bölge ziyareti sonrasında, hatta özellikle de Arap liderler arasındaki kınama ifadeleri ve telefon görüşmelerinin ardından Suriye’nin birliğe üyeliğini yeniden canlandırmak için bir başlangıç mı olacak?
15- Anayasa Komisyonu: BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen’in Anayasa Komisyonu’nu oluşturmayı başarmasından ve 30 Mayıs’ta Cenevre’de ilk toplantıyı düzenleme hazırlıkları başladıktan sonra olumlu bir atmosfer vardı. Pedersen, önümüzdeki Pazartesi günü Avrupalı Bakanlar Toplantısı’na katıldıktan sonra Şam’ı ziyaret edecek. Şam, Türk harekâtının ortasında siyasi sürece katılmayı kabul edecek mi? Dışişleri Bakanı Velid el-Muallim, Pedersen’den BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in saldırıya karşı sert bir duruş sergilemesini talep edecek mi? Türkiye (Rusya ve İran’ın yanı sıra Astana sürecinin garantörlerinden biri) mevcut siyasi süreçle ilgilenmeye devam edecek mi? BM’yi Anayasa Komisyonu’nda SDG’deki müttefiklerini temsil etmeye zorlamayan ABD, Anayasa Komisyonu toplantısına nasıl bakacak?
16- “Çekişmeyi Önlenme” Notası: Geçtiğimiz yıl Mayıs ayında ABD ve Rusya, bir taraftan Washington önderliğindeki koalisyon uçakları, diğer taraftan da Moskova uçakları arasındaki çekişmeyi önlemek için ortak bir kanıya vardı. Fırat Nehri, taraflar arasında bir temas hattı olarak tanımlandı. Şam’ın müttefikleri, birkaç kez El-Tanf’a yaklaşmaya çalışan İran’a bağlı örgütleri ve Fırat’ın doğusuna sızmaya çalışan Rusya'nın gizli Wagner kuvvetlerini bombalayan Washington’u test etmeye çalıştı. Aynı şekilde İsrail de Deyrizor kırsalında İran’a bağlı mevziileri bombaladı.
Türk savaş uçakları, şu anda Suriye topraklarını bombalıyor. Bu durum, ABD’nin bunu yapmaya izin verdiği anlamına geliyor. Aynı şekilde bu, “çekişmeyi önleme” notasının akıbetinin ve bölgesel- uluslararası askeri düzenlemelerin askeri operasyon devam ederken müzakere masasına koyulacağını gösteriyor.



Cezayir seçimleri: Siyasal İslamcılara karşı “bağımsızlar”

Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)
Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)
TT

Cezayir seçimleri: Siyasal İslamcılara karşı “bağımsızlar”

Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)
Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)

Cezayir, 12 Haziran'da yapılması planlanan Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun döneminin ilk seçimlerine doğru giderken İslami eğilimli partilerin, çoğu bağımsız olan muhalifler karşısında güçlü sonuçlar elde etme olasılığının yüksek olduğunu gösteren göstergeler söz konusu. İslami eğilimli partilerin şansı, ülkede 2019 yılında halkın sokaklara döküldüğü, eski Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika'nın uzun soluklu iktidarının sona ermesine katkıda bulunan ‘halk hareketinin’ (Hirak) bazı kesimlerinin yanı sıra Sosyalist Güçler Cephesi (FFS) ile Kültür ve Demokrasi Birliği (RCD) gibi laik partilerin seçimleri boykot etme kararı almaları dahil olmak üzere birçok faktör tarafından destekleniyor. Siyasi arenaya uzun yıllar hakim olan Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN) ve Demokratik Ulusal Birlik (RND) partileri, eski rejime olan bağlılıkları nedeniyle, yarışa bölünmüş halde girdiler.
Pekk, seçim yarışı tablosu, sandık başına gidilmesine günler kala nasıl şekillendi?

‘Milliyetçi’ partiler
FLN, Cezayir’in 1962 yılında bağımsızlığını kazanmasında bu yana ülkenin siyaset sahnesini hegemonyası altına aldı. Hegemonyası, yetkililerin halk protestolarından sonra tek partili hükümet sistemini kaldırdığı 1989 yılına kadar devam etti. Parti, Aralık 1991 seçimlerinde İslami Kurtuluş Cephesi (FIS) karşısında neredeyse iktidarı kaybediyordu. Ancak ordu, seçimlerin ilk tur sonuçlarını iptal etti. Bu adım, 1992 yılının başlarından itibaren ülkenin on yılı aşkın bir süre boyunca şiddet döngüsüne girmesine neden oldu. Cezayir 1997 yılında, 1992'de iptal edilen seçimlerden sonraki ilk parlamento seçimlerini gerçekleştirdi. RND, bu seçimleri, açık ara farkla (156 milletvekili) kazandı. RND, FLN tarafından ihanete uğramaktan korkan parti yetkilileri tarafından kurulan yeni bir partiydi. FLN ise FIS’in kapatılmasının ardından ülkedeki ana İslami eğilimli parti haline gelen Barış Toplumu Hareketi'nden (MSP (69 milletvekili) sonra üçüncü sırada (62 milletvekili) geldi.
FLN, 2002 seçimlerinde 199 sandalye kazanarak yeniden lider olurken RND (1997 seçimlerinde 156 milletvekili çıkardıktan sonra) sadece 47 sandalyeyle üçüncü sıraya geriledi. Partinin bu düşüşü, o dönem parti lideri olan Liamine Zeroual ile bağlantılı olabilir.  Zeroual istifa edip iktidarı Buteflika'ya devrettikten sonra, Buteflika'nın onursal başkanlığını yaptığı FLN iktidarı yeniden geri aldı. 2007 seçimlerinde FLN 136 sandalyeyle liderliğini sürdürürken, onu 61 sandalyeyle RND izledi. 2012 seçimlerinde de tablo değişmedi. FLN, 208 sandalyeyle liderliğini sürdürürken RND 58 sandalye ile peşinden geldi. 2017 seçimlerinde aynı sahne bir kez daha tekrarlandı. FLN, 146 sandalyeyle liderliğini korurken RND, 97 sandalyeyle onu takip etti.
FLN ve RND’nin, Buteflika'nın 1999'dan 2019'a kadar süren iktidarının temel dayanakları olduğu açıkça görülse de Cezayirliler, 12 Haziran'da sandık başına gittiklerinde, iki partinin Buteflika rejimine bağlılıkları ve eski rejimi savunmaları onlara zarar verebilir. Bu iki partinin Buteflika'yı hasta ve konuşamazken haldeyken bile desteklediği ve sağlığının sebep olduğu engelleri bilmelerine rağmen Buteflika’yı arka arkaya cumhurbaşkanlığına aday gösterdikleri biliniyor. Dahası, Buteflika rejimi düşer düşmez bu iki partiden önde gelen çok sayıda isim, yolsuzluk ve yasadışı servet edinme suçlarından hüküm giyerek kendilerini parmaklıklar ardında buldu.
Tüm bu faktörler, kendilerini milliyetçi olarak niteleyen bu iki partinin egemenliğinin sona ermek üzere olabileceği ve 12 Haziran seçimlerinden feci sonuçlarla çıkabileceği izlenimi veriyor.

İslami eğilimli partiler
İslami eğilimli partiler, muhaliflerinin dağılması ve bir noktada her zaman hükümetlerin milliyetçilerle siyasal İslamcıları (FLN, RND ve MSP) bir araya getirmesi gerektiğinde ısrar eden eski Cumhurbaşkanı Buteflika’nın rejiminin bir parçası olmasına rağmen, Buteflika'ya karşı halk hareketine verdiği desteği sürmesini sonucunda 2021 seçimlerine güçlü bir konumda giriyorlar.
Siyasal İslamcıların Buteflika yönetiminden ayrılması, 2011'de Arap Baharı'nın başlamasından hemen sonrasına denk geliyor. İslami eğilimli partiler, muhalifleri tarafından, tökezleyen halk hareketini sürdürerek fırsatçı olmakla suçlandılar. Arap Baharı, Mısır, Tunus ve Libya'da olduğu gibi Cezayir’de de siyasal İslamcıları öne çıkardı. Tıpkı, parlamento seçimlerinin siyasal İslamcıların ilk kez hükümete liderlik etmelerine izin veren en büyük payı kazanmasıyla sonuçlandığı Fas’ta olduğu gibi.
Ancak 2012 seçimleri, siyasal İslamcıların istediği gibi geçmedi. Çünkü resmi sonuçlar FLN'nin ve RND’nin hakimiyetinin devam ettiğini gösterdi. Bu sonuçlar, siyasal İslamcıları seçimlerde hileli yapıldığı iddiasında bulunmaya itti. Aynı sonuç, siyasal İslamcıların milliyetçilerin ardından üçüncü sırada yer aldığı 2017 seçimlerinde de tekrarlandı. Ancak bugün 2021 seçimlerinin arifesinde, rakiplerinin ve muhaliflerinin yaşadığı talihsizlikler, en çok siyasal İslamcıların işine yarayacak gibi görünen bir tablo söz konusu.
İslami eğilimli partilerin başını şuan, Abdurrezzak Mukri liderliğindeki MSP ve Abdullah Caballa liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Cephesi (FJD) çekiyor.

Laik partiler
Cezayir’deki laik partilerin başını ise uzun yıllardır, güçleri Tizi Vuzu ve Bicaye gibi aşiret bölgelerinde yoğunlaşan FFS ve RCD çekiyor. Ancak bu iki parti geçtiğimiz yıllarda, özellikle FFS’nin önde gelen isimlerinden Hüseyin Ayet Ahmed’in partiden ayrılmasından ve RCD’nin lideri Said Sadi'nin istifasından sonra, kendilerini sürekli bir kaos içerisinde buldular. Bunun yanı sıra iki parti, 2021 seçimlerini boykot etme kararı aldıklarını açıkladılar. Troyka yanlısı (Avrupa Birliği/AB, Uluslararası Para Fonu/IMF, Avrupa Merkez Bankası/AMB) siyasetçi Louisa Hanun liderliğinde Sosyalist Eşitlik Partisi (PES) adlı üçüncü bir sol eğilimli parti daha var. Bu parti de 12 Haziran seçimlerini de boykot edecek, ancak halk arasındaki popülaritesi, hiçbir zaman 1990'larda siyasal İslamcılara yönelik sert eleştirileriyle tanınan lideri Hanun'unki kadar yüksek olmadı.

Halk hareketi ve ordu
Halk hareketi, 2019 yılında Buteflika rejimini devirmede orduyla birlikte önemli bir rol oynadı. Cumhurbaşkanının sağlığının elverişsiz olmasına rağmen seçimlerde yeniden aday olmasına karşı başlayan halk protestoları sonrasında ordu, halk hareketinin yanında yer almaya karar verdi ve aynı yılın Nisan ayında Buteflika'yı iktidardan uzaklaştırdı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Ahmed Kayid Salah, Buteflika’nın azledilmesinin yanı sıra Buteflika rejiminin iktidarının temel direkleri eski başbakanlardan Abdulmelik Sellal ve Ahmed Uyahya ile parti liderleri ve işadamlarından ve hatta bazı ordu komutanlarından çok sayıda ismin yargılanmasında kilit bir rol oynadı. Aynı zamanda ‘General Tevfik’ adıyla bilinen eski İstihbarat ve Güvenlik Dairesi (DRS) Başkanı Muhammed Medin ve İstihbarat Teşkilatı Başkanı Osman Tartak (Beşir) da görevden alındı. Ancak Kayid Salah'ın rolü, Buteflika rejimini devirmesinden sadece aylar sonra Aralık 2019'da aniden vefat etmesiyle sona erdi. Ancak orduya verdiği halk hareketiyle birlikte hareket etmesi yönündeki emri, Abdulmecid Tebbun’u cumhurbaşkanlığına getiren mevcut dönemin önünü açtı.
Cezayir ordusu şuan, sürekli olarak askeri birliklerin önünde konuşmalar ve sırayla saha ziyaretleri yapan Genelkurmay Başkanı Said Şangariha tarafından yönetiliyor. Ama aslında, ordu liderliğinin ve onunla birlikte istihbarat servisinin, tıpkı geçmiş yıllarda olduğu gibi bu kez de perde arkasında siyasi bir rol oynamaya devam etmeye istekli mi olduğu yoksa siyaset sahnesini seçimlerden çıkacak olan iktidara terk mi edeceği henüz netlik kazanmış değil.
FLN’nin 1992 yılında iktidara gelmesinin engellenmesi için ordunun doğrudan müdahale etmesi gerekti. Bu adımı eleştirenler ülkeyi kanlı bir on yıla sürüklediğini söylerken, destekleyenler ise bu adımın ülkeyi o dönemde liderlerinin açıklamalarından çıkarılan sonuca göre demokrasiye inanmayan bir partinin elinden kurtardığını söylüyorlar.
Öte yandan, halk hareketinin Buteflika yönetimine son vermedeki ana rolüne rağmen, asıl sorunu eleştirenlerin de söylediği üzere kendisini temsil eden ve onun adına konuşan bir liderlik üretememiş olmasıdır. Her ne kadar hareketin kendisini temsil edecek birini çıkaramamasının, kendi çıkarına olumlu bir faktör olduğunu söyleyenler de var. Çünkü onlara göre iktidar, halk hareketini sona erdirmek için hareketin önde gelen isimlerini tutuklayabilirdi. Hatta hareketin, İslami eğilimli saflarda daha görünür hale gelmesiyle, belki de gösterilerin FLN’nin kalesi olarak bilinen bölgelerden gelenlerin güçlü bir şekilde yer aldıkları başkent Cezayir’de çoğu zaman cuma namazından sonra düzenlenmesi nedeniyle, ortaya çıkışının ilk aylarında sahip olduğu ivmenin bir miktarını geçtiğimiz aylarda kaybettiği de ortadadır.
Dolayısıyla, hareketin bir bölümünün ihtiyaç duyulan değişikliği sağlayamayacağı gerekçesiyle seçimleri boykot edeceği, ideolojiye sahip bir başka kesimin ise siyasal İslamcılara oy vereceği açıktır.

Bağımsızlar
Eğer tablo böyle devam ederse, siyasal İslamcıların iktidara gelmesini önleme iddiası, özellikle Cumhurbaşkanı Tebbun belirli bir partiyi desteklemediğinden ve seçimlerde yarışacak bir partiye sahip olmadığından, büyük ölçüde önümüzdeki anketlerdeki bağımsız adayların performansına bağlı olacak gibi görünüyor. Cezayir Bağımsız Ulusal Seçim İdaresi istatistiklerine göre seçim yarışı, 646’sı partili,  837’si bağımsız olmak üzere bin 483 milletvekili adayı arasında gerçekleşecek. Peki, kim galip gelecek? Bu sorunun cevabı seçime birkaç gün kala netleşebilir mi?