Analiz: Türkiye'nin Suriye operasyonu, Ortadoğu'da Rus etkisini güçlendirmek adına Putin için bir fırsat

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (Arşiv-Reuters)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (Arşiv-Reuters)
TT

Analiz: Türkiye'nin Suriye operasyonu, Ortadoğu'da Rus etkisini güçlendirmek adına Putin için bir fırsat

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (Arşiv-Reuters)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (Arşiv-Reuters)

Kremlin’deki yetkililer, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine yönelik başlattığı operasyonu ABD’nin bölgeden geri çekilmesi ile Rusya için bir fırsat olarak görürken, sürecin devam etmesi halinde Rus diplomasisine yönelik risklerin artabileceğini de ifade ettiler.
Kaynaklar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Suriye’nin kuzeyine askeri harekât emri vermeden önce ABD ile gerçekleştirilen telefon görüşmesinin ardından, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in müttefiki olan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, saldırının süresi ve kapsamının sınırlı olabileceğini umduğunu söyledi.
Rusya Federasyon Konseyi Dış İlişkiler Komitesi Başkan Yardımcısı Andrey Klimov konu ile ilgili yaptığı açıklamada, “Operasyon ne kadar erken biterse herkes için o kadar iyi olacak” dedi. Bu konu Rusya için hassas. Zira Esed’in 8 yıldır süren savaşta kaybettiği tüm bölgeleri geri almak adına hava gücünü kullanma sözü veren Rusya, sürekli olarak Suriye’nin toprak bütünlüğünü vurguluyor.
Rusya, Suriye Anayasa Komitesi’nin oluşturulması ve barışçıl bir çözüme ulaşmak için Türkiye ve İran ile birlikte çalışırken, aynı zamanda savaşta da Suriye’ye güçlü bir askeri destek veriyor.
Eleştirmenler, Esed’i meşrulaştırmak ve Suriye’yi yeniden inşa etmek için Avrupa Birliği (AB) ve Körfez’den fon alabilmek adına siyasi bir çözüm üretmeye çalışan Moskova’nın çabalarını sahte çabalar olarak değerlendiriyor.
Bu çabalardaki başarı, 2015’ten bu yana Ortadoğu’da yeni bir etki yaratan Rusya’nın Suriye’ye nüfuz etmesinde görüldü. ABD’nin kendisini bölgeden uzaklaştırması ile birlikte artık Rusya, bu etkisini genişletme konusunda her zamankinden daha istekli.
ABD Başkanı Donald Trump geçtiğimiz hafta Suriye’nin kuzeyindeki ABD askerlerini geri çekme kararı alırken, bu durum Türkiye’nin bölgede operasyon yapmasının önünü açtı. Atılan bu adım DEAŞ’ın yenilgisine katkı sağlayan Kürtleri takdir eden ABD Kongresi’ndeki Cumhuriyetçi ve Demokratların eleştirisine sebep oldu.
Ankara, Türk topraklarında terör faaliyetleri yürüten PKK ile bağlantısı nedeniyle YPG’yi de terörist bir grup olarak görüyor.
Bu kapsamda bölgeye operasyon başlatan Türkiye’nin harekâtının uzun sürmesi yâda Trump’ın uyarılarına rağmen sınırlarından çıkması, Kremlin’in çabalarını engelleyebilir.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Yardımcısı Yuri Ushakov dün yaptığı açıklamada, “Rusya, Türkiye'nin güvenlik endişelerini anlıyor, ancak taraflar itidalli olmalı. Suriye'nin egemenliği ve bütünlüğüne saygı duyulmalı, kuzeydoğu Suriye'deki durum endişe kaynağı” ifadelerini kullandı.
Ushakov, Moskova’nın da desteği ile 29 Ekim’de Suriye Anayasa Komitesi’nin ilk toplantısının önemli olduğunu ifade ederken, operasyonda sivillerin zarar görmesi durumunda Kremlin’in buna tepki göstereceğini ifade etti.
Arabuluculuk
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov dün yaptığı açıklamada, ülkesinin uzun süredir devam eden Suriye ihtilafında taraflar arasında arabulucu olmaya hazır olduğunu söyledi.
Şam yönetimi ile Kürt gruplar arasında temasları güçlendirmeye çalışacaklarını söyleyen Lavrov, “Moskova, Suriye resmi temsilcileri ve Kürt örgüt temsilcilerinin bu süreçte Rusya’nın tüm taraflarla iyi ilişkilerini kullanacağını düşünüyor. Ne yapacağımıza bakacağız” dedi.
Londra’daki Chatham House Enstitüsü'nden araştırmacı Mathieu Boulegue, Rusya’nın İsrail, İran, Kürt güçleri, Türkiye ve Esed olsun herkes ile iletişimi olan tek oyuncu olduğuna değindi.
Bu durumu jeopolitik sahnede Putin için büyük bir zaferi temsil ediyor.
Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi (RIAC) Genel Müdürü Andrei Kortunov, bölgedeki taraflarla etkin görüşmelerin gerçekleşmesi halinde bu durumdan Rusya’nın büyük bir siyasi zafer kazanacağını belirtti.
Kortuno açıklamasında, “Putin, ABD’nin bunu başaramayacağını söyleyebilir, ancak biz yapabiliriz. Bu durum, çatışmaya yaklaşımınızla alakalı bir durum” ifadelerini kullandı
Eski bir Rus diplomat olan Vladimir Frolov, Türkiye’nin operasyonun Suriye içindeki 30 kilometrelik güvenli bölge ile sınırlı olması halinde Rusya’nın bu durumdan memnun olacağını ifade etti.
Frolov açıklamasında, Rusya’nın Suriye’deki gelişmiş hava sistemleri konuşlandırması ve hava üssünün olması sebebi ile Türkiye’nin ilerlemesinin durdurulabileceğini dile getirdi.
Frolov açıklamasına, “Rusya, Suriye’nin hava sahasını kontrol ediyor… Türkiye’nin uçakları hali hazırda Moskova’nın izniyle uçuyor” dedi.



Suudi kültürünün geleceğine yönelik altı maddelik vizyon  

Suudi kültürünün geleceğine yönelik altı maddelik vizyon  
TT

Suudi kültürünün geleceğine yönelik altı maddelik vizyon  

Suudi kültürünün geleceğine yönelik altı maddelik vizyon  

Suudi Arabistanlı bir yazar olarak, uzun yıllar, birçok sanatçı, yazar, akademisyen ve aydını barındıran bir entelektüel grubun içinde yer aldım. Kahire, Beyrut, Tunus ve Kazablanka gibi Arap başkentlerindeki konferanslara, festivallere ve kültürel organizasyonlara iştirak ediyorduk. O zamanlar kardeş ülkelerde olan kültür bakanlıklarının bir benzerinin ülkemiz Suudi Arabistan’da da olması için özlem duyuyorduk. Daha sonra enformasyon bakanlığı altında bir kültür komitesi kurulması kararlaştırıldı. Bu haberi yarım yamalak bir tebessümle karşılamak durumunda kaldık. Çünkü bu, hayallerimizin ve beklentimizin altında bir karardı. Biz daha çok yazar, sanatçı ve her alandaki düşünüre ciddi destekler verecek bağımsız bir kültür bakanlığı hayal ediyorduk.  
Suudi Arabistan’daki kültürel sahne oldukça zengin ve çok çeşitlidir.  Suudi kültür ortamı hakkında pek bir şey bilmeyenler için şöyle özetleyebilirim.  Birincisi kamu desteği, ikincisi; özel sektör ve üçüncüsü bağımsız olmak üzere, kültür dünyamız üç alanda değerlendirilebilir. Kamu desteği, devletin kültürel etkinliklere doğrudan veya dolaylı olarak sunduğu desteklerdir. Özel sektörün hizmetleri ise, yayınevleri, edebiyat merkezleri ve sanat galerileri ile sınırlıdır. Bağımsız sanat ise, edebiyat kulüpleri, sivil kültür sanat dernekleri ve geleneksel medya tarafından desteklenen faaliyetleri içerir.  
Bağımsız addedebileceğimiz bu kültürel alanda, ülke genelinde 17 edebiyat kulübü ve 16 kültür sanat derneği faaliyet göstermektedir. Bağımsız alan, yetmişli yıllardan bu yana Krallıktaki kültürel yaşamın gelişiminde çok önemli bir rol oynadı ve oynamaya da devam ediyor. Ülkedeki en önemli kültürel ve düşünsel ürünlerin ortaya çıkmasına olanak sağlayan bağımsız kültürel alan, sınırlı kamu desteği, sınırlı özel sektör desteği ve bağışçıların desteği ile ayakta kalmaktadır.  
2018 yılında yayınlanan kraliyet kararnamesi ile, kültür bakanlığı enformasyon bakanlığından ayrılarak bağımsız bir kuruluş haline geldi. Ülkede kültürel faaliyetleri yakından takip edenler artık farklı bir gelecek tahayyül edebiliyordu. Nitekim takip eden üç yıl içinde kültürel alanlarda önemli atılımlar yapıldı.  
Artık karamsarlığın yerini iyimserlik alabilirdi. Çünkü Suudi Arabistan’ın yeni kültür bakanlığı, Arap ülkelerindeki muadillerinden farklı olarak, aydınların arzu ettiğinden daha olumlu bir vizyon taşımaktaydı. Kültür bakanlığı, bölgedeki ve Arap ülkelerindeki benzerlerinden farklı bir örgütlenmeye gitmişti. Bu örgütlenmenin şekillenmesinde UNESCO aktif rol aldı. Bakanlık süreç içinde faaliyetlerini çeşitli kültürel sektörleri kapsayan 11 başlık altında organize etti. Bu başlıklar altında edebiyat, çeviri, tiyatro, müzik ve resim sanatlarının yanı sıra moda ve yemek pişirme gibi aşina olunmayan kültürel üretim alanları da kendisine yer buldu. Bakanlık nezdinde 16 komisyon oluşturuldu. Dikkat çekici husus ise, bu komisyonların bürokratik ataletten uzak olarak tamamen bağımsız bir şekilde yönetilmeleridir. Bahsi geçen komisyonların yönetim kurulları ve icra komiteleri, kültür aracılığı yapan dernekleri denetlemekte ve desteklemektedir.  Kültürel bir etkinlik yapmak, konferans veya sempozyum düzenlemek isteyenlerin, bakanlık destekli bir dernekle anlaşması gerekiyor. Kitap telif etmek veya yabancı dildeki bir eserin çevirisini yapmak isteyenlerin ise bir yayınevi ile anlaşmaları yeterli oluyor. Komisyonların doğrudan değil de bağımsız dernekler aracılığıyla vatandaşla muhatap olması nedeniyle, bürokratik zorluklar ve idari yolsuzlukların önüne geçilmesi hedefleniyor.  

Bütün bunlar gülümseten olumlu gelişmelerdir. İşlerin gidişatını yakından takip eden biri olarak bu pozitif yargılarda bulunabiliyorum. Sayın kültür bakanının başkanlığını yaptığı, edebiyat ve tercüme komisyonunun içinde yer almaktayım. Kadın çalışanların da yoğunlukta olduğu bu komisyonun çalışma ortamı, daha önce devlet kurumlarında alışık olmadığımız kadar rahat ve özgürlükçü.   
Ancak, bilindiği üzere kültür, ne kadar çeşitli ve gelişmiş olsa da kurumlar tarafından üretilemez. Kurumlar kültürel üretimi teşvik eder ya da sekteye uğratır fakat kültürün üretimini üstlenemez. İster edebiyat olsun ister felsefe veya sanat, tekil ya da çoğul olarak bireyler tarafından üretilir. Kral Abdülaziz tarafından kurulduğu ilk yıllardan itibaren ülkemizin kültürel birikimi, bireysel çabalarla oluşmuştur.  
Sayın Veliaht Prens Muhammed bin Selman liderliğindeki 2030 vizyonunu kültürel alanda yakalayabilmemiz için, kültür üreticisi bireylere uygun koşulların sağlanması bir zorunluluktur. Kültür bakanlığının artan ve çeşitlenen maddi manevi destekleri, bu yolda güçlü bir şekilde ilerlediğimizin güçlü bir göstergesidir. Ancak bu eğilimin sürdürülebilir olması için dikkat edilmesi gereken hususlar var: 
Birincisi: kültürün, entelektüel ve yaratıcı bir doruk noktası olarak görülmesidir. Doruk noktası derken, insanın kültürel faaliyeti ile kendisini gerçekleştirebileceği en üst sınırlara ulaşabilmesini kastediyoruz. Popülizmin cazibesine kapılmadan, üretici ve alıcıları tatmin etmek için nitelikten ödün verilmemesi gerekir. Bunun elitist, üstenci bir yaklaşım olduğunu ve kültürün geniş kitlelere yayılmasına mâni olacağını iddia edenler olabilir.  Ancak niteliğin niceliğe feda edilmesi, kültürel seviyenin ve kalitenin düşmesiyle sonuçlanacaktır. Asıl hedeflenmesi gereken, kitlelerin seviyesinin yukarıya çekilmesi olmalıdır.  Kültürün en yüksek ürünlerinden biri olan felsefe, kimileri için hayata dair basit fikirlere dönüşebilir veya insan hayatındaki en önemli konuların tartışılarak, sorunlarına çözüm bulunmasına katkı sağlayabilir. Tabi ki yüksek standartlar dayatılamaz, bununla birlikte olumlu yönlendirmeler ve hatırlatmaların yapılması gerekir.   
İkincisi: Kültürel üretimin aracı olan Arap diline azami özenin gösterilmesidir. Arapçanın kültürel üretimdeki temel rolü teşvik edilmelidir. Başta eğitim alanında iyileştirmeler olmak üzere, akademi, medya ve ticari alanlarda Arapça dilinin doğru kullanımı yaygınlaştırılmalıdır. Özellikle ticaret alanlarında İngilizcenin Arapçanın yerini almaya başladığı görülüyor. Gençlerin kullandığı dil itibariyle Arapçalarının geliştirilmesi için gerekli adımların atılması zorunludur. Arapça, kültürümüzün geleceğidir, çünkü sahip olduğumuz kültür Arap kültürüdür.   
Üçüncüsü: İfade ve üretim özgürlüğü alanlarının genişletilmesidir. Toplumsal baskı ve muhafazakâr yaklaşım, üretilenlerin kalitesini olumsuz etkiler. Geçmişte, bu korkular ve hassasiyetler nedeniyle, nice kültürel içerik üreticisi yurt dışında yaşamak zorunda kalmıştır. Çok şükür bu yönde olumlu değişikliklerin olduğuna dair birçok işaret var, ancak Suudi Arabistan’ı, kendi çocuklarının ürettikleri için bir merkez haline dönüştürebilmemiz için daha fazla çaba sarf etmeliyiz.  
Dördüncüsü: Kültürün, geniş anlamıyla bir milli servet olduğunun bilincinde olmalıyız.  Veliaht Prens, Cidde şehrinde Suudi aydınlarla yaptığı ilk görüşmede, bu hususu vurgulamıştı. Suudi Arabistan’ın Arap, Müslüman ve dünya düzeyindeki entelektüeller için bir cazibe merkezi olması için bireysel ve toplu olarak daha fazla çaba sarf etmemiz gerekir. Bunun için de ülkemizde kitap dağıtımı, konferans ve festivallerin düzenlenmesi için mevcut prosedürlerin kolaylaştırılması lazımdır. Yakın zamanda ülkemizde geniş katılımlı Arapça kitap fuarının düzenlenmesi ile felsefe ve çeviri alanlarında iki önemli konferansın yapılmış olması, sürdürülmesi gereken doğru yolda atılmış adımlar olarak değerlendirilebilir.  
Beşincisi: Kültürel faaliyette tarihsel olarak önemli bir yeri olan, edebiyat kulüplerinin ve kültür sanat derneklerinin verimliliğinin arttırılması için girişimlerde bulunulmasıdır. Bu kültürel tarihi mirasa yeterli özeni göstermeliyiz.  
 Altıncısı: Akademik ve araştırma kurumlarının, kültürel üretime daha fazla katkıda bulunmaya teşvik edilmesidir. Akademi yaygın olduğu üzere halktan uzak olmamalı, halkla daha fazla etkileşim kurmalıdır. Üniversiteler, yirminci yüzyılın başlangıcından bu yana Arap kalkınmasında önemli roller üstlenmiştir. Suudi Arabistan’ın kültürel tarihinde de üniversitelerin önemli bir yeri olmuştur. Ancak son yıllarda bu rolün azaldığına dair emareler bulunmakta. Üniversitelerin aktif katılımı olmadan gerçek nitelikli bir kültürel canlanma tasavvur edilemez. Zira üniversiteler, aydınlanma, gelişim ve bilinçlenme için en önemli merkezlerdir.  
 Bana göre, ülkemizde kültürel atılım gerçekleşmesi için dikkate alınması gereken hususlar bunlardır. Bu alanlarda şimdiye değin atılmış önemli adımlara ek olarak, bu hususlara da odaklanılırsa yüksek kültür seviyelerine çıkmamız kaçınılmazdır.