Mısır’ın eski Cumhurbaşkanı Mübarek: Ekim Savaşı, beka savaşıydı

Mısır’ın eski Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek
Mısır’ın eski Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek
TT

Mısır’ın eski Cumhurbaşkanı Mübarek: Ekim Savaşı, beka savaşıydı

Mısır’ın eski Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek
Mısır’ın eski Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek

Ahmed Abdulhakim
Ocak 2011'de istifa etmesinden bu yana basına nadiren açıklamalarda bulunan Mısır’ın eski Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek verdiği bir röportajda Mısır ve Suriye'nin 6 Ekim 1973'te İsrail'e karşı başlattığı savaşla ilgili hatıralarını paylaştı. Mübarek, Ekim Savaşı’nı (Yom Kippur Savaşı) ‘beka savaşı’ olarak niteledi.
Ekim Savaşı’na dair anılar
Video paylaşım sitesi YouTube’da ‘Cumhurbaşkanı Mübarek, Ekim Savaşı’na dair anılarını anlatıyor’ başlıklı 25 dakikalık videoda 91 yaşındaki Mübarek, 14 Ekim Hava Kuvvetleri Günü münasebetiyle gençlere, Ekim kuşağının Haziran 1967’deki Altı Gün Savaşı’nda alınan yenilginin etkilerini silmek, vatandaşların Mısır Silahlı Kuvvetleri’ne olan güvenini yeniden inşa etmek için yaptığı fedakârlıklardan bahseden bir mesaj gönderdi.
Dönemin Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat’ın savaşla ilgili aldığı ‘cesur kararlara’ övgüde bulunan Mübarek, Ekim Savaşı’nı başlatma ve düşmana misilleme yapma kararının, 1967’deki yenilginin ardından bir zorunluluk haline geldiğini söyledi.
Yenilgi öncesi
İsrail’in Arap ülkelerini askeri olarak şaşkına çevirdiği ve Mısır’ın Sina Yarımadası da dahil olmak üzere topraklarının büyük bir bölümünü işgal ettiği 5 Haziran 1967 gününün detaylarına değinen Mübarek, “Uçuş halindeyken birden kontrol merkezi beni aradı ve havaalanlarının ve iniş pistlerinin bombalandığını söyledi. İniş yapabileceğim bir havaalanı bulunmasını belirttiğim çok sayıda görüşme yaptım. Daha sonra Asuan ve Vadi Cedid’deki havaalanları aklıma geldi. Fakat en sonunda Luksor’daki havaalanına iniş yaptım. Ardından İsrail uçakları burayı da bombaladı” ifadelerini kullandı.
5 Haziran 1967’yi  ‘kara bir gün’ olarak niteleyen Mübarek, “Ordu büyük bir darbe aldı. Mühimmatlar vuruldu. İhtiyaç duyulan her şey kullanılamaz hale getirildi. İntikam almaktan başka çaremiz olmadığını düşündüğümüz için, Yıpratma Savaşı ve ardından 1973’de Ekim Savaşı’nı başlatma kararı alındı. İki veya üç ay boyunca üslerimizden hiç çıkmadık” diye konuştu.
Ekim 1973’teki savaşla ilgili olarak ise Mübarek,  “Cumhurbaşkanı Sedat ve ordu komutanları savaşa hazırdılar. Ancak harekete geçiş zamanını sadece üst düzey birkaç isim biliyordu. Kimsenin savaşın ne zaman başlayacağından haberi yoktu. Bu stratejik bir plandı ve düşman için büyük bir sürpriz oldu” dedi.
Önemli tarihler
Mübarek, savaş için önemli olduğunu söylediği bir takım tarihlerden de söz etti. Bunlardan biri de Cumhurbaşkanı Enver Sedat'ın kendisini tam olarak bilgilendirdiği ve hava kuvvetlerinin savaş için hazır olmasını istediği tarih olan Nisan 1973’tü.
6 Ağustos 1973’te de Suriye ordusundan bir heyetin, Mısırlı ordu komutanlarıyla bir araya geldiğini belirten Mübarek, “Savaş tarihini belirlemek için yapılan toplantı, (Kuzey Mısır'da yer alan) Mersa Matruh’ta gerçekleşti. Toplantıda herkes savaşın 6 Ekim’de başlaması konusunda ortak bir karara ulaştı” ifadelerini kullandı. Fakat Eylül ayı ortalarında, savaşa birkaç hafta kala Suriye'de bir takım sorunların baş gösterdiğine dikkati çeken Mübarek, “Suriye'de bazı huzursuzluklar vardı. Cumhurbaşkanı Sedat, Suriye ordusunun zamanında hazır olup olmayacağını anlamak için Suriye’ye gitmek zorunda kaldı. Bu ziyaretle Suriye ordusunun savaşa hazır olacağını teyit etti” diye konuştu.
Mübarek 6 Ekim gününü yaşananları şu şekilde anlattı;
“Çok önemli bir gündü, sabah saat 7:30 civarında uyandım ve ofise gittim. Saat 11:00 sularında Hava Kuvvetleri Genel Sekreteri'nden Enşas Havaalanı'na (başkent Kahire’nin doğusunda) gidip hazırlıkları denetlemesini istedim.”
Savaşın başlama tarihinin gizliliğinin önemine dikkati çeken Mübarek, “Genelkurmay Başkanı bana silahlı kuvvetlerin savaş kararında ne derece ciddi olunduğunu sorduğunda ona ‘Gidip hazırlıkları yerinde gözlemlemelisin. Eğer savaş hazırlığı yoksa Kahire’ye geri dönebilirsin’ diye cevap verdim” şeklinde konuştu.
Hava saldırıları
Sina'da düşmanın en ağır darbeyi aldığı hava saldırılarının Sina'da konuşlandırılmış olan devasa iletişim merkezlerinin vurulması olduğunu belirten Mübarek, “Mısır savaş uçakları, 50 dakika arayla her biri 1 ton patlayıcı taşıyan 2 füze attı” dedi.
Mısır savaş uçaklarının planlanan tüm bombardımanları göz ardı edilebilir küçük kayıplarla gerçekleştirmeyi başarıp geri döndüklerini söyleyen Mübarek, ardından Cumhurbaşkanı Sedat’ı arayarak, ‘Savaşı kazandık’ dediğini aktardı.
14 Ekim’i en büyük hava savaşlarından birinin gerçekleştiği gün olarak niteleyen Mübarek, o gün Mısır savaş uçakları ile İsrail savaş uçaklarının 50 dakika boyunca havada çatıştığını söyledi. Mısır’da Hava Kuvvetleri Günü olarak ilan edilen 14 Ekim günü Mısır savaş uçaklarının, 18 İsrail savaş uçağını vururken 4’ünü düşürmeyi başardığına dikkati çeken Mübarek, “O günden sonra İsrail savaş uçakları bize bir daha yaklaşmayı aklından dahi geçirmedi” dedi.
Es-Sugra Savaşı
Mübarek ayrıca, İsrail’in Mısır’a Süveyş Kanalı hattında meydan okuduğu es-Sugra Savaşı’na değinen Mübarek, dönemin Genelkurmay Başkanı Saad eş-Şazeli’nin geri çekilmeyi teklif ettiğini, ancak Cumhurbaşkanı Sedat’ın bunu reddederek, “Düşman Kahire veya Mersa Matruh’a gelse dahi savaşmaktan vazgeçmeyeceğim” dediğini aktardı.
2011'de istifa etmesinden bu yana basına nadiren açıklamalarda bulunan Mübarek, geçtiğimiz Mayıs ayında Kuveyt merkezli El-Enba gazetesine verdiği röportajda ABD’nin ‘Yüzyılın Anlaşması’ olarak bilinen barış planına değinirken 1991 yılında yapılan Kuveyt’in kurtuluş savaşına dair bazı anılarından bahsetmişti.
Mısır, İsrail’in Sina Yarımadası’ndan çekildiği 1979’da İsrail’le bir barış anlaşması imzalarken, Sina’nın bazı bölgelerinin askerden arındırılmasını da kabul etmişti.
Mısır’da 2011 yılında patlak veren protesto gösterilerinin ardından Mübarek 30 yıllık iktidarını bırakmak ve istifa etmek zorunda kalmıştı. O tarihten bu yana Mübarek, basına oldukça az açıklamada bulundu.
30 yıl boyunca iktidarda kalan eski Mısır Cumhurbaşkanı Mübarek, monarşinin devrildiği 1952'den bu yana en uzun süre görevde kalan cumhurbaşkanı oldu.
4 Mayıs 1928'de, Kahire'nin kuzeyindeki delta bölgesinde bulunan el-Minufiye ilindeki bir köyde doğan Mübarek, ortaöğrenimini tamamladıktan sonra askeri liseye gitti.  1948’de askeri bilimler alanındaki eğitimini tamamlayan Mübarek, 1950’de de havacılık fakültesinden mezun oldu.
1964 yılında Kahire'nin batısındaki bir hava üssünün komutanlığına atanan Mübarek, eski Sovyetler Birliği'nde bulunan Frunze Askeri Akademisi'nde yüksek lisans yaptı.
Haziran 1967'deki yenilginin ardından aynı yılın Kasım ayında, Mısır Silahlı Kuvvetler Komutanlığı’nda yapılan bir yenileme kampanyasının parçası olarak Havacılık Fakültesi’nin başına atandı. Ardından Mısır Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na atanan Mübarek, 1972'de Hava Kuvvetleri Komutanı görevinin yanı sıra Savunma Bakan Yardımcısı oldu.
1973’de Mübarek,  Sina Yarımadası'nı işgal eden İsrail güçlerini hedef alan Mısır saldırısı ve Süveyş Kanalı'nı geçerek Mısır kuvvetlerini desteklemeye ve Bar Lev hattını basmaya yardımcı olan yoğun hava saldırılarının başladığı Ekim Savaşı’nın planlayıcıları arasında yer aldı. Bu katılım, Mübarek'in milli bir kahramana dönüşmesini sağladı.
1974 yılında, generalliğe terfi eden Mübarek, 1975 yılında Enver Sedat tarafından yardımcısı olarak atandı. Mübarek, 1978’deki Camp David Sözleşmesi ve Mısır kamuoyunu ikiye bölen, 1979’da İsrail ile imzalanan barış antlaşmasının müzakerelerinde önemli roller üstlendi.
Cumhurbaşkanı Sedat’ın ölümüyle sonuçlanan 6 Ekim 1981'de bir askeri geçit töreninde yaşanan suikast sırasında Mübarek, Sedat’ın yanında oturuyordu. Ancak olaydan herhangi bir yara almadan kurtuldu. Hüsnü Mübarek, 14 Ekim 1981'de cumhurbaşkanı olarak yemin etti.



Amerika Birleşik Devletleri'nin Gazze'de yakın zamanda ikinci aşamanın yaşanacağına dair beklentileri

Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)
Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)
TT

Amerika Birleşik Devletleri'nin Gazze'de yakın zamanda ikinci aşamanın yaşanacağına dair beklentileri

Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)
Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)

ABD'nin Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Mike Waltz dün Kudüs'te yaptığı açıklamada, Başkan Donald Trump'ın Gazze barış planının ikinci aşamasına ilişkin gelişmeler hakkında "yakında" duyurular beklediğini belirterek, Washington'un Hamas'ın yeniden yapılanmasına izin vermeyeceğini vurguladı.

Waltz, planın ana bileşenlerinin, hizmetleri yönetecek teknokrat bir Filistin yönetimi, ilgili tarafların maliyetleri karşılamasını sağlayacak bir finansman mekanizması ve son olarak uluslararası bir istikrar gücü olduğunu açıkladı.


İsrail, Gazze'ye gönderilecek yardımlar için Ürdün ile olan sınır kapısını yeniden açtı

Kral Hüseyin Köprüsü ile Ürdün arasındaki sınır geçişi (AFP)
Kral Hüseyin Köprüsü ile Ürdün arasındaki sınır geçişi (AFP)
TT

İsrail, Gazze'ye gönderilecek yardımlar için Ürdün ile olan sınır kapısını yeniden açtı

Kral Hüseyin Köprüsü ile Ürdün arasındaki sınır geçişi (AFP)
Kral Hüseyin Köprüsü ile Ürdün arasındaki sınır geçişi (AFP)

İsrail ve Filistinli yetkililer AFP'ye verdikleri demeçte, İsrail'in, Gazze'ye yardım taşıyan kamyonlar için Ürdün ile işgal altındaki Batı Şeria arasındaki Kral Hüseyin Köprüsü (Allenby Köprüsü) sınır kapısını, kapanmasından yaklaşık üç ay sonra dün yeniden açtığını söyledi.

İsrail, eylül ayında Ürdünlü bir sürücünün sınırda ateş açarak iki İsrail askerini öldürmesinin ardından sınır kapısını kapatmıştı. Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre birkaç gün sonra, sınır kapısı bireysel geçişlere yeniden açıldı, ancak savaşın harap ettiği Gazze Şeridi'ne yönelik insani yardımlara kapalı kaldı.

İsrail hükümetinin Topraklardaki Hükümet Faaliyetleri Koordinatörlüğü (COGAT) sözcüsü, "Allenby Köprüsü sınır kapısı bugün açıldı ve kamyonlar Allenby Köprüsü'nden Gazze'ye geçiyor" dedi. Adının açıklanmasını istemeyen bir Filistinli yetkili de sınır kapısının yeniden açıldığını doğruladı.

Yetkilinin açıklamasına göre, salı günü çimento ve yapım malzemesi taşıyan 96 kamyonun geçişine izin verildi. Dün ise insani yardım taşıyan 20 kamyon bu sınır kapısından giriş yaparken, inşaat sektörü için kumun da bugün girişine izin verilmesi bekleniyor.

Sınır kapısının kapatılmasından bu yana Ürdünlü yetkililer, Batı Şeria'nın kuzeyindeki Şeyh Hüseyin sınır kapısından Gazze'ye yardım ulaştırabildiklerini söylüyor. Salı günü bir İsrailli yetkili, Ürdün'den Allenby Köprüsü sınır kapısından mal ve yardım transferinin yakında yeniden başlayacağını söyledi.

Yetkili şöyle devam etti: “Gazze Şeridi'ne giden tüm yardım kamyonları, kapsamlı bir güvenlik kontrolünden geçtikten sonra, refakat ve güvenlik eşliğinde seyahat edecek… Ürdünlü sürücüler ve kargolar için güvenlik kontrolü ve kimlik doğrulama prosedürleri sıkılaştırıldı. Geçişi güvence altına almak için özel güvenlik güçleri görevlendirildi.”

Ürdün Vadisi'ndeki sınır geçişi, Batı Şeria'dan Filistinlilerin İsrail topraklarına geçmeden ayrılmalarına olanak tanıyan tek geçiş noktasıdır.

İsrail, özel izinleri olmadığı sürece Filistinlilerin havaalanlarından geçmesine izin vermiyor.


Son seçimler bize Irak hakkında ne öğretti?

Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)
Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)
TT

Son seçimler bize Irak hakkında ne öğretti?

Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)
Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)

Akil Abbas

Irak seçimlerinin sonucu önceki genel seçimlerin çoğundan farklı olarak, bu kez açık ve net bir kazanan ortaya çıkardığı için dikkat çekici ve belirleyiciydi. Seçimlerin kazananı çeşitli seçim listeleriyle “Koordinasyon Çerçevesi”ydi. Seçimleri yönetmekten sorumlu Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu tarafından açıklanan sonuçlara göre Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin başkanlığını yaptığı liste de dahil olmak üzere, Koordinasyon Çerçevesi’nin çeşitli seçim listeleri 180'den fazla sandalye kazandı.

Çerçeve’nin güçlü seçim performansının işaretlerinden biri, 46 sandalye kazanan Sudani’nin “Yeniden İnşa ve Kalkınma Koalisyonu” listesinin, Koordinasyon Çerçevesi ile rekabet etme fikrinden vazgeçerek hızla bu yapıya entegre olmasıydı. Bu durum bilhassa Koalisyon’un, desteklediği ve aday gösterdiği başbakanların seçimlere katılmak için siyasi ittifaklar kurmalarını engelleyen bir taahhütte bulunmalarını şart koşan Çerçeve’nin isteklerine karşı kurulmuş olduğu göz önüne alındığında oldukça önemliydi. Çerçeve’nin bu şartının arkasında, başbakanların kendi siyasi güçlerini oluşturmalarını ve Şii oylarının çok sayıda rakip arasında dağılmasını önlemek yatıyor.

Bu halk desteği değil sadece bir seçim zaferidir

Ancak, bu seçim zaferini bazı Koordinasyon Çerçevesi gruplarının pazarlamaya çalıştığı yapay bağlamda değil, doğru ve dolaysız bağlamında anlamak önemlidir. Bu zafer, çeşitli taraflı yasal, teknik ve mali faktörlerin amacına ulaşmasıyla gerçekleşti. İyi yönetim performansıyla veya toplumun olumlu sonuçlarını hissettiği ve bunun sonucunda Koordinasyon Çerçevesi'ni seçimlerde ödüllendirdiği yönetişimdeki net bir iyileşmeyle ilgisi yoktu.

2023'te Koordinasyon Çerçevesi iktidarda olanlar başta olmak üzere, cömertçe harcama yapabilecek mali imkanlara sahip büyük partilerin çıkarlarına hizmet eden, daha küçük ve mali açıdan dezavantajlı partileri ise dışlayan adaletsiz bir seçim yasasını meclisten geçirdi.

Buna ilave olarak birçok gözlemcinin belirttiği gibi, bu etkili partiler tarafından seçim merkezlerinin önünde bile yaygın olarak oy satın alınması söz konusuydu. Oy satın almak yasa dışı olsa da Irak seçimlerinde yaygın ve bilinen bir olgu, ancak bu son seçimde benzeri görülmemiş seviyelere ulaştı. Ayrıca bu etkili partiler, ülke çapında başarılı kampanyalar yürütebilecek devasa, pahalı ve deneyimli kampanya aygıtlarına da sahip.

Oy satın almak yasa dışı olsa da Irak seçimlerinde yaygın ve bilinen bir olgu, ancak bu son seçimde benzeri görülmemiş seviyelere ulaştı

Irak'ta “Sivil Güçler” olarak adlandırılan muhalif güçler, bu avantajların hiçbirine sahip değil; bu da onları neredeyse her seçimde yapısal olarak zayıf bir konumda bırakıyor. Bu güçler, tek çatı altında birleşme ve sınırlı seçim etkisine sahip, sınırlı bir elit kitleye hitap eden mevcut muhalif söylem yerine, sıradan Iraklıların dikkatini çekecek net bir muhalif seçim söylemi oluşturmakta sürekli yetersiz kaldığı için daha da zayıflıyor.

Sivil Güçler ayrıca bu seçimlere yönelik boykottan da zarar gördü. Zira seçimleri boykot edenler genellikle iktidarın dizginlerini elinde tutan muktedir partilerden memnun değiller ve bu nedenle mantıksal olarak, oy kullansalar muhalefet partilerine oy verme olasılıkları daha yüksek olurdu. Yüksek Seçim Komisyonu ise uluslararası standartlara aykırı ve hatalı bir formül kullanarak seçimlere katılım oranını (yüzde 56) şişirmeye devam ediyor. Seçim Komisyonu, oy kullanma oranlarını, oy kullanma hakkına sahip Iraklıların toplam sayısı yerine, kayıtlı seçmenlerin sayısına göre fiilen oy kullanan seçmenleri sayarak hesaplıyor.

Seçim sonrası hesaplar

Koordinasyon Çerçevesi’nin halihazırda yaşadığı ve iktidardaki tekeline herhangi bir rakibin olmadığı anlamına gelen zafer coşkusunun ötesinde, en zorlu meydan okumalar hükümetin kurulmasının ardından yakında başlayacak. Yeni hükümetin, Koordinasyon Çerçevesi’nin kontrolü altındaki yeni meclis tarafından, alışıldık ve “tek sepet” anlaşması olarak bilinen kota anlaşması yoluyla hızla onaylanması bekleniyor. Yani üç başkanlık (meclis, hükümet ve cumhurbaşkanlığı) için adayların aynı anda kabul edileceği ve onaylanacağı tahmin ediliyor. Bu süreç ayrıca Şii, Sünni ve Kürt siyasi grupları arasında, üç başkanlık pozisyonu için adayları ve diğer yüksek mevkilerin kota sistemine göre nasıl dağıtılacağını belirleyecek “büyük bir siyasi anlaşma” yapılmasını da içeriyor. Buna ek olarak, söz konusu gruplar arasındaki siyasi anlaşmaya dayanarak kurulacak hükümetin programı da belirlenecek (bu, hükümet kurulduktan sonra nadiren uyulan, ancak bu grupların seçmenlerine ihtiyaçlarının dikkate alındığı konusunda güvence vermek için halkla ilişkiler açısından faydalı bir anlaşmadır).

Çoğunluğu elde ettiği seçim zaferiyle, Çerçeve, gelecekte kendisine bir zorluk oluşturmayacak veya kendisinden bağımsız hareket edemeyecek, tamamen kontrolü altında, ona boyun eğmiş zayıf bir başbakan geleneğini yerleştirme yolunda ilerliyor (bu bağlamda, Ekim 2020 protestolarının devirdiği eski Başbakan Adil Abdulmehdi, Çerçeve’nin aradığı ideal model sayılıyor, ancak Sudani'de bu aradığını bulamadı). Çerçeve, Sudani'nin görev süresini ister yeni ve daha sıkı koşullar altında uzatmaya karar versin, ister yeni bir başbakan seçsin ki bu şu anda daha muhtemel görünüyor, yeni hükümet ve onu destekleyen Çerçeve, nasıl çözüleceği ciddi bir şekilde tartışılmamış gibi görünen zor bir sorunla yüzleşecek: İran ile müttefik silahlı fraksiyonların dağıtılması ve İslam Cumhuriyeti'nin Irak'taki baskın etkisine son verilmesi gerektiği konusundaki ABD’nin aleni ve tekrarlanan ısrarı.

ABD Başkanı Donald Trump, Şarm el-Şeyh'teki Gazze zirvesi sırasında Irak Başbakanı Muhammed Şiya Sudani'yi kabul etti, 13 Ekim 2025 (Mecelle) ABD Başkanı Donald Trump, Şarm el-Şeyh'teki Gazze zirvesi sırasında Irak Başbakanı Muhammed Şiya Sudani'yi kabul etti, 13 Ekim 2025 (Mecelle)

Yeni hükümet, nasıl çözüleceği ciddi bir şekilde tartışılmamış gibi görünen zor bir sorunla yüzleşecek: İran ile müttefik silahlı fraksiyonların dağıtılması gerektiği konusundaki ABD’nin aleni ve tekrarlanan ısrarı

Önümüzdeki günlerde ABD Başkanı’nın Irak Özel Temsilcisi Mark Savaya Bağdat'ı ziyaret edecek. Başkan Donald Trump ile görüşmesinin ardından yaptığı ayrıntılı paylaşımdan da açıkça görüldüğü gibi, fraksiyonların dağıtılması konusunu gündeme getirecek. Savaya paylaşımında, Irak'ın silahın devletin elinde toplanması konusunda bir yol ayrımında olduğunu, Irak devletinin ekonomik refah beklentileri de dahil olmak üzere gelecekteki başarısının veya başarısızlığının, milis grupları silahsızlandırma gücüne bağlı olacağını belirtti. Irak'taki en önemli İran yanlısı silahlı örgüt olan Nuceba Hareketi'nin liderinin bu açıklamaya yönelik öfkeli tepkisi özellikle dikkat çekiciydi. Genel Sekreteri Şeyh Ekrem el-Kabi, Irak hükümetinin Savaya'nın “açık müdahalesi” olarak nitelendirdiği bu açıklamalarını reddetmemesi halinde, “İslami Direniş'in onu susturacağını ve efendilerine geri göndereceğini” açıkladı.

Washington ile muğlak ilişki

Savaya'nın ülkeye yapacağı beklenen ziyaretin önemi, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ile Sudani arasında ekim ayında, Irak genel seçimlerinden yaklaşık 20 gün önce yapılan telefon görüşmesinin ardından yayınlanan Amerikan bildirisinde belirtildiği gibi, “İran destekli milislerin silahsızlandırılmasının gerekliliği” ile ilgili Amerikan pozisyonundaki önemli bir boşluğu doldurması olasılığında gizli. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre bu boşluk, Irak'ın bu milisleri dağıtma yönündeki ABD talebine uymaması durumunda ortaya çıkacak sonuçların ne olacağının bilinmemesinden kaynaklanıyor. Eğer varsa bu sonuçların ne olacağının açıklanması bir fark yaratacak ve Irak'ın resmi tutumunu ve Amerikan talebine nasıl yanıt vereceğini önemli ölçüde etkileyecektir.

Trump yönetimindeki ABD, şu ana kadar Irak'taki İran nüfuzuna son verme gerekliliği konusunda net ve kararlı (ve önceki yönetimlerin aksine açık) bir dil kullanmakla yetiniyor. Bu nüfuzun temel direği olarak silahlı fraksiyonların dağıtılmasının gerekliliğini vurguluyor. Ancak, bu doğrudan Amerikan talepleri, netliklerine rağmen Irak'ın uymayı reddetmesi halinde ortaya çıkacak sonuçlar konusunda büyük ölçüde muğlak oldukları için kararlı görünmüyorlar.

Bağdat'ın doğusundaki el-Muhendisin bölgesinde Irak genel seçimlerinde sandıkların kapanmasının ardından oyların sayıldığı bir seçim merkezi, 11 Kasım 2025 (AFP)Bağdat'ın doğusundaki el-Muhendisin bölgesinde Irak genel seçimlerinde sandıkların kapanmasının ardından oyların sayıldığı bir seçim merkezi, 11 Kasım 2025 (AFP)

Bu doğrudan Amerikan talepleri netliklerine rağmen, Irak'ın uymayı reddetmesi halinde ortaya çıkacak sonuçlar konusunda büyük ölçüde muğlak oldukları için kararlı görünmüyorlar

Bu muğlaklık, Irak’ın olası bir reddiyle başa çıkmak konusunda gerçek bir Amerikan planının olmamasından ve ABD'nin ekonomik ve mali baskı uygulamak gibi daha ileri gitmeden siyasi ve medyatik baskısıyla yetinmesinden kaynaklanıyor olabilir. Bu senaryo, Koordinasyon Çerçevesi ve ona bağlı silahlı fraksiyonlar için olduğu kadar, bu çatışmayı büyük bir bekleyişle takip eden İran için de en iyi seçenek olarak kabul ediliyor.

Önümüzdeki yeni Irak hükümetinin kurulmasına kadarki dönemde, belirsiz ABD-Irak ilişkilerinin geleceği, çatışmaya doğru mu ilerleyeceği yoksa mevcut muğlak durumunda mı kalacağı yönünde daha da netleşecektir. Bu durum, özellikle Trump yönetiminin bu ilişkinin geleceğini olumlu veya olumsuz yönde belirleyecek somut adımlar atmadan, siyasi açıklamalar, açık uçlu talepler ve aleni suçlamaların ötesinde Irak için hiçbir planı olmadığı ortaya çıkarsa geçerlidir. Koordinasyon Çerçevesi, iki taraf arasındaki ilişkinin olduğu gibi, yani muğlak, birçok olasılığa açık ve çözümsüz kalmasını istiyor, çünkü bu, İslam Cumhuriyeti ile özel ve haksız ittifakını sürdürmesine olanak tanırken, aynı zamanda Amerikan kayıtsızlığından da faydalanmasını sağlıyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.