Taha Hüseyin'in torunu Okada: Dedem çocuklara harika hikayeler anlatırdı
Taha Hüseyin’in torunu Amine Okada, Guimet Müzesi’ndeki ofisinde (Arşiv)
İstanbul/Şarku’l Avsat
TT
TT
Taha Hüseyin'in torunu Okada: Dedem çocuklara harika hikayeler anlatırdı
Taha Hüseyin’in torunu Amine Okada, Guimet Müzesi’ndeki ofisinde (Arşiv)
Katya el-Tavil
Bir gün Arap Edebiyatının dev ismi Taha Hüseyin’in torunuyla görüşeceğimi ve onunla röportaj yapacağımı hiç düşünmemiştim. Kendisinden randevu alabilmek kolay olmadı.
Ona ulaşmak tam iki ay sürdü. Çok seyahat ediyor, zamanının büyük bölümünü Guimet’in Fransız Ulusal Asya Sanatı Müzesi’nde (Musée National des Arts Asiatiques Guimet) Hint Tarihi Eserleri Bölümü yönetiminde geçiriyor. Amine Hüseyin Okada (soy ismi, Japon eşinin ailesinden geliyor) basın organlarıyla Arapça konuşmuyor. Çok sevdiği Mısır’dan ayrıldıktan sonra bu dili çat pat hatırlıyor. Akademik kariyerine başladığından bu yana Asya kültürleri dünyasında yaşıyor. Sanskrit ve Japonca tercümeler yapıyor.
Taha Hüseyin’in torunu olan Amine Munis Okada, aynı zamanda "Şairlerin Sultanı" Ahmed Şevki’nin torunun da kızı. Kültürel ve entelektüel olarak en köklü Mısırlı ailelerin birinden geliyor.
Babası şair ve Francophone Üniversitesi'nde Öğretim Görevlisi olan Prof. Dr. Munis Taha Hüseyin’in işi dolayısıyla 5 yaşında Mısır’dan ayrılmak zorunda kaldı. Fakat Mısır sevgisi daima kalbindeydi. Ona muhteşem dedesi Taha Hüseyin’i sorduğumuzda ya da Nil’in gelini Mısır’daki çocukluğunu hatırlattığımızda, yüzünde sessiz bir gülümseme beliriyor. Kısa ve beyaz saçlı bu kadın, hala memleketinden uzakta yaşıyor.
Uzakdoğu’nun barışçıl uygarlığı ile Mısır’ın, Firavun’un ve İslam’ın medeniyetleri arasında salınan Amine Hüseyin Okada, dedesi ve Arap düşünür Taha Hüseyin hakkında konuşurken onu, “Ne kadar büyürse büyüsün, şair, filozof ve ilim sahibi bir çocuktu” ifadeleriyle tanımladı. Amine Hüseyin Okada, aynı zamanda dedesini masalcı olarak nitelendiriyor.
Guimet Müzesi’ndeki ofisinde bize aile ilişkilerini, Arapçayı ve Mısır’ı anlattı. -Amine Munis Taha Hüseyin Okada, edebiyatçı Taha Hüseyin’in kızı olan teyzenizin ve aynı zamanda Şairlerin Emiri Ahmed Şevki’nin kızının “Amine” ismini taşıyorsunuz. Bu durumdan dolayı nasıl hissediyorsunuz? Bu ismi taşıyor olmanız bir korku kaynağı mı yoksa gurur kaynağı mı?
Çok sevdiğim iki harika kadının ismine sahibim. Bu beni korkutmuyor. Aksine bana sevdiğim iki özel kadını hatırlatan bu isimle çok mutluyum ve isimlerini taşımaktan gurur duyuyorum. Sevdiğim insanların ismini taşımak olağanüstü bir şey. Çok şanslıyım.
Mısır yazları -Küçükken ayrıldığınız Mısır ile ilişkinizi anlatır mısınız?
Mısır, doğduğum ve beş yaşına kadar büyüdüğüm ülke. Ailem Fransa’ya taşındıktan sonra Mısır, ailemle yaz tatilleri için gidebileceğim bir yere dönüştü. İlkokulu ve üniversiteyi Fransa’da okumak benim tercihim değildi. Oraya, babamın Paris’teki UNESCO işi dolayısıyla gittik. Mısır ile ilişkim, bazıları tarafından zayıf olarak nitelendiriliyor. Fakat Mısır, benim sevdiğim ve harika hatıralar yaşadığım bir parçam oldu. Tüm hayatımı Fransa’da geçirdiğim doğru, ama tarih ve medeniyetin yanı sıra sanat ve miraslarla yakın ilişkilere sahip olağanüstü bir ülkeden geldiğimi biliyorum. Tüm hayatım boyunca Mısır’ı sevdim. Orada yaşamadım, evet. Ama onu sevmek için orada yaşamak şart değil. -Neden Arap edebiyatından, aile mirasınızdan ve dedenizin mirasından uzak bir alanda uzmanlaşmayı seçtiniz?
Arap dili ve edebiyatı, beni her zaman etkiledi. Roman okumayı seviyorum. Arapça romanların Fransa’ya tercüme edilirken hak ettikleri değeri görmediğine inanıyorum. Mısır’dan ayrılarak Arap dilini ve edebiyatını kaybettiğimi sanmıyorum. Aksine Taha Hüseyin gibi büyük bir dedeye sahip herkes, damarlarında da Arapçayı hisseder, hayatı boyunca da bunu bir miras gibi taşır. Ancak öte yandan Uzak Doğu medeniyetlerine ve eşsiz kültürüne karşı büyük bir merakım vardı. Bilim ve kültürü seven, diğer taraflara açık bir ailenin kanatları altında büyüdüğüm için çok şanslıyım. Ailem bana kendime meydan okuma, sınırımı genişletme ve yeni dünyalar keşfetme konusunda inanılmaz bir güç verdi. Bu teşvik, açıklık ve kültürel zenginlik inancı beni bugün olduğum yere getirdi. Taha ve Munis arasında
-Taha Hüseyin’in torunu olmak ne anlama geliyor ve bu sizi nasıl etkiliyor? Eserlerini okudunuz mu?
Taha Hüseyin gibi büyük bir isimden gelen ailem gibi bir aileye mensup olmak, bu durum, kültür, bilim ve edebiyat açısından harika bir şey ve yükseklere ulaşma yeteneği veriyor. Sanırım ailem ve dedem Taha Hüseyin, bana kendimi oluşturabileceğim ve bugün olduğum yere ulaşabileceğim kanatlarımı verdi. Ben sadece güçlükler ve zorluklara göğüs geren düşünür, cesur bir edebiyatçı ve politikacı olan Taha Hüseyin’den bahsetmiyorum. İnsanların yazdıklarıyla, makaleleriyle, güçlü ve cesur tavırlarıyla tanıdığı bir yazardan bahsetmiyorum. Hareketleri, karakteri, mizacı, güzel ruhu, yaşadığım çocukluğumu ve ergenliğimi etkileyen tüm inanılmaz şeylerle olağanüstü bir insan ve dedemden bahsediyorum. Gördüğüm, hissettiğim ve yaşadığım şeyleri o zamanlar anlayamadım ya da onları kelimelere dökemedim belki ama, bir ailede bu tür bir adamın olması inanılmaz bir şey. Taha Hüseyin, bana güzel özellikler kattı ve bugün olduğum insanı inşa etti. -Yıllar önce ölen ve Paris’e gömülen babanız Munis ile dedeniz Taha Hüseyin arasındaki ilişkiyi nasıl anlatırsınız?
Ailemin, özellikle de babamın Mısır ve Fransa’da öğrenci olduğu dönemde, kültür, bilim, edebiyat ve kitaplar konusunda dedemle yakın bir ilişkisi vardı. Aralarında entelektüel bir ittifak gibi bir durum gelişti. Bununla birlikte elbette çok fazla sevgi, takdir ve derin hayranlıklar da mevcuttu. Aile bağlarını sağlamlaştırıp hepimizi bir araya getiren yakın bir ilişki vardı. Ailem ve dedem arasındaki yakınlaşma entelektüel seviyeyle sınırlı değildi. Dış açıdan, yani şekil olarak da çok benzerdiler. Onları tanıyanlar böyle söylüyor. -Fransızca yazılar yazan babanızdan ve yeni Arap edebiyatının öncüsü dedeniz Taha Hüseyin’den sizce ne miras aldınız?
Öncelikle onlardan alçak gönüllülüğü miras aldım. Her ikisi de büyük adamdı ve vakar sahibi birer düşünürdü. Ancak bu durum onların benzeri görülmemiş bir tevazudan zevk almalarını engellemedi. Sanırım babam bunu ciddiye alıyordu. Ayrıca bilim, kültür ve edebiyat sevgisini miras aldım. Her ikisi de kitap okumaya ve kelimelere aşıktı. Babam ciddi, bilime inanan ve iki kültürlü (Arapça ve Fransızca) bir adamdı, Bu, ona entelektüel zenginlik verdi ve onu daha açık ufuklu, derin ve sağduyulu yaptı. Kültüre değer veren ve onu yüksek yerlere yerleştirebileceği bir ev inşa etmek istedi. Bu, miras aldığım en harika şey. Bir dedenin hikayesi
-Gözleri görmeyen ama basiretli olan dedeniz Taha Hüseyin’i hatırladığınızda aklınıza ilk ne geliyor?
Konsantre olmuş şekilde düşündüğümde sesini ve bize anlattığı harika hikayeleri hatırlıyorum. Olağanüstü şekilde hikaye anlatırdı. Bize şaşırtıcı, hayret verici ve heyecanlı inanılmaz hikayeleri anlatırdı. Ben çocukken, bize onun torunu olduğumuzu anlattığı hikaye ve haberleri dinlemekten zevk alırdım. Onun tek torunu değilim. Bize anlattığı hikayeleri çok seviyorduk. Bazen önümdeymiş ve hikaye anlatıyormuş gibi sessini hatırlıyorum. Dedem zarifti, sevgi doluydu ve güzel bir zekaya sahipti. Ayrıca şaşırtıcı ve merak uyandıran bir şekilde kelimelerle oynuyordu. Dedem, okurları için nasıl harika bir adam olabileceğini ve vaktini ailesi ve torunları için boşa harcamayan olağanüstü bir dede nasıl olabileceğini iyi biliyordu. Bizimle birlikteyken bizimle nasıl oynaması ve nasıl hikayeler anlatması gerektiğini biliyordu. Dedem, hayatında karşılaştığı birçok şeyin üstesinden geldi. Güçlü ve cesur biriydi. Ama bizi nezaketinden, şefkatinden ve zamanından asla mahrum bırakmadı. -Bugün dönüp geriye baktığınızda bu gürültülü dönemde eğer değiştirmek isteseydiniz dedeniz Taha Hüseyin’de neyi değiştirmek isterdiniz?
Hiçbir şeyi değiştireceğimi sanmıyorum. Dedem Taha Hüseyin harika bir insandı ve olağanüstü biriydi. Çocukluğumda onu kelimelere ve dile düşkün, 15 yaşımda kaybettiğim bir dost ve hikaye anlatıcısı olarak tanıdım. Yaz tatilimi genelde Mısır’da, İtalya’da ve Fransa’da geçiriyordum. Bunlar hala hafızamda ve kalbimde sakladığım zamanlar. Kalbimde dedeme karşı özel bir sevgi, özlem, saygı ve hayranlık var. Hikayelerinde ve haberlerinde ona eşlik ederdim. Bunları tartışırdık. Bana daha az bilgili ya da değerli olduğumu hiç hissettirmedi. -Babanız Munis Taha Hüseyin, dört bölümden oluşan özel notlar bıraktı. Mısır Kültür Bakanlığı’ndan Fransızca yayınlanması ve Arapçaya çevrilmesi sözü alındı. Bu notların yayınlanacağı yakın zamanlı bir proje var mı?
Henüz bu konuyu kesin olarak düşünmedim. Nelerin yayınlanabileceğini ve neyin aile içinde kalması gerektiğini belirlemek için bu notların okunması, gözden geçirilmesi ve düzeltilmesi gerekiyor. Kendimi bu göreve adamak ve babamın iradesini yerine getirmek ve bu notların önce Fransızca, sonra da Arapça olarak yayınlanmasını sağlamak zorundayım. Zamanı gelince bu notları yayınlayacağım ve aile arşivini derleme çalışması yapacağım. Aile arşivinden araştırmacılar ve okuyucular için yararlı bulduğum metinleri ve belgeleri yayınlamayı düşünüyorum. Çünkü Taha Hüseyin’in ve babam hakkında okurlar tarafından bilmeyen birçok özelliğe değiniliyor. Ancak şimdilik, bu projeler kendimi onlara ayırmaya zamanım olana kadar biraz gecikmeli. -Çocukluğunuza dair bir şeyi değiştirebilseydiniz, neyi değiştirirdiniz?
Dedemi, ülkemi ve dilimi daha yakından tanımak için Mısır’da daha uzun kalmak isterdim. Mısır’dan ayrılmayı ben seçmedim. Bunu yapmak zorunda kaldım. Bugün orada daha uzun süre yaşamış olmak isterdim. *Bu röportaj Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevirilmiştir
Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (2): Sudan’ın bölünmesini oldubittiye getirmek istiyorlar… HDK'nın operasyon odalarında yabancılar var
Darfur Bölgesi Valisi Mini Arko Minawi
Darfur Bölgesi Valisi Mini Arko Minawi, Al Majalla’ya verdiği röportajın ikinci bölümünde Sudan’la ilgili uluslararası ve bölgesel bir tartışmanın olduğunu belirtti. Minawi, “Sudan’ı ya bölmek istiyorlar ya da bölünmeyi oldubittiye getirmek istiyorlar” diyerek dışarıdan ülkeyi bölmeye yönelik bir plan yapıldığı uyarısında bulundu.
Röpottajın iilk bölümünde 15 Nisan’da Hartum'da tanık olduklarını anlatan Darfur Bölgesi Valisi Minawi, Muhammed Hamdan Dagalu komutasındaki HDK'nın başlangıçta yaklaşık 25 bin kişiden oluştuğunu ancak savaş başlamadan önce Hartum’a 120 bin HDK üyesinin getirildiğini belirterek, “Bunların yüzde 70'inden fazlası eğitimsizdi. Gerçek sicile sahip HDK’ya bağlı seçkin güçler arasında yer almıyordu. Sudan'ı yağmalamak ve işgal etmek için (başkent Hartum’a) farklı ülkelerden çok sayıda genç getirildi” şeklinde konuştu.
HDK’nın Darfur bölgesindeki 5 eyaleti askeri olarak kontrol ettiğini, ancak tam kontrole sahip olmadığını söyleyen Minawi, HDK’nın yanında Rus paralı asker grubu Wagner’in de rolü olduğuna dikkati çekerek “HDK üyelerinin yüzde 50’sinden fazlası yabancı uyruklu ve operasyon odalarında Sudanlı olmayan yabancı subaylar oturuyor” ifadelerini kullandı.
Rusya’nın Port Sudan’da askeri bir üs kurma anlaşmasının ‘öldüğünü’ belirten Minawi, ancak Sudan Ordusu ile Tahran arasında, askeri ortaklık karşılığında İran’ın ürettiği silahlı insansız hava araçlarının (SİHA) satın alımının da olduğu bir mutabakata varılabileceğini göz ardı etmedi.
İşte Darfur Bölgesi Valisi ve Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi ile Zoom uygulaması üzerinden yaptığımız röportajın ikinci bölümü:
*Sudan’daki savaşın, iki general (Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ve HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu) arasındaki bir savaş olduğunu, Darfur’daki savaşın bir uzantısı olarak patlak verdiğini ve dolayısıyla Darfur’daki savaşın bitmediğini, mevcut savaş başlayınca Darfur'daki savaşın bir uzantısı olarak oldubittiye getirildiğini söyleyenler var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bu doğru. Bu savaş, Darfur’daki savaşın, 1955 yılında Torit şehrinde patlak veren savaşın, Güney Sudan’daki savaşın, Nuba Dağları’ndaki savaşın, Mavi Nil’de yaşanan savaşın ve tüm birikmiş meselelerin bir uzantısıdır. Bunu neden söylediğime gelince öncelikle HDK'nın yapısı kabile temellidir. Kurulduğu dönemde Darfur'da çıkan olaylar adına oluşturuldu. Ben de başlarda bu oluşum içinde yer aldım. HDK, dönemin Cumhurbaşkanı Ömer Hasan el-Beşir'i, bazı generalleri ve yardımcılarıyla birlikte Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) önüne çıkarana kadar birtakım eylemler gerçekleştirdi.
Darfur'da bir soykırımın yaşandığı, 2003 yılında başlayan etnik temizliğin 2006 ve 2007 yıllarına kadar devam ettiği herkesçe biliniyor. Darfur’daki çatışmanın tüm dünyayı, bölgenin kontrolünü Afrika Birliği (AfB) tarafından gönderilen AMIS (African Union Mission in Sudan) adlı barışı koruma gücüne devredecek kadar ikilem içerisine soktuğu biliniyor. Durumun kötüleşmesi üzerine AfB Barışı Koruma Gücü’nün (AMIS) misyonu Birleşmiş Milletler (BM) tarafından oluşturulan bir görev gücüne devredildi. BM ve AfB’nin ortak görev gücüne o dönemde dünyanın en büyük misyonu olan ‘UNAMID’ (BM-AfB Darfur Misyonu) adı verildi.
Minni Arko Minawi, Sudan hükümeti ile beş isyancı hareket arasında imzalanan barış anlaşmasının ardından Sudan Adalet ve Eşitlik Hareketi lideri Cibril İbrahim Muhammed ile birlikte, 31 Ağustos 2020 (Reuters)
Tüm bunlar olurken, merkez ile kenarlar arasındaki gerginlik, merkez beni çağırıncaya kadar zaman zaman şekil değiştirdi. O sıra iktidarda siyasal İslamcı Ulusal Kongre Partisi hükümeti vardı. HDK, demokratik dönemde Sadık el-Mehdi hükümeti ve şu an Milli Ümmet Partisi’nin lideri olan general tarafından kurulmuş bir kabile ordusu olmasına rağmen ondan yardım istediler.
HDK, devletin kendisine sağladığı imkanlar sayesinde orduyu destekleyen bir yapıdan paralel bir orduya dönüştü.
*HDK, bahsettiğim gibi Darfur’daki daha önceki savaşta önemli bir rol üstlenmişti. Bu savaş yeniden başlamış gibi görünüyor. İhlallerden, sahadaki ve insani durumdan bahsediliyor. Şu an Darfur'daki askeri durumla ilgili nasıl bir harita çizersiniz?
HDK 2003-2004 döneminde bu saydıklarınızı içeren bir kültür üzerine kuruldu. Tıpkı ‘her kap içindekini dışına sızdırır’ deyiminde ifade edildiği gibi. HDK, son dakikaya yani hedef aldığı düşmanın kafasına sıkacağı son kurşuna kadar uygulanmak üzere manifesto geliştiren bir yapıdır. Dolayısıyla HDK’nın sahip olduğu bu kültür, karşınıza çıkan ne varsa mutlaka ele geçirilmesi gerektiğini salık verir. Karşısına çıkan tüm kadınlara tecavüz etmesi gerekiyor, çünkü o dönemde bu gücü oluşturan istihbarat üyelerinin bu güçleri oluşturmadaki gerçek niyeti bu tür ihlallere yol açmaktı. ‘Her kap içindekini dışına sızdırır’ derken kast ettiğim o kabın içindeki işte bu. Dolayısıyla bir şekilde iktidarı ele geçirmeye karar verdiklerinde, komşu ülkelerden çok sayıda paralı asker, savaş tutkunu, para düşkünü ve kaos müptelası, hiç eğitim almamış, vicdanı olmayan, çölden gelmiş, insanlık nedir bilmeyen kim varsa getirdiler. Hepsi Sudan sahasında, savaş alanında toplandı. Herkes bunun bir parçası oldu. Tecavüz olsun, yağma olsun, insanlara baskı olsun, başka şeyler olsun istediklerini yapıyorlar. Tam özgürlüğe sahipler. Hartum'da evlere el koydular. Sudan dışından gelenler ne Sudan halkını ne de Sudan ruhunu umursuyorlar. Çünkü ele geçirmek için geldiler. Yaklaşım bu. Onlara verilen mesaj da bu. Dolayısıyla aldıkları mesajı yerine getiriyorlar.
HDK’nın operasyon odalarında yabancı uyruklu, Sudanlı olmayan subaylar oturuyor
*HDK askeri olarak Darfur’un kontrol ediyor mu?
Evet, Darfur’u askeri olarak kontrol ediyor. Darfur dört eyaletten oluşuyordu. Darfur’daki savaş sırasında Ulusal Kongre Partisi hükümeti bu sayıyı Batı Darfur, Orta Darfur, Güney Darfur, Doğu Darfur ve Kuzey Darfur eyaletleri olmak üzere beşe çıkardı. HDK dört eyaleti kontrol ediyor, ama yönetimi ele geçirmedi. Tam bir kaos yaşanıyor. Vatandaşlar da bu yüzden tüm bu eyaletlerden kaçıyorlar. Gerçekler bunlar.
*Wagner güçlerinin HDK’ya Darfur'daki operasyonlarında yardım ettiği konuşuluyor. Bununla ilgili bir bilginiz var mı?
Bu konuda yeterli ve kesin bir bilgiye sahip değilim. Fakat savaştan önce bile duyduklarım ve elde ettiğim bilgiler doğrultusunda bunu göz ardı etmiyorum. Ama bu savaşı destekleyenler ve bu savaşı çok yüksek bir oranda, yüzde 50’nin üstünde yönetenler Sudanlı değiller. HDK’nın operasyon odalarında Sudanlı değil, yabancı uyruklu subaylar oturuyor.
(Soldan sağa) HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Daklu, Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ve dönemin Başbakanı Abdullah Hamduk başkent Hartum'da düzenlenen bir tören sırasında, 8 Ekim 2020 (AFP)
*Sudanlı olmayanlar da var dediniz. Wagner’den olanların ve olmayanların olduğunu mu söylemek istiyorsunuz?
Evet, Wagner’den olanlar ve Wagner’den olmayanlar var.
*Wagner’den olmayanlar, yani Afrikalılar. Bildiğiniz gibi Çad'da darbe girişimi yaşandı. Kabilelerin Darfur bölgesine müdahalesi nedeniyle Darfur'daki savaşın Çad ve Orta Afrika'da yansımaları olduğunu düşünenler var. Bununla ilgili yorumunuz nedir?
Ben herhangi bir ülkenin adını vermedim ve daha fazla ileriye gitmek de istemiyorum. Ama Çad’a ile ilgili ne kastettiniz. Orada darbe girişimi mi oldu yoksa başka bir şey mi oldu bilmiyorum. Fakat güvenlik durumu ve kriz haline gelip çözülmesi gereken siyasi gerginliklerin yaşandığını biliyoruz. Ama bahsettiğim rol, Sudan'ın savaşın yönetilmesinde oynadığı rol. Burada Çad devletini kastetmiyorum.
Altın kaçakçılığı ve Sudan topraklarının sömürülmesi korkunç bir durum.
*Wagner meselesine dönecek olursak, basında Wagner'in HDK'yı desteklediğine dair birçok haber yer alıyor. Altın kaçakçılığına karıştığı konuşuluyor. Sizce bu haberler doğru mu? Bununla ilgili herhangi bir bilginiz var mı?
Biz bu tür haberleri ve bilgileri, hassas istihbarat bilgilerine sahip, modern istihbarat eğitimi almış, tecrübesi ve kabiliyeti yüksek, bu tür gelişmeleri takip edebilecek uyduları olan kişilerden alıyoruz. Elimde, basında çıkan haberleri teyit edecek bir bilgi yok ama altın kaçakçılığı ve Sudan topraklarının sömürüldüğü açık. Bu çok korkunç. Sudan'da kaynaklar gibi birçok alanda da sömürü var. Dolayısıyla bu sömürü sayesinde şimdi bu savaşın büyük potansiyeli ortaya çıktı.
*Milislerden ve HDK'dan bahsetmişken, sizce Orgeneral Hamideti ile ne ölçüde temas halindeydiniz? Hamideti’nin HDK’yı tamamen kontrol ettiğini düşünüyor musunuz? HDK’ın kaç üyesi var?
Bu güçler bir ya da birkaç kabileden oluşuyor. Hatta bu güçlerin içindeki kabilelerin doğal olarak kardeş lidere ve komutan yardımcısına yakınlıklarına göre düzenlenmiş kategorileri var. Bu yüzden sayıları çok. Ancak bu güçlere liderlik edenler seçkin kesimlerden kişiler. Seçkinler ve elitler birdir, kabile de birdir. Kabile içinde bile ailelerin en üst düzeyden en alt düzeye kadar çeşitlilik gösterdiği biliniyor.
*Tam bir kontrol ve net bir yapı olduğunu düşünüyor musunuz?
Tabii ki hayır, oluşumu gereği kontrol tam olamaz. Hatta bunu bizzat Hamideti bile söyledi. Olan bitenlerin sebebinin ‘isyancılar’ olduğunu ifade etti. Hamideti onlara böyle diyor. Hamideti’nin yardımcısı Sayın Abdurrahim Hamdan Dagalo ile görüştüm. O da (Darfur’daki) el-Cenine’de yaşananların ‘isyancılardan’ yani kendi kontrolleri dışında olanlardan kaynaklandığını düşünüyordu. Belki savaşlardan çıkar sağlıyorlar ve operasyonlarından faydalanıyorlar ama askeri emirlere ve talimatlara uyanlardan değiller. Bu sebeple isyancıların olduğuna şüphe yok. Bununla birlikte seçkinler gibi sistemin içinden gelen, ancak kişisel çıkar elde etme eğiliminde olanlar da var. Bunlar, HDK’nın düzenli ordu oluşturma yöntemiyle oluşturulmamasından ötürü varlar.
*HDK’nın üye sayısıyla ilgili bir tahmininiz var mı?
Sayılarını tam olarak bilmiyorum ama savaştan önce generallerden öğrendiğime göre Hartum’a dışarıdakiler hariç yaklaşık 120 bin HDK üyesi girdi. Bunların yüzde 70'inden fazlası eğitimsizdi. Gerçek sicile sahip HDK’ya bağlı seçkin güçler arasında yer almıyordu. Sudan'ı yağmalamak ve işgal etmek için (başkente) farklı ülkelerden çok sayıda genç getirildi.
Bu ittifak ‘Anayasal Bildiri’ üzerine kurulmuştu. Anayasal Bildirinin üç imzalı nüshası vardı ve her bir nüshada farklı hükümler yer alıyordu.
*Yaklaşık 120 bin HDK'lının Hartum'a girdiği söylenebilir mi?
O dönemde böyle olduğu söyleniyordu. Bu, Hartum'daki sayıydı. Çünkü savaşa altı aydan az bir süre kala HDK sayısının 25-30 bin civarında olduğunu söylüyorlardı. Ancak savaşa birkaç gün kala Hartum’a 120 binden fazla HDK üyesinin getirildiğini söylediler. Bu, sayının çok fazla olduğu ve çok az dönemde dramatik bir şekilde katlandığı anlamına geliyor. Bu artışın arkasında bir kuşatma vardı ve bunun arkasında da bir hedef.
*Röportajın başında Özgürlük ve Değişim Güçleri’nin (ÖDG) rolünden bahsettiniz. Siz o dönemde de önemli bir isimdiniz, şimdi de öylesiniz. 25 Ekim 2021 günü Abdullah Hamduk hükümetine yapılan darbe hakkında ne düşünüyorsunuz?
Hamduk hükümetine yapılan darbe üçüncü darbedir. Darbe diyebiliriz ama ben bunu darbe olarak görmüyorum. Çünkü iktidarı Beşir’in elinden alanlar Hamduk değil, Burhan ve Hamideti idi. Hamduk o dönem hükümetin üçüncü adamı olması için getirilmişti.
Orada bulunan görgü tanıklarından birinin aktardığına göre Hamduk 25 Ekim'den önce nüfuz sahibi biri değildi. Çünkü yönetim bizzat generallerin elindeydi. En nihayetinde Hamduk bir komutan değildi ve başbakanın yetkisi dahilinde olması gereken birçok konuda onlardan yardım istiyordu. Ancak Merkez Konseyi, ÖDG, ordu ve HDK arasında yapılan ittifak sonucu Hamduk hükümeti düştü. Bu bir darbeden ziyade bir ortaklığın sona ermesiydi. Çünkü bu ittifak ‘Anayasal Bildiri’ üzerine kurulmuştu. Anayasal Bildirinin üç imzalı nüshası vardı ve her bir nüshada farklı hükümler yer alıyordu. Dolayısıyla ne devlet ne de hükümet vardı. Bu da kaosun başlangıcı oldu.
Kaos, Anayasal Bildirinin imzalanmasıyla başladı.
*Kaos ile neyi kastediyorsunuz?
Kaos, Anayasal Bildiri imzalandığında başladı. ÖDG’nin Merkez Konsey kanadı ve ÖDG'yi kanla kurduğumuz, silahlı hareketlerle inşa ettiğimiz için benim de içinde bulunduğum Demokratik Blok kanadı dahil olmak üzere diğer gruplar tarafından darbe yapıldığına inanıyorduk. Ancak (eski Cumhurbaşkan Ömer) el-Beşir rejiminin devrilmesinin ardından ordu ve HDK ile ÖDG'nin temel oluşumuna karşı çıkanlar arasında gizli bir ittifak yapıldı. Çok sayıda kişi HDK'ya katıldı. Aslında Sudan'ın lehine değil de kendi lehlerine hedefleri olan ülkelerden uluslararası yardım aldılar. Bu kusurlu oluşum 25 Ekim'e kadar böyle devam etti.
Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ve dönemin Başbakanı Abdullah Hamduk Hartum'da siyasi bir anlaşmanın imzalandığı törende, 21 Kasım 2021 (Sudan Cumhurbaşkanlığı)
*Darbenin Burhan ile Hamideti tarafından Hamduk’a karşı yapılmadığını söylüyorsunuz ama gerçekte ÖDG ve Merkez Konsey kanadı içinde Hamideti’ye karşı bir anlaşmazlık mı vardı?
Darbe, ÖDG içinde gerçekleşti. ÖDG'den bazı gençler tarafından yönetilen ve Hamideti ve Burhan'la ittifak kurmalarını sağlayan bu darbe, 18 Ağustos 2019'da Beşir rejiminin düşmesinin ardından ‘geçiş hükümeti’ ve diğer oluşumların kisvesi altında üstü kapalı olarak gerçekleşti. Darbe böyle başladı. Bundan önce Hamideti ve Burhan Beşir'e darbe yaptı. Durum böyle ilerledi. Askeri Konsey’deki kardeşlerimiz darbecilerin merkez noktalarını tasfiye etmek için orduyu kullanıyorlardı. Mesela bir gün darbeye kalkışabilecekleri zayıflatmak için Burhan’ı kullanıyorlardı, başka bir gün askeri operasyonla iktidara gelebilecek silahlı hareketleri zayıflatmak için Hamideti'yi. Dile getirdikleri gizemli amaç da buydu.
*Sizce en fazla suçlu olan ÖDG-Merkez Konseyi mi?
Kesinlikle. Çünkü ÖDG-Merkez Konseyi, 25 Ekim öncesi dönemde siyasi güçlerle ulaşıp orduya sızdılar.
Sudan sahnesinde şu an yer alan taraflarla Anayasal Bildiriyi oluşturan taraflar aynı olduğundan bir yenilik görmüyorum.
*Hamideti ve Hamduk arasındaki son anlaşma hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sivil Demokratik Güçler Koordinasyonu (Tekaddüm) lideri Abdullah Hamduk siyasi rol, HDK Komutanı Hamideti ise askeri rol oynuyordu. Dolayısıyla onların aynı partinin ya da örgütün kanatları olduğuna inanıyorum. Bu da Sudan halkı açısından ‘gülünç’ bir durum. Bir diğer ‘gülünç’ olan konu ise bu tür senaryolar, skeçler ve oyunlarla bizi kandırdıklarını düşünmeleri.
*Sizce bu Sudan'da daha geniş kapsamlı bir çözümün başlangıcı mı, yoksa şu an var olan bölünmenin devamı mı?
Henüz ortaya yeni bir yapı çıkmış değil. Sudan sahnesinde şu an yer alan taraflarla Anayasal Bildiriyi oluşturan taraflar aynı olduğundan bir yenilik görmüyorum.
*Ordu Komutanı Orgeneral Burhan ile iletişim halinde olduğunuzu sanıyorum, doğru mu?
Ben herkesle iletişim halindeyim. Ancak Cuba Barış Anlaşması çerçevesinde oluşturulan hükümetteyim. Bu hükümetin başında da hâlâ Orgeneral Burhan bulunuyor.
Bu savaşı yürüten ülkeler, Sudan’ı bölme ve bölgenin haritasını yeniden çizme planının arkasında olan ülkeler.
*Şu an Orgeneral Burhan’ın Port Sudan’da bulunduğu, ordunun güç merkezinin Port Sudan'da olduğu, Hamideti komutasındaki HDK’nın ise Hartum’da olduğu ve Darfur'da savaştığı bir durum söz konusu. Cevabını net olarak almak istediğim bir soru var. Sudan’ın bir gerçeklik bağlamında coğrafi olarak daha fazla bölünmeye doğru sürüklendiğini düşünüyor musunuz?
Bu savaşı ister orduda olsun ister HDK'da olsun, savaş saflarında yer alan Sudan vatandaşları ya da vatanseverler değil, devletler yürütüyor. Bu savaşı yürüten ülkeler, Sudan’ı bölme ve bölgenin haritasını yeniden çizme planının arkasında olan ülkelerdir. Eğer Sudan'da başarılı olurlar ve Sudan’ı bölmeyi başarırlarsa bu felaket daha fazla yere yayılacak. HDK, Hartum'dan dönüp kasım ayı sonları aralık ayı başlarına kadar Darfur’daki operasyonlara odaklandığında, amaç Darfur'u ele geçirmek ve bir oldubittiye getirmekti. Bu oldubittinin amacı, bir zamanlar Sudan’ın komşusu olan ülkelerde yaşananları tekrarlamaktı.
Bu elbette bildiğimiz gerçeklere dayanıyor. Bunun arkasında HDK’nın olması şart değil. Daha ziyade söz konusu ülkelerin bir gündemi var. Bu gündemin uygulanması gerekiyor ve iç unsurları da var.
Sudan Ordusu ile HDK arasındaki çatışmalar sırasında başkent Hartum'da bir bölgede yükselen dumanlar, 8 Haziran 2023 (AP)
*Kim o ülkeler?
İsim vererek hiçbir ülkeyi rencide etmek istemiyorum.
*Sudan'ın bölünmesinin oldubittiye getirilmesinden mi yoksa Sudan'ın bölünmesinden mi endişeleniyorsunuz?
Sudan’ın bölmek ya da bölünmeyi oldubittiye getirmek istiyorlar. Darfur'dan başlayıp HDK'nın Darfur’u ele geçirmesini ve ardından burayı insani yardım kisvesi altında kendisini dayatmasını istediler. Darfur'u ele geçirenlerin desteğiyle bu oldubittiye getirilecek. Hartum senaryosunun suya düşmesiyle bu senaryoya yöneldiler.
*Yani Sudan’ın bölünmesinden bahsediyoruz. Peki, ordu yalnızca Port Sudan’ı mı kontrol ediyor?
Ordu, Port Sudan'ı kontrol ediyor, Hartum'da, Darfur'da ve el-Faşir’de de ordu güçleri var. Yani ordu sadece Port Sudan’da değil, birçok bölgede güçleri var. Ancak örneğin, ülkeyi Port Sudan'dan yönetmeyi tercih ederse bu ordunun sadece Port Sudan’ı kontrol ettiği anlamına gelmez.
*Geçtiğimiz günlerde Burhan’ın Mısır’ı Hamideti’nin ise Libya’yı ziyaret ettiği söylendi. Bu ziyaretler oldu mu?
Hamideti’nin Libya’yı ziyaret ettiğine dair herhangi bir şey duymadım, ancak Burhan'ın Mısır ziyaret ettiğini biliyorum ve bu ziyareti takip ettim.
Mısır çok önemli ve Sudan’ın komşusu olan bir ülke. Sudan'daki istikrar Mısır’ın çıkarınadır. Aynı durum Sudan için de geçerli.
*Peki, Burhan’ın Mısır ziyaretini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu sıradan bir ziyaretti. Mısır çok önemli ve Sudan’ın komşusu olan bir ülke. Sudan'daki istikrar Mısır’ın çıkarınadır. Aynı durum Sudan için de geçerli. İki ülkenin liderlerinin karşılıklı ziyaretlerde bulunmasının çok doğal olduğunu düşünüyorum.
*Eski ABD Başkanı George W. Bush'la şahsi ve doğrudan bir ilişkiniz vardı...
Şimdiye kadar birçok ABD’li ile şahsi ilişkilerim oldu. Cumhuriyetçi Parti'deki birçok önemli isimle de şahsi ilişkilerim var.
*ABD, birkaç gün önce Sudan'a özel bir temsilci atadı. ABD’nin Sudan’la ilgili eğilimleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Yeni özel temsilci atanmasını memnuniyetle karşıladık ama ABD’nin Sudan eğilimleri her zaman kurumsal eğilimler olarak kaldı. Kişisel ilişkilerden ziyade kurumlarının planlarına, kurumlarının ve ofislerinin yönlendirdiği yönlere ve yaklaşımlara bağlı olmaya devam etti. Bu konuda onlara yazdım ve Sudan'a yönelik politikalarını daha önceki özel temsilcilerin ve büyükelçilerin yönlendirmelerinden farklı bir şekilde ele almaları çağrısında bulundum. Çünkü Sudan çok büyük bir ülke. Kültürleri ve dinleri farklı milletlere ev sahipliği yapıyor. Burası uçsuz bucaksız bir ülke. Tüm bu milletler, Sudan'ın her karışını seviyor. Sudan'da iyi insanların yanında kötü insanların da olduğunu kabul etmezler. Dışarıdan gelen ve iyi biri olarak tanımlanan kişi Sudan’da sorun yaşayabilir. Bu yüzden onları Sudan'da istikrarın sağlanması ve Sudan halkının sevgisinin kazanılması için tüm sivil ve siyasi güçlerle temasa geçmeye çağırdım.
*Sanki siz de böyle olduğunu düşünmüyorsunuz?
Bilmiyorum. Çünkü atanan kişi henüz görevinde ilerleme kaydetmedi. Fakat son iki yıldır Sudan dosyasını bizi savaşa sürükleyecek şekilde yönetenlerle deneyimlerimiz oldu. Elbette onlarla birlikte başkaları da vardı. Onların değerlendirmeleri yanlış olabilir.
*Sudan'daki savaşta ABD’nin Sudan politikasının etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?
Belki de bu, ABD’nin Sudan politikası değil, Sudan dosyasını yöneten kişilerin politikasıdır. Çünkü ABD, kendileri için belki de Sudan'dan daha büyük olan başka sorunlarla, Ukrayna gibi başka ülkelerle, başka eksenlerle ilgileniyordu. ABD’nin yol açtığı insani felaketlerin yanında büyük sorunlar da vardı. Örneğin Ukrayna, ABD’liler için bir iç felaketti. Belki de dosyaları yöneten kişiler tahminlerinde hata yapmışlardı.
Mevcut hükümetten ABD ile özel ilişkileri olduğuna dair herhangi bir sinyal almadım.
*Bu belki de şu ya da bu şekilde, Sudan hükümeti ile Rusya arasında, Port Sudan’da askeri bir deniz üssü kurulmasına ilişkin anlaşmaya atıftır. Belki de ABD’nin bu anlaşmayı engellemekte çıkarı vardır. Bize bu anlaşmayla ilgili daha fazla bilgi verebilir misiniz?
Bu anlaşma eski olmadığı gibi yeni de değil. Hatta bir anlaşma da değil, daha ziyade bir anlaşma taslağıydı ve henüz hayata geçirilmedi. Mevcut hükümetten ABD ile özel ilişkileri olduğuna dair herhangi bir sinyal almadım. Kimse bu konuyu gündeme getirmiyor.
*Ben Rusya’nın Port Sudan’a kurmak istediği askeri üsle ilgili anlaşmayı kastediyorum. Ordu ile Rusya arasında Port Sudan’da askeri üs kurulması konusunda sanırım bir taslak anlaşma vardı...
Şu an böyle bir anlaşma yok. Daha görüşülmedi bile. Ben bu anlaşmanın ölü doğmuş olabileceğine inananlardanım.
Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) ekipleri Batı Darfur’da savaşta yaralananlara Çad'daki Adre Hastanesi’nde yardım ederken hastane önünde toplanan Sudanlı mülteciler, 16 Haziran 2023 (Reuters)
*İran’ın, Kızıldeniz kıyısında bir deniz üssüne sahip olma karşılığında Sudan ordusunun envanterine SİHA sağlamayı teklif ettiğine dair haberleri okumuşsunuzdur. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Tüm bunlar gerçek olmaktan ziyade basında dolaşan söylentiler. Sizin gibi ben de bu haberleri okudum, ancak şimdiye kadar bununla ilgili resmi bir hükümet kaynağından bilgi almadım. Ben de hükümetin içindeyim. Bu haberin doğru mu yanlış mı olduğunu herhangi bir zamanda herhangi bir kaynaktan tespit edebilirim. Ancak sorduğum insanlardan hiçbiri bana bunun doğruluğunu teyit edemedi. İran ya da başka ülkelerle iş birliği konusuna gelince, tüm bunlar ülkeler arası ilişkilere, özellikle Sudan gibi bir ülkenin değerlendirmesine, dış politikasına ve şu andaki mevcut durumuna bağlı. Ordu değil, devlet hisseder. Burada devlet ile orduyu birbirinden ayırmamız gerekiyor. Çünkü ordu devletin bir organıdır. Eğer devlet çevresinde bir kuşatma, kapatma, komplo olduğunu hissederse kuşatmayı kırabilecek herkesten yardım ister.
*Rusya, Port Sudan'da askeri üs kurmaya çalıştı, İran'ın da böyle bir girişimde bulunduğundan bahsediliyor. Aynı şekilde bölgedeki başka ülkeler için de aynı durum geçerli. Sudan konusunda bölgesel ve uluslararası bir rekabet olduğunu düşünüyor musunuz?
Bu savaş, Sudan konusunda uluslararası ve bölgesel rekabetin bir özelliğidir.
Sudan halkının tanık oldukları hiç kolay değil.
*Bu savaşın yakın zamanda sona ereceğini düşünüyor musunuz? Sizce bu savaşı sonlandırmanın en iyi yolu hangisi?
Elbette bu savaş bir gün bitecek. Çünkü savaş Sudan’da, dünyada ve hiçbir yerde normal olmayıp aksine anormal bir durumdur ve belli koşullar altında bitebilir. Dolayısıyla bu savaşa yol açan koşulların artık savaşa son vermenin bir yolunu bulması gerekiyor. Savaş, Sudan siyasi ve sivil güçlerinin onayı, birbirini tanıması, ulusal diyalog ve tüm tarafların rızasıyla sona erecektir. Sudan halkı bu noktaya ve bu kanaate ulaşırsa savaş bir daha başlamamak üzere biter.
Batı Darfur'un yönetim şehri el-Faşir'de Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi ve ona sadık isyancılar, 19 Eylül 2008 (AFP)
*Gerçekten bunun olacağını düşünüyor musunuz?
Kesinlikle. Çünkü Sudan halkının sadece 15 Nisan savaşıyla değil, 70 yıllık bağımsızlık tarihi boyunca tanık oldukları hiç kolay değil.
*Size özel bir soru: Neden biraz ağır bir Arapça konuşuyorsunuz?
Ben Arapça konuşmayan bir kabileden geliyorum. Kabilemin farklı bir dili var. On yaşımdayken okula girdim ve Arapçayı burada öğrendim. İlk kez Arapça bir kelime duyduğumda on yaşındaydım. Arapça dersleri gördüm. Bu yüzden Arapçada dilim ağır geliyor, çünkü ana dilim değil.
*Darfur bölgesinde öğretmendiniz. Sonra Sudan Kurtuluş Hareketi'ne mi katıldınız?
Evet, bu doğru.
*Bu özel soruları size geçmişinizle ilgili okuyucularımıza daha fazla bilgi aktarmak için sordum.
Çok memnun oldum, teşekkür ederim.
*Bu röportaj Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.